29 Eylül 2021 Çarşamba

İş Bankası GM Aran: Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum

 İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınında makro ekonomi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Aran, kurdaki yükselişin ihracatçıyı desteklediğine, ithalatı pahalılaştırdığı için de yurt içindeki üretimi teşvik ettiğine işaret etti. Aran, "Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum." ifadelerini kullandı.

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınına konuk oldu.


Aran'ın özel röportajında öne çıkan açıklamaları şunlar oldu:


Tüm merkez bankalarının nasıl bir baskı altında olduğunu biliyoruz. Tüm merkez bankalarında olduğu gibi bizde de bir baskı oluştu. Sektörün normal şartlarda Kasım-Aralık ayında beklediği indirimi, baskıyı savabilmek için TCMB'nin önden yapabileceğini düşünmüştüm.


TCMB Kasım ayında yapacağı indirimi öne çekmiş gibi görünüyor. Ama piyasalar açısından bir risk aldığını düşünüyorum. Aralık'ta bir 100 baz puan daha indirim öngörüyorum.


"Konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi"

Sanayicinin belirsizliğinin para politikası aracılığıyla giderilmesi pek kolay değil. O yüzden belirsizliğin 6-8 ay devam edeceği, zor bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum.


Piyasa da öngörülebilirliği istiyor. Hepimiz aynı gemideyiz. TCMB'nin kararıyla ilgili herkes eleştiri hakkını saklı tutmakla birlikte ben bunun rasyonalize edilebileceğini düşünüyorum.


Doğrusu yanlışına denk gelebilir. Çünkü konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi.

"Faiz indirimi mevduat faizlerinde etkisini gösterdi"

TCMB'nin faiz indirimi mevduat faizlerinde hemen etkisini gösterdi. Bunun ticari kredilere yansıması hemen gerçekleşir. Bunun bireysel kredilere yansıması geç olacaktır. Bunun nedeni de makroihtiyati önlemlerle orada maliyetlerin artmasıdır. Bu zaten istenen bir şeydir.


Öngörülebilirlikle birleşmeden faiz tek başına etkili bir unsur değildir. Krediyi alacak kişilerin ikna olması gerekir. Bu da 2-3 ay sürebilir.


Rakamlara bakıldığında yatırımın katkısını görüyoruz. Şu an stokların eridiği ve üretimin arttığı bir dönemden geçiyoruz.


"Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum"

Kurdaki yükselişin iki şekilde üretimi destekleyen yanı var. İhracat yapanlar kur arttığında ihracatlarını artırıyor. Üretim yapanlar ise ithalat pahalılaştığı için, içeride onun ikamesini yapabilir miyim diye düşünüyor.


Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum.


Enflasyonla mücadeleyi sıkı para politikasıyla yapma konusunda başarılı olamıyoruz. Arz fazlasıyla enflasyonun tek hanelere düşmesi olası.


Bankalar Birliği'nde Hazine Bakanımızla yaptığımız toplantıda üretimi ve ihracatı fonlama konusundaki beklentilerini dile getirmişti.

"Bireysel kredilerde yüzde 20 daralma bekliyorum"

Bireysel kredilerde vade sınırlaması açısından 50 bin sınırının isabetli olduğunu görüyorum. Bu tutarda yüzde 45'lik bir seviyeye karşılık geliyor. Bireysel krediler tarafında yüzde 20'lik daralma olabileceğini düşünüyorum. Yerinde bir karar bu. 50 bin liraya kadar olan bölüm geçim sıkıntısıyla borç çevirme ile ilgiliyken, üzerindeki bölüm lüks tüketimle ilgili.


Enflasyonu indirmeden kredi maliyeti düşmez. Kredi maliyetlerini daha da düşürmek istiyorsak enflasyonu da indirmemiz lazım.


"Bankacılık dışına çıkan Döviz kaynağı sisteme geri dönüyor"

Dolarizasyon konusunda çok uç bir noktadayız. Dolarize olmuş durumdayız. Müşteri davranışı olarak bu yıl her kur arttığında tasarruf sahibinin TL'ye geçtiğini görüyoruz. Buna karşın yabancı para mevduat azalmıyor, çünkü ciddi bir efektif girişi görüyoruz.


İş Bankası'nda 4 milyar dolarlık döviz mevduatı çıkışı vardı ama 5 milyar dolarlık efektif girişi yaşandı. Bankacılık dışına çıkan kaynağın sisteme giriyor olması çok önemli.


Kurda bu seviyeler vatandaşın dolarize olduğu değil, bozduğu seviyeler. Bu durum sermaye piyasalarına daha olumlu katkı sunacaktır.

TL mevduattaki büyüme önümüzdeki dönem artacaktır. Büyük oranda bu büyüme dolardan çözülme, kredi büyümesi ve yüksek enflasyondan olacaktır.


Önümüzdeki sene seçim ekonomisi olacağı için kredi büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Bankaların sermayesi yeterli, büyümeyi finanse edebileceğini düşünüyorum.


"Yabancı girişinin tekrar başlayabileceğini düşünüyorum"

TL varlıkların ciddi bir iskonto gördüğünü düşünüyorum. Ucuz kalan varlıkların ciddi bir kâr fırsatı barındırdığını da düşünüyorum. Yüksek kur ve bu fiyatlar yabancılar için fırsat yaratacaktır. Yabancı girişinin de tekrar başlayabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu iskontonun mutlaka düzeltmesi yapılacaktır.


BDDK'nın 30 Eylül'de takipteki alacaklar açısından daha önce belirlenen düzenlemeleri sonlandırmasıyla bilançolara 22-24 milyar TL yük gelecektir. Yüzde 3,6 civarında olan takipteki alacak rasyosunda ise 55 baz puanlık artış bekliyorum. Bu da ilave sermaye ihtiyacı açısından belirleyici olacaktır. Bankacılıkta sermaye artışı söz konusu olabilir. Sermaye desteği olursa çok daha rahat olur. Sermaye benzeri kredi ihraçları artacaktır. CDS ve faiz oranları buna imkan vermezse sermaye yeterlilik oranları aşağı çekilerek bu büyümeyi sağlayabiliriz. Tier 1 benzeri ihraçlar sektörü rahatlatacaktır.


400'ün üzerindeki CDS seviyesiyle mümkün değil tabii bu. 350'lerin altı bunun için uygun olacaktır. Uluslararası konjonktürde maliyetlerde yüzde 7-8 bandı da söz konusu olursa bunu her banka düşünecektir.

"Enflasyon yüzde 15-17 bandında olur"

Yüzde 5'lik büyüme beklentisinden yola çıkarsak enflasyon yüzde 15-17 bandında olur. Enflasyonun üzerine çıkacak bir kredi büyümesi de beklemem.


Normal şartlarda enflasyon beklentimiz tek hanelere inmesi yönündeydi. Enflasyon inmediği için özkaynak karlılığımızı artırmak durumundayız. Bankaların da yapısal reformlara ihtiyacı var. Özellikle giderler tarafında. Enflasyona yakın bir özkaynak karlılığı başarı olur.


