28 Nisan 2021 Çarşamba

DİJİTAL DÖNÜŞÜME EN HAZIRLIKLI SEKTÖR: Finans

 Sektördeki dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler ile İş Bankası'nın bu alandaki çalışmalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Aran, salgının dijitalleşmeyi çok hızlandırdığına işaret ederek, şunları kaydetti:


"Salgınla birlikte dijitalleşme rüzgarına en hazırlıklı sektörlerden biri olduğumuzu gördük. Süratle aksiyon aldık. Bankacılık sektörü, hem dijitalleşme seviyesi hem teknolojik altyapı hem de finansal açıdan ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Mobil bankacılık bir anda ana kanal, temassız ödemeler ve internetten ödeme ana ödeme yöntemleri haline geldi. Krediler, bir anda mobilden verilmeye başlandı. Hatta taksit öteleme işlemlerinin bile mobilden yapılabildiği bir aşamaya geldik. Pandemide şubelerin çalışma saatlerinin daralması bankacılık faaliyetlerini etkilemedi. Mevduatlar, dijital kanallardan fiyatlandı. Bu dönemde zorluklara rağmen hiç kimse 'ben bankacılık hizmetlerine ulaşamıyorum' demedi. Türkiye, pandemi dönemi kısıtlamalarında hiçbir aksaklık olmadan finansal hayatına devam etti."


Dünyada uzun süredir dijitalleşme ve teknolojinin önemi konuşulurken, herkesin, dijitalleşmenin moda bir eğilim değil, bir ihtiyaç, ayakta kalmak için hayati bir zorunluluk olduğunu salgın döneminde daha net şekilde farkına vardığını ifade eden Aran, "Bu açıdan bakıldığında, bankalar artık birer teknoloji şirketine dönüşüyor. Bankacılık sektörünün geleceğini bu dönüşüm belirleyecek." dedi.



FİNANS SAKTÖRÜNÜN YENİ OYUNCULARI


İş Bankası Genel Müdürü Aran, rekabetin, eski bildiğimiz sınırlar içinde birbirinden belirgin çizgilerle ayrılan tarzda olmayacağına dikkati çekti.


Bankacılıktaki rekabetin sadece bankalar arasında değil, fintech'ler ve techfin'lerle bankalar arasında da olacağını, bankacılığın sadece bankaların birbirleriyle rekabet ettiği bir alan değil, fintech'ler ve techfin'lerin de girdikleri bir alan haline gelmeye başladığını, tüm bankaların gelecek planlarını buna göre yaptıklarını belirten Aran, bu resmin birtakım fırsatlar da sunduğunu ifade etti.


Aran, dijitalleşmeyi tüm süreçlerine uyarlayan kurumların daha avantajlı hale geldiklerini vurguladı.

 İş Bankası'nın teknoloji ve dijitalleşmedeki eğilimi görerek gereğini yapmak için çok önceden yola çıkan, bu kapsamda dijitalleşmeyi tüm süreçlerine adapte eden, Silikon Vadisi'nden Çin'e, Kıbrıs Kalkanlı'ya inovasyon merkezleri açan ve buralardan beslenen bir kurum olduğunu belirten Aran, her bir müşterinin kendisini "bankanın tek müşterisiymiş" gibi özel hissedeceği geleceğin bankacılık iş modelini, yapay zeka teknolojisini kullanarak hayata geçirmeyi ve müşteri deneyimini mükemmelleştirmeyi amaçladıklarını kaydetti.


Aran, teknoloji yatırımlarıyla müşterilerin pratiklik, hız ve kolaylık yönündeki beklentilerini kusursuz bir dijital deneyimle karşılayacak biçimde kaliteli ve özelleştirilmiş bir bankacılık hizmeti olarak sunmaya özen gösterdiklerini ifade etti.


Gelecekteki bankacılığın; ıslak imzaların atılmadığı, tüm işlemlerin tamamen dijital paralarla internet üzerinden yapıldığı, hatta bunun ötesinde bir banka sistemine girme zorunluluğunun olmadığı, hangi iş nerede yapılıyorsa o işin bir parçası olarak orada bankacılık hizmetlerinin alındığı bir biçimde olacağının altını çizen Aran, "Önümüzdeki dönemde açık bankacılık, platform bankacılığı, görünmez bankacılık, yapay zeka ile kişiselleştirilmiş bankacılık, dijital paralar ve blokzincir en çok konuşulan kavramlar olacak ve bunlar bankacılığa damgasını vuracak. İş Bankası'nı, tüm bu kavramların öncüsü olarak görmeye devam edeceksiniz." dedi.


AÇIK BANKACILIKTA KRİTİK NOKA: VERİ GÜVENLİĞİ


Finans sektörünü ve mevcut bankacılık iş yapış şekillerini temelden değiştirme potansiyeli bulunan açık bankacılığa ilişkin düzenlenmelerin peyderpey devreye girdiğine işaret eden Aran, veri sahipliğinin kurumlardan müşteriye geçtiği açık bankacılığın müşterilerin bankacılık hizmetlerine ilişkin deneyimini, bankaların kendi aralarındaki rekabetini ve fintech'lerle olan iş birliğini etkileyeceğini söyledi.


Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:


"Açık bankacılık denildiğinde; finansal erişimde bankaların tek aracı olmadığı, bununla ilgili lisans almış ya da bu alanda faaliyet gösteren fintech'ler ve techfin'lerin de artık müşteriye hizmet verdiği, dolayısıyla finansal erişimin bankalarla sınırlı olmadığı ve çok genişlediği bir dünya hayal etmemiz lazım. A, B, C bankalarındaki hesaplarınızı görmek için o bankaların uygulamalarına girmek zorunda değilsiniz. Bu alanda yeni kurulan bir şirket, gerekli izinleri alırsa size tüm bankalardaki hesaplarınızı gösterebiliyor ve bu hesaplarınız arasında para aktarımı yapabiliyor. Bu anlamda daha önce bankaların yaptığı işlemlerde bankaların tekeli kırılmış oluyor. Finansal erişimi yaygınlaştırması ve kolaylaştırması anlamında artı değer yaratan, müşterinin lehine olan bir kavram. Verinin sahibi olmak güzel, siz istediğiniz kuruma kullandırıyorsunuz. Örneğin, İş Bankası'na talimat gönderiyorsunuz, 'X şirkete benim verimi gösterebilir, onunla veriyi paylaşabilirsiniz' diyorsunuz. Biz de bu müşteri talimatının müşterimizden geldiğini teyit etmek kaydıyla gereğini yapıyoruz.


Buraya kadar olan kısmı çok güzel ama aynı zamanda müşterimizin güvendiği bu kurumların veri merkezlerinin güvenlik ve olgunluk seviyeleri, veri koruma deneyimleri, vatandaşlarımızın teknoloji ve finansal okuryazarlığı, müşterilerimizin verisinin bankacılık gibi sıkı düzenlenen ve denetlenen bir sektör dışında ne ölçüde korunabileceği konularında birtakım endişeler taşıyoruz. Çünkü bankalar; yapıları gereği veriyi koruyabilme kabiliyetine, geçmişine ve kültürüne sahipken, yıllardır bu konuda en sıkı şekilde denetlenirken, yeni kurulan fintech'lerin bu seviyeye ne kadar sürede gelebileceği, vatandaşlarımızın kendi verisine ne kadar sahip çıkabileceği konusu bence açık bankacılığın en kritik noktası."

BANKACILIK SEKTÖRÜ İÇİN YENİ KAVRAM: BLOKZİNCİR 


Aran, gelecekte bankacılık sektöründe önemli rol oynayacak kavramlardan birinin de blokzincir olduğuna işaret etti.


Dijital paralar konusuna da değinen Aran, özellikle dijital paranın para politikasının etkinliğini zayıflatmaması ve güçlendirmesi için mobil penetrasyonun ve Banka hesaplarının toplumda yaygınlaşmasının önemli olduğunu vurguladı.


Aran, "Henüz bankacılıkla tanışmamış kesimler ya da mobil iletişimi olmayan kesimlerin dijital parayla harcama yapması çok kolay değil. Dijital paraya geçmek, dijital parada etkin olmak istiyorsak herkese bir banka hesabı açılması, herkesin bir mobil erişimi olması gerekecek. Bankacılık sektörünün kapsayıcılığının da artması gerekecek. Bu alanda bizi öncü olarak göreceksiniz." şeklinde konuştu.


KRİPTO PARA RİSKLERİ


Hakan Aran, dijital para ve kripto para konusunun birbirine karışmaması gerektiğini söyledi.


Blokzincir teknolojisi ve dijital paraların, geleceğin teknolojileri olduğunu, reform paketindeki dijital para konusunun kripto paradan çok farklı olduğunu daha önce ifade ettiğini aktaran Aran, şunları kaydetti:


"Merkez bankalarının çıkardığı dijital paralar, itibari paraların dijital versiyonudur. Oysa kripto paralar konusu; henüz ülkemiz dahil dünyanın pek çok ülkesinde düzenlemesi yapılmamış ya da kısmi yasaklama yönünde yapılmış, teknoloji, siber hırsızlık, fiyat oynaklığı, dolandırıcılık ve düzenleme açısından çok büyük riskler barındıran, aracılık yapan şirketleri seçerken dikkatli ve temkinli olunması gereken, henüz piyasa yapıcılığı olmayan riskli bir alandır. Bu alandaki servet çok az sayıda adreste toplanmış durumdadır. Ciddi bir yoğunlaşma vardır. Aracılık eden kuruluşların ise bir kısmı şeffaf, sahipliği, finansal gücü ve son durumu bilinen kuruluşlar değildir. Bunları anlatmaya çalışmış ve kripto paraya yatırım yapmış olanlar tarafından eleştirilmiştim. Bugün yaşanan fiyat düşüşleri, faaliyetine bir gecede son veren kripto para borsası ve vatandaşın parasını alarak bir gecede buharlaşan kripto para şirketi; kripto paralar için 'yasal güvenceden yoksun kumardan farksız bir alandır' derken ne demek istediğimi üzücü bir şekilde gösteriyor. Yasal düzenleme yapılana ve piyasa yapıcılığı kavramı gelene kadar vatandaşımızın tüm hayatı boyunca uğraşarak, zorluklarla oluşturduğu ve kripto paraya yatırdığı birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski vardır. Bir para veya menkul kıymet olmadığından yasal düzenlemesi yapılanlara göre çok yüksek riskli bir dijital varlıktır. Ülkemizde geçen hafta yapılan düzenleme sonrası Türkiye sınırları içinde bir ödeme aracı da değildir. Arkasında bizleri büyüleyen dağıtık blokzincir teknolojisi, lütfen gözlerimizi kamaştırıp kripto paralar konusundaki bu eksiklikleri ve riskleri görmemize engel olmasın."

1 MAYIS HEYECANI 


İş Bankası Genel Müdürü Aran, 1 Mayıs'ta başlayacak uzaktan müşteri edinimi ile ilgili de bu alanı çok sıra dışı bir şekilde kullanacaklarını belirterek, "Finansal kapsayıcılığı sağlamak anlamında, ülkemizde İş Bankası müşterisi olmayan hiçbir vatandaşımız kalmasın istiyoruz. 1 Mayıs tarihini sabırsızlıkla bekliyoruz. Tüm hazırlıklarımızı kusursuz bir müşteri deneyimi için yaptık. Müşterilerimiz evindeyse evinde, iş yerindeyse iş yerinde, her neredeyse bulundukları yerden İş Bankası'nı aradıkları anda cep telefonlarından bir banka hesabı açabilsinler, müşterisi olabilsinler istiyoruz." şeklinde konuştu.


İş Bankası'nın salgın öncesinde ayda 100 bin müşteri edindiğini ancak salgınla beraber bu sayının 50-60 bine indiğini aktaran Aran, şöyle devam etti:


"1 Mayıs'ı sabırsızlıkla beklememizin nedeni, öncelikle yeni müşteri edinimi hızımızın yeniden pandemi öncesi döneme çıkacak olması. Hatta pandemi döneminde müşterimiz olamayan müşterileri de dikkate aldığımızda bunun eski sayılarımızı artırıcı bir etki yaparak aylık 150 bin seviyelerine geleceğimizi öngörüyoruz."


Tüm bankaların evinde ya da iş yerinde olan bir kişinin banka müşterisi olması için eşit mesafede olduğunu ifade eden Aran, bu alanda birinci banka olmayı hedeflediklerini, tüm hazırlıkları buna göre yaptıklarını ve tüm süreçlerini buna göre tasarladıklarını anlattı.


Bu konuda genel müdürlükte, sadece uzaktan müşteri olmak isteyenlerin hesabını açtıkları, sadece onlara hizmet veren bir ekiple adına "diyalog şubesi" dedikleri özel bir dijital ihtisas şubesi kurduklarını belirten Aran, "Dijitaldeki bu deneyim, çağrı merkezi deneyimine indirgenen bir şey değil, fiziksel olarak şubedeki hizmet konforu seviyesine yükselten bir deneyim olacak. O nedenle bu alanda iddialıyız." dedi.

