28 Mayıs 2020 Perşembe

Ünlü borsacıdan yatırımcılara 5 öneri

89 yaşındaki Amerikalı kurt yatırımcı Buffett, korona virüs sürecinde zarar edince hemen yeni hamleler yapmaya başladı. İşte 70 milyar dolarlık serveti olan Buffett’ı yönlendiren 5 yatırım sırrı...
Korona virüs salgını sürecinde zarar ettiği yatırımlar olsa da ABD’li ünlü yatırımcı Warren Buffett, bugüne kadar yaptığı hamlelerle dünyanın en zengin 5. ismi olmayı başardı. Buffett 70 milyar dolarlık bir servete sahip.

Amerika’nın en ‘iyimser’ yatırımcısı olarak tanınan 89 yaşındaki Buffett’ın korona virüs sürecindeki hamleleri ve bundan sonra hangi yatırımlara yöneleceği tüm dünyada dikkatle takip ediliyor. Kısa süre önce Washington Post gazetesi Buffett’ın son dönemde havayolu şirketi hisselerinden uzaklaştığını ve portföyündeki bazı otomotiv ile bankacılık şirketi hisselerini azalttığını haberleştirdi.

Piyasalar Warren Buffett’ın hamlelerini takip ederken gözler yeniden Buffett’ın yatırım prensipleri hakkında ipuçları veren ‘Kartopu’ (Snowball) adlı biyografik kitaba çevrildi.

Değişim ve risk...

Alice Schroeder’in kaleme aldığı 2008 basımı kitap Warren Buffett’ın hayatını anlatıyor ve yatırım sırlarını keşfetmeye olanak sağlıyor. Medium.com sitesinde kitapta Buffett’ın yatırımlarına yön veren 5 ana özellik şöyle özetlendi:

1-Değişimi zamanında fark edin: Zaman içinde talep ve buna bağlı olarak arz modeli değişir. Değişime hep hazır olmak gerekli.

2-Farklı olun: Yüzlerce dükkânda satılan şeyi siz de satmaya kalkarsanız alıcı bulamazsınız. Kalabalıklardan farklılaşmaya çalışın. Farklı olmazsanız fark edilmezsiniz.      

3-Risk alın: Belirlilik iyidir ama sizi büyütmez. Hep yaptığınızı yapmaya devam ederseniz yatay gidersiniz. Yeni şeyler öğrenin, yeni alanlara girin. Risk alan meyvesini toplar.  

4-Gelecek planınız olsun: Hep ileri düşünün ve ilerisi için plan yapın. Kısa vadeli kârı değil, uzun vadeli hedefleri düşünün. Uzakmış gibi görünebilirler ama kısa vadeden her zaman daha büyüktürler.

5-Sürekli yeni fırsat arayın: İyi bir fikre sahip olabilirsiniz ama bu fikri aklınızdan çıkarmayı da bilmek lazım yoksa yeni bir iyi fikriniz olmaz. Bir plan sizi bir yere kadar taşır. Büyümek için hep yeniliklerin peşinde olmak lazım.


27 Mayıs 2020 Çarşamba

Türkiye'nin döviz rezervi sorunsalı

Son günlerin en çok tartışılan konularından biri ve genellikle ‘vurmak’ ya da ‘övmek’ bağlamında ilgi görüyor. Oysa ülkelerin döviz rezervlerinin bambaşka bir hikayesi var.

Özellikle 90’ların ani duruş ortamından ve ödemeler dengesi krizlerinden sonra birçok gelişen ülke / emerging market (EM) rezerv biriktirmesi gerektiğini anladı. 80’lerde birçok Latin Amerika ülkesi, 94’te Türkiye, 95’te Meksika, 97’de Asya, 98’de Rusya, 99’da Brezilya ve 2000’lerde Türkiye, Arjantin diye devam eden kur krizlerinde sonra...

Elbette o yılların kur rejimleri dalgalı değildi. Küresel sermaye akımları yaygın değildi. Ülkelerin finansal ve makro yapıları bugünkü miktarlarda döviz giriş ve çıkışlarını yönetmeye uygun değildi. Bankacılık kanunları ve regülasyonlar eksikti. Adeta bir orman kanunu ortamındaydık.

Bugün durum çok daha değişmiş durumda. Yine de o günlerin getirdiği ihtiyatlılık duygusu ve küresel ticaretten alınan payın artışı ile birlikte artık hemen tüm EM bolca rezerv biriktirmiş durumda. BIS raporuna göre rezervlerin büyüklüğü ortalama, milli gelirlerin %5’inden %30’una yükseldi*.

Bugünlerde en sıcak tartışma konularından biri de ülkemizin rezervlerinin yeterli olup olmadığı. Son 7 yılda rezervleri yarı yarıya inen ve 51 milyar dolara inen ülkemiz için bu seviyenin yetersiz olduğu ve bunun bir döviz krizine dönüşebileceği yönünde tartışmalar görüyoruz. Rezervleri bölüp, net ve brüt ayrımı yapan da var; farklı metotlar ile durumun ciddiyetini ortaya koyan da.

Öncelikle birkaç basit girişle başlarsak, rezervlere brüt bakmanın faydalı olabileceğini ve bunun kabul edilen yol olduğunu söylemek gerekir. Gerek IMF katalogları gerekse de derecelendirme kuruluşları bu metodu kullanırlar. Brüte değil nete bakmak lazım diyenler brütün de rezerv olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıdırlar.

Örneğin, TCMB’nin brüt rezervi içinde olan yabancı para zorunlu karşılıklar ilgili bankanın bir dış borç ödemesi yaparken ihtiyacı olması halinde kendi nezdinde bulunan bu karşılıkları bankaya iade edebilir. Banka ödemesini yapar. Böylelikle, atıl olarak görünen brüt rezervin de işe yarar olduğu görülebilir.

Bir diğer konu olan net rezervlerse piyasa beklentilerini etkileme gücüne sahip olduğu için kur seviyesi üstünde ve oynaklık üstünde baskı kurabilir. Bu sebeple net rezervler de tamamen konu dışıdır diyemeyiz. Ne var ki önemli ölçüde belirleyici olan ve tüm dünyanın kabul ettiği şüphesiz ki brüt rezervdir. Aşağıdaki grafikler ve tüm rezerv yazını da bunun üstüne yapılmıştır.

Peki Türkiye’nin rezervler yeterli midir? Bir basamak yukarı çıkıp şunu soralım: Hangi ülkelerin rezervleri yeterlidir? Bunu ölçmenin kolay bir yolu yoktur. Çünkü dünya ile ilişkisi olan ve küresel sistem içinde yer alan hemen her EM belli miktarda döviz yedeğine sahiptir. Öyleyse nasıl ölçeceğiz? Hele ki bunun ortak kabul görmüş bir yolu yoksa? (Aşağıda birkaç yabancı kaynak da paylaştım).

Kullanılan 4 yöntemden biri ülke rezervlerinin 3 aylık ithalatı karşılayabilmesidir. Ülkenin hesaplarından döviz çıkış talebi sadece yerleşik olmayanlardan gelmez elbette. Vatandaşlar da paralarını dövize çevirmek isteyebilirler. Bu sebeple para tabanına oranını da kullanıyoruz. Sonraki yıllarda artan dış borçların en azından bir bölümünü, en kısa vadeli olanını tamamen kapatabilecek kadar rezerv var mı diye de bakılmaya başlandı. Son olarak ise IMF’nin kullandığı ve 4’lü bir bileşimi olan ARA göstergesi.

Aşağıda 2017 yıl sonu itibari ile şimdikine yakın bir tablo görmek mümkün. Yukarıda andığım 4 göstergeye göre ülkelerin neredeyse yarısı bir ya da daha fazla kriteri tutturamıyorlar. Stres zamanlarında bu ülkelerin kurları daha fazla değer yitirebiliyor.

Bir başka gösterge ise kıyaslama. EM içinde rezervlerin milli hasılaya oranı %30’larda. Ancak küçük kutucukta görüldüğü gibi yönetilen kur rejimlerinde rezerv biriktirme ihtiyacı çok daha fazla. Uluslar Arası Ödemeler Bankasına (BIS) göre dalgalı kabul edilen (biz de buraya dahil edilmişiz) kur rejimlerinde rezerv büyüklükleri ortalama %20’ler düzeyinde. Türkiye son verilere göre bu oranın yarısı kadar rezerve sahip.

Ancak hem tabloda gösterildiği gibi hem de uzunca anlatmaya çalıştığım gibi doğru seviye nedir, bilen de yok.



Kaynak: IMF, BIS, Bloomberg HT

Rezervlerin tek başına alınarak döviz kurunun yönünün tayin edilmesi mümkün değil. Örneğin Türkiye son yıllarda 80 milyar dolarlık cari açığını ekonomik yavaşlama sebebiyle artıya çevirmiş durumda. 12 aylık fonlama ihtiyaçları da 220 milyar dolardan 170’lere inmiş halde. Çünkü üretim ve tüketim cepheleri tam randımanlı işlemiyor. Bunun sonucunda ihtiyaç da azalıyor.

Bir başka konu, Türkiye’nin döviz rejiminde ve sermaye akımlarında özellikle son kur krizinin ardından (2018 eylül) artık başka bir yol tutmuş olmasıdır. ABD’nin açıkça finansal tehditleri ve Başkan Trump’un twitter yoluyla tehdit etmesi, 2016 Temmuz’da başlayan darbe girişimi sürecinin devamı olarak okunmuş ve ekonomi yönetimi serbest piyasa kuralları ve döviz oynaklığı arasında bir trade off / ödünleşme görmüştür.

Bunun ardından kısa vadeli döviz hareketliliği azaltılmak istenmiş ve çeşitli düzenlemeler (swap kısıtlamaları, BDDK önlemleri, TCMB karşılık politikaları gibi) ile döviz kurundaki oynaklık sınırlandırılmak istenmiştir. Bu, piyasa oyuncuları tarafından yatırım iklimini bozucu olarak görülmüş ve sermaye çıkışları şiddetlenmiştir. Ekonomi yönetimi bu çıkışları rezervler ile finanse etmiş ve kamu bankaları kanalıyla döviz satışları başlamıştır.

Satışların başladığı tarihten bu yana rezervlerde 60 milyar dolardan fazla erime görülmüştür. Bugün, tartışmayı yaratan bu seviyenin düşük rezervler / kur üstünde baskı / baskı sebebiyle daha fazla rezerv satışı / düşük rezervler / kur üstünde baskı negatif geri beslemesi ile bir kur krizi çıkabileceği korkusudur. Covid19 sonrasında sermaye akımları EM’den sert çıkış yönünde olunca bu tartışma alevlenmiştir.

Ancak tartışmanın ıskaladığı en net konulardan biri Türkiye’nin yeni finansal ve ekonomik yapısıdır.

Konu kanımca şu şekilde ele alınmalıdır. Türkiye tek haneye inmiş yabancı bono sahipliği, %56’ya kadar geri çekilerek yeni düşükler gören yabancı hisse senedi sahipliği, nette 20 milyar doların da altına inen bilanço dışı yabancı para pozisyonu gibi göstergelere sahiptir. Ekonomik güçlükler sebebi ile yerlilerin döviz alımları durmuştur. Yavaş ekonomi sebebi ile ithalat kanalı çalışmamaktadır. Bu sebeple döviz ihtiyacı git gide azalmaktadır. Döviz rezervleri yeterliliği konusu ekonomik döngünün durumu sebebi ile kadük bir tartışma haline gelmiştir.

Ayrıca Türkiye’nin oluşturmuş olduğu düşük serbestisi olan sermaye akımları modeli sebebiyle de aşırı stres anları haricinde döviz kurunun gidişatı yönetilebilir hale gelmiştir. Bir kur krizi olasılığı düşüktür. Kurdaki oynaklık ve döviz kurunda yeni yüksekler görülmesini takiben bir döviz kuru krizinden söz etmek için Türkiye’nin ya akımları daha serbest hale getirmesi ya da hiç döviz girdisi sağlamadan devamlı olarak piyasaya döviz satması gerekir. Enflasyonun kontrol altında tutulduğu senaryoda bu epeyce güç görünmektedir.

Son olarak, 2017’den bu yana oldukça volatil olan makro yapı dövizin adeta uçması ile finansal riskler biriktirmiştir. Bu sebeple, ekonomi yönetimi şirketleri ayakta tutmaya çalışmaktadır. Burada seçilen yol herkesin mümkün olduğunca yaşatılmasıdır. Bunun yolu da ucuz krediden geçiyor. Sermaye akımları ve döviz kur tam olarak serbest olsa faizlerin seviyesi daha yukarıda oluşabilir. Bu da kredi büyümesine zarar verir. Bu sebeple de yeni bir yapı denenmiştir.

Bana göre tartışılması gereken ve aslolan iki konu bulunmaktadır.

1/ Yeni kurulan sistemde yurt içine yönelecek sermaye akımlarının iştahı kırılmaktadır. Türkiye’nin güçlü büyüme kaydedeceği yıllarda gereken fonlama nereden gelecek? Türkiye ithal ikame modeline düşündüğü kadar hızlı geçiş yapabilmiş midir? Yoksa prematüre bir ön kabulle mi değişimi zorlamaktadır?

2/ Yeni finansal mimari ve ekonomik yapı artık sadece kısa vadeli göstergeler ya da rezervler gibi sonuçlar üstünden okunamaz. Sağlıklı analiz yapmak isteyenler Türkiye’nin modernleşme / Batılılaşma çabalarından bugünlere ve kalkınmacı / muhafazakar kanadın Batı okumasına bakmalılar. Artık cevap bu değişimi okumadan verilebilir değil.

* https://www.bis.org/publ/bppdf/bispap104a_rh.pdf

** Avrupa Merkez Bankası da konuya değinmiş ancak döviz rezerv yeterliliği konusunda bir veriden yana tavır almamıştır https://www.ecb.europa.eu/pub/economic-bulletin/articles/2019/html/ecb.ebart201907_01~c2ae75e217.en.html#toc2

*** ABD Hazinesi de yönergelerinden birinde konuyu irdelemiş ancak fazla döviz rezervi biriktirmenin risklerini de vurgulamıştır https://www.treasury.gov/resource-center/international/exchange-rate-policies/Documents/2006_Appendix-3.pdf


Gökhan Şen
Bloomberg HT


21 Mayıs 2020 Perşembe

Bireysel yatırımcı borsaya dönüyor, Riske dikkat edilmeli

Küçük hisseler altınla yarıştı!

