31 Aralık 2020 Perşembe

Parada oyun değiştirici gelişme

 Merkez Bankası piyasanın istediği faiz oranını bir kez daha karşıladı. Hatta az da olsa üzerine çıktı. Çünkü Türkiye’de yerleşiklerin beklentisi ortalama 1.5 puanlık artıştı, TCMB 2 puan artırıma gitti. Merkez Bankası’nın bu yıl üçüncü faiz artırımına gitmesi, toplamda 8.75 puan artırımla birlikte faizleri yüzde 17 yapması önemli.


Hem faiz artışı önemli, hem de faiz artırımı öncesi haftada yabancıların Türkiye’de son 6 yılın en yüksek haftalık devlet iç borçlanma senetlerini satın almaları daha da önemli. Türkiye’de oyun yeniden değişiyor gibi.


HEM FAİZ ARTIŞI HEM STOPAJ AVANTAJI


-Önce Merkez Bankası faiz kararından başlayalım.


kararın önemi şuradaki, yüzde 17’lik politika faiz oranı önümüzdeki aylarda biraz daha yükselebilecek enflasyonu karşılayabilir. Türk Lirasına yatırım yapanlar reel bir kayba uğramaz, aksine gerçek bir kazanç elde edebilirler.


-Bu durumda yurtiçi yerleşikler de eline geçen parayla hemen konut, arazi, arsa, araba, altın veya döviz almaya koşmaz. Nasıl olsa enflasyonu karşılayacak bir faiz oranı kendine sunuluyor. Mevduat veya faizli enstrümanlara korkarak değil, çekinmeden yatırım yapabilir.


-TL’ye yeniden yatırımı cazip kılan sadece faiz artışı değil. Aynı zamanda stopajlarda yani faiz gelirlerinden vergi kesintilerinde gidilen indirim de var. TL mevduattan kesilen vergiler yaklaşık üçte iki düzeyinde azaltıldı. Neredeyse görünen faizi artık net kazanç olarak almak mümkün hale geldi.

MERKEZ BANKASI TESTLERİ GEÇTİ


-Merkez Bankası yönetiminin değişmesi ardından ardı ardına iki ay faiz yükseltmeyle toplamda 6.75 puanlık artımla kendini yeniden ispatladı. Testleri geçti. Söylemiyle eylemi birbirini tuttu. Kısaca ekonomi Merkez Bankası kurumunu yeniden kazanma yönünde önemli bir aşamayı geçti.


-Merkez Bankası’nın asli fonksiyonunu yerine getirmeye yeniden soyunması piyasalarda güven artırıcı bir gelişme. Artık TL yalnız değil, Merkez Bankası yanında. TL’yi savunacak şekilde elindeki en etkili silah olan faizi kullanabilir. Bu da önümüzdeki dönemde lirayı daha güçlü kalabilir.


TERS DOLARİZASYONA ZAMAN VAR


-TL’nin güçlenmesiyle enflasyonun kontrol altına alınması mümkün hale gelebilir. Enflasyonun daha fazla yükselmeyeceği ve düşüşe geçeceği anlaşılırsa da tasarruflar döviz üzerinden, altın üzerinden veya gayrimenkulle değil, olması gerektiği gibi TL ile yapılır, finansal sistem TL ile büyüyebilir.


-Merkez Bankası’nın çok istediği ters dolarizasyonun yani dövizlerin bozdurularak TL’ye geçişin ise belli bir zaman alacağı açıktır. En azından enflasyonun düştüğünün görülmesi gerekiyor. Bu da belli bir zaman meselesi.


-Ama girilen yol doğrudur, devam edilirse eninde sonunda ters dolarizasyon hedefine varılabilir.


1.5 AYDA 4.2 MİLYAR DOLAR GETİRDİLER


-Yeni ekonomi yönetimine ve izlenen politikalara yabancıların tepkisi ise oyun değiştirici nitelikte.


Hemen belirtelim ki 6 Kasım-18 Aralık arasını kapsayan dönemde hisse senedi ve devlet iç borçlanma senetlerinde gerçekleşen yabancı girişi 4.2 milyar doları buldu. 1.5 ay için iyi para.



-6 Kasım öncesinde tersine sermaye göçü vardı ve Türkiye’den bu iki enstrümanda yabancı çıkışı 13.5 milyar dolara varmıştı. 6 Kasım sonrasında her hafta yabancılar net bazda Türkiye’ye sermaye getirdi. Önce hisse senetlerinde 2017 sonrasının en yüksek haftalık girişi gerçekleşti. Nihayet geçen hafta da devlet iç borçlanma senetlerinde 1.66 milyar dolarlık yabancı alımı gerçekleşti. Haftalık bazda bu tutarı aşan yabancı yatırımı 27 Haziran 2014’de 1.78 milyar dolarla olmuştu.


TURNAYI GÖZÜNDEN VURDULAR!


-Londra’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması ardından özellikle tahvil tarafında yabancılar Türkiye’den kararlı bir şekilde çıkıyordu. Devlet iç borçlanma senetlerinden yüzde 25 pay alan yabancılar 2.5 yıla varan satışlarla yüzde 3.5 paya kadar düştüler. -6 Kasım sonrasında da tahvil alımları ağır ilerliyordu. Ne olduysa geçen hafta oldu, yabancılar karar değiştirdi ve 2.5 yılın ardından yeniden devlet iç borçlanma senetlerine döndüler. Üstelik son 6 yılın en güçlü alımını yaparak.


-Yabancıların güçlü biçimde Türkiye piyasasına geldiği dönemler TL’nin güçlendiği dönemlerdir. Bunda bizzat kendi kararları ve getirdikleri dövizi bozdurarak TL enstrümanlara yatırım yapmaları etkilidir.


-Yabancıların Türkiye pazarına geri dönüşünü, Merkez Bankası’nın beklenti üstü faiz artırım kararı izledi. Bu da gelen yabancıların aldığı pozisyonu garantileyen, kur şoku yiyerek zarara girme olasılığını azaltan bir gelişme. Yabancılar yine turnayı gözünden vurdu.


Abdurrahman Yıldırım

https://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/2914919-parada-oyun-degistirici-gelisme


Bırakın düzeyini, faizin dalgası çok yüksek

 Çok değil 5 ay önce faizler dip seviyesine inmişti. Yıllık tüketici enflasyonunun yüzde 11.76 olduğu temmuz ayında Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 8.25, bankaları fonladığı ağırlıklı ortalama faiz yüzde 7.76 idi.


TL mevduatların ortalama faizi yüzde 7.24’e denk geliyordu. Stopajından sonra geriye yüzde 6.15 net getiri kalıyordu. Bankaya mevduat yapanlar gerçekleşen enflasyona göre yüzde 5.61 zarardaydı. Gerçekleşecek enflasyona göre ise kayıp daha yüksek çünkü, enflasyon yükseliyordu.


-Tasarruf sahiplerinin aleyhine olan faiz tablosu borçlananların lehineydi. 31 Temmuz itibariyle TL ticari kredi faizi yüzde 8.15’e inmişti. Yani mevduat faizi ortalamasından sadece 91 baz puan daha yukarıdaydı.


DOLARIN HIZINI KESTİ


-Arada karşılık yükü, krediler üzerinden alınan vergiler, banka komisyonu gibi toplamı yaklaşık 5 puan. 1 puanı ancak yansıtılabilmiş, 4 puan banka sermayelerinden gidiyor.


-Mevcut enflasyonun 3.61 puan altından krediyi alanlar aynı gün bu oranda kârlıydı. Vadesi dolana kadar faizi artırılamayan konut kredisi ise yüzde 9.14 düzeyindeydi. Bu orandan konut kredisi alanların faiz yükü halen yüzde 18.71’e çıkan konut kredisi faizinin yarısı düzeyinde devam ediyor.


-Böyle bir ortamda ve bu faiz oranlarından kredi kullanmamak rasyonel bir davranış değildi. Alındığı gün kâra geçiliyordu.



-Ancak temmuzun son haftası piyasalarda havanın da tersine döndüğü tarih. Döviz rezervleri azalmaya, kurlar artmaya başladı. Merkez Bankası da eylül ayında piyasaların beklemediği şekilde politika faizini 2 puan artırdı.


-Herkesin faiz artırımı beklediği ekim ayını Merkez Bankası pas geçince kurlar iyice hızlanmaya başladı. Dolar 5.95 seviyesinden başladığı yılda 8.58 seviyesini gördü ve yüzde 44 arttı.


FAİZ 5 AYDA İKİYE KATLANDI


-Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminin değiştiği aşama o aşamaydı. 6 Kasım sonrasında tam tersi politikalar izlenmeye başladı. Politika faizi iki kez 6.75 puan artırıldı. Dolar kuru yüzde 12 düştü ve 7.55 TL seviyesine indi. Buna göre 2020’deki artışı yüzde 27’ye geriledi.


-Bunlar iyi gelişmeler ancak bu kez faiz tavan yaptı. Artık TL ticari kredi faizi ortalaması yüzde 19. Politika faizi yüzde 17, enflasyon ise yüzde 14.03. Enflasyonda mayıs ayına kadar hafif yukarı yatay sayılabilecek bir seyir söz konusu.


-Yüzde 17 politika faizi, yüzde 19 kredi faizi ile aylarca yola devam edebiliriz. Mevduat faizleri 18 Aralık itibariyle toplamda yüzde 15’te. Biraz geriden geliyor. Faiz vergisi biraz düşürüldü ama yine de yukarı yönlü biraz daha artırım lazım. Politika faizi civarına çıkan bir mevduat faizi ancak enflasyondan koruyabilir.


-Hemen hemen bütün faiz oranları 5 ay önceye göre ikiye katladı.


YÜKSEK DALGALI FAİZLE İŞ YAPILIR MI?


-Çok kısa sürede bu ölçekte faiz oynaklığının hesabını yapmak, buna göre iş yapmak elbette çok zor. Hesabın kitabın şaşmaması imkansız.


-Bırakalım yüksekliğini böylesine oynak ve yüksek dalgalı faiz oranlarına güvenerek iş yapılmaz. Yapılırsa da o işten kâr gelmez.


-Türkiye değişimin çok hızlı, istikrarsızlığın yüksek, kırılganlığın fazla, politik karar değişikliklerinin çok olduğu bir ülke. Bütün bunların faizlere yansıması da aynı ölçüde yüksek ve hızlı oluyor. 2.5 yıla iki taban hareket, üç tavan hareket sığabiliyor.





-Yükselişlerde farklar yaklaşık bir kat, düşüşlerde yüzde 50-70 gibi çok büyük oranlarda üstelik. Bu demektir ki, ortalama her altı ayda bir büyük faiz hareketi oluyor.


-Faiz deyip geçmeyelim. Faiz Türk Lirası’na bizim ödediğimiz fiyat veya biçtiğimiz değerdir.


-Tek başına da yorumlanamaz. Diğer mal ve hizmet fiyatlarıyla yani enflasyonla birlikte kıyaslanarak ele alınır.


-TL’ye enflasyondan daha düşük bir fiyat veya faiz oranı biçiyorsak, paramızın değersizleşmesini istiyoruz demektir. Enflasyonun üstünde bir faiz ödemeyi kabulleniyorsak da, paramızın değerlenmesine yol açıyoruz.


NE KADAR FAİZ O KADAR TL VE KUR OYNAKLIĞI


-Bu durumda faizlerde çok yüksek, çok kısa sürede meydana gelen oynaklıklar aynı zamanda TL’nin değerinde, dolayısıyla döviz kurlarında büyük ve ani dalgalanmalar yaratmak demektir.


-İş yapanlar ya TL veya dövizle ya da her ikisiyle birlikte iş yapıyor. Bu durumda reel ekonomik yatırımcılar, üreticiler, ticaretçiler, finansçılar ve tüm karar alıcılar yaklaşık altı ayda bir büyük dalgayla karşılaşıyor. Ya TL’nin değeri düşüyor döviz kurunun artıyor ya da tersi oluyor.


- Paradaki bu büyük ve güçlü dalgalanmaların reel ekonomiye, üretime ve tüketime de benzer etkileri oluyor. 6 ay, 5 ay, 4 ay önceki durumu düşünün, herkes konut, otomobil, kredi almak peşindeyken, şimdi her şey durgunlaşıyor. Kredi artık pahalı, tüketim düşüyor, konuta ve otomobile talep azalıyor, döviz kurları da geriliyor.


İSTİKRAR GEREĞİ


-Sonuçta faiz, döviz, tüketim kararları, üretim ve yatırım kararları birbirinden bağımsız değil ya da zincirleme birbirini etkiliyor.


-İstikrar ya var veya yok ama o da tek. İstikrar varsa zincirin bütün halkalarındaki salınımlar daha az, yoksa salınımlar çok yüksek.


-Ve de Türkiye’de istikrar tek kişiye bağlı. Çünkü yönetim ve güç tek kişide toplandı. Türkiye’nin gerçeği ve iş yapma ortamı bu.


-Ancak yüksek dalgalarla sürekli boğuşabilecek gücü, yeteneği ve ustalığı olanlar faizden yararlanabilir.


Abdurrahman Yıldırım

HaberTürk


'Tüyo ile değil matematikle kazandım'

 Gübretaş'ın bulduğu 6 milyar dolarlık altın haberleri ile Borsa İstanbul'da milyarder olan Oğuzhan Şahinkaya, Gübretaş yatırımını anlatırken bu hareketin aynı zamanda Borsa İstanbul'da analiz yaparak uzun vadeli yatırım yapmanın önemini de ortaya koydu

Borsa İstanbul'da Gübretaş hisselerine yatırım yaparak şirketin bulduğu 6 milyar dolarlık altın rezervi haberinin açıklanması ile 2.2 milyar liralık servete ulaşan Oğuzhan Şahinkaya, Habertürk'ten Rahim Ak'a açıklamalarda bulundu. Borsa İstanbul'da küçük yatırımcı Twitter'dan tüyo peşinde koşup zarar ederken bu örnek borsada tüyo ile değil çalışarak, bilanço, izahname, faaliyet raporu okuyarak milyarder olunacağını açık bir şekilde ortaya koydu.


Gelişmeleri yeniden kısaca özetlersek, Türkiye geçen hafta Gübretaş'ın Söğüt'teki altın sahasında 3.5 milyon ons yani tam 6 milyar dolarlık altın bulunduğu haberi ile çalkalandı. Bu haberin içinden bir milyarder ve borsa yatırımcıları için çok önemli dersler çıktı. Haberin ardından Gübretaş'ın Borsa İstanbul'daki hisseleri 46 liradan 76 liraya yükseldi. Geçen haftaki yükselişle şirketin piyasa değeri de 15.3 milyar liradan 25.5 milyar liraya yani 3.5 milyar dolara çıktı.