Gelir dağılımındaki bozulma tüm planları alt üst edebilir. İhtiyacı gidermeden ihtiyaç kredilerini kısıtlayacak önlemlerin olumsuz etkileri olabileceğini düşünüyorum.


Yüzde 3,5'lik bütçe açığı ekonomiyi desteklemek için alan sunuyor.


"Kripto varlık alanı düzenlenmeli"

Birçok kişi kolay yoldan zengin olmak için bilmeden kripto varlıklara girdi. Bu tehlikeli bir şey. Kıt kaynakların da yanlış yola gitmesine neden olabilir. Oynaklığı yüksek yerlere yatırım yapmanın sonuçları olur. Bunun düzenlenmesi gerekiyor.


Merkez bankalarının başlattığı dijital para deneylerini çok yerinde buluyorum. Her şeyin dijitalleştiği bir yerde paranın dijitalleşmesi de önemli.


"Tarım kredilerinde çiftçiyi değil verimliliği fonluyoruz"

Tarım kredilerinde farklı bir yaklaşımımız var. Tarımda çiftçiyi doğrudan kredilendirmek yerine, tarımda verimliliği artıran dönüşümü kredilendirmeyi tercih ediyoruz.


Kaynak:

https://www.bloomberght.com/is-bankasi-genel-muduru-hakan-aran-bloomberg-ht-de-2288647


21 Eylül 2021 Salı

Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?

 Çin’in en büyük emlak şirketlerinden Evergrande’nin finansal açıdan zor durumda olduğunun anlaşılması sonrası artan risk algısı küresel piyasaları olumsuz etkilerken, Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, şirketin Çin’in politikalarındaki değişim nedeniyle kurtarılmayabileceğini kaydetti.


Bilinen 300 milyar dolar borcu bulunan Çinli emlak geliştirme şirketi Evergrande’nin, Çin’de finansal istikrara zarar verebileceği endişesi dünya genelinde piyasalardaki risk iştahını azalttı.


1996 yılında kurulan Evergrande’nin web sitesindeki bilgilere göre, 280’den fazla şehirde 1.300’den fazla projesi bulunan şirket, Fortune 500 listesinde 2020’de 122. sırada yer aldı.


Şirketin batması halinde risklerin sınırlı kalması bekleniyor

Toplam varlıkları yaklaşık 350 milyar dolar (2,3 trilyon yuan), yıllık satış gelirleri de 110 milyar doları (700 milyar yuan) aşan şirkette 200 bin kişi çalışıyor.


Öte yandan, şirket inşaat alanının dışında teknoloji ve sağlık gibi alanlara da yatırım yaparken, finansallardaki bozulmada bu adımların da etkili olmuş olabileceği tahmin ediliyor.


Analistler, şirketin finansal yapısının bozulmasında çoğunlukla şirket yönetiminin borçlanma alışkanlıkları, ana faaliyet alanıyla birlikte yatırım yapılan yeni alanlarda nakit akış döngülerinin gecikmeli olması ve Çin’in borçlanma kriterlerini sıkılaştırması gibi adımların önemli rol oynadığını belirtti.

Son yıllarda Çin’de hanehalkı borçluluk seviyesinin Gayri Safi Yurt içi Hasıla’ya (GSYH) oranının yüzde 60’ı geride bıraktığına dikkati çeken analistler, bu durumun son yıllarda sürekli artan konut fiyatlarındaki trendi sekteye uğratarak şirketin gelirlerinde azalmaya sebep olduğunu aktardı.


Analistler, şirketin borçlarının ise çoğunlukla yerel para birimi cinsinden olduğunu kaydederek, şirketin temerrüde düşmesi halinde etkinin çoğunlukla Çin’in içinde kalmasının beklendiğini, ancak yine de bu durumun küresel piyasalarda oynaklığı artırabileceğini ifade etti.


“Çin’in inşaat şirketlerine ilişkin tutumu yıllar içinde değişti”

Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, konuya ilişkin açıklamasında, şirketin likidite problemlerinin aylar öncesinden bilindiğini ancak, şimdiye kadar kimsenin duruma gerekli özeni göstermediğini vurguladı.


İnşaat sektörünün yıllarca Çin ekonomisinin yapı taşlarından biri olduğunu ve bu sebeple Çin hükümetinin yıllarca inşaat firmalarının batmasını göz ardı edemediğini aktaran Koivu, bu durumun son yıllarda değiştiğini belirtti.


Koivu, Çinli liderlerin reel sektör konusunda ABD’deki 2008 küresel finans krizindeki gibi sorunları tekrar yaşamaktan çekindiklerini bildirerek, aşırı borçlu inşaat sektörünün regüle edilmesi yönünde adımlar attığını ifade etti.


Çin’in konuya ilişkin duruşundaki değişimin göze çarptığını vurgulayan Koivu, “Çin’de inşaat firmaları için finansal koşullar yıllar içinde sıkılaştırıldı. Ayrıca, bir arsanın alınıp fiyatının artması için beklenilmesi gibi speküleatif adımlar yasalarca kısıtlandı.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, değerlendirmesine şöyle devam etti:


“Evergrande ile ilgili sıkıntılar söz konusu düzenlemeler sonucu ortaya çıktı. Bu durumun Çinli liderler tarafından da sürpriz olarak karşılandığını zannetmiyorum. Kredilerdeki sıkılaştırmanın bazı sıkıntıları ortaya çıkaracağı aşikardı fakat, Çin’in uzun dönemli hedeflerini gerçekleştirmesi için büyüme modelini değiştirmesi ve daha büyük problemlerden kaçınması için bu yapısal değişiklik gerekliydi.”


“Otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını düşünüyoruz”

Evergrande için özel sektör bazlı bir çözüm bulunamadığı takdirde şirketin Çin hükümeti tarafından kurtarılmasının şaşırtıcı olacağını ifade eden Koivu, “Biz, otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını ve yatırımcıların Çin’de kredi riskine ilişkin hafif bir ders alacağını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, Çinli otoritelerin olayın negatif etkilerini özellikle hanehalkı için azaltacaklarını düşündüğünü belirterek, şunları kaydetti:


“Domino efekti gibi bir durumdan kaçınabileceğine inanmamız için üç neden var. Birincisi, Evergrande’nin yükümlülükleri Çin’in GSYH’nin yüzde 2’sine denk gelirken, bu durum ABD’deki tahvil kriziyle karşılaştırıldığında neredeyse risksiz. İkincisi, risklerin yerli ve yabancı tahvil sahipleri arasında dengeli dağıtılmış olması. Üçüncüsü ise bankaların borçları için kullanılan teminatların sağlam olması.”


Çin hükümetinin Evergrande’nin maddi hasarlarından bağımsız olarak Çin hanehalkı için olası negatif etkileri önlemek isteyeceğini bildiren Koivu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle halihazırda azalan hanehalkı güveninin daha da kötüleşmesine izin verilmeyeceğini düşündüğünü aktardı.