Küçük ve sığ hisselerin ortalama çıkışı son 2 yıldır altınla yarışıyor. 2019’da küçük hisselerden oluşan BIST Tüm-100 Endeks yüzde 76.38 yükseldi. SPK, yatırımcı mağduriyetini sınırlayabilmek için hisselere bir takım tedbirler getirdi. Bu noktada aracı kurumların bireysel yatırımcıları uyarması  önemli. Aksi taktirde 20 yıl önce oluşan mağduriyetlerle borsaya sırtını dönen bireysel yatırımcıların yeni bir mağduriyetle bir 20 yıl daha beklenmesi gerekebilir.

Bireysel yatırımcı borsaya dönüyor

Sermaye piyasalarında faizlerin düşüşü ve yabancıların hızlı çekilmesiyle borsaya gelen bireysel yatırımcıda artış var.

Ağırlıklı olarak sığ ve zayıf hisselere yönelen bireysel yatırımcılar, ciddi bir riski de üstlenmeye başladılar.

Riske dikkat edilmeli

Sermaye piyasalarının temel aktörleri, borsayı yeniden keşfeden bireysel yatırımcıyı bilinçlendiremediği takdirde yeni mağduriyetler yaşanabilir.

Yabancı yatırımcı kademeli olarak çekiliyor ve artık daha kısa vadeli hareket ediyor. Düşen mevduat getirisine alternatif olarak borsaya gelinmesi oldukça iyi. Geçen yılın kasım ayında 1.171.399 olan yatırımcı sayısı nisan sonunda 1.420.333’e çıktı ve mayıs sonunda daha da artmış olacak.

Ancak bireysel yatırımcıların iktisadi bir dayanağı olmayan zarardaki hatta faaliyeti dahi olmayan firmaların hisselerine yönelmesi ileriye yönelik ciddi bir riski de beraberinde getireceği göz ardı edilmemeli. 

(Zeynep Aktaş - Milliyet)

20 Mayıs 2020 Çarşamba

18 milyarlık Ilısu Barajı'nda ilk türbin devreye girdi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan video konferans yöntemiyle iştirak ettiği, Ilısu Barajı Enerji Santrali 1. Tribün Devreye Alınma Töreni'ne katıldı.
Türkiye'nin vizyon projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında kurulan Ilısu Barajı Hidroelektrik Santrali'nin altı tribününden ilki, törenle hizmete alındı.

Proje kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü tarafından yapımı tamamlanan, başta Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin tamamının kalkınmasına katkı sağlayacak Ilısu Barajı Hidroelektrik Santrali'nde (HES) su tutma çalışmalarında da sona gelindi.

Ön yüzü beton kaplamalı kaya dolgu barajlar kategorisinde, gövde hacmi ve kret uzunluğu bakımından Atatürk Barajı'ndan sonra Türkiye'nin ikinci büyük barajı Ilısu'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müjdelediği üzere 6 türbinden biri 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda devreye alınıyor.

TBMM'nin kuruluşunun 100. yıl dönümü dolayısıyla 23 Nisan 2020'de Ilısu Barajı ve HES Projesi'nde ilk türbin test amaçlı döndürülmüştü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın törende yaptığı açıklama şöyle;

Ilısu Barajı ve Hidroelektrik santralimizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Veysel Eroğlu Bey’e şahsım adına teşekkür ediyorum. Yüklenici firmalara çok teşekkür ediyorum. Mühendisinden işçisine kadar herkesi kutluyorum. 2008 yılından beri, kredisinden inşaasına her aşamasında pek çok engellemeyle karşılaşan bu eseri ülkemize kazandırdık. Terör örgütlerinden yurtdışındaki finans kuruluşlarına kadar yıllarca bu barajın yapımına engel olmak isteyen herkesin bugün karşımızdaki eserin ihtişamı karşısında ezildiğini inanıyorum.

Başta ana muhalefet olmak üzere hele hele aşırı uç muhalifler buranın yapımı karşısında merak ediyorum ne diyecekler. Bölgenin çiftçisi için toprakları için en önemli sulama imkanlarından tutunuz içme suyuna varıncaya kadar her şey burada. Enerji imkanları burada. Laf değil eser üretme siyasetimizin somut bir örneği duruyor.

Ve kendi ülkesini yabancılara şikayet edenlere, kendi halkına silah çekenlere verdiğimiz en güzel cevap bu muhteşem eserdir. Ilısu Barajı’ndan esecek barış , kardeşlik ve huzur rüzgarı bu topraklarda dalga dalga hissettirecektir. Yıllık enerji üretim kapasitesi 4.1 milyar kilowatt saat olan santralimizin 200 megawatt gücündeki birinci ünitesini hizmete alıyoruz. Her ay bir türbini hizmete alıp Ilısu’yu yıl sonuna kadar faaliyete geçireceğiz.

Ilısu’nun maliyeti yeniden yerleşim, tarihi varlıkların korunması ve inşaatı 18 milyar lirayı buldu. Barajın inşaatı konusunda en çok istismar edilen tüm tarihi varlıklar özenle korunmuştur. Bu tür çalışmalar için 200 milyon liralık kaynak kullanılmıştı. Tesisin ekonomiye yıllık katkısının 2.8 milyar lira olmasını bekliyoruz. Temelden yüksekliği 135 metre, toplam su depolama hacmi 10.6 milyar metreküp olan Dicle Nehri’ne taktığımız nadide gerdanlık GAP projesine en önemli unsurlarından biridir.

Bu dev eser 1200 megawattlık toplam kurulu gücüyle ülkemizin en büyük 4, dolgu hacmi açısından da 2. Barajıdır. Beton kaplı kaya dolgu baraj tipinde ise Ilısu dünyada bir numaradır. Burada toplanan suları Cizre barajına bırakarak 1.1 milyar kw saat enerji üretip arazileri sulayabileceğiz. Buradan sesleniyorum! Çiftçilere ne yaptınız? Suya hasret topraklar çiftçinin gönlüne su serpmişti. Ne yaptığımızı anladın mı Bay Kemal.
 
Ilısu Barajı’ndan en büyük faydayı görecek olan Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak illerindeki vatandaşlarımızı hayırlı olsun diyorum. Herhalde terör örgütleri bu sudan da nasibini almazlar diye düşünüyorum. Çünkü onların bu barajları kullanım emelleri farklıydı. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca hep siyasi ve sosyal tartışmaların için de kaybolup giderken çağın temel hizmetlerinden mahrum kalan milletimiz çok büyük acılar çekmiştir.

Biz 18 yıl önce Türkiye’yi demokraside ve ekonomide dünyanın en ileri ülkeleri arasında yükseltme azmiyle yola çıktığımızda birileri birkaç yıl iktidarda kalıp gideceğimizi düşünüyordu. Ama biz planlarımızı programlarımızı hedeflerimizi çeyrek asırlık yarım asırlık bir asırlık dilimlere göre yaparak geçmişten beri tüm siyasetçilerin teslim olduğu kısır döngüyü kırdık. Ve dedik ki eğitim, sağlık, adalet, emniyet bu dört temel taş üzerinde Türkiye’yi yükselteceğiz.

Ve buna daha sonra ulaşımı, tarımı ilave ettik. Güçlenen Türkiye’yi inşa ettik. Her seçimde milletimiz artan oranda oy vererek doğru yolda ilerlediğimizi gösterdi. Hamdolsun sadece 18 yılda bizden önceki 79 yıldaki yapılanların tamamının kimi alanlarda 5 katı, kimi alanlarda 10 katı ve daha fazla hizmet üretmeye başladık. Ekonomimizin altyapısını da makro düzeyde dünyanın en üst ligine çıkma seviyene getirdik. Eğitim, sağlık, adalet ve emniyet temelinde ülkemizi kalkındırırken ulaşımdan tarıma enerjiden turizme hiçbir alanı ihmal etmedik.

Geçtiğimiz 18 yılda 8362 tesisi ülkemize kazandırdık. Türkiye 2002 yılında 276 baraja sahipti, 585 baraj daha ekledik. Ana muhalefetin başı konuşuyor, israftan bahsediyor. Bu yatırımlar mı israf? 79 yılda bunların nesi vardı? Bunların üzerine inşa ettiklerimiz ortada. Şunu bir defa unutmayalım. Gözünüz vardır görmezsiniz, o ayrı mesele. Diliniz vardır, gerçekleri konuşmazsınız o da ayrı mesele. Ama bu millet gerçeklerin hepsini görüyor.

"17 BARAJ AÇILIŞINI DAHA YAPACAĞIZ"

Önümüzde inşallah peyderpey onları da göreceksin Bay Kemal ve muhalifler. Cumhur İttifakı’nı bir kenara koyuyorum. Dimdik bu yolda yürüyeceğiz. 17 baraj açılışını daha yapacağız. Bunları bir ay arayla belki daha kısa.

Bu yaz bu konularda zenginlik dönemi olacak. Enerjide suda. Türkiye 2002 yılında 97 hidroelektrik santrali vardı. Biz buna 587 hidroelektrik santrali daha ekledik. Türkiye enerji alanında devrim gerçekleştiren ülkelerden biridir. Türkiye 2002 yılında 84 içme suyu tesisine sahipti, 247 tesis daha ekleyerek 4.5 milyar metreküpe yakın sağlıklı içme suyu kazandırdık. 18 yılda 18 milyon dekar araziyi üretime açtı.


Teknolojiye ayak uyduramayan şirketler havlu atmak zorunda kalacak

Salgın sürecinde insanların evlerinden iş yapma alışkanlığı kazandığını ve bunun da teknoloji sayesinde gerçekleştiğini vurgulayan Mark Mobius, "Teknoloji şüphesiz ki hayatımızı, üretkenliğimizi sürekli iyileştiriyor, ürün ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesini sağlıyor. Dolayısıyla hayatımızı muazzam şekilde etkilediği bir gerçek. Son dönemde iletişimin yaygınlaşması, yüksek hızlı haberleşme, internet ve şu an kullandığımız video konferans uygulaması gibi araçlar teknolojiye ivme kazandırmış durumda. 10-15 yıl öncesine kadar bunları yapamıyorduk. Yapabilsek bile şimdiki gibi ücretsiz ya da düşük maliyetli değildi. Tüm bu değişim, ülkeler ve bilhassa da şirketler nezdinde inanılmaz bir etkiye sahip. Teknolojiye ayak uyduramayan şirketler havlu atmak zorunda kalacak." şeklinde konuştu.


19 Mayıs 2020 Salı

Türkiye'nin en yüksek baraj inşaatında 193 metreye ulaşıldı

Türkiye'nin en yüksek, 'çift eğrilikli ince kemer baraj tipi' kategorisinde ise dünyanın 3'üncü en yüksek barajı olacak Yusufeli Barajı'nın 2021 yılında devreye alınması planlanıyor.

Türkiye sınırları içinde 410 kilometrelik uzunluğa sahip Kuzeydoğu Anadolu’nun en büyük nehirlerinden, Artvin’deki Çoruh Nehri üzerinde yapımına devam edilen Yusufeli Barajı ve HES Projesi inşaatı sürüyor. 275 metre gövde yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise 'çift eğrilikli ince kemer baraj tipi' kategorisinde 3’üncü en yüksek barajı olacak Yusufeli Barajı’nda, 558 megavat kurulu güce sahip santral ile 650 bin nüfuslu bir şehrin elektrik ihtiyacı karşılanabilecek. Türkiye’nin öz kaynakları ile tamamı Türk mühendisler tarafından inşa edilen baraj projesinde, 193 metre gövde yüksekliğine ulaşıldı. Türkiye'nin en prestijli projelerinden Yusufeli Barajı'nın, 2021 yılında devreye alınması planlanıyor.

1 MİLYON 300 BİN METREKÜPLÜK İMALAT KALDI

Limak Proje Müdürü Feridun Ünsal, çalışmaların 24 saat aralıksız sürdürüldüğünü belirterek, toplam 4 milyon metreküplük beton imalatı olacak ana yapıda 1 milyon 300 bin metre küp kaldığını söyledi. Ünsal, "Yusufeli Baraj çalışmalarımız 24 saat aralıksız devam ediyor. Barajımızda toplamda 4500 personelimiz 24 saat çalışıyor. Baraj imalatlarında günlük ortalama 6500 ile 7500 metreküp beton dökülüyor. Yaklaşık 2 milyon 700 bin metreküplük imalatı tamamlamış bulunuyoruz. Toplam 4 milyon metreküplük imalatımızdan 1 milyon 300 bin metreküplük imalatımız kaldı. Bizim toplam gövde yüksekliğimiz 275 metre, şu an için maksimum yüksekliğimiz 193 metre kalan yüksekliğimiz 82 metre bu sene ekim ayına kadar gövde imalatını tamamlamayı planlamaktayız. Yapımı tamamlandığında ekonomiye yıllık 250 milyon dolarlık katkı sağlayacak. 2021 yılı nisan ayında su tutmaya başlayacağız" diye konuştu.

ÇORUH HAVZASI'NA 143 PROJE PLANLANDI

Yıllık ortalama debisi 6,3 milyar metreküp olan Çoruh Nehri'nin kaynak kısmındaki Laleli Barajı ile daha aşağı kesiminde yer alan TBMM 85'inci Yıl Muratlı Barajı arasında kurulan santrallerde toplam 2 bin 632 megawatt kapasiteyle yılda 8,631 gigawatt elektrik üretilecek. Çoruh Havzası'nın yan kolları ile birlikte toplamda 143 adet baraj ve HES projesi ile yılda 14 bin 552 gigawatt elektrik üretimi gerçekleştirilmiş olacak.

27.03.2020


Ilısu Barajı’nda elektrik üretimi yarın başlıyor

Ilısu Barajı’nda elektrik üretimi yarın başlıyor. Altı tribünden oluşan barajın ilk tribününün açılışı yarın gerçekleştirilecek. Barajla, enerji üretiminden ekonomiye yıllık 412 milyon dolar katkı sağlanacak. Proje, 18 milyar liraya mal oldu.
FINANSGUNDEM.COM-ANKARA

Türkiye'nin en büyük elektrik üretimi projelerinden biri olan Ilısu Barajı'nın altı tribününden ilki, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nda hizmete alınıyor. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın video konferans yöntemiyle katılacağı ilk tribünün hizmete alınma törenine; Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de katılacak.

Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, Dicle Nehri üzerine inşa edilen ve kurulu güç bakımından Atatürk, Karakaya ve Keban Barajlarından sonra Türkiye’nin dördüncü büyüğü konumunda bulunan Ilısu Barajı’nın önyüzü beton kaplı kaya dolgu baraj tipinde dolgu hacmi ve gövde uzunluğu bakımından ise dünyada birinci sırada yer aldığını ifade etti. Pakdemirli, tesisin, temelden 135 metre yüksekliğe, 24 milyon metreküp dolgu hacmine ve bin 820 metre kret uzunluğuna sahip olduğunu dile getirdi.

