27 Kasım 2016 Pazar

Venezuela'nın içler acısı durumu; artık finansman bulamıyor!

Deniz Gökçe bugünkü köşesinde Venezuela'nın içler acısı durumunu paylaştı. Petrol var çıkaracak para yok, finansman bulamıyor... Vatandaş artık ülkeyi terk ediyor. İşte o yazı;
Cumartesi günkü, 26-27 Kasım tarihli New York Times Gazetesi'nin ikinci sayfasının bütünü, dünyanın en büyük petrol zengini olan, global petrol kaynaklarının yüzde 17 kadarına sahip Venezuela’nın vatandaşlarının, açlıktan ülke dışında iş bulmak için aileleriyle beraber kaçak olarak komşu ülkelere girmeye çalıştıklarını anlatıyor.
The Economist dergisinin son sayfasındaki global ekonomik verilere göre de 2016 yılında Venezuela ekonomisi yüzde 13.5 daralmış olacak. Ülkenin tüketici enflasyonu ise yüzde 423 olarak kaydedilmiş. Ama IMF gerçek enflasyonun yüzde 1600 değerinin üstüne geldiğini yazıp duruyor. Ülkenin bütçe açığının ise 2016 yılında GSYİH oranı olarak yüzde 24.4 olduğu The Economist'te yazılı. Venezuela’nın petrolünü çıkartacak parası yok, Çin 60 milyar doların üstünde bir fonu Venezuelaya borç vermiş ama kesenin ağzını da kapatma kararı almış. Çin parasını geri alamıyor, Venezuela da artık finansman bulamıyor.
Son çare durumuna gelen ülkenin fakir kesimi ise komşu ülkelere kaçmaya çalışıyor. 2016 yılında resmi istatistiklere göre 150 bin kadar Venezuela vatandaşı ülkeyi terk ederek komşu ülkelere kaçmış.
Venezuela Merkez Üniversitesi'nden göç konularında uzman araştırmacı Profesör Tomas Paez ise son 18 ayda 200 bin Venezuelalının gıda ve ilaç alamadıkları ve para da kazanamadıkları için ülkeden ayrıldığını araştırmalarında açıklıyor.
Venezuelalıların çoğu Brezilya'ya geçmek istiyor. Caracas Üniversitesinde sosyoloji Profesörü olan Ivan de la Vega der ki, bu insanların ya yürüyerek, ya denizden sal veya küçük teknelerle gitmek dışında pek fazla alternatifleri de yok. Bu insanlar ülkenin en fakirleri ve de yakın komşu ülkelere, yasaklara rağmen gitmekten başka çareleri kalmamış durumda.
Brezilyaya göç etmelerinin nedeni orada iş bulmanın daha kolay olması diye düşünülüyor. Gazeteye açıklama yapan Reinier Salazar adlı göçmen 30 yaşında bir mühendis, ama şimdi ucuz bir lokantada ayda 400 dolar alarak, gıda ve yiyecek pişiriyor. Hayatı zorlaşmış!
Venezuela ile komşu olan, Brezilya’nın Roraima adlı bölümüne, 2015 yılından bu yana 30 bin Venezuelalı, kaçak olarak geçmiş.
Venezuela ile yakın komşu olan Aruba ve de Curaçao hudutlarını geçen yıldan bu yana Venezuelalılara kapatmış durumdalar. Hatta Aruba yakalanan 500 kadar kaçak Venezuela’lı göçmeni bir stadyumda esir olarak tutmakta imiş.