YAPAY ZEKA İLE BANKACILIĞI ZENGİNLEŞTİRECEĞİZ


Yapay zekanın da İş Bankası'nın öncülük ettiği alanlardan biri olduğunu, esasında Banka'nın, teknoloji ve dijitalleşmede pek çok alanda öncü konumda bulunduğunu vurgulayan Aran, yapay zeka strateji ve yol haritası belgesi hazırladıklarını, Banka'nın tüm süreçlerine, hizmetlerine ve ürünlerine yapay zekayı yedirdiklerini söyledi.


Aran, yapay zekayı çalışanların yerine değil, yanına konumlandırdıklarını belirterek, "'Teknolojiyi kadro tasarrufu için değil, çalışanlarımızın yetkinliklerini geliştirmek, onları güçlendirmek, bankacılığı zenginleştirmek için kullanacağız' dedik ve o şekilde de kullanıyoruz. Bu yönüyle ayrıştığımızı, çalışanlarımızı geleceğe hazırlama konusunda öncü olduğumuzu düşünüyorum." dedi.


Dijitalleşmede geleceğin sadece bu alanlarla sınırlı olmadığını, yakın zamanda İş Portföy'ün yatırımcılara "İş Portföy Elektrikli Araçlar Fonu"nu sunduğunu, ay sonunda "İş Portföy Blockchain Teknolojileri Karma Fon", mayıs ayı başında "İş Portföy Dijital Oyun Sektörü Karma Fon" ve son olarak da mayıs ayı sonunda "Siber Güvenlik Teknolojileri ve Yarı İletken Teknolojileri Fonu"nun sunulacağını bildiren Aran, bu tür yenilikçi yatırım araçları konusunda da Banka'nın öncülüğünün devam edeceğini aktardı.


DİJİTAL BANKACILIKTA LİDER ÜLKELERDENİZ


Hakan Aran, Türkiye'de 76 milyon kredi kartı bulunduğunu, yıllık 3,7 milyar adet kredi kartı işlemi yapıldığını ve 142,5 milyar dolarlık işlem hacmi yaratıldığını belirterek, bu rakamlarla ABD, Çin, Japonya, Güney Kore, Kanada ve Brezilya'nın ardından dünyada 7. sırada yer alan Türkiye'nin, İngiltere'nin önünde bulunmasının önemli olduğunu vurguladı.


Aran, "Bankacılık alanındaki dijitalleşmede özellikle ABD ve Çin ile rekabet edebilecek düzeyde, Avrupa'nın ise kesinlikle önünde bir Türkiye var. Bu alanda kendimizi hiç hafife almayalım. Türkiye'nin dijital bankacılık alanında dünyada ilk 3'e girebilecek ülkelerden olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.


Dijital kanalların 7/24 kesintisiz hizmet verme sürelerinin Türkiye'de yüzde 99,95 olduğunu aktaran Aran, dünya genelinde ise bu oranın yüzde 98 seviyesinde bulunduğunu, dolayısıyla servislere erişimde Türkiye’nin önde olduğunu vurguladı.


 2021 YILINDAN UMUTLUYUZ


IMF'nin 6 Nisan'da yayınladığı "Dünya Ekonomik Görünüm Raporu"nda dünya ekonomisinin yüzde 6 büyüyeceğinin öngörüldüğünü anımsatan Aran, "Dolayısıyla yüzde 3 küçülen bir yılın arkasından yüzde 6'lık büyüme öngörüsü, 2021'de umutlu olmamızı sağlayan bir husus." dedi.


2021 yılında aşılama çalışmalarına rağmen hala salgının seyrine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi açısından temel risk unsuru olmaya devam ettiğini vurgulayan Aran, sektörler arasındaki ayrışmanın devam edeceğini, hizmet sektörünün de salgın kaynaklı endişelerle bir süre daha baskı altında kalabileceğini söyledi.


 TÜRKİYE’NİN TEMEL SORUNLARI


Hakan Aran, Türkiye'nin temel sorunlarının; yüksek enflasyon, potansiyelinin altında büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı olduğuna dikkati çekerek, küresel ölçekte enflasyonist etkilerin devam ettiği, emtia fiyatlarının yükseliş eğiliminde olduğu bu konjonktürde orta vadede nasıl sürdürülebilir büyüme ortamı yaratılabileceği, diğer bir ifadeyle, fiyat istikrarının ve finansal istikrarın nasıl sağlanacağı, ekonomideki mevcut kırılganlıklara odaklanırken büyüme dinamiklerinin nasıl etkileneceği konusunun en büyük açmaz olduğunu söyledi.


Aran, mart ayı itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi'ndeki artışın yüzde 16,2 olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmaların enflasyona geçişgenlik etkisiyle fiyat istikrarı açısından hala önemli bir risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetti.

 Başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar ve TL'deki değer kayıplarının öncelikle maliyet kanalı üzerinden üretici fiyatlarını arttırdığını belirten Aran, mart ayı itibarıyla Üretici Fiyat Endeksi'nde de yüzde 31,2'ye ulaşan bir artış görüldüğünü anımsattı. Üretici fiyatlarındaki bu yüksek oranlı artışın uygun talep koşullarında tüketici fiyatlarına da yansıma riski olduğuna işaret eden Aran, "Talep bu kadar canlıyken, bir de 'büyüyeceğiz' dediğimizde enflasyonun nerelere varacağı konusu kritik. Bu nedenle ilk ve öncelikli sorunumuz yüksek enflasyon." diye konuştu.

BORÇ ÖDEME SORUNU GÖRMÜYORUZ


İş Bankası Genel Müdürü Aran, diğer önemli sorunun ise büyümek için gerekli olan dış kaynağın temini ve cari açığın nasıl finanse edileceği konusu olduğunu vurguladı.


Şubat ayı itibarıyla 12 aylık kümülatif verilerle cari açığın 37,8 milyar dolar olduğunu belirten Aran, şöyle devam etti:


"Bizim finanse etmemiz gereken 37,8 milyar dolarlık bir cari açığımız var. İçeride bunu finanse edebilecek böyle bir birikimimiz var mı? Tüm borçlarımızı çevirsek dahi cari açığın finansmanını sağlayamadığımızda düşündüğümüz kadar büyüyemiyoruz. Büyümek için dışarıdan ilave sermaye akımına ihtiyacımız var. Bu giriş olmazsa ne olur? Düşündüğümüz kadar büyüyemeyiz. O zaman büyüme ve istihdam da sorunlarımız arasına katılır. Normalde yüzde 5, belki yüzde 6 büyüyebiliriz ama daha fazla büyümemizdeki en büyük engel, cari açığın finansmanı olacak. O nedenle biz Banka olarak 2021'de ülke ekonomisi için yüzde 3,5'lik büyüme öngörüyoruz. Cari açığımızı finanse edecek dış kaynak bulabilir, ülkemize daha fazla sermaye akımı çekebilirsek yüzde 3,5'in üzerinde bir büyüme gerçekleşebilir ama o zaman da enflasyon hedefini tutturmakta, enflasyonu indirmekte zorlanabiliriz. Dolayısıyla birbiriyle etkileşim içerisinde olan gerçekten hassas dengeler söz konusu."


Türkiye'nin 190,3 milyar dolar düzeyindeki kısa vadeli döviz yükümlülüklerinin maliyetine katlanmak kaydıyla çevrilebileceğini ifade eden Aran, "Ülke risk primimiz yükseldiği için daha yüksek faiz oranlarıyla da olsa her kurum borcunu çevirebilir durumda. Dolayısıyla biz ödemeler dengesi konusunda, borç çevirme ve borç ödemede sorun görmüyoruz." dedi.


HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ


"Türkiye'nin kaybettiği bir yerde kazanan olmaz" diyen Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:


"Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü para politikasının etkinliğini, alınacak kararların enflasyon, büyüme, istihdam üzerinde etkili olmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Ülkeye sahip çıkmak istiyorsak gerekli güven ortamını tesis edelim ki düşündüğümüz mekanizmalar çalışsın. Yoksa yıllar gelir geçer ama biz o makus kaderimizi değiştiremeyiz. O yüzden ekonomide serbest piyasa dinamiklerine güvenmemiz, onun çalışmasına fırsat vermemiz ve öngörülebilirliği sabırla tesis etmemiz bence sorunları çözmek için yeter. Ben pek çok şeyin kendiliğinden yoluna girebileceğini, bizi ayrıştıran faktörlerle yapacağımız birkaç hamle ile pek çok şeyin kendiliğinden yola girmesinin zor olmayacağına inanıyorum."


FIRLAMAYA HAZIR SEKTÖRLER VAR


Hakan Aran, Türkiye'deki bütün oyuncuların kırılganlıkları başarılı bir şekilde yönetme becerisi ve kriz deneyimi bulunduğunu ifade ederek, "Biz böyle krizleri çok gördük, geçirdik, bu tür kırılganlıkları yönetme becerisine sahibiz. Kısa dönemli olumsuzluklardan sıyrılsak, ileriye baksak reel sektörde müthiş bir dinamizm var. 2018'den bu yana kur atağı, deprem, sel derken tam düzeleceğiz diye düşündüğümüz sırada pandemi ile karşılaştık. Ertelenmiş, harcamaya dönmek için bekleyen talep var. Bu dönemde yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır bir potansiyel barındıran sektörler var." şeklinde konuştu.


Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, önemli bir "hub" olduğunu ve ticarette çok önemli bir lokasyonda yer aldığını vurgulayan Aran, ülkenin dinamik nüfusu, gelişmiş altyapısı, finansal altyapısı ve stratejik önemdeki coğrafi konumunun insan kaynağı zenginliği ile birleştirildiğinde ülkeyi pozitif yönde ayrıştıracak özellikler olduğunu sözlerine ekledi.


Banka kredilerinin finansmandaki payı oldukça yüksek

 Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu, "Bundan sonra bizden sık sık ceza almış bir isimle çalışan aracı kurumlar da kusura bakmasınlar onlarla çalışmanın olası bir etkisi varsa piyasaya onlar da o yatırımcılarla beraber karşılığını göreceklerdir." dedi.


Borsaya Kote Ortaklık Yöneticileri Derneği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye Sermaye Piyasası Meclisi iş birliğinde "Ekonomik Büyümede Halka Arzların Önemi Gelinen Nokta ve Beklentiler" başlıklı çevrim içi bir seminer düzenlendi.


Taşkesenlioğlu, yaptığı konuşmada, "Piyasadaki getiriyi ve riskleri genele yayan bu özkaynak finansmanı yöntemi, Türkiye ekonomisinin her açıdan uzun vadeli ve sağlıklı bir yapıya kavuşmasına katkı sunmaktadır." ifadesini kullandı.


2019 yılında 6, 2020'de 8 şirketin halka arz olduğunu anımsatan Taşkesenlioğlu, 2021 yılının ilk 4 ayında ise 11 şirketin halka arz izahnamesinin Kurulca onaylandığını aktardı.


Taşkesenlioğlu, Türkiye’de hangi sektör olursa olsun şirket bilançolarına bakıldığında, banka kredilerinin finansmandaki payının oldukça yüksek olduğunu belirterek, şöyle devam etti:


"Bu durum şirketlerimiz için iki temel riski beraberinde getirmektedir. Birincisi, planlarını ve programlarını ancak banka kredilerinin vadesi kadar yapabilmektedirler. Hatta bazı dönemlerde, kredilerin erken çağırılabilme ihtimali, planlarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. İkincisi, ciro ve karlılıkta dalgalanmaların yaşandığı dönemlerde bile, faiz ve anapara ödemelerinin düzenli yapılmak zorunda olması, şirketlerin nakit akışlarını olumsuz etkileyebilmektedir. Halka arz yoluyla finansman, bu iki riski önemli ölçüde azaltmaktadır."


Şirketler için halka arzların temel faydasının bilançoların sağlıklı ve uzun vadeli bir yapıya kavuşması olduğunun altını çizen Taşkesenlioğlu, her şeyden önce, halka arzın tek seferlik bir işlem olmadığını ve doğru bir şekilde değerlendirildiğinde, sermaye piyasalarının parçası olmanın, halka arz ile öz kaynak sağlamanın şirketler için tartışmasız büyük bir imkan olduğunu dile getirdi.


"Şirketlerimizi halka arza hazırlık süreçlerini şimdiden başlatmaya davet ediyorum"


SPK Başkanı Taşkesenlioğlu, özellikle son dönemde halka arzlara olan yoğun yatırımcı talebinden faydalanmak isteyen bazı şirketlerin, kurumsal yapılarını hazırlamadan, acele bir biçimde halka arz yapmak istediklerini gördüklerini bildirdi.


