31 Ocak 2018 Çarşamba

Beş adımda bilanço analizi

Bilanço analizi nedir? Nelere bakılmalı? Kur hareketlerine hangi şirketler daha duyarlı? Nakit yaratma yeteneği yüksek şirketler hangileridir?

Bilanço bir şirketin “finansal durumunu gösteren” tablodur. Bir başka ifade ile bilanço tablosu şirketin belirli bir tarihte çekilmiş fotoğrafı olarak da düşünülebilir. Bu fotoğraf yardımıyla bir işletmenin belirli bir andaki varlıklarını ve borçlarını görebilirsiniz.

Teknolojinin hayatımıza henüz yeterince girmediği dönemlerde bilançoların yayınlandığı gün, yüzlerce kâğıt arasından şirketlerin finansal durumuna ilişkin bilgilere ulaşmak büyük bir problemdi. Bu bilgileri analiz etmek ise bir başka sorundu. O dönemlerde analistler elde hesap makinesi bir rakamı bir başka rakama bölüp çarpma işi ile uğraşırken çok defa sabahlamak zorunda kalıyorlardı.

Teknolojinin finansal piyasalarda etkinliğini göstermesi ile artık analiz yapmak çok rahat. Pratik analiz paketleriyle tek tuşla şirketlerin mali durumlarına ilişkin raporlara ulaşılabilmekte.

Bilginin herkese ulaşması katma değeri yüksek analizlerin yapılmasını da zorunlu kılmaya başladı. Üstelik bunun için sabahlamaya gerek olmadığı gibi verileri elde etmek ve anlamını öğrenmek için uzman ya da analist olmak da gerekmiyor. 

Bilanço analizinin püf noktalarını öğrenerek herhangi bir analistin bilgisine başvuramadığınız durumlarda kendiniz ön değerlendirme yapabilir, şirketin gelişim seyrine ilişkin bilgi sahibi olabilirsiniz.




YATIRIMCI NASIL FAYDALANACAK?
Yatırımcı, finansal bir tabloyu nasıl okuyabileceğine ilişkin basit ve kullanışlı verileri aynı anda görerek şirketin genel mali fotoğrafını görebilir. Bilanço yayınlandığında yatırımcı hangi kalemlere bakması gerektiğini, bu kalemlerin anlamlarını ve içeriklerini bildiğinde şirketin gelişim seyrini de anlayabilecektir.



NELERE BAKILMALI?

1-Karşılaştırmalı bilanço analizi:
Şirketin öncelikle karşılaştırmalı bilançolarını incelenmeli.
Finnet 2000 (www.finnet2000.com) borsa bilgi portalında şirketlerin 3,6,9,12 ve son beş dönem karşılaştırmalı bilançolarını incelemek mümkün.
Bir şirketin karşılaştırmalı bilançolarına bakmak, uygulanması kolay ve pratik bir tekniktir.
Karşılaştırılacak finansal tabloların bilgileri yan yana getirilerek, her kalemdeki artış veya azalışın gelişim seyri incelenir. Bu analiz en az iki farklı tarihte düzenlenmiş tablolardaki kalemlerin zaman içinde değişip değişmediğini inceler.


Şirketin en önemli bilanço ve gelir tablosu kalemleri Dönen varlıklar, Duran varlıklar, Toplam aktifler, Kısa Vadeli yükümlülükler, Uzun Vadeli yükümlülükler, Öz sermaye, Satış gelirleri, Ana ortaklık karı ve zararıdır. Bu kalemlerin sadece son açıklanan bilanço dönemine göre ortaya çıkan değerleri değil, gelişim seyri de önemlidir. Şirketin önceki bilanço dönemlerine göre karında önemli bir artış varsa bunun satış gelirleri ve esas faaliyet gelirlerinden mi yoksa esas faaliyet dışı gelirlerden mi kaynaklandığı incelenir. Şirketin gelişim seyrini Yatay ve Dikey analizler gibi yardımcı analiz araçları ile daha kolay ve pratik bir şekilde inceleyebilirsiniz.


2-Yatay Analiz:
Yatay analiz bir işletmenin bilanço ve gelir tablosunda iki dönem arasındaki değişimi göstermeye yarayan dinamik bir analiz çeşididir. Bu analiz istenilen bilanço detayında, TL, USD ve Euro bazında yapılarak gelişim seyri daha net gözlenebilir.





Yatay analizde, şirketin dönemsel, yıllık ya da istenilen bilanço dönemlerinde kalemler arasındaki değişimleri görülür. Şirketin karındaki artış oranı ve satışlarındaki artış oranına bakılır. Şirketin karında yüksek bir artış var fakat satışlar aynı oranda artmamışsa bunun nedenleri araştırılır. Böylece şirketin karlılığındaki artışın istikrarlı olarak devam edip etmeyeceği araştırılır. Şirket esas faaliyetlerinden, azalan maliyetlerinden dolayı karını artırmamış, diğer faaliyetlerinden dolayı artırmışsa bu geçici bir durum olabilir ki söz konusu durum pek de istenen bir şey olmayacaktır.

3-Dikey Analiz:
Dikey analiz bir işletmenin bilanço ya da gelir tablosundaki kalemlerin kendi grupları ve genel toplam içerisinde ne kadarlık bir yüzdeye sahip olunduğunun tespiti ile yorumlanmasına denir.



4-Trend Analizi:
Trend analizi, mali tablolarda yer alan kalemlerin zaman içerisinde gösterdikleri eğilimlerin incelenmesi ile yapılır. Trend analizi yapılırken, baz yılı izleyen dönemlerdeki mali tablo kalemlerinin baz yıla göre göstermiş oldukları eğilimler incelenir. Bu analizi istediğiniz bilanço detayında, TL, USD ve Euro bazında yapabilmek önemlidir.



5- Rasyo Analizi:
Aynı yıl bilanço kalemlerinin birbirine bölünmesi ve önceki yıl ya da dönemlerle karşılaştırılmasına Rasyo Analizi  denir. Örneğin cari oran, borç / öz sermaye oranı, kısa vadeli borç/uzun vadeli borç (toplam borç), finansal borç toplam borç oranı gibi.
Şirketlerde büyüme oranları. Değerleme oranları ile şirketlerin hisselerinin ucuz mu pahalı mı olduğu incelenebilir. FK (Fiyat Kazanç), Piyasa Değeri / Defter Değeri, Piyasa Değeri / Aktifler, Hisse Başına Kar oranları hisse senedinin fiyatının temel verilere göre ucuz/pahalı olduğu yönünde sinyal verir. F/K ve Piyasa Defter Değeri ne kadar düşükse hisse senedinin fiyatı o kadar ucuzdur. Bu oranları sektör ortalamaları ile birlikte değerlendirmek gerekir. Oranlar sektör ortalamasının altında ise sektöre göre ucuz olduğu şeklinde değerlendirilebilir. Tabi ucuz diye hemen almak yerine neden ucuz kaldığına bir göz atmakta yarar var. Örneğin şirket gelir yaratamadığı için ya da zararda olduğu için ucuz kalmış olabilir. Şirketin stokları ve alacakları çevirme hızı, nakit çevirme süresi ise faaliyet etkinliği ölçülür. Stok devir hızı ile stoklarındaki ürünleri kaç kez satıp yerine yenisini koyduğunu öğrenmek önemlidir. Alacak Devir Hızı, net satışların firma alacaklarına oranıdır. Alacak devir hızı bir işletmenin faaliyetleri sonucunda oluşan alacakların tahsil edilme hızını gösterir. Borç yapısı ve yabancı kaynak kullanımı ise varlıkların ne kadarının borçlar ile finanse edildiğini gösterir. Yüksek borç, işletmenin ödeme riskini arttıracağı için kreditörler bu oranın düşük olmasını tercih ederler. Karlılık oranları ise işletmenin kârlılığının (rantabilitesinin) yeterli olup olmadığını gösterir. Kar Marjları için; Brüt, faaliyet, ve net kar rakamlarına bakılır. Ne kadar yüksekse o kadar iyidir. Ayrıca, nakit çıkış gerektirmeyen kalemlere faaliyet karı ilave ederek Vergi, Finansman gideri, Amortisman öncesi Kar (VAFÖK) marjına da bakarak gerçekte şirket operasyonlarından ne kadar kar elde edildiği görülür.


