27 Ekim 2021 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'dan dolar açıklaması

 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "Dolar endeksi mayıs ayından itibaren bir yükseliş trendi içindedir. Pek çok ülke gibi biz de etkilendik" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 2022 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2020 Kesin Hesap Kanun Teklifi üzerine milletvekillerinin sorularını cevapladı. Oktay şöyle konuştu:


Bu ülkenin esnafını, KOBİ'sini, girişimcisini, Start-up sahiplerini, e-tüccarını, çiftçisini, besicisini, zanaatkârını, tasarımcısını pek çok teşvik programıyla destekleyen; bizleriz. Öğrencimizin yurdunu da en iyi şartlarda biz yaptık ve yapıyoruz; öğrencilerimizin kredisini, bursunu da olabilecek en yüksek seviyede biz veriyoruz.


Çalışanımızın yanındayız; engelli vatandaşımızın ve korunmaya muhtaç çocuklarımızın yanında da biz varız. Doğal afetlerde en hızlı şekilde vatandaşımızın imdadına koşan da biziz, afet sonrası yaraları en hızlı şekilde sararak şehirlerimizi yeniden ihya eden de biziz.


AK Parti hükümetlerinin bugüne kadar ne badireler atlattığını, hangi zorluklara göğüs gerdiğini; her şeye rağmen büyük ve güçlü Türkiye hedefinden şaşmadığını aslında hepiniz biliyorsunuz.


Para ve maliye politikalarına değinen Oktay, şu ifadeleri kullandı:


Para ve maliye politikalarımız birbiriyle koordineli olarak üst politika dokümanlarında belirlenmekte ve yayımlanmaktadır.


Orta Vadeli Program (OVP) salgının etkisiyle yükselen kamu açıklarının tedrici olarak azaltılması ve mali disiplinin sürdürülmesi program döneminde izlenecek maliye politikasının temel amacı olacağı dile getirilmiştir.


Ayrıca, stratejik ölçütler çerçevesinde yürütülen borçlanma politikası kapsamında borçlanma ağırlıklı olarak TL cinsinden yapılacağı dile getirilmiş, yurt içi döviz ve altın cinsi borçlanmaların ise piyasa koşulları çerçevesinde kademeli olarak azaltılması borçlanma politikasının temel stratejik hedeflerinden birisi olacağı vurgulanmıştır.


Kazanımlarımızın dayanağı; maliye politikamızı güçlü bir biçimde kullanıyor olmamız ve bütçe disiplinimizdir.


“SON İKİ YILDA TÜM DÜNYADA BÜTÇE AÇIKLARI ARTTI”


Oktay, bütçe disiplini konusundaki muhalefet milletvekillerinin eleştirileriyle ilgili şunları belirtti:


Son iki yılda tüm dünyada bütçe açıkları artmıştır. Bütçe açığının milli gelire oranı; ABD'de yüzde 5,7'den yüzde 10,8'e, Avro Bölgesi'nde yüzde 0,6'dan yüzde 7,7'ye, Almanya'da yüzde 1,5 fazladan yüzde 7,7 açığa, Fransa'da yüzde 3,1'den yüzde 8,9'a, Çin'de yüzde 6,3'ten yüzde 7,5'e, Hindistan'da yüzde 7,4'ten yüzde 12,8'e yükselmiştir.


Ülkemizde ise salgının ağır şartlarına ve hükümetimizin açıkladığı pek çok desteğe rağmen bütçe açığını 2020 yılında yüzde 3,5 seviyesinde gerçekleştirdik.


2021 yılı bütçe açığı ise Meclisimizden yüzde 4,3 olarak geçmişken, bir taraftan salgından etkilenen kesimler başta olmak üzere sosyal ve iktisadi destek ihtiyacı olan tüm kesimlerin gereksinimlerini tamamen karşılayacak şekilde harcama politikalarımızı sürdürürken, diğer taraftan sene başında aldığımız tasarruf tedbirleriyle yüzde 3,5'lik bir açık seviyesini hedefleyerek bütçemizi etkin bir biçimde yönettik. Sene sonuna yaklaştığımız şu günlerde bu hedefi tutturuyoruz.


FAİZ İNDİRİMİ KARARI


Merkez Bankası'nın politika faiz indirimine ilişkin olarak Oktay, şu açıklamalarda bulundu:


Para politikası kararları, Para Politikası Kurulu üyeleri tarafından alınmaktadır. Bu sebeple tartışmaların Merkez Bankasının bağımsızlığını zedeleyecek bir zemine çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum.


Ayrıca politika faizi ve enflasyon denklemine sadece dar tek bir çerçeveden bakamayız. Salgının etkileriyle enflasyonun tüm dünyada bir yükseliş trendinde olduğunu görüyoruz. Ancak enflasyonun artıyor olması Merkez Bankalarının illa ki enflasyon üzerinde bir politika faizi uygulaması anlamına gelmiyor.


Örneğin gelişmiş çoğunda, hemen hemen hepsinde politika faizleri enflasyonun oldukça altındadır. ABD'de yüzde 5,4 enflasyon varken politika faizinin yüzde 0,25 olduğunu görüyoruz. Bu örneğe Kanada, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Japonya gibi birçok ülkeyi dahil edebiliriz.


Gelişmekte olan ülkeler açısından da benzer bir durum söz konusu. Örneğin Brezilya'da yüzde 10,25 enflasyona karşılık faizin yüzde 6,25, Meksika'da ise enflasyon yüzde 6 iken faizin yüzde 4,75 olduğunu görüyoruz.


“DOLAR ENDEKSİ MAYIS AYINDAN BUGÜNE BİR YÜKSELİŞ TRENDİ İÇİNDE”


Oktay şunları kaydetti:


Kur hareketleri konusuna değinecek olursak; Doların ABD'nin tahvil alımlarını yakın zamanda azaltmaya başlayacağının netleşmesiyle ve faiz artırım kararı ile birlikte diğer ülke para birimleri karşısında değerlendiği bir dönemde bulunmaktayız.


Dolar endeksi Mayıs ayından bugüne bir yükseliş trendi içindedir. Avro/Dolar paritesi de 1,16 seviyelerindedir. Bu durumdan pek çok ülke gibi bizim de etkilendiğimiz bir gerçektir. Türkiye ılımlı bir borçluluk seviyesi, düşük bir bütçe açığı ve geniş gamda üretim kapasitesiyle güçlü bir ekonomiye sahiptir. Bankalarımızın sermaye yeterlilik rasyoları da oldukça kuvvetlidir.


İhracatımız Ocak-Eylül döneminde geçen seneye kıyasla yüzde 36 artış sergilemiştir. Buna bağlı olarak cari açığımızda önemli iyileşmeler görülmektedir. Türkiye yıllar sonra görece düşük cari açıkla büyüyebilme kapasitesine erişmeye yakındır.


Cari açığımızdaki iyileşmeyle birlikte kur saldırılarına karşı ekonomimizi daha dirençli hale getirmekte ve bu saldırıları püskürtme kabiliyet ve kapasitemizi artırma kararlılığındayız.


Oktay, Türkiye'nin büyümesine ilişkin olarak, “Büyümenin kalitesine işaret eden önemli göstergeler makine-teçhizat yatırımları ve ihracat bazlı büyümelerin olup olmadığıdır. Makine-teçhizat yatırımları 2019 yılı son çeyreğinden bu yana 7 çeyrektir büyüme kaydetmektedir. 2021 yılının ilk yarısında da makine-teçhizat yatırımları yıllık bazda yüzde 32,9 büyümüş, GSYH büyümesine 3,4 puan katkı vermiştir. Güçlü iç talebin yanı sıra bu dönemde net dış talebin büyümeye katkısı da 3,9 puan olarak gerçekleşmiştir” ifadelerini kullandı.


9 Ekim 2021 Cumartesi

136 ülkeden küresel kurumlar vergisi anlaşmasına onay

 Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), çok uluslu şirketlerin faaliyette bulundukları ülkelerde 2023'ten itibaren en az yüzde 15 oranında vergilendirilmesine yönelik anlaşmanın 136 ülke tarafından kabul edildiğini bildirdi.

OECD, aralarında ABD, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya ve Türkiye'nin de yer aldığı, küresel Gayrisafi Yurt içi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 90'ınından fazlasını temsil eden 136 ülkenin uluslararası vergi reformuna yönelik anlaşmayı kabul ettiğini açıkladı.


Açıklamada, söz konusu reformun çok uluslu şirketlerin 2023'ten itibaren en az yüzde 15 vergi oranına tabi tutulmasını sağlayacağı kaydedildi.


Böylece dünyanın en büyük ve en karlı 100'e yakın çok uluslu şirketinden elde edilen 125 milyar dolardan fazla karın dünya çapında ülkelere yeniden tahsis edileceği belirtilen açıklamada, söz konusu şirketlerin faaliyet gösterdikleri yerlerde adil bir vergi payı ödemelerinin ve kar elde etmelerinin sağlanacağı aktarıldı.


Estonya, Macaristan ve İrlanda da katıldı

Açıklamada, Estonya, Macaristan ve İrlanda'nın da katılmasıyla anlaşmanın artık tüm OECD ve G20 ülkeleri tarafından desteklendiği belirtilerek, Kenya, Nijerya, Pakistan ve Sri Lanka'nın ise henüz anlaşmaya katılmadığı kaydedildi.


İki ayaklı çözümün 13 Ekim'de Washington'da yapılacak G20 Maliye Bakanları toplantısının ardından ay sonunda Roma'da yapılacak G20 Liderler Zirvesi'nde sunulacağına işaret edilen açıklamada, anlaşmanın vergi rekabetini ortadan kaldırmayı amaçlamadığı ancak buna sınırlamalar getireceği aktarıldı.


Açıklamada, ilk ayakta en büyük ve en karlı çok uluslu şirketlere göre ülkeler arasında karın ve vergi haklarının daha adil bir şekilde dağıtılmasının sağlanacağı ifade edildi.


2022'de imzalanması 2023'te uygulanması hedefleniyor

OECD'nin açıklamasında, küresel satışları 20 milyar euronun ve karlılığı yüzde 10'un üzerinde olan çok uluslu şirketlerin yeni kurallar kapsamında olacağı kaydedildi.


Açıklamada, ikinci ayakta ise yüzde 15 olarak belirlenmiş bir küresel asgari kurumlar vergisi oranının getirildiği, yeni asgari vergi oranının geliri 750 milyon euronun üzerinde olan şirketler için geçerli olacağı ve yıllık yaklaşık 150 milyar dolar ek küresel vergi gelirinin elde edileceğinin tahmin edildiği ifade edildi.


Çok taraflı anlaşmanın 2022'de imzalanmasının hedeflendiğine dikkat çekilen açıklamada, 2023'te ise etkin bir şekilde uygulanmasının planlandığı bildirildi.


OECD 2012'den bu yana üzerinde çalışıyordu

Dünya genelinde kurumlar vergisi oranları 1980'den bu yana düşüş eğilimine girerken, küresel ekonomide kurumlar vergisinde asgari bir oran belirlenmesine yönelik çağrılar seslendirilmeye başlanmıştı.


OECD'nin 2012'de bu yana üzerinde çalıştığı ve 140 ülke arasındaki müzakereleri koordine ettiği küresel kurumlar vergisi düzenlemesi, ABD'de Biden yönetiminden gelen destekle küresel ekonominin gündemindeki yerini yeniden almıştı.


Son olarak OECD, temmuz ayı başında, çok uluslu şirketlerin faaliyette bulundukları ülkelerde en az yüzde 15 vergilendirilmesi konusunda 130 ülkenin anlaşmaya vardığını bildirmişti.


Şirketlere cazip vergi oranları sunan İrlanda ve Macaristan gibi ülkeler, küresel vergi anlaşmasına katılmayı reddediyordu.


Dijital vergi dairesi hazırlığı

 TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yeni düzenlemeler hayata geçecek. Bu düzenlemelerden birisi dijital vergi dairesi olacak.

Vergi düzenlemesi kapsamında tüm mükelleflere hizmet verecek ve işlemlerin elektronik ortamda yapılmasına imkan sağlayacak Türkiye Dijital Vergi Dairesi kurulacak.


TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülecek Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yeni düzenlemeler hayata geçecek.


Bu kapsamda ekonomik reformlar içinde yer alan Türkiye Dijital Vergi Dairesi'nin hayata geçirilmesi başta olmak üzere vergi daireleri tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda verilebilmesi ve işlem süreçlerinin etkinleştirilmesi amaçlanıyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığına; fiziki ortamdan bağımsız olarak elektronik ortamda vergi dairesinin kurulması, vergi dairelerinin diğer vergi dairelerinin şubesi olarak belirlenmesi suretiyle mükelleflere hızlı ve etkin hizmet verilebilmesinin sağlanması, vergi dairesince yapılan işlemlerin elektronik ortamda kurulan vergi daireleri tarafından da yerine getirilmesini temin edecek düzenlemeler yapma konusunda yetki verilecek.


Şu anda Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı 465 vergi dairesi, 575 bağlı vergi dairesi (malmüdürlüğü) ve 2 vergi dairesi yetkisine haiz vergi dairesi başkanlığı olmak üzere 1042 vergi dairesi bulunuyor.​​​​​​​


4 Ekim 2021 Pazartesi

Yüksek enerji fiyatlarının geniş çaplı etkileri: Maliyet baskısı sürecek

Birçok fiyatın yükselişi maliyetleri etkiler. Çok fazla malın fiyatı aynı anda artıyorsa yani fiyatlar genel düzeyi artırıyorsa enflasyon olur.


Kimi zaman ise bazı malların fiyatları çok artar. Bunlar genellikle arz yönlü şoklardan kaynaklanır. Mal bulunamayınca ya da tedariği sağlanamayınca fiyatı fırlar. Diğer mallarda yükseliş yoksa belli sektörler hariç, bu artışların acısı dindirilebilir.


Ancak enerji pek az mala benzer.


Enerji girer, hizmete ve ürüne dönüşür.


Enerji içeri girmezse üretim olmaz.


Bu yüzden enerji tedariği ve bir girdi olarak fiyatı belirleyici olabilir.