Böylesi halka arzların, uzun vadede hem söz konusu şirketlere hem de sermaye piyasalarına zarar verebileceği için oldukça hassas davrandıklarını ve dikkatli bir biçimde incelediklerini vurgulayan Taşkesenlioğlu, "Bu nedenle, kendilerini yatırımcılara doğru bir biçimde anlatabilmek, kurumsal yapılarını güçlendirmek, eksiklerini tamamlayabilmek için, şirketlerimizi halka arza hazırlık süreçlerini şimdiden başlatmaya davet ediyorum. Bu sayede zamanı geldiğinde, sermaye piyasalarına çok daha güçlü bir biçimde girebilecek ve uzun vadeli fonlara erişebileceklerdir." değerlendirmesinde bulundu.


"Yatırımcı mağduriyetleriyle, manipülasyonlarla mücadele içerisindeyiz"


Taşkesenlioğlu, konuşmasının ardında soruları yanıtladı. SPK'nın öteden beri yatırımcı mağduriyetleriyle, manipülasyonlarla, piyasa bozucu işlemlerle ilgili yoğun bir mücadele içerisinde olduğunu belirten Taşkesenlioğlu, "Biz 2-2,5 yıldır sosyal medya üzerinde de örgütlenerek epeyce bir yaptırımlar uyguladık. Cezalar kestik. Biz bazı bültenlerde ceza kestiğimiz insanların hangi işlemleri nasıl yaptıklarını yazdık, ayrıntılı bir şekilde yatırımcılar okusun aydınlansınlar diye. Yani çok takipçili Twitter hesaplarında, Instagram hesaplarında bir hisseyle ilgili tavsiye verilirken aslında kendinin aynı saatlerde aynı dakikalarda satıcı olduğunu, kendisinin ve kendisiyle ilgili hesapların satıcı olduğunu örnekleriyle ortaya koyduk." diye konuştu.


Ancak hala bu kişilerin peşinden giden yatırımcılar bulunduğuna dikkati çeken Taşkesenlioğlu, şöyle devam etti:


Onların da amacı ben öyle okuyorum, o kişiyle birlikte hareket edip fiyatı yükseltip birlikte götürüp başkalarına yüksek fiyatlardan satma amacıdır diye düşünüyorum. Çünkü defalarca bizim ceza kestiğimiz insanların peşinden hala gidiliyorsa yapacak bir şey yok. Bundan sonra bizden sık sık ceza almış bir isimle çalışan aracı kurumlar da kusura bakmasınlar onlarla çalışmanın olası bir etkisi varsa piyasaya onlar da o yatırımcılarla beraber karşılığını göreceklerdir. Onlarla çalışmanın riskinden kendilerinin de zarar göreceklerini görüyorlar ve göreceklerdir de. Belki bundan sonraki süreçte daha sert olacaktır. Tek amacımız manipülatörlerin piyasa bozucu işlem ve eylemlerde bulunan kişilerin piyasaların şeffaflığını ve güvenliğini olumsuz etkilemelerini önüne geçmek. Bununla ilgili mücadelemiz devam ediyor ve edecektir.

Taşkesenlioğlu ayrıca SPK olarak düzenlemeyi küçük yatırımcıların haklarını koruyacak, aynı zamanda halka arz için gelecek şirketlerin de önünü açacak şekilde yaptıklarını ve bu şekilde devam edeceklerini sözlerine ekledi.


Yatırımcılar işlem gören şirketlere sermayedar olur

Borsaya Kote Ortaklık Yöneticileri Derneği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye Sermaye Piyasası Meclisi iş birliğinde "Ekonomik Büyümede Halka Arzların Önemi Gelinen Nokta ve Beklentiler" başlıklı çevrim içi bir seminer düzenlendi.

Ergun, etkinlikte yaptığı konuşmada, yatırımcıların işlem gören şirketlere sermayedar olduklarını ve böylece şirketlerin geleceğinde yer alma isteklerini gösterdiklerini söyledi.

"HALKA ARZLARIN ARTARAK DEVAM ETMESİNİ BEKLİYORUZ"

Borsa İstanbul olarak da bu sürece aracılık ettiklerini aktaran Ergun, "Borsada işlem görmeye başlayan şirketlere değişik teşvikler getirildi. Örneğin, 2 puan kurumlar vergisi indirimi gelmiştir. EPDK'nın tarifelerinde enerji şirketlerinin lehine uygulamalar mevcuttur. Nakit sermaye artırımlarında matrahta yapılan indirimlerde avantajlar sağlanmıştır. Dolayısıyla hem şu anki piyasa koşulları hem de bu teşviklerle 2021 yılında halka arzların artarak devam etmesini bekliyoruz. Borsamızda, senenin başından beri işlem görmeye başlamış olan 11 şirkete 6,6 milyar lira kaynak sağlandı. Başvurusu değerlendirilmeye devam eden şirketlerle, bu sene inşallah 40 şirketi rahatlıkla aşarız." ifadelerini kullandı.

Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için, her sene belirli sayıda şirketler için kaynak sağlanması gerektiğini dile getiren Ergun, "Şirketlerimizi bankacılık sisteminden biraz daha sermaye piyasalarına doğru yönlendirmemiz, sermaye piyasalarının sunduğu imkanlardan daha fazla faydalandırabiliyor olmamız lazım. Halka arzlardaki bu canlılığı ileriki yıllara da taşımak istiyoruz." dedi.

"PROJELERİMİZİ HAYATA GEÇİRDİKÇE AÇIKLAYACAĞIZ"

Bunun için üzerinde çalıştıkları projeler olduğunu anlatan Ergun, şunları kaydetti: "Bu projelerimizi hayata geçirdikçe açıklayacağız. Bu projelerden bir tanesi aslında şu an uygulanabilir durumda. Örnek olması açısından biraz bahsedeyim. Diyelim ki siz büyüme potansiyeli olan, yatırım yapmak isteyen bir şirketsiniz. Şu an kendinizi halka arza hazır hissetmiyorsunuz ama büyümek için sermayeye bugünden ihtiyacınız var. Bu sermaye ile önce yatırımlarınızı yapmak ve büyümek istiyorsunuz sonra da, daha yüksek bir kıymet haline geldiğinizde halka arzı yapmayı planlıyorsunuz.

Evet, bu mümkün. Önce, paylarınızı büyüme potansiyelinize inanan kurumsal yatırımcılara satın. İhtiyacınız olan sermayeyi elde edin. Sizi hemen borsaya kote edelim. Borsada hemen işlem görmeye başlayın. Daha sonra halka arza hazır olduğunuzda, yani daha yüksek bir kıymet haline geldiğinizde halka arzınızı yapın, sizi o zaman ana pazara alalım. Böylece size daha önce yatırım yapmış olan kurumsal yatırımcılar da bir çıkış imkanına kavuşmuş olur. Bu sistemde nasıl bir avantajınız oldu diye özetlersek, büyümek için ihtiyacınız olan fon girişini başta kurumsal yatırımcılardan elde ettiniz, bu fonu kullanarak yatırım yaptınız ve büyüdünüz, sonra daha yüksek bir kıymet haline geldiğinizde halka arzınızı gerçekleştirdiniz. Özetle diyoruz ki işini iyi yapan ve finansalları düzgün tüm şirketlere borsanın kapıları açık. Biz her türlü destek vermeye hazırız."


Güney Kore hisse senetlerinde açığa satış yasağını 3 Mayıs'ta sona erdirecek

 Güney Kore, Seul Borsası'nda 16 Mart 2020'de uygulamaya koyduğu açığı satış yasağını kaldırmaya hazırlanıyor.

Verilen bilgiye göre açığa satış yasağı 3 Mayıs'tan itibaren kademeli olarak kaldırılacak.

Açığa satış yasağının uygulandığı dönemde büyük kurumsal yatırımcıların Seul Borsası'na ilgisi azalsa da bireysel yatırımcıların ilgisi arttı ve pandemi döneminde işlem hacminin dörtte üçünü bireysel yatırımcılar gerçekleştirdi.

Seul Borsası'nın ana endeksi Kospi yılbaşından bu yana yüzde 11,9 değer kazandı. Son 1 yıldaki artış ise yüzde 67,23.


23 Nisan 2021 Cuma

Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu'ndan flaş açıklamalar

 Merkez Bankası Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, TRT Haber, A Haber ve CNN Türk ortak yayınında ekonomi gündemi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Merkez Bankası Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, TRT Haber, A Haber ve CNN Türk ortak yayınında ekonomi gündemi ile ilgili açıklamalarda bulunuyor. Kavcıoğlu, Merkez Bankası'nın rezerv ve 128 milyar dolar tartışmalarıyla ilgili olarak, "MB bireylere döviz satmıyor. İnsanların kafasını karıştırmak için belirli rakamlarla insanları bir yere götürmek için algı operasyonu yapılıyor. Böyle bir şey yoktur" ifadelerini kullandı. Kavcıoğlu, canlı yayında Merkez Bankası'nın altın rezervlerini açıklayarak, "Türkiye'de yıllardır 120 ton altını vardı. 2012'de başlıyor. 2019 ve 2020'de Türkiye 720 ton altına çıkıyor. Türkiye'nin şu an merkez bankası rezervlerinde 720 ton altını var" dedi.


İşte Kavcıoğlu'nun açıklamalarından satır başları:


'VERDİĞİM RAKAMLAR NETTİR VE DOĞRUDUR'


Bugün rezerv konusu tartışılırken o günkü şartları göz önüne getirmemiz gerekir. 2020'ye girdiğimizde dünyada da gelişmiş ülkelerde de doğrudan ve portföy yatırımlarının azaldığını görüyoruz. Türkiye'nin de buradan aldığı pay ister istemez azalmış görünüyor. 2020 pandemi krizi, dünyayı çok kötü şekilde etkileyen bir kriz. Diğerlerinden ayıran en önemli şey şu durum bence. Daha önceki krizlerin bir altyapısı vardı. IMF'ye gidilecek mesajları, IMF'ye gitmek zorunda olduğumuz haberleri hep yapıldı ama Türkiye diğer ülkelerden farklı olarak hem sağlık açısından hem de para ve mali konular açısından çok iyi yönetti. 2019'da biz pozitif cari fazla verdik. Merkez Bankası olarak verdiğim rakamlar nettir ve doğrudur. Pandemi döneminde dünyada yaşananlarla beraber Türkiye'de yaşananlarda bir döviz talebi ya da yabancı insanlar ülkesine dönecek, bu parayı istiyor.


MERKEZ BANKALARI NİÇİN REZERV BİRİKTİRİR VE KULLANIR?


2020 yılında siz bu talepleri bir şekilde karşılamanız lazım. karşılamazsanız oluşacak şeylerle Türkiye yüzleşecekti. 2020 sonunda Türkiye bütün bu taleplere cevap vermiştir. Hem reel sektör yurtdışı borçlarını ödemiştir, bankacılık finansal borçlarını ödemiştir, kendi ithalat borçları dahil varlıklarını artırmıştır. Bunun sağlıklı işlediğini şuradan görebiliriz: Faiz yükseldiğinde yabancılar yeniden gelmiştir. İnsanlar Türkiye'ye parasını getirir, istediği zaman da parasının alıp gideceği bir ortamın olduğunu çok net biliyorlar. Bu taleplerin karşılanması için Merkez Bankası o gün Hazine'yle beraber oluşturulan işlemler var. Rezerv konusuna geldiğimizde, Türkiye'de 83-84'ten sonra rezerv birikmeye başlıyor. 2020'ye geldiğinde 15-20 milyar rezervi var. Daha sonra 30 milyara kadar oluşan rezerv var. Kurun daha sağlıklı bir şekilde yönetilmesi için de yapılan işlemler var. Ama esas onun arkasında oluşan bir talep var. Gerçek kişilerden, reel sektörlerden, bankalardan talep karşılanmıyorsa ya fiyatlar yukarı gidecek, ya faizi yükselteceksiniz. Kendi içerisinde dengeye gelmezse Merkez Bankası orada piyasaya giriyor.


'GİZLENEN SAKLANAN BİR ŞEY YOK'


Hazine'nin MB'deki hesaplar kullanılarak döviz alım satımıyla piyasa arzının dengelenmesi 2017'de. Televizyonlarda bu işlemlerin 2019 seçimlerinden önce yapıldığı söyleniyor. Değil. MB dalgalı kura geçtikten sonra döviz alım ihaleleri 2016'ya kadar yapıyor, 2016'dan sonra bunu bırakıyor. Protokolün tamamen hukuki dayanağı var. MB'nda hukuki bir dayanağı olmayan hiçbir işlem yapılmaz. Bugüne kadar yapılmamıştır, bundan sonra da yapılmaz. Bu protokol dahilinde, 2017 Şubatından itibaren yapıldı. 2020'de yapılmasının nedeni de pandemi şartları. Bu işlemler gizli yapıldı, protokol açıklanmadı, rakamlar verilmiyor. Peki siz bu rakamları nereden biliyorsunuz? Biz bu rakamları açıklamadık. Dünyada en şeffaf veri açıklayan merkez bankalarından biri TCMB'dir. Günlük olarak açıklanır. Analitik bilanço okumasını bilen herkes buradan bu rakamları alır. Bizim analitik bilançomuzda o veriler günlük yayınladığı için zaten orada var. Gizlenen saklanan bir şey yok. Bilançodan görüldüğü kabul edildiği zaman bu sefer kimlere satıldı demeye başladılar. Dünyada bu şekilde bir veri açıklama söz konusu değil. MB bireylere döviz satmıyor. İnsanların kafasını karıştırmak için 128, o kur 6.85. Belirli rakamlarla insanları bir yere götürmek için algı operasyonu. Böyle bir şey yoktur.