Koivu, öte yandan, inşaat firmaları için sıkı finansal koşulların bundan sonrası için devrede olacağını hatırlatarak, “Çin şu anda kısa dönemli büyüme rakamlarına değil, uzun dönemli görünüme odaklanmış durumda. Bu yüzden, Çinli liderlerle birlikte yatırımcılar bazı şirketler için Çin’deki iş ortamı temellerinin sarsılmasından çekinmiyor.” ifadelerini kullandı.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/haberler/evergrande-krizi-neden-dogdu-domino-etkisi-yaratir-mi.html


Uzmanlar Evergrande krizini değerlendirdi: ‘Beylikdüzü’nde yaşananlara benziyor’

 Çinli Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin bankalara ve piyasalara ödemekte zorlandığı 300 milyar doların üzerinde borcu bulunuyor. Temerrüde doğru giden şirketin, 2008 yılında ABD’de başlayıp dünyaya yayılan küresel kriz gibi benzer bir kriz yaratıp yaratmayacağı merak konusu… Çin ve gelişmekte olan piyasalara etkisinin nasıl olacağı da merak edilen konular arasında…


Birkaç gündür gündemi meşgul eden Çin’deki Evergrande krizi tedirginlik yarattı. Bankalara ve piyasaya 300 milyar doların üzerinde borcu olan Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketlerinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin kredi borçlanmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Borçlarını çevirmekte zorlanan şirketin 2020 yılından itibaren Çin hükümetinden destek istediği ve borçlarını çevirmekte zorlandığı, şu anda doludizgin temerrüde doğru gittiğine vurgu yapılıyor.


YUNANİSTAN’IN BORCU KADAR

Yunanistan’ın borcuyla aynı düzeyde borcu bulunan şirketin krizinin likidite krizi olduğuna işaret edilirken şirketin önümüzdeki dönemde kupon ödemelerini yapamayacak durumda olduğu da vurgulanıyor. Şirketin elinde bekleyen 1,4 milyon konut ve ticari birim bulunurken, 10 milyon kişi bu konut ve ticari birimlerin bitmesini bekliyor. Şirkete kızgın olan tasarruf sahipleri protestolar düzenliyor.


Çin hükümetinin Evergrande’nin alacaklılarla oturup anlaşmasını ve varlıklarını satıp bu borçlarını ödemesini beklediği, piyasada bu durumun stres yarattığı ancak krize varacak bir boyuta ulaşmadığına da vurgu yapılıyor.



Gayrimenkul Gelişen Piyasalar Uzmanı, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Hepşen, Çin’deki Evergrande krizinin ABD’den başlayıp dünyaya yayılan 2008 krizinden farklı olduğunu ve küresel bir krize neden olmayacağını söylüyor.


Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?


“BEYLİKDÜZÜ’NDE YAŞANANLARA BENZİYOR”

Hepşen, “Evergrande krizi, daha çok Beylükdüzü’nde 2008 yılında borçlarını döndürememekten batan inşaat şirketlerinin yaşadığı krize benziyor. Bu nedenle domino etkisi yaratmaz. Borçlanma senedi, menkul kıymet konusu nedeniyle Güney Doğu Asya’da bozulmaya yol açabilir. Bireysel mağduriyetlere neden olabilir ancak sistemi sıkıntıya sokmayacaktır” yorumunu yapıyor.


Hepşen, temerrüt söz konusu olursa uzun vadede Çin Borsası ve diğer gelişmekte olan piyasalara dolaylı etkisinin olabileceğini de vurguluyor.


 


“TÜRKİYE’Yİ ETKİLEMEZ”

Evergrande şirketinin ülkemizde bir iştiraki olmadığına dikkat çeken Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Av. Ali Güvenç Kiraz, şu bilgileri veriyor:


“Türkiye inşaat sektörü ağırlıkla Apkis (arsa payı karşılığı inşaat) üzerine çalışıyor ve 2019 sonrası da sektör (büyük konut üreticileri ) frene bastılar ve çok az üretim var şu an. Tabi bizde sektör oyuncularının sermaye piyasaları ile ilişkisi de 1-2 şirket hariç neredeyse hiç yok. Yani GYO’lar dışında çok az şirket borsa fon gibi sermaye piyasası argümanı ile halka açık. Bu noktada sermaye piyasalarına yapacağı etki dışında bizim gayrimenkul sektörümüze önemli bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”


Kiraz, “Bu şirketin özellikle Çin mucizesi kapsamında nasıl bir şirket olduğu da önemli. Yani 10 milyonluk şehirler oluşturma düşüncesi ekseninde Çin içerisinde bir şirket ise kendi ekseninde Çin Hong Kong gibi yerlerde büyük bir etki yaratabilir. Ama Çin, dünya üzerinde de gayrimenkul yatırımları yapıyor Afrika, Asya ve Avrupa’da. Amsterdam yenileme sürecinin nerdeyse önemli bir aktörüydüler. İşte bu noktada burada da kullanılan bir şirket ise küresel anlamda olumsuz bir etki oluşabilir” yorumunu yapıyor.


“TEMERRÜDE DÜŞME İHTİMALİ YÜKSEK”

Küresel borsalarda bugün sert satışlara neden olan Evergrande’nin perşembe günü yapılacak açıklama ise kritik. Yatırım Finansman Menkul Değerler‘den yapılan değerlendirmede ise, “Temerrüde düşme ihtimali yüksek. Bunun bir teminat krizi yaratması ise Asya piyasalarından başlayacak bir küresel kriz tetiği olabilir. Bu hafta gündem yoğun ve volatilite yüksek olacak. VIX’ın yükselişi ise ana trendlerin bozulma ihtimalini güçlendiriyor.” ifadelerine yer verildi.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/emlak/uzmanlar-evergrande-krizini-degerlendirdi-beylikduzunde-yasananlara-benziyor.html


Evergrande: Herkes neden korkuyor?

 Çin’de gayrimenkul geliştiricisi Evergrande iflasın eşiğinde. Şirket o kadar büyük ki tüm dünyada risk iştahında korkunç bir düşüş oldu. Haftanın devamında da Amerikan Merkez Bankası toplantısı var. Buradan da varlık alımlarının azaltılması yönünde karar çıkabilir.


Alt alta yazınca, piyasalar neden mutsuz anlayabiliyoruz.


Siz de korkmalı mısınız?


*


Evergrande’yi kısaca tanıyalım ve olayın ciddiyetini görelim.


Bu kuruluş bugün itibariyle bankalara olan kredi taksitlerini ödeyemedi (Kaynak: Bloomberg). Perşembe günü ve gelecek hafta ise bono itfaları var. Bunların akıbeti de belirsiz.


Peki Evergrande ne kadar büyük?


200 bin çalışanı var, her yıl 3.8 milyon kişiye mevsimlik iş veriyor. 355 milyar dolarlık yükümlülüğü var ve geçen yıl 110 milyar dolarlık satışı var. 1.300’den fazla projesi var.


Şirketle ilgili sorun ne?


Sorun kaldıraç. Yani hızlı büyüme arzusu. Çin’in genellikle kırsalında ya da ikinci, üçüncü kademe diye tabir edilen lokasyonlarda inşaatları var. Bunları hızla büyütüp satmak istiyor. Bunun için de her yolu deniyor.