İşte hemen hemen son bir aydır bu kanalda sorunlar var. Önce Avrupa’da başladı. Şimdi ABD ve Asya’ya yayılıyor. Kimse ondan azade değil.


*


Doğal gaz fiyatları rekor seviyede. Birkaç hafta önceye kadar, yeşil dönüşüm vs deyip yüzüne bakılmayan kömür şimdi altın değerinde. Çin’de vadeli işlem kontratları tavan ve rekordan kapandı. Uranyum hakeza. Bu gidişle nükleere geçilir diye speküle edenler var. Karbon kontratları rekor...

Enerjinin etkilerini daha iyi anlayalım.


Tüm bu girdiler fırlayınca elektrik cephesinde stres artıyor. Bildiğiniz gibi elektrik üretmenin önemli kaynakları arasında gaz ve kömür. Kaynak maliyeti fırlayınca elektrik fiyatı ne olacak?


Aksi gibi gaz ve kömürün arzında da sorun var. Yani fiyatı ödeseniz de istenilen kadar kaynak yok.


Daha önceki yazılarda ve konuşmalarda uzun uzadıya nedenlerini aktardığım için tekrara düşmeyeceğim. Ancak yüksek talep ve çeşitli arz sorunları diyelim.


Hal böyle olunca eldeki elektriğin kullanımı rasyonalize edilmek zorunda.


Türkçesi, birileri istediği kadar üretemeyecek. Ya da istediği saatlerde kullanamayacak.


Çin’de zaten demir & çelik üretimine ket vurma çalışmaları çeşitli sebeplerle sürüyordu. Şimdi üretim aksadığı için gemi siparişlerinin de yavaş olacağı düşünülüyor.


Bu ne demek?


Navlun fiyatlarını düşürmesini dilediğimiz yeni filolar gecikiyor demek.


Haberleri yorumlayan piyasa hemen navlun vadelilerini hızlıca satın almaya başladı. Yük endekslerinden Capesize Endeksi vadeli işlemlerde 75 bin dolara kadar çıktı.


Yani navlun fiyatları düşmek şöyle dursun, yükselecek.

*


Enerji krizinin etkileri çoktan hissedilmeye başlandı bile.


İngiltere’de birçok elektrik dağıtım ve ticaret şirketi beyaz bayrak çekmeye başladılar. Çünkü piyasada tavan fiyat belli. Bunları yüksek fiyattan alıp abonelere ucuza satmak zorunda kaldılar. Hazin son.


İtalya’da elektriğe yüzde 30’a yakın zam geldi.


Çin’de pek çok eyalette saatlerce elektrik kesintileri yaşanıyor. Hem de periyodik olarak.


Gemilerin akıbetini aktardım.


Temize çekelim.


Tüm dünyada enflasyonun geçici olduğu yönünde bir kanaat var. Ben de bu kamptayım.


Ancak adını koymak gerekiyor.


Bu geçiciliğin zamanlaması konusunda anlaşalım.


Düşünülenden uzun süre ve düşünülenden yüksek puanlarda enflasyon göreceğiz.


Reel sektör en az 6 ay daha aşırı maliyet baskılarına hazır olsun. İşin Türkiye bacağını yazmadım bugün. Tamamen dış etkileri aktarmaya çalıştım.


Enflasyon hissedilir bir süre, hissedilir ölçüde yüksek kalacak. Ne yazık ki bu böyle.


Kaynak:

https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/3206197-yuksek-enerji-fiyatlarinin-genis-capli-etkileri-maliyet-baskisi-surecek

 

29 Eylül 2021 Çarşamba

İş Bankası GM Aran: Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum

 İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınında makro ekonomi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Aran, kurdaki yükselişin ihracatçıyı desteklediğine, ithalatı pahalılaştırdığı için de yurt içindeki üretimi teşvik ettiğine işaret etti. Aran, "Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum." ifadelerini kullandı.

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bloomberg HT yayınına konuk oldu.


Aran'ın özel röportajında öne çıkan açıklamaları şunlar oldu:


Tüm merkez bankalarının nasıl bir baskı altında olduğunu biliyoruz. Tüm merkez bankalarında olduğu gibi bizde de bir baskı oluştu. Sektörün normal şartlarda Kasım-Aralık ayında beklediği indirimi, baskıyı savabilmek için TCMB'nin önden yapabileceğini düşünmüştüm.


TCMB Kasım ayında yapacağı indirimi öne çekmiş gibi görünüyor. Ama piyasalar açısından bir risk aldığını düşünüyorum. Aralık'ta bir 100 baz puan daha indirim öngörüyorum.


"Konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi"

Sanayicinin belirsizliğinin para politikası aracılığıyla giderilmesi pek kolay değil. O yüzden belirsizliğin 6-8 ay devam edeceği, zor bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum.


Piyasa da öngörülebilirliği istiyor. Hepimiz aynı gemideyiz. TCMB'nin kararıyla ilgili herkes eleştiri hakkını saklı tutmakla birlikte ben bunun rasyonalize edilebileceğini düşünüyorum.


Doğrusu yanlışına denk gelebilir. Çünkü konjonktür bize ileride faiz indirim imkanı sağlamayabilirdi.

"Faiz indirimi mevduat faizlerinde etkisini gösterdi"

TCMB'nin faiz indirimi mevduat faizlerinde hemen etkisini gösterdi. Bunun ticari kredilere yansıması hemen gerçekleşir. Bunun bireysel kredilere yansıması geç olacaktır. Bunun nedeni de makroihtiyati önlemlerle orada maliyetlerin artmasıdır. Bu zaten istenen bir şeydir.


Öngörülebilirlikle birleşmeden faiz tek başına etkili bir unsur değildir. Krediyi alacak kişilerin ikna olması gerekir. Bu da 2-3 ay sürebilir.


Rakamlara bakıldığında yatırımın katkısını görüyoruz. Şu an stokların eridiği ve üretimin arttığı bir dönemden geçiyoruz.


"Yüksek kurun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum"

Kurdaki yükselişin iki şekilde üretimi destekleyen yanı var. İhracat yapanlar kur arttığında ihracatlarını artırıyor. Üretim yapanlar ise ithalat pahalılaştığı için, içeride onun ikamesini yapabilir miyim diye düşünüyor.


Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum.


Enflasyonla mücadeleyi sıkı para politikasıyla yapma konusunda başarılı olamıyoruz. Arz fazlasıyla enflasyonun tek hanelere düşmesi olası.


Bankalar Birliği'nde Hazine Bakanımızla yaptığımız toplantıda üretimi ve ihracatı fonlama konusundaki beklentilerini dile getirmişti.

"Bireysel kredilerde yüzde 20 daralma bekliyorum"

Bireysel kredilerde vade sınırlaması açısından 50 bin sınırının isabetli olduğunu görüyorum. Bu tutarda yüzde 45'lik bir seviyeye karşılık geliyor. Bireysel krediler tarafında yüzde 20'lik daralma olabileceğini düşünüyorum. Yerinde bir karar bu. 50 bin liraya kadar olan bölüm geçim sıkıntısıyla borç çevirme ile ilgiliyken, üzerindeki bölüm lüks tüketimle ilgili.


Enflasyonu indirmeden kredi maliyeti düşmez. Kredi maliyetlerini daha da düşürmek istiyorsak enflasyonu da indirmemiz lazım.


"Bankacılık dışına çıkan Döviz kaynağı sisteme geri dönüyor"

Dolarizasyon konusunda çok uç bir noktadayız. Dolarize olmuş durumdayız. Müşteri davranışı olarak bu yıl her kur arttığında tasarruf sahibinin TL'ye geçtiğini görüyoruz. Buna karşın yabancı para mevduat azalmıyor, çünkü ciddi bir efektif girişi görüyoruz.


İş Bankası'nda 4 milyar dolarlık döviz mevduatı çıkışı vardı ama 5 milyar dolarlık efektif girişi yaşandı. Bankacılık dışına çıkan kaynağın sisteme giriyor olması çok önemli.


Kurda bu seviyeler vatandaşın dolarize olduğu değil, bozduğu seviyeler. Bu durum sermaye piyasalarına daha olumlu katkı sunacaktır.

TL mevduattaki büyüme önümüzdeki dönem artacaktır. Büyük oranda bu büyüme dolardan çözülme, kredi büyümesi ve yüksek enflasyondan olacaktır.


Önümüzdeki sene seçim ekonomisi olacağı için kredi büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Bankaların sermayesi yeterli, büyümeyi finanse edebileceğini düşünüyorum.


"Yabancı girişinin tekrar başlayabileceğini düşünüyorum"

TL varlıkların ciddi bir iskonto gördüğünü düşünüyorum. Ucuz kalan varlıkların ciddi bir kâr fırsatı barındırdığını da düşünüyorum. Yüksek kur ve bu fiyatlar yabancılar için fırsat yaratacaktır. Yabancı girişinin de tekrar başlayabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu iskontonun mutlaka düzeltmesi yapılacaktır.


BDDK'nın 30 Eylül'de takipteki alacaklar açısından daha önce belirlenen düzenlemeleri sonlandırmasıyla bilançolara 22-24 milyar TL yük gelecektir. Yüzde 3,6 civarında olan takipteki alacak rasyosunda ise 55 baz puanlık artış bekliyorum. Bu da ilave sermaye ihtiyacı açısından belirleyici olacaktır. Bankacılıkta sermaye artışı söz konusu olabilir. Sermaye desteği olursa çok daha rahat olur. Sermaye benzeri kredi ihraçları artacaktır. CDS ve faiz oranları buna imkan vermezse sermaye yeterlilik oranları aşağı çekilerek bu büyümeyi sağlayabiliriz. Tier 1 benzeri ihraçlar sektörü rahatlatacaktır.


400'ün üzerindeki CDS seviyesiyle mümkün değil tabii bu. 350'lerin altı bunun için uygun olacaktır. Uluslararası konjonktürde maliyetlerde yüzde 7-8 bandı da söz konusu olursa bunu her banka düşünecektir.

"Enflasyon yüzde 15-17 bandında olur"

Yüzde 5'lik büyüme beklentisinden yola çıkarsak enflasyon yüzde 15-17 bandında olur. Enflasyonun üzerine çıkacak bir kredi büyümesi de beklemem.


Normal şartlarda enflasyon beklentimiz tek hanelere inmesi yönündeydi. Enflasyon inmediği için özkaynak karlılığımızı artırmak durumundayız. Bankaların da yapısal reformlara ihtiyacı var. Özellikle giderler tarafında. Enflasyona yakın bir özkaynak karlılığı başarı olur.


Gelir dağılımındaki bozulma tüm planları alt üst edebilir. İhtiyacı gidermeden ihtiyaç kredilerini kısıtlayacak önlemlerin olumsuz etkileri olabileceğini düşünüyorum.


Yüzde 3,5'lik bütçe açığı ekonomiyi desteklemek için alan sunuyor.


"Kripto varlık alanı düzenlenmeli"

Birçok kişi kolay yoldan zengin olmak için bilmeden kripto varlıklara girdi. Bu tehlikeli bir şey. Kıt kaynakların da yanlış yola gitmesine neden olabilir. Oynaklığı yüksek yerlere yatırım yapmanın sonuçları olur. Bunun düzenlenmesi gerekiyor.


Merkez bankalarının başlattığı dijital para deneylerini çok yerinde buluyorum. Her şeyin dijitalleştiği bir yerde paranın dijitalleşmesi de önemli.


"Tarım kredilerinde çiftçiyi değil verimliliği fonluyoruz"

Tarım kredilerinde farklı bir yaklaşımımız var. Tarımda çiftçiyi doğrudan kredilendirmek yerine, tarımda verimliliği artıran dönüşümü kredilendirmeyi tercih ediyoruz.


Kaynak:

https://www.bloomberght.com/is-bankasi-genel-muduru-hakan-aran-bloomberg-ht-de-2288647


21 Eylül 2021 Salı

Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?

 Çin’in en büyük emlak şirketlerinden Evergrande’nin finansal açıdan zor durumda olduğunun anlaşılması sonrası artan risk algısı küresel piyasaları olumsuz etkilerken, Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, şirketin Çin’in politikalarındaki değişim nedeniyle kurtarılmayabileceğini kaydetti.


Bilinen 300 milyar dolar borcu bulunan Çinli emlak geliştirme şirketi Evergrande’nin, Çin’de finansal istikrara zarar verebileceği endişesi dünya genelinde piyasalardaki risk iştahını azalttı.


1996 yılında kurulan Evergrande’nin web sitesindeki bilgilere göre, 280’den fazla şehirde 1.300’den fazla projesi bulunan şirket, Fortune 500 listesinde 2020’de 122. sırada yer aldı.


Şirketin batması halinde risklerin sınırlı kalması bekleniyor

Toplam varlıkları yaklaşık 350 milyar dolar (2,3 trilyon yuan), yıllık satış gelirleri de 110 milyar doları (700 milyar yuan) aşan şirkette 200 bin kişi çalışıyor.


Öte yandan, şirket inşaat alanının dışında teknoloji ve sağlık gibi alanlara da yatırım yaparken, finansallardaki bozulmada bu adımların da etkili olmuş olabileceği tahmin ediliyor.


Analistler, şirketin finansal yapısının bozulmasında çoğunlukla şirket yönetiminin borçlanma alışkanlıkları, ana faaliyet alanıyla birlikte yatırım yapılan yeni alanlarda nakit akış döngülerinin gecikmeli olması ve Çin’in borçlanma kriterlerini sıkılaştırması gibi adımların önemli rol oynadığını belirtti.

Son yıllarda Çin’de hanehalkı borçluluk seviyesinin Gayri Safi Yurt içi Hasıla’ya (GSYH) oranının yüzde 60’ı geride bıraktığına dikkati çeken analistler, bu durumun son yıllarda sürekli artan konut fiyatlarındaki trendi sekteye uğratarak şirketin gelirlerinde azalmaya sebep olduğunu aktardı.