Alıntı:
http://www.borsagundem.com/yazarlar/bes-adimda-bilanco-analizi-yazisi/1273196



Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance, dünyanın en değerli 500 markasını belirledi

Dünyanın en değerli markası Amazon oldu

Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance, dünyanın en değerli 500 markasını belirlerken, Amazon rakiplerini geride bırakarak 151 milyar dolarlık marka değeriyle birinci sırada yer aldı
Dünyanın en değerli markası 151 milyar dolarlık değeriyle "Amazon" oldu.

Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance tarafından hazırlanan ''Dünyanın En Değerli 500 Markası-Global 500 2018'' çalışması sonuçlandı.

AA muhabirinin, söz konusu çalışmadan derlediği bilgilere göre, geçen yıl 106,4 milyar dolarlık marka değeriyle üçüncü sırada yer alan ve değerini bu yıl 150 milyar 811 milyon dolara yükselten Amazon, dünya devlerini sollayarak listenin ilk sırasında yer aldı.

Geçen yılki sıralamada 107 milyar dolarlık marka değeriyle ikinci olan Apple, bu yıl da yerini korudu ve marka değerini yüzde 36,6 artırarak 146,3 milyar dolar seviyesine ulaştı.

Apple'ı geçen yılın şampiyonu Google izledi. Şirket bu yıl değerini yaklaşık 12 milyar dolar artırarak yaklaşık 121 milyar dolara yükseltmesine karşın listede iki basamak gerileyerek üçüncü sırada yer aldı.

Söz konusu listede bu sene değerini en yüksek oranda artıran marka yüzde 161 ile Çinli içecek firması Wuliangye oldu. En yüksek düzeyde değer kaybına uğrayan marka ise yüzde 43 kayıpla Japon teknoloji firması Toshiba olarak belirlendi.

Türk markaları listede yok

Araştırmanın sonuçlarına göre, ülkeler sıralamasında ABD açık ara önde çıktı. Listedeki ABD'li şirketlerin toplam değeri 2,5 trilyon doları geçti.

Global 500 listesinde marka değerinin yüzde 44'ünü (190 şirket) ABD'li şirketler oluştururken, Çinli şirketlerin yüzde 15 (57 şirket), Japon şirketlerin de yüzde 7'lik (35 şirket) orana ulaştığı görüldü.

En değerli markalar listesinde en yüksek paya sahip iş kolu yüzde 20 ile teknoloji oldu. Pastadan bankacılık yüzde 14, telekom yüzde 10, perakende ve otomobil sektörleri de yüzde 6 pay aldı.

Sıralama tablosunun en altında yer alan markanın değeri 3,7 milyar doları bulurken, bu değere erişen olmadığı için Türk markaları sıralamada yer almadı.

- "Türk şirketler fiziki olmayan unsurları da önemsemeli"

Brand Finance Türkiye Direktörü Muhterem İlgüner, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, ülkelerin markalarıyla refah ve itibar edindiklerini söyledi.

İlgüner, Türkiye'nin bu yarışta yerini alabilmesi için Türk markalarının küresel rekabette daha fazla başarı elde etmesi gerektiğini belirtti.

Türk markalarının yurt dışında organik büyümelerinin yanı sıra, değer artıracak fiziki olmayan unsurları da önemsemeleri tavsiyesinde bulunan İlgüner, tamamen benzer, belki daha da kaliteli ürünler üretme başarısını gösteren Türk şirketlerinin ürünlerini rakiplerinden daha ucuza satmak zorunda kalmasının başlıca nedeninin değer oluşturma konusundaki eksiklikleri olduğunu bildirdi.

Dünyanın en değerli 500 markasından ilk 20'si şöyle (milyon dolar):


Marka değeri en yüksek oranda artan ve en yüksek oranda düşen 10 marka şöyle:



Alıntı:


Bankalardan 2017'de rekor kâr

Bankaların geçen yılki net karı 2016'ya göre yüzde 31 artarak 49,1 milyar lira ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlenen bilgilere göre, bankaların geçen yılki net karı 2016'ya kıyasla yüzde 30,9 artarak 49,1 milyar lira ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

Verilere göre, bankaların geçen yıl elde ettiği toplam faiz geliri, 2016'ya göre yüzde 27,1 arttı. 2016'da 194,7 milyar lira olan bankaların faiz geliri, geçen yıl 247,5 milyar liraya yükseldi.

Bankalar, 12 ayda kredilerden 200,2 milyar lira Faiz geliri elde etti. Söz konusu gelirin 47,3 milyar lirası tüketici kredilerinden, 9 milyar lirası kredi kartlarından, 30 milyar lirası taksitli ticari kredilerden ve 113,9 milyar lirası diğer kredilerden alınan faizlerden oluştu.

Bankaların taksitli ticari kredilerden aldığı faiz 2017'de bir önceki yıla göre yüzde 54,3 artış kaydetti.

Bankaların faiz gideri 134 milyar lirayı aştı

Sektörün toplam faiz gideri, geçen yıl 2016'ya göre yüzde 29,7 artarak 134,1 milyar liraya yükseldi. Söz konusu dönemde bankaların mevduata verdiği faiz tutarı yüzde 26,1 artışla 93,6 milyar liraya ulaştı.

Bankaların net faiz geliri, 2017'de bir önceki yıla kıyasla yüzde 24,2 artarak 113,4 milyar lirayı aştı.

Bankacılık hizmetleri gelirleri 28 milyar lira

Bankaların verdiği hizmetler üzerinden elde ettiği gelir 2017'de 28,1 milyar liraya ulaştı. Bankacılık hizmetlerinden elde edilen gelirin toplam faiz dışı gelirler içindeki payı da yüzde 50,4 olarak kayıtlara geçti.

Bankaların karı 2017'de 50 milyar liraya dayandı

Türk bankacılık sektörü, 2017'de 49 milyar 122 milyon lira net dönem karı elde etti. Söz konusu rakam, 2016'ya kıyasla yüzde 30,9 artışa işaret etti. Bankalar, 2016 yılında 37 milyar 530 milyon lira net kar sağlamıştı.

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/bankalardan-2017de-rekor-kar/1273293
http://www.finansgundem.com/haber/bankacilik-sektorunden-49-milyar-tl-kar/1272951

Büyük halka arzlar borsadaki yatırımcı sayısını artırmaya yetecek mi?