AYRICALIKLI İŞLEM İDDİASI


Böyle bir şey söz konusu olamaz, yapmak isteseniz de yapamazsınız. Merkez Bankası'nın veri açıklama konusunda şeffaflığı dünyadaki en iyi merkez bankalarından bir tanesiyiz. Bu kadar şeffaf bir bilançomuz var ve günlük oradan her şeyi izleme şansınız var. Biz kimseye 128 rakamını söyledik. Peki bu arkadaşlar bunları nereden buldular? 'Protokolün içeriğini açıklayın.' Böyle bir şey olabilir mi? Avrupa Merkez Bankası 2000 ve 2010 arası Euro'yu baskılayabilmek için yaptıkları işlemleri 10 yıl sonra, 2020'de açıkladı. Japonya Merkez Bankası sadece yıl sonu toplu olarak veriyor rakamları. Siz neden 2017'yi, 2018'i sormuyorsunuz? Daha önce döviz müdahaleleriyle yapılan işlemleri niye sormadınız? Daha önce döviz müdahaleleriyle yapılan işlemleri niye sormadıız? 2013, 2014 gibi dünyada oluşan bir ters gidiş, kuru baskılamak zorunda olduğunuz dönemlerde döviz satım müdahalelerinde bulunursunuz. Dönem dönem Merkez Bankası bunu kuru sağlıklı bir şekilde oynaklığının devam etmesi için müdahaleleri olmuş. 2016'dan sonra başka bir yol denenmiş.


'2020 KRİZİ KİMSENİN BURNU KANAMADAN ATLATILMIŞTIR'


Türkiye o krizi yönetebildiği için vatandaşımız o krizden etkilenmeden çıktı. 2019-2020'de hiçbir şey yapmayabilirdiniz, piyasaya bırakabilirdiniz. 2020 Türkiye dünya buhranından, hatta ondan da daha fazla sıkıntının yaşandığı bir yılı konuşuyoruz. Diğer ülkelerin nasıl destek aldığını biliyoruz. Diğer merkez bankaları yapınca TCMB hiçbir şey yapmadan mı duracaktı? Öyle yapıldı, böyle yapıldı; sonucuna bakalım. Sonucunda Türkiye vatandaşı, reel sektör, kimsenin burnu kanamadan, pandemi krizi atlatılmıştır.


'MERKEZ BANKASI HİÇ OLMADIĞI KADAR İYİ DURUMDA'


Kurun oynaklığının sağlıklı bir şekilde yönetilmesi, dolayısıyla müdahale değil. Ben başkan oldum, atandım. Pazar günü basın bildirisiyle açıkladım. Banka müdürlerine de bir müdahalemiz olmayacağını, herkesin kendi bilançosunu yöneteceği şeklinde mesajlar verdim. Ama gece Asya piyasalarında müthiş bir dalgalanma oluşmaya başladı. 11 milyar dolar o bir haftalık süre içerisinde piyasadan çıktı. Ben MB olarak hiçbir şey yapmadım, piyasa karşıladı. 2020'de dövize dönen bireyler otomatik olarak piyasada o talebi karşıladı. Döviz almak isteyenlere dövizini bozdurarak cevap verdi. O gün ülkemin rezervlerinde yeterli para olduğu için piyasa o 11 milyar dolarlık talebi karşıladı. Bir şeylere ulaşmak için değişik hesaplamalara gitmeye gerek yok. Türkiye Merkez Bankası olarak ve TC Devleti olarak şu an olmadığı kadar iyi durumda. Rezervlerin yapısı değişmiştir Türkiye'de. Yıllardır 120 ton altını vardı. 2012'de başlıyor. 2019 ve 2020'de Türkiye 720 ton altına çıkıyor. Türkiye'nin şu an merkez bankası rezervlerinde 720 ton altını var. Türkiye'nin 120 ton altını yurt dışındayken, 2017-18'den sonra Türkiye'nin tüm altınlarını Türkiye'ye getirmiştir. Türkiye'nin tüm altınları şu an Merkez Bankası'ndadır. Şu an bu yıllık 50 ton 1-2 yıl içerisinde 80 tona çıkacak inşallah. Önümüzdeki hedef, rezervleri daha kalıcı, güçlü şekilde oluşturmak. Türkiye'de hem rezervlerimizi daha kalıcı hale getireceğiz, hem de üretimi, ihracatı finanse ederek daha iyi bir sistem oluşturacağız. 2003'e kadar rezerv yok. Şu an 90 milyar dolar brüt rezervimiz var. Rezervin açılımı da önemli. Yaklaşık %40'ı üzerinde Türkiye'nin kendi altın rezervi. 2003'ten sonra oluşan rezervler nasıl oluşmuş? Portföy girişleriyle, sıcak para girişleriyle. Kur düşük olduğu için döviz alım müdahaleleriyle oluşturulan bir rezerv var, 130 milyar dolara kadar çıkan. Yurt dışından gelen dövizlerin alım ihaleleriyle oluşturuyorsunuz bunu. Türkiye 2020'de de bunu yapmıştır. Şuraya gitmiş, bunun hesabına geçmiş; bu ifadeler doğru değil ve vatandaşımızı da yanlış yönlendiriyorlar.


'REZERVLER SADECE YER DEĞİŞTİRDİ'


Bankaların, piyasaların ihtiyacı olan TL'yi MB karşıladı. 'MB'nın kaybolan rezervleri' diyorsunuz ya, o rezervler sadece yer değiştirdi. Benim rezervlerimden çıkıp banka hesaplarına döviz olarak giden parayı ben o parayı tekrar alıyorum döviz olarak, piyasaya TL veriyorum.


19 Nisan 2021 Pazartesi

Satış gücü çalışanlarındaki tutum farklılıkları

 “Hedeflerini değerler üzerine inşa


etmiş olan çalışanlar, sürdürülebilir başarı


elde etmek konusunda her zaman


birkaç adım daha önde olacaklardır.”


 


Genellikle savaşçı bir tutuma sahip olan çalışanların seçtiği bir meslektir satış; içinde mücadeleci tutum, kararlılık, azim ve coşku vardır. Bu özellikler tüm çalışanlarda farklı seviyelerde bulunur tabii ki… Satış mesleğine dahil olan çalışanların zaman içine kendine özgü tarzları oluşur. Ve bu yaklaşımlar, zaman içinde satış gücü çalışanlarının geleceğini belirler. Kimi mesleki ün kazanma konusunda emin adımlarla ilerlerken, kimi sadece günü/ayı yılı kurtarma peşindedir…


Evet, satış mesleğini icra eden çalışanları başlıca iki farklı ana gruba ayırmamız mümkündür; büyük resimleri için çalışanlar, salt hedef peşinde koşanlar.


Büyük resmi için çalışan -vizyon sahibi- satış çalışanlarının bu mesleği icra ederken sahip oldukları başlıca yaklaşımlar:


- Özerk bir tutum benimserler


Profesyonel satış uzmanlarının gücü kendi içlerinden gelir. Özerk bir tutum, içsel motivasyonun en önemli katalizörlerinden biridir. Bu gruba dahil olan çalışanlar, şirketin ilkelerine, değerlerine paralel olarak kendi özel yasalarını oluştururlar. Geliştirdikleri bu kurallar ve değerler hayata dair belirlemiş oldukları büyük resimlerinden kaynaklanır.


- İlk izlenimleri ve son intibaları her zaman iyidir


Hedeflerini değerler üzerine inşa etmiş çalışanlar, hedeflerinden ve primden önce samimi bir iletişime önem verirler. Sürdürülebilir satış başarısı, ancak samimi bir üsluba sahip çalışanlar tarafından geliştirilebilir.


- Satış yaptıktan sonra müşterileriyle görüşmekten imtina etmezler


İletişim ve müşteri odaklı satışın en önemli unsurlarından biri de müşterilerle tekrar iletişim kurmaktan çekinmemektir. “Acaba iptal olur mu, benden bir şey mi ister?” vb. düşünceler, cesur olan temsilcilerin zihninde yer bulamazlar.


- Müşteriye satış hacimlerine göre değer biçmezler


Kimi müşteri vardır, bir birimlik ürün/hizmet alır, kimisi vardır yüz birimlik veya bin birimlik bir alışveriş yapar. Bir birimlik alışveriş yapan, yarın onlarca birimlik ürün/hizmet alırken, önceden satış hacmi yüksek olan müşteri alımlarını azaltabilir. Müşteri müşteridir. Kurulan iletişim kalitesini, müşterinin satın alma davranışındaki oranlar belirleyemez. Bu gruba giren çalışanlar, bunun farkındadır.


- Müşterileriyle dostluk ilişkisi geliştirirler


Müşterilerle dostluk ilişkileri geliştirmek, belirli bir dozda olduğu sürece, hem çalışana hem de firmaya -müşterinin düzenli satın alma davranışı açısından- önemli ölçüde fayda sağlar.


- Büyük resimleri için savaşırlar


Sürdürülebilir içsel motivasyon ve satış gücü başarısı için hayata dair büyük resim belirlemek, olmazsa olmazlar arasındadır. Bu gruba giren çalışanları, diğerlerinden ayıran en büyük sebeplerden biri vizyon sahibi bir tutuma sahip olmalarıdır.


Sadece hedef peşinde koşan ikinci gruba giren satış temsilcileri:

- Sadece satış hedeflerini düşünürler


Özerk bir tutum benimsemekte zorlanırlar. Bu sebepten -gerçekçi bir şekilde belirlenmiş olan- şirket hedefi bu tarz çalışanlarda büyük bir baskı oluşturur. Bu baskı ve stresli ruh hali ise, çoğu zaman motivasyonlarını da öldürür.


- Satış sonrası hizmette yetersiz kalırlar


Günümüzde birçok satış temsilcisi, müşterileriyle tekrar görüşmek konusunda temkinli hareket eder. “Acaba benden tekrar bir şey ister mi?” vb. düşünceler, zaman içinde çalışana ve işletmeye zarar verir. Günümüzdeki müşteri, kendisiyle özel olarak ilgilenilmesini istiyor. Bu yaklaşım satış mesleğindeki sürdürülebilir başarının önündeki en büyük engellerden biridir.


- Değer odaklı olmak yerine prim odaklı çalışırlar


Kapitalist bir sistemde yaşıyoruz, bu yadsınamaz. Fakat para kazanma hırsı, müşteriye verilen değerin önüne geçtiği zaman, müşteriler bunu hemen anlarlar ve işletmeye ve çalışana olan güvenleri sarsılır.


- Satışın anlık bir çabadan ibaret olduğunu düşünürler


Satış mesleği uzun soluklu bir çaba gerektirir. Şu anda satın almayan bir müşteri adayı, bir ay veya bir yıl sonra satın alabilir. Fakat müşterinin satın almama davranışı karşısında, son intiba olumsuz olursa, müşteri adayı bir daha geri dönmeyecektir.


- Müşterilerle daha yüzeysel/yapay bir iletişim kurarlar


Çağımızın hastalıklarından biri de duygu sığlığıdır. Bireysel veya kurumsal bir müşteri adayı olsun fark etmez, kendini değerli hissetmeyen bir kişi veya kuruluş o firmadan veya çalışandan kolay kolay bir şey satın almaz. Günümüzdeki müşteriler/tüketiciler bilinçlidir; kurulan iletişim kalitesini hemen algılarlar.


Yukarıdaki yaklaşımlar çerçevesinde müşteri odaklı iletişimi benimseyen çalışanlar, işle ilgili tatmin duygusunu derinden yaşarken diğer gruba giren çalışanlar, çalışırken içsel huzuru yakalamak konusunda zorlanırlar.


Alıntı:

https://www.dunya.com/kose-yazisi/satis-gucu-calisanlarindaki-tutum-farkliliklari/617454


Üretimi sevsek mi?

 Trend hizmet sektörü, trend e-ticaret, trend Amazon, trend Etsy, trend Alibaba, trend e-yaşam. İyi güzel de trend olması yetiyor mu, bu işler yeterince bilgi sahibi insanların elinde mi, bunu da gözden geçirmek gerektiğini düşündüm nedense. Ha tabi, bir de herkes ticaret yapmaya heveslendi güzel de, satılacak malı kim üretecek onu da düşünmek gerekiyor.


Bu trende ve değişime karşı olmak elbette mümkün değil. Fakat milletçe hizmet sektörüne böylesine heveslendiğimiz, gençlerimizi de teşvik ettiğimiz dönemde, acaba yeni nesli üretim sektörlerine yeterli derecede özendirmiyor muyuz diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Ülkemizin dinamo sektörlerinden tekstil sektöründe yer alan dostlarımdan, tekstil mühendisi yetişmediğini ve bulmakta zorlandıklarını duyunca tüylerim ürperiyor. Peki, acaba biz nerede yanlış yaptık veya nerede yanlış yapıyoruz.


