27 Ekim 2021 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'dan dolar açıklaması

 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "Dolar endeksi mayıs ayından itibaren bir yükseliş trendi içindedir. Pek çok ülke gibi biz de etkilendik" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 2022 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2020 Kesin Hesap Kanun Teklifi üzerine milletvekillerinin sorularını cevapladı. Oktay şöyle konuştu:


Bu ülkenin esnafını, KOBİ'sini, girişimcisini, Start-up sahiplerini, e-tüccarını, çiftçisini, besicisini, zanaatkârını, tasarımcısını pek çok teşvik programıyla destekleyen; bizleriz. Öğrencimizin yurdunu da en iyi şartlarda biz yaptık ve yapıyoruz; öğrencilerimizin kredisini, bursunu da olabilecek en yüksek seviyede biz veriyoruz.


Çalışanımızın yanındayız; engelli vatandaşımızın ve korunmaya muhtaç çocuklarımızın yanında da biz varız. Doğal afetlerde en hızlı şekilde vatandaşımızın imdadına koşan da biziz, afet sonrası yaraları en hızlı şekilde sararak şehirlerimizi yeniden ihya eden de biziz.


AK Parti hükümetlerinin bugüne kadar ne badireler atlattığını, hangi zorluklara göğüs gerdiğini; her şeye rağmen büyük ve güçlü Türkiye hedefinden şaşmadığını aslında hepiniz biliyorsunuz.


Para ve maliye politikalarına değinen Oktay, şu ifadeleri kullandı:


Para ve maliye politikalarımız birbiriyle koordineli olarak üst politika dokümanlarında belirlenmekte ve yayımlanmaktadır.


Orta Vadeli Program (OVP) salgının etkisiyle yükselen kamu açıklarının tedrici olarak azaltılması ve mali disiplinin sürdürülmesi program döneminde izlenecek maliye politikasının temel amacı olacağı dile getirilmiştir.


Ayrıca, stratejik ölçütler çerçevesinde yürütülen borçlanma politikası kapsamında borçlanma ağırlıklı olarak TL cinsinden yapılacağı dile getirilmiş, yurt içi döviz ve altın cinsi borçlanmaların ise piyasa koşulları çerçevesinde kademeli olarak azaltılması borçlanma politikasının temel stratejik hedeflerinden birisi olacağı vurgulanmıştır.


Kazanımlarımızın dayanağı; maliye politikamızı güçlü bir biçimde kullanıyor olmamız ve bütçe disiplinimizdir.


“SON İKİ YILDA TÜM DÜNYADA BÜTÇE AÇIKLARI ARTTI”


Oktay, bütçe disiplini konusundaki muhalefet milletvekillerinin eleştirileriyle ilgili şunları belirtti:


Son iki yılda tüm dünyada bütçe açıkları artmıştır. Bütçe açığının milli gelire oranı; ABD'de yüzde 5,7'den yüzde 10,8'e, Avro Bölgesi'nde yüzde 0,6'dan yüzde 7,7'ye, Almanya'da yüzde 1,5 fazladan yüzde 7,7 açığa, Fransa'da yüzde 3,1'den yüzde 8,9'a, Çin'de yüzde 6,3'ten yüzde 7,5'e, Hindistan'da yüzde 7,4'ten yüzde 12,8'e yükselmiştir.


Ülkemizde ise salgının ağır şartlarına ve hükümetimizin açıkladığı pek çok desteğe rağmen bütçe açığını 2020 yılında yüzde 3,5 seviyesinde gerçekleştirdik.


2021 yılı bütçe açığı ise Meclisimizden yüzde 4,3 olarak geçmişken, bir taraftan salgından etkilenen kesimler başta olmak üzere sosyal ve iktisadi destek ihtiyacı olan tüm kesimlerin gereksinimlerini tamamen karşılayacak şekilde harcama politikalarımızı sürdürürken, diğer taraftan sene başında aldığımız tasarruf tedbirleriyle yüzde 3,5'lik bir açık seviyesini hedefleyerek bütçemizi etkin bir biçimde yönettik. Sene sonuna yaklaştığımız şu günlerde bu hedefi tutturuyoruz.


FAİZ İNDİRİMİ KARARI


Merkez Bankası'nın politika faiz indirimine ilişkin olarak Oktay, şu açıklamalarda bulundu:


Para politikası kararları, Para Politikası Kurulu üyeleri tarafından alınmaktadır. Bu sebeple tartışmaların Merkez Bankasının bağımsızlığını zedeleyecek bir zemine çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum.


Ayrıca politika faizi ve enflasyon denklemine sadece dar tek bir çerçeveden bakamayız. Salgının etkileriyle enflasyonun tüm dünyada bir yükseliş trendinde olduğunu görüyoruz. Ancak enflasyonun artıyor olması Merkez Bankalarının illa ki enflasyon üzerinde bir politika faizi uygulaması anlamına gelmiyor.