20 Kasım 2016 Pazar

İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DÜZENSİZLİK ÇAĞI

TÜRKONFED’in düzenlediği 20’nci Girişim ve İş Dünyası Zirvesi İzmir Kaya Termal Otel’de yapıldı. TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes yaptığı konuşmada dünyadaki ekonomik, sosyal gelişmeler ve Türk ekonomisini değerlendirdi. Symes, iki bambaşka düzlemde evrilen bir dünyada yaşandığını, bir tarafta her geçen gün daha sofistike olan robotlar, birbiriyle iletişim kurabilen nesneler, giyilebilir teknolojiler, genetik bilimdeki gelişmeler, hatta Mars’ta koloni kurma gibi konular tartışılırken; diğer tarafta ise renk, inanç, ulus, cinsiyet gibi konularda insanların birbirlerini yediğini söyledi.
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DÜZENSİZLİK ÇAĞI
Symes, "İçinde bulunduğumuz durumu düzensizlik çağı, yeni bir soğuk savaş, hatta vekƒleten savaşlar aracılığıyla yürütülen yeni bir sıcak dünya savaşı olarak gören yaklaşımlar gün geçtikçe çoğalıyor. Rekabetçi ekonomi mantığının sosyal refah mantığıyla yeterince bütünleştirilemediği durumlarda ortaya çıkan krizler, siyaset yelpazesinin sınırlarını genişletse de genel olarak kimlik siyasetini öne çıkaran popülist akımların güçlenmesine zemin oluşturuyor" diye konuştu.
Son yıllarda, özellikle finansal kriz sonrasında, küreselleşmenin ulusal egemenliğin önüne geçmesine yönelik bir direnç olduğunu belirten Symes, "Bu sadece hükümetler düzeyinde değil, toplumlar düzeyinde de artıyor. Evet, küreselleşme toplumlara önemli bir refah artışı getirdi, orta sınıfı güçlendirdi. Sadece otoriter devletlerde değil, demokratik devletlerde de, hatta en son Brexıt’te gördüğümüz gibi Avrupa Birliği’nde ve ABD’de de bu karşı çıkışın temelinde ne var? Tüm bu gelişmeler ve bunun yol açacağı değişim, vatandaş olmanın ötesinde, birer iş insanı olarak, bizleri çok yakından ilgilendiriyor" dedi.
ÖRNEK ALINACAK ÜLKELER
Symes, bir ülkenin sadece gelir seviyesinin veya büyüme oranlarının yüksek olmasının, ciddi altyapı yatırımlarının yapılmasının o ülkenin toplumunun gelişmişliği ve hatta mutluluğu için yeterli olmadığını söyledi. Türkiye için referans alırken sadece gelir seviyesi yüksek ülkeleri almadıklarını belirten Symes, "Ülkemiz için referans alacağımız, kendimizi karşılaştıracağımız ülkeler; demokrasisiyle, ekonomisiyle, yarattığı katma değerle ve yaşanabilirliği ve yaşam standartları gelişmişlik gösteren ülkeler olmalıdır" diye konuştu.
ADALET DUYGUSU SARSILIRSA, MEŞRUİYET SORGULANIR
Dünyada üzerinde durulması gereken ana konulardan birinin bu toplumlarda giderek artan şekilde, adalete inancın azalması ve özellikle 2008 krizinden sonra sosyo-ekonomik eşitsizliğin artması olabileceğini belirten Symes şöyle devam etti:
"Biliyorsunuz, artık teknolojinin ve iletişim araçlarının çok hızlı geliştiği bir çağdayız. İnsanlar bilgiye ve birbirlerine anında ulaşabiliyorlar. En baskıcı ve otoriter devletlerin bile bir noktadan sonra bunun önüne geçmeleri imkansız. Sansürlerin, bilgiye ulaşma konusunda anlamını yitirdiği bir dönem bu. Bir toplumda adalet duygusu sarsılıyorsa, sistemin toplumun farklı kesimlerine karşı adil işlediğine inanç zayıflıyorsa, gelirin ve fırsatların adil dağılmadığına yönelik kanı giderek artıyorsa, kendini dışlanmış görenler çoğalıyorsa, yeni kuşakların öncekilerden daha iyi yaşayacağına dair umutlar azalıyorsa, hem ekonomik hem de siyasal meşruiyet de gittikçe artan şekilde sorgulanır, toplumlar da buldukları her fırsatta tepkilerini bir şekilde gösterir. Burada kritik olan husus, bu adaletsizlik ve eşitsizliğe karşı olan tepkilerin nasıl bir siyaset ve politika üreteceği. Bunun, tüm toplumlar için daha adaletli ve eşit bir dünya talebini mi doğuracağı; yoksa aksine, daha fazla düşmanlık, kimlik kutuplaşması, dışlayıcılık ve yine sonunda adaletsiz ve eşitliksiz olan savaşlarla dolu bir dünya mı üreteceği. Bu da dünyadaki tüm liderlere, siyasilere, iş dünyasına, STK’lara karşılaştığımız sorunları anlama ve yeni çözümler üretme konusunda önemli bir sorumluluk veriyor. Enerjimizi neye harcayacağız?"