ÖĞRETMENİN ÇOCUĞU MİLYARDER OLDU

Bu haberin detaylarından tüm yatırımcılara ders olacak ilginç bir borsa yatırımcısı hikayesi çıktı. Hemen söyleyeyim şirketin hissesini henüz 3 lirayken almaya başlayan Oğuzhan Şahinkaya şu anda şirketin yüzde 8.7'sine sahip. Yüzde 75'i Tarım Kredi Kooperatifleri'ne ait olan şirketin yüzde 24.05'i halka açık. Yani halka açık bölümün üçte biri Şahinkaya'ya ait. Rakamlarla ifade edersek şirketin bugünkü 76 liralık hisse fiyatı ile 2.2 milyar liralık bir servete sahip Şahinkaya. Servetin büyük bölümü de Gübretaş'ın 2 liradan 76 liraya giden yükselişi kaynaklı. Peki kimdir Oğuzhan Şahinkaya ve Gübretaş hisselerini nasıl aldı? Şahinkaya, röportaja başlarken "Gübretaş sizi milyarder yaptı" cümlesinin kullanılmasını pek istemedi. Ancak rakamlar ortada olduğu için yazmakta bir sakınca görmedim. Aksine Şahinkaya'nın hikayesi borsada tüyo peşinde koşup köşeyi dönmeyi hedefleyenlere doğru yolu göstermek açısından önemli. Bir öğretmenin iki erkek çocuğundan birisi Oğuzhan Şahinkaya. Öğretmen babanın maaşından arda kalanlardan küçük küçük aldığı hisseler ile borsa ile tanışıyor.


KOZA'NIN FAALİYET RAPORUNDAN ÇIKTI

Ağabeyi ile birlikte Boğaziçi Üniversite'sinden mezun oluyor. Elektrik-Elektronik mühendisi. Boğaziçi'ndeyken hisse alım satımına devam ediyor. En büyük zevki 200, 250 sayfalık izahname, faaliyet raporu ve bilanço okumak aynı zamanda makro ekonomiyi takip etmek. Şirketlerin bilançolarını, faaliyet raporlarını okuyarak borsada hep kazanmış. 2009 krizinde evini satarak aldığı TOFAŞ hissesi ile kazanılan para ile aile Bursa'da Şahinkaya Hexagon Koleji ve Özel Şahinkaya Eğitim Kurumları'nın kuruyor. Başka yatırımları da var ancak biz gelelim konumuz olan ve onu milyarder yapan Gübretaş'taki yatırımına. Gübretaş hissesinde 2 yıldır alım yaptığını belirten Şahinkaya yatırım kararının Koza Altın'ın faaliyet raporundan çıktığını belirtiyor. Koza'nın 2018 raporunda altın rezervinin 12.2 milyon ons 2019 raporunda ise 8 milyon ons rezerv göründüğünü anlatan Şahinkaya, "Gübretaş'ta matematikle analizle kazandım. 4 milyon ons kayıptı. Sonra Gübretaş ile ilişkiye gördüm. Yatırıma böyle karar verdim" diyor.


'BİR HAFTA ÇOCUĞUM İLE KONUŞMADIM'

Kendisinin yatırım sürecinde hissenin yükselmediğini anlatan Şahinkaya, pandemi nedeniyle de zorlandığı süreci şöyle dile getiriyor: "Pandemide 1 hafta boyunca çocuğumla bile konuşamadım. Battığımızı düşündüğüm için. Eşim bana Türkiye'de kimse bilmiyor sen mi görüyorsun' diyordu. Ama ben matematiğin kazandıracağını biliyordum. Herkese aynı şeyi söylüyorum: Sabır."


'BEN VARIM DİYE MANİPÜLATÖR YAKLAŞAMIYOR'

Peki Şahinkaya bundan sonra ne yapacak? Gübretaş hisselerini satmayacağını, hisseleri şirketten kar payı almak için aldığını belirten Şahinkaya "Para, milyarderlik önemli değil. Ben sadece o şirketin ortağıyım. Temettü almak için yatırım yaptım. Bundan sonra da hisse satmayacağız. Kar payı alacağız. Devletin güzide kurumu ile ortak oldum. Allah bunu nasip etti. Bu bana yeter. Ben burada oldukça da küçük yatırımcı için de iyi oluyor. Çünkü manipülatörler ben burada olduğum için korkuyorlar gelmiyorlar. Her piyasa düzeltme ister ancak hissenin daha istikrarlı olmasını da sağlıyoruz" diye konuştu.


29 Aralık 2020 Salı

Gelir vergisinde hangi dilimdesiniz?

 Maaşını sabit ücret üzerinden almayan SGK’lılar ile milyonlarca memurun gelirini etkileyecek, işletmelerin ve ücretlilerin 2021 yılı gelir vergisi tarife dilimleri belli oldu. 


Tarife, Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı.


Vergi dilimleri şu şekilde belirlendi: 


En düşük dilim yüzde 15’lik vergiye tabi olan tutar, yüzde 9.09 artarak 24 bin lira oldu.


Yüzde 20 oranındaki dilimde sınır 49 bin liradan 53 bin liraya yükseltilirken, 24 bin lirası için 3 bin 600 lira, üstü için ise yüzde 20 vergi uygulanacak.


130 bin liraya kadar geliri olanlar için de gelirin 53 bin liralık kısmı için 9 bin 400 lira, üstü için yüzde 27 oranında vergi alınacak.


650 bin lira gelirin 130 bin lirasından 30 bin 190 lira, üstünden yüzde 35 vergi alınacak. Ücret gelirlerinde ise 650 bin liranın 190 bin lirası için vergi 46 bin 390 lira olacak.


650 bin liraın üzerinde kazananlar ise 650 bin liralık kısım için 212 bin 190 lira, üstü için de yüzde 40 oranında vergi uygulanacak.


2021 Gelir Vergisi dilimleri

23.000 TL'ye kadar olan kısım                 15

53.000 TL’nin 24.000 için 3.600, üstü         20

130.000 TL’nin 53.000 için 9.400, üstü         27

650.000 TL’nin 130.000 için 30.190 üstü 35

650.000 üstünde 650.000 için 22.190, üstü 40



Türkiye ile İngiltere arasında tarihi anlaşma

 Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, "Birleşik Krallık ile ilişkilerimizi daha da derinleştirme yönünde ilk adımı atıyoruz. Bu anlaşma, önümüzdeki dönemde Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticaretimizin gelişiminin en büyük teminatı olacak" dedi.

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Birleşik Krallık ile Türkiye arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması (STA) ile Gümrük Birliği'nin 25 yıl boyunca getirdiği kazanımları korurken, Birleşik Krallık ile ilişkileri daha da derinleştirme yönünde ilk adımı attıklarını bildirdi.


Türkiye ile Birleşik Krallık arasında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanması dolayısıyla düzenlenen tören, Bakan Pekcan ile Birleşik Krallık Uluslararası Ticaret Bakanı Liz Truss'ın video konferans yöntemiyle katılımıyla gerçekleştirildi. 


Pekcan, Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılmasıyla iki ülke arasındaki ticaret rejiminin yeniden belirlenmesi ihtiyacı doğduğuna dikkati çekerek, bugün imzalanan anlaşmayla ülkeler arasında ikili bazda bir tercihli ticaret rejiminin tesis edileceğini belirtti.


Türkiye ve Birleşik Krallık arasında imzalanan STA sayesinde, ikili ticaretin etkin ve sorunsuz bir şekilde devam edeceğini söyleyen Pekcan, "Bu anlaşma, önümüzdeki dönemde Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticaretimizin gelişiminin en büyük teminatı olacak. Firmalarımızın rekabetçi olduğumuz sektörlerde İngiltere'ye kolay ve sorunsuz bir biçimde ihracat yapabilmelerini garanti altına alacaktır." diye konuştu. 


Pekcan, Birleşik Krallık'ın, 31 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Avrupa Birliği'nden resmen ayrıldığını ve bu yıl sonuna kadar bir geçiş süreci öngörüldüğünü hatırlatarak, Türkiye olarak bu süreci yakından takip ettiklerini, oldukça yoğun bir mesai harcadıklarını ifade etti. 


Yıl boyunca hem AB hem de Birleşik Krallık makamlarıyla yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüklerini dile getiren Pekcan, şöyle konuştu:


"Türkiye olarak temel amacımız, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği'nden kaynaklı ticari ilişkilerimize de halel getirmeden, Birleşik Krallık ile arzu ettiğimiz bir ticaret anlaşmasını imzalamak idi. Bugün itibarıyla amacımıza ulaşmış bulunuyoruz. Anlaşmanın az sonra imzalanmasıyla birlikte, Birleşik Krallık ile aramızdaki ticaret yapısıyla ilgili bir belirsizlik kalmayacaktır. Ticaretimiz her zamanki etkinliğiyle sürecek ve inanıyorum daha da gelişecektir. Gümrük Birliği'nin 25 yıl boyunca getirdiği kazanımları korurken, Birleşik Krallık ile ilişkilerimizi imzalayacağımız Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında daha da derinleştirme yönünde ilk adımı atıyoruz."


"Tüm belirsizlikler, hukuki ve teknik handikaplar ortadan kalktı"


Bakan Pekcan, bu noktaya gelmenin kolay olmadığını vurgulayarak, AB ve Birleşik Krallık arasında yürütülen müzakerelerdeki belirsizliklere rağmen Türkiye olarak uzun süredir Birleşik Krallık ile teknik düzeydeki müzakereleri sürdürdüklerini ve üst düzeyde pek çok temas gerçekleştirdiklerini bildirdi. 


Bir taraftan da AB makamlarıyla süreçle ilgili istişarelere davam ettiklerini anlatan Pekcan, Türkiye açısından çok yönlü bir ticaret diplomasisi süreci yaşandığını söyledi. 


Pekcan, nihayetinde Türkiye olarak Birleşik Krallık ile taslak anlaşmayı imzaya hazır hale getirdiklerini belirterek, "Artık yıl tamamlanmak üzereyken ve geçiş süreci dolmak üzereyken, Birleşik Krallık ve AB arasında anlaşma sağlanmasıyla ülkemiz ile Birleşik Krallık arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanması noktasında tüm belirsizlikler ve tüm hukuki ve teknik engeller de ortadan kalkmış oldu. Biz de bu çerçevede bugün itibarıyla Birleşik Krallık ile anlaşmamızı imzalayacak olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz." dedi. 


 Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, serbest ticaret anlaşmasının, Türkiye ve Birleşik Krallık ilişkileri bakımından yeni ve çok özel bir kilometre taşı olduğunu belirterek, "Anlaşma, mevcut ticari ve ekonomik ilişkilerimizin çerçevesinin korunması ve geliştirilmesi konusunda hükümetlerimiz arasındaki ortak anlayış ve iradenin bir sonucudur." dedi.


Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması imza töreni Bakan Pekcan ile Birleşik Krallık Uluslararası Ticaret Bakanı Liz Truss'ın video konferans ile katılımıyla gerçekleştirildi. 


Pekcan, oldukça kritik ve önemli bir anlaşma imzaladıklarını belirterek, "1 Ocak 2021 tarihinde Birleşik Krallık ile Gümrük Birliği ilişkimiz sona erecektir. Gümrük Birliğinin getirdiği olanak ve kazanımları mutlak suretle korumamız gerekiyordu." ifadelerini kullandı. 


Yıl içeresinde, iş insanlarına her zaman "müsterih olmalarını" söylediklerini aktaran Pekcan, "İngiltere ile mevcut ticaret olanaklarımızı ortadan kaldırmayacak bir çözümü tesis edeceğimizi, bunun için gerekli tüm çalışmalarımızı yaptığımızı kendilerine belirttik. Bugün iş insanlarımızın beklentilerini karşılamanın ve onlara verdiğimiz sözü yerine getirmenin memnuniyetini yaşıyoruz. İş insanlarımız gönül rahatlığı ile bizim için her açıdan kritik bir pazar olan İngiltere ile ticaretlerini sürdürebilir." diye konuştu. 


Pekcan, anlaşmanın ticarete farklı bir ivme gelmesine de vesile olmasını umduğunu vurgulayarak, "Anlaşma olmasaydı, Birleşik Krallık'a yaptığımız ihracatın yaklaşık yüzde 75’i vergi yükü ile karşı karşıya kalacak, yaklaşık 2,4 milyar dolara varan bir zararımız olacaktı. Bu risk, an itibarıyla ortadan kalkmıştır." dedi.


Birleşik Krallık ile ticaretten yatırımlara geniş bir yelpazede ortaklık ilişkisinin mevcut olduğuna işaret eden Pekcan, geçen sene ihracatın 11,2 milyar dolar, ithalatın ise 5,6 milyar dolar olarak gerçekleştiğini anımsattı. 


Pekcan, Birleşik Krallık'ın, Türkiye'nin ihracatında Almanya'nın ardından ikinci sırada yer aldığını, özellikle otomotiv, televizyon, beyaz eşya ve hazır giyim başta olmak üzere pek çok sektörde ihracatın önde gelen pazarları arasında olduğunu ifade ederek, gerek üretim ve tedarik zincirleri gerekse yatırımlar bakımından da Birleşik Krallık'ın Türkiye için çok değerli bir ortak olduğunu vurguladı.


"Anlaşma, tüm sanayi ve tarım ürünlerini içeriyor"


Ödemeler dengesi verilerine göre, Türkiye'de Birleşik Krallık kaynaklı yatırımların 11,6 milyar dolar düzeyinde olduğunu belirten Pekcan, şöyle devam etti:


"Serbest Ticaret Anlaşmamızın karşılıklı yatırımlara da olumlu yansıyacağını değerlendiriyorum. Taraflar olarak 'tarifesiz' bir Serbest Ticaret Anlaşması akdetmeyi hedeflemiştik. Bu gerçekleşti. Anlaşma, tüm sanayi ve tarım ürünlerini içermektedir. Bugün imzalayacağımız anlaşmayı vakit kaybetmeden uygulamaya sokacağız. Anlaşma 1 Ocak 2021 tarihinde devreye girecek ve hiçbir süre kaybımız olmayacaktır.


Önümüzdeki günlerde de Birleşik Krallık Hükümeti ile yakın iş birliğini sürdürüp, STA geçiş sürecinin eksiksiz ve sorunsuz tamamlanması için gerekli adımları birlikte atıyor olacağız. Öte yandan anlaşmanın yatırımlar, hizmetler gibi alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi için çalışmalara mümkün olan en kısa sürede başlamayı ümit ediyoruz. Tarım alanında pazara giriş şartlarını nasıl geliştirebileceğimizi görüşeceğiz. Bazı sektörlerde karşılıklı tanıma gibi konulara eğileceğiz. İlişkilerimizi derinleştirmek için çalışmaya ara vermeden devam edeceğiz."


"Bu anlaşma, yeni ve çok özel bir kilometre taşı"


Pekcan, Birleşik Krallık Uluslararası Ticaret Bakanı Liz Truss'a, ekibine ve ilgili tüm makamlara ve Ticaret Bakanlığı çalışanlarına anlaşmayı imzalamaya yönelik sergiledikleri iş birliği ruhu ve yapıcı çalışmalardan dolayı şükranlarını belirterek, şunları kaydetti: 


"Tabii ki gönlümüz Sayın Truss ile birlikte bu metni fiziken ülkemizde İstanbul’da imzalamaktı. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda, bu yönde bir hazırlığımız da oldu. Ancak gerek pandemi şartları gerek mutasyon gerek AB ile Birleşik Krallık arasındaki görüşmelerin oldukça uzaması buna imkan vermedi. Umuyorum 2021 yılında ilk fırsatta Sayın Truss’ı ülkemizde ağırlayacak ve bu anlaşmadan nasıl daha fazla yararlanacağımızı yüz yüze görüşeceğiz.