Örneğin gelişmiş çoğunda, hemen hemen hepsinde politika faizleri enflasyonun oldukça altındadır. ABD'de yüzde 5,4 enflasyon varken politika faizinin yüzde 0,25 olduğunu görüyoruz. Bu örneğe Kanada, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Japonya gibi birçok ülkeyi dahil edebiliriz.


Gelişmekte olan ülkeler açısından da benzer bir durum söz konusu. Örneğin Brezilya'da yüzde 10,25 enflasyona karşılık faizin yüzde 6,25, Meksika'da ise enflasyon yüzde 6 iken faizin yüzde 4,75 olduğunu görüyoruz.


“DOLAR ENDEKSİ MAYIS AYINDAN BUGÜNE BİR YÜKSELİŞ TRENDİ İÇİNDE”


Oktay şunları kaydetti:


Kur hareketleri konusuna değinecek olursak; Doların ABD'nin tahvil alımlarını yakın zamanda azaltmaya başlayacağının netleşmesiyle ve faiz artırım kararı ile birlikte diğer ülke para birimleri karşısında değerlendiği bir dönemde bulunmaktayız.


Dolar endeksi Mayıs ayından bugüne bir yükseliş trendi içindedir. Avro/Dolar paritesi de 1,16 seviyelerindedir. Bu durumdan pek çok ülke gibi bizim de etkilendiğimiz bir gerçektir. Türkiye ılımlı bir borçluluk seviyesi, düşük bir bütçe açığı ve geniş gamda üretim kapasitesiyle güçlü bir ekonomiye sahiptir. Bankalarımızın sermaye yeterlilik rasyoları da oldukça kuvvetlidir.


İhracatımız Ocak-Eylül döneminde geçen seneye kıyasla yüzde 36 artış sergilemiştir. Buna bağlı olarak cari açığımızda önemli iyileşmeler görülmektedir. Türkiye yıllar sonra görece düşük cari açıkla büyüyebilme kapasitesine erişmeye yakındır.


Cari açığımızdaki iyileşmeyle birlikte kur saldırılarına karşı ekonomimizi daha dirençli hale getirmekte ve bu saldırıları püskürtme kabiliyet ve kapasitemizi artırma kararlılığındayız.


Oktay, Türkiye'nin büyümesine ilişkin olarak, “Büyümenin kalitesine işaret eden önemli göstergeler makine-teçhizat yatırımları ve ihracat bazlı büyümelerin olup olmadığıdır. Makine-teçhizat yatırımları 2019 yılı son çeyreğinden bu yana 7 çeyrektir büyüme kaydetmektedir. 2021 yılının ilk yarısında da makine-teçhizat yatırımları yıllık bazda yüzde 32,9 büyümüş, GSYH büyümesine 3,4 puan katkı vermiştir. Güçlü iç talebin yanı sıra bu dönemde net dış talebin büyümeye katkısı da 3,9 puan olarak gerçekleşmiştir” ifadelerini kullandı.


9 Ekim 2021 Cumartesi

136 ülkeden küresel kurumlar vergisi anlaşmasına onay

 Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), çok uluslu şirketlerin faaliyette bulundukları ülkelerde 2023'ten itibaren en az yüzde 15 oranında vergilendirilmesine yönelik anlaşmanın 136 ülke tarafından kabul edildiğini bildirdi.

OECD, aralarında ABD, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya ve Türkiye'nin de yer aldığı, küresel Gayrisafi Yurt içi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 90'ınından fazlasını temsil eden 136 ülkenin uluslararası vergi reformuna yönelik anlaşmayı kabul ettiğini açıkladı.


Açıklamada, söz konusu reformun çok uluslu şirketlerin 2023'ten itibaren en az yüzde 15 vergi oranına tabi tutulmasını sağlayacağı kaydedildi.


Böylece dünyanın en büyük ve en karlı 100'e yakın çok uluslu şirketinden elde edilen 125 milyar dolardan fazla karın dünya çapında ülkelere yeniden tahsis edileceği belirtilen açıklamada, söz konusu şirketlerin faaliyet gösterdikleri yerlerde adil bir vergi payı ödemelerinin ve kar elde etmelerinin sağlanacağı aktarıldı.


Estonya, Macaristan ve İrlanda da katıldı

Açıklamada, Estonya, Macaristan ve İrlanda'nın da katılmasıyla anlaşmanın artık tüm OECD ve G20 ülkeleri tarafından desteklendiği belirtilerek, Kenya, Nijerya, Pakistan ve Sri Lanka'nın ise henüz anlaşmaya katılmadığı kaydedildi.


