31 Ocak 2014 Cuma

Büyük Türkiye Fonu mu kurulacak?

Başbakan Erdoğan'ın sıradışı ekonomik önlemlerinin detayları konuşulmaya başlandı

Başbakan’ın sözünü ettiği B ve C planları tartışılmaya başlandı. Hem döviz hem de hisse senedi piyasasında büyük dalgalanmaların önüne geçecek, regülatör görevi görecek bir ‘Fon’un kuruluş hazırlığı yapıldığı konuşuluyor.
Merkez Bankası’nın faiz artırım kararı ile ilgili yorumu sorulduğunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan B ve C planları olduğundan sözetti. Erdoğan “Sonuçları görmek için bir süre sabredeceğiz. Ancak beklenen sonuç elde edilmezse B ve C planları devreye girebilir. Yüksek faiz kullanılabilecek tek enstrüman değildir” dedi.
Erdoğan’ın İran dönüş yolunda söylediği bu sözler sıcağı sıcağına yorumlanırken, “Acaba bir Tobin vergisi mi geliyor” endişesi yarattı. Sermaye hareketlerine sınırlamaya yönelik bir düşünce olmadığı en yetkili ekonomi kurmayları tarafından dün vurgulandı bu iddialar yalanlandı. Bunun üzerine Erdoğan’ın sözünü ettiği B ve C planlarının neler olabileceğine yönelik tahminler başladı.
Kulislerde öne çıkan plan dünyada pek çok örneği olan bir devlet yatırım fonunun kuruluşu ile ilgili hazırlıklar oldu. Fonun iki temel işlevi olacağı, herşeyden önce finansal piyasalarda bir regülatör görevi yani dengeleyici olacağı belirtiliyor. Ayrıca fon, fiyatların çok düştüğü noktalarda alımlar yaparak önemli kazanımlar da elde edebilir.

Kamu Ortaklığı İdaresi gibi

Borsanın yıllar önceki halini hatırlayanlar, piyasada bir kamu otoritesi gibi konumlanan Kamu Ortaklığı İdaresi’nin işlevini hatırlatıyorlar. Kamu Ortaklığı İdaresi’nin elemanları her gün borsa salonuna gelir, eğer fiyatlar aşırı düşerse alım yönünde, aşırı yükselirse satım yönünde hareket ederek bir denge sağlamaya çalışırlardı. Borsanın lokomotif kağıtlarında yapılan bu alım ya da satımlar dalga dalga diğer hisselere de yayılırdı. Her ne kadar Borsa’nın büyüklüğü artık, tek bir kurumun davranışı ile yön değiştirmeyecek hacime ulaştıysa da psikolojik olarak bir Türkiye Fonu’nun BİST’deki duruşunun diğer yatırımcıların reflekslerinde değişime neden olabileceği belirtiliyor. Aynı fonun sadece hisse senedi piyasasında değil, döviz piyasasında da düzenleyici bir rol oynayabileceğine de dikkat çekiliyor.

Devlet özel sektör el ele kurabilir

Her ne kadar yatırım fonlarını genellikle kamu otoritesi kursa da, Türkiye için oluşturulacak modelde kamu ve özel sektörün bir arada hareket edebileceği de belirtiliyor. Fonun ilk etapta 10 milyar dolar büyüklüğünün olabileceği belirtilirken, bu havuza en büyük katkıyı devletin yapması bekleniyor.
Sözkonusu katkı için kaynağın İşsizlik Fonu’ndan sağlanabileceği belirtiliyor. İşsizlik Fonu’nda halen 65 milyar TL‘nin üzerinde bir para bulunuyor. Bu kaynağın en az yüzde 20’lik kısmının Büyük Türkiye Fonu’na aktarılabileceğinin altı çiziliyor. Fonun yüzde 15-20’lik kısmının yani 1 ile 1.5 milyar dolarlık kısmının da özel sektör tarafından oluşturulabileceği ifade ediliyor. Gelen talebe göre özel sektöre verilecek payın artırılabileceği ya da Fon’un büyüklüğünün 15-20 milyar dolara çıkarılabileceği de konuşuluyor. Bir başka görüşe göre de kurulacak fonun büyüklüğünün ilk etapta milyar dolarlarla ifade edilmesine gerek yok. Kore’nin devlet fonunu ilk etapta 1.1 milyar dolar Azerbaycan’ın Ulusal Petrol Fonu’un ise sadece 300 milyon dolarla kurduğuna dikkat çekiliyor. Bu fonların daha sonra sırasıyla 60 ve 30 milyar dolarlık büyüklüklere ulaştığına vurgu yapılıp şu değerlendirmede bulunuluyor:
“Önemli olan fonun büyüklüğünden çok işlevi. Fonun alacağı tavır, piyasa için de gösterge olacak. Bir nevi pusula görevi görecek. Dolayısıyla psikolojik etkisi parasal büyüklüğünün getirdiği ağırlıktan daha fazla olabilir. İlk etapta 1 milyar dolar büyüklükle kurulsa bile piyasalar üzerinde etkili olabilir.”