Sayın Truss, içinde bulunduğumuz küresel konjonktürde, belirsizlik ve risklerin yoğun olduğu, korona virüsün uluslararası ticarete ve değer zincirlerini derinden etkilediği böyle bir dönemde, anlaşmamızı tamamlamış olmak oldukça değerlidir. Ülkelerimiz arasındaki ticari ilişkilerimize yeni ve sağlam bir zemin sağlayacak bu anlaşmanın tamamlanmasına desteğiniz nedeniyle bir kez daha teşekkür etmek isterim."


Türkiye ve Birleşik Krallık arasında imzalanan bu kritik ve tarihi anlaşmanın hayırlı uğurlu olması temennilerini dile getiren Pekcan, "Bu anlaşma, Türkiye ve Birleşik Krallık ilişkileri bakımından yeni ve çok özel bir kilometre taşıdır. Anlaşma, mevcut ticari ve ekonomik ilişkilerimizin çerçevesinin korunması ve geliştirilmesi konusunda hükümetlerimiz arasındaki ortak anlayış ve iradenin bir sonucudur. İmzalayacağımız Serbest Ticaret Anlaşması’nın sağladığı güçlü katkıyla ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizin güçlendirilmesine yönelik adımları atmaya devam edeceğiz." diye konuştu.


Anlaşma ne getiriyor?

Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının temel kapsamı şöyle:

Brexit sonrası Türkiye ile Birleşik Krallık arasında gümrük vergisi oluşması engellendi.


Sanayi ürünlerinde gümrükler sıfırlandı.


Tarım ve işlenmiş gıdada AB, Birleşik Krallık Türkiye arasındaki ilişkiler ölçeklendirilerek Birleşik Krallık ile de uygulanır hale geldi.


Anlaşmada, hizmet, yatırım ve tarım alanında daha geniş bir STA için çalışmaların süreceğine dair bir mutabakat maddesi de bulunuyor.


28 Aralık 2020 Pazartesi

Çin ekonomisi 2028'de Amerika'yı geçecek

 İngiltere'de hazırlanan rapora göre, korona salgını döneminde ekonomisi durmayan Çin, ABD ile arasındaki açığı eski tahminlerin de öncesinde kapatıp öne geçecek. 2030'da en büyük üçüncü ekonomi Hindistan olacak

İngiltere merkezli Ekonomik ve İş Araştırma Merkezi’nin raporuna göre Çin ekonomisi 2028’de Amerikan ekonomisini geride bırakacak. Bu, daha önce tahmin edilenden 5 yıl önce gerçekleşeceği anlamına geliyor.

Rapora göre Çin’in korona ile “hünerli” mücadelesi Amerika ve Avrupa’ya kıyasla ekonomisine güç katacak.

Rapora göre ayrıca Hindistan 2030’da dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olacak.

Raporda Çin’in virüsle mücadeleyi iyi yürüttüğü, 2020 yılında ekonomik durgunluğa girmediğine dikkat çekiliyor ve bu yıl yüzde 2 büyüdüğüne vurgu yapılıyor.

Amerikan ekonomisi ise salgından en kötü etkilenen ülkelerden. Amerika’da virus nedeniyle 330 binden fazla insan hayatını kaybetti, yaklaşık 19 milyon da vaka var.

Merkezin raporunda salgın ve bağlantılı olarak ekonomik sıkıntıların iki ülke arasındaki rekabette Çin’e yarar sağladığı kaydediliyor.

Rapora göre 2021’de güçlü bir geri dönüşün ardından Amerikan ekonomisi 2022-2024 arasında yıllık 1.9 büyüyecek, bunun ardından gelecek yıllarda yüzde 1.6 büyüyecek.

Çin ekonomisi ise 2025’e kadar yıllık yüzde 5.7 büyüyecek, 2026-2030 arasında ise yıllık yüzde 4.5 büyüyecek.

Çin’in dünya ekonomisindeki payı 2000’de yüzde 3.6 olmuştu. Bu oran şimdiyse yüzde 17.8. Rapora göre Çin 2023 yılında “yüksek kazançlı ekonomi” olacak. 

(amerikaninsesi.com)


27 Aralık 2020 Pazar

Kurların seyrinde 15 önemli faktör

 1-Türkiye’nin risk primi en önemli göstergelerden biri. 5 yıllık kredi risk priminde meydana gelebilecek düşüş sermaye girişi ve kurun gerilemesi için önemli bir gösterge.


2-Yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 234 milyar dolar. Bundaki azalma izlenecek. Ters dolarizasyonun başlayıp başlamadığına bakılacak.


3-Enflasyon oranları takip edilecek. Enflasyon arttıkça reel getiri ihtiyacı güçlenmekte ve yatırımcı dolara yönelmekte.


4-TCMB rezervlerini artırmaya çalışacak. Bu nedenle kurdaki geri çekilmeleri takip edecek.


5-İhracat ağırlıklı çalışan şirketler için kurdaki fiyat artışlarından çok kur oynaklığının azalması önemli. Kurda fiyat istikrarının sağlanıp sağlanamadığı izlenecek.


6-Küresel bazda dolara talep takip edilecek. DXY Endeksi izlenecek.


7-Ticaret savaşları kur savaşlarını da gündemde tutacak.


8-Pandemiye ilişkin gelişmeler izlenecek. Olası olumsuz gelişmeler sıçramalara neden olabilecek.


9-Döviz kaynakları takip edilecek: 1)İhracat 2)Turizm gelirleri 3)İşçi dövizleri 4)Doğrudan yatırım 5)Sıcak para akışı.


10-Dış politikadaki gerilimler kurun seyri üzerinde etkili olacak. Avrupa Birliği, Kıbrıs / Doğu Akdeniz, CAATSA yaptırımları, Halkbank’a ilişkin gelişmelerin seyri takip edilecek.


11-2018 ve 2020 kur şokları, pandemi dönemi yatırımcıların olağanüstü dönem davranışı geliştirmelerine neden oldu. Bu nedenle kurdaki yükselişin aynı ivme ile devam edeceğine dair oluşan algı hemen kırılmayacaktır.


12-Küresel bazda korku Endeksi VIX 2008 Krizindeki seviyelere yani 66’lara yükseldikten sonra 21,53’e geriledi. Korku endeksinde yaşanabilecek sıçramalar kur üzerinde etki gösterecektir.


13-Dünyada tahvil faizleri tarihi dip seviyelerini gördü. Negatif getirili tahvil stoku tüm zamanların zirvesine çıktı. Borsalar, altın ve kripto paralar zirve yaptı. Varlık dağılımları arasındaki bu uçurumlar 2020 yılında farklılaşabilir.


14-Küresel bazda merkez bankalarının adımları takip edilecek.


15-Kredi kuruluşlarının yıl içerisindeki not değerlendirmeleri önemli olacak. 2021’in her aylık enflasyon oranı ve faiz toplantısı ilgi ile izlenecek.


(Zeynep Aktaş / Milliyet)


Bakan Dönmez altında hedefi gösterdi: 100 ton

 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez: Önümüzdeki 5 yıl içinde inşallah Türkiye'de altın üretimini 100 tonun üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Bu sene 40 tonu geçeceğiz. Böyle de bir potansiyelimiz var.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, katıldığı televizyon programında açıklamalarda bulunup, soruları yanıtladı. Dönmez, son 10 yılda yaklaşık 200 ton civarında altın ithalatı yaptıklarına dikkat çekerek, geçen yıl 38 tonla rekor kırdıklarını anımsattı.

Bu sene salgına rağmen 40 tonu geçtiklerini belirten Dönmez, şunları kaydetti:

"Gübretaş'ın sahip olduğu bir ruhsat sahası var Söğüt'te. Memleketimizde böyle bir keşif var, bundan tabii son derece mutluyuz ve sevinçliyiz. Sayın Cumhurbaşkanı'mız da biliyorsunuz '2 yıl içinde burada bu sahayı altın üretimine hazır hale getireceğiz' dedi. MTA'nın bulduğu yaklaşık 8-10 tane daha altın sahamız var, bunların büyük bir kısmı da Varlık Fonu'na devredildi, inşallah milli ekonomiye kazandırılsın diye. Aslında altın sektörüne baktığımızda potansiyelimiz oldukça yüksek, fakat bugün ulaşmış olduğumuz üretim seviyesi potansiyelimizin oldukça altında. Ve biz bu sene muhtemelen altında 20 milyar doları aşan bir ithalat yapacağız. Neredeyse petrol ithalatı kadar bir altın ithalatı var. Ama bunun bir 5-6 milyar dolarını işleyip tekrar kuyum sektörü ihraç yapıyoruz, yani külçe altını getiriyoruz, ama işleyip ihraç ediyoruz, bir yerde değer katabiliyoruz altına. Özellikle kriz dönemlerinde insanoğlunun belki kodlarından geliyor, en güvenilir liman olarak altını görüyor. Çünkü paranın değerleri bir anda inebiliyor-çıkabiliyor. Bir de biz Anadolu insanı düğün dernek, birbiriyle hediyeleşme baktığınızda veya ufak tasarruf aracı olarak da altını görürsünüz. O açıdan altına talep maalesef azalmayacak. Önümüzdeki 5 yıl içinde inşallah Türkiye'de altın üretimini 100 tonun üzerine çıkartmayı hedefliyoruz, bu sene 40 tonu geçeceğiz. Böyle de bir potansiyelimiz de var."

26 Aralık 2020 Cumartesi

Borsada hedef 1.600 puan

 Tüm olumsuzluklara rağmen 2020 yılını rekor seviyede tamamlaması beklenen borsanın, 2021 yılında da yatırımcılarına kazandıracağı belirtiliyor

Felaketlerle dolu 2020’nı tamamlamak üzereyiz. Pandemi sürecinde küresel ekonomiler ağır hasar alırken, merkez bankaları krizin etkisini hafifletmek için destek paketleriyle piyasalara yüksek miktarda para verdi. Faizler sıfır seviyesinde olduğu için piyasaya sürülen paraların önemli bir kısmı borsa ve emtilara aktı. Virüsün ilk çıktığı dönemlerde büyük panikle sert düşüşlere sahne olan borsalar yılın ikinci yarısında rekor üstüne rekor kırdı. Tarihi zirvelerine ulaştı. Endeksin 1.40 puanın üzerine çıkması bazı analistleri endişelendirirken Milliyet’ten Zeynap Aktaş, 2021 yılında hisse senetlerinin yatırımcısına kazandıracağını öngörüyor. Hisse senetleri piyasasında BIST 100 Endeksi en düşük 819 seviyesini görürken en yüksek 1.432 seviyesine çıktı. Endeks yılı zirvesine yakın tamamlıyor. İşlem hacminde ve yatırımcı sayısında rekorlar görüldü. Pandemi döneminde 29 - 35 yaş arası yeni genç yatırımcı kitlesi borsayla tanıştı.


KAZANDIRAN HİSSELER

2020 yılında Gübre Fabrikaları yüzde 627 değer kazandı. Kardemir D yüzde 101, Aselsan yüzde 74.62, Migros yüzde 73.5, Doğan Holding yüzde 72.6 oranında yükseldi. Ereğli, Petkim ve BİM Mağazalar yüzde 50’nin üzerindeki değer artışları ile dikkat çekti. En çok kaybettirenler ulaştırma, banka ve petrol hisseleri oldu. Telekomünikasyon sektörü hisselerindeki getiriler de düşük kaldı. Bu nedenle bu hisseler 2021 yılında daha iyi performans gösterebilir.


PİYASALARIN TAKİP ETMESİ GEREKEN 20 GELİŞME

1 Piyasaların gündeminde Kovid 19 salgın hastalığına ilişkin gelişmeler ve enflasyon var. Her ikisinin de seyri piyasalardaki dalgalanmaları etkileyecek.


2 Yabancıların borsa paylarında artış görülecek. Yabancıların hisseleri yeniden hareketlenecek.


3 Risk primi CDS 331 seviyesinde. Risk priminde dalgalanmalar olsa da yön aşağı olacak.


4 BİST 100’de hisseler en az enflasyon oranında değerlenecek. Enflasyon 2020 yılına girerken 14.03 sınırında, 2021 ilk çeyreğinde ise yüzde 15 sınırının üzerinde olacaktır. Önümüzdeki yıl hisse senetlerinde en az yüzde 15’in üzerinde bir prim beklenmeli.


5 TCMB, faizi yüzde 17’ye çıkardı. Bu yüksek seyrin maliyeti şirketlerin bilançolarına da yansıyacak.


6 Borsa İstanbul’da fiyat kazanç oranı 17.98 seviyesinde, 23.15’e kadar çıkabilir. Bu da borsada yüzde 30 oranında bir yükseliş olabileceğine işaret ediyor.


7 ABD’nin yeni başkanı Biden, 20 Ocak’ta göreve başlayacak. Gerek ticaret savaşları, gerekse izlenilen dış politik patika Türkiye ile ilişkilerde zaman zaman gerilimlere yol açacak.


8 Kredi kuruluşlarının not görünümleri takip edilecek. S&P 22 Ocak - 28 Mayıs - 22 Ekim 2021, Moody’s 4 Haziran - 3 Aralık 2021, Fitch 19 Şubat - 13 Ağustos 2021 tarihlerinde görünüm ve notları açıklayacak.


9 Borsada aşırı primli hisselerde dramatik düşüşler görülebilir.


10 Borsa 30 hisseleri enflasyonun üzerinde bir değerlenme gösterebilir.


11 Hisse bazında tüm yatırım araçlarının üzerinde kazandıranlar olacaktır. Bu hisseler için hisse başına kârı ve özkaynak/sermaye oranı yüksek, büyüyen BIST 50 hisseleri gözden kaçırılmamalı.


12 Pandemiden en fazla etkilenen sektör hisseleri hızlı yükselebilir.


13 Borsa İstanbul TL bazında 2020 zirvesinin üzerine çıkacaktır.


14 Yeni halka arzlar gelecek. Her gelen halka arz talep görecektir.


15 Halkbank’a ilişkin gelişmeler izlenecek. Herhangi bir gelişme sağlanması banka sektör hisselerine çok olumlu yansıyacaktır.


16 Sanayi hisseleri talep görmeye devam edecektir.


17 Pandeminin sonlanması halinde hizmet sektörü hisseleri atağa kalkacaktır.


18 Borsa İstanbul 2019 yılında yüzde 25, 2020 yılında yüzde 22.79 değer kazandı. 2021 yılı getirisi her iki yılın üzerinde olacaktır.

19 Endeks 2.5 yıldır dolar bazında 130 - 210 bandında. Şimdilerde de 186 seviyesinde. Yıl boyunca 210’un aşılıp aşılmayacağı izlenecek. Bu seviye aşılırsa endeks 290’a kadar dolar bazında yükseliş sergileyebilecek. Aşılamaması halindeyse yeniden 130’lara doğru geri çekilme gündeme gelecektir.


20 Sermaye piyasaları yatırımcıların ilgi odağında olacak. Yatırımcı sayısı zirvede kalmaya devam edecektir.


BORSADA HEDEF 1.600 PUAN

BIST 100 Endeksi 1.426 seviyesinde. Endeks yılın zirvesinde. Bir yıl için değerlendirdiğimizde 200 günlük ortalama 1.120 seviyesinde bulunuyor.