Bu yıla damgasını vuracak halka arzların ilk işareti 4 Ocak’ta Trabzon Limanı’nın yüzde 30 hissesinin borsaya geleceği toplantıyla geldi. Bu yıl sağlık sektörünün iki büyük oyuncusu Memorial ve Medical Park, enerji sektörünün önemli oyuncularından EnerjiSa, Başkent Gaz ve Aksa Gaz, perakende sektöründen Beymen, DeFacto ve Şok’un yanı sıra birçok küçük ve orta ölçekli şirket borsaya gelmek için gün sayıyor. ABD’li Carlyle’nin de Penti’de halka arz düşündüğü belirtiliyor. Ayrıca, Borsa İstanbul’un halka arzının da bu yıl içinde yapılması bekleniyor. Bazı şirketlerin ikincil halka arzları da gündemde. Diğer yandan, TAB Gıda’nın ABD’de, Yıldız Holding’in iştiraki Pladis’in ise İngiltere’de halka arzı planlanıyor. Geçen yılki Mavi’nin halka arzı dışında yaklaşık dört yıldır borsaya büyük şirketler gelmediği gibi halka açılan şirket sayısı da azalmıştı. Peki ne oldu da halka arzlar tekrar hareketlendi? Bu halka arzlar yıllardır 1 milyonda takılıp kalmış yatırımcı sayısının artması için bir fırsat sunuyor mu?

Ayfer Yıldız’ın Fortune Türkiye’deki haberine göre bu yılki halka arzlardan 4 milyar TL’ye yakın bir gelir bekleniyor, ikincil halka arzlar ve açıklanmayan arzlarla birlikte bu rakamın 7-8 milyar TL’yi bulması bekleniyor. Gedik Yatırım’ın 2018 yılı strateji raporunda yer alan bilgilere göre, ilk çeyrekte 2017 yılı toplam yabancı net hisse girişinin üzerinde halka arz gerçekleşecek.

Bu arzlar daha ucuz alternatifler olarak daha pahalı ve kalabalık olan, mevcut sanayi sektörü şirketlerine baskı yaratabilir.

Gedik Yatırım Genel Müdürü Metin Ayışık, bu baskıya rağmen borsaya yeni yatırımcı gelebileceğini kaydediyor. Geçtiğimiz 30 yılda yatırımcı sayısının sınırlı s ay d a arttığına dikkati çeken Ayışık, borsaya küsen, ilgi göstermeyen yatırımcıların bu yılki büyük halka arzlara ilgi gösterebileceğini söylüyor. Sermaye piyasasının GSMH’nın dörtte biri seviyesinde olduğuna dikkat çeken Deniz Yatırım Genel Müdürü Melih Akosman da bu oranın yukarı taşınmasının ancak, halka arzlarla olacağını kaydediyor.

Geçmişte borsadaki şirket sayısını artırmak için büyüklüğüne, finansal yapısına çok da bakılmadan yapılan arzlar borsaya küskün bir yatırımcı kitlesi oluşturdu. Bu yılki büyük arzların bu küskün yatırımcıları borsaya getirip getirmeyeceğini göreceğiz. Halka arzların ağırlıkla yılın ilk yarısında yapılması bekleniyor. Bu nedenle, beklenen yatırımcı sayısındaki artışı ilk yarı verilerinde görmek mümkün olacak.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/buyuk-halka-arzlar-borsaya-yeni-yatirimci-ceker-mi/1273343

30 Ocak 2018 Salı

ABD'de kur savaşı mı başlıyor?

Dolar endeksinde son dönemde yaşanan düşüş ve ABD ekonomi yönetiminin zayıf doları destekleyen açıklamaları, kur savaşının başlayabileceğine yönelik tartışmaları yeniden gündeme getirdi
Dolar endeksinde son dönemde yaşanan düşüş ve ABD ekonomi yönetiminden zayıf doları destekleyen açıklamaların gelmesi "yeni bir kur savaşının başlayabileceğine" yönelik tartışmaları gündeme getirirken, ABD Başkanı Donald Trump'ın "güçlü dolar" söylemini her platformda tekrarlaması, ticarette vergi ve korumacı politikalar silahının daha fazla rol alacağı beklentilerini destekliyor.

Geçen yılın aralık ortasından itibaren gözlenen değer kayıplarını derinleştirerek 88,438 ile Aralık 2014'ten bu yana en düşük seviyesine inen dolar endeksi, söz konusu tarihten bu yana yaklaşık yüzde 6 geriledi. Uluslararası piyasalarda yüksek işlem hacmine sahip 6 ülkenin para biriminden oluşan dolar endeksindeki bu düşüş, emtia fiyatlarında yükselişe, euronun ise 1,2537 ile 3 yılın zirvesini görmesine neden oldu.

Dolar endeksindeki gelişmeye ek olarak ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin'in de daha zayıf doların ticaret ve fırsatlar açısından iyi olduğunu belirtmesi, "Yeni bir kur savaşı mı başlıyor?" tartışmalarını beraberinde getirdi.

Zayıf dolara tepkiler belirleyici olacak

ABD Başkanı Donald Trump'ın ticarette korumacı tutum sergilediği bilinirken, zayıf dolar konusunda ABD Merkez Bankası'nın (Fed) politik yaklaşımı ve Avrupa Merkez Bankası'ndan (ECB) gelebilecek karşı ataklar ile Çin ve Japonya gibi küresel ticarette söz sahibi ülkelerin hamleleri, "kur savaşlarının" resmiyete dönüşmesi için belirleyici adımlar olarak gösteriliyor.

Kur savaşlarında, özellikle ekonomisi ihracata dayalı ülkelerin, zayıf dolar karşısında ticarette rekabet üstünlüğünü kaybetme riski karşısında yerel para birimlerini devalüe etmesi küresel ekonomi açısından bir çıkmaz olarak nitelendiriliyor.

Türev ürünler ve kaldıraç kullanımının artması ile küresel ölçekte sorunların tüm ülkelerde domino etkisi yaratması ise bu çıkmazın temel nedenleri arasında bulunuyor. Bu nedenle tarihte birçok kez denenen ve özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan "kur savaşlarının", uzun vadede ülkelere yarardan çok zarar getirdiği literatürlere geçmiş durumda...

Trump'ın güçlü dolar vurgusu değişmiyor

Ekonomiye ilişkin keskin politik söylemleri ile tanınan ABD Başkanı Donald Trump'ın, özellikle Çin'den ithal ürünlere vergi ve Meksika sınırına duvar örülmesi konularındaki söylemlerini gerçekleştirmesi halinde dünya ticaretindeki dengelerin değişeceği aşikar.

Dünya ticaretinde doların üstünlüğü dikkate alındığında Trump'ın bu yaklaşımı karşısında diğer ülkelerin de kendi para birimlerinin değerini düşürme yoluna gitmesi, fiilen "kur savaşlarını" başlatacak bir hamle olarak gösteriliyor.

Doların hakimiyeti azaldı

ABD Hazine Bakanlığı verilerine göre, dünyanın 3 büyük ekonomisinden biri olan Çin, Ekim 2017'de 1 trilyon 189 milyar dolarla en fazla ABD hazine bono ve tahvili tutan ülke konumunda bulunuyor.