Öncelikle şu e-ticaret işini bir açalım. Firmaların, üreticilerin veya ticaretle uğraşan girişimcilerin e-ticarete ilgi duyması, hele ki üreticilerin e-ihracata da yönelmesi son derece sevindirici. Ancak e-ticareti tek başına bir iş dalı gibi görüyor olmayı doğru bulmadığımı belirtmem lazım. Bu alanda çalışanlar olacak elbette, ancak satılacak ürünlerin üretilmesi, üretimin geliştirilmesi şart.


Geçtiğimiz gün Toyota, Türkiye’deki fabrikasına 2.500 kişi alacağını açıkladı ve hepimiz bu habere sevindik. İstihdam yaratan tüm sanayicileri başımızın üzerinde taşımamız gerekiyor. Kaldı ki, dövizin artışı ile Türkiye işçilik maliyetleri açısından birçok ülkeden çok daha ucuz hale geldiği için önümüzdeki dönemde pek çok yabancı sermayeli şirketin ülkemize yatırım için geleceğini düşünüyorum ki, bu çok sürpriz bir durum olmayacak.


Sanayi sektörü 2019 yılında, 138,2 milyar dolarla ihracatla Cumhuriyet tarihi rekorunu kırmıştı. 2020 yılı ise bu rakamın 10 milyar dolar altında kaldı. Pandemi sürecinde bu rakam elbette büyük bir kayıp olarak değerlendirilemez. Üretim rakamlarımıza baktığımızda ise orada da aşağı yukarı benzer bir düşüş yaşandı.


Ancak asıl mesele bence bu değil, dönemsel düşüşler ve konjonktürel değişimler yaşanabilir; fakat bizim yeni nesillere sanayiyi daha çok kanıksamamız ve sevdirmemiz gerekiyor. Teknik liselerin sayısını arttırmalı, üretime insanları özendirmeliyiz. Ülkemizin ekonomik değerlerini pozitife çevirmemizin, siyasi gelişmeleri ve etkileri bir tarafa koyuyorum, çözümü yalnızca katma değerli ürün üretmekten ve üretimimizi değerli hale getirmekten geçiyor. Eğer bir de marka değeri yüksek ürünler üretmeyi başarır ve ülkeye katma değer de yaratırsak tadından yenmez.


Son olarak aile işletmelerine seslenmek istiyorum. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği güzel işler yapıyor, yine Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’de aynı şekilde. Fakat işverenlerin ve aile büyüklerinin mutlak surette çocuklarına sanayiyi sevdirmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Satmak, e-ticaret yapmak, hizmet sektörleri hepsi çok güzel. Ancak unutmamak lazım ki tüm bu satılacak ürünlerin bir şekilde üretilmesi de gerekiyor. Satmaya heveslenmek kadar üretime de heveslenmemiz ve heveslendirmemiz gerektiğini unutmamak gerekiyor.


https://www.dunya.com/kose-yazisi/uretimi-sevsek-mi/618029


16 Nisan 2021 Cuma

Kavcıoğlu, '128 milyar dolar' iddialarını yanıtladı

 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 128 milyar dolar tutarındaki rezervin akıbetine ilişkin iddialara yanıt vererek, döviz alım-satımlarının koordinasyon içinde yapılabilmesi için Şubat 2017'de Hazine Müsteşarlığı ile TCMB'nin protokol imzaladığını, protokolle sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine, döviz piyasalarındaki arz-talep dengesine ve likidite tesisine katkıda bulunulduğunu bildirdi.


Kavcıoğlu, "128 milyar dolarlık rezerv tartışmasına" ilişkin sorulara şu yanıtları verdi:


Sayın Başkan, son zamanlarda gündemde yoğun bir şekilde rezerv satışlarına dair haberler yer almaya başladı. Bu konu hakkında farklı spekülasyonlar yapılıyor, Merkez Bankası olarak sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?


Dünyada daha önce görülmeyen bir krize yol açan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, tüm ülkelerde sıra dışı tedbirlerin alınma mecburiyetini doğurmuştur. Bu dönemde IMF çeşitli ülkelere toplam 110 milyar ABD doları acil yardımda bulunurken, ülkelerin salgın karşısında aldıkları mali tedbirlerin toplamı 16 trilyon ABD dolarını, merkez bankalarının bilanço genişlemesi ise 10 trilyon ABD dolarını bulmuştur.


Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de son dönemde salgından kaynaklanan olağandışı koşullarda sermaye çıkışının artması, doğrudan yatırımların azalması, altın talebinin hızla artması ve turizm ile ihracat gibi döviz kazandırıcı faaliyetlerimizin de durma noktasına gelmesi, ekonomide yüksek tutarda bir döviz talebi yaratmıştır. Buna son yıllarda Türkiye'ye özgü yüksek seyreden jeopolitik riskler de eklendiğinde, makro finansal istikrarı sağlamak üzere ekonomide döviz likidite ihtiyacının karşılanması gerekmiştir.


Tüm bu gelişmeler ışığında, 2019 ve 2020 yıllarında ülkemiz ekonomisinin içinden geçtiği zorlu süreçler sonucunda oluşan dış açık, turizm gelirlerinde yaşanan belirgin düşüşle beraber 30 milyar ABD doları cari açık, 31 milyar ABD doları tutarında yabancı sermaye çıkışı, 50 milyar ABD doları tutarında reel sektörün yabancı para pozisyon azaltması ve hane halkının 54 milyar ABD doları tutarında döviz ve altına yönelmesi kurlar ve döviz rezervleri üzerinde yoğun baskı yaratmıştır. Özetle, ekonomideki döviz sıkıntısının giderilmesinin zorunlu ve olağanüstü koşullardan kaynaklandığı ortadadır.


Bunun sonucunda, finansal istikrarın korunması, ödemeler dengesi finansmanı ve döviz arz-talep dinamikleri kapsamında işlemler gerçekleştirilmiştir. Bu sayede ülkemiz ekonomisinin üretim, istihdam ve ihracat kapasitesi korunmuş, reel sektörün, finansal kesimin ve kamu kurumlarının döviz likiditesine erişim ve dış ödemeler noktasında herhangi bir sorunla karşılaşmaması için gerekli tedbirler alınmıştır.


Salgınla mücadele sürecinde ülke ekonomisinin korunması öncelikli tercih olmuştur. Alınan tedbirlerle birlikte hem para politikası hem de mali politika tarafında atılan adımlar sayesinde Türkiye, pandeminin tüm olumsuz etkilerine rağmen G20 ülkeleri içinde 2020 yılını pozitif büyümeyle tamamlayan iki ülkeden biri olmuştur. Reel sektörün likidite döngüsü sekteye uğramamış, bankacılık sisteminin güçlü bilanço yapısı korunmuş ve bu sayede makrofinansal istikrar desteklenmiştir.


Peki bu süreçte söz konusu işlemler hangi dayanakla ve nasıl gerçekleştirilmiştir?


Öncelikle bu konuların yanlış ve eksik bilgiye dayalı olarak kamuoyu önünde tartışılmasının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına zarar verdiğini düşünüyorum.


Hazine Müsteşarlığının TCMB nezdindeki hesapları kullanılarak yapılacak döviz alım-satım işlemlerinin para ve kur politikaları çerçevesiyle uyumlu gerçekleştirilmesi için gerekli koordinasyonun sağlanmasına ilişkin esasların belirlenmesi amacıyla 21 Şubat 2017'de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve TCMB arasında bir protokol tesis edilmiştir. Protokol, 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2'nci maddesinin birinci fıkrası ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 2'nci maddesi, 4'üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendi ve 41'inci maddesi ile 53'üncü maddesinin birinci fıkrası maddelerine dayanmaktadır.


Protokolün amacı, uygulanmakta olan para ve kur politikasının etkinliğini artırmak ve finansal istikrara katkı sağlamak şeklinde belirlenmiştir. Söz konusu protokol kapsamında 2017 yılından itibaren ihtiyaç görülen durumlarda, kamu bankaları aracılığıyla döviz işlemleri yapılmaya başlanmıştır. Bu sayede sistemde sağlıksız fiyat oluşumlarının engellenmesi ile döviz piyasalarındaki arz-talep dengesi ve likiditenin tesis edilmesine katkıda bulunulmuştur.


Bu döviz satışlarının nasıl bir yöntemle yapıldığı konusunda daha fazla detay verebilir misiniz? Çünkü "Kime satıldı?" diye soranlar oldu.


Piyasanın işleyişini çok iyi bilmelerine rağmen, bazı uzmanların “Kime satıldı“ diye konuşmalar yaptığını görüyoruz.


Söz konusu döviz işlemleri, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa koşulları ve piyasa fiyatları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Alıcı ve satıcı tarafın işlem gerçekleşene kadar bilinemediği otomatik işlem platformlarında, doğrudan bir karşı taraf belirlenmeksizin mevcut Piyasa kotasyonları üzerinden işlemler yapılmıştır. Dolayısıyla herhangi bir kesime, banka veya firmaya ayrıcalıklı döviz işlemi gerçekleştirilmesi söz konusu değildir. Otomatik işlem platformlarında gerçekleşen bu işlemlerin karşı tarafları yurt içi ve yurt dışı piyasa yapıcı bankalardır. Anılan işlem platformlarında piyasa dinamiklerinden bağımsız olarak, piyasa dışı fiyatlardan belirli taraflar seçilerek işlem yapılması teknik olarak mümkün değildir. Bu nedenle sadece Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası değil, dünyanın hiçbir yerinde bu tür karşı taraf ayrıntıları açıklanamaz.


Peki karşılığında aldığınız Türk lirası ne oldu?


Bilindiği üzere döviz işlemleri çift taraflı işlemlerdir. Döviz verilirken Türk lirası alınır ya da tam tersi gerçekleşir. Söz konusu döviz satım işlemleri ile piyasadan Türk lirası likidite çekilmesi nedeniyle bankaların TCMB'den fonlama yaptığı tutarlar aynı miktarda artış göstermiştir. Bu açıdan döviz satım işlemlerinin valör tarihi ile aynı gün olacak şekilde, söz konusu Türk lirası tutarı piyasadan çekilmiştir. Bu işlemler sonucu piyasadan çekilen Türk lirası likidite, TCMB tarafından açık piyasa işlemleri ve swap işlemleri yoluyla piyasaya fonlama olarak sağlanmıştır. Dolayısıyla Merkez Bankasından çıkan ve dolaylı olarak bankacılık sisteminde yabancı para mevduata dönüşen dövizin büyük bir kısmı yine swap işlemleri yoluyla Merkez Bankası bilançosuna geri dönmüştür. Bilanço varlık yükümlülük denkliği açısından bakıldığında ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir.


Bir kez daha vurgulamak isterim ki veri paylaşımı konusunda, TCMB görev ve sorumluluk alanlarındaki bilgi ve verileri uluslararası standartlar dahilinde son derece şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmaktadır. Bu kapsamda günlük analitik bilanço açıklanmakta olup, TCMB rezerv seviyesinin gelişimine ilişkin piyasa katılımcılarına detaylı şekilde veriler duyurulmaktadır.


Buna rağmen son dönemde kamuoyunda TCMB rezervlerine yönelik Bankamız itibarını sarsıcı, yerli ve uluslararası yatırımcılar üzerinde güven kaybına ve risk primlerinde artışa yol açabilecek açıklamalar yapılmaktadır. TCMB olarak hakkımızda çıkan yanlış ve yanıltıcı haber ve söylemler konusunda yasal haklarımızı saklı tutmaktayız.


Canikli'den '128 milyar dolar nerede' sorusuna yanıt

 AK Partili Nurettin Canikli, muhalefetin "128 milyar dolar nerede?" sorusuna sosyal medya hesabından 20 maddeyle yanıt verdi. Canikli "128 milyar dolar burada sizin aklınız nerede?" dedi

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli, muhalefetin eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde Merkez Bankası rezervlerinden harcandığı öne sürülen 128 milyar dolar ile ilgili "128 milyar dolar nerede?" sorusuna sosyal medya hesabından yanıt verdi.


Canikli madde madde yaptığı açıklamasında, “30 milyar doları ithalatçılar satın almış. 2019 ve 2020 yıllarında toplam 36 milyar dolarlık altın ithalatı gerçekleştirildi. 75 milyar doları Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişiler tarafından satın alınmış. Yani 75 milyar dolarlık TL cinsinden hesaplarını dolara çevirmişler. Bu 75 milyar dolar Türkiye’deki bankalarda hesaplarda durmaktadır. Özel sektör dış borcunu ödemek için 43 milyar dolar satın almış” dedi.


Canikli’nin paylaşımında verdiği yanıtlar şöyle:


1) Bu soruyu cevaplamadan önce ekonominin iki temel kuralını hatırlatalım:


2) Doların fiyatı piyasada arz ve talep şartlarına göre belirlenir. 