GM ve BofA böyle kurtuldu

Ülke yönetimleri son yıllarda işlerin sarpa sardığı dönemlerde varlık alım programları uygulayabiliyorlar. Örneğin ABD Hazinesi, Lehman Brothers batışı ile başlayan krizde bir otomotiv devi olan GM’in batma noktasına geldiğini görünce 49.5 milyar dolarlık bir hisse alımı yapmıytı. GM’in yüzde 61’i ABD devleti’nin eline geçerken, işler düzeldikten sonra bu hisseler Kasım 2010’dan itibaren peyderpey elden çıkarıldı. Yine benzer bir şekilde sorunlu varlıkların kurtarılması programı çerçevesinde Bank of America’ya da 45 milyar dolar enjekte edilmişti. 2009’dan sonra kriz etkisini kaybedince BofA aldığı bu kaynağı devlete ödemişti. ABD hükümeti bu tip hareketleri “Sistemin işlemesi, sektörün büyük oyuncularının kaybedilmemesi, ekonomik istikrar ve işsizliğin zincirleme biçimde hortlamaması” adına yaptığını duyurmuştu.

Dünyada örneği çok

- Devlet fonları tüm dünyada çok amaçlı olarak kullanılıyor. Devletin stratejik roller biçtiği sektörler, bu fonlar tarafından destekleniyor.
- Devlet fonları zaman zaman dünyada varlık fiyatları düştüğünde yani alım fırsatları doğduğunda başka ülkelerde de yatırım yapabiliyor.
- Ancak Türkiye’de kurulacak fonun şu an ilk etaptaki görevinin iç piyasada bir denge unsuru olarak çalışması olacağı konuşuluyor.
- Şu an dünyada 70’in üzerinde devlet fonu var. Büyüklükleri 300 milyon dolarla 90 milyar dolar arasında değişiyor ve toplamda 2 trilyon doların üzerinde bir varlığa sahipler.
- Bu fonları cari fazla veren ülkeler ağırlıklı olarak kurarken, cari açık veren Brezilya, Şili, Peru Güney Afrika, Endonezya gibi ülkelerin de devlet fonu kurduğu dikkati çekiyor.
- Fonlarda yönetim şöyle işliyor: “Fon yasayla kuruluyor ve başında özerk bir yönetim komitesi bulunuyor. Üyeler ağırlıkla ekonomi bürokratlarınca atanıyor.”
Bazı fonlara özel sektörde deneyimli, başarısını kanıtlamış CEO’lar da getirilebiliyor. Fonların günlük işleyişine karışılmıyor ancak yıllık hesapları ve performansı parlementolar tarafından denetleniyor.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/buyuk-turkiye-fonu-mu-kurulacak/570166

Bankaları korku sardı!

Küresel krizde firmalardan kredileri geri çağıran ya da verdikleri kredinin faizini yükselten bankaların yine mektup hazırlığı içinde oldukları belirtiliyor.

ASO Başkanı Özdebir, “Bu sefer bankalardan itidalli olmalarını bekliyoruz” dedi.

Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesi, bankalardan kredi kullanan şirketlerin durumunu zora soktu.