Varlık Yönetim Ürünleri tasarlıyor örneğin. Belli bir getiri vaadi ile fon yönetiyor. Bu paralarla gidip elektrikli araç işi de yapıyor, kaynaktan su şişeleyip satmaya da çalışıyor. Yeter ki hızla arsa & arazi toplayabilsin.


Şirketin kaldıracı o kadar yüksek ki konut satışları bu büyümeyi finanse etmeye yetmeyecek diye geçen yıldan bu yana epey fonlama çabaları da olmuş. Birçok iştirakini satmış, bono satmış... Ancak nafile.


Yıl başından bu yana şirket bonolarında zaten stres var. Getiriler yükseliyor. Diğer bir deyişle bonoların fiyatı düşüyor.


Çin’deki toplam yüksek getirili (Yüksek riskli diye okuyun) bono havuzunun zaten yüzde 4’ü bu şirket. Nasıl olmasın? Çin ekonomisinin 1 yılda ürettiği mal ve hizmetlerin yüzde 2’sine denk gelecek kadar yükümlülüğü olan bir dev.


Çin gayrimenkul piyasasının en büyük 2. oyuncusu...


*


Şimdi herkes merak ediyor: Ne olacak?


Örneğin 2009’daki gibi ABD’nin Lehman’ı olur mu?


Gelin anlık durumu beraber inceleyelim.


Aşağıda, Çin’deki gayrimenkul sektörünün yatırım yapılabilir nota sahip bonolarından oluşan bir havuzu ve yatırım yapılabilir nota sahip olmayan bir havuzu kıyaslıyorum (Üst pencere). İkisinin başlangıcını da 100 olarak kabul edersek sağlam şirketlerde stres olmadığını görmek mümkün.

Onun altındaki panelde ise MSCI Çin hisse senetleri endeksi var. Bu endeks nispeten sakinken, kıyaslamak için aynı seviyeden başlattığım Çin gayrimenkul hisseleri endeksinde sert düşüş görülüyor. Yani sektör doğal olarak etkilenmiş ancak örneğin ilaç sektöründe, bankalarda ya da havacılıkta bir bulaşma söz konusu değil.



ABD’de 2009 krizinin önemli sebebi teminatların aşındırılarak çok kişi tarafından farklı risk profilleri ile kullanılmasıydı. Bir finansal krizdi. Üstelik ABD’de sermaye akımları serbestti.


Bugünkü krizin farkları şunlar.


Çin’de haber ve sermaye akışı tam özgür değil. Çin hükümeti tahminen tedarikçilere ve vatandaşa yardım edecek. O ya da bu şekilde. Bulaşma riski bu sebeple düşük olacak. Üstelik Evergrande her ne kadar gölge bankacılık ürünleri ile başkaca rollere soyunmuş olsa da finansal bir kuruluş değil.


Sözün özü, bir Lehman vakası ile karşılaşacağımızı sanmıyorum. Ne var ki kolay olmayacak bu işin içinden çıkmak. 300’e yakın kurum, on binlerce Çinli yatırımcıya satılan ürünler bir çırpıda tazmin edilemeyecek.


Belki Fed’e geri adım attıracak bir gelişme ile karşı karşıya olabiliriz. Kısa vadede kovanın dibini deldirmeyecek gelişme bu olabilir.

Yoksa Evergrande, son yıllarda tek bildiği şey borçla kaldıraç yapmak olan Çin ekonomisi için ağır bir işaret fişeği niteliğinde. Üstelik Çin ekonomisinde inşaatın payı yüksek. Çok yüksek...




(Kaynak: AB KLEMS veri merkezi, ülke milli hasılaları içinde inşaat ve ilintili sektörlerin payı yüzdesel olarak gösterilmiş)


Kaynak:

https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/3197524-evergrande-herkes-neden-korkuyor


16 Eylül 2021 Perşembe

Orta direk küçülüyor, hedef pazar alt ve üst sınıf

 Son 8 yıldır kişi başı gelirde devam eden gerileme, gelir eşitsizliğinin artması ve bunun sonucunda orta sınıfın küçülmesi, marka ve şirketlerin strateji değiştirmesine yol açtı. Sektör temsilcileri, orta sınıftaki daralma üzerine, alt ve üst gelir grubuna yönelen markaların, hızlı büyüme trendine girdiğini belirtiyor. İndirim marketleri bu dönemde çığ gibi yayılıyor.

Kişi başı gelirde 2013’ten beri devam eden gerileme, gelir eşitsizliğinin artması, orta sınıfın azalması ve bu alanlarda yaşanan bozulmanın salgınla birlikte hızlanması, marka ve şirketlerin strateji değiştirmesine yol açtı. Gelişmelerin etkisi ile son 10 yılda, özellikle alt gelir grubuna hitap eden markalar hızla büyürken, orta gelir grubuna hitap edenler ise bu durumdan olumsuz etkilendi. Üst gelir grubunda ise giriş seviyesine yönelik ürün geliştirme yarışı başladı.

Söz konusu gelişme en çok, hazır giyim, elektronik, gıda perakendesi, emlak ve otomotiv sektörlerinde hissedildi. Discount yani indirim marketleri son 10 yılda payını yüzde 60’tan yüzde 79’a çıkardı. Hazır giyim perakendesinde de en hızlı büyüyen markalar yine alt gelir grubuna hitap eden LCW, Defacto, Koton gibi markalar oldu. Öte yandan ucuz telefon markaları yatırımlarını artırırken, otomobil markaları da talebin kaydığı düşük ve üst segment modellere odaklandı. Emlak sektöründe ise yine üst gelir grubuna hitap eden proje sayısında adeta patlama yaşandı. Önümüzdeki dönem söz konusu alanlarda yaşanan gelişmelerin hızlanması bekleniyor.

Kişi başı gelir 8 yıldır geriliyor

Söz konusu gelişmede en önemli etkenin, kişi başı gelirin azalması, gelir eşitsizliğinin artması ve bu kapsamda orta gelir grubunun küçülmesi olduğu belirtiliyor. Salgın döneminde ise bu alanda yaşanan bozulmaların daha da arttığı kaydediliyor. Örneğin kişi başı gelir, zirve yaptığı 2013’ten bu yana sürekli geriliyor. 2013’te 12 bin 480 dolara çıkan kişi başı gelir, en son açıklanan 2021 ilk yarı verilerine göre 8 bin dolara kadar indi. Yine Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2020 yılı sonuçlarında ortaya konulan, gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, bir önceki yıla göre 0,015 puan artış ile 0,410 olarak tahmin edildi. Söz konusu rakam son 11 yılın en kötü rakamı olarak kayıtlara geçti. Dünyada da benzer bir durum yaşanıyor. Pew Research’ün Dünya Bankası verilerinden gerçekleştirdiği araştırmaya göre, 30 yıldır büyüyen orta sınıf, pandemiyle birlikte ilk kez azaldı. Büyük bölümü gelişen ülkelerde olmak üzere, 2020 yılında 150 milyon kişi alt gelir gruplarına indi. Dünya genelinde orta sınıf 90 milyon eridi.