HEP DAYA İYİSİNİ TALEP EDİYORUZ
"Kullanılan dil, izlenen politikalar, odaklanılan konular, kutuplaşma, kavga ve savaşlar mı olacak yoksa gelişen teknolojiyi özellikle çocuklar için daha demokratik, daha refah seviyesi yüksek, daha adil bir dünya için nasıl kullanılacağı mı tartışılacak" sorusunu soran Symes "Çünkü biliyoruz ki, teknolojinin inanılmaz bir hızla gelişmesi, geleceğimizin nasıl şekilleneceğini göstermeye yetmiyor. Bu teknolojiyi nasıl kullanacağımız, bizlerin yapacağı tercihler aslında nasıl bir geleceğe sahip olacağımızı gösterecek.Türk iş dünyası olarak, bulunduğumuz noktayı hiçbir zaman yeterli bulmadık. Her zaman ülkemizin daha fazla kalkınması, daha fazla refah üretmesi, demokrasinin daha güçlü olması için görüşlerimizi her ortamda paylaşıyoruz. Hep daha iyisini talep ediyoruz. Bu tür zor değişim dönemlerinden geçerken en çok dikkat etmemiz gereken, iktisadi kurumlar, demokratik hak ve özgürlükler, rekabet gücümüz, uluslararası zemindeki yerimiz, işbirliklerimiz gibi alanlardaki kazanımlarımızı kaybetmemek" dedi
'TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK AZALDI'
Symes, son dönemde hızlanan ve ardı ardına yaşanan iç ve dış gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerinde giderek daha büyük etki yarattığını söyledi. Türkiye ekonomisinin, öngörülebilirliğin azaldığı, güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçtiğini belirten Symes, "Veriler, ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda yavaşladığını, işsizliğin uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükseldiğini gösteriyor. Son iki haftadır hızlı bir şekilde yükselen döviz kurunun, enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli faizler üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerden, fazlasıyla endişe duyuyoruz. Aynı zamanda, en önemli ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği ile uzun zaman süren ve çeşitli aksamalarla sekteye uğrayan müzakere sürecinin neredeyse kopma noktasına geldiği algısı bizleri ciddi şekilde endişelendiriyor. Sınır ötemizdeki Suriye ve Irak operasyonlarının yarattığı riskler gün geçtikçe büyüyor" diye konuştu.