Piyasaya gelen doların miktarı, talep edilen dolardan fazla olursa doların fiyatı düşer, talep edilen doların miktarı piyasaya gelen dolardan fazla olursa doların fiyatı yükselir.


3) İkinci kural konvertibil olarak ilan edilen bir paranın karşılığında talep edilen dövizi Merkez Bankası piyasa fiyatından satmak zorundadır. Türk lirası da konvertibil bir paradır. TL’nin konvertibil olduğu 1990 yılında ilan edilmiştir.


4) Ekonomi eğitimi veren okulların birinci sınıflarında öğretilen bu temel kuralları üzülerek hatırlatmak mecburiyetinde kaldık.


5) Çünkü ekonomi biliminin bu temel kurallarını görmezden gelerek, 128 milyarı kime sattınız? Düşük fiyattan mı sattınız? gibi sansasyonel ve suçlayıcı ifadelerle ekonomide kaotik bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor.


6) Esas sorumuza dönelim. 128 milyar dolar nereye gitti? Dolar ucuz fiyattan mı satıldı? Birilerine peşkeş mi çekildi?


Detaylandıralım; 


Merkez Bankasının doğrudan veya dolaylı olarak ticari bankalar üzerinden piyasaya verdiği dolarlar piyasada oluşan fiyattan satılır.


7) Merkez Bankası doların fiyatını belirlemez. Fiyat piyasada oluşur. Merkez Bankası piyasada oluşan fiyattan dolar satar. 


Bu nedenle, Merkez Bankasının doları ucuza veya pahalıya sattığına ilişkin değerlendirmeler en hafif ifade ile cehalet ürünüdür.


8) 128 milyar doların nereye gittiğini olabildiğince basite indirgeyerek anlatmaya çalışalım. 


2019 ve 2020 yıllarında dolar kimlere satılmış?


9) 1a: Cari açığın finansmanı için Merkez Bankası (MB) 30 milyar dolar döviz satmış. (2019’da cari denge +6.8 milyar dolar, 2020’de cari açık -36.8 milyar dolardır.)


Yani 30 milyar doları ithalatçılar satın almış. 2019 ve 2020 yıllarında toplam 36 milyar dolarlık altın ithalatı gerçekleştirildi.


10) 1b- 75 milyar doları Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişiler tarafından satın alınmış. Yani 75 milyar dolarlık TL cinsinden hesaplarını dolara çevirmişler. Bu 75 milyar dolar Türkiye’deki bankalarda hesaplarda durmaktadır.


11) 1c- Özel sektör dış borcunu ödemek için 43 milyar dolar satın almış (özel sektörün 2018’in sonundaki toplam dış borcu 298 milyar dolar ilken 2020’nin sonunda 255 milyar dolara düşmüş.)


12) 1d- 2019 ve 2020 yıllarında 12 milyar dolar portföy yatırımcısının çıkışı olmuş. Yani yabancı yatırımcı daha önceki yıllarda Türkiye’ye getirip TL’ye çevirerek portföy yatırımında kullandığı dövizinin 12 milyar dolarlık kısmını dövize çevirip geldiği ülkeye geri götürmüştür.


13) Yani 12 milyar dolarlık döviz satın almıştır. 


Bu dört kalemi topladığımızda 160 milyar dolara ulaşılmaktadır. Bu rakam 128 milyar doların bir hayli üzerindedir. Bu durum MB'nin 2019 ve 2020 yıllarında 160 milyar dolar satış yaptığı anlamına gelmiyor.


14) Çünkü ödemelerin tahakkukunda dönemsel kaymalar ortaya çıkabiliyor. 


Bu tablo bize 128 milyar doların tamamının yukarıda belirtilen ödemelerin finansmanında kullanıldığını göstermektedir.


15) Özetleyelim; 


''Ucuza dolar satıldı iddiası kocaman bir yalandır''


A) 128 milyar doların 36 milyar doları ile altın ithal edilmiştir ve bu altınlar Cumhuriyet Altını, bilezik ve benzeri yatırım aracı olarak Türk halkının evindedir.


B) 75 milyar doları Türkiye’deki bankalarda gerçek ve tüzel kişilerin hesaplarında durmaktadır.


16) C) Özel sektör 43 milyar dolarlık yurt dışına olan döviz borcunu ödemiş.


D) Yabancı portföy yatırımcı 12 milyar dolar satın alarak yurtdışına çıkarmıştır.


17) Tekrar hatırlatalım MB doğrudan ve dolaylı tüm döviz satışlarını piyasa fiyatından gerçekleştirmiştir. Ucuza dolar satıldı iddiası kocaman bir yalandır.


18) Döviz satışında hiç kimseye farklılık ve ayrıcalık yapılmamıştır. Piyasanın işleyişi itibari ile böyle bir durumun olması da zaten mümkün değildir.


19) Bir doların dahi nereye satıldığı bellidir.  MB'nin doğrudan veya dolaylı olarak sattığı dövizi piyasadan satın alanların kimlikleri ve ne kadar döviz aldıkları devletin kayıtlarında yer almaktadır.


20) Bu kara propagandayı ve dezenformasyonu gerçekmiş gibi sunmaya çalışan iftiracılara sesleniyorum;  Bildiğiniz somut bir şey varsa açıklayın yoksa susun. Bu ülkeye zarar veriyorsunuz.


Sonuç itibari ile, her şey açık ve net, 128 milyar dolar burada sizin aklınız nerede?”


Mobilyada MDF krizi

 Pandemi sürecinde özellikle ev mobilyalarına talebin artmasıyla altın çağını yaşayan mobilya üreticileri, 2020 yılında 3,4 milyar dolarlık ihracat yaptı.

Ancak sektör son aylarda, özellikle mobilyanın ana hammaddesi olan MDF’nin tedarikinde büyük sorunlar yaşıyor. MDF bulmakta zorlanan birçok şirket üretime ara verip, personel azaltmak zorunda kalırken, bazı şirketler ise kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Sektör temsilcileri, depolarda bekletilen MDF’lerin yüksek fiyatlarla satışa sunulduğunu belirterek, sorunun çözümünde devletin MDF ihracatına kota koyarak çözülebileceğini ifade ediyor. Öte yandan, Mobilya Dernekleri Federasyonu (MOSFED) Başkanı Ahmet Güleç ise Ticaret Bakanlığı’nın MDF üreten firmalarla görüştüğünü ve sorunun çözümünde adım atılmaya başlandığını aktardı.


Dünya’ya konuşan mobilya üreticileri ve sektör temsilcileri özetle şunları söyledi:


Gaziantep İhracatçı Mobilyacılar Derneği Başkanı Pınar Tümüklü: “Bir yıl öncesine kadar plakasını 195-200 liradan aldığımız MDF şu anda 340 lira. 12 MDF üreticisi iç piyasaya ürün vermiyor. MDF’nin ihracatta TIR bazlı ülkeye döviz girdisi 12 bin dolarken, işlenmiş mobilyanın döviz girdisi minimum 30 bin ile 50 bin dolar civarında. Mobilya sektörü tarihi zirvesini yaşıyor ama biz mobilya üretemiyoruz.”


İzmir Mobilyacılar Odası Başkanı Hasan Özkoparan: “Bölge bölge bizde de üretimi durdurma niyetinde olan meslektaşlarımız var. Özellikle büyük firmalar çalışanlarını evlerine göndererek üretimlerini durdurma kararı almak üzereler. Fiyat artışları nedeniyle kimse ne yapacağını bilmiyor. Bugün aldığın siparişi yapıyorsun, aldığın para ile harcadığın malzemeyi yerine koyamıyorsun. Arkadaşlar mal ettikleri fiyata ürünü vermek zorunda kalıyorlar.”


Adana Mobilya Sanayicileri İş Adamları Derneği (MOSİAD) Başkanı Rüştü Ekinci: “MDF, ham MDF, sunta, sunta lam bulunmuyor ya da çok geç geliyor. Bunlar tamamen Türkiye’de üretilen ürünler ancak üreten firmaların ihracata fazla yönelmesi nedeniyle sıkıntı yaşanıyor. Daha çok ihracata odaklandıkları için iç pazara mal veremiyorlar. Kapı üreten ya da ham MDF kullanan üreticiler en zor durumda olan kesim. Bunlar üretimi durdurdu. Böyle giderse bir iki ay içerisinde sektör tamamen durur.”


Kayseri Sanayi Odası Mobilyacılar Meslek Komitesi Başkanı Sedat Böyük: “Hammaddede hem tedarik hem de zam sorunu yaşıyoruz. Önümüzdeki günlerde Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile görüşmemiz olacak. Sorunlarımızı kendisine aktaracağız. 15-20 gün içinde çözüm bulunacağını düşünüyoruz.”


İnegöl Mobilyacılar Odası Başkanı Özcan Ayhan: “2019 yılında 75 lira olan 1 metreküp MDF fiyatı, 2020’de 150 lira, 2021 başında ise 265 liraya yükseldi. Şu anda firmalar kapasitelerinin yüzde 30’unu karşılayabilecek hammadde bulabiliyorlar. Bu sıkıntılı süreç 6 aydır derinleşerek devam ediyor. Şu an İnegöl’de tamamen kapatan yok ama bu işin düzelmesini beklerken firmasından tavizler veriyor. Esnaf ve sanatkarlar bu süreci en az zararla atlatmanın hesaplarını yaparken, sermayesi kısıtlı, gücü zayıf olan bir çok firmanın da üretimlerini durdurmak zorunda kalacağını düşünüyorum.”


Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği'nin (MOSDER) Başkanı ve Weltew Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Balcı: “Hammadde sıkıntısı çok. Üretimi durdurma değil ama ciddi anlamda yavaşlatma var. Hammadde sıkıntı devam ederse bu süreç kapanmaya doğru gidebilir. MDF, sunta hammadde üreticileri biz mobilyacıların katma değer katarak yurtdışına bin dolara satacağım mamulü, 100 dolara ihraç etmeyi tercih ediyor. Hammadde üreticilerinden pazara ürün verecekleri yönünde gelen açıklamalar ise gerçeği yansıtmıyor. Ödemesini yaptığım mamulün fiyatı belli değil. Böyle bir piyasa olabilir mi?”


Kilim Mobilya Genel Müdürü Cihat Şahin: “Kurumsal bir işleyişe sahip olduğumuz için piyasa analizi yapıp, öngörülü ve stoklu çalışıyoruz. Dolayısıyla şu anda şirket olarak herhangi bir sıkıntımız yok. Sektörümüzün hammadde kıskacından çıkması için kurumsallaşmaya ve markalaşmaya yönelmesi gerektiğine inanıyoruz. Evet, gelecek için hammadde kanadında çok ciddi tedbirler alınması gerekiyor. Geç kalındığı takdirde hammadde sorunu büyüyecek ve çok fazla üretici zarar görecektir.”


Kuştüyü Yatak Genel Müdürü Mahmut Aksoy: “Hammaddeye ulaşımda sıkıntı yaşamıyoruz. Ancak, yaklaşık bir yıl içinde yüzde 115 ila 120 civarı zamla karşılaştık. Bizde bu durumu maalesef kendi müşterilerimize yansıttık. Dolayısıyla siparişler düştü. Yani piyasada hareketlilik yavaşladı.”


MODOKO Başkanı Koray Çalışkan: “Türkiye’deki MDF üreticileri 217 TL’ye Bulgaristan’a satıyor. Biz de gidip oradan alıyoruz. Hâlbuki biz diyoruz ki 250 TL’yi biz verelim bize verin. Ama kabul edilmiyor. Bu süreç Türkiye mobilya sürecine darbe vuracak. ”


DMS Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Demir: “25 yıllık üreticiyim böyle bir sıkıntı yaşamadım. Kapkara bir dönemdeyiz. Ne olacağı belirsiz. 70 çalışanım var. Bu gidişle sayı azalacak. Önceden haftada 50-60 takım yapardık şimdi ise 5 takım. MDF’ye zam gelse ona kabulüm. Ben de ürünü zamlı satarım ama ortada ürün yok”


Mobilya Dernekleri Federasyonu (MOSFED) Başkanı Ahmet Güleç, Ticaret Bakanlığı’nın hammadde konusunda devreye girerek ihracatçı firmaların iç piyasadaki mobilya firmalarına daha fazla hammadde verilmesini sağladığını söyledi. Bu hafta içinde piyasaya verilen hammaddenin arttığını, önümüzdeki hafta miktarın daha da artacağını söyleyen Güleç, “Mobilya ihracatımız martta yüzde 40 arttı. Nisan ayında da bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 50 artış bekliyoruz” açıklamasını yaptı.