İndirim marketleri hızla yayılıyor

Gıda perakendesi sektörüne yönelik hazırlanan “Sektörel Değişim Raporu ile Ulusal ve Discount Zincirler Raporu”na göre, son 10 yılda şube sayısı en az 5 ve üzerinde olan market zincirlerinin toplam mağaza sayısı, yüzde 274 artışla 38 bin 387'e yükseldi. Söz konusu dönemde, BİM, A101 ve Şok gibi indirim market zincirlerinin toplam market sayısı yüzde 395 artış gösterdi. İndirim marketlerin sektördeki payı yüzde 60’tan yüzde 79’a çıktı. Rapora göre, 2027 sonunda indirim marketlerin payının mevcut yüzde 79’dan yüzde 81’e çıkması bekleniyor.

'Fakirleşen halk desteklenmeli'

Bünyesindeki 70’e yakın marka ve 320 milyar TL seviyesinde bir ciroyu temsil eden Zincir Mağazalar Derneği’nin (ZMD) Başkanı Serhan Tınastepe, "Bu dönemde iki kitle çıktı ortaya. Biri varlığını daha da artıran, diğeri daha da fakirleşen kesim. Fakirleşen kesim tarafı fakirleşmeye devam ettikçe alışveriş yapamaz hale geliyor. Biz sadece zenginlere ürün satarak koskoca perakende sektörünü ayakta tutamayız. Onun için pandemiden olumsuz etkilenen kitlenin desteklenmesi gerekiyor" dedi.

Giriş seviyesi ürün üretimi arttı

Tınastepe, bu durumun şirket ve markalara yansıması konusunda da şöyle konuştu:

"Daha da zenginleşen kesimin eğilimi kendini evde ve arabada gösteriyor. O trendi oradan takip ediyoruz. Pandemiden daha da fakirleşerek çıkan milyonlar ise alışverişten ayağını çekiyor ya da daha alt gruba hitap eden markalara yöneliyor. Tüketici güveninde devam eden bozulma bu durumun daha da yaygınlaşacağını gösteriyor. Haliyle en alt ve en üst segmente hitap eden markalarda, şu anda hareketlilik var ama orta segment ciddi anlamda sıkıntı yaşıyor. Markalar da ürün gamlarını ona göre belirliyor. Şirketler iş birlikleri ile daha giriş seviyesi ürünler ürettirmeye başladı. Bunu beyaz eşya ve elektronik sektöründe görüyoruz. Hazır giyimde de orta segmente iş yapanlar giriş seviyesi ürün kreasyonu yapıyor. Alt gelir grubuna hitap eden marka ve ürün gruplarında büyümenin hızlanmasını bekliyoruz."

Hazır giyimin hedefi de alt grup

Hazır giyim perakendesinde de benzer bir durum yaşandı. Orta sınıfa hitap eden markalar mağaza açma ya da büyümede daha temkinli hareket ederken, alt gelir grubuna hitap edenler ise daha agresif bir büyüme sürecine girdi. Örneğin yurt içinde 500, yurt dışında ise 550 mağaza sayısını aşan LC Waikiki, Ticaret Sicil Gazetesi’nde yer alan bilgilere göre sadece 2020 mart ayından bu yana Türkiye’de 70’e yakın mağaza açtı. Son yıllarda benzer büyümeler DeFacto ve Koton gibi markalarda da görüldü.

Lüks konut projeleri yükselişte

Benzer bir durum gayrimenkul sektöründe de yaşandı. Artan maliyetler, geçen yıl gerçekleştirilen kredi kampanyası ve kurda yaşanan artışın etkisi ile gayrimenkul fiyatları son bir yılda yüzde 50'ye yakın oranlarda arttı. Konut üreticilerine göre malzeme kaynaklı artışlar, konut fiyatlarını bu yıl içinde yüzde 100 artıracak. İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım, “Birikimlerini dövizde değerlendiren kesim bu dönemde en güvenli liman olan gayrimenkule dönüş yaptı. Bu kesim üst seviyedeki projelere rağbet gösterdi. Artan maliyetlerin ve talebin etkisi ile oyuncular da daha üst segment projelere yöneldi” dedi. Sektör temsilcilerinden aldığımız bilgilere göre, inşaat maliyetlerinin yüksek oranlı arttığı bu dönemde inşa edilen konutların yüksek fiyatlara ulaşan değerleri alt ve orta gelir grubunun, konut edinmesini zorlaştırdı. Nazmi Durbakayım, faizlerin daha makul seviyeye gelmesi ile birlikte orta gelir grubuna yönelik projelerin de artabileceğini dile getirdi. Bu dönemde özellikle turizm merkezi Bodrum’da üreticiler çok sayıda lüks konut projesini hayata geçirdi. Orta ve alt gelir grubuna yönelik projelerin ise yok denecek kadar az olduğu belirtildi.

Kaynak:

8 Eylül 2021 Çarşamba

Borsada kazanmak için bilinmesi gereken 10 gösterge

 Borsa yatırımlarından kâr elde edebilmek için günlük fiyat hareketlerinden çok daha ayrıntılı bir inceleme yapmak gerekiyor. MarketWatch’un haberinde borsada kazanmak için bilinmesi gereken 10 göstergeye işaret ediliyor

Borsalarda hisse senetlerinin fiyat hareketleri birçok amatör yatırımcı için karar aşamasının tek önemli safhası olarak görülür. Ancak hisse alım-satımlarında karar vermek için çok daha ayrıntılı bir inceleme gereklidir. MarketWatch’un haberinde Hisse senedi fiyat hareketlerinden daha önemli 10 göstergeye dikkat çekiliyor:


52 haftalık zirveler ve dipler


Bir hisse senedinin 52 hafta boyunca en yüksek veya en düşük seviyesi, yatırımcının hisse senedinin geçen yıl nasıl işlem gördüğünü ve an itibariyle hangi seviyede işlem yaptığını görmesine yardımcı olan bir fiyat aralığıdır.


Birçok yatırımcı hisse senedi fiyatlarını son bir yıldaki düşük seviyesine göre nispeten ucuz olarak değerlendiriyor. Ancak National Securities'in Baş Piyasa Stratejisti Art Hogan, 52 haftanın en düşük seviyesine yakın olandan çok 52 haftanın en yüksek seviyesinden daha yakın olan hisse senetlerinde işlem yapmayı tercih edeceğini belirtiyor.


Hogan, "Piyasanın neyi yanlış yaptığına değil, piyasanın neyi doğru yaptığına bakıyorum. Hisse senetlerinin yüksekte olmasının bir nedeni var" ifadelerine yer verdi.

Analistlerin hisse başına getiri ve kazanç tahminleri


JonesTrading’in Baş Piyasa Stratejisti Michael O'Rourke, Wall Street'in bir şirketin temel verilerdeki gücünü nasıl algıladığına dair bir görüş sağlamak için, hisse başına yıllık getiri ve kazançlar konusunda analist beklentilerindeki farklılıkları incelemeyi tercih ediyor. Borsagundem.com’un derlediği bilgilere göre piyasa duyarlılığını ölçmeyi hedefleyen bu yöntem hisse senetleri için genel bir görüş sağlayabiliyor.