YILSONUNDA TAM KAPASİTEYLE ÇALIŞACAK

Pakdemirli, inşa edilen Ilısu Barajı ve hidroelektrik santralinin, her biri 200 MW gücünde 6 tribünden oluştuğunu belirterek, şunları kaydetti:

“İlk tribünün hizmete girmesiyle yıllık 687 milyon kWh elektrik enerjisi üretilecek ve ekonomiye ilave 355 milyon lira katkı sağlanacak. Bu üretim rakamı 1 milyon nüfuslu bir şehrin yıllık enerji ihtiyacının karşılanması anlamına geliyor.

Daha sonra ise her ay bir tribünün daha hizmete alınmasıyla yılsonuna kadar barajın tam kapasiteyle üretime geçmesini hedefliyoruz. Toplam kurulu gücü 1200 MW olan santral tam kapasite ile devreye girdiğinde, yılda ortalama 4120 GWh enerji üretimi gerçekleştirilecek. Böylece sadece enerji üretiminden ekonomiye yıllık 412 milyon dolar katkı sağlanacak. Bu üretim rakamıyla 6 milyon nüfuslu bir şehrin yıllık enerji ihtiyacı karşılanabilecek.”

ILISU PROJESİ 18 MİLYAR LİRAYA MAL OLDU

Baraj inşaatı kapsamında, araçların zorlukla geçtiği Midyat- Dargeçit yolunun yeniden yapıldığını belirten Pakdemirli, bu çerçevede 52 km ulaşım yolu ile Dicle Nehri üzerine 250 metre uzunluğunda köprü inşa edildiğini, ayrıca Batman-Siirt-Şırnak ve Diyarbakır’a ait köylerde de 237 km asfalt kaplı köy yolunu yapmaya başladıklarını söyledi.

Bakan Pakdemirli, Ilısu projesinin baraj, yeniden yerleşim, tarihi ve kültürel varlıkların korunması ve diğer inşaatlar ile yaklaşık 18 milyar liraya mal olduğunu kaydetti.

Warren Buffett’ın dönemi bitti mi?

Basketbolda tarihin en iyisinin Lebron mu yoksa Jordan mı olduğu kişiden kişiye değişir fakat yatırım dendiği zaman herkesin aklına son elli senedir yaşayan efsane Warren Buffett gelir. Buffett’ın şirketi Berkshire Hathaway, 1965’den 2018’e temettüler dahil yıllık %20,5’lik birleşik getiri elde ederken S&P 500 endeksinin getirisini çok rahat bir şekilde ikiye katlamıştır. Buffett ayrıca kamuoyunda ve basında sevilen bir figürdür ve boğa piyasasının temsilcisi olarak bilinir.

31 Mart itibariyle Berkshire, 130 milyar dolardan fazla nakit paranın üzerinde oturmasına rağmen korona virüs pandemisinden dolayı borsalar Mart ayında dip seviyesini gördüğünde neredeyse hiç hisse alımı yapmadı. Buffett ve sağ kolu Munger onları ünlü yapan büyük yatırımları yapmazken temettü ödemelerini de kesti.

Berkshire’nın son zamanlarımdaki yatırımları olan Kraft Heinz, Occidental Petroleum ve havayolu hisseleri (Nisan’da hepsini sattı) Marketwatch yazarı Howard Gold’a göre yanlış yatırımlardı. Berkshire’ın en büyük yatırımı olan Apple ise porföyünde çok az sayıda diğer teknoloji hisselerini içerdiği için finans sektörü yatırım fonlarına (ETF) benzemekte.

Son hissedarlar toplantısında en iyi yatırım aracı olarak S&P 500 endeks fonunu gösteren Buffett, aslında endeks fonunun Berkshire hisselerinden daha iyi performans göstereceğini düşünüyor. Artık sahne Buffett gibi isimlerin değil ABD Merkez Bankası FED’in elinde.

17 Mayıs 2020 Pazar

Ticarete 'sanal fuar'

Ticaret Bakanı Pekcan, "Yerli ve milli yazılım katkısıyla 22-26 Haziran tarihlerinde Agrivirtual-Sanal Tarım Makineleri Fuarı'nı gerçekleştireceğiz. Bu etkinlikle ziyaretçilere fuar alanını 3 boyutlu gezme imkanı sağlanacak." dedi.
Ticaret Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde ertelenen ya da iptal edilen fuarları sanal ortama taşıyor. 

Bu kapsamda 1-3 Haziran tarihinde ayakkabı ve saraciye fuarı "Shoedexpo" ile başlayacak sanal fuar organizasyonu, 22-26 Haziran tarihlerinde yerli ve milli yazılımın katkılarıyla gerçekleştirilen "Agrivirtual-Sanal Tarım Makineleri Fuarı" ile devam edecek.

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan,  AA muhabirine yaptığı açıklamada, tüm dünyayı etkisi altına alan salgın sebebiyle iş dünyasının hareket ve temas imkanlarının küresel ölçekte kısıtlandığını, ticaret fuarlarının da ertelendiğini ya da iptal edildiğini söyledi.

Bu süreçte dijital pazarlama yöntemlerinin ve sanal ticaret platformlarının daha önemli hale geldiğini dile getiren Pekcan, Ticaret Bakanlığı olarak bu gelişmelerin dışında kalmadan, ihracatçı birlikleriyle koordinasyon halinde başarıyla gerçekleştirmeye devam ettikleri sanal ticaret heyetleri organizasyonlarının ardından sanal fuar çalışmalarını da başlattıklarını bildirdi.

Pekcan, sanal fuarlarla katılımcı firmaların ve ürünlerinin tanıtımının, bu firmalar ve alıcılar arasında online seminer ve ikili görüşmeler ile panel gibi ticareti geliştirmeye yönelik tüm faaliyetlerin, 7 gün 24 saat esasıyla dijital platforma taşınacağını belirterek, şunları kaydetti.

"Sanal fuarlarımıza 1-3 Haziran tarihinde ayakkabı ve saraciye fuarı 'Shoedexpo' ile başlıyoruz. Dijital pazarlama yöntemlerinden sanal ticaret fuarlarını firmalarımıza tanıtmak ve firmalarımızın bu platformlarda küresel rakiplerinden önce yer almasını sağlamak amacıyla Bakanlığımız koordinasyonunda Ege İhracatçı Birliği Genel Sekreterliği düzenlenecek bu fuarda 30 katılımcı firmamızla yurt dışındaki 250 profesyonel alıcıyı buluşturacağız. Firmalarımız, fuarda sonbahar-kış sezonu için hazırlanmış koleksiyonlarını dijital platformda dünya ile buluşturacak ve küresel alıcı firmalarla web üzerinden online ikili iş görüşmeler gerçekleştirecek."

Agrivirtual-Sanal Tarım Makineleri Fuarı
Pekcan, 22-26 Haziran tarihlerinde Bakanlığın koordinasyonu, Orta Anadolu İhracatçı Birliklerinin organizasyonu ve Selçuk Üniversitesinin iş birliğinde "Agrivirtual-Sanal Tarım Makineleri Fuarı"nın da düzenleneceğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Yerli ve milli yazılım katkısıyla hazırlanan bu fuarla ziyaretçilere fuar alanını 3 boyutlu gezme imkanı sağlanmasının yanı sıra firmaların ziyaretçileriyle anlık mesajlaşma ile görüntülü görüşmelerine imkan tanınacak. Bunun yanı sıra 4 dilde çeviri hizmeti verilecek fuarda 100'ün üzerinde tarım makineleri ihracatçımızı, 300'den fazla küresel alıcıyla buluşturacağız."

"Sanal fuarların desteklenmesi için çalışma başlattık"
''Ticaret Bakanlığı ihracata yönelik devlet desteklerine sanal ticaret heyetleri ve sanal fuarları da eklemek için çalışma başlattı'' bilgisini veren Pekcan, "Salgının sosyal izolasyonu mecbur kıldığı bu günlerde ticareti geliştirmemizdeki engelleri firmalarımızla iş birliği içinde bu kez dijital platformlarla aşacağız. Bakanlığımız bu gibi çalışmalarda öncü rolünü tüm hızıyla sürdürmeye, ihracatçılarımızın önündeki engelleri kaldırmaya devam edecektir." değerlendirmesinde bulundu. 

16 Mayıs 2020 Cumartesi

Borsada çöp hisseler uçtu sanayi devleri düştü

Hisse senedi piyayasalarında oldukça ilginç gelişmeler yaşanıyor. Çöp statüsünde olan faaliyeti kalmamış hatta icra takibine girmiş hisseler tavan tavan yükselirken sanayi devleri Tüpraş, Petkim ve Arçelik değer kaybediyor. Küçük hisselerde yaşanan sert fiyat hareketleri ise piyasa yeni giren yatırımcıların sürü psikolojisiyle hareket etmelerine bağlanıyor. Bu dönemde özellikle de küçük hisselerde yaşanan olağandışı fiyat ve miktar hareketlerine karşı yatırımcıların dikkatli olması öneriliyor. Karını artıran mali yapısı güçlü temettü dağıtan şirketlerin tercih edilmesinin daha isabetli olacağı vurgulanıyor. Hisse senedi piyalarındaki dalgalanmalardan mağdur olmamak isteyen yatırımcıların da yatırım fonlarını tercih etmeleri öneriliyor. 

15 Mayıs 2020 Cuma

Volatilite Bazlı Tedbir Sistemi (VBTS) nedir?

Sermaye Piyasası Kurulu'nun ilgili kararları uyarınca, Borsa İstanbul Pay Piyasasında işlem gören paylarda işlemlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleşmesinin sağlanması ve yatırımcıların aşırı volatilitenin getirdiği risklerden korunmaları amacıyla Volatilite Bazlı Tedbir Sistemi devreye alındı. Bu kapsamda ilgili paylarda gerekli koşulların oluşması halinde kademeli olarak ve bir sonraki seviye tedbir uygulanırken önceki seviye tedbirin veya tedbirlerin uygulanmasına devam edilmek suretiyle;                                            

1) 15 gün süre ile birinci seviye "Açığa Satış ve Kredili İşlem Yasağı" tedbiri,        

2) 15 gün süre ile ikinci seviye "Brüt Takas" tedbiri,                                            

3) 15 gün süre ile üçüncü seviye “Tek Fiyat Yöntemi ile İşlem Görme” tedbiri uygulanıyor.           

Hisselere ilişkin alınan tedbir kararları ise Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) duyuruluyor.

14 Mayıs 2020 Perşembe

Japonya ile swap beklentisi doları aşağı çekiyor

TCMB’nin bazı ülke merkez bankalarıyla yürüttüğü swap görüşmelerinin olumlu yönde ilerlediği haberleriyle dolar/TL’de aşağı yönlü seyir sürüyor
Türkiye piyasaları iki gündür gelişmekte olan diğer ülkelere göre daha iyi bir performans gösteriyor. Bu performansın altında yatan neden ise piyasada Çin ve Japonya merkez bankalarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TBMB) yapacağı olası bir swap anlaşması. Piyasada konuşulanlar anlaşmanın yakın olduğu yönünde. Swap anlaşması ile Türkiye’ye 3 milyar dolar geleceğini bekleyenler de var, anlaşmanın farklı bankalarla toplamda 10-15 milyar dolara çıkacağını düşünler de.

Bu söylentiler Türkiye piyasalarının dünya piyasalarından pozitif ayrışmasını da sağladı. Dolar 7 liranın altında 6.97 lira seviyelerinde Borsa İstanbul ise yükselişte. Korona virüs salgınında ikinci dalga endişeleri ile ABD borsalarında yaşanan kayıplar küresel borsaları kırmızıya döndürmüş durumda. BIST 100 Endeksi ise, son 7 günlük düşüş sürecinden önceki gün zıplayarak çıktı. Önceki gün yüzde 1.86 artışla 99 bin 615’e ulaştı dün de yükseliş yüzde 1 seviyelerinde ve 100 bin seviyesi yeniden aşıldı. Swap hattı anlaşmasının yakın olduğuna ilişkin beklentiler piyasaları olumlu etkiledi.

Hem Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak hem de Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal swap hattı için görüşmelerin sürdüğünü belirtmişti. Verilen bilgilere göre G20 ülkeleri başta olmak üzere yüksek dış ticaret açığı verdiğimiz ülkelerle görüşülüyordu. Piyasa uzmanlarına göre bu ülkelerin başında Japonya, Çin, İngiltere, Katar merkez bankaları geliyor. Bu ülkelerin yanı sıra Avrupa Merkez Bankası ile de görüşüldüğü yine uzmanlar tarafından dile getirilmişti.

Anlaşmalarla 50 milyar dolar seviyesinde bir kaynak girişi sağlanmasının Türk Lirası’na ve TL varlıklarına olumlu yansıyacağına dikkat çekiliyor.

Bu arada Kabine Toplantısı açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başakşehir Şehir Hastanesi’nin 21 Mayıs’taki açılışının Japonya Başbakanı Şinzō Abe ile birlikte yapılacağını açıklamıştı. Başbakan Abe’nin de açılışa katılacak olması piyasada beklentileri daha da artıran bir işaret olarak yorumlandı. Japonya Merkez Bankası (BoJ), Amerikan Merkez Bankası Fed’in 2008 krizinden bu yana kullandığı swap hattına dahil.

10 Mayıs 2020 Pazar

Dövizde yaşanan gelişmeler

Dolar/TL kurunda yeniden aşırı yığılma yaşanıyor. Birikiminin eriyeceğinden korkanlar ya da artıştan istifade etmek isteyenler dolara yöneliyor. Hatta aldığı krediyi bekleme süresince dolara çevirenlerin olduğu dahi gözlenmekte. Söz konusu yönelimin kırılabilmesi için dövize yönelik algı ve beklentinin kırılabilmesi şart. Bunun yolu ise döviz likiditesini artırabilmekten geçiyor.

Swap ya da borçlanma yolu ile bu sorun kısa vadede aşılsa dahi önemli olanın orta ve uzun vadeli çözümlerin sağlanabilmesi olduğu unutulmamalı. Bu noktada yabancı yatırımının güven duymasını sağlayacak düzenlemelerin getirilerek yatırım yapılabilir ülke seviyesine çıkabilmenin önemli olduğu unutulmamalı.



ZEYNEP AKTAŞ
MİLLİYET


Ev almak yerine insanlar kirada oturuyor

Türkiye’de kendi evinde oturanların sayısı düşerken kirada oturanların oranı hızla artıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, kirada oturanların oranı 2012-2018 arasını kapsayan 6 yılda yüzde 21 artış gösterdi. Aynı dönemde kendi evinde oturanların oranı ise yüzde 3 düştü.