Yani olası şok gerilemelerde uzun vadeli 200 günlük ortalamaya kadar geri çekilme ihtimali var. Endekste ana trend yukarı doğru. Endeks dolar bazında 130 - 210 bandında dalgalanıyor. Yani TL bazında 985 - 1.591 ana hareket ettiği yatay bant. 1.340 seviyesindeki sekiz haftalık ortalama kırılmadıkça endeksin 1.591’e doğru hareketi sürpriz olmayacaktır. Bu seviyenin aşılması halinde çok daha olumlu gelişmelerin yaşandığı gözlenecektir ki, böylesi bir durumda yeni bir yükseliş kanalına geçilmiş olunacaktır. Ancak mevcut veriler 2021’de 1.600’lerin tavan olarak kalacağını gösteriyor.

Hisse senetlerinde bu yıl 1997’den bu yana en büyük yabancı satışları gözlendi. Kasım itibariyle 1 milyar dolarlık alım yapmalarına rağmen yılık satış tutarları 5.1 milyar dolar oldu. Ekonomideki normalleşme adımları ve BIST 30 hisselerindeki iskonto 2021 yılında hisselere yeni para girişini sağlayabilir.


Faiz artışında rekor kırdık

 Son dönemde üst üste gelen yüksek faiz artırımlarını değerlendiren Öztrak, Türkiye'nin dünyada en yüksek faiz uygulayan 10'uncu ekonomi olduğunu söyledi

Son dönemde üst üste gelen yüksek faiz artırımlarını değerlendiren Öztrak, Türkiye'nin dünyada en yüksek faiz uygulayan 10'uncu ekonomi olduğunu söyledi

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Bankası’nın faiz artırma kararına tepki gösterdi. Türkiye’nin son 3 ayda, faiz artışında dünya rekoru kırdığını vurgulayan Öztrak, “Aynı ligde olduğumuz ekonomiler; Venezuela, Arjantin, Zimbabve, Yemen, Surinam, Kongo, İran ve Haiti… Türkiye yüksek faizcilerin şampiyonlar liginde” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, Türkiye'nin dünyada en yüksek Faiz uygulayan 10'uncu ekonomi olduğunu söyledi.

Merkez Bankası'nın faiz arttırma kararını değerlendiren Öztrak, şu ifadeleri kullandı:
"Son 3 ayda, faiz artışında dünya rekoru kırdık. Hem de ne zaman? Pandemi nedeniyle ekonomimiz ikinci defa kapanırken.

Önceki kapanmada esnafımız, KOBİ'lerimiz borca batırılmışken. Bankalardaki sorunlu varlıklar çığ gibi büyürken, dünyada en yüksek faiz uygulayan 10'uncu ekonomi olduk."

Dünyada faizlerin dipte olduğunu belirten Öztrak, şöyle konuştu:
"İngiltere'de, Almanya'da, Japonya'da iki yıllık devlet tahvilinin faizi negatif yani eksi… Bizdeki bu faiz artışları, işte bu ülkelerdeki faiz baronlarını abat ediyor.

Kendi ülkelerinden faizsiz borcu alıyorlar, hatta negatif faizle borcu alıyorlar bu parayı olağanüstü faizle bize borç veriyorlar. Sonuç; milletimizin sırtından korkunç bir vurgun vuruluyor."

Halkbank'a ABD'de bir ret daha

 New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi’nde devam eden davada reddi hakim başvurusu Hakim Richard Berman tarafından daha önce reddedilen Halkbank’ın bir üst mahkemeye yaptığı başvuru sonuçlandı. Bankanın reddi hakim konusunda alınan kararının bozulması talebi de reddedildi.


Halkbank bir üst mahkeme olan New York İkinci Bölge İstinaf Mahkemesine başvuruda bulunmuştu. Ancak başvuru reddedildi. Üç üst mahkeme hakiminin aldığı, önceki gün açıklanan karar sonrasında, Halkbank’ın bundan sonra üst mahkemelere yapacağı yeni bir başvuru şansı bulunmadığı belirtildi.


28 Şubat’ta seçilecek 12 kişilik jüri heyetiyle birlikte, New York’ta devam eden Halkbank davası, 1 Mart’ta başlayacak seri duruşmalarla karara bağlanmış olacak.


Halkbank’ın üst mahkemelere yaptığı tüm itirazlar reddedildi


Hakim Berman, Halkbank’ın daha önce ABD’de yargılanamayacağı, özel ve ayrıcalıklı yargılanma ve davanın düşürülmesi talebi konusunda yaptığı başvuruları reddetmişti.


Halkbank, New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi Yargıcı Berman tarafından reddedilen tüm kararı bir üst mahkemeye taşımış, üst mahkemeler Halkbank’ın kararı temyiz etme başvurusunu değerlendirmeye almıştı.


Halkbank’ın, şimdiye kadar bir üst mahkemelere yaptığı itirazların tamamı önceki gün alınan son kararla reddedilmiş oldu. Hakim Berman, Halkbank’ın jürili duruşmaların 2022 yılında yapılması talebini de kabul etmemiş, jürili duruşmaların 1 Mart 2021 yılında başlamasına hükmetmişti.

“Halkbank’ın lehine bir sonuç çıkması zor görünüyor”


Reza Zarrab, Mehmet Hakan Atilla ve Halkbank davasını başından beri takip eden New York Barosu avukatı Cahit Akbulut, önümüzdeki Mart ayında yapılacak jürili seri duruşmalarda karara bağlanacak Halkbank davasının büyük bir olasılıkla banka aleyhine sonuçlanacağını öngördüğünü söyledi.


Avukat Akbulut amerikaninsesi.com'a, Halkbank aleyhine bir üst mahkemede alınan son kararla birlikte tüm üst mahkeme yollarının kapandığını, Halkbank’ın şimdiye kadar Amerikan mahkemelerine yaptığı tüm başvuruların aleyhine sonuçlandığına dikkat çekti.


Avukat Cahit Akbulut


Akbulut, New York’ta Halkbank’ın aleyhine davanın açılması sonrasında bankanın uzun bir süre duruşmalara çıkmamak için gönderilen tebligatları kabul etmeyerek uzun bir süre direndiğini, daha sonra da özel ve sınırlı bir şekilde yargılanmayı talep ettiğini belirterek, “New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi ve üst mahkemelere Halkbank yaptığı tüm başvuruların tamamı reddedildi. Halkbank’ın davadaki durumunun giderek zorlaştığını görüyoruz. 1 Mart’ta başlayacak seri duruşmalarda karara bağlanacak Halkbank davasının büyük bir olasılıkla banka aleyhinde sonuçlanacağını tahmin ediyorum. Duruşmaların sonucunda Halkbank lehine bir beraat kararı çıkmaz. Ya suçlu bulunur ya da Halkbank’ın suçunu tamamen ya da kesmen kabul etmesiyle taraflar anlaşabilir” dedi.


“Baskılar Halkbank’ın durumunu zorlaştırdı”


Avukat Akbulut, Türkiye ile ABD arasında ilişkilerin oldukça sıkıntılı bir dönemde olduğunu, Türkiye’ye yönelik yaptırım kararları ile, şimdiye kadar Amerikan yargısına ve mahkeme hakimine yapılan siyasi baskıların şartları Halkbank aleyhine çevirdiğini belirtti.


Akbulut, “Şimdiye kadar alınan kararlar ve Halkbank ile Reza Zarrab arasındaki siyasi pazarlıkların Amerikan basınında yoğunlukla işlenmesi jüri üyeleri ve hakim üzerinde büyük bir baskı yaratacaktır. Bu durumda duruşmaların sonunda, Halkbank’ın suçsuz çıkmasının nerdeyse imkansız olacağını tahmin ediyorum. Şimdiye kadar Trump’ın başkanlık döneminde sonuçlanmayan Halkbank davası ve Reza Zarrab’ın henüz hüküm giymemiş olmasının Joe Biden’ın göreve başlamasıyla farklı bir şekilde devam edeceğini tahmin ediyorum" diye konuştu.


Halkbank neyle suçlanıyor?


Geçen yıl Ekim ayında Halkbank aleyhine New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi'nde açılan davada şu suçlamalara yer verilmişti:


''ABD‘yi dolandırmak amacıyla komplo kurmak, ‘Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası'nı’ İran’a para transferleri yaparak ihlal etmek için komplo kurmak, ABD bankalarını dolandırmak, ABD bankacılık ve finans sistemini dolandırmak amacıyla komplo kurmak, kara para aklamak, kara para aklamak amacıyla komplo kurmak.''


Halkbank aleyhinde 15 Ekim 2019 tarihinde açıklanan 45 sayfalık iddianamede, Halkbank yönetiminin Türk hükümetinin üst düzey yetkilileri tarafından desteklendiği ve korunduğu da iddia edilmişti.


Halkbank’ın 2012-2016 yılları arasında İran’ın uluslararası piyasalarda petrol ve doğal gaz satışından elde ettiği geliri harcamasına imkan veren bir tezgahın, paravan şirketler ağını kullanarak uygulanmasına yardımcı olduğu ve bunun da ABD yaptırımlarının ihlalini oluşturduğu iddia edilmişti.


İddianamede Halkbank’ın yaptığı transferlerin yaklaşık 20 milyar doları bulduğu öne sürülmüştü. (amerikaninsesi.com)


Borsa İstanbul finansal okuryazarlık vidoları EBA TV lise kanalında

 Borsa İstanbul sermaye piyasasından daha geniş kitlelerin faydalanması, finansal okuryazarlığın artırılması ve yeni yatırımcıların bilgilendirilmesi için farklı içerikte videolar hazırlayıp, bu videoları sosyal medya hesapları ve web sitesi aracılığıyla paylaşıyor. Borsa İstanbul şimdi de bu videoları lise öğrencilerinin de faydalanabilmesi için TRT EBA TV Lise kanalında paylaşmaya başladı.


Tasarruf bilincinin genç yaşlarda oluşması  ve finansal okuryazarlığın artırılması için pandemi süresince de çeşitli çevrimiçi etkinlikler düzenleyen Borsa İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü aracılığıyla TRT EBA TV Lise kanalından yayımlayacağı videolar ile sermaye piyasasını en iyi ve en doğru şekilde tanıtacak, eğlenceli ve anlaşılır bir dille piyasalar, ürünler hakkında temel bilgileri anlatacak.


Borsa İstanbul finansal okuryazarlık videolarını Youtube kanalından ve sosyal medya hesaplarından izleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/user/borsaistanbul

https://twitter.com/borsaistanbul





24 Aralık 2020 Perşembe

Türkiye yüksek enflasyondan kurtulabilir mi?

 24.12.2020

Merkez Bankası’nın yılın son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında 200 baz puanlık faiz artışı yapması, dünyanın en yüksek enflasyona sahip ülkelerinden biri olan Türkiye’de, ekonomi yönetiminin 2021’de enflasyonla mücadeleyi artıracağına dair kanıyı güçlendirdi. DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, Kasım ayında Murat Uysal’ın yerine Merkez Bankası başkanlığına atanan Naci Ağbal’ın piyasaları memnun eden kararları, yüksek enflasyona dair kaygıları hafifletmeye başladı. Uzmanlara göre, 2021 ortasına kadar faiz indirimi yapılmazsa, yılsonunda tek haneli enflasyonu görmek mümkün olabilir.


İki haneli enflasyonu olan 20 ülkeden biri


Dünya genelinde enflasyon bir sorun olmaktan çıksa da, Türkiye ekonomisi açısından yüksek enflasyon sıkıntısı devam ediyor. Özellikle gıda fiyatlarının oluşturduğu baskı ile 2020 yılı Kasım ayında TÜFE yüzde 2,30 arttı. Kasım ayındaki artışla birlikte yıllık enflasyon yüzde 14,03 düzeyinde gerçekleşti. Yılın son döneminde hızlı bir yükseliş eğilimine giren enflasyonun 2021’nin ilk yarısında da artmaya devam edeceği ve enflasyonda yüzde 18 seviyelerinin görülebileceği öngörülüyor. Tradingeconomics.com’un derlediği verilere göre, Türkiye şu an yüzde 14’lük enflasyon ile 185 ülke içerisinde 15. sırada yer alıyor. Türkiye enflasyonda Nijerya, Zambia, Sierra Leone ve Güney Sudan gibi ülkelerle aynı seviyede bulunuyor. Dünya genelinde çift haneli enflasyona sahip yalnızca 20 ülke var. Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, enflasyon ortalaması dünyada yüzde 2,8 iken, Euro Bölgesi’nde ise eksi binde 3 seviyesinde.

"2021 sonunda tek hane görülebilir"


Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Evren Bolgün’e göre, Kasım ayı başında yapılan başkan değişimi sonrasında Merkez Bankası’nın aldığı tüm kararlar ‘isabetli’ ve ‘güven artırıcı’ oldu. Son iki yıl içinde alınan yanlış kararlar nedeni ile döviz rezervlerinin eksiye düştüğünü hatırlatan Bolgün, "Görünen o ki, para politikalarına karar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan da yüksek enflasyon nedeni ile faiz konusuna bakışını değiştirmiş gibi" diyor. Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin 2012 yılından beri yüzde 5 olduğunu, ancak bu süre zarfında gerçekleşen enflasyonun yüzde 6’dan yüzde 14’e çıktığını kaydeden Doç. Dr. Bolgün, "Merkez Bankası’nın 2021 sonu için tahmini ise yüzde 9,4. Şu andaki eylem ve söylemler yeni yılın ikinci yarısına kadar devam ettirilebilirse, yılsonunda yüzde 9-10 arasında bir tek haneli enflasyona ulaşmak mümkün olabilir" diye konuşuyor.


“İlk kez pozitif sürpriz yaptı”


Türkiye 2016 yılından beri çift haneli enflasyon yaşarken, 2018 yılında enflasyon yüzde 20’nin üzerine çıkmıştı. Ahlatçı Yatırım Araştırma Müdürü Yunus Kaya’ya göre, son yıllarda sürekli olumsuz sürprizler yapan Merkez Bankası son faiz kararı ile piyasalara uzun zaman sonra ilk kez pozitif bir sürpriz yapmış oldu. Faiz sonrası Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamadaki fiyat istikrarı, enflasyonla mücadele vurgusuna işaret eden Kaya, "Açıklama adeta ekonomi ders kitaplarında okutulan örnek metinler gibi olmuş. Merkez Bankası, faizleri enflasyonun üzerine çıkararak ekonomiye pansuman yapmaya çalışıyor" değerlendirmesinde bulunuyor. Merkez Bankası’nın öngörülebilir adımlar atarak zaten asıl görevi olan enflasyonla mücadele konusunda doğru kararlara imza atmaya başladığına işaret eden Yunus Kaya, "Merkez Bankası gelecekte enflasyonu düşüreceğine dair inancı artırıyor. Son dönemde faiz artıran Merkez Bankası, gelecek yılsonunda da faizleri indireceğine dair kanıyı güçlendiriyor" diye konuşuyor.

“Yabancı yatırımcı Türkiye’ye dönüyor”


Atılan adımların uluslararası yatırımcıların da yüzünü tekrar Türkiye’ye dönmesini sağladığını belirten Kaya, "Son 2 ayda Türkiye’ye sıcak para girişi ciddi anlamda arttı. Swap’lar ve Eurobond’lar dahil 10 milyar dolarlık giriş oldu" diyor. Merkez Bankası’nın mevcut duruşunu koruması halinde Türkiye ekonomisine sıcak para girişinin artacağını ve bunun da Türk Lirası’nı yeniden değerli hale getireceğini kaydeden Kaya, şunları söylüyor: "Bu atmosfer korunursa, enflasyonun düşmesi için önemli bir zemin oluşacak. Şu anda büyüme yerine, ekonomide yavaşlama politikası tercih ediliyor. Ama bunun yaratacağı hasarları da azaltmaya çalışan adımlar atılıyor."  