Analistler, şirketin borçlarının ise çoğunlukla yerel para birimi cinsinden olduğunu kaydederek, şirketin temerrüde düşmesi halinde etkinin çoğunlukla Çin’in içinde kalmasının beklendiğini, ancak yine de bu durumun küresel piyasalarda oynaklığı artırabileceğini ifade etti.


“Çin’in inşaat şirketlerine ilişkin tutumu yıllar içinde değişti”

Nordea Market Baş Analisti Tuuli Koivu, konuya ilişkin açıklamasında, şirketin likidite problemlerinin aylar öncesinden bilindiğini ancak, şimdiye kadar kimsenin duruma gerekli özeni göstermediğini vurguladı.


İnşaat sektörünün yıllarca Çin ekonomisinin yapı taşlarından biri olduğunu ve bu sebeple Çin hükümetinin yıllarca inşaat firmalarının batmasını göz ardı edemediğini aktaran Koivu, bu durumun son yıllarda değiştiğini belirtti.


Koivu, Çinli liderlerin reel sektör konusunda ABD’deki 2008 küresel finans krizindeki gibi sorunları tekrar yaşamaktan çekindiklerini bildirerek, aşırı borçlu inşaat sektörünün regüle edilmesi yönünde adımlar attığını ifade etti.


Çin’in konuya ilişkin duruşundaki değişimin göze çarptığını vurgulayan Koivu, “Çin’de inşaat firmaları için finansal koşullar yıllar içinde sıkılaştırıldı. Ayrıca, bir arsanın alınıp fiyatının artması için beklenilmesi gibi speküleatif adımlar yasalarca kısıtlandı.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, değerlendirmesine şöyle devam etti:


“Evergrande ile ilgili sıkıntılar söz konusu düzenlemeler sonucu ortaya çıktı. Bu durumun Çinli liderler tarafından da sürpriz olarak karşılandığını zannetmiyorum. Kredilerdeki sıkılaştırmanın bazı sıkıntıları ortaya çıkaracağı aşikardı fakat, Çin’in uzun dönemli hedeflerini gerçekleştirmesi için büyüme modelini değiştirmesi ve daha büyük problemlerden kaçınması için bu yapısal değişiklik gerekliydi.”


“Otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını düşünüyoruz”

Evergrande için özel sektör bazlı bir çözüm bulunamadığı takdirde şirketin Çin hükümeti tarafından kurtarılmasının şaşırtıcı olacağını ifade eden Koivu, “Biz, otoritelerin Evergrande’yi aşırı borçlu şirketler için kötü bir örnek yapacağını ve yatırımcıların Çin’de kredi riskine ilişkin hafif bir ders alacağını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.


Koivu, Çinli otoritelerin olayın negatif etkilerini özellikle hanehalkı için azaltacaklarını düşündüğünü belirterek, şunları kaydetti:


“Domino efekti gibi bir durumdan kaçınabileceğine inanmamız için üç neden var. Birincisi, Evergrande’nin yükümlülükleri Çin’in GSYH’nin yüzde 2’sine denk gelirken, bu durum ABD’deki tahvil kriziyle karşılaştırıldığında neredeyse risksiz. İkincisi, risklerin yerli ve yabancı tahvil sahipleri arasında dengeli dağıtılmış olması. Üçüncüsü ise bankaların borçları için kullanılan teminatların sağlam olması.”


Çin hükümetinin Evergrande’nin maddi hasarlarından bağımsız olarak Çin hanehalkı için olası negatif etkileri önlemek isteyeceğini bildiren Koivu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle halihazırda azalan hanehalkı güveninin daha da kötüleşmesine izin verilmeyeceğini düşündüğünü aktardı.


Koivu, öte yandan, inşaat firmaları için sıkı finansal koşulların bundan sonrası için devrede olacağını hatırlatarak, “Çin şu anda kısa dönemli büyüme rakamlarına değil, uzun dönemli görünüme odaklanmış durumda. Bu yüzden, Çinli liderlerle birlikte yatırımcılar bazı şirketler için Çin’deki iş ortamı temellerinin sarsılmasından çekinmiyor.” ifadelerini kullandı.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/haberler/evergrande-krizi-neden-dogdu-domino-etkisi-yaratir-mi.html


Uzmanlar Evergrande krizini değerlendirdi: ‘Beylikdüzü’nde yaşananlara benziyor’

 Çinli Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin bankalara ve piyasalara ödemekte zorlandığı 300 milyar doların üzerinde borcu bulunuyor. Temerrüde doğru giden şirketin, 2008 yılında ABD’de başlayıp dünyaya yayılan küresel kriz gibi benzer bir kriz yaratıp yaratmayacağı merak konusu… Çin ve gelişmekte olan piyasalara etkisinin nasıl olacağı da merak edilen konular arasında…


Birkaç gündür gündemi meşgul eden Çin’deki Evergrande krizi tedirginlik yarattı. Bankalara ve piyasaya 300 milyar doların üzerinde borcu olan Evergrande şirketi, Çin’in en büyük üç gayrimenkul şirketlerinden biri. Çin’in 280 kentinde projeler üreten şirketin kredi borçlanmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Borçlarını çevirmekte zorlanan şirketin 2020 yılından itibaren Çin hükümetinden destek istediği ve borçlarını çevirmekte zorlandığı, şu anda doludizgin temerrüde doğru gittiğine vurgu yapılıyor.


YUNANİSTAN’IN BORCU KADAR

Yunanistan’ın borcuyla aynı düzeyde borcu bulunan şirketin krizinin likidite krizi olduğuna işaret edilirken şirketin önümüzdeki dönemde kupon ödemelerini yapamayacak durumda olduğu da vurgulanıyor. Şirketin elinde bekleyen 1,4 milyon konut ve ticari birim bulunurken, 10 milyon kişi bu konut ve ticari birimlerin bitmesini bekliyor. Şirkete kızgın olan tasarruf sahipleri protestolar düzenliyor.


Çin hükümetinin Evergrande’nin alacaklılarla oturup anlaşmasını ve varlıklarını satıp bu borçlarını ödemesini beklediği, piyasada bu durumun stres yarattığı ancak krize varacak bir boyuta ulaşmadığına da vurgu yapılıyor.



Gayrimenkul Gelişen Piyasalar Uzmanı, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Hepşen, Çin’deki Evergrande krizinin ABD’den başlayıp dünyaya yayılan 2008 krizinden farklı olduğunu ve küresel bir krize neden olmayacağını söylüyor.


Evergrande krizi neden doğdu? Domino etkisi yaratır mı?


“BEYLİKDÜZÜ’NDE YAŞANANLARA BENZİYOR”

Hepşen, “Evergrande krizi, daha çok Beylükdüzü’nde 2008 yılında borçlarını döndürememekten batan inşaat şirketlerinin yaşadığı krize benziyor. Bu nedenle domino etkisi yaratmaz. Borçlanma senedi, menkul kıymet konusu nedeniyle Güney Doğu Asya’da bozulmaya yol açabilir. Bireysel mağduriyetlere neden olabilir ancak sistemi sıkıntıya sokmayacaktır” yorumunu yapıyor.


Hepşen, temerrüt söz konusu olursa uzun vadede Çin Borsası ve diğer gelişmekte olan piyasalara dolaylı etkisinin olabileceğini de vurguluyor.


 


“TÜRKİYE’Yİ ETKİLEMEZ”

Evergrande şirketinin ülkemizde bir iştiraki olmadığına dikkat çeken Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Av. Ali Güvenç Kiraz, şu bilgileri veriyor:


“Türkiye inşaat sektörü ağırlıkla Apkis (arsa payı karşılığı inşaat) üzerine çalışıyor ve 2019 sonrası da sektör (büyük konut üreticileri ) frene bastılar ve çok az üretim var şu an. Tabi bizde sektör oyuncularının sermaye piyasaları ile ilişkisi de 1-2 şirket hariç neredeyse hiç yok. Yani GYO’lar dışında çok az şirket borsa fon gibi sermaye piyasası argümanı ile halka açık. Bu noktada sermaye piyasalarına yapacağı etki dışında bizim gayrimenkul sektörümüze önemli bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”


Kiraz, “Bu şirketin özellikle Çin mucizesi kapsamında nasıl bir şirket olduğu da önemli. Yani 10 milyonluk şehirler oluşturma düşüncesi ekseninde Çin içerisinde bir şirket ise kendi ekseninde Çin Hong Kong gibi yerlerde büyük bir etki yaratabilir. Ama Çin, dünya üzerinde de gayrimenkul yatırımları yapıyor Afrika, Asya ve Avrupa’da. Amsterdam yenileme sürecinin nerdeyse önemli bir aktörüydüler. İşte bu noktada burada da kullanılan bir şirket ise küresel anlamda olumsuz bir etki oluşabilir” yorumunu yapıyor.


“TEMERRÜDE DÜŞME İHTİMALİ YÜKSEK”

Küresel borsalarda bugün sert satışlara neden olan Evergrande’nin perşembe günü yapılacak açıklama ise kritik. Yatırım Finansman Menkul Değerler‘den yapılan değerlendirmede ise, “Temerrüde düşme ihtimali yüksek. Bunun bir teminat krizi yaratması ise Asya piyasalarından başlayacak bir küresel kriz tetiği olabilir. Bu hafta gündem yoğun ve volatilite yüksek olacak. VIX’ın yükselişi ise ana trendlerin bozulma ihtimalini güçlendiriyor.” ifadelerine yer verildi.


Kaynak:

https://www.ekonomist.com.tr/emlak/uzmanlar-evergrande-krizini-degerlendirdi-beylikduzunde-yasananlara-benziyor.html


Evergrande: Herkes neden korkuyor?

 Çin’de gayrimenkul geliştiricisi Evergrande iflasın eşiğinde. Şirket o kadar büyük ki tüm dünyada risk iştahında korkunç bir düşüş oldu. Haftanın devamında da Amerikan Merkez Bankası toplantısı var. Buradan da varlık alımlarının azaltılması yönünde karar çıkabilir.


Alt alta yazınca, piyasalar neden mutsuz anlayabiliyoruz.


Siz de korkmalı mısınız?


*


Evergrande’yi kısaca tanıyalım ve olayın ciddiyetini görelim.


Bu kuruluş bugün itibariyle bankalara olan kredi taksitlerini ödeyemedi (Kaynak: Bloomberg). Perşembe günü ve gelecek hafta ise bono itfaları var. Bunların akıbeti de belirsiz.


Peki Evergrande ne kadar büyük?


200 bin çalışanı var, her yıl 3.8 milyon kişiye mevsimlik iş veriyor. 355 milyar dolarlık yükümlülüğü var ve geçen yıl 110 milyar dolarlık satışı var. 1.300’den fazla projesi var.


Şirketle ilgili sorun ne?


Sorun kaldıraç. Yani hızlı büyüme arzusu. Çin’in genellikle kırsalında ya da ikinci, üçüncü kademe diye tabir edilen lokasyonlarda inşaatları var. Bunları hızla büyütüp satmak istiyor. Bunun için de her yolu deniyor.

Varlık Yönetim Ürünleri tasarlıyor örneğin. Belli bir getiri vaadi ile fon yönetiyor. Bu paralarla gidip elektrikli araç işi de yapıyor, kaynaktan su şişeleyip satmaya da çalışıyor. Yeter ki hızla arsa & arazi toplayabilsin.


Şirketin kaldıracı o kadar yüksek ki konut satışları bu büyümeyi finanse etmeye yetmeyecek diye geçen yıldan bu yana epey fonlama çabaları da olmuş. Birçok iştirakini satmış, bono satmış... Ancak nafile.


Yıl başından bu yana şirket bonolarında zaten stres var. Getiriler yükseliyor. Diğer bir deyişle bonoların fiyatı düşüyor.


Çin’deki toplam yüksek getirili (Yüksek riskli diye okuyun) bono havuzunun zaten yüzde 4’ü bu şirket. Nasıl olmasın? Çin ekonomisinin 1 yılda ürettiği mal ve hizmetlerin yüzde 2’sine denk gelecek kadar yükümlülüğü olan bir dev.


Çin gayrimenkul piyasasının en büyük 2. oyuncusu...


*


Şimdi herkes merak ediyor: Ne olacak?


Örneğin 2009’daki gibi ABD’nin Lehman’ı olur mu?


Gelin anlık durumu beraber inceleyelim.


Aşağıda, Çin’deki gayrimenkul sektörünün yatırım yapılabilir nota sahip bonolarından oluşan bir havuzu ve yatırım yapılabilir nota sahip olmayan bir havuzu kıyaslıyorum (Üst pencere). İkisinin başlangıcını da 100 olarak kabul edersek sağlam şirketlerde stres olmadığını görmek mümkün.

Onun altındaki panelde ise MSCI Çin hisse senetleri endeksi var. Bu endeks nispeten sakinken, kıyaslamak için aynı seviyeden başlattığım Çin gayrimenkul hisseleri endeksinde sert düşüş görülüyor. Yani sektör doğal olarak etkilenmiş ancak örneğin ilaç sektöründe, bankalarda ya da havacılıkta bir bulaşma söz konusu değil.



ABD’de 2009 krizinin önemli sebebi teminatların aşındırılarak çok kişi tarafından farklı risk profilleri ile kullanılmasıydı. Bir finansal krizdi. Üstelik ABD’de sermaye akımları serbestti.


Bugünkü krizin farkları şunlar.


Çin’de haber ve sermaye akışı tam özgür değil. Çin hükümeti tahminen tedarikçilere ve vatandaşa yardım edecek. O ya da bu şekilde. Bulaşma riski bu sebeple düşük olacak. Üstelik Evergrande her ne kadar gölge bankacılık ürünleri ile başkaca rollere soyunmuş olsa da finansal bir kuruluş değil.


Sözün özü, bir Lehman vakası ile karşılaşacağımızı sanmıyorum. Ne var ki kolay olmayacak bu işin içinden çıkmak. 300’e yakın kurum, on binlerce Çinli yatırımcıya satılan ürünler bir çırpıda tazmin edilemeyecek.


Belki Fed’e geri adım attıracak bir gelişme ile karşı karşıya olabiliriz. Kısa vadede kovanın dibini deldirmeyecek gelişme bu olabilir.