‘Olağanüstü durum’

Bankaların reel sektöre imzalattıkları kredi sözleşmelerinde, ‘Piyasa şartlarında oluşabilecek olağanüstü değişikliklerin faize yansıtılmasını aynen kabul ediyorum’ şeklinde ifadelerin yer aldığı, Merkez Bankası’nın olağanüstü faiz artışıyla bu şartın uygulanabilir hale geldiği belirtiliyor. Bilgi veren kaynaklar, bazı bankaların düşük faizle kredi verdikleri firmalara, ‘yeni şartlar nedeniyle kredinizin faizi 1 puan-2 puan yükseldi’ mesajları taşıyan mektuplar göndermeye başladığını söylediler.

Erken kapatma riski

Faizin düşük olduğu dönemlerde bankalardan kredi kullanan çok sayıda şirketin yeni gelişmeler nedeniyle faiz artış riskiyle karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Borçlu firmaların yüksek faizi kabul etmemeleri halinde kredilerini vadesinden önce kapatmaları istenebileceği ifade edilirken, özellikle küresel kriz döneminde bunun yaşandığına dikkat çekiliyor.

Gelişmeleri değerlendiren banka yetkilileri, belirsizlikler nedeniyle yeni faiz maliyetlerinin henüz hesaplanamadığını, maliyet hesabının çıkarılmasıyla birlikte mektupların reel sektöre daha yaygın gönderilebileceğini söylediler.

Maliyet hesaplanıyor

Bankacılar, yaşanan gelişmelerin olumsuz sonucu olarak kredi kullanan bazı firmalarda ödeme riskinin arttığını, bu durumun ayrıca değerlendirildiğini belirttiler.

2008 ve 2009’da bunları yaşadık

Konuyu değerlendiren Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, bankalardan değişken faizli kredi alan tüm firmalar için risk oluştuğunu belirterek, “Çünkü faiz ve kur artışları nedeniyle paranın maliyeti değişti. Bankalar sabit faizle kredi alan firmalara bile çeşitli zorluklar çıkarabilirler. Biz bunu 2008-2009 yıllarında yaşadık. Bankalar şimdi daha itidalli davranmalı, müşteri olmadan bankacılık olmayacağını unutmamalılar” dedi.

Şirketlerin sicili bozulasın

Özdebir, döviz artışı nedeniyle firmaların bankalara verdiği teminatların değerinin düştüğünü, bu nedenle firmalardan ek teminat talebinde bulunabileceklerine dikkat çekti. Özdebir, borçlu firmaların sicili bozulmadan ekonomi yönetiminin hem bankaları hem reel sektörü rahatlatacak ek önlemler alması gerektiğini söyledi.

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/ekonomi/bankalari-korku-sardi/91866

Economist'ten Sabancı ve Koç analizi

Derginin yeni sayısında ayrı bir yazıda Koç ve Sabancı gruplarının Türkiye ekonomisi içindeki yerine değiniliyor ve "iki büyük aile şirketi ülkedeki krizi savuşturmalı" yorumu yapılıyor.
Yazıda Koç ve Sabancı gruplarının geçmişleri, mevcut yapıları ve Türkiye ekonomisi içindeki konumları ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.
Yazının başında Türkiye'nin en eski ve en büyük iş hanedanlarının yıllar boyunca çeşitli ekonomik ve siyasi fırtınaların üstesinden gelerek yaşamayı sürdürdüğü, ilgi alanlarının bankacılıktan ve perakendecilikten elektrik, araba ve buzdolabı üretimine kadar farklı alanlara uzandığına, yan kuruluşlarının birçoğunun küresel firmalarla ortak girişim türünde oldukları, kredi derecelendirme kuruluşu Standart & Poors'un Koç grubuna Türkiye'ye verdiğinden daha yüksek not verdiği aktarılıyor.
Economist, Türkiye'deki son faiz artırımıyla ortaya çıkan tablonun bu iki gruba dayanıklılıklarını göstermek için yeni bir fırsat sunduğunu yazıyor.
Dergiye göre Türk Lirası'nın değerindeki yeni düşüşler, yüksek borçlanma maliyetleri ve enflasyon artışları bu grupların Türkiye içindeki satışlarını vurabilir ama grupların döviz pozisyonları idare edilebilir durumda.
Yazıda iki grubun temsilcilerinden Mustafa Koç ve Güler Sabancı'nın genel olarak politikanın dışında durdukları ancak Koç holdinge ait bir otelin (Divan Otel) Gezi Parkı gösterileri sırasında kapılarını göstericilere açmasının bakanların tepkisine neden olduğu aktarılıyor.
Yazının en sonunda şu yoruma yer veriliyor:
"Bazı daha genç Türk köklü ailelerinden farklı olarak Koç ve Sabacı klanları gazete veya diğer haber yayın organlarına sahip olma gösterişine karşı direndiler. Ayrıca kamunun sahip olduğu tesisleri inşa etmek veya işletmeye de yaklaşmadılar. Bu, çıkar çatışmaları ve rüşvet yiyen yetkililerle dolu bir alan. Geçmişteki akıllı hükümetler bu iki hanedanın kendileri için tehdit olmadığını anladılar ve onları, işlerini yapmaya devam etmelerine müsaade ettiler. Bu uzun süre devam etsin."