GÜVEN VE GÜVENLİK SORUNU
Ekonomi açısından, bugün itibarıyla güven ve güvenliğin en önemli iki temel sorun olduğunu dile getiren Symes şunları söyledi:
"Tüm yaşananların etkilerinin reel sektöre yansıması biraz daha zamana yayılıyor. Özellikle, Anadolu’daki firmalarda güven sorunu yaşanıyor ki, güven zinciri ticaret için en önemli konu. Normalleşme için önce güvenin yeniden acilen tesisi gerekiyor. Hep söylüyoruz, güven olmadan ne yatırım, ne harcama, ne de büyüme olması mümkün değil. Diğer taraftan, aynı anda çeşitli terör örgütleri ile mücadele ediyoruz. Yani, güvenlik açısından da çok zor bir dönemdeyiz. Bu tüm ülke ekonomisini ciddi şekilde etkiliyor. Turizm sektöründeki zararın etkisi, pek çok sektörü ve tüm tedarik zincirini çok ağır şekilde etkilemiş durumda. Güneydoğu Anadolu bölgemizde insanlarımız ise ülkenin yaşadığı tüm bu zorlukların yanı sıra, daha da ağır bir travma yaşıyorlar. Hem savaşların yaşandığı bu ülkelere coğrafi olarak yakınlığın getirdiği zorlukları; hem de daha 2 yıl öncesine kadar iç barışın tesisi ile reformlardan, bölgede yapılacak yatırımlardan, fırsatlardan, acıları geride bırakıp geleceğe yönelik umudu konuşuyorken, çok ciddi çatışmaları ve bu çatışmaların getirdiği ağır maddi ve manevi yükü çekmek durumunda kaldılar."
O dönemde TÜRKONFED ile birlikte bölgede, Cizre’de, Batman’da yatırım danışma konseyleri topladıklarını, pek çok TÜSİAD üyesinin bölgeye götürüldüğünü, nasıl yatırımlar yapılabileceğinin konuşulduğunu belirten Symes, o günerin özleminin içlerinde olduğunu söyledi.
Hükümetin açıkladığı son teşvik paketinin çok kapsamlı ve olumlu olduğunu dile getiren Symes, "Ancak, bölgede güvenlik sağlanmadan, öngörülebilirlik artmadan yatırımların olması çok mümkün görünmüyor. Barış, güven, öngörülebilirlik ve huzur iş insanları için en büyük teşvik. İyimser bir tablo çizmek kolay değil. Ancak, mesele, buradan ileriye nasıl bakacağımız. Nasıl refah düzeyimizi yükseltecek adımları atarak, asıl gündemimiz olması gereken, teknolojiye, dijital dönüşüme, girişimciliğe, 21’inci yüzyıl becerilerine odaklanacağız? Aslında 2 yıldır, gündem ne olursa olsun TÜSİAD olarak bu başlıklara odaklanmak için çaba gösterdik, hükümet ile yakın temas içerisinde bu alanlardaki reformlara özel önem verilmesi için çalıştık, sürekli uyardık. Ve gördük ki; aslında Türkiye’de bu alanlarda ciddi bir potansiyel var. Yapısal reformlarını erteleyen ülkelerin, hem ekonomik, hem de siyasal anlamda nasıl zorlandığını görüyoruz. Kısa vadeli politikaların sadece geçici çözümler ürettiğini asla unutmamalıyız.
GÜVENLİK SORUNLARI, DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜNE GEÇMEMELİ
Ekonomiyi canlandırmak için kısa vadeli bazı tedbirler alırken, asıl ihtiyacımız olan uzun vadeli reform alanlarını ihmal edemeyiz. Bu dönemde kısa ve uzun vadeli tedbirler elele gitmek zorunda. Güvenlik sorunlarımız son derece büyük, farkındayız ama bu sorunların ne iktisadi alanda ne demokratikleşmede ilerlememizin önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Bu tür zor değişim dönemlerinden geçerken en çok dikkat etmemiz gereken, iktisadi kurumlar, demokratik hak ve özgürlükler, rekabet gücümüz, uluslararası zemindeki yerimiz, işbirliklerimiz gibi alanlardaki kazanımlarımızı kaybetmemek. Ne olursa olsun temel hak ve özgürlüklerden, demokrasiden taviz vermeden, refah seviyesi yüksek, sosyal ve ekonomik kalkınmasını başarmış bir ülke olma hedefimizde kararlılıkla ilerlemeliyiz" dedi
Zirvede, gazeteci Nedim Adila moderatörlüğünde, ’Global oyuncu olarak aile şirketleri’ paneli de yapıldı. Panelde konuşan Avrupa Yatırım Bankası Türkiye temsilcisi Massimo D’Eufemia, Türkiye’de KOBİ’lerin dinamizminin farkında olduklarını ve uzun yıllardır aile şirketleri ve KOBİ’leri desteklediklerini söyledi. 2016 yılının ilk 10 ayında Türk KOBİ’lerine 900 milyon eurodan fazla destek sağladıklarını belirten D’Eufemia, "Bunların büyük kısmı aile şirketleridir. Ülkenin bazı bölgelerinde fonlama sağlamak zor ve imkansız. Doğu ve Güneydoğu’daki işletmelere özel hazırlanmış fonlama programlarımız var. Mesleki eğitim ve kadınların girişimcilik yapması konusuna önem verilmesi gerekir. Türkiye’de çok daha fazla kadın girişimciye ihtiyaç var" dedi.