Yoksa Evergrande, son yıllarda tek bildiği şey borçla kaldıraç yapmak olan Çin ekonomisi için ağır bir işaret fişeği niteliğinde. Üstelik Çin ekonomisinde inşaatın payı yüksek. Çok yüksek...




(Kaynak: AB KLEMS veri merkezi, ülke milli hasılaları içinde inşaat ve ilintili sektörlerin payı yüzdesel olarak gösterilmiş)


Kaynak:

https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/3197524-evergrande-herkes-neden-korkuyor


16 Eylül 2021 Perşembe

Orta direk küçülüyor, hedef pazar alt ve üst sınıf

 Son 8 yıldır kişi başı gelirde devam eden gerileme, gelir eşitsizliğinin artması ve bunun sonucunda orta sınıfın küçülmesi, marka ve şirketlerin strateji değiştirmesine yol açtı. Sektör temsilcileri, orta sınıftaki daralma üzerine, alt ve üst gelir grubuna yönelen markaların, hızlı büyüme trendine girdiğini belirtiyor. İndirim marketleri bu dönemde çığ gibi yayılıyor.

Kişi başı gelirde 2013’ten beri devam eden gerileme, gelir eşitsizliğinin artması, orta sınıfın azalması ve bu alanlarda yaşanan bozulmanın salgınla birlikte hızlanması, marka ve şirketlerin strateji değiştirmesine yol açtı. Gelişmelerin etkisi ile son 10 yılda, özellikle alt gelir grubuna hitap eden markalar hızla büyürken, orta gelir grubuna hitap edenler ise bu durumdan olumsuz etkilendi. Üst gelir grubunda ise giriş seviyesine yönelik ürün geliştirme yarışı başladı.

Söz konusu gelişme en çok, hazır giyim, elektronik, gıda perakendesi, emlak ve otomotiv sektörlerinde hissedildi. Discount yani indirim marketleri son 10 yılda payını yüzde 60’tan yüzde 79’a çıkardı. Hazır giyim perakendesinde de en hızlı büyüyen markalar yine alt gelir grubuna hitap eden LCW, Defacto, Koton gibi markalar oldu. Öte yandan ucuz telefon markaları yatırımlarını artırırken, otomobil markaları da talebin kaydığı düşük ve üst segment modellere odaklandı. Emlak sektöründe ise yine üst gelir grubuna hitap eden proje sayısında adeta patlama yaşandı. Önümüzdeki dönem söz konusu alanlarda yaşanan gelişmelerin hızlanması bekleniyor.

Kişi başı gelir 8 yıldır geriliyor

Söz konusu gelişmede en önemli etkenin, kişi başı gelirin azalması, gelir eşitsizliğinin artması ve bu kapsamda orta gelir grubunun küçülmesi olduğu belirtiliyor. Salgın döneminde ise bu alanda yaşanan bozulmaların daha da arttığı kaydediliyor. Örneğin kişi başı gelir, zirve yaptığı 2013’ten bu yana sürekli geriliyor. 2013’te 12 bin 480 dolara çıkan kişi başı gelir, en son açıklanan 2021 ilk yarı verilerine göre 8 bin dolara kadar indi. Yine Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2020 yılı sonuçlarında ortaya konulan, gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, bir önceki yıla göre 0,015 puan artış ile 0,410 olarak tahmin edildi. Söz konusu rakam son 11 yılın en kötü rakamı olarak kayıtlara geçti. Dünyada da benzer bir durum yaşanıyor. Pew Research’ün Dünya Bankası verilerinden gerçekleştirdiği araştırmaya göre, 30 yıldır büyüyen orta sınıf, pandemiyle birlikte ilk kez azaldı. Büyük bölümü gelişen ülkelerde olmak üzere, 2020 yılında 150 milyon kişi alt gelir gruplarına indi. Dünya genelinde orta sınıf 90 milyon eridi.

İndirim marketleri hızla yayılıyor

Gıda perakendesi sektörüne yönelik hazırlanan “Sektörel Değişim Raporu ile Ulusal ve Discount Zincirler Raporu”na göre, son 10 yılda şube sayısı en az 5 ve üzerinde olan market zincirlerinin toplam mağaza sayısı, yüzde 274 artışla 38 bin 387'e yükseldi. Söz konusu dönemde, BİM, A101 ve Şok gibi indirim market zincirlerinin toplam market sayısı yüzde 395 artış gösterdi. İndirim marketlerin sektördeki payı yüzde 60’tan yüzde 79’a çıktı. Rapora göre, 2027 sonunda indirim marketlerin payının mevcut yüzde 79’dan yüzde 81’e çıkması bekleniyor.

'Fakirleşen halk desteklenmeli'

Bünyesindeki 70’e yakın marka ve 320 milyar TL seviyesinde bir ciroyu temsil eden Zincir Mağazalar Derneği’nin (ZMD) Başkanı Serhan Tınastepe, "Bu dönemde iki kitle çıktı ortaya. Biri varlığını daha da artıran, diğeri daha da fakirleşen kesim. Fakirleşen kesim tarafı fakirleşmeye devam ettikçe alışveriş yapamaz hale geliyor. Biz sadece zenginlere ürün satarak koskoca perakende sektörünü ayakta tutamayız. Onun için pandemiden olumsuz etkilenen kitlenin desteklenmesi gerekiyor" dedi.

Giriş seviyesi ürün üretimi arttı

Tınastepe, bu durumun şirket ve markalara yansıması konusunda da şöyle konuştu:

"Daha da zenginleşen kesimin eğilimi kendini evde ve arabada gösteriyor. O trendi oradan takip ediyoruz. Pandemiden daha da fakirleşerek çıkan milyonlar ise alışverişten ayağını çekiyor ya da daha alt gruba hitap eden markalara yöneliyor. Tüketici güveninde devam eden bozulma bu durumun daha da yaygınlaşacağını gösteriyor. Haliyle en alt ve en üst segmente hitap eden markalarda, şu anda hareketlilik var ama orta segment ciddi anlamda sıkıntı yaşıyor. Markalar da ürün gamlarını ona göre belirliyor. Şirketler iş birlikleri ile daha giriş seviyesi ürünler ürettirmeye başladı. Bunu beyaz eşya ve elektronik sektöründe görüyoruz. Hazır giyimde de orta segmente iş yapanlar giriş seviyesi ürün kreasyonu yapıyor. Alt gelir grubuna hitap eden marka ve ürün gruplarında büyümenin hızlanmasını bekliyoruz."

Hazır giyimin hedefi de alt grup

Hazır giyim perakendesinde de benzer bir durum yaşandı. Orta sınıfa hitap eden markalar mağaza açma ya da büyümede daha temkinli hareket ederken, alt gelir grubuna hitap edenler ise daha agresif bir büyüme sürecine girdi. Örneğin yurt içinde 500, yurt dışında ise 550 mağaza sayısını aşan LC Waikiki, Ticaret Sicil Gazetesi’nde yer alan bilgilere göre sadece 2020 mart ayından bu yana Türkiye’de 70’e yakın mağaza açtı. Son yıllarda benzer büyümeler DeFacto ve Koton gibi markalarda da görüldü.

Lüks konut projeleri yükselişte

Benzer bir durum gayrimenkul sektöründe de yaşandı. Artan maliyetler, geçen yıl gerçekleştirilen kredi kampanyası ve kurda yaşanan artışın etkisi ile gayrimenkul fiyatları son bir yılda yüzde 50'ye yakın oranlarda arttı. Konut üreticilerine göre malzeme kaynaklı artışlar, konut fiyatlarını bu yıl içinde yüzde 100 artıracak. İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım, “Birikimlerini dövizde değerlendiren kesim bu dönemde en güvenli liman olan gayrimenkule dönüş yaptı. Bu kesim üst seviyedeki projelere rağbet gösterdi. Artan maliyetlerin ve talebin etkisi ile oyuncular da daha üst segment projelere yöneldi” dedi. Sektör temsilcilerinden aldığımız bilgilere göre, inşaat maliyetlerinin yüksek oranlı arttığı bu dönemde inşa edilen konutların yüksek fiyatlara ulaşan değerleri alt ve orta gelir grubunun, konut edinmesini zorlaştırdı. Nazmi Durbakayım, faizlerin daha makul seviyeye gelmesi ile birlikte orta gelir grubuna yönelik projelerin de artabileceğini dile getirdi. Bu dönemde özellikle turizm merkezi Bodrum’da üreticiler çok sayıda lüks konut projesini hayata geçirdi. Orta ve alt gelir grubuna yönelik projelerin ise yok denecek kadar az olduğu belirtildi.

Kaynak:

8 Eylül 2021 Çarşamba

Borsada kazanmak için bilinmesi gereken 10 gösterge

 Borsa yatırımlarından kâr elde edebilmek için günlük fiyat hareketlerinden çok daha ayrıntılı bir inceleme yapmak gerekiyor. MarketWatch’un haberinde borsada kazanmak için bilinmesi gereken 10 göstergeye işaret ediliyor

Borsalarda hisse senetlerinin fiyat hareketleri birçok amatör yatırımcı için karar aşamasının tek önemli safhası olarak görülür. Ancak hisse alım-satımlarında karar vermek için çok daha ayrıntılı bir inceleme gereklidir. MarketWatch’un haberinde Hisse senedi fiyat hareketlerinden daha önemli 10 göstergeye dikkat çekiliyor:


52 haftalık zirveler ve dipler


Bir hisse senedinin 52 hafta boyunca en yüksek veya en düşük seviyesi, yatırımcının hisse senedinin geçen yıl nasıl işlem gördüğünü ve an itibariyle hangi seviyede işlem yaptığını görmesine yardımcı olan bir fiyat aralığıdır.


Birçok yatırımcı hisse senedi fiyatlarını son bir yıldaki düşük seviyesine göre nispeten ucuz olarak değerlendiriyor. Ancak National Securities'in Baş Piyasa Stratejisti Art Hogan, 52 haftanın en düşük seviyesine yakın olandan çok 52 haftanın en yüksek seviyesinden daha yakın olan hisse senetlerinde işlem yapmayı tercih edeceğini belirtiyor.


Hogan, "Piyasanın neyi yanlış yaptığına değil, piyasanın neyi doğru yaptığına bakıyorum. Hisse senetlerinin yüksekte olmasının bir nedeni var" ifadelerine yer verdi.

Analistlerin hisse başına getiri ve kazanç tahminleri


JonesTrading’in Baş Piyasa Stratejisti Michael O'Rourke, Wall Street'in bir şirketin temel verilerdeki gücünü nasıl algıladığına dair bir görüş sağlamak için, hisse başına yıllık getiri ve kazançlar konusunda analist beklentilerindeki farklılıkları incelemeyi tercih ediyor. Borsagundem.com’un derlediği bilgilere göre piyasa duyarlılığını ölçmeyi hedefleyen bu yöntem hisse senetleri için genel bir görüş sağlayabiliyor.


Rakip şirketler


Bir şirketin finansal performansının değerlendirilmesinde şirketlerin sektördeki rakiplerinin performansını karşılaştırmak akıllıca bir fikir olabilir. Hisse senetlerini tercih ederken söz konusu şirketin rakiplerine göre ne durumda olduğunu incelemek de tercih öncesinde uygulanabilecek bir yöntem.


Temettü getirisi


Şirketlerin yıllık sabit getiri performansı için önemli bir gösterge olan temettü oranı hisse tercihinde değerlendirilmesi gereken unsurlardan birisi. Yıllık düzenli temettü getirisi sağlayan şirketleri izlemek yatırımcıların borsa yatırımlarından düzenli bir getiri kaynağı sağlamasına yardımcı olabilir


Serbest nakit akışı


Serbest nakit akışı, şirketlerin, masraflar ve sermaye yatırımları sonrasındaki operasyonlardan elde ettiği nakittir. Bir şirket için serbest nakit akışı ne kadar yüksekse, genişlemek için de o kadar fazla harcayabilir.


Yatırım yönetimi şirketi Kingsview Investment Management’ın Portföy Yöneticisi Paul Nolte, serbest nakit akışının zaman içinde nasıl değiştiğinin, bir şirketin mevcut gücünü ve büyüme potansiyelini değerlendirmede yararlı olduğunu belirtiyor.


Brüt kâr marjı


Brüt kâr marjı ve zaman içinde değişimi, bir şirketin kârlılığını ölçmek için önemli işaretlerden birisidir. Brüt kâr marjı, brüt gelirin satışlara bölünmesiyle hesaplanır.


Fiyat kazanç oranı


Fiyat-kazanç oranı veya diğer adıyla P/E oranı, baş stratejist O'Rourke'un favori göstergelerinden birisi. Hisse başına kazancın hisse senedi fiyatına bölünmesiyle elde edilen bu oran yatırımcıların her 1 dolar için ne kadar ödediğini görmesinin işlevsel bir yoludur. Yatırımcılar bu sayede ödedikleri maliyeti hesaplayarak borsalardaki emsal şirketlerle karşılaştırma yapabilir.


Fiyat satış oranı


Fiyat-satış oranı (P/S), bir şirketin piyasa değeri (hisse fiyatıyla ödenmemiş pay sayısı çarpımı) alınarak hesaplanır ve şirketin son 12 aydaki toplam satışlarına veya gelirine bölünür. P/S oranı ne kadar düşükse, yatırım o kadar cazip olur.


Kingsview portföy yöneticisi bu oranla ilişkili açıklamasında, "Bir şirketin gelir tablosuna ne kadar yükselirse o hissede oyalanmak o kadar zor olur” ifadelerine yer veriyor.

Yatırım sermayesi getirisi


Bir şirketin yatırım sermayesi getirisi (ROIC), net faaliyet kârının vergiden sonra yatırılan sermayeye bölünmesiyle hesaplanır. Söz konusu gösterge bir şirketin yönetiminin getiri sağlamak için ne kadar iyi sermaye ayırdığını değerlendirmenin bir yoludur.


National Securities'den Hogan söz konusu göstergeyle ilgili "Baktığım en önemli metriklerden biri yatırım sermayesinin getirisi. %15'ten yüksek olan her varlık muhteşemdir” açıklamasında bulunuyor.