İki ayaklı çözümün 13 Ekim'de Washington'da yapılacak G20 Maliye Bakanları toplantısının ardından ay sonunda Roma'da yapılacak G20 Liderler Zirvesi'nde sunulacağına işaret edilen açıklamada, anlaşmanın vergi rekabetini ortadan kaldırmayı amaçlamadığı ancak buna sınırlamalar getireceği aktarıldı.


Açıklamada, ilk ayakta en büyük ve en karlı çok uluslu şirketlere göre ülkeler arasında karın ve vergi haklarının daha adil bir şekilde dağıtılmasının sağlanacağı ifade edildi.


2022'de imzalanması 2023'te uygulanması hedefleniyor

OECD'nin açıklamasında, küresel satışları 20 milyar euronun ve karlılığı yüzde 10'un üzerinde olan çok uluslu şirketlerin yeni kurallar kapsamında olacağı kaydedildi.


Açıklamada, ikinci ayakta ise yüzde 15 olarak belirlenmiş bir küresel asgari kurumlar vergisi oranının getirildiği, yeni asgari vergi oranının geliri 750 milyon euronun üzerinde olan şirketler için geçerli olacağı ve yıllık yaklaşık 150 milyar dolar ek küresel vergi gelirinin elde edileceğinin tahmin edildiği ifade edildi.


Çok taraflı anlaşmanın 2022'de imzalanmasının hedeflendiğine dikkat çekilen açıklamada, 2023'te ise etkin bir şekilde uygulanmasının planlandığı bildirildi.


OECD 2012'den bu yana üzerinde çalışıyordu

Dünya genelinde kurumlar vergisi oranları 1980'den bu yana düşüş eğilimine girerken, küresel ekonomide kurumlar vergisinde asgari bir oran belirlenmesine yönelik çağrılar seslendirilmeye başlanmıştı.


OECD'nin 2012'de bu yana üzerinde çalıştığı ve 140 ülke arasındaki müzakereleri koordine ettiği küresel kurumlar vergisi düzenlemesi, ABD'de Biden yönetiminden gelen destekle küresel ekonominin gündemindeki yerini yeniden almıştı.


Son olarak OECD, temmuz ayı başında, çok uluslu şirketlerin faaliyette bulundukları ülkelerde en az yüzde 15 vergilendirilmesi konusunda 130 ülkenin anlaşmaya vardığını bildirmişti.


Şirketlere cazip vergi oranları sunan İrlanda ve Macaristan gibi ülkeler, küresel vergi anlaşmasına katılmayı reddediyordu.


Dijital vergi dairesi hazırlığı

 TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yeni düzenlemeler hayata geçecek. Bu düzenlemelerden birisi dijital vergi dairesi olacak.

Vergi düzenlemesi kapsamında tüm mükelleflere hizmet verecek ve işlemlerin elektronik ortamda yapılmasına imkan sağlayacak Türkiye Dijital Vergi Dairesi kurulacak.


TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yeni düzenlemeler hayata geçecek.


Bu kapsamda ekonomik reformlar içinde yer alan Türkiye Dijital Vergi Dairesi'nin hayata geçirilmesi başta olmak üzere vergi daireleri tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda verilebilmesi ve işlem süreçlerinin etkinleştirilmesi amaçlanıyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığına; fiziki ortamdan bağımsız olarak elektronik ortamda vergi dairesinin kurulması, vergi dairelerinin diğer vergi dairelerinin şubesi olarak belirlenmesi suretiyle mükelleflere hızlı ve etkin hizmet verilebilmesinin sağlanması, vergi dairesince yapılan işlemlerin elektronik ortamda kurulan vergi daireleri tarafından da yerine getirilmesini temin edecek düzenlemeler yapma konusunda yetki verilecek.


Şu anda Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı 465 vergi dairesi, 575 bağlı vergi dairesi (malmüdürlüğü) ve 2 vergi dairesi yetkisine haiz vergi dairesi başkanlığı olmak üzere 1042 vergi dairesi bulunuyor.​​​​​​​


4 Ekim 2021 Pazartesi

Yüksek enerji fiyatlarının geniş çaplı etkileri: Maliyet baskısı sürecek

Birçok fiyatın yükselişi maliyetleri etkiler. Çok fazla malın fiyatı aynı anda artıyorsa yani fiyatlar genel düzeyi artırıyorsa enflasyon olur.


Kimi zaman ise bazı malların fiyatları çok artar. Bunlar genellikle arz yönlü şoklardan kaynaklanır. Mal bulunamayınca ya da tedariği sağlanamayınca fiyatı fırlar. Diğer mallarda yükseliş yoksa belli sektörler hariç, bu artışların acısı dindirilebilir.


Ancak enerji pek az mala benzer.