PERİHAN İNCİ: 'FİNANSAL OKUR YAZARLIK ÇOK ÖNEMLİ'
İnci Holding Yönetim Kurulu üyesi Perihan İnci de finansal okuryazarlığın çok önemli olduğunu, finansmana erişmek için yönetimini bilmek gerektiğini söyledi. Aile şirketlerini en önemli özelliğinin temkinli oldukları için krizlerde ayakta kalmayı başarmaları olduğunu belirten İnci, "Türkiye’de kadınları üst düzey yöneticilikte aktif görüyorum. Biz beş kız kardeşiz. Babam vefat ettikten sonra şirketi devam ettirdik" diye konuştu.
Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Feyhan Yaşar, Yaşar Holding bünyesinde 38 yıldır çalıştığını, Türkiye’de her türlü iyi, kötü sorunları yaşayan, asla yolundan vazgeçmeyen bir girişimcinin (Selçuk Yaşar) kızı olduğunu söyledi. Yaşar, "Bu dirençli girişimci bize büyük sorumluluk devretti. Krizlerden ve yıllardan sonra insan kaynağının önemini daha da çok anladık. Çalışan insan kaynağımızla beraber takım olmayı benimsedik. Aile, çalışanlarıyla birlikte takım olabilirse başarılı olabilir. Aile şirketlerinin çocukları işi en alt kademeden öğrenmelidir. Yetkinlikleri olan kişilerin karar verme mekanizmalarının başında olması gerekir. İnsan kaynağı politikası aile şirketinin sürdürebilirliği ve gelecek finansmanı kapsamında çok değerlidir. Aile içindeki uyumun sağlanması için bir aile anayasası olması da çok önemli. Herkesin bilgilere, rakamlara, gelecek planlarına sahip olması, bilmesi gerekir" dedi.
Aile şirketlerinde liderin vizyonunu ve ’Benden sonra ne olacak’, ’Benim gibi işe ilgi duyacak, vizyon sahibi olacaklar mı’ sorusunun önemli olduğunu belirten Yaşar, 1990’lı yıllardan itibaren danışmanlık hizmeti aldıklarını belirtti. Finansman, ticari başarı ve uluslararası strateji bir araya geldiğinde aile şirketlerinin istihdamın belkemiği ve geleceğin halkaları olacağını söyledi.
PEYRANO: 'AVRUPA’DA 23 MİLYON İŞSİZ VAR'
Londra Borsası Elite Programı İcra Kurulu Başkanı Luca Peyrano, dünyanın her yerinde aile şirketlerini özellikle karar alma süreçlerinde aynı zorluklarla karşı karşıya olduğunu dile getirdi. Peyrano, "Avrupa’da 23 miyon KOBİ var. Türkiye’de 2.4 milyon KOBİ var. Avrupa’da 23 milyon işsiz var. Her KOBİ’nin bir kişi işe aldığı düşünülürse işsizliğin üstesinden gelinir. Bir şirket işi büyütme güveni hissetiğinde bu adımı atabilir. Buna sermaye eksikliği, bürokrasinin çok oluşu engeli, eğitim eksikliği, belirsizlik engel olur" dedi.
CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise konuşmasında İzmir’i, belediyenin yatırımlarını ve karşılaşılan sorunları anlattı. Kocaoğlu, İzmir’in insanı, kozmopolit yapısı, yaşam biçiminden taviz vermeyen, kırmızı çizgileri olan, kadınların hem sosyal yaşamda hem iş hayatında son derece güçlü olduğu, hakkını hukukunu koruduğu, gerekiyorsa sokağa çıkıp eylem yaptığı, asla ve asla dayatmayı kabul etmediği Türkiye’nin bir numaralı kenti olduğunu söyledi. 
TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu ise yaptığı konuşmada, "Dostlarımızı çoğaltıp, düşmanlarımızı azaltacağız" söyleminin, geçmişten bugüne gelen ideolojik hesaplaşmalardan sıyrılmak, kutuplaşmayı azaltmak ve geleceğe birlikte yürümek için de siyaset kanallarına şans tanımakla olacağına inandıklarını söyledi. Kadooğlu, "Geçmişin kısır tartışmalarını sürdürmenin, ülkemizin enerjisini ve potansiyelini karşılıklı gerilimlerden beslenerek harcamanın zamanı değildir. Gün birlik ve beraberlik günüdür. Zira 15 Temmuz’da yaşadığımız darbe girişimi ülkemizin nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu hepimize gösterdi. TÜRKONFED olarak dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de demokrasiden yanayız ve tarafız. Bilgi fikri, fikir özgür düşünceyi besler. Fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür nesiller yetiştirip, akıl ve bilim yoluyla yeni Türkiye’yi birlikte inşa edebiliriz" diye konuştu. 
Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/tusiad-baskani-symes-endise-duyuyoruz/1139017



15 Kasım 2016 Salı

Şirketler neden yönetici değiştiriyorlar?

Türkiye'nin büyük şirketleri ekonomi için bu zorlu dönemde tepe yöneticileri ile vedalaştı... Bunun sebebi neler olabilir?

Son iki ayda 45 şirket CEO, genel müdür ve ülke müdürü değiştirdi. Unilever'den Vodafone'a, Boyner'den Pirelli'ye kadar pek çok şirkette yaşanan bu değişimin devam edeceği söyleniyor. Verimliliğin ve dış yatırımların önem kazandığı bu dönemde global tecrübesi olan yöneticilerin daha da öne çıkması bekleniyor. Yönetici değişiminde ibre yerlilere kayarken yabancıların sayısı azalıyor.
Türkiye ekonomisi zor bir dönemden geçiyor. Tüketici talebinde azalma, yükselen kurlar, alacakların zamanında tahsil edilememesi gibi nedenler şirketlerin performansını olumsuz etkiliyor. Şirketler bu gidişe dur diyecek, bu zor zamanlarda geminin rotadan çıkmasına engel olacak bir kaptana ihtiyaç duydukları için yeni yönetici arayışına girdi. Bu da pek çok şirkette CEO, genel müdür ve ülke müdürü değişimlerini beraberinde getirdi. Son iki ayda Unilever'den Türk Telekom'a, D&R'dan Altınbaş Holding'e kadar 45 şirket yönetici değiştirdi.
Üst düzey yönetici seçme ve yerleştirme hizmeti veren şirketlerin uzmanları, tepe yöneticilerdeki bu değişim rüzgarının süreceği konusunda hem fikir. Yeni yöneticilerde aranan özellikler şirketlerin ihtiyaçlarına göre şekillense de genel müdür ve CEO pozisyonlarında liderlik yetkinlikleri önemli. Bu dönemde verimlilik yine önem kazanmış durumda. Ayrıca pek çok Türk şirketinin yurtdışına açıldığı ve yurtdışı yatırımlarının önem kazandığını görülüyor. Dolayısıyla global tecrübesi olan yöneticiler de bu süreçte öne çıkıyor.