 Yüzdelik açığa satış dalgalanmaları


Açığa satış, yatırımcılar tarafından hisse senedi fiyatının düşeceğine dair bahis yapılan hisse sayısını gösterir. Yüzdelik dalgalanmalarsa şirketin açığa satış yapılan hisseleriyle halka açık Hisse sayısının oranını gösterir.


Açığa satışlar bir hisse senedindeki genel yatırımcı duyarlılığını ölçmenin oldukça iyi bir yoludur. Genellikle karşıt gösterge olarak kullanılan bu göstergede açığa satışlar ne kadar fazlaysa açığa satışları karşılamak için o kadar hisse satın alınması gerekir. Eğer fiyatlar yeterince yüksekse ayı piyasası destekçileri açığa satış iddialarından vazgeçer. Aksi takdirde ayı piyasası destekçilerinin kâr edeceği ölçüde düşüş gerçekleşir.


Kaynak:

https://www.borsagundem.com/haber/borsada-kazanmak-icin-bilinmesi-gereken-10-gosterge/1599585


Paypal’den 2,7 milyar dolarlık fintek hamlesi

 Ödeme sistemleri şirketi Paypal Japonya merkezli BNPL şirketi Paidy’i 2,7 milyar dolara satın aldı. Japonya’nın en büyük start-up şirketlerinden biri olan Paidy, geçtiğimiz ay sene sonunda halka arz olmayı değerlendiriyordu

ABD’li ödeme sistemleri şirketi Paypal Tokyo merkezli ‘şimdi al sonra öde’ (BNPL) şirketi Paidy’i 2,7 milyar dolara satın almayı kabul etti.


Financial Times’ın haberine göre Salı günü açıklanan anlaşma şartlarında ödemenin nakit olarak yapılacağı belirtildi. Anlaşma sonucu Paypal, kullanıcıların kredi kartına ihtiyaç duymadan ödemelerinde faizsiz taksit yapabildiği BNPL pazarına derinlemesine girmiş oldu.


Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre Paidy eski bir Goldman Sachs çalışanı Russell Cummer tarafından kuruldu. Japonya’daki bankaların Cummer’a yeterince kredi puanı olmadığı gerekçesiyle kredi kartı vermemiş başarılı girişimci de bu ihtiyacı bir fırsata çevirerek Paidy’i kurmuştu.


2008 yılında kurulan fintek girişimi Japonya’da 1 milyar dolardan fazla değeri olan az sayıdaki start-up şirketlerinden birisi. Sıfır faizli ödeme sonrası hizmetlerine geçtiğimiz yıl başlayan BNPL şirketi geçtiğimiz ay Japonya’nın en büyük altıncı start-up girişimi konumundaydı.

Paidy’nin söz konusu hizmetleri Afterpay ve Klarna gibi BNPL şirketlerinin uyguladığı yöntemlere oldukça benziyor. Fakat Japonya’da internet üzerinden yapılan alışverişlerde dahi insanların ödemelerini paketi teslim edenlere nakit ödeme yapmayı tercih ettiği farklı bir tüketici yapısı mevcut. Bu sebeple fintek girişimi 6 milyon kayıtlı kullanıcısı için harcamaları üç eşit taksite bölme imkanı sunuyor ve kullanıcılar marketlerde veya banka havalelerinde nakit olarak bakiyelerini ödeyebiliyorlar.


Japonya merkezli Yano Araştırma Enstitüsü'ne göre, Japonya'da ödeme sonrası hizmetler aracılığıyla yapılan işlem hacmi 2020 mali yılındaki tahmini 882 milyar Japon Yeni olmasına karşın, bu rakamın 2024 mali yılına kadar iki katından fazla artarak 1,88 trilyon yene ulaşması bekleniyor.

Paidy, Mart ayında 120 milyon dolar topladığı fon turunda 1,3 milyar dolar değer biçilmişti ve şirketin bu yılın sonlarında Tokyo borsasında halka arz olması bekleniyordu. Şirketin yatırımcıları arasında Japon ticaret evi Itochu, Goldman Sachs ve Soros Capital Management ile birlikte PayPal de bulunuyordu.


PayPal'nin Japonya'daki Başkan Yardımcısı ve İşletme Birimi Başkanı Peter Kenevan, "Paidy, Japon pazarına uyarlanmış 'şimdi al, sonra öde' çözümlerine öncülük etti ve hızla büyüyerek büyük bir iki taraflı tüketici ve tüccar platformu geliştirdi" açıklamasında bulundu.


Kenevan, "Paidy'nin markasını, yeteneklerini ve başarılı ekibini PayPal'ın uzmanlığı, kaynakları ve küresel ölçeğiyle birleştirmek, stratejik öneme sahip bu pazardaki ivmemizi hızlandırmak için güçlü bir temel oluşturacaktır” ifadelerine yer verdi.


PayPal, Paidy'nin "mevcut işletmesini sürdürmeye, marka ismini korumaya ve çok çeşitli tüketici cüzdanlarını ve pazar alanlarını desteklemeye devam edeceğini" açıkladı. Paypal’in açıklamasına göre Russell Cummer’In şirketteki başkanlığı ve Riku Sugie’nin CEO’luğu devam edecek. 


Sugie, "Paidy yolculuğumuzun henüz başındayız ve PayPal'a katılmak, e-ticaretin ötesine geçme ve yeni alışveriş standardı olarak benzersiz hizmetler oluşturma planlarımızı hızlandıracak. PayPal, Paidy Link'in kurucu ortağıydı ve daha da fazla değer yaratmak için birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz" açıklamasında bulundu.


Financial Times’ın haberine göre Paypal’in söz konusu satın alma hamlesi Çin’deki WeChat gibi ödemeler, kripto para birimi yatırımları ve tasarrufları tek bir çatı altında toplayan ‘süper uygulama’ oluşturma hedeflerine ulaşmak için yeni bir adım olarak değerlendiriliyor.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/paypalden-27-milyar-dolarlik-fintek-hamlesi/1599897


Şimdi al sonra öde trendi yükseliyor

 Şimdi al sonra öde (BNPL) isimli ödeme trendi, yükselişte. 2021 yılı sonunda satışların 100 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Affirm, AfterPay ve Klarna gibi şimdi al sonra öde (BNPL) hizmeti sağlayıcılar geçtiğimiz yıl yükselişe geçti. Tüketiciler kredi kartı limitlerini etkilemeden, alışveriş yaparak bunları taksitlendirme imkanı oldu. Yakın zamanda Affirm ile Amazon arasında bir işbirliği gerçekleşeceği açıklandı. Amazon müşterileri, fintek şirketinin hizmetlerini kullanarak 50 dolar ve üzerindeki alışverişlerini aylık taksitlerle ödeyebilecek. Forbes’un haberine göre Affirm bazı kredilerin %0 faiz oranıyla verileceğini açıkladı.


Dev ödeme şirketi PayPal ise ödemeleri geciken BNPL kredileri için ücret almayacağını söyledi. Başlangıcından bu yana 7 milyonun üzerinde tüketici PayPal’ın BNPL hizmetini kullandı ve 3,5 milyar dolarlık alışveriş yapıldı. Dev fintek şirketi Square ise AfterPay’i satın aldı. Anlaşmayla birlikte AfterPay’in satıcı ilişkileri Square’in üye satıcılarıyla birleşecek. Apple ise yeni BNPL hizmetini duyurdu. Apple’ın ApplePay kullanıcıları faizsiz BNPL alışverişleri yapabilecek ve ödemeleri yapacakları kredi kartlarını kendi seçebilecek.

ABD’de BNPL hizmetini kullanan Z kuşağı tüketiciler 2019 yılında altı kat artarak %6’dan 2021 yılında %36’ya yükseldi. Y kuşağının da kullanımı 2019 yılından bu yana iki kat artarak %41’e çıktı. X kuşağında kullanım üç kat arttı ve Baby Boomer’lar dahi BNPL hizmetlerini kullanmaya başladı. Tüketiciler 2019 yılında BNPL hizmetini kullanarak 20 milyar dolarlık, 2020 yılında 24 milyar dolarlık alışveriş yaptı. 2021 yılında bu rakamın yaklaşık 100 milyar dolara çıkması bekleniyor.


BNPL sağlayıcılar tek başına ayakta kalamayacak


Fintek şirketi Square’in AfterPay’in uygulamasını satın almasının hiçbir nedeni yok. Bunun nedeni şirketin AfterPay’in erişebildiğinden çok daha geniş bir kitleye erişmesi. Satın alımın gerçekleşmesiyle birlikte AfterPay’in uygulaması, Square’in mobil uygulamasına entegre edilecek.


AfterPay’in ödeme hizmetleri ise Square tarafından sağlanacak. Diğer BNPL sağlayıcıların da ayakta kalmak için benzer yollar bulması gerekiyor. Aynı durum Amazon ve Affirm işbirliği için de geçerli. E-ticaret devinin Affirm ile kurduğu işbirliğinin ardındaki neden BNPL uygulamasının satışları nasıl etkileyeceğini görmek. Sonuçlar olumlu olduğu takdirde Amazon Affirm’ü satın alabilir ya da kendi BNPL hizmetini oluşturabilir.


Bankalar BNPL hizmeti ile rekabet edebilir mi?


Şimdilik BNPL hizmetiyle yapılan alışverişlerin birçoğu banka ya da kredi kartlarıyla ödeniyor. Bu nedenle finansgundem.com'un derlediği bilgilere göre bankalar işlem anında paralarını alamıyor ve BNPL sağlayıcıları ödemeleri aldıktan sonra alabiliyor. Ancak bu durum sonsuza dek sürmeyecek. Satıcıların iki ortak noktası var. Bunlardan birincisi satış yapmak istemeleri, ikincisi ise işlem ücretlerini sevmemeleri.


Satıcılar işlem ücretlerini, alışverişleri banka ya da kredi kartlarından diğer ödeme yöntemlerine yönlendirerek azaltabilirse, bu durum bankalar için tehlikeli olacak. BNPL sağlayıcılar tüketicilerin alışveriş davranışlarıyla ilgili daha fazla veri topladıkça, bu şirketler satıcılar için bankalardan daha faydalı hale gelecek. Bu da uzun vadede bankalar için daha az işlem ücreti anlamına gelecek.

Bankaların rekabet avantajı ise ödemeleri geciken BNPL kullanıcılarından geliyor. Bankalar tüketicilerin paralarını daha iyi yönetmesine imkan tanıyarak rekabet edebilir. Ancak bankalar düzenleyici bir açıdan da rekabet edebilir ve BNPL hizmetlerinin beraberinde getirdiği risklerin altı çizilebilir.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/simdi-al-sonra-ode-trendi-yukseliyor/1599908


Türkiye en düşük kamu borcuna sahip üçüncü ülke

 OECD, ülkelerin kişi başına düşen kamu borcunu açıkladı. Türkiye listede 'en düşük kamu borcuna sahip üçüncü ülke' olarak yer aldı. Yunanistan, Japonya ve ABD ise en yüksek kamu borcuna sahip ülkeler olarak dikkat çekiyor

Korona virüs salgını dünya ekonomilerini sarstı. Dünyanın en güçlü ekonomilerinin kamu borcu hızlı şekilde artıyor.


Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerin kamu borcu oranlarını açıkladı. Türkiye kamu borcu en düşük üçüncü ülke olarak listede yer aldı.


Kamu borcunun Gayrı Safi Milli Hasılaya yüzde 35'lik oranıyla Türkiye, Estonya ve Lüksemburg’dan sonra üçüncü sıraya yerleşti.


OECD verileri paylaştı: Yunanistan ilk sırada


Kamu borcu en fazla ülkeler sıralamasında Yunanistan ilk sıradaki yerini korudu.

Gayrısafi Milli Hasılaya göre kamu borcu oranları; Yunanistan'da yüzde 236, Japonya’da yüzde 234, ABD yüzde ise 160 düzeyinde.


OECD verilerine göre Kanada, Fransa, Avustralya, İngiltere, Almanya’da da kamu borcu, kişi başına düşen Gayrısafi Milli Hasılaya göre Türkiye’dekinden en az 2 kat daha fazla gerçekleşti.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/turkiye-en-dusuk-kamu-borcuna-sahip-ucuncu-ulke/1599700


1 Eylül 2021 Çarşamba

Bankalar kredi kartı vermeyince ödeme şirketi kurdu

 Kredi kartı başvurusu kabul edilmeyen eski Goldman Sach çalışanı Russell Cummer, alternatif oluşturmak için ‘şimdi al sonra öde’ modeliyle Japonya’nın en büyük altıncı start-up şirketini kurdu

Goldman Sachs’ın Tokyo biriminde krediler alanında çalışan bankacı Russell Cummer kredi kartı başvurusunda bulundu ancak bu başvurusu kabul edilmedi. Japonya’da kredi geçmişi olmayan genç bir birey için bu olağan bir durumdu. Ancak Bloomberg International’ın haberine göre Cummer’ın bu olağan durumu olağandışı bir biçimde karşıladı ve kart kullanımlarına alternatif hizmetler üreten bir işletmeyi başlattı.


George Soros’un yatırım firması Soros Capital Managment’tan ve Visa’dan destek alan Paidy şimdilerde ülkenin en önemli unicorn şirketlerinden birisi haline geldi. Start-up şirketinin değeri şimdilerde en az 1 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Japonya’daki ‘şimdi al, sonra öde’ sektörünün en büyük firması haline gelen şirketin iş modeli tüm dünyada paylaşılıyor.

41 yaşındaki Cummer konuyla ilgili açıklamasında, “Japonya’da ilk kredi kartımı almam çok zor olmuştu. Bu nedenle kredi kartı kullanmayanlar için kredi kartının yerine geçecek bir ürün oluşturmaya karar verdik” ifadelerini kullanıyor.


Satın alma ödemelerini ertelemenin başka bir yolu olan şimdi al, sonra öde (BNPL) programları, pandemi döneminde e-ticaret kullanımının artmasıyla giderek daha popüler hale geldi. Sıfır faizli taksit planları, kredi kartlarından alınan faizden çok genç müşterilere hitap ediyor.