Bu alanda ikinci sırada, söz konusu tahvillerin yaklaşık yüzde 18'ini elinde bulunduran Japonya geliyor. Japonya'nın elindeki ABD tahvillerinin maddi karşılığı 1 trilyon 93 milyar doları buluyor. Yıllık bazda bakıldığında Çin'in ABD varlıklarının 74 milyar dolar, Japonya'nın ise 38 milyar dolar eridiği gözleniyor.

Bu açıdan bakıldığında kur savaşlarının en sert ABD, Çin ve Japonya arasında yaşanacağı görülüyor. Özellikle dünya ihracatına yön veren Çin ile düşük yen politikasını benimseyen Japonya'nın rekabet üstünlüğünü kaybetmemek için izleyeceği yöntemlerin küresel ticaretin gidişatını etkileyeceği bilinirken, ticarette bir diğer yaygın para birimi avronun yönetimini elinde tutan ECB'nin karşı hamlelerinin de savaşın sertliğini belirleyeceği belirtiliyor.

Rakamlara bakıldığında, geçen yılın 11 ayında ABD, Çin'e 116 milyar dolar ihracat yaparken, söz konusu ülkeden yaklaşık 461 milyar dolarlık ithalat yaptı. Çin'in ABD aleyhine verdiği ticaret fazlası ise geçen yıl yüzde 8 artarak 275 milyar dolara ulaştı. Söz konusu dış ticaret fazlası Çin'in toplam dış ticaret fazlasının yüzde 62'sine denk gelirken, 2015 yılından sonraki en yüksek rakama da ulaştı.

Doların küresel rezerv para pastasından aldığı pay ise geçen yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 63,4'e gerileyerek 2014'ten beri en düşük seviyesini gördü.

Söz konusu gelişmelere karşın ABD ekonomik büyüklüğünde ihracatın payının düşük seviyelerde olması, düşük doların etkilerinin gecikmeli izlenmesini beraberinde getiriyor. ABD'nin geçen yılın 11 ayında ihracatı 1,4 trilyon dolar düzeyinde bulunurken, bu rakam 19 trilyon doları aşkın ekonomisi içinde çok küçük bir paya denk geliyor.

"Düşük dolar, daha fazla enflasyon riski demek"

Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, düşük doların ABD için yüksek büyüme ve daha fazla enflasyon riski anlamına geldiğini, bunun gelişmekte olan ülke para birimlerinin de güçlenmesini beraberinde getirdiğini ifade etti.

Kur savaşlarının sonunda, tüm ülkelerin büyümeyi desteklemek için kendi para birimlerini devalüe etme yoluna gidebileceğini belirten Ash, bu durumun tehlikeli olduğunu, piyasalar için oldukça yıkıcı etki yaratabileceğini söyledi.

Ash, parasal genişlemenin teoride daha fazla dolar, böylece zayıf para birimi anlamına geldiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Trump, ABD'ye daha fazla sermaye getiren yeni vergi tasarısını uyguladı. Bu durum, ABD'nin daha korumacı yaklaşımı ve ülke büyümesindeki iyileşme hikayesi ile birleştiğinde güçlü dolar sunacağı için belki Mnuchin de açıklamalarıyla doları aşağı çekmeye çalışıyordur. Trump, gerçekte çok bir şey yapmasa da Çin'e karşı korumacı yönde konuşmalar gerçekleştirdi. Bulaşık makinesi ve güneş panelleri gümrük vergilerindeki artış, beklentilerin altında gerçekleşti. Ben Trump'ın konuşmaya devam edeceğini ancak aksiyon almayacağını düşünüyorum. Ticaret savaşı herkes için kayıptır. Çin'in ise kur savaşı açısından ABD endişelerine duyarlı olduğunu, bu nedenle yuanın güçlenmesine izin verdiğini düşünüyorum."

"ABD'nin güçlü dolar politikasının değiştiğini düşünmüyorum"

İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan da bir kriz ortamı olmaması durumunda doların güçlenmesinin, ABD tüketicisi ve ABD'ye mal satan ülkeler açısından pozitif bir durum olduğunu, buna karşın dinamiklerin ötesinde bir güçlenmenin ekonomideki bazı dengeleri bozmaya başladığını söyledi.

Manukyan, dış ticaretin ABD ekonomisinde diğer büyük ekonomilere oranla daha düşük bir paya sahip olduğunu, bu nedenle zayıf doların etkilerinin yavaş görüldüğünü kaydetti.

ABD'nin güçlü dolar politikasının değiştiğini düşünmediğini ifade eden Manukyan, "ABD her zaman sözel olarak bu politikayı desteklemiş ancak genel gidişata çoğu zaman müdahale etmemiştir. Trump'ın konuşmalarını, imalata yaptığı vurgu üzerinden okursak, zayıf imalat sanayisini destekleme politikasının bir parçası olarak gördüğünü anlarız. Özellikle 2000'den bu yana piyasalar kriz dönemlerinde dolar alırken, kuvvetli büyüme dönemlerinde Dolar satmayı tercih etmiştir. Şu anda da Trump'ın söylemlerinden bağımsız olarak benzer bir seyir görüyoruz" şeklinde konuştu.

Ticaret veya kur savaşı açıklamalarının çok iddialı olduğunu vurgulayan Manukyan, şunları kaydetti:

"Geçmiş yıllarda da çok bahsedilen ancak çıkartılan gürültüye rağmen ortada bir savaşın olmadığının anlaşıldığı bir konu... Öte yandan, Trump'ın, Çin ve Meksika gibi ticaret fazlası veren ülkeleri hedefleyecek gümrük ve ticaret uygulamalarını hayata sokacağı artık biliniyor. Son güneş paneli ve bulaşık makinesi kararı ilk salvo... Zaman içinde alüminyum, çelik gibi daha kritik sahalara girilirse bir ticaret savaşı söz konusu olabilir. Bizim açımızdan temelde zayıf dolar olumlu bir gelişme gibi görünse de ihracatımız, kura hassas bir yapıda geliştiği sürece zayıf dolar veya kuvvetli TL sorun yaratan gelişmeler olacaktır. Ticaret açığı veya yüksek enflasyon gibi yapısal sorunları sadece kur hareketleriyle çözemeyeceğimiz için geçici iyimserlik yaratacak ara dönemlerde reformların yapılması daha doğru olur."

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/abdde-kur-savasi-mi-basliyor/1272527

28 Ocak 2018 Pazar

Borsada yabancı yatırımcılar yerlilerden daha fazla kazanıyor

Borsa İstanbul’da yaşanan hareketlilik takip edildiğinde yerli yatırımcı ile yabancı yatırımcının hisse seçimi arasındaki farklılığın kazançlara da yansıdığını görüyoruz. Borsada yabancı yatırımcılar yerlilerden daha fazla kazanıyor. Borsa İstanbul, geçtiğimiz yıl 77.709 seviyesinden başladığı yılı 115,333 seviyesinden tamamladı. Hisse senetleri yüzde 47 oranında değer kazandı. Endeks yükselirken yerli yatırımcılar da yabancı yatırımcılar da ellerindeki hisse adetini artırdı. Yerli yatırımcıların 27.6 milyar adetlik hissesi 28.5 milyar adete çıkarken yabancının 22,7 milyar adet olan hissesi 23.6 milyara çıktı.

Yerli ve yabancı yatırımcıların hisse adetlerinde artış meydana gelmesine rağmen son bir yıl içerisinde borsa yükselirken yerlilerin elindeki hisselerin piyasa değeri içerisindeki oranı yüzde 36.57’den yüzde 34.36’ya geriledi.