Rakip şirketler


Bir şirketin finansal performansının değerlendirilmesinde şirketlerin sektördeki rakiplerinin performansını karşılaştırmak akıllıca bir fikir olabilir. Hisse senetlerini tercih ederken söz konusu şirketin rakiplerine göre ne durumda olduğunu incelemek de tercih öncesinde uygulanabilecek bir yöntem.


Temettü getirisi


Şirketlerin yıllık sabit getiri performansı için önemli bir gösterge olan temettü oranı hisse tercihinde değerlendirilmesi gereken unsurlardan birisi. Yıllık düzenli temettü getirisi sağlayan şirketleri izlemek yatırımcıların borsa yatırımlarından düzenli bir getiri kaynağı sağlamasına yardımcı olabilir


Serbest nakit akışı


Serbest nakit akışı, şirketlerin, masraflar ve sermaye yatırımları sonrasındaki operasyonlardan elde ettiği nakittir. Bir şirket için serbest nakit akışı ne kadar yüksekse, genişlemek için de o kadar fazla harcayabilir.


Yatırım yönetimi şirketi Kingsview Investment Management’ın Portföy Yöneticisi Paul Nolte, serbest nakit akışının zaman içinde nasıl değiştiğinin, bir şirketin mevcut gücünü ve büyüme potansiyelini değerlendirmede yararlı olduğunu belirtiyor.


Brüt kâr marjı


Brüt kâr marjı ve zaman içinde değişimi, bir şirketin kârlılığını ölçmek için önemli işaretlerden birisidir. Brüt kâr marjı, brüt gelirin satışlara bölünmesiyle hesaplanır.


Fiyat kazanç oranı


Fiyat-kazanç oranı veya diğer adıyla P/E oranı, baş stratejist O'Rourke'un favori göstergelerinden birisi. Hisse başına kazancın hisse senedi fiyatına bölünmesiyle elde edilen bu oran yatırımcıların her 1 dolar için ne kadar ödediğini görmesinin işlevsel bir yoludur. Yatırımcılar bu sayede ödedikleri maliyeti hesaplayarak borsalardaki emsal şirketlerle karşılaştırma yapabilir.


Fiyat satış oranı


Fiyat-satış oranı (P/S), bir şirketin piyasa değeri (hisse fiyatıyla ödenmemiş pay sayısı çarpımı) alınarak hesaplanır ve şirketin son 12 aydaki toplam satışlarına veya gelirine bölünür. P/S oranı ne kadar düşükse, yatırım o kadar cazip olur.


Kingsview portföy yöneticisi bu oranla ilişkili açıklamasında, "Bir şirketin gelir tablosuna ne kadar yükselirse o hissede oyalanmak o kadar zor olur” ifadelerine yer veriyor.

Yatırım sermayesi getirisi


Bir şirketin yatırım sermayesi getirisi (ROIC), net faaliyet kârının vergiden sonra yatırılan sermayeye bölünmesiyle hesaplanır. Söz konusu gösterge bir şirketin yönetiminin getiri sağlamak için ne kadar iyi sermaye ayırdığını değerlendirmenin bir yoludur.


National Securities'den Hogan söz konusu göstergeyle ilgili "Baktığım en önemli metriklerden biri yatırım sermayesinin getirisi. %15'ten yüksek olan her varlık muhteşemdir” açıklamasında bulunuyor.

 Yüzdelik açığa satış dalgalanmaları


Açığa satış, yatırımcılar tarafından hisse senedi fiyatının düşeceğine dair bahis yapılan hisse sayısını gösterir. Yüzdelik dalgalanmalarsa şirketin açığa satış yapılan hisseleriyle halka açık Hisse sayısının oranını gösterir.


Açığa satışlar bir hisse senedindeki genel yatırımcı duyarlılığını ölçmenin oldukça iyi bir yoludur. Genellikle karşıt gösterge olarak kullanılan bu göstergede açığa satışlar ne kadar fazlaysa açığa satışları karşılamak için o kadar hisse satın alınması gerekir. Eğer fiyatlar yeterince yüksekse ayı piyasası destekçileri açığa satış iddialarından vazgeçer. Aksi takdirde ayı piyasası destekçilerinin kâr edeceği ölçüde düşüş gerçekleşir.


Kaynak:

https://www.borsagundem.com/haber/borsada-kazanmak-icin-bilinmesi-gereken-10-gosterge/1599585


Paypal’den 2,7 milyar dolarlık fintek hamlesi

 Ödeme sistemleri şirketi Paypal Japonya merkezli BNPL şirketi Paidy’i 2,7 milyar dolara satın aldı. Japonya’nın en büyük start-up şirketlerinden biri olan Paidy, geçtiğimiz ay sene sonunda halka arz olmayı değerlendiriyordu

ABD’li ödeme sistemleri şirketi Paypal Tokyo merkezli ‘şimdi al sonra öde’ (BNPL) şirketi Paidy’i 2,7 milyar dolara satın almayı kabul etti.


Financial Times’ın haberine göre Salı günü açıklanan anlaşma şartlarında ödemenin nakit olarak yapılacağı belirtildi. Anlaşma sonucu Paypal, kullanıcıların kredi kartına ihtiyaç duymadan ödemelerinde faizsiz taksit yapabildiği BNPL pazarına derinlemesine girmiş oldu.


Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre Paidy eski bir Goldman Sachs çalışanı Russell Cummer tarafından kuruldu. Japonya’daki bankaların Cummer’a yeterince kredi puanı olmadığı gerekçesiyle kredi kartı vermemiş başarılı girişimci de bu ihtiyacı bir fırsata çevirerek Paidy’i kurmuştu.


2008 yılında kurulan fintek girişimi Japonya’da 1 milyar dolardan fazla değeri olan az sayıdaki start-up şirketlerinden birisi. Sıfır faizli ödeme sonrası hizmetlerine geçtiğimiz yıl başlayan BNPL şirketi geçtiğimiz ay Japonya’nın en büyük altıncı start-up girişimi konumundaydı.

Paidy’nin söz konusu hizmetleri Afterpay ve Klarna gibi BNPL şirketlerinin uyguladığı yöntemlere oldukça benziyor. Fakat Japonya’da internet üzerinden yapılan alışverişlerde dahi insanların ödemelerini paketi teslim edenlere nakit ödeme yapmayı tercih ettiği farklı bir tüketici yapısı mevcut. Bu sebeple fintek girişimi 6 milyon kayıtlı kullanıcısı için harcamaları üç eşit taksite bölme imkanı sunuyor ve kullanıcılar marketlerde veya banka havalelerinde nakit olarak bakiyelerini ödeyebiliyorlar.


Japonya merkezli Yano Araştırma Enstitüsü'ne göre, Japonya'da ödeme sonrası hizmetler aracılığıyla yapılan işlem hacmi 2020 mali yılındaki tahmini 882 milyar Japon Yeni olmasına karşın, bu rakamın 2024 mali yılına kadar iki katından fazla artarak 1,88 trilyon yene ulaşması bekleniyor.