MDF ve Yoga Levha Sanayicileri Derneği (YOMSAD) sektöre yönelik suçlamalara cevap verdi. Sektörün, üretimin yüzde 75-80’ini iç pazara sunduğu belirtilen açıklamada, “Pandemi döneminde üretimine ara vermeden devam eden sektörümüz, mobilya sektörünün ihtiyacını en üst seviyede karşılamaya gayret gösterdi. Tüm sektörleri etkileyen ham madde sıkıntısı global ölçekte yaşanmakta. Ağaç bazlı panel sektörünün yurtdışından temin ettiği ara girdilerin, özellikle kimyasalların fiyatı Euro bazında iki katına yakın artarken, tedarikte de ciddi sorunlarla karşı karşıya gelindi. Pandemi sürecinde gerek Türkiye’de gerek diğer ülkelerde mobilyaya olan talebin arttı. Bu durum birçok ülkede ağaç bazlı panel ürünleri arzının, talebi dönemsel olarak karşılayamaz duruma gelmesine sebep oldu. Bahsi geçen fiyat hareketleri, ticaretin, derneğimiz üyesi üretici firmalar üzerinden yürüyen ana omurgasıyla alakalı değil. Daha ziyade bayiler ve alt bayiler arası yüzeysel miktarlarda gerçekleşen, ana tedarik rakamlarını etkilemeyecek köpük hareketlerdir” denildi.


Wall Street 25 trilyon doları devirdi

 Yaklaşık bir yıldır sürekli yükselen New York Borsası’nda işlem gören hisselerin piyasa değeri 25 trilyon doları geçti.

Merkez bankaları ekonomiye para pompalıyor, nakit hisse senedi piyasaları ve kripto paralara gidiyor. Destek paketlerinin etkisi ve düşük faizin desteğiyle yaklaşık bir yıldır sürekli yükselen hisse senedi piyasaları şirketlerin piyasa değerinin de katlanarak artmasına neden oluyor.


Finbold tarafından elde edilen verilere göre, 25.62 trilyon dolarlık piyasa değeri ile zirvedeki yerini koruyan New York Borsası, tüm dünya borsalarının yüzde 56’sın denk geliyor. Nasdaq Borsası ise 19.51 trilyon dolarlık piyasa değeriyle ikinci sırada. Hong Kong Borsası da 6,76 trilyon dolarlık Piyasa değeri ile uzak ara üçüncü sırada yer alıyor. Şangay Menkul Kıymetler Borsası, Şubat 2021 itibarıyla 6.55 trilyon dolarlık piyasa değeri ile oldukça geride kalıyor. Ancak hem Çin hem de İngiltere halka arzlarda kuralları esnetmeyi planlıyor.




13 Nisan 2021 Salı

Ford Otosan'daki rekor vurgunun detayları ortaya çıktı

 Ford Otomotiv’de yaşanan 248 milyon liralık yolsuzluğun ayrıntılarına ulaşıldı. Soruşturmanın bir numaralı şüphelisi 21 yıllık çalışan Süleyman Ercan Engin. 85 milyon liralık gayrimenkulü olduğu iddia edilen Engin’in mallarına tedbir konuldu.

Kulisleri hareketlendiren olay, Ford Otomotiv’in geçen 22 Şubat’ta borsaya yaptığı bildirim ile gün yüzüne çıktı. 2020’yi 40 milyar ciro ile kapatan şirketin açıklaması birçok soruyu de beraberinde getirdi. Olaya kimlerin karıştığı, nasıl bir yol izlendiği, dahası, şirketin ne tür tedbirler aldığına dair sorulara ise yanıt bulunamamıştı. Öte yandan İstanbul Anadolu Adliyesi’nde açılan dava ve icra takip dosyalarından önemli ayrıntılara da ulaşıldı.


Hürriyet’te yer alan habere göre açıklamalarda bulunan Süleyman Ercan Engin, “Suçlamaların bir teki bile doğru değil. Kayıtlarla oynamam imkânsız. Ben yapsam, bunu başkası görür” dedi.

İşte adım adım, şirket içi ‘yolsuzluk’ iddiasının ayrıntıları...

 4 SORUDA OLAY NASIL GELİŞTİ


1- NASIL ORTAYA ÇIKTI?


En az 4 yıl önceden başladığı sanılan ‘yolsuzluk’ iddiası şirkete yapılan bir ihbarla ortaya çıktı. İhbar sonrası şirkette kırmızı alarm verildi. İhbardaki iddiaların doğruluğunu teyit etmekle işe başlandı. İlk bulgular ihbarı doğruluyordu. Bu aşamadan sonra sıra en önemli delil kaynağı konumundaki bilgisayarın koruma altına alınmasına geldi. Tutanakla el konulan cihaz, suçlamaların odağındaki Süleyman Ercan Engin’in bilgisayarıydı. Şirket denetçileri Engin’e, “Birkaç gün dinlenebilirsin” diyerek işe koyuldu.


2- KİMLERİN İSMİ GEÇİYOR?


Ford Otomotiv’in iddia ettiği zarara nasıl yol açıldığına geçmeden önce kimlerin suçlandığına bakalım. Şirkete göre, 247.8 milyonluk zarar, iki kesimin iş birliği ile oluştu. Dava dosyasına göre esas sorumlu olarak Süleyman Ercan Engin (48) görülüyor. Engin, 11 Ekim 1999’da şirkette işe giren bir isim. Nisan 2004’te ise ‘Alacaklar Ekip Lideri’ oldu. Engin’in başında olduğu birim şirketin 100 kadar bayisinden olan alacakların takibinden sorumlu. Engin gibi, bir dönem Ford Otomotiv’de çalışan eşi D. Engin de savcılık dosyasında ‘şüpheli’ konumda. İşten çıkarılan Tolga Kılınç ise denetçiler soruşturma yaparken, bir takım dosyayı kayıtlarda silmekle suçlanıyor. Engin’in 50 milyona yakın kazanç sağladığı iddia edilen Samsunlu Okutgen Otomotiv’in üç ortağı Kayhan Başokur, İsmail Okutgen ile Ahmet Kelem de şirketin savcılık dosyasında adları yer alan üç isim.


3- NE İLE SUÇLANIYORLAR?


Şirketin iç denetim ekibi yoğun bir mesaiye başladı. Her evrak, her kayıt didik didik incelendi. Zaman ilerledikçe yeni bilgilere ulaşıldı. Şirketin 247.8 milyon lira zarara uğratıldığı bilgisi üst yönetime bildirildi. İddiaya göre Ford Otomotiv’de oluşan bu zarar iki firmaya kazanç olarak aktarıldı. Bu firmalardan biri Ford Otomotiv’in yedek parça bayisi Okutgen Otomotiv Limited Şti... 31 Aralık 2020 itibari ile bu şirkete sağlanan kazancın 48 milyon 152 bin 594 lira olduğu iddia ediliyor. Haksız kazanç sağlandığı öne sürülen bir diğer şirket ise Şahsuvaroğlu Otomotiv. Dava dilekçesine göre bu şirkete 2017-2020 arası dönemde sağlanan haksız kazanç 190 milyon 466 bin 146 lira.


4- SİSTEM NASIL ÇALIŞTI?


Ford Otomotiv’in savcılık başvurusu ve açtığı davaların özü “Şirket personelimiz, bazı bayilere haksız kazanç sağlayarak menfaat elde etti” iddiasına dayanıyor. Şirket, 21 yıllık çalışanı Engin’in, görevi sayesinde ulaşabildiği şirket kayıtları ve elektronik sistemleri maniple ettiğini öne sürüyor. Dava dilekçesinde özetle şöyle denildi:

“Davalı, limiti olmayan bayiye mal satışı yapılmasına neden oldu. Hileli işlemlerle bayi limitlerini yükseltti. Bu sayede diğer birimleri yanıltarak araç veya parça satışı yapıldı. Davalı, kimi zaman da bayi borcunu gizledi. Bazı bayilerin şirkete yatırdıkları avans paraları ile ilişkisi içinde olduğu bayilerin borcunu ödenmiş gibi gösterdi. Örneğin, bankadaki limiti 1 milyon lira olan Okutgen’in limitini 30 milyon olarak kayda girdi. Borcu görünmez hale getirilen bir diğer şirket ise Şahsuvaroğlu Otomotiv... Bu şirketin 2017’de 21 milyon 643 bin 462, 2018’de 45 milyon 531 bin 293, 2019’da 81 milyon 27 bin 428 TL, 2020’de ise 38 milyon 611 bin 406 liralık borcu ödenmiş gibi gösterildi.”


SUÇLANAN İSİM KONUŞTU


Hakkında bir dizi dava açılan Engin ilk kez konuştu. “Suçlamaların bir teki bile doğru değil” diyen Engin “Biz yılda 12 denetim geçiriyoruz. Benim böyle bir şeyi yapmam mümkün değil. Benim üstümde bir sürü müdür ve yönetici var. Kayıtlarla oynamam imkânsız. Ben yapsam, bunu başkası görür. Yine faturaları değil ben, genel müdür bile değiştiremez. Limit üzeri satış yaptırmakla suçlanıyorum. Ancak bunu bizden üst yönetim istedi. Tüm hesaplarıma gayrimenkullerime tedbir konuldu. Tutuklanmamı talep etmişler ancak savcı yurt dışı yasağı koydu. Söylendiği gibi 85 milyonluk gayrimenkulüm yok. Bana ait 8 gayrimenkul var. Değeri 15-16 milyon TL” dedi.


DAVADA İSMİ GEÇEN BAYİLER NE DEDİ?


Ford Otomotiv’in, 190 milyon 466 bin 146 lira haksız kazanç sağlandığını iddia ettiği Şahsuvaroğlu Otomotiv’in Genel Müdürü Murat Şahsuvaroğlu ise sorulan soru üzerine şunları kaydetti:


“Bize bu konuda gelen giden bir bilgi veya evrak yok. Konun detaylarını da sizden duyuyorum. Bende bu kadar bilgi yok. Öyle bir iddiaları varsa bunu ispat etmeleri gerekir. Bu olayın sağında solunda, önünde veya arkasında yokuz”


Görüşme talebini iletilen Okutgen Otomotiv’den ise dönüş olmadı. Telefonla ulaşılan Ford Otomotiv’in avukatı da açıklama yapamayacağını söyledi.


GÜN GÜN NELER YAŞANDI


- 2 Şubat: Süleyman Ercan Engin’in bilgisayarına el konuldu.


- 5 Şubat: Şirkete çağrılan Engin ‘sorguya’ alındı; hakkında savcılığa başvuruldu.


- 8 Şubat: Engin’e karşı 48 milyon liralık ilk ihtiyati haciz talepli dava açıldı.


- 11 Şubat: Engin ve Tolga Kılınç’ın iş akitleri fesh edildi.


-19 Şubat: Engin’e karşı 247.8 milyonluk ihtiyati haciz davası ve alacak davası açıldı.


- 22 Şubat: Engin’e karşı 247.8 milyonluk icra takibi yapıldı.


- 22 Şubat: Ford Otomotiv, olayı borsaya bildirdi.


- 10 Mart: Süleyman Ercan Engin, 21 yıl çalıştığı şirkete karşı işe iade davası açtı.


SUÇLANAN İSİM HİSSESİNİ DEVRETTİ


Ford Otomotiv’in, olayı borsaya bildirmesinden iki gün sonra Samsun’da dikkat çeken bir hisse devir olayı yaşandı. Engin’in 48 milyon lira kazanç sağladığı iddia edilen Samsunlu Okutgen Otomotiv şirketinin yüzde 70 hissesini elinde bulunduran Kayhan Başokur, tüm hissesini İsmail Okutgen’e devrederek ortaklıktan ayrıldı. Başokur da, hakkında suç duyurusunda bulunulan 3 isimden biri.


DAVA HARCI 50 MİLYON TL


Alacağa konu tutar yüksek olunca, ödenen dava harçları da dudak uçuklattı. Ford Otomotiv, Engin’e yönelik ihtiyati haciz talebi ile açtığı dava için 49 milyon lira dava harcı ödedi. Yine, iş mahkemesinde açılan alacak davası için yatırılan harç miktarı ise 4.2 milyon lira olarak kayıtlara geçti.


O FATURALAR DOSYAYA GİRDİ


Şirket, Engin’in adına kayıtlı 20 gayrimenkulün 85.2 milyon lira değerinde olduğu iddiasında. Listedeki gayrimenkullerden ikisi ise Tuzla’da bulunan ikiz villalar. Engin, geçen yıl 4.8 milyona aldığı bu villaların mobilya ve dekorasyon işlerini, kazanç sağlamakla suçlandığı Okutgen Otomotiv’e fatura etmekle suçlanıyor. Savcılık dosyasına 1 milyon 360 bin liralık fatura dökümü de sunuldu. Engin ise “Dekorasyon işlerinin ödemesini ben yaptım” dedi. Engin’in görmemize izin verdiği dekontun tutarı 1 milyon 340 bin TL idi. Paranın Engin’den çıkış tarihi ise 9 Şubat... Bu tarih, olayın ortaya çıkışından bir hafta sonrasına denk geliyor.


9 Nisan 2021 Cuma

Halka arzlar dedeyi halayı 'borsacı' yaptı

 Borsadan yabancılar çıkarken, yerli yatırımcı artışı sürüyor. Halka arzlarda daha fazla hisse almak için dedeye, halaya, amcaya, akrabalarına borsa hesabı açanlar var. Uzmanlar uyarıyor...