Vatandaş dövizini bozar mı?


Faiz kararı ile birlikte Türk Lirası, Dolar ve Euro karşısında yüzde 1 değer kazandı. Dolar kuru 7,55 seviyelerine gerilerken, Euro kuru ise 9,20 seviyelerine indi. Türkiye’nin ülke risk primi de (CDS) 325 puan seviyesine kadar düşerek, ülkede ilk Covid-19 vakasının görüldüğü Mart ayı öncesine geri döndü. Öte yandan son açıklanan verilere göre, dolar kurunda son aylarda yaşanan düşüşe rağmen, Türkiye’deki gerçek kişiler döviz almaya devam ediyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yayınladığı son verilere göre, 18 Aralık itibariyle bankalardaki döviz mevduatı son 1 haftada 2,9 milyar dolar artışla 258 milyar dolara çıkmış durumda.


Peki bu faiz artırımı sonrasında, vatandaş elindeki dövizleri satıp Türk Lirası’na yönelebilir mi?

"Türk Lirası’na geçiş hızlı olmaz"


İntegral Yatırım Araştırma Müdür Yardımcısı Seda Yalçınkaya Özer’e göre, ilerleyen günlerde dolar kurunda 7 TL’ye doğru bir gerileme olursa, vatandaşların döviz satmaya başlaması mümkün. Ancak dövizden Türk Lirası’na geçişin hızlı olmayacağını kaydeden Özer, "Bu kararla birlikte kurda ılımlı bir görünüm oluşabileceğini ve yabancı girişlerinin hız kazanabileceğini düşünüyoruz. Ancak döviz tevdiat hesaplarında, hızlı bir çözülme olabileceğini söylemek zor. Mevduat faizinin artmasıyla birlikte önümüzdeki süreçte vatandaşın yatırım kararının yön değiştirebileceği bir ortam oluşabilir" şeklinde konuşuyor. 


"Enflasyon artarsa, yeni faiz artırımı olabilir"


Artan yabancı sermaye girişleri ile birlikte borsa tarafında yeni rekorlar görülebileceğini dile getiren Özer’e göre, son faiz kararı ile Merkez Bankası piyasanın bir adım önüne geçmiş oldu. Kararı olumlu karşıladıklarını ifade eden Özer, "Bu hamleyle Merkez Bankası enflasyonla mücadele açısında kararlı duruşunu sürdüreceği net bir şekilde ortaya koymuş oldu" diyor. Karar metininde enflasyona izin verilmeyeceğine dair net ifadelere de vurgu yapan Özer, "Merkez Bankası önümüzdeki dönemde enflasyonda inatçı seyirlerin devam etmesi halinde icap ederse ince ayar niteliğinde faiz artırımı yapabileceğinin mesajını vermiş görünüyor" diye konuşuyor.


Aram Ekin Duran


©Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-y%C3%BCksek-enflasyondan-kurtulabilir-mi/a-56053595


Çin’e 13 günde ulaşmasının sevinci

 Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, "Türk mallarının, tarihi İpek Yolu'nun izinde, demir yolu üzerinde, dünyanın en büyük pazarlarından biri olan Çin’e 13 günde ulaşmasının sevinci ve gururunu yaşıyoruz." dedi.




23 Aralık 2020 Çarşamba

Borsa, Mevduat ve Döviz Yatırımcıları için 5 kritik öneri

 Borsa yatırımcısı için 5 kritik öneri


1- Hissesi alınacak şirket hakkında bilgilenmek şart. Firmanın pazardaki payı, büyüme temposu, krizlere dayanıklılığı önemli. Şirkete dair öğrenilecek her bilgi olası fiyat düşüşlerinde paniklemeyi önleyecektir.


2- Hisse senetlerinde olası dalgalanmaları göz önünde bulundurarak paniklemeden biriktirilebilecek güçlü firmalar tercih edilmeli.


3- Temettü ödeyen ve temettü verimi artan şirketler tercih edilmeli.


4- Pandeminden en fazla etkilenen BIST 50 hisselerinden defter değeri ve fiyat/kazanç oranı düşük iskontosu yüksek hisseler tercih edilerek uzun vadede beklenilebilir.


5- Hisselerde hedef fiyatlar belirlenirken özvarlık/sermaye, kar/sermaye oranları ile sermayenin kaç katı karın oluştuğu ve özvarlık seviyesi göz önünde bulundurulmalı. Bu oranların yüksek olması prim potansiyelini de yükseltecektir.


Mevduat sahibi için 5 kritik öneri


1- Mevduat oranları bankadan bankaya değişiyor. Bütün bankaların faiz oranlarını mutlaka sorun.


2- Bankanın müşteri temsilcisi ile irtibata geçerek paranızın hangi oranla bağlanacağını öğrenin. Belli meblağların üzerinde verilen özel oranlardan yararlanıp yararlanamadığınızı sorun.


3- Birikiminizin olduğu kurumun kısa vadeli borçlanma araçları ve para piyasası fonlarını da göz önünde bulundurun. Seçenek olarak size sunulan alternatifler arasındaki getirilere bakın.


4- Enflasyon henüz düşmüyor ve düşüş ivmesi görmedikçe faizin de artma ihtimalini göz önünde bulundurarak paranızı uzun vadeli değil kısa vadeli yatırın.


5- Ana para garantili yatırım fonlarında yönetim ücretleri çok yüksek olmayanları da göz önünde bulundurun.


Döviz yatırımcısı için 5 kritik öneri


1- Paranızı sadece dövizde tutmayın gram altın ile çeşitlendirin.


2- TL faizler yükseliyor. Alternatif maliyetinizi hesaplayarak seçim yapın. Uzun vadeli mevduat hesaplarına yatırmak yerine kısa vadeli oranlarda değerlendirerek olası TL seçeneklerini kaçırmayın.


3- Al-sat ile para kazanmaya çalışırken ödediğiniz komisyonların da hiç düşük olmadığını göz önünde bulundurun. Ekranda gördüğünüz fiyat marjları ile işlem yapmaya kalktığınız anda fiyat marjları farklı olacaktır bunu göz önünde bulundurun.


4- Dövizle ticaret yapıyorsanız kur riski almayın, mutlaka pozisyonunuzu hedge edin. Opsiyon sözleşmelerini göz önünde bulundurun.


5- Paranızı tek bir döviz kurunda tutmayın. Döviz sepeti yaparak alternatif kur seçeneklerini de göz önünde bulundurun.


(Zeynep Aktaş - Milliyet)


Ateş: Bazı sektörler 2023'e kadar toparlanamayabilir

 DenizBank Genel Müdürü Ateş, "Küresel salgın krizi sonrası toparlanma sürecinde sektörler arası ayrışma da çok belirgin olacak. En çok etkilenen hizmet sektörlerinde toparlanma 2023'ü bulabilir" dedi.

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, "Bankacılık Söyleşileri" kapsamında, DenizBank ve sektörün Kovid-19 dönemindeki çalışmaları hakkında bilgi verirken, geleceğe ilişkin öngörülerini de paylaştı. 

2020 yılı için büyüme beklentilerinin yukarı yönlü olduğunu ancak salgınla beraber ülkelerde; üretimin durması, tüketim ve güvende düşüş ve artan belirsizlikler sebebiyle büyük bir ekonomik kriz yaşandığını ifade eden Ateş, yaşam ve çalışma şekillerinin etkilendiğini söyledi.

Ateş, salgının yol açtığı sağlık krizinin küresel bazda ekonomi, istihdam ve enflasyon göstergeleri üzerinde ağır baskı yaratmaya devam ettiğini aktardı.

Para politikası tarafında, 2008-2009 finansal krizinden alınan dersler sayesinde merkez bankalarının çok hızlı davrandığına dikkati çeken Ateş, ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi önemli kurumlar ve onları takiben gelişmiş ve gelişmekte olan piyasalardaki merkez bankalarının, faizi aşağı çekerek ve parasal genişleme ile daralan ekonomik aktiviteye tepki gösterdiğini kaydetti.

Ateş, maliye politikası tarafında ise kredi garantileri, kredi ertelemeleri, vergi ertelemeleri, işveren maliyetlerine yönelik düzenlemeler, çalışanlara ve düşük gelirli vatandaşlara sağlanan sosyal transferlerin öne çıktığını söyledi.

Bunun da ülkelerin bütçe kaynaklarını zorladığını ifade eden Ateş, sonuç olarak dünya milli gelirinin yüzde 14'üne, 12 trilyon dolara ulaşan bir mali destek harcaması yapıldığını ve küresel negatif getirili tahvil stokunun 17 trilyon dolara ulaştığını kaydetti.

Ateş, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:

Global olarak senkronize gerilemenin ve 2020'nin 3. çeyreğindeki hızlı toparlanmanın ardından zorlu dönem 2021'de başlıyor. Gelişmiş ülkelerin tasarrufları, borçlanma olanakları, üretim gücü ve eğitimli nüfus olanakları varken, gelişmekte olan ülkelerde farklı sorunlar mevcut. Mali kaynakları zayıf, emtia (petrol), turizm geliri gibi bağımlılıkları var, dünya genelinde düşük faiz sayesinde yüksek borç yükü altındalar. Dolayısıyla 2021 yılında gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasının açıldığını göreceğiz. Küresel salgın krizi sonrası toparlanma sürecinde sektörler arası ayrışma da çok belirgin olacak. En çok etkilenen yeme-içme, konaklama, ulaştırma, eğlence gibi hizmet sektörlerinde toparlanma 2023'ü bulabilir. Diğer taraftan, aşının yakın zamanda geleceğine ilişkin umut verici gelişmeler olmakla birlikte dünya genelinde aşılama yapılabilmesi için ucuz, üretim kapasitesi yüksek ve lojistik imkanları geniş aşılara ihtiyaç var. Bu durum da salgının yarattığı etkilerin en azından aşıya ulaşabilen ülkeler açısından 2021 yılının ikinci yarısına kadar devam edeceği ve merkez bankalarının kısa vadede politika değişikliğine gitmeyeceğine de işaret ediyor.
"YAPISAL REFORM PROGRAMLARININ UYGULAMAYA KONMASI KRİTİK ÖNEME SAHİP"

Hakan Ateş, 2020 yılında küresel ekonomiyi etkisi altına alan küresel salgının yarattığı endişe ve belirsizlik ortamının maalesef büyüme beklentilerini negatif yönde etkilediğini söyledi.

Bu yılın başında küresel ekonomide yüzde 3'lük büyüme beklendiğini hatırlatan Ateş, "Tersine, yılın yüzde 4 küçülmeyle tamamlanması muhtemel görünüyor. Ülkeler, ekonomik sıkıntılarını aşmak için bu süreçte güçlü mali önlem paketleri uygulamak durumunda kaldı. Gelişmiş ülkelerde ortalama GSYH'nin yüzde 20'si, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 6'sı kadar harcama yapıldı. Ülkemizde de bu oran yüzde 12-14 aralığında. Ağırlıklı olarak da kredi mekanizmaları ile hem şirketleri hem hanehalkını desteklemeye çalıştık. Beklentilerin aksine alınan önlemlerin etkisi ile 2020'nin pozitif büyüme ile tamamlanmasını öngörüyoruz." ifadelerini kullandı.

2021 yılına bakıldığında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'ndan (TCMB) gelen açıklamalara istinaden enflasyonla mücadelenin öncelikli hedef olacağını aktaran Ateş, "Bu sebeple yılın ilk yarısında yüksek faiz ortamının devam etmesini ve yavaş bir büyüme bekliyoruz. Yılın ikinci yarısından itibaren ise finansman koşullarındaki rahatlamaya paralel ekonomik aktivitenin toparlanmasını, 2021 yılı genelinde büyümenin yüzde 3-4 aralığında tamamlanmasını bekliyoruz. Sıkı para politikası ve enflasyonla mücadele programının enflasyon üzerindeki aşağı yönlü etkisini, maliyet yönlü baskıların da hafiflemesiyle yılın ikinci çeyreğinden itibaren göreceğimize inanıyorum." şeklinde konuştu.

Ateş, 2020 yılında özellikle altın ithalatı ve turizm gelirlerindeki kayıp sebebiyle cari açığın arttığını bildirdi.

2021 yılında özellikle para politikasındaki sıkılaşma ile ithalatın gerilemesini, mevcut seviyedeki kurun ihracata olumlu yansımasını ve turizm gelirlerinin artmasını beklediklerini aktaran Ateş, tüm bunlar sayesinde cari açığın GSYH'nin yüzde 2'sine kadar gerileyeceğini söyledi.

Ateş, krizlere karşı dayanıklı Türk ekonomisinin, 2021 yılının ikinci yarısına kadar belirgin şekilde hissedilecek olan bu salgın sürecini, sıkı para politikasını tamamlayıcı maliye politikasının yanı sıra dinamik özel sektör ve güçlü bankacılık sektörünün desteğiyle en az hasarla atlatacağına inandığını ifade etti.

Orta-uzun vadede bakıldığında, Türkiye'nin, 1980'lerden beri içinde bulunduğu orta gelir grubundan çıkması için reformlara ağırlık vermesi gerektiğinin altını çizen Ateş, "Önümüzdeki dönemde hızla eğitim, hukuk, vergi sistemi ve istihdam piyasasında yapısal reform programlarının uygulamaya konması kritik öneme sahip." dedi.

"BANKALAR, PROBLEMİN KAYNAĞI DEĞİL, ÇÖZÜMÜN PARÇASI ROLÜNDE"

DenizBank Genel Müdürü Ateş, 2008-2009 krizinin aksine bu dönem mevcutta yaşanan finansal sistemde değil, kamu sağlığı kaynaklı bir kriz olduğunu vurguladı.

Bankaların, ülkelerin maliye politikalarının uygulanmasına özellikle kredi genişlemesi ile aracılık ederek problemin kaynağı değil, aksine çözümün parçası rolünde olduğunu belirten Ateş, "Yılbaşından bu yana TL kredi artışı yüzde 40'ı geçti. Dolayısıyla takipteki kredi oranı artışının 2021 yılında mevcut duruma göre daha yukarıda olacağını öngörüyoruz. Diğer taraftan bankalarımız yüzde 19 sermaye yeterlilik oranları ve ihtiyatlı olmak adına önden yüklemeli karşılıklar ile süreci yönetebilecek durumdalar" dedi.

Ateş, gelirler tarafında, geçen dönemde faizlerdeki gerilemeye paralel net faiz marjında iyileşme sağlandığını ancak tekrar faizlerin yükselme eğiliminin marjları aşağıya çektiğini söyledi.