TÜİK’in açıkladığı Aile İstatistikleri oturulan konutun mülkiyet durumunda son yıllarda ciddi bir değişim olduğunu ortaya çıkardı. Buna göre 2018 yılında halkın yüzde 59’u kendi evinde otururken yüzde 25,2’si kiracı durumunda. TÜİK verilerine göre bu oran 2012 yılında kendi evinde oturanlar için yüzde 60,6 ve kiracılar için yüzde 20,9 idi. Bu da 6 yılda kendi evinde oturanların sayısının yüzde 3 düşerken kiracıların oranında yüzde 21 artış olduğunu gösteriyor.

Harcamaların dörtte biri konut ve kiraya gidiyor

Peki, hanehalkları harcamalarının ne kadarını konut/kiraya ayırıyor? TÜİK’e göre 2018 yılında halk harcamalarının yüzde 23,7’si konut/kiraya ayırıyor. Bu hanehalklarının en büyük harcama kalemini oluşturuyor. İkinci sırada yüzde 20,3 ile gıda ve alkolsüz içecekler geliyor. Üçüncü sırada yüzde 18,3 ile ulaşım var.

Yoksulların konut ve kira harcaması daha yüksek

Türkiye genelinde hanehalkı harcamalarının yüzde 23,7’si konut ve kiraya gidiyor. Ancak bu oran yoksullarda yüzde 31,4 iken zenginlerde yüzde 20,3. Bu; yoksulların yaptığı aylık 100 liralık harcamanın 31,4 lirasının kira ve konuta ödendiğini gösteriyor.

Türkiye’de satılan konut sayısı, 10 yıldan bu yana her sene artarken 2018’de düşüşe geçti.

Kovid-19 salgını Türkiye’de de istihdamda sert düşüşlere yol açıyor

Kovid-19 salgını küresel ekonomiyi derinden etkilerken Türkiye’de de istihdamda sert düşüşlere yol açıyor. Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) açıkladığı verilere göre nisan ayında kurumun işe yerleştirdiği kişi sayısı mart ayına göre yüzde 59 düşüş gösterdi. Geçen yılın aynı dönemine göre ise düşüş oranı yüzde 75.

İŞKUR nisan ayına ilişkin aylık istatistik bültenini açıkladı. Buna göre İŞKUR bu sene nisan ayında sadece 30 bin 556 kişiyi işe yerleştirdi. Bu sayı mart ayında 74 bin 331'di. Bu da son bir ayda yüzde 59 düşüş anlamına geliyor.

Nisan ayındaki işe yerleştirmeler 2019 yılının nisan ayı ile kıyas edildiğinde ise düşüş çok daha sert. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde 122 bin 913 kişi işe yerleştirilmişti. Bu sayının 30 bine kadar gerilemesi yüzde 75 düşüşe karşılık geliyor.

İşçi arayanlar azaldı; açık iş pozisyonunda da sert düşüş

Nisan ayında İŞKUR’un işverenlerden aldığı açık iş sayısı 52 bin 418 oldu. Bu sayı mart 2020’de 167 bin 306 iken nisan 2019’da ise 200 bin 468 idi. Bu da açık iş sayısının son bir ayda yüzde 69; son bir senede ise 74 düştüğünü gösteriyor.

Kayıtlı işsiz sayısı biraz geriledi

İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı da bir önceki aya göre yüzde 1,2 azalarak 3 milyon 630 bin kişi oldu. Kayıtlı işsizlerin yüzde 51,6’sı erkek, yüzde 48,4’ü kadın, yüzde 36,4’ü ise 15-24 yaş grubundan oluştu. Kayıtlı işsiz sayısı son bir yılda ise yüzde 10 azaldı. Geçen yıl aynı dönemde bu sayı 4 milyon 38 bin idi.

Geçtiğimiz yıl temmuz ayında kayıtlı işsiz sayısında tüm zamanların rekoru kırılmıştı.

İŞKUR kuruma başvuru yaparak iş arayanların sayısını tutarken Türkiye İstatistik Ofisi (TÜİK) anket yoluyla işsizlik oranını belirliyor. TÜİK’in nisan ayına ilişkin verileri iki ay sonra açıklanacak.

ABD’de işsizlik 'Büyük Buhran'dan beri en kötü seviyede

Amerikan ekonomisindeki kriz geçtiğimiz ay daha da büyüyerek 20,5 milyon kişinin işsiz kalmasına neden olurken, işsizlik oranı yüzde 14,7’ye fırladı. Söz konusu rakam Büyük Buhrandan beri kaydedilen en yüksek rakama tekabül ediyor
ABD işsizlik rakamlarını yorumlayan ekonomistler, ABD'de işten çıkarmalarını kalıcı olduğunu, ülkedeki iş piyasasında şu anda güvenli bir alan bulunmadığını ve iş arayanların elinde seçme şansı olmayacağını vurguluyor.

ABD Çalışma Bakanlığının nisan ayı raporunda, korona virüs salgınının kasıp kavurduğu ABD'de yaşanan ekonomik zararın boyutu açık bir şekilde ortaya koyuluyor.

İşsizlik, bütün ekonomiyi etkisi altına almış durumda. Eğlence ve konaklama gibi alanlar nisan ayında en büyük kayıpları verirken sağlık sektöründe bile bir milyondan fazla kayıp yaşandı. Aralarında kadınların ve farklı ırk ve etnik kökenlerden gelen kişilerin yer aldığı, düşük ücretle çalışan işçiler ise bu durumdan en çok etkilenenler oldu.

"BU ZAMAN KADARKİ EN YÜKSEK İŞSİZLİK RAKAMLARI"

Amerikan The New York Times gazetesi de "ABD'de İşsizlik Büyük Buhrandan Beri En Kötü Seviyede" manşetiyle çıktı. Haberde ekonomistlerin ABD'deki işsizlik verilerine ilişkin görüşlerine yer verildi.

Banks of America Başekonomisti Michelle Meyer, "Kelimenin gerçek anlamıyla bu zamana kadarki en yüksek rakamlar bunlar. Resesyonda olabilecek ve aslında aylar alabilecek bir süreç, birkaç hafta içerisinde yaşandı." dedi.

"İŞTEN ÇIKARMALARIN ÇOĞU KALICI"

Grant Thornton başekonomist, Diane Swonk ise ABD Başkanı Trump'ın "İnsanlar çok yakında işlerine geri dönecek, önümüzdeki yıl harika bir yıl olacak" ifadeleriyle ortaya koyduğu iyimserliğin yanlış olduğunu ve kaybedilen bu işlerin birçoğunun geri alınamayacağını kaydetti.

Swonk, "Acı gerçekler bunlar, işten çıkarmaların çoğu kalıcı olacak; geçici değil." dedi.

"ABD İŞ PİYASASINDA ŞU ANDA GÜVENLİ BİR ALAN YOK"

Schmidt Futures'da ekonomist olan Martha Gimbert de "İş piyasasında şu an güvenli bir alan yok. İnsanlar bir defa işsiz kalıp harcama yapmamaya başladığında bundan geriye dönüş çok zaman alacaktır." yorumunu yaptı.

"ŞU ANKİ DURUM BÜYÜK BUHRAN'DAN DAHA KÖTÜ"

S&P Global'da Baş Ekonomist olan Beth Ann Bovino ise "Büyük Buhran hayatta bir kere yaşanabilecek bir şey diye düşünürdüm ama şu anki durum çok daha kötü." değerlendirmesinde bulundu.

Bovino, "Bu durum da insanların alışveriş yapmasını önler ve tasarruf yapmalarına neden olur." dedi.

"İŞ ARAYANLARIN ELİNDE SEÇME ŞANSI OLMAYACAK"

ZipRecruiter'de istihdam piyasasında ekonomist olan Julia Pollak da "İş arayanların elinde pek seçme şansı olmayacak. İş sahibi olup da yine de iş bakan, daha kendine uygun ve daha yüksek maaş veren iş arayan kişileri pek görmeyeceğiz. İnsanlar faturaları ödeyebilmek için ne iş olursa arayacak." diye belirtiyor.

ADP Araştırma Enstitüsünde Ekonomist olan Ahu Yıldırmaz, "Resesyon genelde düşük maaşlı ve düşük vasıflı işçileri etkiler ancak düşük ve yüksek maaşlı işçiler arasındaki farkın boyutu muazzam." diyor.

"ABD'DE YAŞANAN EKONOMİK SIKINTILAR ASLINDA ÇOK DAHA BÜYÜK"

The New York Times haberinde ABD işsizlik verilerine ilişkin şu değerlendirmede bulunuldu:

"Hangi açıdan bakarsanız bakın ortada gerçekten de nahoş bir tablo var. İşi olan yetişkin nüfus oranı yüzde 51,3 ve bu, bu zamana kadarki en düşük oran. 11 milyona yakın insan tam zamanlı iş bulamadığı için yarı zamanlı çalışıyor ve salgından önce bu rakam dört milyon civarında idi.

Bu rakamlar, yaşanılan ekonomik sıkıntıların aslında çok daha büyük olduğunun bir göstergesi.

Nisan ayının ortasından beri milyonlarca Amerikalı işsizlik başvurusunda bulundu. Çalışma Bakanlığı, işçilerin sınıflandırılmasıyla ilgili meseleler nedeniyle geçen aya ait bu işsizlik rakamının aslında yüzde 20'ye yaklaşmış olabileceğini ifade ediyor.

Virüsün henüz kontrol altına alınmamış olması nedeniyle müşterilerin de iş yerlerine ne zaman döneceği belirsizliğini koruyor. Uzmanlar ve ekonomistler, devletin çok hızlı hareket etmemesi halinde ikinci bir dalga yaşanabileceği ve kamu sağlığının ve ekonominin tehlikeye girebileceği konusunda uyarıyor."


9 Mayıs 2020 Cumartesi

Bakanlık açıkladı: Kendi evinizi internetten satabilirsiniz

Ticaret Bakanlığı, vatandaşın kendi gayrimenkulünü internet üzerinde ilan vererek satması halinde ceza alacağı yönündeki haberleri yalanlayarak, bu tip bir düzenleme olmadığını ifade etti.
Bakanlık kaynakları bu iddiaların asılsız olduğunu belirtilirken, cezai sorumluluğun gayrimenkulü olan vatandaşı kapsamadığı sadece yetki belgesi almadan satış yapan emlakçılara yönelik olduğunu açıkladılar.

Emlak sektöründe kayıt dışılığı önlemek ve sektörü regüle etmek amacıyla 5 Haziran 2018 tarihinde uygulamaya konulan Taşınmaz Ticareti Hakkında Yönetmelik kapsamında emlak işletmelerine yetki belgesi alma şartı getirildi.

Yönetmelik ile yeni kurulacak emlak işletmelerine yetki belgesi şartı getirilirken, mevcut emlak işletmelerine ise 31 Ağustos 2020 tarihine kadar yetki belgesi alma hakkı sunuldu.

Gayrimenkul sahibi vatandaşla ilgili düzenleme yok

Dünya gazetesinden Leyla İlhan'ın haberine göre vatandaşlara ilişkin bir düzenlemenin yer almadığı yönetmelik ile ilgili olarak ulaşılan kaynaklar şu açıklamayı yaptı:

"Vatandaşlarımızın kendilerine ait gayrimenkulleri kiralama ve satış faaliyetleri ya da bunlara yönelik ilan verme faaliyetlerine ilişkin herhangi bir hükmün Yönetmelikte bulunmadığı, Bakanlıkça yürütülen Yönetmelik değişikliği çalışmalarında da vatandaşlarımızın kendilerine ait gayrimenkulleri satışa sunmalarını veya ilan vermelerini engelleyecek herhangi bir hususun yer almıyor.

Bu durumda, vatandaşlarımız isterse 1 tane, isterse 100 tane gayrimenkulünü internet aracılığıyla yahut başka bir şekilde satışa sunma hakkına sahip olup kiralama, satış ve ilan verme işlemleri 31/08/2020 tarihinden sonra da aynı şekilde devam edebilecektir" denildi.

Yetki belgesi olmadan ilan veren emlakçıya ceza 5 bin 706 TL

Bakanlık kaynakları 25 bin TL’lik ceza miktarıyla ilgili de görüş bildirdi. Yine çeşitli haber siteleri ile sosyal medya kurumlarında yer alan ve yetki belgesi olmadan ilan veren emlak işletmelerine verilecek ceza miktarının 25 bin TL olduğu bilgilerinin de gerçeği yansıtmadığı belirtilirken, bu durumda 6585 sayılı Kanuna göre ceza uygulanacağı ve ceza tutarının 2020 yılı için 5.706 TL olduğu kaydedildi.

12 binin üzerinde emlak işletmesi yetki belgesi aldı

Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2018’in ikinci yarısından itibaren Yönetmelik kapsamında mevcut emlak işletmeleri için 12 binin üzerinde yetki belgesi düzenlendiği aktarılırken, bu oranın sektörün yaklaşık yüzde 40’lık bölümüne denk geldiği kaydedildi.


Altın fiyatlarını yükselten 6 etken

1) Dünyadaki yüksek borçluluk
2) Koronavirüs salgını ile birlikte birçok sektörde yaşanan sıkıntılı süreç
3) Dövizlerdeki devalüasyonlar
4) Kıymetli maden piyasası spekülasyonu
5) Yetersiz fiziksel arz
6) Güvenli bir limana sığınma ihtiyacı



Zeynep Aktaş
Milliyet


7 Mayıs 2020 Perşembe

Swap yasağı sonrası dolar tarihi zirveden döndü

Dolar/TL kuru Londra merkezli manipülasyonlar nedeniyle yükseldiği iddiasının ardından yurt dışında 3 bankaya TL bacağında swap yasağı getirilmesi sonrası sert düşüş yaşadı. 7.26’dan 7,15'e ardından 7,10 seviyelerine indi.
Sabah saatlerinden bu yana tarihi zirvelerini yenileyen dolar fren yaptı. 7.21’den başladığı gün içinde önce 7,25 ile yeni zirveye oturan, öğlen saatlerinde bu kez 7,26’yı test eden kurdaki yükseliş, BDDK’nın Swap yasağı kararı sonrası yerini sert düşüşe bıraktı.

Dün gece Londra merkezli bir kur atağı haberi ile son günlerde dünya çapında yaşanan dolar yükselişinin TL karşısında zirveye taşınmasının ardından gelen yurt dışında bazı bankaların TL yükümlülüklerini yerine getirmediği ve temerrüde düştükleri iddiasını BDDK yasağı takip etti. 