Yabancıların piyasa değeri içerisindeki oranı ise yüzde 63,43’ten yüzde 65.64’e yükseldi. Sonuçta yabancı yatırımcılar bu süreçte kârlı, endeks hisselerinde pozisyon alıp kazanırken, yerli yatırımcılar ağırlıklı olarak spekülatif ve endeksin hareketine katılmayan hisselere yatırım yaptığı gözleniyor.

'YERLİ YATIRIMCI' DOLARI SEVİYOR

Haftaya 3.83 TL’den başlayan dolar kuru 3.71’e kadar gevşedi. Euro/dolar 1.24’ün altına doğru hareket etti. Dolar haftayı 3.75’ten tamamladı. Kur düşerken yerli yatırımcı dolar almaya devam ediyor. Yurtdışındaki yerleşik kişilerin döviz mevduatı son 11 haftada sürekli artış göstererek 167.8 milyar dolara yükseldi.

Yılın ikinci yarısında dünyada meydana gelebilecek bir finansal türbülansın Türkiye’yi de etkileyebileceği beklentisi yatırımcıların dolar almasına neden oluyor.

Dolar kurunun hem ülke içerisindeki gerilimlerde hem de ABD’deki olumlu gelişmelerde ivmeli bir yükseliş göstermesi dolar/TL’ye yönelimin önemli nedenlerinden biri. Teknik olarak son gerilemeyle birlikte kısa vadede kurda ikili bir dip oluşumu gözlenebilir. Kurda aşağı hareketler sınırlı olacaktır.



Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/borsada-yukselisin-surmesi-o-hisselere-bagli/1272260

TÜSİAD’LI UBER

UBER son yıllarda dünyada ve Türkiye’de taksi işletmecilerinin kabusu haline gelen bir bilişim şirketi. Bir yerden bir yere gitmek istiyorsanız cep telefonunuza indirdiğiniz bir uygulamadan size en yakın aracı çağırıyorsunuz.

Bu uygulama Türkiye’de de hızla yayılmaya başladı. Taksicilerin “vergi kaçakçısı, korsan” olarak suçladığı Uber, Türkiye’de ofis açtı. Türkiye Genel Müdürü Neyran Bahadırlı ise geçen hafta üye kabulü önemli standartlara bağlı olan TÜSİAD’a üye oldu.

Uber’in Türkiye’deki operasyonlarına ilişkin Güney Avrupa Bölge Müdürü Carles Lloret, “Türkiye’de Uber adına büyük bir ivme görüyoruz” diyor. Türkiye’deki aylık yolculuk sayısının son bir yılda 4 kat arttığını söylüyor. Bu ilginin sadece İstanbul’da değil diğer şehirlerde de artmakta olduğunu ekliyor ve şunları söylüyor: “5 bini aşkın aktif sürücü ortağımız var. Yılın her dönemi İstanbul’da, yaz aylarında ise Bodrum ve Çeşme’de hizmet vermeye devam ediyoruz.”

Kanuni düzenlemelerin çok eskiden yazıldığı için bazı yasal boşlukların olduğunu söyleyen Lloret, “Bu sorunları gidermek için gerekli mercilerle görüşmelerimiz halihazırda olumlu bir şekilde devam ediyor. CEO’umuz Dara Khosrowshahi’nin söylediği gibi, Uber ve benzeri hizmetlere düzenlemeler getirilmesi makul.”

Taksicilerin vergi vermiyor suçlamalarına yanıtı ise şöyle: “Uber faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde kurulu bir ofise sahip olarak vergisini ödüyor” diyor.

Alıntı:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/jale-ozgenturk/metal-firtinayi-baslatan-tablo-40723725

Kazandıkları 100 TL'den Fenerbahçe 27, Beşiktaş 21'ini kredilere veriyor

Fenerbahçe’nin gelirleri yüzde 31.8 artarak 308 milyon TL’ye çıkarken, finansman gideri 82.3 milyon oldu. Beşiktaş’ın ise 416 milyon TL gelirine karşın 86.7 milyon TL finansman gideri var. Hal böyle olunca gelirlerin büyük kısmı finans kuruluşlarına gitti
Spor kulüpleri başta naklen yayın olmak üzere gelirlerini hatırı sayılır oranda artırsa da finansman giderlerindeki hızlı yükseliş mali yapıyı tahrip etmeye devam ediyor. Öyle ki, yüzde 50’lere varan gelir artışları olsa bile, kulüpler gelirlerinin önemli bir kısmını banka ve faktöring şirketlerine veriyor. Hal böyle olunca da mali yapıdaki çarpıklık bir türlü düzelmiyor.

Gazete Habertürk'ten Sefer Yüksel'in haberine göre; dört büyük kulüpten Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin halka açık şirketleri 1 Haziran 2017-30 Kasım 2017 tarihleri arasındaki ilk 6 aylık bilançolarını açıkladı. Bilançolardaki verilere göre, yüksek finansman giderleri yüzünden 6 aylık dönemde Fenerbahçe kazandığı her 100 TL’nin 27 TL’sini, Beşiktaş ise 21 TL’sini banka ve finans kuruluşlarına vermiş.

YÜZDE 15’İN ALTINA ÇEKMELERİ GEREKİYOR

Hal böyle olunca da gelirlerdeki yüksek artışa karşın mali taraftaki sıkıntılar da kolay kolay geçecek gibi görünmüyor. Galatasaray ve Trabzonspor yönetimi bilançolarını daha geç açıklamak için SPK’dan izin aldıkları için henüz onlardaki durumu bilmiyoruz ancak geçmiş dönemler baz alındığında tablonun bu iki kulüpte de farklı olmayacağı aşikâr. Fenerbahçe’nin geçen yılın aynı döneminde 233.6 milyon TL olan gelirleri bu bilanço döneminde yüzde 31.8 artarak 308 milyon TL’ye çıktı. Ancak bu dönemde şirketin 86.4 milyon TL finansman gelirine karşın 168.7 milyon TL finansman gideri söz konusu. Hal böyle olunca da gelirin yüzde 27’si Banka ve finans kurumlarına gitti. Biraz daha düşük olsa da söz konusu durum Beşiktaş için de geçerli. Altı aylık dönemde faaliyet gelirleri 416 milyon TL olan şirketin 10.1 milyon TL’lik finansman gelirine karşılık 97.8 milyon TL’lik finansman gideri var. Beşiktaş’ta gelirinin yüzde 21’ini kullandığı krediler karşılığında Finans kurumlarına veriyor. Uzmanlara göre, her iki kulübünde bu oranları hızlı bir şekilde yüzde 15 ve altına çekmesi gerekiyor.

FUTBOLCU ÜCRETLERİ %63 ARTTI

Beşiktaş’ın futbol giderlerinde yüzde 50’lik artış dikkat çekiyor. Öte yandan Siyah beyazlılarda futbolcu ücretleri de yüzde 63 artarak 95 milyon TL’den 155 milyon TL’ye çıktı. Burada kur artışının yanı sıra yeni transferlerde rakamların yükselmesi de etkili oldu.

FUTBOL GİDERLERİ 286 MİLYON TL

Kulüplerin en büyük gider kalemleri ise sürekli artan futbol giderleri. Fenerbahçe’de 215 milyon TL olan futbol giderleri bu sezonun ilk 6 ayında 286 milyon TL’ye yükseldi. Fenerbahçe’nin giderleri de gelirleri kadar yükseldi.