Twitter’ın Kurucusu Jack Dorsey’in ödeme sistemleri şirketi Square Ağustos ayında Avustralyalı BNPL firması Afterpay’i 29 milyar dolara satın almayı kabul etmişti. Apple da Goldman Sachs ile ortaklık kurarak Apple Pay servisini programa dahil etmeyi talep ediyor. İsveçli fintek bankası Klarna Bank da Avrupa’nın en değerli start-up şirketi haline geldi, Temmuz ayında 45,6 milyar dolarlık değerlemeye ulaştı.

Ancak finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre, İngiliz piyasa düzenleyicisi Finansal Yürütme Otoritesi bu yılın başlarında sektörü düzenlemeye başlayacağını açıklamıştı. BNPL modeli insanları ödeyeceğinden daha fazla harcama yapmaya teşvik ettiği gerekçesiyle eleştiriliyor.


Paidy’nin hizmetleri tıpkı Afterpay ve Klarna gibi müşterilerin ödemelerini faizsiz taksitlere bölme seçeneğini içeriyor. Fakat Cummer Japonya’da insanların biraz daha farklı olduğunu, internet üzerinden yapılan alışverişlerde dahi insanların ödemelerini paketi teslim edenlere nakit olarak elden yapmayı tercih ettiğini söyledi.


Cummer, “Nakit alışveriş konusunda hala güçlü bir tercih söz konusu. Japonya’nın en büyük ticaret şirketleri bu problemi çözmeye ihtiyaçları olduğunu anlıyor” açıklamasında bulundu.

Paidy, alışveriş yapanlar ve satıcılar arasında bir aracı görevi görüyor, satıcılara peşin ödeme yaparken müşteriden ödemelerini daha sonra alıyor. Şirketin hizmetleri Amazon.com’un Japonya birimi de dahil olmak üzere çevrimiçi alışveriş merkezlerinde kullanılabiliyor. Ödeme şirketi haziran ayında Apple kullanıcılarının alışverişlerini de desteklemeye başladı.


Ödeme şirketinin gelirlerinin büyük bir kısmını satıcılardan alınan işlem ücretleri kapsıyor. Bunun ardından gelen gelir kalemi ise işlemin tamamlanması karşılığında alınan şirket. Paidy şirketin ödeme kayıplarının gelirlerin %5’inden daha azını oluşturduğuna dikkat çekiyor.


'Babamdan iki kez borç aldım'


Cummer, Goldman'dan ayrıldıktan ve kendi başına iş kurma hedefine başladıktan sonra "çok karanlık günlerden" geçtiğini söyledi. Finans girişimcisi 2008 yılında uçtan uca kredi şirketi Exchange Corp’u kurmuş ancak bu işletme başarılı olamamış. Cummer ve Goldman Sachs’taki meslektaşları işletmeyi desteklemek için sahip oldukları paralardan daha fazlasını yatırmak zorunda kalmış.


Girişimci, “Bordroları tamamlamak için babadan iki kez borç aldım” ifadelerine yer verdi.

Cummer, 2014 yılında BNPL hizmetlerini başlattı başlattı ve 2018 yılında şirketin adını Paidy olarak değiştirdi. Firma Mart ayındaki finansman turunda ise 120 milyon dolar topladı ve CB Insights araştırmalarına göre değerini 1,2 milyar dolara kadar yükseltti. Paidy Japonya’nın en büyük altı unicorn girişiminden birisi haline geldi.


Başarılı girişimci şirketin makine öğrenimi kullanan bilgisayarlar üzerinden işlem risklerini milisaniyeler içerisinde ölçtüğünü ve kredi risklerini üstlendiğini belirtiyor. Halka arz konusu sorulduğunda ise Cummer şirketin işini büyütebilmek için sermaye yapısını araştırdığını söyledi.


Kaynak:

https://www.finansgundem.com/haber/bankalar-kredi-karti-vermeyince-odeme-sirketi-kurdu/1598150


16 Temmuz 2021 Cuma

Merkez nelere dikkat edecek?

Merkez nelere dikkat edecek?


1- Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar,


2- Ülke risk primlerindeki düşüş,


3- Ters para ikamesinin başlaması,


4- Döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesi,


5- Finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi.


Tüm bunlar Merkez’in gündeminde...


ABD enflasyonu Kovid’le coştu

ABD’de son açıklanan verilere göre TÜFE yıllık yüzde 5.4 arttı. TÜFE artışı 30 yılın zirvesine çıktı. Kovid 19 etkisi olarak görülen bu enflasyonun geçici olması bekleniyor. En büyük risk ise ‘Dolar Endeksi’ DXY. DXY Endeksi; doların 6 yabancı paradan oluşan sepete karşı değerini gösteriyor. Yani, dolar kurunun euro, yen, sterlin, Kanada doları, İsveç kronu, İsviçre frangından oluşan sepete göre değeri...

İngiltere’de ise haziranda beklentileri aşan tüketici fiyatları geçen yıla göre yüzde 2.5 arttı.


29 Haziran 2021 Salı

Facebook’un piyasa değeri 1 trilyon doları geçti

 İlk kez trilyon dolarlık piyasa değerine ulaşan Facebook, 1 trilyon doları aşan 5. ABD şirketi oldu

Facebook hissesi, FTC tarafından getirilen bir antitröst şikayetini reddeden lehte bir yasal kararın yardımıyla gün içi işlemlerde yaklaşık yüzde 3,5 arttı ve bir trilyon dolara ulaştı.


Facebook, Apple, Microsoft, Amazon ve Google’ın ana şirketi Alphabet’e katılarak bu noktaya ulaşan beşinci ABD şirketi oldu.


4 Haziran 2021 Cuma

TÜİK, yanlış girilen enflasyon verisiyle ilgili açıklama yaptı

 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs ayına ilişkin enflasyon verilerinde yaşanan aksaklıkla ilgili açıklama yayımladı. Kurumun açıklamasında ay genelinde oluşan “ortalama fiyatlar” yerine sehven veritabanına atılan ve aktarım etkisini ölçmeyi amaçlayan çalışmada ise “son gözlenen fiyatlar” verisinin kullanıldığını belirtildi. Açıklamada konuyla ilgili idari sürecin başlatıldığı da ifade edildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs ayına ilişkin enflasyon bülteninde aktarım etkisini ölçmek amacıyla kullanılan "son gözlenen fiyatlar" verisinin sehven ortalama fiyat olarak verildiği belirtildi.


Mayıs ayında tüketici fiyat endeksinde bir önceki aya göre aylık artış yüzde 0,89 olarak kaydedilirken, yapılan yanlış aktarım sonucunda bültende yüzde 1,44 artış yazılmıştı.


TÜİK bu aksaklıkla ilgili olarak yaptığı açıklamada bülten tablolarından daha ayrıntılı ve bölge detayında verilerin yer aldığı MEDAS’a yüklenen veriler ile haber bülteninde yer alan veriler arasında tutarsızlık tespit edildiği belirtildi.


Yapılan incelemede; pandemi nedeniyle ülke genelinde 2021 yılı Mayıs ayında uygulanan tedbirlerin TÜFE üzerindeki etkilerini araştırmak ve literatürde “Aktarım Etkisi" olarak geçen, enflasyonun takip eden aya aktarımını ölçmek amacıyla Kurum içi yapılan analiz çalışması sonuçlarının MEDAS veri tabanına sehven aktarıldığı belirlendi.


TÜFE hesaplamalarında ay genelinde oluşan “ortalama fiyatlar” kullanılmakta iken, sehven veritabanına atılan ve aktarım etkisini ölçmeyi amaçlayan çalışmada ise “son gözlenen fiyatlar” (günlük fiyat derlenen maddeler için son gün fiyatı, haftalık fiyat derlenen maddeler için son hafta fiyatı, iki dönem fiyat derlenen maddeler için ikinci dönem fiyatı) kullanıldı.


Kurum, etki analizi sonucunda bulunan ve sehven veritabanına aktarılan aylık yüzde 1,44 değeri ile haber bülteninde yer alan aylık yüzde 0,89 değeri arasındaki fark, sepette yer alan maddelerin fiyatlarında Haziran ayında hiçbir değişiklik olmaması durumunda takip eden aya aktarılacak katkı tahminini ifade ettiğini vurguladı.


Açıklamada konuyla ilgili idari sürecin başlatıldığı da ifade edildi.


15 Mayıs 2021 Cumartesi

Darphanenin altın üretimi ilk çeyrekte rekor kırdı

 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın verilerine göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı Darphane ve Damga Matbaası’nın altın üretimi 2021’in ilk çeyreğinde rekor kırdı.


2021’in ilk çeyreğinde 40,9 ton altın üreten darphane, bunun yüzde 35,5’lik kısmıyla çeyrek altın üretirken yüzde 26,7’lik kısmıyla da birlik sikke altın üretimi gerçekleştirdi.


Ton bazında bir önceki üretim rekoru ise 2020’nin üçüncü çeyreğinde kaydedilmişti. Darphane 2020’nin üçüncü çeyreğinde 38,8 tonluk altın üretirken, bunun yüzde 54,4’üyle sikke altın, yüzde 17,36’sıyla da çeyrek altın üretimi gerçekleştirmişti.

Altın talebinin yurtiçinde ya aşırı güvensiz ortamlarda ya da altın fiyatlarında yaşanan yükseliş ve düşüş dönemlerinde arttığını vurgulayan İstanbul Altın Rafinerisi Stratejisti Haluk İzzet Mutlu, bu rekor dönemlerinde ons altın fiyatlarında yaşanan yükseliş ve düşüşlere dikkat çekti.


2020’nin üçüncü çeyreğinde altın fiyatları ons başına 2.063 dolar seviyesine kadar çıkarken, çeyrek bazında yüzde 5,8 yükseliş kaydetmişti. 2021’de ise altın son 40 senenin en kötü ilk çeyrek performanslarından birini gerçekleştirerek yüzde 10’dan fazla düşüş kaydetti.

Mutlu, iki çeyrekte de rekor kırılmasına rağmen neden farklı altın çeşitlerinin üretimde ağırlık kazandığıyla ilgili, "Bu işçilik maliyetleri ve kuyumculara gelen talepten kaynaklı" dedi.


“2020’nin üçüncü çeyreğinde piyasada çeyrek altında çok yüksek işçilik vardı fakat sikke birlikte bu yoktu. Bir anda talep çeyrekten birliğe kaydı” diyen Mutlu, 2021’in ilk çeyreğindeki rekorun ise düşen altın fiyatları ve risk faktörlerinden kaynaklandığını söyledi.


"Altın tahvili ve kira sertifikaları talep artışında etkili oldu"

Bu dönemlerdeki hızlı fiyat yükseliş-düşüş hareketlerinin ve yükselen risklerin talebi artırdığına değinen Mutlu, “Bunlara ek olarak bir de Hazine’nin ihraç ettiği tahvil ve kira sertifikaları var. Talepteki bu artış bunların ödemelerinin olduğu bir döneme denk geliyor. Bilhassa Ziraat Bankası tahvil geri dönüşlerinde fiziki altın isteyen tahvil sahiplerine darphane ürünlerinden verdi. Bu da o dönemde talebi arttıran bir faktör” diye ekledi.


2019’un son çeyreğinden beri ihraç edilen altın tahvili ve kira sertifikalarının toplamının altın cinsinden karşılığı ise 313,7 kiloya tekabül ediyor.





4 Mayıs 2021 Salı

Halka arz yatırımcılığı: Yanlışı ve doğrusu

 Yıl başından bu yana 11 şirketimiz halka arz oldu. Dünyada da benzer bir gidişat var.


Neden böyle?


Dünyada değerlemeler uçuk. Yüksek çarpanlarla kendilerine ortak almış oluyor şirketler.


Bizde ise hem değerlemeler cazip hem de krediler pahalı. Şirketler büyümek için ya yüksek enflasyondan kaynaklanan fahiş fiyatlı krediler kullanacaklar ya da sermaye piyasasına bakacaklar.


Sermaye piyasası demişken, yanlış anlaşılmasın; yüksek enflasyonun olduğu bir ülkede sermaye piyasası olmaz. Olur da olmaz.


Derinleşemez.


Örneğin enflasyon 17 iken bir bono arzını kaçtan yapabilirsiniz ki? Enflasyonun altında borçlanmak mümkün değil. Çok özel durumlarda. Bu bakımdan halka arzlar çok kıymetli.


Hisse vererek toplu şekilde ve faizsiz biçimde istediğiniz büyümeyi finanse edebilirsiniz.


Geçen yıldan bu yana şirketlerimiz bu yolu tercih ediyorlar çünkü kredi maliyetleri en az yüzde 20’lerde geziyor.


Şirketler cephesinde hayat böyle.


Yatırımcıların zaviyesinden olay nasıl?


Halka arz girilir. En az 2 tavan çekilir. Ardından birkaç gün içinde para ‘en az’ yüzde 20 değerlenir.


Bedava bir öğlen yemeği, yabancıların tabiri ile.


Bu bir süre de böyle devam etti açıkçası. Ta ki devam etmeyene kadar.


Yabancılar Borsamıza uğramaz olduktan sonra, her halka arzda bir başka hisseden çıkarak diğerine girme sanatı türedi. Bir yerden sonra da ‘halka arzların ilk günü’ piyangosu çıkmamaya başladı. İş, sonrası günler amortilerine döndü.


İşin şirket bacağı ve yatırımcıların cephesinden görünümü böyle.


Bir de halka arza gelirken yapılan hesaplar var. Yatırımcıların özellikle bakmaları gereken yer buraları. Hazine burada fakat zannımca en az bakılan da burası.


Kilit burada. Burada çünkü şirketin hangi çarpanlarla, nakdini kaç faizle indirgeyerek buralara geldiğini görmeniz elzem. Örneğin korona zamanında bir turizm şirketi yüksek çarpanlarla mı işlem görüyor? Borsada benzeri olan bir şirket onun çarpanları ile değil de yurt dışı benzerlerine göre mi işlem görüyor? Bunlar bilinmeden yatırım yapılamaz ki.