BDDK’nın yurtdışında kurulu BNP Paribas, Citibank ve UBS bankalarına yönelik, “Yurtdışında kurulu bu bankalar ile bir bacağı TL olan döviz işlemi yapılmayacak" açıklaması sonrasında dolar 7,15 TL’ye ardından da 7,10 seviyelerine indi.

Çin'in döviz rezervi Nisan ayı sonu itibarıyla 3.09 trilyon dolar oldu

Çin Merkez Bankası (PBOC) verilerine göre Çin'in Döviz rezervi Nisan ayının sonunda 3.0915 trilyon dolar oldu.

Çin'in döviz rezervi, Bloomberg tarafından yapılan hesaplamalara göre bir önceki ayın sonuna kıyasla 30.8 milyar dolar arttı. Altın rezervi aynı dönemde 106.67 milyar dolar oldu. Mart sonunda 100.79 milyar Dolar idi. Altın rezervi Mart sonunda değişmeyerek 62.64 milyon ons oldu.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin (Uluslararası Para Fonu) IMF rezerv pozisyonu 8.07 milyar dolardan Nisan sonunda 9.04 milyar dolara yükseldi.

SDR cinsinden döviz rezervi 2.243 trilyon SDR'den 2.2622 trilyon SDR'ye yükseldi. SDR rezervi Nisan sonunda 11.0 milyar dolardan 10.8 milyar dolara geriledi.

ABD'de işten çıkarma rekoru kırıldı

ABD'de işten çıkarmalar Nisan'da yıllık %1.577 artışla rekor kırdı
ABD'de korona virüs salgını nedeniyle işten çıkarmalar rekor bir artış gösterdi.
Challenger, Gray & Christmas tarafından yapılan açıklamaya göre, işten çıkarmalar Nisan ayında bir önceki aya göre %202,0 artarak 671 bin 129 oldu. İşten çıkarmalar yıllık bazda %1.577 arttı.
Böylece işten çıkarmalar verilerin tutulmaya başlandığı 1993 yılı Ocak ayından bu yana en yüksek seviyesini gördü. 
İşten çıkarılanlar Mart ayında 222 bin 288, 2019 yılı Nisan ayında 40 bin 23 olarak gerçekleşmişti. 
En fazla işten çıkarma 415 bin 206 ile eğlence sektöründe oldu. Perakende sektöründe 114 bin 327, hizmet sektöründe 73 bin 137 kişi işten çıkarıldı. 
İşten çıkarmaların en yüksek olduğu eyalet 84 bin 738 ile New York olarak gerçekleşti.
İşten çıkarma nedeni 633 bin 82 kişi için korona virüs salgını olarak açıklandı.
Dün açıklanan ADP özel sektör istihdamında 20,24 milyon düşüş yaşanmıştı. Nisan ayına ilişkin istihdam verileri yarın açıklanacak. Piyasa beklentisi 20 milyonun üzerinde bir düşüş olacağı yönünde. Challenger'ın bir sonraki raporu 4 Haziran'da yayımlanacak.

Adana'da 1, İstanbul'da 6 lira

Soğan ve patateste üretici ile tüketici makası açılıyor. Adana'da tüccarın 1 liraya aldığı soğanın fiyatı İstanbul'da 4-6,5 lira. Uzmanlar, "Ürün üreticiden direkt tüketiciye ulaşmalı" diyor
Üretici ile market fiyatlarında soğan ve patateste makas durmadan açılıyor.

Milliyet gazetesinin haberine göre, yeni hasatların başlaması da bu artışa çare olmadı. Öyle ki, nisan ayı enflasyonunda tüketici bazında fiyatı en çok artan ürünler patates ve soğan olurken geçen hafta itibariyle İstanbul'da markette soğan 6.5 liraya kadar, patates ise 7.5 liraya kadar çıktı.

İlerleyen günlerde fiyatlarda bir gevşeme beklense de üreticiler, büyükşehirlerde fiyatın soğanda en fazla 3, patateste ise 4 lira bandında olması gerektiğini belirtiyor.

Fiyatların belli bir seviyede tutulması için çiftçiden direkt tüketiciye ulaşacak, nakliye sorununu da çözecek bir yapılanma oluşturulması öneriliyor. 

"DÜŞECEĞİNE YÜKSELDİ"

Bir ay öncesine giderek, 2 Nisan tarihli market fiyatına bakıldığında soğanın kilosunun 5.99 liraya, patatesin ise 6.65 liraya satıldığı görülüyor.

Nisanın üçüncü haftasında Adana ve Reyhanlı'da başlayan hasatla fiyatların düşmesi öngörülüyordu. Ancak beklenildiği gibi olmadı ve ambalajın da etkisiyle fiyat soğanda fiyat 6.5 liraya, patateste ise 7.5 liraya çıktı. Zincir marketlerde ise kuru soğan 4-7 lira, patates 4.5-8.75 lira aralığında satılıyor.

Soğan ve patateste iki sezondur yaşanan yüksek fiyat sorununa 'fazla ürünün' de çare olmadığını belirten Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan, “İki hafta önce hasat başladı. Hatta hasadı erken yaptılar çünkü restoran, otel gibi alanlar kapalı olduğu için büyük gubaş soğan alımı daha az olacaktı. Tam büyümeden erken söküldü. Piyasaya 2.5-3 liradan girdi. Şimdi 1 liradan satılıyor. Şu anda hava yağmurlu olduğu için toplanmıyor. Biraz daha toplasak 1 liranın da altına düşecek" diye konuştu.

"3 LİRAYI GEÇMEMELİ"

Çiftçinin ürününü direkt satabileceğini ve aradakilerin devre dışı bırakılması gerektiğini vurgulayan Doğan, şunları söyledi:

"Toptan kilosuna tüccar 1 lira veriyor. Toplama, işçilik 40 kuruş, tüccara maliyeti 60 kuruş. Üzerine kilo başına 30 kuruş nakliye koyarsak 1.30 liraya İstanbul'a geliyor. Sonra hale inecek. Hale satınca komisyonu var. Semt pazarına nakliye ve kâr konuluyor. Bu süreçte de 1-.1.5 lira eklenmesi lazım. Yani kuru soğan İstanbul'da satış fiyatı 3 lirayı geçmemeli. Üretici kazanamıyor, tüketici pahalıya yiyor."

6 Mayıs 2020 Çarşamba

Amerika, Japonlara yaptığını Çin'de de deniyor: İt ve düşür

Covid19 salgını çıkmadan 2020 gündemi nasıldı?

Ticaret savaşları, Brexit sonrası İngiltere ve Avrupa, ABD’de seçim ve gelişen ülkelerin daha fazla katkıda bulundukları bir küresel büyüme tablosu.

Hepsinin içinde aktığı yatak ise küreselleşme karşıtı, korumacı bir dünya vizyonu. Doğrunun imal edildiği ve yeterli sayıda insanın inanması sağlandıktan sonra ‘gerçek doğru’ haline geldiği dünya.

Gerçeklerin imal edilebilmesi ve yeni normlar haline gelebilmeleri için birkaç şey gerekiyor. Bunları imal edecek makinenin dümeninde bir kaptan, bir siyasetçi. Kurumsal denetimden kaçabilmek için bir rota. Denetimi yapacak kurumların zayıflatılması. Tüm bu eylemlerin müsebbibi olacak bir düşman.

Çin ve onun işgal ettiği konular kümesi yukarıda saydığım her şeyi tek başına karşılıyor.

Kaptan Trump, ticaret savaşları, Dünya Ticaret Örgütü’nü devamlı baskı altına almak ve Çin. Yukarıdaki boş bırakılan yerlere yazılabilir.

Çin’in başına gelenler sadece Trump’tan kaynaklanmıyor aslında. İlk de değil.

1980’lerin ihracat şampiyonu Japonya’sı 40 yıl önceden bize sesleniyor. Aynı şarkıyı söylüyor: ABD teknolojik üstünlüğü kaptırmak istemiyor.

80’lerin Japonya'sı, küresel ihracattaki payını kısa sürede katlıyordu. Milli gelirde ABD’nin ardından dünyanın en büyüğü olmuştu bile. Reagan göreve gelir gelmez tüm kötülükleri Japonlardan bilen açıklamalar yapıyor ve onları ‘şeytanlaştırıyordu’. ABD’nin dış ticaret açığının %42’si Japonlara veriliyordu.

Savaş kazanıldı. 20-30 yıl içinde ülkenin dünya ihracatından aldığı pay üçte birine indi...

Japonya’nın, ABD’nin de dirsek hamlelerinin de etkisi ile global oyunculuktan emekli olmasının ardından sahneye Çin çıkıyordu.

Başkan Trump’ın aynen Reagan gibi Çin’e karşı ticaret savaşları kanalı ile adeta ‘girişmesi’ 80’lerin kopyası gibi. Bugün ABD, verdiği ticaret açığının kabaca yarısını Çin’e karşı veriyor. Hoş, arz zincirleri sebebiyle büyük ihtimalle açık çok daha küçük. Yani Çin’e ait olmayan ürünlerin orada montajlanıp ABD’ye girmesi sebebi ile açık olduğundan büyük görünüyor.

OECD bu şekilde yapılan ticaretin büyüklüğünü toplam açığını %35-40’ı gibi tahmin ediyor ki bugünün Çin’i aslında 80’lerin Japonya’sı yanında çok daha masum kalıyor. Ancak fark etmeyecek. ABD her yolu deneyecek.

Şimdilerde ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Başkan Trump gibi önemli figürlerin ‘virüs Wuhan’da bir laboratuvarda üretildi’ salvoları boşa değil. ABD’ye göre pandemi bitti. Şimdi yeniden, herkes ne yapıyorduysa o noktaya geri döndük. Ticaret savaşları geri dönülemez. Henüz yeni başladı. Pandeminin etkileri madem ki zayıflıyor.

Öyleyse yüklenmeye devam. 80’lermiş gibi...

Gökhan Şen
Habertürk



5 Mayıs 2020 Salı

Borsada yatırım yapmanın altın kuralları

Birçok yatırımcı, büyük paralar kazanma isteği yüzünden borsa dünyasına girer ancak hisse senetleri piyasasında para kazanmak hiç de kolay değildir. Başarılı olmak için son derece sabırlı ve disiplinli olmanız gerektiği gibi çok araştırma yapmalı ve piyasalardan iyi anlamalısınız.

Bunun yanı sıra son yıllarda borsadaki dalgalanmalar yüzünden yatırımcıların büyük şoklar yaşadığını da belirtmeliyiz. Haliyle yatırımcılar, borsaya girip girmemek ve ellerindeki hisseleri satıp satmamak konusunda sürekli ikilemde kalıyorlar.

Borsada başarı elde etmenin kesin bir yolu yok ama bazı altın kurallar da var tabii. Bu kurallara uyarsanız para kazanma şansınız artabilir. İşte sizlere borsaya yatırım yaparken dikkate almanız gereken 10 altın kural:

1. Sürü psikolojisine kapılmayın

Alıcılar, genellikle etrafındakilerden, komşularından ya da akrabalarından ciddi anlamda etkilenirler. Bu yüzden de tanıdıkları insanlar belli bir hisseye yatırım yapıyorlarsa potansiyel yatırımcılar da aynı hisseye yönelmeye meyillidir. Ancak bu stratejinin uzun vadede ters tepme ihtimali vardır.

Borsada bin bir zahmete katlanarak kazandığınız paraları kaybetmek istemiyorsanız doğal olarak sürü psikolojisine kapılmamanız gerekir. Dünyanın en büyük yatırımcısı Warren Buffett bu konuda şöyle diyor: “Başkaları açgözlü davrandığında korkun, onlar korktuğunda ise açgözlü olun!”

2. Elinizdeki bilgilere göre karar verin

Hisselere yatırım yapmadan önce her zaman düzgün araştırma yapın. Yatırımcılar genellikle şirketlerin itibarına ya da çalıştıkları sektöre göre yatırım yaparlar. Lakin bunun pek de doğru bir borsa taktiği olduğu söylenemez.

3. Bildiğiniz işe yatırım yapın

Asla hisseye yatırım yapmayın, bir işe yatırım yapın ve bu iş iyi anladığınız bir iş olsun. Yani başka bir deyişle, bir şirkete yatırım yapmadan önce söz konusu şirketin ne işle uğraştığını bilmeli ve bu işi yeterince bildiğinizden emin olmalısınız.

4. Hisse fiyatlarını tahmin etmeye çalışmayın

Borsadaki hisse fiyatlarını tahmin etmeye çalışmak Warren Buffett’in bile hiç yapmadığı şeylerden biri. Düşünün, hisseler hakkındaki bilgisi o kadar sağlam biri bile tahminde bulunmaktan kaçınıyor. Ancak yatırımcıların çoğu maalesef bunun tam tersini yapıyor, mali planlamacıların uyarılarına aldırış etmeden fiyatları önceden kestirmeye çalışıyor ve emek vererek kazandıkları paraları bu süreçte kaybediyor.

Bu konuda Bajaj Capital CEO ve direktörü Anil Chopra şöyle diyor: “Uzun lafın kısası, hiçbir zaman fiyatları tahmin etmeye çalışmayın. Hatta borsa dünyasında farklı hisseler üzerinde bunu deneyip de sürekli başarı elde etmiş biri yok. Hisseleri her zaman en düşük fiyattan alıp en yüksek değerden satmak bir şehir efsanesinden başka bir şey değil. Günümüzde durum böyle, emin olun gelecekte de aynı olacak. Şu ana kadar hisse fiyatlarını tahmin etmeye kalkışıp da para kaybeden kişilerin sayısı para kazananlardan çok daha fazladır.”

5. Disiplinli bir yatırım yaklaşımı benimseyin

Borsa tarihine baktığımızda hisselerin muazzam düzeyde yükseldiği zamanlarda bile yatırımcıların panik yaşadığı anlar olduğunu görürüz. Yatırımcılar, yükselen hisse fiyatlarına rağmen piyasalardaki dalgalanmalar yüzünden para kaybediyorlar.

Bununla birlikte düzenli olarak doğru hisselere para koyan ve sabırla fırsat kollayan yatırımcıların çok iyi sonuçlar elde ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla sabırlı olup disiplinli bir yatırım yaklaşımı benimsemek ve uzun vadeli düşünmek çok önemli.

6. Duygularınız kararlarınızı etkilemesin

Birçok yatırımcı duygularına, bilhassa öfke ve kazanma hırsına hakim olamadığı için borsada kayıplar yaşıyor. Hisse fiyatlarının yükseldiği bir piyasada kısa yoldan zengin olma isteğine karşı koymak güçtür. Kısa sürede muazzam kazanç elde edenler hakkında hikayeler duyan yatırımcıların doğal olarak iştahı kabarır. Kapur’un bu konudaki görüşleri şöyle: “Böyle hikayeler duyanlar tahminde bulunup hiç bilmedikleri şirketlerin hisselerini satın alır veya riskleri tam anlamıyla tahlil etmeden yatırım yaparlar.”