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/dunya/economist-gelisen-ulkelerle-ilgili-panige-gerek-yok/91869

29 Ocak 2014 Çarşamba

Kaderleri ABD Merkez Bankası gibi güçlü bir kurumun ellerinde

...
BBC’nin iş dünyası editörü Robert Peston da bugün yayımlanan analizinde, “Bu piyasaları asıl ilgilendiren durum şu: kaderleri bir noktaya kadar, üzerinde hiçbir etkileri olmadığı ve onların ihtiyaçlarına göre adım atma gibi bir sorumluluğu da bulunmayan ABD Merkez Bankası gibi güçlü bir kurumun ellerinde” diyor.
Peston, ‘sermayenin ülkeyi terk etmesiyle Türk Lirası’nın düşüş yaşadığını’ ve bu durumun Güney Afrika, Arjantin ve Hindistan gibi gelişen pazarlarda da yaşandığını söylüyor.
Peston’un Türkiye’ye ilişkin yorumu şöyle:
“Çok hızlı büyüdükleri için, [İngiltere gibi] çoğu gelişmiş ülkeler resesyona batmışken ve faiz oranlarını rekor seviyelere indirmişken, yatırımcı paralarını çektiler.”
“Şimdi, ABD ve İngiltere gibi ekonomiler düzelirken ve faiz oranlarının da tekrar artması beklenirken bu para da Türkiye ve Hindistan gibi ülkeleri terk ediyor, bu da borsalarının ve para birimlerinin değerlerinin büyük oranlarda düşmesine neden oluyor. Dolayısıyla, para biriminin değersizleşmesi nedeniyle de enflasyon getiriyor ve ekonomilerindeki istikrarı da tehlikeye atıyor.”
Türkiye ile aynı grupta değerlendirilen ve dünya piyasalarındaki sıcak para akışına duyarlı “kırılgan beşli” arasında yer alan Hindistan da dün beklenmedik şekilde faiz oranlarını yüzde 7,75’ten yüzde 8’e çıkarmıştı.
...

Alıntı:
http://finans.mynet.com/haber/detay/dunya/ekonomistler-faiz-artirimi-olumlu-ic-ve-dis-riskler-devam-ediyor/91818

25 Ocak 2014 Cumartesi

Dolarda İngiliz oyunu

Merkez Bankası, önceki gün piyasaya 2 milyar dolarla müdahale etti. Kur 2-3 kuruş düşüp, tekrar yükseldi. Dolar dün yine rekor kırdı. İddialara göre; satılan dolarları İngiliz fonlar toplayıp etkisizleştirdi.