KAPTANLAR DEĞİŞİYOR
Aslında sonbahar ve kış dönemi üst düzey yönetici değişikliklerinin yoğun olduğu bir dönemdir. Ancak 15 Temmuz sonrasında bu yıl şirketlerin değişikliklere daha temkinli yaklaşacağı yönünde bir beklenti vardı. Fakat son iki ayda bunun tam tersinin olduğunu, yaz durgunluğunun ardından sonbahar döneminin yönetici değişimleri açısından oldukça hareketli başladığını gördük.
Amerika merkezli uluslararası bir 'executive search' şirketi olan NGS Global'in Türkiye ortağı Can Onan, hükümetin aldığı önlemlerin ve canlandırma paketlerinin genel olarak büyük şirketlere ve mega projelere pozitif etkide bulunduğunu söylüyor. Şirketlerin çoğu ise bunlardan pek yararlanamıyor. Onan, "Bu nedenlerden dolayı hem halihazırda başta olan CEO'larda bir yorgunluk baş gösterdi, hem de şirket patronları bu gidişata dur demek için bu zor zamanlarda gemiyi düzeltecek ya da en azından olanı koruyacak yeni kaptanlar aramaya başladılar" diyor.
İBRE YERLİYE KAYDI
Yerli ve yabancı CEO tercihinde uzun süredir Türk üst yöneticiler hem ülkeyi ve ortamı bildiklerinden hem de başarılı geçmişleri ve kriz tecrübeleri nedeniyle tercih ediliyorlardı. Son bir yılda baş gösteren terör olayları nedeniyle yabancı CEO'lar Türkiye'ye gelmemeyi tercih ettiklerinden ya da burada kalma konusunda çekinceleri olduğundan dolayı da ibre ciddi bir şekilde yerli yöneticilere dönmüştü. Son iki ayda gerçekleşen değişimde de benzer yönde bir tablo dikkati çekiyor.
Yerli yöneticilerin öne çıkmasının bir başka nedenini ise Ergene Consulting & HGA Group Türkiye başkanı Murat Ergene şöyle anlatıyor: "Bir şirketten yabancı bir yönetici ayrıldığı zaman, maliyet unsuru da dikkate alınarak yerli yöneticiler tercih ediliyor. Böyle örneklere de çok sık rastlıyoruz. Bu konuda genel bir değerlendirme yapmak yerine sektör bazında değerlendirme yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü yabancı ve yerli yönetici ihtiyacı her sektörde farklı olabiliyor. Örneğin şu sıralar lojistik ve otomotiv sektörlerinde hem yabancı hem de yerli yönetici talebinde bir hareketlilik olduğunu söyleyebiliriz."
YABANCILAR AZALACAK
Tabii tabloda yeni atanan yabancı yöneticiler de görülüyor. Özellikle ani değişiklik kararlarında yurtdışındaki merkezden aday gönderildiğini söyleyen MY Executive Kurucu Ortağı Müge Yalçın, "Bundan yabancı yöneticilerin tercih edildiği anlamını çıkarmamak gerekiyor. Ben uygun aday bulununca tekrar yerli yöneticilere dönüleceğini sanıyorum" diye konuşuyor.
Önümüzdeki bir yılda Türkiye'deki yabancı yönetici sayısında ciddi bir azalma beklediğini söyleyen Egon Zehnder Yönetici Ortağı Murat Yeşildere, ülke gündemi ve yapısal unsurlar nedeniyle giden yabancı yöneticilerin yabancı yatırımları negatif etkilememesi için normalleşmeye yönelik iletişimin yapılması gerektiği görüşünde.