Bu yatırımcılar para kazanmak yerine piyasada meydana gelen en ufak değişiklikte tabiri caizse akılsızlıklarının bedelini öderler. Diğer taraftan hisse senedi fiyatlarının düştüğü bir piyasada yatırımcılar paniğe kapılıp hisselerini çok düşük fiyatlardan satarlar. Kısacası yatırımcılar, korkmamalı ve açgözlü olmamalıdırlar.

7. Geniş bir portföy oluşturun

Varlık sınıfları bakımından zengin bir portföy oluşturmak, riski azalarak iyi getiri elde etmek için olmazsa olmaz bir unsurdur. Ancak fazla çeşitlilik de kazanç miktarınızı aşağı çekecektir. Portföyü çeşitlendirme düzeyi, yatırımcının risk alma seviyesine bağlı olarak değişiklik gösterecektir.

8. Gerçekçi olun

Yatırımlarınızdan en iyi sonucu almayı ummak kadar normal bir şey yoktur ama mali amaçlarınız gerçekçi olmayan varsayımlara dayanıyorsa işin ucunda sizi bekleyen sorunlar olabilir. Örneğin geçtiğimizde yıllardaki hisse fiyatı artışlarında birçok hisse %50’den fazla kazanç sağladı.

Ancak bu, borsadan her zaman aynı şekilde kazanç elde edeceğiniz anlamına gelmez. Bu yüzden Warren Buffet, borsada yıllık %20’den fazla kazanmanın tamamen acemi şansı olduğunu söylüyor. Buffet’a göre fazla kazandığınız için kıs kıs gülüyor ve elinizi ovuşturuyorsanız “ibreninin tersine dönmesi yakın” demektir.

9. Sadece elinizdeki kâr ile yatırım yapın

Dalgalı bir piyasada risk almak istiyorsanız kaybetmeyi göze alabileceğiniz ve kâr olarak elinize geçmiş fonları kullanın. Böylece acil paraya ihtiyaç duyduğunuzda hisse senedinizi zarardayken satmak zorunda kalmazsınız.

10. Piyasaları çok dikkatli takip edin

Günümüzde adeta küresel bir köyde yaşıyoruz. Dünyanın ücra bir köşesinde meydana gelen önemli bir olay bulunduğunuz yerdeki piyasaları etkileyebilir. Dolayısıyla portföyünüzü sürekli takip etmeniz ve gerekli değişiklikleri yapmanız gerekir.

Zamanınızın yetersiz olmasından veya bilgi eksikliğinden dolayı portföyünüzü gözden geçiremiyorsanız iyi bir mali planlamacıdan veya bu işlerden anlayan birinden yardım almalısınız. Kapur, bu konuda potansiyel yatırımcılara şu tavsiyelerde bulunuyor: “Bu bahsettiklerimi yapamayacaksanız borsa size göre değil demektir. Öyleyse gidin, paranızı güvenli veya daha az riskli bir şeye yatırın.”


Borsada en sık yapılan 8 hata

1- İlgi alanınıza girmeyen sektöre yatırım yapmayın

İlgi duymadığınız alanlarda bilgi sahibi olmanız ve başarıya ulaşmanız zordur. Warren Buffett gibi dünyanın en başarılıları arasına girmiş bir yatırımcının ilk uyarısı: “Anlamadığınız sektöre yatırım yapmayın” . Bu uyarıyı şöyle anlamalıyız: Ne iş yaptığı konusunda fikir sahibi olmadığınız şirketlerin hisselerini satın almayın! Bu hatadan kaçınmanın en iyi yolu, yatırım fonlarına yönelmekten geçer. Bu kapsamda çeşitlendirilmiş bir borsa yatırım fonu portföyü oluşturabilirsiniz. Bireysel hisse senetlerine yatırım yapmak istediğiniz takdirde, bu hisselerin ait olduğu şirketi iyice tanıdığınızdan emin olun ve sonra yatırımınızı yapın.

2- Bir Şirkete Takılıp Kalmayın

Bir şirketin hisselerini uzun süre elimizde bulundurduğunuzda ve özellikle bu şirket bir dönem iyi iş çıkarmışsa kendinizi o şirkete bağlanmış gibi hissedebilirsiniz. Hisselerini satın almış olmaktan öte resmen aşıksınızdır. Para kazanmak için borsada olduğunuzu ve bu amaçla bu şirketin hisselerini satın aldığınızı asla aklınızdan çıkarmayın. Bu hisseleri satın almanızdaki sebepler kurgusu değiştiği takdirde satış yapmaktan çekinmeyin.

3-  Sabırsızlık göstermeyin

Gerek form tutmak için spor alanında olsun, gerekse derslerinizde yüksek not için okulda veya iyi bir pozisyona gelmek adına kariyerinizde, yavaş ama istikrarlı davranmak her zaman başarı kapısını açan anahtar hükmündedir. Öyleyse yatırım yaparken neden farklı olmasını bekliyorsunuz ki? Yavaş, istikrarlı ve disiplinli bir yaklaşım, inanın “körün taşı, ya tutarsa” diyerek son dakika sergilenen beyhude çabalara her zaman üstün gelir. Oluşturduğunuz portföyden, yapmak için tasarlandığından başkasını beklemek felakete davetiye çıkarmaktır. Bu nedenle, sahip olduğunuz her bir hisse senedinin hangi oranda büyüyeceğine ve bu büyümenin süresine yönelik beklentilerinizi gerçekçi tutun. Ayağınız her zaman yere bassın ve sabırlı olun.

Jeff Bezos Warren Buffet ile tanıştığında sorarlar. Senin yatırım stratejin bu kadar basitken insanlar neden bunu kopyalamıyor?

Warren Buffet: ” Çünkü hiç kimse uzun yoldan zengin olmak istemiyor. Herkes kısa yoldan zengin olmanın peşinde.”

4- Günlük al-sat yapmaktan Uzak Durun

Alış ve satış pozisyonu arasında sürekli gidip gelmek deyim yerindeyse tam bir getiri katilidir. Yaptığınız işlemler için düşük komisyon oranlarından faydalanan kurumsal bir yatırımcı değilseniz, işlem masrafları adeta canınıza okur. Uzun vadeli işlemlerin kendine has getirilerinden faydalanamamak ise fırsat maliyeti olarak hanenize yazılır.

5- Piyasa fiyat hareketlerini tahmin etmeye çalışmayın

Tıpkı günlük al-sat yapmak gibi fiyat hareketlerini tahmin etmek adına hisseleri alıp satmak da kazanç düşmanı diğer bir hatadır. Çünkü piyasanın nasıl fiyatlanacağını başarılı bir şekilde tahmin etmek uzmanlar için bile oldukça zordur. Hayatını borsada işlem yaparak kazanan kurumsal yatırımcılar dahi bu işin zorluğunu bilirler ve stratejilerini fiyat tahmini üzerine kurmazlar. Gary P. Brinson, L. Randolph Hood ve Gilbert Beerbower tarafından yapılan “Portföy Performansının Belirleyicileri” (Finansal Analizciler Dergisi, 1986), isimli bilimsel bir araştırmada fiyat hareketlerinin tahmin edilmesinin borsada ne kadar etkili olduğu incelenmiştir. Bu çalışmaya göre, borsa yatırımlarınızdaki getirinizin %94’ünü varlık tahsisi stratejiniz etkiliyor. Varlık tahsisi amiyane tabirle, portföyünüzdeki hisse senedi, tahvil ve diğer varlık sınıflarının karışımının nasıl yapıldığına ve toplam sermayenizin ne kadarının yatırıldığına işaret eder. Almaya hazır olduğunuz risk doğrultusunda doğru dengeye (doğru varlık tahsisi) sahip olmak kazancınızı %94 oranında etkiler. Piyasanın nasıl fiyatlanacağını tahmin etmeye çalışmak ve al-sat yapmak gördüğünüz üzere başarılı olsanız bile diğer faktörlerle birlikte %6 etkiye sahiptir.

6- Satış için hissenin tekrar aynı değere gelmesini beklemeyin

Değer kaybı yaşayan hissenizi satmak için yükselip aynı değere gelmesini beklemek potansiyel getirinizi buharlaştıran başka bir hatadır. Davranış bilimi ile bu ticari davranış incelendiğinde, buna “bilişsel hata” adı verilmektedir. Zarar ettiğini fark etmemekle yatırımcılar aslında iki şekilde kaybetmektedirler. Birincisi, düşmekte olan bir hisseyi satmaktan imtina ederek hissenin değer kaybetmeye devam etmesine kayıtsız kalırlar. İkincisi ise, hisseyi satıp yükselecek bir hisse satın alma seçeneğini uygulamayarak potansiyel bir getiriden mahrum olurlar. Bu nedenle daha önceden belirlediğiniz oranlarda kayıp yaşatan bir hisseyi gözünüzü kırpmadan satarak kazanç sağlayacağını düşündüğünüz başka hisse senetlerine yönelmelisiniz.

7- Tekdüze bir yaklaşımdan uzak durun

Şirketlerin iç dinamikleri nedeniyle oluşan riskler sistematik olmayan riskler olarak adlandırılırlar. Örneğin, sebze üretimi alanında faaliyet gösteren bir şirketin kuraklıktan etkilenmesi, inşaat üzerine faaliyet gösteren bir şirketten çok daha fazladır. Bu durumda sistematik olmayan risk katsayısı yani “alfa katsayısı” daha yüksektir. Profesyonel yatırımcılar alfa katsayılarını, yani şirketlerin iç dinamiklerinin oluşturduğu riskleri iyi anlayarak ve yakından takip ederek belli bir sektöre odaklanabilir ve belli alanda konsantre bir portföyü yönetebilir. Ancak bu tekdüze yaklaşım sizin için çok risklidir. Bu nedenle çeşitlendirme ilkesine daima bağlı kalın. Yani portföyünüzü oluştururken, içine hem şemsiye alanında hem de güneş gözlüğü alanında faaliyet gösteren şirketlerin hisselerini katın. Böylece hem yağmurlu günlerde hem de güneşli günlerde zarar etmezsiniz. Bu çeşitlendirmeyi orana vurmak gerekirse, genel kaide olarak aynı sektöre ait hisse senetlerinizin oranı toplamın %10’unu geçmesin. Portföyünüzü diğer ana sektörlere ait hisseler ile daima çeşitlendirin.

8- Duygularınızın esiri olmayın

Borsadaki kazancınızın önündeki bir numaralı engel duygularınızdır. Borsadaki temel önermelerden biri şudur: Borsayı korku ve açgözlülük yönetir. Açgözlülüğünüzün ya da korkunuzun size galip gelmesine izin vermeyin. Her zaman soğukkanlılıkla biraz daha yüksekten bakarak büyük resmi görmeye çalışın. Dar bir zaman periyoduna bakıldığında borsada yukarı ve aşağı dalgalanmalar görülebilir, ancak daha uzun bir dönemde özellikle büyük şirketlerin hisselerinin genellikle ortalama %10 seviyesinde değer kazandığı görülebilir. Sakin olun ve uzun vadede portföyünüzün bu ortalama doğrultusunda bir getiri sağlayacağını aklınızdan çıkarmayın. Hatta soğukkanlılığınız sayesinde diğer yatırımcıların duygusallıkları size kazanç olarak yansıyabilir bile.

Peki bu hatalardan nasıl sakınabilirsiniz?

İşte size bu hatalardan sakınmanın yolları:

Bir Yatırım Eylem Planınız Olsun

Örneğin 20 yıl içerisinde ayda ortalama 200 TL yatırım yaparak emeklilik fonu oluşturmak, ya da 10 yıl yatırım yaparak çocuğunuzun üniversite eğitim hayatını fonlamak veya 5 yıl içerisinde üst sınıf bir araba alacak parayı kazanmak… Özetle bir yatırım amacı, süresi ve bu süre sonunda elde etmek istediğiniz bir getiri hedefi belirleyin. Bunu yatırım hayat döngünüz olarak da adlandırabilirsiniz. Yatırım hayat döngünüzü belirledikten sonra zaman içerisinde bu döngünün neresinde olduğunuzu ve yatırım hedeflerinize ulaşmada doğru yolda olup olmadığınızı gözden geçirerek kararlarınızı bu doğrultuda verin. Bunu yapmak için yeterli olduğunuzu düşünmüyorsanız, bir finans danışmanından yardım alın. Yatırım amacınızı asla aklınızdan çıkarmayın. Bu amaç sizi daha fazla tasarruf etmeniz yolunda teşvik edecek ve portföyünüzü oluştururken varlık tahsisini doğru yapmanıza yardımcı olacaktır. Getiri beklentilerinizi gerçekçi tutun. Bu amaçla geçmiş dönem getiri verilerinden faydalanın. Sükûtu hayale uğramamak için bir gecede zengin olmayı beklemeyin. Zenginliği ancak tutarlı ve uzun vadeli bir yatırım stratejisi ile elde edebileceğinizi unutmayın.

Eylem planınıza yönelik kurallar koyun ve prensipler belirleyin

Gelirinizin arttığı oranda yatırım miktarınızı artırın. Bu doğrultuda bir yatırım sermayesi oranı belirlemelisiniz. Örneğin kazancınızın %10’u ile yatırım yapmaya karar verdiniz. 1000 lira kazanırken 100 liranızı yatırım için ayırırsınız. Kazancınız 2000 liraya çıkarsa orana sadık kalarak yatırım sermayenizi 200 liraya çıkarın. Düzenli gözden geçirmeler ile yatırımlarınızı takip edin. Bu kapsamda yatırımlarınızın genel performans değerlendirmesini rutin olarak mesela her yılın sonunda yapın. Yatırım için ayıracağınız sermayenin gelirinize olan oranını artırma konusunu da zaman zaman değerlendirin. Örneğin bu oran %10 iken %12 ya da %15’e çıkarmayı düşünebilirsiniz.