Paidy, Mart ayında 120 milyon dolar topladığı fon turunda 1,3 milyar dolar değer biçilmişti ve şirketin bu yılın sonlarında Tokyo borsasında halka arz olması bekleniyordu. Şirketin yatırımcıları arasında Japon ticaret evi Itochu, Goldman Sachs ve Soros Capital Management ile birlikte PayPal de bulunuyordu.


PayPal'nin Japonya'daki Başkan Yardımcısı ve İşletme Birimi Başkanı Peter Kenevan, "Paidy, Japon pazarına uyarlanmış 'şimdi al, sonra öde' çözümlerine öncülük etti ve hızla büyüyerek büyük bir iki taraflı tüketici ve tüccar platformu geliştirdi" açıklamasında bulundu.


Kenevan, "Paidy'nin markasını, yeteneklerini ve başarılı ekibini PayPal'ın uzmanlığı, kaynakları ve küresel ölçeğiyle birleştirmek, stratejik öneme sahip bu pazardaki ivmemizi hızlandırmak için güçlü bir temel oluşturacaktır” ifadelerine yer verdi.


PayPal, Paidy'nin "mevcut işletmesini sürdürmeye, marka ismini korumaya ve çok çeşitli tüketici cüzdanlarını ve pazar alanlarını desteklemeye devam edeceğini" açıkladı. Paypal’in açıklamasına göre Russell Cummer’In şirketteki başkanlığı ve Riku Sugie’nin CEO’luğu devam edecek. 


Sugie, "Paidy yolculuğumuzun henüz başındayız ve PayPal'a katılmak, e-ticaretin ötesine geçme ve yeni alışveriş standardı olarak benzersiz hizmetler oluşturma planlarımızı hızlandıracak. PayPal, Paidy Link'in kurucu ortağıydı ve daha da fazla değer yaratmak için birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz" açıklamasında bulundu.


Financial Times’ın haberine göre Paypal’in söz konusu satın alma hamlesi Çin’deki WeChat gibi ödemeler, kripto para birimi yatırımları ve tasarrufları tek bir çatı altında toplayan ‘süper uygulama’ oluşturma hedeflerine ulaşmak için yeni bir adım olarak değerlendiriliyor.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/paypalden-27-milyar-dolarlik-fintek-hamlesi/1599897


Şimdi al sonra öde trendi yükseliyor

 Şimdi al sonra öde (BNPL) isimli ödeme trendi, yükselişte. 2021 yılı sonunda satışların 100 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Affirm, AfterPay ve Klarna gibi şimdi al sonra öde (BNPL) hizmeti sağlayıcılar geçtiğimiz yıl yükselişe geçti. Tüketiciler kredi kartı limitlerini etkilemeden, alışveriş yaparak bunları taksitlendirme imkanı oldu. Yakın zamanda Affirm ile Amazon arasında bir işbirliği gerçekleşeceği açıklandı. Amazon müşterileri, fintek şirketinin hizmetlerini kullanarak 50 dolar ve üzerindeki alışverişlerini aylık taksitlerle ödeyebilecek. Forbes’un haberine göre Affirm bazı kredilerin %0 faiz oranıyla verileceğini açıkladı.


Dev ödeme şirketi PayPal ise ödemeleri geciken BNPL kredileri için ücret almayacağını söyledi. Başlangıcından bu yana 7 milyonun üzerinde tüketici PayPal’ın BNPL hizmetini kullandı ve 3,5 milyar dolarlık alışveriş yapıldı. Dev fintek şirketi Square ise AfterPay’i satın aldı. Anlaşmayla birlikte AfterPay’in satıcı ilişkileri Square’in üye satıcılarıyla birleşecek. Apple ise yeni BNPL hizmetini duyurdu. Apple’ın ApplePay kullanıcıları faizsiz BNPL alışverişleri yapabilecek ve ödemeleri yapacakları kredi kartlarını kendi seçebilecek.

ABD’de BNPL hizmetini kullanan Z kuşağı tüketiciler 2019 yılında altı kat artarak %6’dan 2021 yılında %36’ya yükseldi. Y kuşağının da kullanımı 2019 yılından bu yana iki kat artarak %41’e çıktı. X kuşağında kullanım üç kat arttı ve Baby Boomer’lar dahi BNPL hizmetlerini kullanmaya başladı. Tüketiciler 2019 yılında BNPL hizmetini kullanarak 20 milyar dolarlık, 2020 yılında 24 milyar dolarlık alışveriş yaptı. 2021 yılında bu rakamın yaklaşık 100 milyar dolara çıkması bekleniyor.


BNPL sağlayıcılar tek başına ayakta kalamayacak


Fintek şirketi Square’in AfterPay’in uygulamasını satın almasının hiçbir nedeni yok. Bunun nedeni şirketin AfterPay’in erişebildiğinden çok daha geniş bir kitleye erişmesi. Satın alımın gerçekleşmesiyle birlikte AfterPay’in uygulaması, Square’in mobil uygulamasına entegre edilecek.


AfterPay’in ödeme hizmetleri ise Square tarafından sağlanacak. Diğer BNPL sağlayıcıların da ayakta kalmak için benzer yollar bulması gerekiyor. Aynı durum Amazon ve Affirm işbirliği için de geçerli. E-ticaret devinin Affirm ile kurduğu işbirliğinin ardındaki neden BNPL uygulamasının satışları nasıl etkileyeceğini görmek. Sonuçlar olumlu olduğu takdirde Amazon Affirm’ü satın alabilir ya da kendi BNPL hizmetini oluşturabilir.


Bankalar BNPL hizmeti ile rekabet edebilir mi?


Şimdilik BNPL hizmetiyle yapılan alışverişlerin birçoğu banka ya da kredi kartlarıyla ödeniyor. Bu nedenle finansgundem.com'un derlediği bilgilere göre bankalar işlem anında paralarını alamıyor ve BNPL sağlayıcıları ödemeleri aldıktan sonra alabiliyor. Ancak bu durum sonsuza dek sürmeyecek. Satıcıların iki ortak noktası var. Bunlardan birincisi satış yapmak istemeleri, ikincisi ise işlem ücretlerini sevmemeleri.


Satıcılar işlem ücretlerini, alışverişleri banka ya da kredi kartlarından diğer ödeme yöntemlerine yönlendirerek azaltabilirse, bu durum bankalar için tehlikeli olacak. BNPL sağlayıcılar tüketicilerin alışveriş davranışlarıyla ilgili daha fazla veri topladıkça, bu şirketler satıcılar için bankalardan daha faydalı hale gelecek. Bu da uzun vadede bankalar için daha az işlem ücreti anlamına gelecek.

Bankaların rekabet avantajı ise ödemeleri geciken BNPL kullanıcılarından geliyor. Bankalar tüketicilerin paralarını daha iyi yönetmesine imkan tanıyarak rekabet edebilir. Ancak bankalar düzenleyici bir açıdan da rekabet edebilir ve BNPL hizmetlerinin beraberinde getirdiği risklerin altı çizilebilir.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/simdi-al-sonra-ode-trendi-yukseliyor/1599908


Türkiye en düşük kamu borcuna sahip üçüncü ülke

 OECD, ülkelerin kişi başına düşen kamu borcunu açıkladı. Türkiye listede 'en düşük kamu borcuna sahip üçüncü ülke' olarak yer aldı. Yunanistan, Japonya ve ABD ise en yüksek kamu borcuna sahip ülkeler olarak dikkat çekiyor

Korona virüs salgını dünya ekonomilerini sarstı. Dünyanın en güçlü ekonomilerinin kamu borcu hızlı şekilde artıyor.


Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerin kamu borcu oranlarını açıkladı. Türkiye kamu borcu en düşük üçüncü ülke olarak listede yer aldı.


Kamu borcunun Gayrı Safi Milli Hasılaya yüzde 35'lik oranıyla Türkiye, Estonya ve Lüksemburg’dan sonra üçüncü sıraya yerleşti.


OECD verileri paylaştı: Yunanistan ilk sırada


Kamu borcu en fazla ülkeler sıralamasında Yunanistan ilk sıradaki yerini korudu.

Gayrısafi Milli Hasılaya göre kamu borcu oranları; Yunanistan'da yüzde 236, Japonya’da yüzde 234, ABD yüzde ise 160 düzeyinde.


OECD verilerine göre Kanada, Fransa, Avustralya, İngiltere, Almanya’da da kamu borcu, kişi başına düşen Gayrısafi Milli Hasılaya göre Türkiye’dekinden en az 2 kat daha fazla gerçekleşti.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/turkiye-en-dusuk-kamu-borcuna-sahip-ucuncu-ulke/1599700


1 Eylül 2021 Çarşamba

Bankalar kredi kartı vermeyince ödeme şirketi kurdu

 Kredi kartı başvurusu kabul edilmeyen eski Goldman Sach çalışanı Russell Cummer, alternatif oluşturmak için ‘şimdi al sonra öde’ modeliyle Japonya’nın en büyük altıncı start-up şirketini kurdu

Goldman Sachs’ın Tokyo biriminde krediler alanında çalışan bankacı Russell Cummer kredi kartı başvurusunda bulundu ancak bu başvurusu kabul edilmedi. Japonya’da kredi geçmişi olmayan genç bir birey için bu olağan bir durumdu. Ancak Bloomberg International’ın haberine göre Cummer’ın bu olağan durumu olağandışı bir biçimde karşıladı ve kart kullanımlarına alternatif hizmetler üreten bir işletmeyi başlattı.


George Soros’un yatırım firması Soros Capital Managment’tan ve Visa’dan destek alan Paidy şimdilerde ülkenin en önemli unicorn şirketlerinden birisi haline geldi. Start-up şirketinin değeri şimdilerde en az 1 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Japonya’daki ‘şimdi al, sonra öde’ sektörünün en büyük firması haline gelen şirketin iş modeli tüm dünyada paylaşılıyor.

41 yaşındaki Cummer konuyla ilgili açıklamasında, “Japonya’da ilk kredi kartımı almam çok zor olmuştu. Bu nedenle kredi kartı kullanmayanlar için kredi kartının yerine geçecek bir ürün oluşturmaya karar verdik” ifadelerini kullanıyor.


Satın alma ödemelerini ertelemenin başka bir yolu olan şimdi al, sonra öde (BNPL) programları, pandemi döneminde e-ticaret kullanımının artmasıyla giderek daha popüler hale geldi. Sıfır faizli taksit planları, kredi kartlarından alınan faizden çok genç müşterilere hitap ediyor.


Twitter’ın Kurucusu Jack Dorsey’in ödeme sistemleri şirketi Square Ağustos ayında Avustralyalı BNPL firması Afterpay’i 29 milyar dolara satın almayı kabul etmişti. Apple da Goldman Sachs ile ortaklık kurarak Apple Pay servisini programa dahil etmeyi talep ediyor. İsveçli fintek bankası Klarna Bank da Avrupa’nın en değerli start-up şirketi haline geldi, Temmuz ayında 45,6 milyar dolarlık değerlemeye ulaştı.

Ancak finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre, İngiliz piyasa düzenleyicisi Finansal Yürütme Otoritesi bu yılın başlarında sektörü düzenlemeye başlayacağını açıklamıştı. BNPL modeli insanları ödeyeceğinden daha fazla harcama yapmaya teşvik ettiği gerekçesiyle eleştiriliyor.


Paidy’nin hizmetleri tıpkı Afterpay ve Klarna gibi müşterilerin ödemelerini faizsiz taksitlere bölme seçeneğini içeriyor. Fakat Cummer Japonya’da insanların biraz daha farklı olduğunu, internet üzerinden yapılan alışverişlerde dahi insanların ödemelerini paketi teslim edenlere nakit olarak elden yapmayı tercih ettiğini söyledi.


Cummer, “Nakit alışveriş konusunda hala güçlü bir tercih söz konusu. Japonya’nın en büyük ticaret şirketleri bu problemi çözmeye ihtiyaçları olduğunu anlıyor” açıklamasında bulundu.

Paidy, alışveriş yapanlar ve satıcılar arasında bir aracı görevi görüyor, satıcılara peşin ödeme yaparken müşteriden ödemelerini daha sonra alıyor. Şirketin hizmetleri Amazon.com’un Japonya birimi de dahil olmak üzere çevrimiçi alışveriş merkezlerinde kullanılabiliyor. Ödeme şirketi haziran ayında Apple kullanıcılarının alışverişlerini de desteklemeye başladı.


Ödeme şirketinin gelirlerinin büyük bir kısmını satıcılardan alınan işlem ücretleri kapsıyor. Bunun ardından gelen gelir kalemi ise işlemin tamamlanması karşılığında alınan şirket. Paidy şirketin ödeme kayıplarının gelirlerin %5’inden daha azını oluşturduğuna dikkat çekiyor.


'Babamdan iki kez borç aldım'


Cummer, Goldman'dan ayrıldıktan ve kendi başına iş kurma hedefine başladıktan sonra "çok karanlık günlerden" geçtiğini söyledi. Finans girişimcisi 2008 yılında uçtan uca kredi şirketi Exchange Corp’u kurmuş ancak bu işletme başarılı olamamış. Cummer ve Goldman Sachs’taki meslektaşları işletmeyi desteklemek için sahip oldukları paralardan daha fazlasını yatırmak zorunda kalmış.


Girişimci, “Bordroları tamamlamak için babadan iki kez borç aldım” ifadelerine yer verdi.

Cummer, 2014 yılında BNPL hizmetlerini başlattı başlattı ve 2018 yılında şirketin adını Paidy olarak değiştirdi. Firma Mart ayındaki finansman turunda ise 120 milyon dolar topladı ve CB Insights araştırmalarına göre değerini 1,2 milyar dolara kadar yükseltti. Paidy Japonya’nın en büyük altı unicorn girişiminden birisi haline geldi.


Başarılı girişimci şirketin makine öğrenimi kullanan bilgisayarlar üzerinden işlem risklerini milisaniyeler içerisinde ölçtüğünü ve kredi risklerini üstlendiğini belirtiyor. Halka arz konusu sorulduğunda ise Cummer şirketin işini büyütebilmek için sermaye yapısını araştırdığını söyledi.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/bankalar-kredi-karti-vermeyince-odeme-sirketi-kurdu/1598150