Borsada halka arz edilen yeni şirketlerin tavan yapması, kısa sürede yüksek getiri kovalayan yatırımcıların iştahını kabarttı. Borsada yerli yatırımcı sayısı son 1 yılda 1 milyon artarak 2.3 milyona ulaşırken, yaşanan halka arz çılgınlığından pay almak isteyenler akrabalarını da işin içine dahil etmeye başladı. Hatta bazı gençler halka arz sırasında daha çok hisse almak için dedesine bile yatırım hesabı açıyor.

EŞİT DAĞITILIYOR


Halka arzda talep toplama sırasında çoğu şirket, yaşanan yoğun ilgi nedeniyle 'eşit dağıtım' yöntemini kullanıyor. Yani halka açılan bir şirket eğer 1 milyon adet hisse satışa çıkarmışsa ve 100 bin kişi talepte bulunmuşsa herkese eşit şekilde 10'ar hisse dağıtılıyor. Eğer dedeye de hesap açılıp talepte bulunulmuşsa alınabilen Hisse adedi 20'ye çıkıyor.


TALEP ÇOK YOĞUN


Son halka arzlardan Işık Plastik için 401 bini aşkın kişi başvurmuş ve eşit dağıtım yapılarak herkese 28 adet hisse dağıtılmıştı. Önceki gün halka arzı tamamlanan QUA Granite'de ise başvuran 846 bin kişiye 29 adet hisse dağıtıldı. Yine sonuçları dün açıklanan halka arzlardan yoğun talep gören Tureks'te de 484 bini aşkın yatırımcıya 30'ar adet Hisse verildi.




ÇILGINLIK YAŞANIYOR


Akşam'dan Yaşar Kızılbağ haberine göre, uzmanlar yerli yatırımcının halka arzlara 'ilgi'sinde değil ama 'algı'sında sorun olduğunu belirterek yaşananları 'çılgınlık' olarak niteliyor. Uzmanlar halka arzlardan alım yapanların 'fiyat düşer' korkusu yaşamadığını belirterek önlem alınmasını istedi. SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu da hafta başında, fiyatlara müdahale edemeyeceklerini belirterek "Meydana gelebilecek zarardan biz sorumlu değiliz" diyerek yatırımcıları uyarmıştı.


ÜÇ ŞİRKETE 2.3 MİLYON BAŞVURU


Halka arzlar o kadar büyük ilgi gördü ki bazılarına 100'lerce kat talep geldi. Talep rekoru 139 katla Turk İlaç'ta. Son halka arz edilen Matriks 9, Turex 6.1, Que Granite 5.8 kat talep görürken bu 3 şirkete 2.3 milyon yatırımcı başvurdu.


BORSA UZMANLARI UYARIYOR: BİR ŞEYLER TERS GİDİYOR


İnfo Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Mert Yılmaz: Son dönemde açılan yatırım hesaplarının çoğu halka arz için açılıyor. Halka açılan şirketler peşpeşe 5-10 gün tavan yapıyor. Bu şirketlerin birinde değerleme hatası olur. Hepsinde mi var? İnsanlarda fiyat düşer korkusu yok. Muazzam bir çılgınlık var. Teker bir yerde kırılacak.


Stratejist Işık Ökte: MKK sicil numarasını halka arzlarda 1'e indirince insanlar aile içi, eş dayı, enişte, dünür üzerinden değişik TC kimlik numarası ile 5-10 bin liralık hesaplar açıyor.


Deniz Yatırım Strateji Bölüm Müdürü Orkun Gödek: Birşeylar ters gidiyor. Halka açılanların birinde ikisinde değerleme hatası olur. Hepsinde mi var. Çözüm bulunmalı.




8 Nisan 2021 Perşembe

Peki nedir bu Libor oranı?

 Küresel piyasalardaki bol likidite, pandemi ile mücadele adına genişleyici mali ve para politikalar ile destekleniyor. Hal böyle olunca dolar ve euro gibi dünyada rezerv para olma özelliğine sahip para birimlerinin faizleri düşük kalmayı sürdürüyor. Örneğin Amerikan Merkez Bankası'nın ve Avrupa Merkez Bankası'nın kısa vadede faizleri artırmayacağı beklentisi ile Libor oranları geçtiğimiz hafta rekor düşük seviyeye geriledi.


Peki nedir bu Libor oranı?

Libor, (London Interbank Offered Rate), dünyanın en güvenilir bankalarının kısa vadeli borçlanma için birbirlerine uyguladıkları referans faiz oranı. Londra Bankalararası Faiz Oranı'nın kısaltılmış hali olan liborun kendine has özelliği ise bankaların borçlanma faizlerini belirlerken referans bir faiz oranı baz alması. Libor hesaplanırken, dolar, euro, yen, frank ve sterlin olarak beş ana para birimi ve gecelik/yıllık arasında değişen yedi farklı vade baz alınıyor. Çoğunlukla 3 ay vadeli dolar faiz oranı için kullanılıyor.


Libor oranları bizim gibi gelişen ülkelerin dövizle borçlanmak için ihraç ettiği eurobond maliyetlerinde belirleyici olsa da, uzun vadeli borçlanmada ABD 5 ve 10 yıllık faizleri çok daha belirleyici. Eurobond ihracı o ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilecekse, o ülkenin aynı vadeli devlet tahvili baz alınıyor ve ülke risk primi ilave edilerek fiyatlandırılıyor. Dövizle ihraç edilecek ise libor, ABD uzun vadeli faizler + ülke faiz marjı hesaplanır. Dolayısıyla liborun rekor düşük seviyeye gerilemesi dövizle borçlanma maliyetini aşağıya çekmede tek başına yeterli değil. Ülkenin risk primi göstergesi, ABD uzun vadeli tahvil faizleri ve ihraca olan talepte belirleyici olan makro beklentiler de eurobond iştahında belirleyici oluyor.

Güzem Yılmaz

BloombergHT
https://www.bloomberght.com/yorum/guzem-yilmaz/2274143-dovizle-borclanmada-dogru-zaman-mi

Bitcoin alamadık, bari NFT(Non Fungible token) mi alsak?

 15.03.2021


Duyduk duymadık demeyin! 11 Mart 2021’de bir NFT çılgınlığı yaşandı ve Christies’de bir NFT rekor fiyata satıldı. Bu olay da bana bu yazıyı yazma konusunda motivasyon sağladı.


Özellikle dünyada bir değişim olursa ve bu finansal piyasaları etkileyecek yıkıcı bir gelişme ise ben de sizlerle paylaşıyorum.


Bu arada bu yazı veya NFT asla bir yatırım tavsiyesi değildir.


NFT’leri belki biliyorsunuz, belki de hiç duymadınız ama not edin yakında daha çok duyacaksınız. Aslında yeni bir konu değil. Konuyu yakından takip edenlerin iyi bildiği bir şey. Ama nasıl Tesla, Bitcoin aldığını açıklayınca bir anda işin rengi değişti ise bu müzayedeyi de ona benzettim.


NFT'yi hangi gelişmeler gündeme getirdi?

Christie’s adlı müzayede evi, Beeple olarak tanınan Mike Winkelmann’ın NFT olarak üretilen dijital kolajının 'jpg' versiyonunu, pek çok tanınmış sanatçının fiziksel eserlerinden daha yüksek bir değere sattı. “Everydays: The First 5,000 Days” adlı eserin 69,4 milyon dolara (yaklaşık 523 milyon Türk lirası) satıldığı ve Beeple'ın"yaşayan en değerli üç sanatçı” arasına girdiği bildirildi. Christie's, aynı zamanda ilk kez kripto para birimlerinin açık artırmada bir sanat eseri için ödeme yapmak için kullanıldığını açıkladı.


255 yıllık müzayede evi Christie's'de çevrimiçi yapılan açık artırmada satılan eser, Şubat ayında oluşturulmuştu. Müzayededen yapılan açıklamada anlık 22 milyon kişinin canlı takip ettiği açıklandı.


​Eser için ilk olarak 100 dolar verildi. 69 milyon dolara satılan eser için tekliflerin hızla gelmesinden dolayı süre 2 dakika daha uzatıldı. NFT, sanatçının 13 yıllık sanat yolculuğunda yaptığı çalışmaların bir araya getirilmesiyle oluşturuldu. Geçtiğimiz günlerde Twitter'ın kurucusu Jack Dorsey'in ilk tweeti de NFT olarak 2,5 milyon dolara satılmıştı.


Peki NFT ne demek?

Türkçe karşılığı "değiştirilemez para-çip" olan non-fungible token (NFT) blockchain ağı üzerinde şifrelenmiş, bir eşi daha olmayan token demek. Alışılagelmiş coin ve token kavramından farklı biçimde çalışan NFT; benzersiz, değiştirilemez, orijinalliği ve mülkiyet hakkı mutlak olan bir varlık.


En basit tabirle değiştirilemez ve benzersiz olarak tarif edilebilecek non-fungible tokenler, birbirlerinin yerine geçemeyecek orijinallikte ve farklı değerlerde üretiliyor.


Örnegin, elimizdeki 50 TL'lik banknotu başka bir 50 TL'lik banknot ile takas etmek mümkündür. Çünkü geleneksel banknotlar birbirinin yerine geçebilir. Banknotun seri numarası değerine herhangi bir etki yapmaz, ikame edilebilir (fungibility) özelliğe sahiptirler.


İkame edilebilme (fungibility) ya da birbirinin yerine kullanılabilme, kripto para birimlerinde kritik bir özelliktir. Söz gelimi bir Bitcoin'in ne zaman üretildiği, hangi madenci tarafından çıkarıldığı ve bugüne kadar kaç cüzdanda yer aldığı değerine etki etmez. 1 BTC daima 1 BTC'dir.


Non-fungible tokenler ise her birini "eşsiz kılan" özellikler barındırır. NFT sahibi olan kişi bilir ki, elindeki token’in bir örneği daha yoktur.


NFT nerede kullanılır?

Eşsiz tokenler (NFT) genellikle koleksiyon, dijital sahiplik ve mülkiyet hakları alanında tercih edilir. Kripto sanat eserleri, dijital koleksiyon ürünleri ve çevrim içi oyunlarda yer alan eşsiz dijital öğeler gibi şekillerde karşımıza çıkar.


Bunlara dijital sertifika da deniyor.


Özellikle sanat eserlerinin telif hakları için NFT kullanımı günbegün artıyor.


Çok sayıda dijital sanatçı, müzik grubu ve spor kulübü, daha önce bedava olan dijital ürünleri, bu yolla maddi gelire dönüştürebileceklerini keşfetti.


NBA'in Top Shot internet sitesini kurması ile yaşanan patlama da bu konuya ilgiyi artırdı.


Bu site üzerinden, NBA karşılaşmalarındaki önemli anlar kısa klipler halinde satışa çıkarıldı. Örneğin, 22 Şubat tarihinde bir alıcı, LeBron James'in smaç klibine 208 bin dolar ödedi.


Fenerbahçeli futbolcu Mesut Özil de geliri yardım kuruluşlarına bağışlanacak bir NFT ortaklığı yaparak, kendi ifadesi ile "geleceği kucakladı".


Peki önemi ne? Bundan sonra neler olabilir?

Hayal gücünüzü zorlamaya çalışayım: Faizlerin düştüğü, Borsaların rekorlar tazelediği, Bitcoin’in 60 bine dayandığı bir dönemde herkes getiri peşindeyken böyle bir haber elbette dı-ikkat çekecekti. Kripto zenginlerinin arttığı bu dönemde her türlü dijital varlık bundan böyle yeni bir rekorla satılırsa şaşırmayalım. Bir sanat eseri, bir pul, bir basketbol kartı, Lebron James smacı, gayrimenkul hepsinin dijital satışlarını ya duyduk ya da duyacağız. Yakında devletler daha önce özelleştirdikleri varlıkların dijital sertifikalarını satacaklar ve bunlara gelir ortaklığı verecekler. Regülasyonın sıkı olduğu sektörlere göre regüle olmayan alanlardaki işlemlere şimdiden dikkat.


Ben yerinizde olsam çocukluktan kalma oyuncaklarım nerede diye bir göz atardım. Belki bir oyun kartı, pul vs aralara sıkışmıştır. Bunların NFT’leri değerlenebilir. Piyango size de çıkabilir.


Ersoy Erkazancı

BloombegrHT
https://www.bloomberght.com/yorum/ersoy-erkazanci/2276491-bitcoin-alamadik-bari-nftnon-fungible-token-mi-alsak


1 Nisan 2021 Perşembe

Türk ve Amerikan hisse senedi alım satımı yapmanızı sağlayan Midas uygulaması Webrazzi incelemesi

 Türk ve Amerikan hisse senedi alım satımına odaklanan bir uygulama olarak hizmet veren olan Midas'ı deneme fırsatı yakaladık. Bu videomuzda Midas uygulaması ile ilgili deneyimlerimizi sizlere aktaracağız.