KARTAL YUVALARININ HALKA ARZI GÜNDEMDE

Beşiktaş yönetimi 2018 hedefleri içine Kartal Yuvaları’nın halka arzını da koydu. Bilançoda Kartal Yuvası operasyonlarının halka arzını planlamakta olduğu ve dolayısıyla yaratılacak kaynakların etkin kullanımı vasıtasıyla gelir yaratım kapasitesinin daha da artırılmasının hedeflendiği belirtildi. Habertürk’e konuşan bir Beşiktaş yöneticisi de şu an 96 mağazası olan Kartal Yuvaları’nın mayıs ayına kadar 100 mağazaya ulaşacağı bilgisini vererek, “Ebitdamız artık halka arz için uygun seviyelere geldi. 2018 yılı içinde halka arz planlıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Bilanço dip notlarında Kartal Yuvaları’nın önümüzdeki dönemde gruba ilave gelir katkıları gerçekleştireceği belirtildi.

BANKA BORÇLARININ VADELERİ UZATILIYOR

Bilanço notlarında finansman borçları ile ilgili de değerlendirme yer aldı. Beşiktaş’ın, farklı banka ve finans kurumlardan kullanmakta olduğu kredilerini konsorsiyum kredisi yoluyla konsolide etmek ve ortalama vadesini yıllara yayma çalışmalarında olumlu şekilde ilerlediği vurgulanırken, söz konusu kredinin tesisi ile kısa vadeli yükümlülükler ile dönen varlıklar arasındaki dengesizliğin ortadan kaldırılması hedeflendiği belirtildi.

10 MİLYON EURO ZARAR ŞARTINI İKİ KAT AŞTI

Altı aylık bilançoda Fenerbahçe için kırmızı alarm çalan bir başka nokta ise zarar kaleminde. Bilindiği gibi Fenerbahçe UEFA ile olan anlaşması gereği bu sezon için maksimum 10 milyon Euro zarar açıklayabilecek. Bu da bugünkü kurla yaklaşık 46 milyon TL ediyor. Ancak sarı lacivertliler ilk altı ay itibarıyla 95.5 milyon TL zarar açıkladı. Yani UEFA’ya söz verilen tutarın iki katı aşıldı. Fenerbahçe yönetiminin UEFA ile anlaşma gereği 31 Mayıs’a kadar bu rakamı 10 milyon Euro sınırının altına çekmesi gerekiyor. Beşiktaş’ın ise bu konuda UEFA ile herhangi bir taahhüt anlaşması yok. Ancak geçen yılın aynı dönemi 25 milyon TL kar açıklayan siyah beyazlılar bu yıl 3.9 milyon TL zarar açıkladı.

KUR ÇARPTI KREDİLER FIRLADI

Gelirlerdeki artışın yanında her iki kulübün de banka borçlarındaki artış da dikkat çekiyor. Öyle ki 1 Haziran’da 751 milyon TL olan Fenerbahçe’nin banka ve faktöring borçları yüzde 56.1 artışla 1 milyar 172 milyon TL’ye yükseldi. Artışın bu kadar yüksek olmasında kulübün borçlarının büyük bir kısmının Euro ve dolar bazında olduğu için kurdaki artışının da önemli etkisi olduğu görülüyor. Beşiktaş’ın ise 539.3 milyon TL olan banka ve finansman şirketlerine olan borçları ise yüzde 31.1 artışla 707 milyon TL’ye yükseldi. Beşiktaş’ın borçlarının önemli bir bölümü TL cinsinden olması kartalı kur artışından göreceli olarak korurken, dönem için de kullanılan yeni krediler artışta etkili oldu.

UEFA’DAN 127.3 MİLYON TL

Beşiktaş’ın gelirlerinin içinde aslan payı 127.3 milyon TL ile Şampiyonlar Ligi ve UEFA gelirleri kaleminden. Bunun yanı sıra lisanslı ürün gelirleri yüzde 67 artarak 48.9 milyon TL’den 81.6 milyon TL’ye tırmandı.

Fenerbahçe’den geçtiğimiz günlerde ayrılan Van Persie’nin kulübe vergiler dahil toplam maliyeti 100 milyon TL’yi aşmıştı.

Beşiktaş’ta beklentileri bir türlü karşılayamayan Negredo’nun yıllık garanti ücreti 4.3 milyon Euro. Yani 20 milyon TL




Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/kazandiklari-100-tlden-fenerbahce-27-besiktas-21ini-kredilere-veriyor/1272299

Kur riski yönetiminde sıra büyüklerde

Mehmet Şimşek, "15 milyon dolar üzerinde döviz borcu bulunan 2 bin 118 büyük ölçekli şirket için veri tabanı ve düzenleme çalışmalarını bu yılın ilk yarısında tamamlayacağız" dedi
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, küçük ve orta ölçekli şirketlere yönelik tedbirlerin ardından kur riski yönetimine ilişkin çalışmaların ikinci aşamasını büyük ölçekli şirketlerin oluşturduğunu belirterek, "15 milyon dolar üzerinde döviz borcu bulunan 2 bin 118 şirket için veri tabanı ve düzenleme çalışmalarını bu yılın ilk yarısında tamamlayacağız" dedi.

Kur riski yönetimi ile hem mevzuat çerçevesi hem de uygulamaya yönelik atılacak adımlarla örnek teşkil edecek bir yapısal reformu hayata geçirmiş olacaklarını söyleyen Şimşek, şunları ifade etti:

"Reel sektörün yabancı para borçlanma dinamikleri ve kur riskinden korunma mekanizmaları ayrıntılı olarak çalışılmaktadır. Reel sektörün kur riskinin daha iyi yönetilmesi amacıyla başlattığımız yapısal dönüşüm çalışmasının önemli bir parçasını '32 Sayılı Karar'da yaptığımız değişiklikler oluşturmaktadır. Basiretli borçlanmaya, kur riskinin etkin yönetimine ve finansal istikrara katkı sağlamak amacıyla ilk aşamada 15 milyon dolar ve altında yabancı para kredi bakiyesine sahip firmaları düzenleme kapsamına aldık. Buna ilişkin karar da geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete'de yayımlandı"

Sıra büyük şirketlerin döviz borcunda

Şimşek, yeni düzenlemeyle döviz geliri ile kredi kullanımı arasında etkin bir bağ kurulduğunu ifade ederek, firmaların döviz kredi bakiyesinin son 3 mali yıl döviz gelirleri toplamıyla sınırlandırıldığını, dövize endeksli kredi uygulamasının kaldırıldığını belirtti.

Söz konusu düzenlemenin mevcut kredi stokunu etkilemeyeceğine, sadece yeni kredileri kapsayacağına işaret eden Şimşek, "Ayrıca düzenlemede yer alan istisna hükümleri ekonomik büyüme ve yatırımlar açısından destekleyici bir mahiyet taşımaktadır" dedi.

Küçük ve orta ölçekli şirketlere yönelik tedbirlerin ardından kur riski yönetimine ilişkin çalışmaların ikinci aşamasını büyük ölçekli şirketlerin oluşturduğunu bildiren Şimşek, 15 milyon dolar üzerinde döviz borcu bulunan 2 bin 118 şirketin, döviz yükümlülüğündeki payının yüzde 84 olduğuna dikkati çekti.