Unutmayalım, asıl maksat halka arza yatırım yapmak değil! Gayemiz BIST’te bir şirkete, mümkünse de doğru şirkete ve doğru fiyattan ortak olmak. Örneğin iki şirketten ucuz olanı zaten borsada işlem görürken siz özellikle halka arza giriyorsanız bunun tek bir izahı olabilir. Halka arzda oluşabilecek rasyonel olmayan fiyatlamayı satın almak niyeti.


Borsada yabancı sahipliği son yılların en düşük seviyesinde ve yıllardır yüzde 60’larla anılırken şimdilerde yüzde 40’larda. Stok böyleyken akımlar da zayıf. Yabancı yatırımcı gelmiyor. Bu durumda benzer ellerde farklı şirket hisseleri el değiştirir hale geliyor. Keza 1 hisse senedini elinde tutma süresi de zayıf.


Oysa patronları zengin etmeden ama mağdur da etmeden, uzun vadeli bir yatırımcı bazı oluşturmak mümkün. Bunun için de adil fiyat çok önemli. Daha önümüzde çok arz var, belli.


Şirketlerin tüm yukarı potansiyelini bugüne indirgeyip yatırımcıdan almak yerine, onları da olası olumlu gelişmelere ortak etmek en doğrusu. Yoksa bu yıl borsaya gelen neredeyse milyon kişiden mutsuz yığınlar yaratacağız. Onlar da mutlu olmak, daha fazla halka arzdan pay alabilmek için 10-20 hesapla arza katılmaktan kredi çekmeye kadar farklı yöntemler deneyecekler.


Sonucu hüsran olmadan elimizdeki fırsatı kullanmaya davet ediyorum düzenleyicileri, şirket sahiplerini ve aracıları.



Gökhan Şen
Bloomberg HT
https://www.bloomberght.com/yorum/gokhan-sen/2279758-halka-arz-yatirimciligi-yanlisi-ve-dogrusu



3 Mayıs 2021 Pazartesi

Islak imza olmadan banka müşterisi olma dönemi başladı

 Bankacılık sektörünün uzun zamandır beklediği, ıslak imza dönemini kapatan uzaktan müşteri edinimi hayata geçti

Devrim niteliğinde olarak değerlendirilen ve bankacılık sektöründe yepyeni bir dönemin başlangıcı olan ıslak imzaya gerek duyulmayan uzaktan müşteri edinimi uygulaması hayata geçti.


Yeni dönemde artık bankalar, uzaktan kimlik tespiti yaparak mobil cihazlar ve bilgisayarlar aracılığıyla müşteri kabul edebilecek. Başlangıçta bireysel müşteriler için geçerli olan uygulamanın önümüzdeki dönemde kurumsal müşteriler için de uygulamaya geçmesi bekleniyor. Peki uzaktan banka müşterisi olmak isteyenler neler yapmalı?


Türkiye Bankalar Birliği'ne (TBB) göre, uzaktan banka müşterisi olmak için atılması gereken 12 adım şöyle:


1-Uzaktan kimlik tespiti için mutlaka yeni T.C. Kimlik Kartına ve akıllı telefona sahip olmalısınız.

2-Kimlik kartınızın üzerindeki bilgiler okunabilir olmalıdır. Hasar görmüş bir kimlik kartı ile işlem yapılamaz.

3-Hesap açmak istediğiniz bankanın mobil uygulamasını lütfen akıllı cep telefonunuza indirin veya banka internet sitesine adresine girin.

4-Mobil uygulamayı indireceğiniz platformun güvenliğini veya giriş yapacağınız bankanın internet sitesi adresinin doğruluğunu lütfen kontrol edin.

5-Bilgilerinizin doğrulaması banka tarafından gerçekleştirildikten sonra uzaktan kimlik tespiti işlemini gerçekleştirmek için banka temsilcisi ile irtibata geçeceksiniz. Bu nedenle bankanın uygulamasını kullanmaya başlamadan önce lütfen sakin ve aydınlık bir ortama geçin.

6-Görüşme sırasında güneş gözlüğü ve maske gibi yüz tanımayı engelleyici unsurları lütfen kullanmayın.

7-İşleminizi bilgisayarla yapacak dahi olsanız, mobil telefonunuzu lütfen yanınızda bulundurun. Telefonun ön ve arka kameralarının çalıştığını ve internet bağlantınızı lütfen kontrol edin. Görüşme süresince kameranız açık olmalıdır.

8-Bankanız tarafından, mobil telefonlardaki NFC (Yakın Alan İletişimi) özelliğini kullanmanız istenebilir. Bu nedenle telefonunuzda NFC özelliğinin hangi menü altında olduğunu ve nasıl açılacağını mutlaka önceden öğrenin.

9-Doğrulama işlemi için hesap açmak istediğiniz banka başka bir bankadaki hesabınızdan, para transferi yapmanızı talep edebilir.

10-Bu işlemler esnasında başvuru formuna girdiğiniz bilgilerin güncel ve eksiksiz olduğundan emin olun. Size yöneltilen sorulara lütfen eksiksiz ve net cevaplar verin.

11- Görüntü ve ses kalitesinin, şüpheye yer bırakmayacak ve kimlik tespitinde herhangi bir kısıtlamaya imkân vermeyecek şekilde yeterli seviyede olduğundan emin olun.

12-Görüşme boyunca işlemler sadece sizinle gerçekleştirilecektir. Bu nedenle hesap ve işlem

güvenliğiniz için üçüncü bir kişiden yardım/destek almayın.


28 Nisan 2021 Çarşamba

DİJİTAL DÖNÜŞÜME EN HAZIRLIKLI SEKTÖR: Finans

 Sektördeki dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler ile İş Bankası'nın bu alandaki çalışmalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Aran, salgının dijitalleşmeyi çok hızlandırdığına işaret ederek, şunları kaydetti:


"Salgınla birlikte dijitalleşme rüzgarına en hazırlıklı sektörlerden biri olduğumuzu gördük. Süratle aksiyon aldık. Bankacılık sektörü, hem dijitalleşme seviyesi hem teknolojik altyapı hem de finansal açıdan ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Mobil bankacılık bir anda ana kanal, temassız ödemeler ve internetten ödeme ana ödeme yöntemleri haline geldi. Krediler, bir anda mobilden verilmeye başlandı. Hatta taksit öteleme işlemlerinin bile mobilden yapılabildiği bir aşamaya geldik. Pandemide şubelerin çalışma saatlerinin daralması bankacılık faaliyetlerini etkilemedi. Mevduatlar, dijital kanallardan fiyatlandı. Bu dönemde zorluklara rağmen hiç kimse 'ben bankacılık hizmetlerine ulaşamıyorum' demedi. Türkiye, pandemi dönemi kısıtlamalarında hiçbir aksaklık olmadan finansal hayatına devam etti."


Dünyada uzun süredir dijitalleşme ve teknolojinin önemi konuşulurken, herkesin, dijitalleşmenin moda bir eğilim değil, bir ihtiyaç, ayakta kalmak için hayati bir zorunluluk olduğunu salgın döneminde daha net şekilde farkına vardığını ifade eden Aran, "Bu açıdan bakıldığında, bankalar artık birer teknoloji şirketine dönüşüyor. Bankacılık sektörünün geleceğini bu dönüşüm belirleyecek." dedi.



FİNANS SAKTÖRÜNÜN YENİ OYUNCULARI


İş Bankası Genel Müdürü Aran, rekabetin, eski bildiğimiz sınırlar içinde birbirinden belirgin çizgilerle ayrılan tarzda olmayacağına dikkati çekti.


Bankacılıktaki rekabetin sadece bankalar arasında değil, fintech'ler ve techfin'lerle bankalar arasında da olacağını, bankacılığın sadece bankaların birbirleriyle rekabet ettiği bir alan değil, fintech'ler ve techfin'lerin de girdikleri bir alan haline gelmeye başladığını, tüm bankaların gelecek planlarını buna göre yaptıklarını belirten Aran, bu resmin birtakım fırsatlar da sunduğunu ifade etti.


Aran, dijitalleşmeyi tüm süreçlerine uyarlayan kurumların daha avantajlı hale geldiklerini vurguladı.

 İş Bankası'nın teknoloji ve dijitalleşmedeki eğilimi görerek gereğini yapmak için çok önceden yola çıkan, bu kapsamda dijitalleşmeyi tüm süreçlerine adapte eden, Silikon Vadisi'nden Çin'e, Kıbrıs Kalkanlı'ya inovasyon merkezleri açan ve buralardan beslenen bir kurum olduğunu belirten Aran, her bir müşterinin kendisini "bankanın tek müşterisiymiş" gibi özel hissedeceği geleceğin bankacılık iş modelini, yapay zeka teknolojisini kullanarak hayata geçirmeyi ve müşteri deneyimini mükemmelleştirmeyi amaçladıklarını kaydetti.


Aran, teknoloji yatırımlarıyla müşterilerin pratiklik, hız ve kolaylık yönündeki beklentilerini kusursuz bir dijital deneyimle karşılayacak biçimde kaliteli ve özelleştirilmiş bir bankacılık hizmeti olarak sunmaya özen gösterdiklerini ifade etti.


Gelecekteki bankacılığın; ıslak imzaların atılmadığı, tüm işlemlerin tamamen dijital paralarla internet üzerinden yapıldığı, hatta bunun ötesinde bir banka sistemine girme zorunluluğunun olmadığı, hangi iş nerede yapılıyorsa o işin bir parçası olarak orada bankacılık hizmetlerinin alındığı bir biçimde olacağının altını çizen Aran, "Önümüzdeki dönemde açık bankacılık, platform bankacılığı, görünmez bankacılık, yapay zeka ile kişiselleştirilmiş bankacılık, dijital paralar ve blokzincir en çok konuşulan kavramlar olacak ve bunlar bankacılığa damgasını vuracak. İş Bankası'nı, tüm bu kavramların öncüsü olarak görmeye devam edeceksiniz." dedi.


AÇIK BANKACILIKTA KRİTİK NOKA: VERİ GÜVENLİĞİ


Finans sektörünü ve mevcut bankacılık iş yapış şekillerini temelden değiştirme potansiyeli bulunan açık bankacılığa ilişkin düzenlenmelerin peyderpey devreye girdiğine işaret eden Aran, veri sahipliğinin kurumlardan müşteriye geçtiği açık bankacılığın müşterilerin bankacılık hizmetlerine ilişkin deneyimini, bankaların kendi aralarındaki rekabetini ve fintech'lerle olan iş birliğini etkileyeceğini söyledi.


Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:


"Açık bankacılık denildiğinde; finansal erişimde bankaların tek aracı olmadığı, bununla ilgili lisans almış ya da bu alanda faaliyet gösteren fintech'ler ve techfin'lerin de artık müşteriye hizmet verdiği, dolayısıyla finansal erişimin bankalarla sınırlı olmadığı ve çok genişlediği bir dünya hayal etmemiz lazım. A, B, C bankalarındaki hesaplarınızı görmek için o bankaların uygulamalarına girmek zorunda değilsiniz. Bu alanda yeni kurulan bir şirket, gerekli izinleri alırsa size tüm bankalardaki hesaplarınızı gösterebiliyor ve bu hesaplarınız arasında para aktarımı yapabiliyor. Bu anlamda daha önce bankaların yaptığı işlemlerde bankaların tekeli kırılmış oluyor. Finansal erişimi yaygınlaştırması ve kolaylaştırması anlamında artı değer yaratan, müşterinin lehine olan bir kavram. Verinin sahibi olmak güzel, siz istediğiniz kuruma kullandırıyorsunuz. Örneğin, İş Bankası'na talimat gönderiyorsunuz, 'X şirkete benim verimi gösterebilir, onunla veriyi paylaşabilirsiniz' diyorsunuz. Biz de bu müşteri talimatının müşterimizden geldiğini teyit etmek kaydıyla gereğini yapıyoruz.


Buraya kadar olan kısmı çok güzel ama aynı zamanda müşterimizin güvendiği bu kurumların veri merkezlerinin güvenlik ve olgunluk seviyeleri, veri koruma deneyimleri, vatandaşlarımızın teknoloji ve finansal okuryazarlığı, müşterilerimizin verisinin bankacılık gibi sıkı düzenlenen ve denetlenen bir sektör dışında ne ölçüde korunabileceği konularında birtakım endişeler taşıyoruz. Çünkü bankalar; yapıları gereği veriyi koruyabilme kabiliyetine, geçmişine ve kültürüne sahipken, yıllardır bu konuda en sıkı şekilde denetlenirken, yeni kurulan fintech'lerin bu seviyeye ne kadar sürede gelebileceği, vatandaşlarımızın kendi verisine ne kadar sahip çıkabileceği konusu bence açık bankacılığın en kritik noktası."

BANKACILIK SEKTÖRÜ İÇİN YENİ KAVRAM: BLOKZİNCİR 


Aran, gelecekte bankacılık sektöründe önemli rol oynayacak kavramlardan birinin de blokzincir olduğuna işaret etti.


Dijital paralar konusuna da değinen Aran, özellikle dijital paranın para politikasının etkinliğini zayıflatmaması ve güçlendirmesi için mobil penetrasyonun ve Banka hesaplarının toplumda yaygınlaşmasının önemli olduğunu vurguladı.


Aran, "Henüz bankacılıkla tanışmamış kesimler ya da mobil iletişimi olmayan kesimlerin dijital parayla harcama yapması çok kolay değil. Dijital paraya geçmek, dijital parada etkin olmak istiyorsak herkese bir banka hesabı açılması, herkesin bir mobil erişimi olması gerekecek. Bankacılık sektörünün kapsayıcılığının da artması gerekecek. Bu alanda bizi öncü olarak göreceksiniz." şeklinde konuştu.


KRİPTO PARA RİSKLERİ


Hakan Aran, dijital para ve kripto para konusunun birbirine karışmaması gerektiğini söyledi.