PERFORMANS MUTSUZLUĞU
Yönetici değişimlerinin önümüzdeki dönemde devam edeceği beklentisinde olan Murat Yeşildere, bu yöndeki düşüncelerini şu sözlerle paylaşıyor: "Son dönemde iş dünyasında bir performans mutsuzluğu var. Patronlar ve yatırımcılardan başlayan bu memnuniyetsizlik aşağıya doğru gidiyor. Bu memnuniyetsizlik ilk etapta organizasyonun tepe koltuklarında değişime neden oldu. Ancak bir yıl içinde onların altında, CMO, CFO ve satış pozisyonlarında da değişim bekliyorum. Bu ortamda yöneticilerin sonuç odaklı olması ve değişim liderliği kasının gelişmiş olması çok önemli, Çünkü oyun değişti ve yıkıcı yenilikler getirmek, işi yeniden kurgulamak gerekiyor."
Neden yönetici değiştiriyorlar?
1-İstedikleri kir ve verimliği elde etmek için,
2-Şirketin mevcut durumunu korumak için,
3-Yeni açılımlar ve fırsatlar elde etmek için. (Fatoş Bozkuş/Ekonomist Dergisi)



Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/sirketler-neden-yonetici-degistiriyorlar/1137391


12 Kasım 2016 Cumartesi

SPK dolandırıcılık duyurusunda bulundu

SPK Haftalık Bülteninde, sosyal medya hesapları üzerinden kendilerini “yatırım danışmanı”, “piyasa uzmanı” gibi unvanlarla tanıtan şahıslarla ilgili duyuruda bulunuldu

SPK Haftalık Bülteni yayımlandı. Bültende  Kurulumuzun 11/11/2016 tarih ve 31/1111 sayılı Kararı ile aşağıda yer alan duyurunun kamuoyuna yapılmasına karar verildiği belirtildi.
DUYURU: Kurulumuzca son dönemlerde yapılan incelemelerde, sosyal medya hesapları üzerinden kendilerini “yatırım danışmanı”, “piyasa uzmanı” gibi unvanlarla tanıtan, hisse senedi veya diğer piyasalara yönelik öngörüler paylaşan mesajların olduğu görülmektedir. Bu kişilerin kısa sürede yüksek getiri vaadiyle yatırımcılara tavsiye ve telkinlerde bulundukları anlaşılmaktadır. Söz konusu şahıslara ve bu hesaplarda yer alan tavsiye ve telkinlere itibar edilmemesi, yatırım danışmanlığı ve/veya portföy yönetim hizmeti alınmak isteniyorsa Kurulumuzdan yetki belgesi almış kuruluşların tercih edilmesi mağduriyet yaşanmaması açısından önem arz etmektedir. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn)’nun 39’uncu maddesine göre; yatırım hizmetlerinin ve faaliyetlerinin düzenli uğraşı, ticari veya mesleki faaliyet olarak icra edilebilmesi için Kuruldan izin alınması zorunludur. Kuruldan izin alınmadan icra edilen sermaye piyasası faaliyetinin yaptırımı ise, SPKn’nun 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiş olup; anılan maddede “…Sermaye piyasasında izinsiz olarak faaliyette bulunanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin günden on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar...” hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, anılan sosyal medya hesapları aracılığıyla beraber hareket etmek suretiyle SPKn’nun “Piyasa dolandırıcılığı” başlıklı 107’nci maddesine aykırı olarak işlem gerçekleştirildiğinin Kurulumuzca tespit edilmesi durumunda sorumlular hakkında SPKn’nun 115’inci maddesi kapsamında suç duyurusunda bulunulması, SPKn’nun 101’inci maddesi kapsamında tedbir getirilmesi ve/veya SPKn’nun 104’üncü maddesi kapsamında ilgililer hakkında idari para cezası verilmesi mümkündür. Bu kapsamda, bahse konu anılan sosyal medya hesaplarına ve burada yer alan şahısların tavsiye ve telkinlerine yatırımcılar tarafından itibar edilmemesi hususu önemle duyurulur.
Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/spk-dolandiricilik-duyurusunda-bulundu/1136427