"Önemli bir yapısal reform ve dönüşüm"

Şimşek, kur riskinin yönetilmesi ilişkin çalışmanın önemli bir yapısal reforma ve dönüşüme işaret ettiğini vurguladı.

Şimşek, "Risklerin zamanlı ve detaylı tespiti kadar risk yönetim anlayışının yerleşmesi, risk yönetim araçlarının yaygınlaştırılması ve maliyetlerin iyileştirilmesi çalışmamızın önemli bileşenlerini oluşturuyor. Mevzuat çerçevesi kadar uygulamayı da planlıyoruz. Bu yönüyle örnek teşkil edecek kapsamlı bir çalışma yürütüldüğünü söyleyebilirim. Kur riski yönetimi ile hem mevzuat çerçevesi hem de uygulamaya yönelik atılacak adımlarla örnek teşkil edecek bir yapısal reformu hayata geçirmiş olacağız" dedi.

"Amacımız kırılganlıkları azaltmak"

Merkez Bankası bünyesinde firma bazında yabancı para pozisyonunun, nakit akımının ve türev ürün kullanımının izlenebilmesini hedefleyen kapsamlı bir veri tabanı oluşturulması çalışmasının son aşamaya geldiğini ifade eden Şimşek, buna ilişkin yasal çerçevenin aralık ayında tamamlandığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, "Bağımsız denetimi de içerecek şekilde tasarlanan sürecin teknik alt yapı çalışmaları bitmek üzere. Elde edilen veriler ayrıntılı ve çok boyutlu analizler yapılmasına zemin oluşturacak. 15 milyon dolar üzerinde döviz borcu bulunan 2 bin 118 şirket için veri tabanı ve düzenleme çalışmalarını bu yılın ilk yarısında tamamlayacağız" şeklinde konuştu.

Yürütülen çalışmalarla bir risk haritasının oluşturulacağını belirten Şimşek, yeni mevzuatın bu risklerin en etkin şekilde yönetilebilmesi için dinamik bir yapı ortaya koyacağını ifade etti.

Türkiye'nin risk algısındaki iyileşmeyle birlikte borçlanma maliyetlerinde düşüş yaşanacağının öngörüldüğünü belirten Şimşek, "Nihai amacımız, kırılganlıklarımızı azaltarak istikrarlı büyümeyi kalıcı kılmaktır" değerlendirmesinde bulundu.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/kur-riski-yonetiminde-sira-buyuklerde/1272324

27 Ocak 2018 Cumartesi

Bombardier ABD pazarına satışta yüzde 300 vergiden kurtuldu

Bombardier, Boeing'in açtığı damping davasını kazandı

ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu Amerikalı Boeing ile Kanadalı rakibi Bombardier arasındaki damping davasında Bombardier lehine karar verdi. Bombardier bu kararla ABD pazarına satışta yüzde 300 vergiden kurtuldu
ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu (USITC) Amerikalı uçak üreticisi Boeing ile Kanadalı rakibi Bombardier arasındaki damping davasında Bombardier lehine karar verdi. Bu karar, Bombardier'in Amerikan pazarına sattığı uçaklara yüzde 300'e yakın gümrük vergisi uygulanmasını engelledi.

USITC'den yapılan açıklamaya göre, Boeing, C serisi yolcu uçaklarını, Amerikalı havayolları şirketlerine çok ucuza sattığı gerekçesiyle Bombardier'e açtığı damping davasını oy birliğiyle kaybetti.

Boeing'in Bombardier'in satışlarından zarar gördüğü şikayetini haklı bulmayan USITC'nin kararı, Kanadalı uçak üreticisinin ABD'ye yaptığı satışlara yaklaşık yüzde 300 gümrük vergisi uygulanmasının önüne geçti.

ABD Ticaret Bakanlığı, geçen ay Boeing'in şikayetleri üzerine Bombardier tarafından üretilen ithal uçaklara yüzde 292 gümrük vergisi uygulamayı planladığını açıklamıştı.

Genelde Amerikalı şirketler lehine görüş bildiren USITC'nin Kanadalı Bombardier'e ek gümrük vergisi getirilmesini önleyen kararı, Boeing adına büyük bir kayıp olarak değerlendirildi.

Amerikan uçak devi Boeing, Nisan 2017'de ABD Ticaret Bakanlığı ve USITC'ye yaptığı şikayet başvurusunda, üretimi 33 milyon dolara mal olan C serisi yolcu uçaklarını Amerika pazarına 20 milyon doların altında sattığı gerekçesiyle Kanadalı Bombardier'i damping ile suçlamıştı.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/bombardier-boeingin-actigi-damping-davasini-kazandi/1272076

26 Ocak 2018 Cuma

Dövizle borçlanmada yeni dönem

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı kararda yapılan değişiklikler Resmi Gazete'de yayınlandı
Ekonomi kamuoyunda bir zamandır gündemde olan şirketlerin döviz borçlanmalarına ilişkin düzenleme Resmi Gazete'de yayınlandı.

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı kararın 17. maddesinde yapılan değişiklikle şirketlerin döviz ile borçlanmasına ilişkin düzenlemeler açıklandı.

Döviz geliri olmayan Türkiye'de yerleşik kişiler yurt dışından döviz kredisi temin edemeyecek. Kullanım tarihinde, krediyi kullananın kredi bakiyesinin 15 milyon doların altında olması durumunda, kullanılmak istenen kredi tutarı ile mevcut kredi bakiyesi toplamı son üç mali yılın döviz gelirleri toplamını aşamayacak.

Kredi bakiyesi 15 milyon doların altında olan Türkiye'de yerleşik kişilerin döviz kredisi kullanım talepleri sırasında son üç mali yıla ilişkin döviz gelirlerini mali müşavirler tarafından onaylanmış belgelerle tevsik etmeleri de zorunlu olacak.

Kredi bakiyesinin son üç mali yılın döviz gelirleri toplamını aştığının sonradan tespit edilmesi durumunda yurt içinde bankalardan, finansal kiralama şirketlerinden, faktoring şirketlerinden ve finansman şirketlerinden kullanılan kredilerin aşıma neden olan kısmı geri çağırılacak veya Türk Lirası krediye dönüştürülecek.

Buna karşın döviz geliri olmayan şirketlerin yurt dışından döviz kredisi temin etmesinde bazı istisnalar getirildi.

Düzenlemeye göre kamu kurum ve kuruluşları, bankalar ile Türkiye'de yerleşik finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketlerinin kullanacağı döviz geliri şartı aranmayacak.

Döviz geliri şartı aranmayacak diğer istisnalar ise kullanım tarihinde kredi bakiyesi 15 milyon dolar ve üzerinde olan Türkiye'de yerleşik kişiler, yatırım teşvik belgesi kapsamında kredi almaları öngörülen Türkiye'de yerleşik kişiler, belirlenmiş makine ve cihaz yatırımı yapanlar, uluslararası ilana çıkılan yurt içi ihalelerde ihaleyi kazanan Türkiye'de yerleşik kişiler, Savunma Sanayii Müsteşarlığınca onaylanan projeleri üstlenen Türkiye'de yerleşikler, kamu özel işbirliği modelinde iş yapan şirketler ve Bakanlıkça belirlenen esaslar dahilindeki Türkiye'deki yerleşik kişiler. 