Merkez Bankası'nın faizleri artırmaması, yerli yabancı faiz lobilerini çileden çıkartırken intikamlarını, dolara spekülatif ataklar yaparak almaya çalışıyorlar. Bu şekilde kurun yüksekte kalmasını sağlayan faizciler, Merkez Bankası'nı köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Günlerdir süren 'faiz artır' baskısına, Merkez Bankası'nın boyun eğmemesinden sonra, dolara dönük operasyonlar devam etti. Merkez Bankası, önceki gün dolar kurunun 2,30'lara kadar yükselmesi üzerine 2 yıl aradan sonra piyasaya doğrudan müdahale etti. 15 gün sonra açıklanacak olmasına rağmen satılan döviz miktarının 2 milyar doları bulduğu belirtiliyor. Dövize bu müdahale ilk anda etkili oldu ve kur 2,30'lardan 2,26'lara kadar geriledi fakat bu gerileme kısa sürdü. Kur tekrar yukarı doğru ivme kazanarak Perşembe gününü 2,28 lira seviyelerinden kapattı.
2006'DAKİ GİBİ İTHALAT PATLAR
Merkez Bankası'nın daha önceki döviz ihalelerinde de yüksek fiyatlar vererek etkisini azaltmak isteyen faiz lobilerinin, bu hamlelerine benzer bir atak da perşembe günü yaşandı. İddialara göre; Merkez Bankası'nın piyasaya sürdüğü doların büyük kısmını İngiliz merkezli fonlar aldı. Fiyatın düşmesini önlemeye çalışan bu fonların spekülatif ataklarının, hâlâ sürdüğü de belirtildi. Uzmanlar, 2006 yılında faizde yapılan 4 puanlık artışla kurun geçici olarak düştüğünü ama bu durumun da Türkiye'nin ithalatının patlaması olarak karşımıza çıktığını belirtti. Üretimin yavaşlaması ile ekonomi küçülürken, bu durum işsizlik olarak vatandaşın karşısına çıkıyor.
KUR YİNE HAREKETLİ
Dövizde dün de hareketli saatler yaşandı. Önceki gün 2,3050 liralık rekor seviyeye ulaşan dolar, dün güne 2,2940 liradan başladıktan sonra 2,33 lirayı görerek, yeni en yüksek seviyesine ulaştı. Euro da rekor kırdı. Gün sonu kapanışta dolar 2,3270 lira olurken, euro günü 3,1840 liradan tamamladı.
VATANDAŞ İLGİSİZ
Özellikle İngiliz gazetelerinde çıkan haberlerde, 'Türk vatandaşlarının dövize yöneldiği ve bu yüzden faiz artırmanın şart olduğu' tezi savunuluyordu. Oysa dövizi artıranın, spekülatif ataklar olduğu ortaya çıktı. Vatandaş dövizden uzak dururken, sadece borcu olanların alım yaptığı anlaşıldı. İstanbul Kapalıçarşı esnafı da dolara talep olmadığını belirtiyor. Doları, vatandaş değil spekülasyoncular topluyor.
ESNAF DURUMU ANLATTI
Halaç Döviz'den Haluk Mutlu, halktan çok ciddi bir seviyede dolar alım talebi olmadığını, daha çok borcu olanların, altından dolara dönenlerin rağbet gösterdiğini belirtti. Palalı Döviz'den Bahadır Er de halk tarafından, dolara şu anda önemli bir talep olmadığını söyledi. Ağaoğlu Döviz'den Mithat Ülgensoy, şu sıralar halkın az da olsa dövize talebi olduğunu, dolardaki yükselişten bu yana döviz bozduranların sayısının bir miktar arttığını, alımlarda ise sınırlı da olsa bir hareketlilik yaşandığını kaydetti. Üçel Döviz görevlisi Mehmet Akçaalan, döviz bozduranların sayısının daha fazla olduğunu anlatırken; Menekşe Döviz'den Erdem Erol, sadece ihtiyacı olanın döviz aldığını ifade etti.

Alıntı:
http://www.ajanshaber.com/haberler/ekonomi-haberleri/dolarda-ingiliz-oyunu/45337

Para piyasalarında döviz rüzgârı sert esiyor

Global finansal krizle birlikte para piyasalarının en önemli aktörleri, ülkelerin ekonomi yönetimlerinden ziyade merkez bankaları oldu. Finans çevrelerinde kimse merkez bankası başkanı görevinde veya yönetiminde olmak istemiyor.

Merkez Bankası’nın, 14 Ocak Salı günkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, piyasa beklentilerine ters yönde bir karar alarak Politika Faizi denilen haftalık faiz oranlarını değiştirmedi. Ek parasal sıkılaştırma kararı alındı. Söz konusu günlerde yoğun döviz satışı yapılacağı ve o günlerde günlük ortalama faiz oranının yüzde 9’lara yükselebileceği belirtildi.