Faiz dışı gelirler tarafında ise hizmet gelirlerine ilişkin düzenlemenin gelir azaltıcı etkisi olduğunu ifade eden Ateş, "Sonuç olarak, artan karşılıklar ve azalan gelirlerle mücadele, 2021 yılında bankalarımızın önceliği olacak. Artan faiz oranları sebebiyle 2020 yılının sonuna paralel olarak 2021 yılında kredi genişlemesinin yavaşlamasını bekliyoruz. Sektörde TL kredi büyümesinin yüzde 13-15 civarında olmasını, buna mukabil yabancı para kredilerin mevcut 165 milyar dolar seviyesinde kalmasını, TL mevduatların ise faize paralele artmasını öngörüyoruz." diye konuştu.

Ateş, 2021 yılında DenizBank olarak ana stratejilerinden ödün vermeden yola devam edeceklerini söyledi.

Müşterilere sundukları ana avantajın; Türkiye'nin 81 iline yaygın şube ağı, yurt dışındaki bankalar da dahil tüm iştirakler ve destek birimleri arasındaki kuvvetli sinerji, iletişim ve geniş ürün yelpazesi sayesinde sürdürdükleri finansal süpermarket anlayışı olduğunu belirten Ateş, DenizBank'ın hedeflediği müşteri segmentleri için ulaşılabilir şube ve ATM ağının oluşturulması, müşterilerin şube deneyiminin tasarlanması ve kendilerine uygun tekliflerin oluşturulması için büyük veri ve veri analitiğinden faydalanılmasının, 2021'de de stratejilerinin bir parçası olacağını kaydetti.

Ateş, kuruluşundan bu yana destekledikleri niş sektörler turizm, eğitim, sağlık, enerji, altyapı, tarım ve denizcilik sektörlerini desteklemeye, perakende tarafta KOBİ bankacılığı, bireysel bankacılık ve özel bankalar arasında yüzde 45 ile lider oldukları tarım bankacılığı alanında pazar payını korumaya devam edeceklerini bildirdi.

"2021 VE SONRASI İÇİN ODAĞIMIZ DİJİTAL VE ÖNCELİĞİMİZ MOBİL ODAKLI HİZMETLER OLACAK"

Hakan Ateş, 2020'nin genel anlamda olduğu gibi bankalar için de zor bir yıl olduğunu ancak her kriz döneminde olduğu üzere burada da farklı fırsatların karşılarına çıktığını belirterek, "Yıllar içinde gerçekleşmesini beklediğimiz dijital dönüşümü, küresel salgının etkisiyle birkaç ayda tecrübe ettik. 2020 yılının, dijitalde zorunluluğun yılı olarak tarihe geçeceği düşüncesiyle, biz de önceliğimizi, müşterilerimize en hızlı ve çevik şekilde hizmet vermeye devam edebilmek olarak belirledik ve bu yönde yatırımlar yaptık." dedi.

Yapay zeka, veri bilimi ve blockchain gibi teknolojilerin artık bankalar ve hatta tüm endüstriler tarafından kullanıldığına işaret eden Ateş, DenizBank olarak bu alanlara yatırım yapma konusunda lider bankalardan biri olduklarını söyledi.

Ateş, 2021 ve sonrası için odaklarının dijital ve önceliklerinin mobil odaklı hizmetler olacağını vurguladı.

​​​​​​​2021 yılını şekillendirecek gelişmeler içerisinde bankalar için kritik iki karar olduğunu aktaran Ateş, şunları kaydetti:

"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) dijital müşteri kimlik tespiti konusunda yaptığı değişiklik sayesinde artık herkes şubeye gitme ihtiyacı duymadan banka müşterisi olabilecek. Bu, bankalar ve fintekler arası rekabet şartlarını eşitlemenin yanında potansiyel müşterilerimizin de sağlık endişesi duymadan bünyemize katılması adına kolaylaştırıcı bir adım oldu. TCMB'nin Fonların Anlık ve Sürekli Transferi (FAST) sistemi sayesinde artık e-para kuruluşları gibi bankalar da 7/24 EFT yapabilecek. Bu noktada TCMB ve BDDK'nın Türkiye açık bankacılık ekosistemi için aldığı kararların da sektörü değiştireceği görüşündeyim. Merkez Bankası'nın Bankalararası Kart Merkezi'ni (BKM) bünyesine katarak API teknolojisinin kullanımına bir standart getirmesi ve BDDK'nın yayımladığı yönetmelik ile açık bankacılığın sınırlarını net şekilde çizmesi, bankaların bu alanda fintekler ve diğer tüm teknoloji şirketleriyle iş birliği yapmasının önünü açıyor. DenizBank olarak 380'den fazla API noktamız ile geleceğe hazırız."

"KOBİ VE TARIM BANKACILIĞINDA ŞU ANA KADAR AKTARDIĞIMIZ KAYNAK 50 MİLYAR TL'YE ULAŞTI"

Hakan Ateş, DenizBank olarak mevsimsel iş yapan ve salgından etkilenen tüm sektörlerin kredilerini yapılandırmaya gayret ettiklerini, 2020 yılı nisan-ağustos aralığındaki 5 aylık dönemde toplam turizm kredilerinin yüzde 42'sinin yapılandırmasını/modifikasyonunu sonuçlandırdıklarını bildirdi.

KOBİ ve tarım bankacılığında şu ana kadar aktardıkları kaynağın 50 milyar TL'ye ulaştığını aktaran Ateş, bu bağlamda tek banka olarak katıldıkları Nefes Projesi ve Çek Ödeme-OPEX Programı kapsamında Kredi Garanti Fonu (KGF) desteğiyle toplam 55 bin KOBİ'ye 6 milyar TL kredi imkanı sağladıklarını kaydetti.

Ateş, salgın sürecinde sadece yeni kredi vererek değil, mevcut kredileri öteleyerek de dükkanlarını açamayan, gelir yaratmakta güçlük çeken KOBİ'lerin ve çiftçilerin yanında olduklarını söyledi.

Bu şekilde yaklaşık 4 milyar TL tutarındaki krediyi de ertelediklerini belirten Ateş, "Üreticinin tarımsal faaliyetini sürdürmesi için 6 aya kadar faizsiz dönem ile finanse ettiğimiz Üretici Kart tarafında yüzde 25 ciro artışı ile de desteğimizi sürdürüyoruz." dedi.

Türkiye'de toplumun tüm kesimlerine ulaşan bir hizmet ağına sahip bir kurum olarak salgın süresince hem çalışanlarının hem de müşterilerinin sağlığını ön planda tutarak kesintisiz hizmet vermeye devam ettiklerini aktaran Ateş, evden/uzaktan çalışma ve sağlık tedbirleri gereğince dijital bankacılık kanalına DenizBank ailesi olarak tam entegre ve yeni normaldeki bankacılık dinamiklerine, değişen geleceğe hazırız olduklarını sözlerine ekledi.

Gübretaş maden sahasında 3,5 milyon onsluk altın varlığı

 Tarım Kredi iştiraki Gübretaş'a ait maden sahasında 3,5 milyon onsluk altın varlığı tespit edildi. Gübretaş YKB Poyraz, " 6 milyar dolar civarında bir değerden bahsediyoruz" dedi.

Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü ve Gübretaş Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Poyraz, Gübretaş'a ait Söğüt altın sahasında 3,5 milyon onsluk altın kaynağının tespit edildiğini belirterek, "Bugünkü fiyatlar üzerinden ortaya koymaya kalktığımızda, yaklaşık 6 milyar dolar civarında bir değerden bahsediyoruz." dedi.

Poyraz, Tarım Kredi iştiraki Gübretaş'ın Bilecik'in Söğüt ilçesinde yer alan altın madeni sahasında gelinen son duruma ilişkin değerlendirmede bulundu.

Söz konusu sahanın 2008'de işletilmek üzere Koza Altın şirketine verildiğini ancak şirketin yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine Gübretaş tarafından sözleşmenin iptali için dava açıldığını anlatan Poyraz, söz konusu davaların 2019'un Aralık ayında temyiz aşamaları dahil sonuçlandığını ve oradaki sahanın her türlü hakkıyla Gübretaş’a teslimine karar verildiğini söyledi.

Poyraz, bu süreçte FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sürecinin yaşandığını ve Koza şirketinin TMSF'ye geçtiğini anımsatarak, şöyle konuştu:

"Biz mahkeme aşamaları tamamlanır tamamlanmaz TMSF ve Koza ile diyaloğa geçip, maden sahasıyla ilgili tüm devir sürecini tamamladık. Maden sahasıyla ilgili geçmişten bugüne altın varlığının değerinin tespitine yönelik sondaj çalışmaları vardı. Mahkemeler devam ederken sondaj çalışmaları kısmen devam etti. Sondajlarla ilgili teknik dokümanlar ve verileri de Koza'dan bedel karşılığı devraldık. Uluslararası akredite bir firmayla devraldığımız bilgilere ilişkin rapor güncelleme çalışmalarına başladık. Kasım ayı sonu itibarıyla da bu rapor kurumumuza teslim edildi."

Bundan sonraki sürecin nasıl yönetileceğine ilişkin çalışma da yaptıklarını ifade eden Poyraz, bu süreçte Gübretaş'a ait Gübretaş Maden AŞ şirketini kurduklarını bildirdi.

Poyraz, maden sahasındaki varlığın, Türk ekonomisi ve Gübretaş açısından ciddi bir değeri ortaya koyduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

"Borsaya bildirdiğimiz raporda da sahada yaklaşık 3,5 milyon ons kaynak olduğu ortaya konuldu. Bunun da 1 milyon 920 bin onsunun kesinleşmiş, şu anda çıkarılmaya hazır altın rezervi olduğu ortaya konuyor. Ayrıca 1,6 milyon onsun da kaynak olarak yüzde 83 oranında rezerve dönüşeceğinin tespiti yapılıyor. Bu miktarı da hesaba katınca Söğüt altın madeni sahasında yaklaşık 3,2 milyon ons civarında altın varlığından bahsedebiliriz. Bugünkü fiyatlar üzerinden bunu da değer olarak ortaya koymaya kalktığımızda yaklaşık 6 milyar dolar civarında bir değerden bahsediyoruz."

Bu madenin, dünyada da sayılı madenler arasında yer aldığını vurgulayan Poyraz, "Belki Türkiye'de ilk, dünyada da ilk 5'e girecek yoğunlukta altın değerine sahip. Dünya ortalamalarının yüzde 2-3 civarında olduğu düşünüldüğünde, buradaki ortalama 1 ton toprak yığını içindeki altın varlığı ortalama oranı yüzde 8,6. Bu oran maden sahasının bazı yerlerinde yüzde 12'lere, 14'lere çıkıyor. Sondajlar bunu ortaya koyuyor. Bu da işletme maliyetinin ne kadar düşük olduğu anlamına geliyor." ifadelerini kullandı.

Bugün için yaklaşık 6 milyar dolarlık varlığın Türkiye ekonomisine katkısının bunun çok üzerinde olacağı muhakkak. Biz bunu milli, ülkemizin bir meselesi olarak görüyoruz.
"Kendi imkanlarımız ve ekiplerimizle çıkaracağız"

Genel Müdür Poyraz, Türk ekonomisine bu madeni kazandırmak için ciddi hazırlıklar yürüttüklerini belirterek, "İşletmesini farklı bir firmaya verebilirdik ya da başka bir firmayla ortak olabilirdik ancak Gübretaş Maden AŞ şirketini yapılandırarak Gübretaş'ın gücü, Tarım Kredi'nin desteğiyle bu madeni kendi imkanlarımız, kendi ekiplerimiz, kendi yatırımlarımızla çıkarıp Gübretaş, Tarım Kredi ve Türk tarımına kazandırma kararını verdik. En son verdiğimiz nihai karar, biz bunu milli, yerli kaynaklarla Tarım Kredi ve Gübretaş iş birliğiyle Maden AŞ'yi doğrudan doğruya bu işi yapacak şekilde teşkilatlandırarak, teknik anlamda donatarak, finansman anlamında destekleyerek kendimiz yapacağız. Buradan elde ettiğimiz değeri de Gübretaş'a kazandırıp, şirketin tesislerinde, yenileme yatırımları ve yeni yatırımlarla Türk tarımına ve ekonomisine kazandıracağız. Teknik hazırlıklarımız ve finansman çalışmalarımız hızla devam ediyor, 2 yıl içinde buradaki madeni Türk ekonomisine kazandıracağız. 2 yıl içinde ilk altını çıkartıp, Türk ekonomisinde değere dönüştürmeyi hedefliyoruz." dedi.

"Bunu milli bir mesele olarak görüyoruz"

Altının ülke ekonomileri açısından önemine dikkati çeken Poyraz, şunları kaydetti:

"Bugün için yaklaşık 6 milyar dolarlık varlığın Türkiye ekonomisine katkısının bunun çok üzerinde olacağı muhakkak. Biz bunu milli, ülkemizin bir meselesi olarak görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın milli ekonomi hassasiyetini yakinen biliyoruz. Biz bunu milli imkanlarla milli ekonomiye kazandırma noktasında Gübretaş ve Tarım Kredi olarak üzerimize ne düşerse yapacağız. 2 yıllık hedef koyduk kendimize, bu sürede bu değeri ekonomimize kazandırmaya başlayacağız. Hızlı şekilde teknik çalışmalarını ve orayla bağlantılı kalan resmi prosedürleri yerine getirip, yatırım sürecine geçeceğiz. Gübretaş Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Karaman'ın da Maden AŞ’ye Genel Müdür olarak atamasını yaptık."

Madene ilişkin uluslararası akredite kuruluş tarafından hazırlanan raporun da bu yatırıma ilişkin finansman konusunda önemli imkan sağlayacağına işaret eden Poyraz, finansman boyutunda kendileriyle çalışmak isteyen kuruluşların bulunduğunu söyledi.

Poyraz, bu yatırımın Bilecik ve Söğüt'ün ekonomisine ve istihdamına da ciddi katkı sağlayacağını sözlerine ekledi.


17 Aralık 2020 Perşembe

RCEP'in dünyaya serbest ticaret mesajı

 10 ASEAN üyesinin RCEP imzası, salgın sonrası dönemde küresel ekonominin asıl motoru haline gelmesi beklenen dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesinin kurulmasına anlamına geliyor.

Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasının 15 Kasım'da 15 ülke tarafından imzalanması serbest tic güçlendirici bir atılımdı.

10 ASEAN Üyesi, Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın sekiz yıllık görüşmelerden sonra nihayet RCEP'yi imzalaması bölgedeki çok sayıda çok taraflılığı desteklediğini ve korumacılık ile tek taraflılığa karşı geldiğini gösteriyor. 

RCEP, 15 imzacı ülke arasında serbest, gelişmiş ticaret anlaşmaları yapabilecek bir çerçeve olarak görülebilir. RCEP'nin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri kapsaması ticaret gerginlikleri ve gümrük tarifelerinin bazı ekonomilerin politika haline geldiği bir zamanda dünyaya doğru bir iş birliği mesajı gönderiyor.