Eğlenceye de biraz para ayırın

Riske edebileceğiniz, size heyecan yaşatacak daha kısa süreli ve riskli yatırımlar için de bir miktar para ayırın. Bu tavsiyemizin öncekiler ile çeliştiğini düşünmeyin, aksine onları tamamlar niteliktedir. Çünkü, yatırım yaparken heyecan yaşama arzusu insanın doğasında var. Bu duyguyla savaşmak yerine onu kontrol edin ve tadını çıkarmaya çalışın. “Eğlenceli yatırım paranızı” ayrı bir yere koyun ve diğer sermayeniz ile karıştırmayın. Ayrıca bu miktarın toplam sermayenizin %5’ini geçmesine de izin vermeyin. Özellikle emeklilik için ayırdığınız bir fonunuz varsa bu parayı kesinlikle kullanmayın. Her zaman hatırı sayılır bir finans kuruluşundan ya da bir finans danışmanından yardım almayı düşünün.

Unutmayın hala yatırım yapıyorsunuz. Eğlenceli yatırımı kumar ile karıştırmayın. Kendinize yine bazı kurallar ve prensipler belirleyin. Bu kapsamda kendinize bir kayıp oranı belirlemek faydalı olabilir. Örneğin hisse senetlerinizin değeri aldığınız değerin %7-8 altına düştüğü takdirde satış emri verin. Ayırdığınız paranın tamamını kaybetmeye hazır olun. Ve en önemlisi eğlence yatırımı için ayırdığınız para limitini asla arttırmayın. Bu limite her zaman sadık kalın. Hepsini kaybetseniz bile.

Hatalar yatırım sürecinin doğal bir parçasıdır. Ancak sık yapılan bu hatalardan sakınabilmenin yolu onların farkında olmaktan geçer. Artık borsada en sık yapılan 8 hatanın farkındasınız. Bu nedenle bu hatalardan sakınmak için, kapsamlı ve sistematik bir yatırım planı geliştirin ve buna sadık kalın. Eğlenmek de hakkınız. Yalnız bu iş için tamamen kaybetmeye hazır olduğunuz bir sermaye oluşturun ve bu “eğlence parasını” anaparanızdan kesinlikle ayrı tutun. Yazımızdaki tavsiyeleri yatırım hayatınızda uygulayın ve başarılı olmaya hazır olun


4 Mayıs 2020 Pazartesi

Kripto değil, dijital para dönemi başlıyor

Ekonomist Ali Ağaoğlu, Milliyet'te bugünkü yazısında dijitalleşen dünyada ulusal paraların dönüşümünü ve BKM'nin hakim ortağı olan TCMB'nin planını yazdı. İşte Ağaoğlu'nun o yazısı:
Dijital paralar ulusal paraların yerini almaya hazırlanıyor. Çin yakında dijital para ile maaş bile ödeyecek. Ancak dijital para ile kripto parayı karıştırmayalım. Dijital paraların arkasında yine merkez bankaları olacak.

Dünyada 5G teknolojisinde önde giden Çin, dijital para sistemini de ilk hayata geçiren büyük ekonomi olmaya doğru gidiyor. Halihazırda Alipay ve WeChat ile dijital ödeme sistemine aşina olan Çin halkı, koronavirüs karantinası sırasında e-ticarete, dolayısıyla dijital ödeme sistemlerine daha fazla yönelmiş.

2014’ten bu yana dijital para geliştirmelerine başlamış olan Çin yeni ekonomi bölgesi olan Xiong’an’da dijital Renminbi kullanımını başlatıyor. İlk pilot bölgede 38 milyondan fazla nüfus var. Akıllı telefonlardaki elektronik cüzdan uygulamalarına yüklenecek olan e-RMB (e-Renminbi) ilk aşamada küçük ölçekli ödemelerin yapılmasına izin verecek. Elinde nakit bulunduranların da bu nakitlerini dijital paraya (e-RMB) dönüştürülmesine doğal olarak izin verilecek. Küresel anlamda dijital paraya geçen büyük ekonomilerden ilki olan Çin’de bazı kamu görevlileri mayıs ayından itibaren ücretlerini e-RMB olarak alacaklar.

Kripto para değil

Dijital paralar ile kripto paraları karıştırmayalım! Zira dijital paralar, hali hazırda kullanılan ulusal paraların yerini alacak. Aslında halihazırda hepimiz dijital para kullanıyoruz. Bankadaki IBAN hesaplarımızın arasında gidip - gelen paralar zaten dijital para. Kripto paralar Ulusal Merkez Bankaları dışındaki blokchain sistemlerinde madenciliği yapana verilen “ödül paralar” ve arkalarında herhangi bir otorite yok (Bu konuya başka bir yazıda değineceğim!). Dijital paraların ise öyle değil, arkalarında yine merkez bankaları olacak.

Merkez Bankası BKM’ye hakim ortak

Geçtiğimiz haftanın pek de dikkati çekmeyen gelişmelerinden birisi de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Kasım 2019’da yapılan bir yasa değişikliğine dayanarak Bankalararası Kart Merkezi’ne (BKM) hakim hissedar olarak ortak olmasıydı. Yapılan açıklamada ilgili kanuna atıfta bulunularak “... Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına (TCMB) “ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemlerinin kesintisiz işletimini sağlamak amacıyla sistemik öneme sahip kurulmuş veya kurulacak sistem işleticilerine hissedar olabilme” yetkisi verilmiştir.

TCMB, ödemeler altyapısına ve yenilikçi iş yapış yöntemlerine ilişkin önemli geliştirme alanları belirlemiştir. Bu doğrultuda yapılacak çalışmalar açısından BKM’nin, mevcut durumda üstlendiği ve temel olarak kartlı ödemeler alanına odaklanan rollerine ilave olarak önemli görevler üstlenmesi planlanmaktadır” denilmiş.

Hazırlık yapıyor

“Geliştirme alanları ve önemli görevlerden” kastın yeni dünyadaki ödeme yöntemlerinde yaşanacak değişimler, dijital paraların virüs sonrasında çok daha hızlı bir şekilde hayatımıza girecek olmasına hazırlık olacağını varsayıyorum. Zira yine 2019 yılında yapılan kanuni değişiklikle ödeme sistemleri ve bunları işleten elektronik para şirketlerinin denetim ve düzenlemesi BDDK’dan TCMB’ye alınmıştı. TCMB artık Türkiye’deki tüm ödeme sistemlerinin tek yasal düzenleyicisi ve denetleyicisi oldu.

İŞTE 6 TERCİH SEBEBİ

Negatif faiz için birebir...

Korona virüs salgını sırasında paraların virüsü taşıdığı; bu nedenle nakit kullanımından insanları soğutmak için bu virüsün yayıldığına kadar varan komplo teorileri türetildi. Doğru olduğunu düşünmüyorum! Dijital paraların gelişinin hızlanmasının bana göre çok farklı sebepleri var:

1-) Nakit para sistemde oldukça, negatif faiz politikası çalışmıyor! Merkez bankaları politika faizlerini eksiye düşürerek tasarruf sahiplerini bir anlamda ‘cezalandırarak’ tüketime veya yatırıma yönlendirmeye çalışıyorlar. Ancak güven sorunu yaşayan tasarruf sahipleri tüketim veya yatırım yerine parasını bankadan çekip, kasaya ya da yastık altına koyuyor. Böylelikle negatif faize maruz kalmıyor.

Ama bu da MB politikalarını işlevsizleştiriyor. En azından negatif faizin işlevini görebilmesi için nakit paranın ortadan kalkması lazım!

Paraya son kullanma tarihi

2-) “Son kullanım tarihli para” yaratılabilecek! Gelişmiş devletlerin birçoğu vatandaşlarının hesaplarına doğrudan para “indirdiler”. ABD 80 milyon vatandaşının hesaplarına 1200’şer dolar yatırdı. Bu çekler dağıtılmadan önce yapılan bir ankette yüzde 60 oranında “biriktiririm” yanıtı çıkmıştı.

Kriz zamanlarında gelecek endişesi ile tasarruf güdüsü artar. Ancak bu güdü, dağıtılan paraların arzu edildiği gibi ekonomiye tüketim olarak dönmesini engelliyor. Bunun önüne geçebilmek için dijital para sayesinde “son kullanım tarihli” para üretilebilecek. Örneğin 3 ayda harcamadığınız kısmın yüzde 25’i, 6 ay içinde harcamadığın kısmın yarısı hesabınızdan düşülecek denebilecek. Biraz daha büyük ölçekte şirketler, kurumlar için yıllara sari olarak da tasarlanabilir. Dijital paralar bu konuda önemli esneklikler getirecek.

Kuruşuna kadar takip edilir

3-) Yolsuzlukla mücadele kolaylaşacak! Dijital paranın her bir kuruşuna “kuyruk (string)” eklenebilecek. Bu sayede o kuruş ilk defa MB’ndan çıktıktan sonra nerede, ne zaman, kimden kime ödenmiş bilgisi takip edilebilecek.

Kuantum bilgisayar teknolojisi geliştikçe bu çok daha kolaylaşacak. Böylelikle dünya üzerinde ağırlıklı olarak nakit ödenen rüşvet veya benzeri “ödemeler” artık kolaylıkla takip edileceğinden bu konuda önemli kazanımlar olacak.

Kalpazan yok

4-) Kalpazanlıkla mücadeleye gerek kalmayacak! Nakit para ortadan kalktığında ‘kalpazanlık mesleği’ tarihe karışacak. Ne MB’ları nakit paraları taklit edilmesin diye daha güvenli hale getirmek için uğraşacak, ne de kalpazanlar bunları taklit etmekle... Diyebilirsiniz bu sefer de bilgisayar korsanları (hacker’lar) devreye girecek. Sanırım bu konuda haklısınız. Ancak MB eliyle yürütülecek güvenlik sistemleri ve bizlerin “dijital okuryazarlığımız” arttıkça bu riskin yönetilebileceğini düşünüyorum. (Farklı MB’larının sistemlerini hack’lemek için siber saldırı trafiği de mutlaka katlanacaktır!)

Çok düşük komisyon

5-) Düşük işlem komisyonları olacak! Özellikle akıllı telefonlar üzerinden anında yapılacak ödemeler; bankacılık işlem komisyonlarından (Kredi kartı komisyon, kart bedelinin esnafın hesabına geç geçmesi vb) havale masraflarından ve işlem maliyetlerinden tasarruf sağlayacak. Özellikle küçük esnafı ve düşük birim fiyatlı ürün satanları (örneğin simitçi, kestaneci...) çok rahatlatacak. Bankacılar için kötü; bireyler, esnaf ve KOBİ’ler için iyi haber.

‘Büyük Veri’ Merkez’de

6-) “Büyük Veri (Big Data) merkez bankalarına akacak! Çin’de olsun, ABD’de (Fed) olsun ve hatta geçtiğimiz hafta TCMB’nin BKM’de hakim ortak olması ülke ekonomisindeki tüm faaliyetlerden anında haberdar olmasını da beraberinde getirecek. Evet bir anlamda “Büyük Birader” hepimizi izliyor olacak (gerçi şu anda da izliyor!) ama bunun MB’larına, ekonomi politika yapıcılarına değişimleri anlamak açısından çok daha fazla bilgi sağlama açısından önemi olacak.

Ekonominin nabzı

Hadi abartmayalım saatlik veya günlük değil ama haftalık para ve maliye politikası kararları bile alınabilecek hale gelecek. Zira ödeme sistemlerinden üretilen bilgiler doğrudan ekonominin nabzını tutmak anlamına gelecektir. İnsanlar gıda tüketimlerini artırdılar mı, ülkenin ortalama kilosu mu yükseliyor yoksa enflasyondan mı kaynaklanıyor. Bu enflasyon gıda arz güvenliği nedeniyle mi yoksa lüks gıdaya yönelimden dolayı mı oluyor? Akaryakıt harcamalarından ekonominin hızlanıp, yavaşladığını anlamaya kadar birçok konuda politika yapıcılara yardımcı olacaktır.

Dört ayda yüzde 34 kazandıran altın

Gram altın farkı

Altın dolarla fiyatlandığı için dolar artıkça altın da artıyor. Dünya standartlarında 1 ons altın yaklaşık 31,10 gram altına denk geliyor. Yani bugün 1.700 dolar seviyesinde fiyatlanan bir ons altın, 31,10’a bölündüğünde 1 gram altının yaklaşık fiyatı olan 54,6 dolara ulaşılır. Bu da 7,02 TL’lik dolar kuru ile hesaplandığında 383,7 TL seviyesine denk gelir.

Gram altın hem dolara hem de altına talep sürdüğü için zirve üstüne zirve yapmakta. Son üç yılda ortalama yüzde 34 performans düşük riskli yatırım araçlarında oldukça dikkat çeken bir oran. Altının yükselişine yol açan unsurların başında merkez bankalarının altın toplaması geliyor. Küresel bazda ticaret savaşları altını gözde yatırım enstrümanı olarak öne çıkardı. Merkez bankaları altın toplamayı durduracaklarını açıklamalarına rağmen altına ilgi sürdü. Koronavirüs salgınıyla altın yeniden zirveye oturdu.

4 ayda yıllık getiri

Koronavirüs ile gram altındaki yükseliş zirve yaptı. Altının onsu 1.700 dolara tırmandı ve dolar kuru da 7 lirayı mayıs ayının ilk günü test etti. Peki, bu seyir devam edecek mi? Yatırım dünyasında bir emtianın sürekli aynı hızla yükselmesi ya da düşmesi beklenmez. Bu çerçevede normalleşme sürecine girilmesiyle birlikte altındaki bu yükseliş hızının da ivme kaybetmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Normalleşme halinde geleneksel birikim aracı olması itibariyle uzun vadede yükseliş sürse dahi bunun düzeltmelerle devam ettiği görülecektir.




Borsada panikle satanlar kaybetti

Borsadaki hızlı dalgalanmalar bir kez daha gösteriyor ki, karamsarlığın zirve yaptığı dönemlerde fiyatlardaki aşağı yönlü dalgalanmalar aşırıdır ve dönüşü başlatacak en ufak bir gelişme çok hızlı fiyatlanabilir.

Koronavirüs bittiğinde elbette etkileri hemen geçmeyecek. Ancak nasıl ki virüsün yayılma hızının ekonomileri kilitleyeceği görüldüğü anda fiyatlamalar aşağı yönde sert şekilde gelişti ise ekonomilerin açılma ve hayatın normalleşme belirtileri de o ölçüde hızlı fiyatlanacaktır.

Zeynep Aktaş
Milliyet

Ankara’nın Tarihi Alışveriş Adresi: Çıkrıkçılar Yokuşu

Ankara’nın tarihi Çıkrıkçılar Yokuşu. Vehbi Koç gibi nice iş adamı ve politikacıyı ülkeye kazandırmış bu yokuşun esnafı, şimdi göğü delen alışveriş merkezleri ile mücadele ediyor. Ankara’nın tarihi pazar yeri olan Çıkrıkçılar Yokuşu, tarihten günümüze geleneksel dokusunu koruyor.