Blokzincir teknolojisi ve dijital paraların, geleceğin teknolojileri olduğunu, reform paketindeki dijital para konusunun kripto paradan çok farklı olduğunu daha önce ifade ettiğini aktaran Aran, şunları kaydetti:


"Merkez bankalarının çıkardığı dijital paralar, itibari paraların dijital versiyonudur. Oysa kripto paralar konusu; henüz ülkemiz dahil dünyanın pek çok ülkesinde düzenlemesi yapılmamış ya da kısmi yasaklama yönünde yapılmış, teknoloji, siber hırsızlık, fiyat oynaklığı, dolandırıcılık ve düzenleme açısından çok büyük riskler barındıran, aracılık yapan şirketleri seçerken dikkatli ve temkinli olunması gereken, henüz piyasa yapıcılığı olmayan riskli bir alandır. Bu alandaki servet çok az sayıda adreste toplanmış durumdadır. Ciddi bir yoğunlaşma vardır. Aracılık eden kuruluşların ise bir kısmı şeffaf, sahipliği, finansal gücü ve son durumu bilinen kuruluşlar değildir. Bunları anlatmaya çalışmış ve kripto paraya yatırım yapmış olanlar tarafından eleştirilmiştim. Bugün yaşanan fiyat düşüşleri, faaliyetine bir gecede son veren kripto para borsası ve vatandaşın parasını alarak bir gecede buharlaşan kripto para şirketi; kripto paralar için 'yasal güvenceden yoksun kumardan farksız bir alandır' derken ne demek istediğimi üzücü bir şekilde gösteriyor. Yasal düzenleme yapılana ve piyasa yapıcılığı kavramı gelene kadar vatandaşımızın tüm hayatı boyunca uğraşarak, zorluklarla oluşturduğu ve kripto paraya yatırdığı birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski vardır. Bir para veya menkul kıymet olmadığından yasal düzenlemesi yapılanlara göre çok yüksek riskli bir dijital varlıktır. Ülkemizde geçen hafta yapılan düzenleme sonrası Türkiye sınırları içinde bir ödeme aracı da değildir. Arkasında bizleri büyüleyen dağıtık blokzincir teknolojisi, lütfen gözlerimizi kamaştırıp kripto paralar konusundaki bu eksiklikleri ve riskleri görmemize engel olmasın."

1 MAYIS HEYECANI 


İş Bankası Genel Müdürü Aran, 1 Mayıs'ta başlayacak uzaktan müşteri edinimi ile ilgili de bu alanı çok sıra dışı bir şekilde kullanacaklarını belirterek, "Finansal kapsayıcılığı sağlamak anlamında, ülkemizde İş Bankası müşterisi olmayan hiçbir vatandaşımız kalmasın istiyoruz. 1 Mayıs tarihini sabırsızlıkla bekliyoruz. Tüm hazırlıklarımızı kusursuz bir müşteri deneyimi için yaptık. Müşterilerimiz evindeyse evinde, iş yerindeyse iş yerinde, her neredeyse bulundukları yerden İş Bankası'nı aradıkları anda cep telefonlarından bir banka hesabı açabilsinler, müşterisi olabilsinler istiyoruz." şeklinde konuştu.


İş Bankası'nın salgın öncesinde ayda 100 bin müşteri edindiğini ancak salgınla beraber bu sayının 50-60 bine indiğini aktaran Aran, şöyle devam etti:


"1 Mayıs'ı sabırsızlıkla beklememizin nedeni, öncelikle yeni müşteri edinimi hızımızın yeniden pandemi öncesi döneme çıkacak olması. Hatta pandemi döneminde müşterimiz olamayan müşterileri de dikkate aldığımızda bunun eski sayılarımızı artırıcı bir etki yaparak aylık 150 bin seviyelerine geleceğimizi öngörüyoruz."


Tüm bankaların evinde ya da iş yerinde olan bir kişinin banka müşterisi olması için eşit mesafede olduğunu ifade eden Aran, bu alanda birinci banka olmayı hedeflediklerini, tüm hazırlıkları buna göre yaptıklarını ve tüm süreçlerini buna göre tasarladıklarını anlattı.


Bu konuda genel müdürlükte, sadece uzaktan müşteri olmak isteyenlerin hesabını açtıkları, sadece onlara hizmet veren bir ekiple adına "diyalog şubesi" dedikleri özel bir dijital ihtisas şubesi kurduklarını belirten Aran, "Dijitaldeki bu deneyim, çağrı merkezi deneyimine indirgenen bir şey değil, fiziksel olarak şubedeki hizmet konforu seviyesine yükselten bir deneyim olacak. O nedenle bu alanda iddialıyız." dedi.

YAPAY ZEKA İLE BANKACILIĞI ZENGİNLEŞTİRECEĞİZ


Yapay zekanın da İş Bankası'nın öncülük ettiği alanlardan biri olduğunu, esasında Banka'nın, teknoloji ve dijitalleşmede pek çok alanda öncü konumda bulunduğunu vurgulayan Aran, yapay zeka strateji ve yol haritası belgesi hazırladıklarını, Banka'nın tüm süreçlerine, hizmetlerine ve ürünlerine yapay zekayı yedirdiklerini söyledi.


Aran, yapay zekayı çalışanların yerine değil, yanına konumlandırdıklarını belirterek, "'Teknolojiyi kadro tasarrufu için değil, çalışanlarımızın yetkinliklerini geliştirmek, onları güçlendirmek, bankacılığı zenginleştirmek için kullanacağız' dedik ve o şekilde de kullanıyoruz. Bu yönüyle ayrıştığımızı, çalışanlarımızı geleceğe hazırlama konusunda öncü olduğumuzu düşünüyorum." dedi.


Dijitalleşmede geleceğin sadece bu alanlarla sınırlı olmadığını, yakın zamanda İş Portföy'ün yatırımcılara "İş Portföy Elektrikli Araçlar Fonu"nu sunduğunu, ay sonunda "İş Portföy Blockchain Teknolojileri Karma Fon", mayıs ayı başında "İş Portföy Dijital Oyun Sektörü Karma Fon" ve son olarak da mayıs ayı sonunda "Siber Güvenlik Teknolojileri ve Yarı İletken Teknolojileri Fonu"nun sunulacağını bildiren Aran, bu tür yenilikçi yatırım araçları konusunda da Banka'nın öncülüğünün devam edeceğini aktardı.


DİJİTAL BANKACILIKTA LİDER ÜLKELERDENİZ


Hakan Aran, Türkiye'de 76 milyon kredi kartı bulunduğunu, yıllık 3,7 milyar adet kredi kartı işlemi yapıldığını ve 142,5 milyar dolarlık işlem hacmi yaratıldığını belirterek, bu rakamlarla ABD, Çin, Japonya, Güney Kore, Kanada ve Brezilya'nın ardından dünyada 7. sırada yer alan Türkiye'nin, İngiltere'nin önünde bulunmasının önemli olduğunu vurguladı.


Aran, "Bankacılık alanındaki dijitalleşmede özellikle ABD ve Çin ile rekabet edebilecek düzeyde, Avrupa'nın ise kesinlikle önünde bir Türkiye var. Bu alanda kendimizi hiç hafife almayalım. Türkiye'nin dijital bankacılık alanında dünyada ilk 3'e girebilecek ülkelerden olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.


Dijital kanalların 7/24 kesintisiz hizmet verme sürelerinin Türkiye'de yüzde 99,95 olduğunu aktaran Aran, dünya genelinde ise bu oranın yüzde 98 seviyesinde bulunduğunu, dolayısıyla servislere erişimde Türkiye’nin önde olduğunu vurguladı.


 2021 YILINDAN UMUTLUYUZ


IMF'nin 6 Nisan'da yayınladığı "Dünya Ekonomik Görünüm Raporu"nda dünya ekonomisinin yüzde 6 büyüyeceğinin öngörüldüğünü anımsatan Aran, "Dolayısıyla yüzde 3 küçülen bir yılın arkasından yüzde 6'lık büyüme öngörüsü, 2021'de umutlu olmamızı sağlayan bir husus." dedi.


2021 yılında aşılama çalışmalarına rağmen hala salgının seyrine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi açısından temel risk unsuru olmaya devam ettiğini vurgulayan Aran, sektörler arasındaki ayrışmanın devam edeceğini, hizmet sektörünün de salgın kaynaklı endişelerle bir süre daha baskı altında kalabileceğini söyledi.


 TÜRKİYE’NİN TEMEL SORUNLARI


Hakan Aran, Türkiye'nin temel sorunlarının; yüksek enflasyon, potansiyelinin altında büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı olduğuna dikkati çekerek, küresel ölçekte enflasyonist etkilerin devam ettiği, emtia fiyatlarının yükseliş eğiliminde olduğu bu konjonktürde orta vadede nasıl sürdürülebilir büyüme ortamı yaratılabileceği, diğer bir ifadeyle, fiyat istikrarının ve finansal istikrarın nasıl sağlanacağı, ekonomideki mevcut kırılganlıklara odaklanırken büyüme dinamiklerinin nasıl etkileneceği konusunun en büyük açmaz olduğunu söyledi.


Aran, mart ayı itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi'ndeki artışın yüzde 16,2 olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmaların enflasyona geçişgenlik etkisiyle fiyat istikrarı açısından hala önemli bir risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetti.

 Başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar ve TL'deki değer kayıplarının öncelikle maliyet kanalı üzerinden üretici fiyatlarını arttırdığını belirten Aran, mart ayı itibarıyla Üretici Fiyat Endeksi'nde de yüzde 31,2'ye ulaşan bir artış görüldüğünü anımsattı. Üretici fiyatlarındaki bu yüksek oranlı artışın uygun talep koşullarında tüketici fiyatlarına da yansıma riski olduğuna işaret eden Aran, "Talep bu kadar canlıyken, bir de 'büyüyeceğiz' dediğimizde enflasyonun nerelere varacağı konusu kritik. Bu nedenle ilk ve öncelikli sorunumuz yüksek enflasyon." diye konuştu.

BORÇ ÖDEME SORUNU GÖRMÜYORUZ


İş Bankası Genel Müdürü Aran, diğer önemli sorunun ise büyümek için gerekli olan dış kaynağın temini ve cari açığın nasıl finanse edileceği konusu olduğunu vurguladı.


Şubat ayı itibarıyla 12 aylık kümülatif verilerle cari açığın 37,8 milyar dolar olduğunu belirten Aran, şöyle devam etti:


"Bizim finanse etmemiz gereken 37,8 milyar dolarlık bir cari açığımız var. İçeride bunu finanse edebilecek böyle bir birikimimiz var mı? Tüm borçlarımızı çevirsek dahi cari açığın finansmanını sağlayamadığımızda düşündüğümüz kadar büyüyemiyoruz. Büyümek için dışarıdan ilave sermaye akımına ihtiyacımız var. Bu giriş olmazsa ne olur? Düşündüğümüz kadar büyüyemeyiz. O zaman büyüme ve istihdam da sorunlarımız arasına katılır. Normalde yüzde 5, belki yüzde 6 büyüyebiliriz ama daha fazla büyümemizdeki en büyük engel, cari açığın finansmanı olacak. O nedenle biz Banka olarak 2021'de ülke ekonomisi için yüzde 3,5'lik büyüme öngörüyoruz. Cari açığımızı finanse edecek dış kaynak bulabilir, ülkemize daha fazla sermaye akımı çekebilirsek yüzde 3,5'in üzerinde bir büyüme gerçekleşebilir ama o zaman da enflasyon hedefini tutturmakta, enflasyonu indirmekte zorlanabiliriz. Dolayısıyla birbiriyle etkileşim içerisinde olan gerçekten hassas dengeler söz konusu."


Türkiye'nin 190,3 milyar dolar düzeyindeki kısa vadeli döviz yükümlülüklerinin maliyetine katlanmak kaydıyla çevrilebileceğini ifade eden Aran, "Ülke risk primimiz yükseldiği için daha yüksek faiz oranlarıyla da olsa her kurum borcunu çevirebilir durumda. Dolayısıyla biz ödemeler dengesi konusunda, borç çevirme ve borç ödemede sorun görmüyoruz." dedi.


HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ


"Türkiye'nin kaybettiği bir yerde kazanan olmaz" diyen Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:


"Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü para politikasının etkinliğini, alınacak kararların enflasyon, büyüme, istihdam üzerinde etkili olmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Ülkeye sahip çıkmak istiyorsak gerekli güven ortamını tesis edelim ki düşündüğümüz mekanizmalar çalışsın. Yoksa yıllar gelir geçer ama biz o makus kaderimizi değiştiremeyiz. O yüzden ekonomide serbest piyasa dinamiklerine güvenmemiz, onun çalışmasına fırsat vermemiz ve öngörülebilirliği sabırla tesis etmemiz bence sorunları çözmek için yeter. Ben pek çok şeyin kendiliğinden yoluna girebileceğini, bizi ayrıştıran faktörlerle yapacağımız birkaç hamle ile pek çok şeyin kendiliğinden yola girmesinin zor olmayacağına inanıyorum."


FIRLAMAYA HAZIR SEKTÖRLER VAR


Hakan Aran, Türkiye'deki bütün oyuncuların kırılganlıkları başarılı bir şekilde yönetme becerisi ve kriz deneyimi bulunduğunu ifade ederek, "Biz böyle krizleri çok gördük, geçirdik, bu tür kırılganlıkları yönetme becerisine sahibiz. Kısa dönemli olumsuzluklardan sıyrılsak, ileriye baksak reel sektörde müthiş bir dinamizm var. 2018'den bu yana kur atağı, deprem, sel derken tam düzeleceğiz diye düşündüğümüz sırada pandemi ile karşılaştık. Ertelenmiş, harcamaya dönmek için bekleyen talep var. Bu dönemde yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır bir potansiyel barındıran sektörler var." şeklinde konuştu.


Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, önemli bir "hub" olduğunu ve ticarette çok önemli bir lokasyonda yer aldığını vurgulayan Aran, ülkenin dinamik nüfusu, gelişmiş altyapısı, finansal altyapısı ve stratejik önemdeki coğrafi konumunun insan kaynağı zenginliği ile birleştirildiğinde ülkeyi pozitif yönde ayrıştıracak özellikler olduğunu sözlerine ekledi.