Ancak, 15 ülkenin dünyanın en serbest büyük ticaret bölgesi kurma ve çok büyük ticaret bölgelerini kurma ve çok büyük ticaret bölgelerini destekleme çabalarını yerine getirmek, bazı kişiler, Çin'in RCEP'yi Amerika Birleşik Resimleri (ABD) ile ABD'nin bölgedeki ülkelerle ticaret yapmak, bu serbest ticaret anlaşması hakkında yanlış bilgiler yayıyor. RCEP görüşmelerini, 10 + 3mekanizması, yani 10 ASEAN üyesine ek olarak Çin, Japonya ve Güney Kore şeklinde, ASEAN başlattı. Çin'in başından kadar kadar RCEP devamındaki görüşmelerin bir parçası olduğu doğru. Ama ne Çin ne de diğer üye ülke RCEP yapmak diğer ülkelere meydan okumak için imzaladı. Yeni ticaret mekanizmasının temeli tam da çok iş birliğidir.Ve RCEP Üyelerinin anlaşmayı imzalayarak, sadece ortak olarak küresel ekonomik toparlanmayı desteklemeye söz vermedi, ayrıca bölge ile bölge ve ötesinin uzun dönemli refahı için çalışma sözü de verdi. RCEP, ortak kalkınmayı güçlendirmeyi, basit serbest ticareti hızlandırmayı, süre içinde kültürel ekonomiyi güçlendirmeyi hedefleyen için, gereği kapsayıcıdır. Ayrıca ASEAN Üyeleri ve diğer beş imzacının RCEP'den önce imzaladıkları ikili ekonomik ve ticari anlaşmaları daha iyi koordine etmeleri de yardımcı olacak.

RCEP çerçevesindeki tercihli mallar ticaret maliyetini azaltacak, sanayi zincirlerinin sorunsuz işlemesini ve düzene girmesini destekleyecek ve pazarları çeşitlendirecek, bu da birçok Asya-Pasifik ülkesinin yeniden güç kazanmasına yardımcı olacak. RCEP'nin imzacısı ve dünyadaki en kapsamlı imalat sektörüne sahip ülke olarak Çin, bölgesel ticaretin istikrar kazanmasında sorumluluğu olduğuna inanıyor. Öte yandan, RCEP'nin istikrarlı bir şekilde gelişmesi imzacı ülkelerin dostça ilişkiler sürdürmelerine ve serbest ticareti desteklemelerine yardımcı olacak.

İronik olarak, RCEP ABD yönetimi üzerine odaklanılmasına da neden oldu, özellikle ABD'yi Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) dâhil, birçok uluslararası örgüt ve çok taraflı anlaşmalardan geri çektiği için. Asya-Pasifik bölgesinde liderliği tekrar kazanmak ve değişik çok taraflı ticaret anlaşmalarının ekonomisi üzerindeki etkilerini bertaraf itmek için TPP görüşmelerini başlatan ABD idi. Ama mevcut ABD yönetimi, Japonya'nın ilk TPP'nin 10 diğer üyesi ile görüşmeleri 2018'de Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Yenilikçi Anlaşmayı (CPTPP) imzalamaya götürmesinden sonra, ABD'yi TPP'den çekme radikal kararını aldı.

CPTPP ve RCEP'nin birkaç imzacısı aynı ülkelerdir. Örneğin Japonya, Avustralya, Malezya, Vietnam ile Singapur ve asıl olarak Japonya'nın olmak üzere, ABD'yi de RCEP'ye alma önerisi de vardı.

Başkan rehber Biden ayrıca küresel demokratik ittifakta ABD liderliğini yeniden sağlamak ve mekanizmaların bazı kilitlerini yeniden yapılandırmak için çok çözümleri araştıracağını söyledi. Bu yüzden ABD'nin RCEP ile iş birliği yaşama ve CPTPP'ye geri dönmesi gerçek göz ardı edilemez.

16 Aralık 2020 Çarşamba

Küçük yatırımcının aklından çıkarmaması gereken 3 hayati kural

 Küresel borsalar yatırımların kolaylaşmasıyla birlikte küçük yatırımcının kolayca girebileceği bir ortama dönüştü. Ancak yatırımcı olmakla başarılı yatırımcı olmak arasında belirleyici 3 önemli kural bulunuyor

Bir aracı hesap açmak ve bir yatırımcı olarak finansal piyasalara katılmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Genel olarak bakıldığında bu borsalar için olumlu bir gelişme.

Tarihsel olarak bakıldığında piyasa yatırıma halihazırda uygun olacak derecede ciddi miktarda parası olan yatırımcılarla sınırlıydı. Ancak Forbes’in haberine göre bugün yatırımcılar Vanguard gibi yatırım yönetimi şirketleri aracılığıyla bin dolar gibi bir giderle düşük maliyetli endeks fonları alabiliyorlar.

Eğer yatırım yapmak için bin dolar yoksa, bunun yerine bir robo-danışman platformu tercih edilebiliyor. Bu platformların çoğunluğu gider kesintisi bile göstermeden bireysel emeklilik hesabı veya komisyonculuk hesabı açılmasına izin veriyor.

Üstelik finansal danışmanlardan profesyonel yatırım tavsiyesi almak şimdi her zamankinden daha kolaydır. XY Planning Network gibi firmalar, ürün veya fon satmayan ve minimum yatırım gerektirmeyen yalnızca ücretli bir mali danışman bulmanıza yardımcı olabilir.

Eski usul danışmanlık firmalarının sizi müşteri olarak düşünmeden önce 1 milyon dolar veya daha fazla değeri olan varlık gösterilmesi şarttı. Şu anki borsalarda görülen yeni durum finansal hizmetlere ulaşılabilirlik açısından büyük bir değişimi oluşturuyor.
Yatırıma giriş için daha az engel olması ve yatırım için birden fazla yöntemin oluşması borsalarda son yıllarda yeni yatırımcılar selinin oluşmasını sağladı. Bu yatırımcıların büyük çoğunluğu kendi yatırımlarını profesyonel bir rehberlik olmadan gerçekleştiriyor.

Ortaya çıkan bu yeni tip yatırımcı figürünün acemice hamleleri borsaya girişteki kolaylığın oluşturduğu en olumsuz etki olabilir. Zira herkesin yatırımcı olabilmesi herkesin iyi yatırımcı olacağı anlamına gelmiyor.

Forbes’in haberinde yatırımcıların dikkat etmesi gereken üç uyarı işaretinin altı çiziliyor:

Küçük yatırımcı kendi yeteneklerinden hiç şüphe etmiyor

Borsaya yeni adım atan yatırımcıların yaptığı en büyük hatalardan birisi portföylerindeki hatalara ilişkin uyarı sinyalleri çıktığında küçük yatırımcıların kendilerine fazla güvenmesi olarak görülüyor.

Borsaya ilişkin tamamen bilgisiz olmanın büyük sorunlara yol açabileceği gerçeğinin yanında yatırım yapmaya yetecek derecede bilgi sahibi olmak da tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Diğer bir deyişle küçük yatırımcı yatırım yapmanın temel değerlerini iyi kavramış olabilir. Ancak yeteneklere ilişkin aşırı özgüven ve şansla tesadüfün oynayacağı rolün göz ardı edilmesi yatırımcının deneyimlerini etkileyebilir.

Bu durum borsalarda spekülatif artışların gerçekleşmesine normalde küçük yatırımcıların karşılaması mümkün olamayacak ya da küçük yatırımcının göremediği için fırsat kaçırmasına neden olacak piyasa ortamının meydana gelmesine neden olabilir.

Genellikle finansal kararlarında başarılı olan insanlar kendi kararlarına yönelttikleri şüphecilikle sağlıklı bir ilişkisi olan kişilerdir. Bu kişilerin kendilerine inanmadıkları ya da şüphe nedeniyle hareket edemeyecek kadar belirsiz hissedecekleri anlamına gelmemeli.
Bu şüphenin asıl anlamı kişinin kendi limitlerinin farkında olmasıdır. Başarılı yatırımcılar hevesle belirli konularda daha fazla bilgiye sahip insan ararlar ve öğrenme sürecinin tadını çıkarırlar. Sorularının cevaplarını bildiklerini varsaymak yerine çok fazla soru sormaya yönelirler.

Eğer küçük yatırımcı kendi varsayımlarını sorgulamakta isteksizse, daha nitelikli kişilere ulaşmaya direniyorsa ya da daha tecrübeli isimlerden ikinci bir bakış açısı almıyorsa bu bir uyarı işaretidir. Yatırım oldukça karmaşık bir olgudur ve daha fazla eğitim alan ve bu alanda daha fazla akıl hocası olan kişiler daha iyi performans gösterirler.

Küçük yatırımcı sürekli öğrenmeye yatkın ve soru sormayı seven bir kişi olmalı. Başarılı yatırımcılar asıl özgüvenin bulundukları pozisyonda güvene sahip olan kişilerden geldiklerini bilirler. Aynı zamanda da her şeyi bilemeyecekleri konusunda da açık görüşlüdürler. Başarılı yatırımcılar kendilerini ve bilgi birikimlerini geliştirmek için kendi inançlarını sorgulamaya isteklidirler.

Küçük yatırımcılar kendi yatırım kurallarını oluşturmalı

Borsaya yeni giren yatırımcıların sürekli yaptığı hatalardan birisi de borsadaki zamanlamayı yakalamaya çalışmaktır.

İnsanlar genellikle seçim gibi önemli bir olay gerçekleşirken söz konusu belirleyici durum bitene kadar yatırımlarını bekletmeye yönelirler. Borsanın şöyle ya da böyle hareket edeceğine emin olan küçük yatırımcı beklemeyi tercih etse de aslına bakılırsa borsanın herhangi bir zamanda tam olarak nasıl hareket edeceğini hiç kimse bilemez.

Örnek vermek gerekirse ABD borsalarında seçim belirsizliği sebebiyle borsaların negatif yönlü hareket edeceğini düşünerek Kasım 2020’de paralarını çeken yatırımcılar bu ay içerisinde gerçekleşen büyük piyasa rallisini kaçırdılar.
Küçük yatırımcıların bir diğer kısmı ise gelecekte neler olabileceğini tahmin ederek piyasadan paralarını çekerler.

Yatırımcıların büyük çoğunluğu korona virüs salgınının oluşturacağı kıyamet beklentileriyle 2020’nin bahar aylarında portföylerini nakde çevirdiler. İlk başta bu yatırımlar başarılı gibi görünse de Mart 2020’de tarih boyunca görülen ayı piyasasından en hızlı çıkışını yaşandı.

Bu yatırım furyasına katılmak o dönemde çok akıllıca görülmese de borsalar bu dönemin takibinde tarihin en hızlı iyileşmesi görüldü ve yaz aylarının sonunda yeniden rekor seviyelere ulaşıldı.

Bazı insanlar bu borsa zamanlamasını doğru tahmin edebildiler. Ancak söz konusu tahminler daha çok hiç kimsenin göremediği piyasa olaylarını görebilme şansıyla ya da sadece şansla açıklanabilir. Borsada gelecek tahminlerine ilişkin kanı bazlı güvenilebilir bir zamanlayıcı ve sürekli kazandırabilecek bir formül yoktur.

Küçük yatırımcı da birkaç kez şanslı olmuş olabilir. Ancak her seferinde şansı yaver gitmeyecektir. Sürekli bir yatırım programıyla kabul edilebilir risk iştahına göre ayarlanan uzun vadeli bir programı takip etmeyen yatırımcılar belli bir dönemin sonrasında kazandıklarından çok daha fazlasını kaybedebilir.
Başarılı olmak isteyen küçük yatırımcı zaman içerisinde bağlı kalacak sistematik bir yönteme ihtiyaç duyar. Bu sistem kural bazlıdır ve duygusal karar vermeye asla alan tanımaz. Bu strateji bir başkasının değil küçük yatırımcının kendi ihtiyaç ve hedefleriyle eş güdümlü hareket etmelidir.

Duygularıyla, öngörüleriyle, içinden gelen sesle ya da sağdan soldan duyduklarıyla hareket eden yatırımcılar uzun vadede kaybedecektir. Başarılı yatırımcılar bir planla hareket etenin gücünü bilirler ve piyasada (ya da hayatta) her şey kötü gitse de sabit kalabilirler.

Küçük yatırımcı gerçekleşen ve gerçekleşmemiş kazanç veya kayıpların farkını ayırt etmeli

2020 herkes için oldukça zorlu bir yıldı. İş yerlerimizde, haberlerde, özel hayatımızda ve piyasalarda dev iniş ve çıkışlar tecrübe ettik.

Borsalar ilkbaharda %30’un üzerinde düştüğünde insanlar yatırım portföylerindeki dev kayıplar nedeniyle endişelendiler. Ancak pozisyonlarından çıkmayan yatırımcılar için bu kayıplar gerçekleşmedi. Yatırımlar değer kaybetmiş olsa da yatırımcılar para kaybetmedi.
Yatırımlarda para kaybetmenin tek yolu alım yapılan fiyattan daha fazla satış yapmaktır. Portföyünde kalan yatırımcılarsa ya yaz aylarında ya da sonbahar aylarında yatırım değerlerinin yeniden yükseldiğini gördüler.

Bu aşırı titiz bir ayrım olarak görünebilir. Ancak “para kaybetme” düşüncesi duygusal karar alınmasına ya da yatırım portföyü için kötü seçimler yapılmasına neden olan en önemli etkenlerdendir.

Aynı durum madalyonun diğer yüzü için de geçerlidir. Eğer küçük yatırımcı portföyüne “para kazanma” şeklinde bakarsa daha fazla para kazandıracak bir yatırı stratejisine sapmak cazip hale gelebilir.

Ancak gerçekleşmemiş kayıplar gibi gerçekleşmemiş kazançlar da aslında herhangi bir bankaya geçene kadar gerçek bir para değildir.

Başarılı yatırımcılar her gün gerçekleşen kazançların ya da kayıpların uzun vadede önemli olmadığını bilirler. Asıl önemli olan uzun vadede inşa etmeye çalışılan varlıklarla ilgilidir. Bu süreç 20 hatta 30 yıl sürebilir.
Başarılı yatırımcılar kaybettikleri parayı takıntı haline getirmezler ve kazandıklarını düşündükleri parayla böbürlenmezler. Bunun yerine yolun sonundaki hedeflerine odaklanırlar. Bu hedefler de biriken varlılarla belirlenin hayat boyu sürekli gelirin sağlanması, varislere aktarılabilecek bir servetin birikmesi gibi asıl hedeflerdir.

Kaynak:
https://www.borsagundem.com/haber/kucuk-yatirimcinin-aklindan-cikarmamasi-gereken-3-hayati-kural/1536830


Yerli gerçek yatırımcı sayısı, son 13 aydır rekor tazeliyor

 Yerli gerçek yatırımcı sayısı, son 13 aydır rekor tazeliyor. Kasım ayında yurt içinde 1.657 kişi daha BİST yatırımcısı oldu. 1 milyon 867 bin 221'e ulaşan yerli yatırımcı sayısı üst üste 16 ayda arttı.

Geçen ay son 11 yılın en iyi kâğıt sergileyen Borsa İstanbul'da yerli Yatırımcı sayısı 1.657 artarak bu alandaki rekorunu üst üste 16 aya çıkarırken, yerli Yatırımcıların portföy değeri 339,8 milyar lira ile tarihi yüksek değer kazandı. 

Sermaye piyasalarına yatırımcıların ilgisi onun geçen gün artmaya devam ediyor. Borsa İstanbul'daki hisse senedi piyasasında işlem yapan yatırımcı sayısı ve yerli yatırımcıların portföyüne geçen ay yeni rekorları beraberinde getirdi.

Analistler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ekonomide yeni dönem" söylemiyle konuşan dönemin yerlilerle yabancı Yatırımcıların da Borsa İstanbul'a ilgisini artırdığına dikkati çekti. 