Ulus Semti’nde bulunan Çıkrıkçılar Yokuşu, Ankara Tiftik Keçisi’nden elde edilen yünün çıkrıklarla eğrilip kumaş dokunan tarihi çarşısı. Güler yüzlü esnafı ve alışveriş mozaiği ile insanlara ilginç ve renkli bir görüntü sunan çarşı, alışveriş merkezlerinin tek fiyat uygulaması ve rekabetine karşın her bütçeye uygun ürünleri ile Ankaralıların gözde mekânları arasında olmaya devam ediyor. Çarşının sokakları, sokakta icra edilen mesleğe göre isim alıyor. Nalbantlar, Kavaflar, Saraçlar, At Pazarı ve Çıkrıkçılar gibi farklı sokak isimleri ile anılıyor ama yaşam standartlarının farklılaşması ile birlikte bu meslekler zamanla önemini kaybediyor. Birçok kez yangın olayı ile karşılaşan Çıkrıkçılar Yokuşu şimdilerde ayakta kalma mücadelesi veriyor. 
Çocukluğundan beri Çıkrıkçılar Yokuşu’nda esnaflık yapan birçok esnaf burada hala zamana karşı direniyor. Konuştuğumuz esnaflar, esnaf arası ilişkilerin iyi olduğunu ancak eskiden daha iyi ve sıcak olduğunu dile getirdiler. Birçok esnaftan edinilen bilgileri şu kelimelerle özetleyebiliriz: “Eskiden, maddiyatçılık çok fazla yoktu. Herkes herkesin derdine koşardı. Elinden geldiğince yardım ederdi. İnsanlarda her şeyi ben kazanayım hırsı yoktu. Esnaf, ‘Ben bugün siftahımı yaptım nafakamı aldım’ derdi.  İnsanlar şimdi daha bencil. Maddiyat daha çok önem kazandı. Maddiyatın önem kazanmasıyla birlikte esnaf arasındaki ilişki de bozuldu, çöktü. Eski sıcak samimi ilişkiler ve yardımlaşmalar kalmadı.” 
 Alışveriş merkezlerinde her ürünün tek fiyatı var. İnsanların aldatılmaması açısından tek fiyat uygulaması güzel bir fikir. Çarşı esnafına bunu sorduğumuz zamansa aldığımız cevap şöyle oldu: “Biz de zamanında çarşı esnafı olarak tek fiyat uygulaması yapalım dedik. Bu seferde insanların pazarlık etme arzu ve istekleri ortadan kalkıyor. İnsanlar için pazarlığın bir ihtiyaç olduğu kanısına vardık. İnsanlar bu mücadeleyi vermek istiyor. Bundan dolayı eski usul alışverişe devam etme kararı aldık. Bunun avantajlı ve dezavantajlı tarafı da var. İnsan psikolojik olarak pazarlık yapınca rahat hissedebiliyor. Ama dezavantaj olarak tüketiciye mal tedarikinde farklı fiyatlar ortaya çıkabiliyor.” 
Çıkrıkçılar Yokuşu Ankara’nın en eski yerlerinden biridir. Otantik özellikler taşıyan yerlerin mutlaka korunması lazım. Geleceğe de miras olarak aktırılması gerekiyor. Objektif olarak baktığımız zaman Altındağ Belediyesi’nin buralara verdiği çok büyük destek var. Çok güzel yenileme çalışması yaptı. Kale ve Hamamönü çevresinde bunu görebilirsiniz. Çıkrıkçılar yokuşu esnafı, insanların bu tarihi çarşıya gelip alışveriş yapmalarının hem onlar için hem de çarşı esnafı için daha sağlıklı ve kazançlı bir alışveriş olacağını söylüyorlar. 

Çıkrıkçılar Yokuşu Hakkında Bilgi
Beş asırlık geçmişi ile Anadolu’nun en eski yaşayan alışveriş merkezlerinden biri olan Çıkrıkçılar Yokuşu’nun iki yanındaki manifaturacılar, perdeciler, tuhafiyeciler genellikle el ürünleri satarlar. Yurdun dört bir yanından getirilen dokumalar, çeşitli bezler, seccadeler, duvar halıları, sofra örtüleri, döşemelikler, yazmalar, çevreler, yemeniler, şallar, şalvarlar, kadifeler. 
Bu yokuşta, tahta, ağaç oyma işleri de yapılır. Bebe beşiği, çeyiz sandığı, düvenciler, tabutçular, özellikle yün eğirmek için yapılan çıkrıkçılar da hep bu yokuştadır. Yokuşun bitimine yakın yerde hırdavatçılar tipik Ankara esnafının davranış ve geleneklerini yansıtırlar. Bakırcılar Çarşısı ise bakırın kızıllığının pirincin sarısına karıştığı, küçük çekiçlerden çıkan ritmik seslerin müziğe dönüştüğü bir ortamdır. Çarşı; birbirleriyle kesişen sokaklar, geçitler, pasajlar, labirentler arasında yer alan dükkan ve mağazaları ile adeta bir bayram yeri gibidir ve burada yok yoktur! Çarşıda ağırlıklı olarak manifaturacılar, ev tekstili mağazaları, perdeciler, konfeksiyoncular, ve tuhafiyeciler göze çarpar. Ankaralılar ev tekstili ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü buradaki mefruşatçılar ve manifaturacılardan temin ederler. Öte yanda çarşıda geniş bir yelpazede halıcı ve mobilyacılar, elektrikli cihaz ve malzemeciler, nakliyeciler, inşaat malzemeleri satıcıları, hırdavatçılar, inşaat müteahhitleri, hazır ayakkabı imalatçıları, kırtasiyeciler, eczacılar, makine ve madeni eşyacıları, matbaacılar, mücellitler, fotoğraf malzemesi satanlar, hurdacılar, nalburlar, kuyumcular, saraciye imalatçıları, tıbbi cihaz satıcıları yer alırlar. 

--

Ankara'nın en eski alışveriş adresi: Çıkrıkçılar Yokuşu
Ulus'taki romanlara konu olan Çıkrıkçılar Yokuşu, Ankara'nın ilk alışveriş adresi olarak biliniyor.

Ankara’nın ilk yerleşim yerlerinden Ulus’taki Çıkrıkçılar Yokuşu yıllarca alışverişin merkezi oldu. İstanbul’daki Eminönü ile kıyaslanan çarşının geçmişi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Ankara’nın çeşitli mahallelerinden, çevre köy ve kasabalardan gelenlerin her türlü alışverişini karşıladığı yerdeki çarşı.


Turkish Cargo dünya beşincisi oldu

Türk Hava Yolları (THY) hava kargoda dünyanın en hızlı büyüyen şirketi oldu. THY’nin hava kargo markası Turkish Cargo, Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) kilometre başına taşınan kargo değerlendirmelerine (Freight Tonne Kilometres – FTK) göre Şubat 2020’de yüzde 16.6 büyüme oranınaulaştı.

Turkish Cargo bu sonuçlarla dünyanın en büyük 25 hava kargo taşıyıcısı arasında en yüksek büyüme oranını gerçekleştirerek 5’nci sıraya yükseldi.

Geçen yıl 8’nci sırada yer alan Turkish Cargo, koronavirüs salgını sebebiyle küresel hava kargo sektörünün yüzde 2.6 daralma gösterdiği piyasada pazar payını da yüzde 4.4’e çıkardı.

Başarılı gelişmeyi değerlendiren THY Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı İlker Aycı, milleti gibi yenilmeyi ve vazgeçmeyi hiç sevmeyen bir şirket olduklarını, yalnızca kargo taşıyabildikleri bu zor günlerde görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını belirtti.

Hem insani hem de ticari yönden değerli işlere imza attıklarını kaydeden Aycı açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Turkish Cargo’nun sergilediği başarı, ülkemizi hava kargo sektöründe dünyanın merkezi konumuna taşımak için kararlı olduğumuzu gösteriyor. Nitekim Kovid-19 salgını sonrası jeopolitik konumumuz ve imkânlarımız hava kargo sektöründe ülkemizi daha önemli bir oyuncu konumuna taşıyacak. Böylece 2023 yılında Turkish Cargo’yu en iyi 5 hava kargo markasından biri konumuna taşıma hedefimize daha sağlam adımlarla ilerleyeceğiz.”

Turkish Cargo, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde gıda, yardım malzemesi, maske, medikal ekipmanlar ve ilaç taşımaları yaparak, global tedarik zincirinin aksamaması adına operasyonlarına 7/24 devam ediyor.

Turkish Cargo, ihtiyaç duyulan ilaç ve tıbbi ekipmanları öncelikle farklı kıtalardan Türkiye’ye, Türkiye’den de; Şikago, Taipei, Atlanta, Sao Paulo, Seul, New York ve Kiev başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına ulaştırmaya devam ediyor. Şirket, nisan ayında 4 bin ton ilaç taşıması ve 500 ton medikal ekipman taşıması gerçekleştirdi.

Dünyanın en büyük altıncı hava kargo taşıma kapasitesine sahip olan Turkish Cargo, 25 yüksek kapasiteli kargo uçağını kullanarak, direkt kargo destinasyonu olan 90 noktanın yanı sıra ana markası Türk Hava Yolları’nın filosunda bulunan 19 adet geniş gövdeli yolcu uçağıyla; Londra, Moskova, Kahire, Şanghay, Bangkok, Doha, Dubai ve Kazablanka olmak üzere 38 destinasyona hava kargo operasyonu düzenliyor.

Bu kritik süreçte de uluslararası köprü vazifesi görmeye devam eden Turkish Cargo, nisan ayında kargo ve yolcu uçaklarıyla 900’den fazla sefer düzenledi.

BKM daha etkin bir kurum olacak

TCMB'nin BKM'ye hissedarlık kararıyla ilgili konuşan TCMB Başkan Yardımcısı Emrah Şener, "Bu karar, ödeme sistemleri ve finansal teknolojilere uyumu güçlendirmek ve bu dönüşümü yönlendirmek amaçlıdır" dedi.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Emrah Şener, "Ödemeler alanında bankamızca belirlenen geliştirme konularında Bankalararası Kart Merkezi'ne (BKM) ilave rol ve sorumluluklar verilecektir." dedi.

Şener, AA muhabirinin Merkez Bankası'nın BKM'ye hakim ortak olma süreci, ödemeler sisteminin geleceği ve yeni dönemde BKM'nin faaliyetlerine ilişkin sorularına şu yanıtları verdi.

SORU: "2019 yılı kasım ayında gerçekleştirilen 6493 sayılı kanun değişikliği ile Merkez Bankası'na neden bir kuruluşa hissedar olma yetkisi verildi?"

CEVAP: "Ülkemizdeki ödeme sistemlerinin kesintisiz çalışmasını sağlamak' Merkez Bankası'nın asli görevlerinden biridir. Bu anlamda bankamız, ülkemizin en önemli ödeme sistemi olan Elektronik Fon Transfer (EFT) sisteminin hem kurucusu hem de işleticisidir. Kasım 2019'da 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun'da önemli değişiklikler yapıldı. Merkez Bankası ödemeler alanında tek yetkili kurum haline gelirken, bu alandaki rol ve sorumluluklarımız da arttı. Yasadaki yeni düzenlemeler bankamıza, sahip oldukları sistemin işleyişinde bir sıkıntı oluşması durumunda finansal istikrarı ve ekonomik aktiviteyi ciddi biçimde olumsuz etkileme potansiyeli bulunan, yani 'sistemik öneme sahip' sistem işleticilerine hissedar olma yetkisi tanıdı."

SORU: "BKM'de nasıl bir hissedarlıktan bahsediyorsunuz, biraz açabilir misiniz?"

CEVAP: "BKM, kartlı ödemeler alanında hizmet vermek üzere kurulmuş olan bir anonim şirkettir. Ülkemizde gerçekleşen kartlı ödemeler için yönlendirme ve doğrulama hizmeti, kartlı işlemlere ilişkin ihraççı ve kabulcü kuruluşlar arasındaki takas ve mutabakatın yürütülmesi, yurt dışı kartlı sistem kuruluşları ile bağlantı kurulması gibi konularda BKM oldukça kritik roller üstlenmektedir. Ayrıca, kartlı ödemeler alanında faaliyet gösteren kuruluşlar tarafından uygulanan bazı standartlar da yine BKM tarafından belirlenmektedir. Alınan karar ile Merkez Bankası, sistemik öneme sahip bir sistem işleticisi olan BKM'ye, çoğunluk hisselerini satın alarak hissedar oldu. Bu hissedarlığa paralel olarak ödemeler alanına ilişkin bankamızca belirlenen geliştirme konularında BKM'ye de ilave rol ve sorumluluklar verilecektir. Değişen hissedarlık yapısı sonrasında hakim ortak Merkez Bankası olmak kaydıyla bankaların payları ve yönetim kurulunda temsilcileri olmaya devam edecektir."

"Ödemeler sisteminde dünya çapında örnek model olmak istiyoruz"

SORU: "Hissedarı olacağınız BKM, kar amacı güdüyor olacak mı?"

CEVAP: "BKM, kesinlikle kar amacı güden bir kuruluş olmayacaktır. Burada alınan karar, ödeme sistemleri ve finansal teknolojilere uyumu güçlendirmek ve dönüşümünü yönlendirmek amacıyla alınmıştır. Bu inisiyatifin amacı, ödeme sistemlerinin kamu yararı gözetilerek, kapsayıcı, kesintisiz, etkin ve verimli işletilmesi yönünde bankamıza düşen sorumlulukların yerine getirilebilmesidir."

SORU: "Merkez Bankası'nın hissedar olmasından sonra BKM'nin faaliyetlerinde ne gibi değişiklikler beklemeliyiz?"

CEVAP: "Merkez Bankası olarak ödeme sistemlerinde dünya çapında örnek model olabilecek, teknolojisini günün gereklerine uygun şekilde sürekli geliştiren ve rekabetçi bir ödemeler ekosisteminin oluşmasına katkı sağlamak istiyoruz. Öngörülen yeni yapıda BKM, kartlı ödemeler alanındaki faaliyetlerinin yanında, yenilikçi ödeme yöntemlerine yönelik uygulama alanlarını araştıracak, 7/24 çalışacak anlık perakende ödemeler platformunun geliştirilmesine katkı sunacak, QR kod ve açık bankacılık gibi ödemeler alanının ihtiyacı olan standartların oluşturulmasında aktif rol alacaktır. BKM'nin uzun vadede yurt dışına açılması ve ağını genişleterek ülkemizin ödemeler alanında önce bölgesel, daha sonra küresel bir referans noktası haline gelmesi için üstleneceği role ilişkin yol haritamızı da yakında kamuoyu ile paylaşacağız."