Enerji girer, hizmete ve ürüne dönüşür.


Enerji içeri girmezse üretim olmaz.


Bu yüzden enerji tedariği ve bir girdi olarak fiyatı belirleyici olabilir.


İşte hemen hemen son bir aydır bu kanalda sorunlar var. Önce Avrupa’da başladı. Şimdi ABD ve Asya’ya yayılıyor. Kimse ondan azade değil.


*


Doğal gaz fiyatları rekor seviyede. Birkaç hafta önceye kadar, yeşil dönüşüm vs deyip yüzüne bakılmayan kömür şimdi altın değerinde. Çin’de vadeli işlem kontratları tavan ve rekordan kapandı. Uranyum hakeza. Bu gidişle nükleere geçilir diye speküle edenler var. Karbon kontratları rekor...

Enerjinin etkilerini daha iyi anlayalım.


Tüm bu girdiler fırlayınca elektrik cephesinde stres artıyor. Bildiğiniz gibi elektrik üretmenin önemli kaynakları arasında gaz ve kömür. Kaynak maliyeti fırlayınca elektrik fiyatı ne olacak?


Aksi gibi gaz ve kömürün arzında da sorun var. Yani fiyatı ödeseniz de istenilen kadar kaynak yok.


Daha önceki yazılarda ve konuşmalarda uzun uzadıya nedenlerini aktardığım için tekrara düşmeyeceğim. Ancak yüksek talep ve çeşitli arz sorunları diyelim.


Hal böyle olunca eldeki elektriğin kullanımı rasyonalize edilmek zorunda.


Türkçesi, birileri istediği kadar üretemeyecek. Ya da istediği saatlerde kullanamayacak.


Çin’de zaten demir & çelik üretimine ket vurma çalışmaları çeşitli sebeplerle sürüyordu. Şimdi üretim aksadığı için gemi siparişlerinin de yavaş olacağı düşünülüyor.


Bu ne demek?


Navlun fiyatlarını düşürmesini dilediğimiz yeni filolar gecikiyor demek.


Haberleri yorumlayan piyasa hemen navlun vadelilerini hızlıca satın almaya başladı. Yük endekslerinden Capesize Endeksi vadeli işlemlerde 75 bin dolara kadar çıktı.


Yani navlun fiyatları düşmek şöyle dursun, yükselecek.

*


Enerji krizinin etkileri çoktan hissedilmeye başlandı bile.


İngiltere’de birçok elektrik dağıtım ve ticaret şirketi beyaz bayrak çekmeye başladılar. Çünkü piyasada tavan fiyat belli. Bunları yüksek fiyattan alıp abonelere ucuza satmak zorunda kaldılar. Hazin son.


İtalya’da elektriğe yüzde 30’a yakın zam geldi.


Çin’de pek çok eyalette saatlerce elektrik kesintileri yaşanıyor. Hem de periyodik olarak.


Gemilerin akıbetini aktardım.


Temize çekelim.


Tüm dünyada enflasyonun geçici olduğu yönünde bir kanaat var. Ben de bu kamptayım.


Ancak adını koymak gerekiyor.


Bu geçiciliğin zamanlaması konusunda anlaşalım.


Düşünülenden uzun süre ve düşünülenden yüksek puanlarda enflasyon göreceğiz.


Reel sektör en az 6 ay daha aşırı maliyet baskılarına hazır olsun. İşin Türkiye bacağını yazmadım bugün. Tamamen dış etkileri aktarmaya çalıştım.


Enflasyon hissedilir bir süre, hissedilir ölçüde yüksek kalacak. Ne yazık ki bu böyle.


Kaynak:

https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/3206197-yuksek-enerji-fiyatlarinin-genis-capli-etkileri-maliyet-baskisi-surecek

 

29 Eylül 2021 Çarşamba

İş Bankası GM Aran: Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum

 İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınında makro ekonomi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Aran, kurdaki yükselişin ihracatçıyı desteklediğine, ithalatı pahalılaştırdığı için de yurt içindeki üretimi teşvik ettiğine işaret etti. Aran, "Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum." ifadelerini kullandı.

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınına konuk oldu.


Aran'ın özel röportajında öne çıkan açıklamaları şunlar oldu:


Tüm merkez bankalarının nasıl bir baskı altında olduğunu biliyoruz. Tüm merkez bankalarında olduğu gibi bizde de bir baskı oluştu. Sektörün normal şartlarda Kasım-Aralık ayında beklediği indirimi, baskıyı savabilmek için TCMB'nin önden yapabileceğini düşünmüştüm.


TCMB Kasım ayında yapacağı indirimi öne çekmiş gibi görünüyor. Ama piyasalar açısından bir risk aldığını düşünüyorum. Aralık'ta bir 100 baz puan daha indirim öngörüyorum.


"Konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi"

Sanayicinin belirsizliğinin para politikası aracılığıyla giderilmesi pek kolay değil. O yüzden belirsizliğin 6-8 ay devam edeceği, zor bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum.


Piyasa da öngörülebilirliği istiyor. Hepimiz aynı gemideyiz. TCMB'nin kararıyla ilgili herkes eleştiri hakkını saklı tutmakla birlikte ben bunun rasyonalize edilebileceğini düşünüyorum.


Doğrusu yanlışına denk gelebilir. Çünkü konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi.

"Faiz indirimi mevduat faizlerinde etkisini gösterdi"

TCMB'nin faiz indirimi mevduat faizlerinde hemen etkisini gösterdi. Bunun ticari kredilere yansıması hemen gerçekleşir. Bunun bireysel kredilere yansıması geç olacaktır. Bunun nedeni de makroihtiyati önlemlerle orada maliyetlerin artmasıdır. Bu zaten istenen bir şeydir.


Öngörülebilirlikle birleşmeden faiz tek başına etkili bir unsur değildir. Krediyi alacak kişilerin ikna olması gerekir. Bu da 2-3 ay sürebilir.


Rakamlara bakıldığında yatırımın katkısını görüyoruz. Şu an stokların eridiği ve üretimin arttığı bir dönemden geçiyoruz.


"Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum"

Kurdaki yükselişin iki şekilde üretimi destekleyen yanı var. İhracat yapanlar kur arttığında ihracatlarını artırıyor. Üretim yapanlar ise ithalat pahalılaştığı için, içeride onun ikamesini yapabilir miyim diye düşünüyor.


Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum.


Enflasyonla mücadeleyi sıkı para politikasıyla yapma konusunda başarılı olamıyoruz. Arz fazlasıyla enflasyonun tek hanelere düşmesi olası.


Bankalar Birliği'nde Hazine Bakanımızla yaptığımız toplantıda üretimi ve ihracatı fonlama konusundaki beklentilerini dile getirmişti.

"Bireysel kredilerde yüzde 20 daralma bekliyorum"

Bireysel kredilerde vade sınırlaması açısından 50 bin sınırının isabetli olduğunu görüyorum. Bu tutarda yüzde 45'lik bir seviyeye karşılık geliyor. Bireysel krediler tarafında yüzde 20'lik daralma olabileceğini düşünüyorum. Yerinde bir karar bu. 50 bin liraya kadar olan bölüm geçim sıkıntısıyla borç çevirme ile ilgiliyken, üzerindeki bölüm lüks tüketimle ilgili.


Enflasyonu indirmeden kredi maliyeti düşmez. Kredi maliyetlerini daha da düşürmek istiyorsak enflasyonu da indirmemiz lazım.


"Bankacılık dışına çıkan Döviz kaynağı sisteme geri dönüyor"

Dolarizasyon konusunda çok uç bir noktadayız. Dolarize olmuş durumdayız. Müşteri davranışı olarak bu yıl her kur arttığında tasarruf sahibinin TL'ye geçtiğini görüyoruz. Buna karşın yabancı para mevduat azalmıyor, çünkü ciddi bir efektif girişi görüyoruz.


İş Bankası'nda 4 milyar dolarlık döviz mevduatı çıkışı vardı ama 5 milyar dolarlık efektif girişi yaşandı. Bankacılık dışına çıkan kaynağın sisteme giriyor olması çok önemli.


Kurda bu seviyeler vatandaşın dolarize olduğu değil, bozduğu seviyeler. Bu durum sermaye piyasalarına daha olumlu katkı sunacaktır.

TL mevduattaki büyüme önümüzdeki dönem artacaktır. Büyük oranda bu büyüme dolardan çözülme, kredi büyümesi ve yüksek enflasyondan olacaktır.


Önümüzdeki sene seçim ekonomisi olacağı için kredi büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Bankaların sermayesi yeterli, büyümeyi finanse edebileceğini düşünüyorum.


"Yabancı girişinin tekrar başlayabileceğini düşünüyorum"

TL varlıkların ciddi bir iskonto gördüğünü düşünüyorum. Ucuz kalan varlıkların ciddi bir kâr fırsatı barındırdığını da düşünüyorum. Yüksek kur ve bu fiyatlar yabancılar için fırsat yaratacaktır. Yabancı girişinin de tekrar başlayabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu iskontonun mutlaka düzeltmesi yapılacaktır.