    Merkez Bankası, bankalar arası piyasada birkaç çeşit faiz oranı uyguluyor. Bankalar, Merkez Bankası’na para yatırmak isterse uygulanan yıllık bazda gecelik faiz oranı yüzde 3,50, bankalar Merkez Bankası’ndan para kullanmak isterlerse uygulanan gecelik faiz yüzde 7,75’ten hesaplanıyor. Bankalar birbirinden para kullanacak olursa gecelik faiz yüzde 6,75 olarak uygulanıyor. Bu faizlerin ortalaması yüzde 7,00 civarında oluşuyor. Bu durumda faiz hesaplamaları oldukça karışık bir görünüm sergiliyor. Bankalar ve finans sektörü bu kadar karışık faiz yapısı yerine daha sade bir faiz oranı yapısı istiyor. Merkez Bankası’nın yüzde 4,50 olarak uyguladığı politika faizinin çok öneminin kalmadığı söyleniyor. Yıllık enflasyonun yüzde 8’ler düzeyinde olması ve politika faizi ile enflasyon oranı arasında negatif bir getiri olduğundan, bankalar, politika faizinin ilk etapta 200 baz puan artırılmasını istiyor. Merkez Bankası da faiz artırımının ekonomiye daha fazla yük getireceğini savunarak, faiz artırmak yerine düşük büyüme riskini de alarak parasal sıklaştırma yöntemini tercih ediyor. Merkez Bankası’nın faiz artırımı, bankaların mevduat faizine, reel sektörün kullandığı kredi faizine, vatandaşın kullandığı konut, ihtiyaç ve kredi kartı faizlerine ve zincirleme olarak diğer faizlere yükseliş olarak yansıyacak. Sanayicinin kullandığı yüklü kredilerin faizi de yükseleceğinden, sanayi ürünlerinin üretim maliyetleri de artacak. Dolaylı olarak enflasyona da olumsuz yansıyacak.

    Merkez Bankası, uzun süreden beri enflasyonu düşürücü ve dövizde fiyat istikrarını sağlayıcı para politikası uyguluyor. Bundan da taviz vermemek için, enflasyonda zaman zaman oluşan yükselişi ve dövizde fiyat istikrarsızlığının önüne geçmek için faiz artırmak yerine değişik enstrümanlar kullanarak parasal sıkılaştırmaya gidiyor. Merkez Bankası’nın PPK toplantısının ertesinde döviz fiyatları bir miktar geriledikten sonra perşembe sabahı bankalar arası piyasada hızla yükseldiği görüldü. Merkez Bankası, 2006, 2011 ve 2012 başında doğrudan döviz satışı yaparak döviz fiyatlarındaki oynaklığı önlemişti. Yine aynı yolu izleyerek aynı gün yaklaşık 3 milyar dolarlık doğrudan satışla dövize müdahale etti. Ayrıca ihale yöntemiyle de 400-200 ve 100 milyon dolar olmak üzere üç gün döviz sattı. Kaldıraçlı ve vadeli işlemlerde ay sonu döviz açık pozisyonlarının kapatılması eğilimi, siyasî ortamın oluşturduğu endişelerle de küçük ölçekli firmaların ay sonu döviz açık pozisyonlarını kapatma sürecini öne çekmiş olmaları dövize olan talebi artırıyor.

    Diğer taraftan halkın döviz alım-satımında piyasalardan uzak durması ve turizm mevsiminin henüz başlamamış olması dövizde arz cephesini de sınırlıyor. Bu arada Merkez Bankası hafta içinde 27 ve 28 Ocak tarihinde ek sıkılaştırmaya gideceği ve yüklü döviz satacağını da açıkladı. Dün bankalararası piyasada dolar 2,3350 TL ve Euro 3,2030 TL ile yeni zirvelerine ulaştı. Dövizin ateşi müdahaleye rağmen düşmüş değil. Bankalar arası piyasa ile Merkez Bankası arasındaki restleşmenin nerede ve nasıl sonuçlanacağı belli değil. İş dünyası, karamsar değil ama tedirgin. Dövizde baş döndürücü fiyat değişimlerini gün boyu iletişim araçlarından izlemeye çalışıyor. Dövizde sert rüzgârlar da esmeye devam ediyor.

M. Ali Yıldırımtürk

Alıntı:
http://www.zaman.com.tr/ali-yildirimturk/para-piyasalarinda-doviz-ruzgari-sert-esiyor_2195498.html