Son dönemdeki halka arzlar, yeni Yatırımcıları Borsa İstanbul'a en önemli unsurlardan biri olarak bir çıkarken, analistler, son dönemdeki getiri arayışı, teknolojiyle birlikte aracı kurum ve bankaların mobil uygulamalarından başlayarak işlem yapılmasının da Yatırımcıları ödeme piyasasına ilginçlerden olduğunu vurguladı. 

YERLİ PORTFÖY 16.2 MİLYAR TL ARTTI 

Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) kasım verilerinden derlenen kayıt göre, geçen ay 1.657 artarak 1 milyon 867 bin 221 ulaşan yerli gerçek Yatırımcı sayısı, böylece oğul 13 aydır rekorunu tazelemeye devam etti. 

Borsa İstanbul'da 2020 yerli Yatırımcılara 679 bin 163 kişi daha ekleniyor. Yıl başından bu yana 11 ayda yüzde 57 artış görüldü.

Kasımdaki artışla birlikte Borsa İstanbul'daki yerli yatırımcı sayısı üst üste 16 ay artarken, bu performansla Borsa İstanbul tarihindeki en uzun soluklu yükseliş rekoru da geliştirildi.
Dünya'nın haberine göre, bu dönemde aylık bazda ortalama 44 bin 840 yatırımcı Borsa İstanbul ile tanıştı. 14 aylık yükselişin yaşandığı bir önceki rekor döneminde yerli yatırımcı sayısındaki ortalama artış 10 bin 600 düzeyinde bulunuyordu.

Kasımda yerli yatırımcının portföy değeri yaklaşık 16 milyar 230 milyon lira artarken, 185 milyar liraya ulaşan yerli gerçek yatırımcı portföy değeri de son 8 aydır rekor tazelemiş oldu.

Borsa İstanbul'da geçen ay yatırım yapan yabancı kurumsal yatırımcı sayısında son dönemde gözlemlenen düşüş eğilimi de terse döndü. Yabancı kurumsal yatırımcı sayısı kasımda 8 artarak 1.269'a ulaşırken, bu gruptaki yatırımcıların portföy değeri ise yaklaşık 32,4 milyar liralık artışla 227,4 milyar liraya çıktı.

Yabancı gerçek yatırımcı sayısı ise son 12 aydır artış eğilimini sürdürüyor.

PORTFÖYLER REKOR KIRDI

MKK verilerine göre, kasımda Borsa İstanbul'da yatırım yapanların toplam portföy değeri yüzde 14,5 artışla 686 milyar 801 milyon lirayla tarihi yüksek seviyeye çıkarken, aynı dönemde Borsa İstanbul'daki yatırımcı sayısı 1.666 artarak 1 milyon 885 bin 303'e ulaştı. 

Yerli yatırımcıların portföy değeri kasımda yüzde 11,6 artışla 339 milyar 837 milyon liraya, yabancı yatırımcının portföy değeri de yüzde 17,5 yükselişle 346 milyar 964 milyon liraya ulaşarak rekor kırdı. Bu dönemde yerli yatırımcı sayısı 1 milyon 873 bin 680, yabancı yatırımcı sayısı 58 artışla 11 bin 623 şeklinde gerçekleşti.

MKK verileri portföy dilimi bazında incelendiğinde, yerli yatırımcılar arasında kasımda portföy değeri en çok artan grup yüzde 9,8 ile 1 milyon lira ve üstü portföye sahip bulunanlar oldu. Söz konusu grubun portföy değeri, kasımda 224 milyar 200 milyon liradan 256 milyar 53 milyon liraya çıktı. 

Kasımda 100 bin lira ile 1 milyon lira arasında portföy değerine sahip olanların portföy değeri yüzde 6,3 yükselerek 59 milyar 924 liraya ulaşırken, yatırımcı sayısı da yüzde 5,2 artışla 222 bin 849 oldu.

Yabancı Yatırımcıların 346 milyar 964 milyon liralık portföyünün 346 milyar 410 milyon liralık kısmının 1 milyon lira ve üzeri portföy grubu oluşturdu. Bu gruptaki yatırımcı sayısı kasım da 56 yükselerek 2 bin 277'ye ulaştı.

10 Aralık 2020 Perşembe

Halka arz gelirini dövize yatırdı

 Kısa süre önce halka açılan Kervan Gıda, halktan topladığı paraların önemli bir kısmını döviz alımında kullandı

Kısa süre önce halka açılıp bu arzdan 337.5 milyon lira gelir elde eden Kervan Gıda, elde ettiği gelirin yüzde 78'i ile döviz aldı. 263 milyon lirayı dövize yatıran şirket aldığı dövizin bir kısmı ile döviz borçlarını kapatacağını ifade etti. Habertürk'ten Rahim Ak'ın haberine göre, şirketlerin büyümek ve daha verimli bir şirket haline gelmek için kaynak bulmayı hedeflediği halka arz geliri, bu kez ilginç bir amaç için kullanıldı. 4 Aralık'ta Borsa İstanbul'da halka açılan Kervan Gıda, halka arz geliri ile döviz almayı yeğledi. Türkiye'nin kurdaki yükseliş nedeniyle sorun yaşadığı bir dönemde dövizi yukarı taşıyacak bir adım atan şirket bu durumu KAP'a bildirdi. Şirket açıklamasında alınan döviz ile bankalardaki döviz cinsi borçları kapatacağını geri kalan tutar ile de Avrupa'da şirket satın alacağını duyurdu. Kervan Gıda elde ettiği gelirin yüzde 78'i ile ile döviz aldı. 263 milyon lirayı dövize yatıran şirket aldığı dövizin bir kısmı ile döviz borçlarını kapatacağını ifade etti. Geri kalan döviz ise Avrupa'dan şirket satın almak için kullanılacak.Yatırımcılar özellikle kapasite artırımı veya yeni yatırım yerine halka arz gelirini borç ödemekte kullanan şirketi eleştirmeye başladı.

337.5 MİLYON TL BRÜT GELİR ELDE EDİLMİŞTİ

Kervan Gıda yaptığı açıklamada şirketin paylarının Oyak Yatırım Menkul Değerler A.Ş. liderliğinde 26 – 27 Kasım 2020 tarihlerinde gerçekleştirilen halka arzına ilişkin sonuçların 30 Kasım 2020 tarihinde KAP'ta açıklandığını, şirket hisselerinin 4 Aralık 2020 tarihinden itibaren BİST Yıldız Pazar'da işlem görmeye başladığı hatırlatıldı. Halka arz sonucunda bedelli sermaye artırımı yoluyla halka arz edilen 37.500.000 TL nominal değerli 37.500.000 adet paydan 337 milyon 500 bin TL brüt gelir elde edildiği ifade edildi.



YÜZDE 78'İ İLE DÖVİZ ALDI

Açıklamada, şirketin 22 Ekim 2020 tarih ve 2020/24 sayılı Yönetim Kurulu toplantısında belirlenen fon kullanım raporunun, 20 Kasım 2020 tarihinde KAP'ta ve şirketin internet sitesinde yayınlandığı belirtilerek "Fon kullanım raporunda belirtildiği üzere, halka arzdan sağlanan gelirin yaklaşık yüzde 23'ü kullanılarak kısa vadeli 8 milyon 250 bin dolar ve 1 milyon 150 bin Euro tutarında banka kredisi kapaması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine fon kullanım raporunda belirtildiği üzere halka arzdan sağlanan gelirin Avrupa'da şirket satın alınması için kullanılacak olan yaklaşık yüzde 55'lik bölümü, bir kısmı dövize çevrilerek katılım bankalarındaki katılma hesaplarında değerlendirilmektedir" denildi. Bu işlemler sonucunda, kamuoyuna açıklanmış olan son finansal tablolardaki (30.09.2020) döviz açık pozisyonunun kapandığı ve döviz pozisyonunun pozitife döndüğü ifade edildi.

9 Aralık 2020 Çarşamba

Küçük yatırımcılar için büyük risk!

 Zeynep Aktaş "2020 borsanın atak yılı oldu" başlıklı Milliyet'teki yazısında, küçük yatırımcıyı bekleyen riskleri, defter değeri altın işlem gören hisseleri açıklıyor. İşte o yazı...

Sermaye piyasaları düşük faizle birlikte pandemi döneminde atağa geçti. Birikimler mevduattan ayrıldı, borsa, döviz ve altına kaydı. Aracı kurumların kârı yüzde 150 arttı. Halka arzlara 20 kat daha fazla talep geldi. Yatırımcı sayısı ve işlem hacmi rekor kırdıSermaye piyasaları düşük faizle birlikte pandemi döneminde atağa geçti. Birikimler mevduattan ayrıldı, borsa, döviz ve altına kaydı. Aracı kurumların kârı yüzde 150 arttı. Halka arzlara 20 kat daha fazla talep geldi. Yatırımcı sayısı ve işlem hacmi rekor kırdı.

Negatif reel faiz ve pandeminin bir araya gelmesi sermaye piyasalarının yıllardır konuştuğu sorunları bir anda aşarak büyümesine imkân sağladı. Yatırımcı sayısı ve işlem hacmi arttı. Aracı kurumların karlılıkları zirve yaptı. Daha fazla insanın gündemine piyasa enstrümanları girdi. Kur riskinden dolayı şirketler ve bireyler kendilerini korumayı öğrendi.

Paranın faize akmaması, alternatif adreslere kaymasına yol açtı. Pay piyasasındaki yatırımcı sayısı 2019 yıl sonunda 1 milyon 203 bin kişi iken, 2020 Kasım sonu itibariyle 682 bin kişi artarak 1 milyon 885 bine ulaştı.

2019’un 11 aylık döneminde 1.9 trilyon TL olan pay piyasası işlem hacmi, 2020’nin aynı döneminde 5.7 trilyon TL’ye yükseldi. Bu dönemde gerçekleştirilen halka arzlara da ortalama 20 kat talep geldi. Bu sayede, aracı kurumların 2020 yılı üçüncü çeyreğindeki yıllıklandırılmış dönem kârı, önceki döneme göre yüzde 150 artarak 1.4 milyar TL’den 3.5 milyar TL’ye yükseldi. Üstelik bu dönemde yabancı yatırımcılar 1997 yılından bu yana en büyük satışı gerçekleştirdi.

BIST 100 Endeksi yüksek yabancı satışına rağmen TL bazında rekor seviyelere yükseldi.

Zirve üstüne zirve

Borsa İstanbul’da yerlilerin ağırlıkta olduğu 23 borsa şirketi özvarlıklarının yani defter değerinin 20 katına işlem görüyor. Yabancının ağırlıkta olduğu finans sektörü hisselerinde 34 şirketin piyasa değeri ise özvarlıklarının da altında kaldı.

Küçük hisselerdeki abartılı beklentiler hisselere zirve üzerine zirve yaptırdı. Bu şirketlerin yarısının zararda olması ise riskin büyüklüğünü ifade ediyor. Bu şirket hisselerinde hacim düşük ve çoğunlukla Alt Pazar’da işlem görüyorlar. Hacmi olup da Ana Pazar’da işlem görenlerin de ağırlığı zarar ediyor.

Şirketlerde pandemi etkisi

Borsa şirketlerinde ekonomik dalgalanmalar şirketlerin yeni açılımlara, faaliyet alanlarında da değişime gitmelerine yol açıyor. Bunun en bariz örneklerini geçmiş yıllarda tekstil sektöründeki şirketlerin gayrimenkul şirketlerine dönüşmesi ile görmüştük. Tekstil sektörü krize girdiğinde şehir merkezlerinde kalan firmaların üretim sahaları AVM ve konut projelerine çevrildi. Bu firmalar da sektör değiştirerek faaliyetlerine devam ettiler. Şimdi de pandemi döneminde firmaların yükselen sektörlere kaydıkları gözleniyor. Bu dönemin yükselen yıldızı maden ve yazılım sektörü. Şirketlerin yeni yatırımlarında bu alana kaymalarına neden oluyor. Var olan sanayi kuruluşları da ciddi bir yazılım üssü haline gelme gayretinde.

Defter değerinin altında işlem görenler

Defter değerinin altında işlem görenler bankalar, gayrimenkul şirketleri, holding, yatırım ve ulaştırma şirketleri. Bu şirketlerden bankaların yükselişi hisse senetlerine kasım ayında başlayan yabancı akışının devam etmesine bağlı. Kredi notlarına bakıldığında güçlü bir yabancı akışı için erken olduğunu görüyoruz. Ancak kredi not görünümünü değiştirecek adımların atılması yabancı sermayenin hisse senetlerinde ciddi bir yükselişin önünü açabilir. Ekonomide atılan olumlu adımların, maliye politikaları ile desteklenmesi, enflasyonun yeniden tek haneli rakamlara gerilemesi hem yerli hem de yabancı yatırımcı için Türkiye’yi fırsat radarında yükseltebilir.



Abartıya kaçmamalı

Küçük ve sığ hisselerin talep görmesinin nedeni hızlı hareket etmeleri ve hikayeleri. Zira pandemi süreci ile birlikte krediler ve borç yapılandırmaları gündeme geldi. Zordaki şirketler yeni ortaklıklara yelken açtı. Bu da yatırımcıların hisse senetlerinde yeni pozisyon açmasına neden oldu. Yatırımcıların şirketlerle ilgili gündeme gelen hikayelerin hayat bulma olasılığı ya da firmaya katkısının ne boyutta olacağı ile fazla ilgilenmemesi ise en büyük risk. Şimdilerde farklı beklentilerle birçok hissenin abartılı fiyatlara ulaştığını gözlenmekte.

Metemtur Otelcilik de dikkat çeken fiyat hareketi ile bunlardan birisi. Şirketin özvarlık değeri 441 bin TL olmasına rağmen son kapanışa göre ulaştığı piyasa değeri 244 milyon TL. Bu tutar son bilançosuna göre sahip olduğu özvarlıklarının 553 katına denk geliyor. Pandemiden ötürü turizm kötü bir sezon geçirmesine rağmen hisse fiyatı yazdan bu yana yükseliyor. 7 Ağustos’ta 2.04 TL olan fiyat, 4 Aralık günü kapanışını 13.56 TL’den gerçekleştirdi. Dört ayda fiyat 7 katına yükseldi. Pandemi döneminde bir turizm şirketinin neden bu kadar yükseldiği merak edilebilir. Şirketin açıklamaları takip edildiğindeyse bir yandan kayıtlı sermaye tavanını yükseltirken diğer yandan faaliyet konusunu genişleteceği turizm faaliyetlerinin yanına yazılım, madencilik ve menkul kıymet işlemlerini ilave edeceğini görmekteyiz. Firmanın yeni alanları faaliyet kapsamına alması pratikte gelirini büyütmeye ne ölçüde katkıda bulunacağını kestirmek zor. Ancak yatırımcıların hisseye abartılı bir talep göstermesi için aradıkları hikayeyi buldukları kesin.

Kuşkusuz hisseye talebi yaratan hikayedir. Ancak hikayeyle özvarlıkların 553 katına çıkan şirketlerin bu abartılı değerlemeleri karşılama koşulunun ne ölçüde olduğunu da sorgulamak gerekiyor.

Aksi taktirde böylesi hisselerin yüksek değerleme oranları ile bireysel yatırımcının elinde uzun süre kalması hiç de düşük bir ihtimal değil.