BDDK'nın 30 Eylül'de takipteki alacaklar açısından daha önce belirlenen düzenlemeleri sonlandırmasıyla bilançolara 22-24 milyar TL yük gelecektir. Yüzde 3,6 civarında olan takipteki alacak rasyosunda ise 55 baz puanlık artış bekliyorum. Bu da ilave sermaye ihtiyacı açısından belirleyici olacaktır. Bankacılıkta sermaye artışı söz konusu olabilir. Sermaye desteği olursa çok daha rahat olur. Sermaye benzeri kredi ihraçları artacaktır. CDS ve faiz oranları buna imkan vermezse sermaye yeterlilik oranları aşağı çekilerek bu büyümeyi sağlayabiliriz. Tier 1 benzeri ihraçlar sektörü rahatlatacaktır.


400'ün üzerindeki CDS seviyesiyle mümkün değil tabii bu. 350'lerin altı bunun için uygun olacaktır. Uluslararası konjonktürde maliyetlerde yüzde 7-8 bandı da söz konusu olursa bunu her banka düşünecektir.

"Enflasyon yüzde 15-17 bandında olur"

Yüzde 5'lik büyüme beklentisinden yola çıkarsak enflasyon yüzde 15-17 bandında olur. Enflasyonun üzerine çıkacak bir kredi büyümesi de beklemem.


Normal şartlarda enflasyon beklentimiz tek hanelere inmesi yönündeydi. Enflasyon inmediği için özkaynak karlılığımızı artırmak durumundayız. Bankaların da yapısal reformlara ihtiyacı var. Özellikle giderler tarafında. Enflasyona yakın bir özkaynak karlılığı başarı olur.


Gelir dağılımındaki bozulma tüm planları alt üst edebilir. İhtiyacı gidermeden ihtiyaç kredilerini kısıtlayacak önlemlerin olumsuz etkileri olabileceğini düşünüyorum.


Yüzde 3,5'lik bütçe açığı ekonomiyi desteklemek için alan sunuyor.


"Kripto varlık alanı düzenlenmeli"

Birçok kişi kolay yoldan zengin olmak için bilmeden kripto varlıklara girdi. Bu tehlikeli bir şey. Kıt kaynakların da yanlış yola gitmesine neden olabilir. Oynaklığı yüksek yerlere yatırım yapmanın sonuçları olur. Bunun düzenlenmesi gerekiyor.


Merkez bankalarının başlattığı dijital para deneylerini çok yerinde buluyorum. Her şeyin dijitalleştiği bir yerde paranın dijitalleşmesi de önemli.


"Tarım kredilerinde çiftçiyi değil verimliliği fonluyoruz"

Tarım kredilerinde farklı bir yaklaşımımız var. Tarımda çiftçiyi doğrudan kredilendirmek yerine, tarımda verimliliği artıran dönüşümü kredilendirmeyi tercih ediyoruz.


Kaynak:

https://www.bloomberght.com/is-bankasi-genel-muduru-hakan-aran-bloomberg-ht-de-2288647


21 Eylül 2021 Salı

Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?

 Çin’in en büyük emlak şirketlerinden Evergrande’nin finansal açıdan zor durumda olduğunun anlaşılması sonrası artan risk algısı küresel piyasaları olumsuz etkilerken, Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, şirketin Çin’in politikalarındaki değişim nedeniyle kurtarılmayabileceğini kaydetti.


Bilinen 300 milyar dolar borcu bulunan Çinli emlak geliştirme şirketi Evergrande’nin, Çin’de finansal istikrara zarar verebileceği endişesi dünya genelinde piyasalardaki risk iştahını azalttı.


1996 yılında kurulan Evergrande’nin web sitesindeki bilgilere göre, 280’den fazla şehirde 1.300’den fazla projesi bulunan şirket, Fortune 500 listesinde 2020’de 122. sırada yer aldı.


Şirketin batması halinde risklerin sınırlı kalması bekleniyor

Toplam varlıkları yaklaşık 350 milyar dolar (2,3 trilyon yuan), yıllık satış gelirleri de 110 milyar doları (700 milyar yuan) aşan şirkette 200 bin kişi çalışıyor.


Öte yandan, şirket inşaat alanının dışında teknoloji ve sağlık gibi alanlara da yatırım yaparken, finansallardaki bozulmada bu adımların da etkili olmuş olabileceği tahmin ediliyor.


Analistler, şirketin finansal yapısının bozulmasında çoğunlukla şirket yönetiminin borçlanma alışkanlıkları, ana faaliyet alanıyla birlikte yatırım yapılan yeni alanlarda nakit akış döngülerinin gecikmeli olması ve Çin’in borçlanma kriterlerini sıkılaştırması gibi adımların önemli rol oynadığını belirtti.

Son yıllarda Çin’de hanehalkı borçluluk seviyesinin Gayri Safi Yurt içi Hasıla’ya (GSYH) oranının yüzde 60’ı geride bıraktığına dikkati çeken analistler, bu durumun son yıllarda sürekli artan konut fiyatlarındaki trendi sekteye uğratarak şirketin gelirlerinde azalmaya sebep olduğunu aktardı.


Analistler, şirketin borçlarının ise çoğunlukla yerel para birimi cinsinden olduğunu kaydederek, şirketin temerrüde düşmesi halinde etkinin çoğunlukla Çin’in içinde kalmasının beklendiğini, ancak yine de bu durumun küresel piyasalarda oynaklığı artırabileceğini ifade etti.


“Çin’in inşaat şirketlerine ilişkin tutumu yıllar içinde değişti”

Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, konuya ilişkin açıklamasında, şirketin likidite problemlerinin aylar öncesinden bilindiğini ancak, şimdiye kadar kimsenin duruma gerekli özeni göstermediğini vurguladı.


İnşaat sektörünün yıllarca Çin ekonomisinin yapı taşlarından biri olduğunu ve bu sebeple Çin hükümetinin yıllarca inşaat firmalarının batmasını göz ardı edemediğini aktaran Koivu, bu durumun son yıllarda değiştiğini belirtti.


Koivu, Çinli liderlerin reel sektör konusunda ABD’deki 2008 küresel finans krizindeki gibi sorunları tekrar yaşamaktan çekindiklerini bildirerek, aşırı borçlu inşaat sektörünün regüle edilmesi yönünde adımlar attığını ifade etti.


Çin’in konuya ilişkin duruşundaki değişimin göze çarptığını vurgulayan Koivu, “Çin’de inşaat firmaları için finansal koşullar yıllar içinde sıkılaştırıldı. Ayrıca, bir arsanın alınıp fiyatının artması için beklenilmesi gibi speküleatif adımlar yasalarca kısıtlandı.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, değerlendirmesine şöyle devam etti:


“Evergrande ile ilgili sıkıntılar söz konusu düzenlemeler sonucu ortaya çıktı. Bu durumun Çinli liderler tarafından da sürpriz olarak karşılandığını zannetmiyorum. Kredilerdeki sıkılaştırmanın bazı sıkıntıları ortaya çıkaracağı aşikardı fakat, Çin’in uzun dönemli hedeflerini gerçekleştirmesi için büyüme modelini değiştirmesi ve daha büyük problemlerden kaçınması için bu yapısal değişiklik gerekliydi.”


“Otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını düşünüyoruz”

Evergrande için özel sektör bazlı bir çözüm bulunamadığı takdirde şirketin Çin hükümeti tarafından kurtarılmasının şaşırtıcı olacağını ifade eden Koivu, “Biz, otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını ve yatırımcıların Çin’de kredi riskine ilişkin hafif bir ders alacağını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, Çinli otoritelerin olayın negatif etkilerini özellikle hanehalkı için azaltacaklarını düşündüğünü belirterek, şunları kaydetti:


“Domino efekti gibi bir durumdan kaçınabileceğine inanmamız için üç neden var. Birincisi, Evergrande’nin yükümlülükleri Çin’in GSYH’nin yüzde 2’sine denk gelirken, bu durum ABD’deki tahvil kriziyle karşılaştırıldığında neredeyse risksiz. İkincisi, risklerin yerli ve yabancı tahvil sahipleri arasında dengeli dağıtılmış olması. Üçüncüsü ise bankaların borçları için kullanılan teminatların sağlam olması.”


Çin hükümetinin Evergrande’nin maddi hasarlarından bağımsız olarak Çin hanehalkı için olası negatif etkileri önlemek isteyeceğini bildiren Koivu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle halihazırda azalan hanehalkı güveninin daha da kötüleşmesine izin verilmeyeceğini düşündüğünü aktardı.


Koivu, öte yandan, inşaat firmaları için sıkı finansal koşulların bundan sonrası için devrede olacağını hatırlatarak, “Çin şu anda kısa dönemli büyüme rakamlarına değil, uzun dönemli görünüme odaklanmış durumda. Bu yüzden, Çinli liderlerle birlikte yatırımcılar bazı şirketler için Çin’deki iş ortamı temellerinin sarsılmasından çekinmiyor.” ifadelerini kullandı.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/haberler/evergrande-krizi-neden-dogdu-domino-etkisi-yaratir-mi.html


Uzmanlar Evergrande krizini değerlendirdi: ‘Beylikdüzü’nde yaşananlara benziyor’

 Çinli Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin bankalara ve piyasalara ödemekte zorlandığı 300 milyar doların üzerinde borcu bulunuyor. Temerrüde doğru giden şirketin, 2008 yılında ABD’de başlayıp dünyaya yayılan küresel kriz gibi benzer bir kriz yaratıp yaratmayacağı merak konusu… Çin ve gelişmekte olan piyasalara etkisinin nasıl olacağı da merak edilen konular arasında…


Birkaç gündür gündemi meşgul eden Çin’deki Evergrande krizi tedirginlik yarattı. Bankalara ve piyasaya 300 milyar doların üzerinde borcu olan Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketlerinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin kredi borçlanmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Borçlarını çevirmekte zorlanan şirketin 2020 yılından itibaren Çin hükümetinden destek istediği ve borçlarını çevirmekte zorlandığı, şu anda doludizgin temerrüde doğru gittiğine vurgu yapılıyor.


YUNANİSTAN’IN BORCU KADAR

Yunanistan’ın borcuyla aynı düzeyde borcu bulunan şirketin krizinin likidite krizi olduğuna işaret edilirken şirketin önümüzdeki dönemde kupon ödemelerini yapamayacak durumda olduğu da vurgulanıyor. Şirketin elinde bekleyen 1,4 milyon konut ve ticari birim bulunurken, 10 milyon kişi bu konut ve ticari birimlerin bitmesini bekliyor. Şirkete kızgın olan tasarruf sahipleri protestolar düzenliyor.


Çin hükümetinin Evergrande’nin alacaklılarla oturup anlaşmasını ve varlıklarını satıp bu borçlarını ödemesini beklediği, piyasada bu durumun stres yarattığı ancak krize varacak bir boyuta ulaşmadığına da vurgu yapılıyor.



Gayrimenkul Gelişen Piyasalar Uzmanı, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Hepşen, Çin’deki Evergrande krizinin ABD’den başlayıp dünyaya yayılan 2008 krizinden farklı olduğunu ve küresel bir krize neden olmayacağını söylüyor.


Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?


“BEYLİKDÜZÜ’NDE YAŞANANLARA BENZİYOR”

Hepşen, “Evergrande krizi, daha çok Beylükdüzü’nde 2008 yılında borçlarını döndürememekten batan inşaat şirketlerinin yaşadığı krize benziyor. Bu nedenle domino etkisi yaratmaz. Borçlanma senedi, menkul kıymet konusu nedeniyle Güney Doğu Asya’da bozulmaya yol açabilir. Bireysel mağduriyetlere neden olabilir ancak sistemi sıkıntıya sokmayacaktır” yorumunu yapıyor.


Hepşen, temerrüt söz konusu olursa uzun vadede Çin Borsası ve diğer gelişmekte olan piyasalara dolaylı etkisinin olabileceğini de vurguluyor.


 


“TÜRKİYE’Yİ ETKİLEMEZ”

Evergrande şirketinin ülkemizde bir iştiraki olmadığına dikkat çeken Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Av. Ali Güvenç Kiraz, şu bilgileri veriyor:


“Türkiye inşaat sektörü ağırlıkla Apkis (arsa payı karşılığı inşaat) üzerine çalışıyor ve 2019 sonrası da sektör (büyük konut üreticileri ) frene bastılar ve çok az üretim var şu an. Tabi bizde sektör oyuncularının sermaye piyasaları ile ilişkisi de 1-2 şirket hariç neredeyse hiç yok. Yani GYO’lar dışında çok az şirket borsa fon gibi sermaye piyasası argümanı ile halka açık. Bu noktada sermaye piyasalarına yapacağı etki dışında bizim gayrimenkul sektörümüze önemli bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”


Kiraz, “Bu şirketin özellikle Çin mucizesi kapsamında nasıl bir şirket olduğu da önemli. Yani 10 milyonluk şehirler oluşturma düşüncesi ekseninde Çin içerisinde bir şirket ise kendi ekseninde Çin Hong Kong gibi yerlerde büyük bir etki yaratabilir. Ama Çin, dünya üzerinde de gayrimenkul yatırımları yapıyor Afrika, Asya ve Avrupa’da. Amsterdam yenileme sürecinin nerdeyse önemli bir aktörüydüler. İşte bu noktada burada da kullanılan bir şirket ise küresel anlamda olumsuz bir etki oluşabilir” yorumunu yapıyor.


“TEMERRÜDE DÜŞME İHTİMALİ YÜKSEK”

Küresel borsalarda bugün sert satışlara neden olan Evergrande’nin perşembe günü yapılacak açıklama ise kritik. Yatırım Finansman Menkul Değerler‘den yapılan değerlendirmede ise, “Temerrüde düşme ihtimali yüksek. Bunun bir teminat krizi yaratması ise Asya piyasalarından başlayacak bir küresel kriz tetiği olabilir. Bu hafta gündem yoğun ve volatilite yüksek olacak. VIX’ın yükselişi ise ana trendlerin bozulma ihtimalini güçlendiriyor.” ifadelerine yer verildi.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/emlak/uzmanlar-evergrande-krizini-degerlendirdi-beylikduzunde-yasananlara-benziyor.html