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/dovizle-borclanmada-yeni-donem/1271476

İTO Başkanı: Kur stresi bitiyor

İstanbul Ticaret Odası Başkanı Öztürk Oran, döviz borçlanmasına getirilen yeni düzenlemeyle ilgili değerlendirmelerde bulundu
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Öztürk Oran, döviz geliri olmayanın dövizle borçlanmasını engelleyecek yeni düzenleme hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Oran, yeni düzenlemeyle birlikte orta ölçekli firmaların kur endişesinin ortadan kalktığını söyledi:

"Döviz geliri olmayanın dövizle borçlanması birtakım sıkıntılar ortaya çıkarıyor. Bu düzenleme 'Döviz gelirin yoksa dövizle borçlanamayacaksın'ı getirdi. Eğer üç yıllık döviz gelirin 15 milyon doların altında kalırsa kredi geri sarılacak ya da Türk Lirası'na dönüştürülecek. 15 milyon doların üzerinde gelirler ve savunma sanayi ile ilgili herhangi bir kısıtlama yok. Bu düzenlemeyle herkes harcamasını Türk Lirası'na göre belirleyecek. Tabiri caizse ayağını yorganına göre uzatacak."

Öztürk Oran, "Şirketler TL borçlandıklarında daha yüksek bir faiz maliyeti borçlanacak. Dövizle borçlanılırsa üstlenilen risk de dövizin yükselme ihtimali. Uzun vadeye yayılmış kredilerden bahsediyorsak eğer, çoğunlukla faiz yükü, kurun yukarı gitme ihtimalinden daha fazla oluyor. Döviz tarafında bir hedge mekanizması çalışabiliyor. Dolayısıyla şirketler için maliyetler artmıyor mu?" şeklindeki soruya şöyle yanıt verdi:

"Bizim ülkemizde hedge etme işlemi çok yaygın değil. İlk bakışta baktığınızda TL kredileri yüksek görünebilir, döviz kredileri düşük olabilir ya da bunun tam tersi olabilir. Ama her gün bu stresi yaşamak, bu maliyeti vermekten daha ağır. Türk Lirası'na güvenip Türk Lirası ile borçlanmak gerekli."

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/ito-baskani-kur-stresi-bitiyor/1271650

25 Ocak 2018 Perşembe

Davos ne kazandırıyor?

Dünyanın zenginleriyle muktedirleri 48. Dünya Ekonomik Forumu için Davos’ta buluşuyor. Donald Trump dâhil çok sayıda politikacının katılacak olması, zirvede siyasi konuların öne çıkacağını gösteriyor.

Dünya Ekonomik Forumu'nun düzenlediği Davos zirvesinin sloganı, "Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak". İlk bakışta kendini popülizm ve milliyetçiliğe karşı sınırlama gayreti gibi görünüyor. Nihayetinde Davos'ta bir araya gelen dünya ekonomisinin kaptanları sınır tanımadan iş yapabilmeyi yeğliyorlar.

Ancak Dünya Ekonomik Forumu da başarısını kesin pozisyon almasına borçlu. Bu yılki Davos zirvesinde de ‘milliyetçiler' söz alacak. Salı günkü açılış konuşmasını, kendisini Hindu milliyetçisi olarak tanımlayan Hindistan Başbakanı Narendra Modri yapacak. Cuma günkü kapanışa da ‘önce Amerika' himayeciliğini savunan ABD Başkanı Donald Trump katılacak.

Çelişki bunun neresinde?

Dünya Ekonomik Forumu'nu başlatan Klaus Schwab Davos buluşmalarının değerleriyle çelişki görmediğini, aksine Davos'un küresel işbirliğinde karşıt görüşlü elitleri buluşturma yeri olduğunu söylüyor. Schwab "Burada ticaret, çevre, terörle mücadele, vergi sistemleri ve rekabet gücü görüşüldüğünden, ABD Başkanının katılacak olması son derece önemli” diyor.

Geçen yılki zirvede, ülke ekonomisini dış rekabetten koruyucu uygulamalara önem veren Çin Devlet Başkanı Şi Cinping serbest dünya ticaretinin savunuculuğunu yapmıştı.

Donald Trump da Davos'ta toplanan elitlere politikalarının ‘dünyanın durumunu iyileştirme' sloganına neden uygun olduğunu anlatma fırsatını bulacak.

Harcamalar el yakıyor

Trump'ın heyetinde sekiz bakan da yer alacak. Davos seferinin maliyeti hakkında resmi açıklama yapılmıyor. Bir İsviçre gazetesi Amerikan heyetinin İsviçre turunun 40 milyon dolara mal olacağını yazdı. Bill Clinton 2000 yılındaki Davos zirvesine bin 500 kişilik bir ‘orduyla' gelmişti.

Buluşmaya katılacak olan 70'in üzerindeki devlet ve hükümet başkanı arasında Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Britanya Başbakanı Theresa May ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker de bulunuyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun başkanı Borge Brende Avrupa zirve buluşmasının Davos'a taşınacağını söylüyor.

70 devlet ve hükümet lideri

Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika hükümet liderlerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Greenpeace ve Oxfam da dâhil olmak üzere 40'ın üzerinde uluslararası kuruluşun temsilcileri de Davos'ta boy gösterecekler.

Yüzlerce görüşmenin yapılacağı bu yılki buluşmada açık ve yarı açık toplantıların yanı sıra ilk kez olmak üzere kapalı toplantılar da yapılacak. "Diplomatik oturum" olarak adlandırılan bu buluşmalarda Suriye, Kore, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu gibi kriz bölgelerinin durumu ele alınacak.

Küreselleşmenin dezavantajları

Dünya para ve iktidar elitlerinin yıllık buluşması olarak da adlandırılan Davos zirvesi aynı zamanda küreselleşmenin getirdiği problemlerin de ele alındığı bir forum yerine geçiyor. Çevre kirliliği, refah dağılımındaki eşitsizlik, iş güvencesizliği ve sosyal sigortaların geleceği de Davos gündeminde yer alıyor. Buluşmaya katılacak 3 bin elit arasında 12'si Nobel ödülü olmak üzere çok sayıda bilim insanı da bulunuyor.

Dünya Ekonomik Forumu'nun kurucusu Schwab küresel sistemlerin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve Davos buluşmalarıyla bu tehlikenin savuşturulup dünyadaki durumun iyileştirilmesine çalışıldığını söylüyor.

Schwab durumun ciddiyetinden söz etmekle birlikte olumsuz gelişmelerden kimin ve neyin sorumlu olduğuna değinmeyip, kritik gelişmelerin Davos buluşmalarının önemini arttırdığını belirtiyor. Devlet liderlerinin resmi ziyaretlerin gerektirdiği protokol ve formalitelerden uzak bir ortamda rahatça buluşup konuşabildikleri bir yer olması da İsviçre'nin ünlü kayak merkezlerinden Davos'un cazibesini artırıyor.





Alıntı:
http://www.dw.com/tr/davos-ne-kazand%C4%B1r%C4%B1yor/a-42265696


Aselsan'da ikincil halka arz zora girdi

Aselsan'da yapılması planlanan ikincil halka arzı S-400 füzeleri vurabilir
Halka arz furyası açısından kritik önemdeki Aselsan'ın ikincil halka arzında yabancı bankaların ilgi göstermediği belirtildi.

Uluslararası bankalar, Türkiye’nin en büyük savunma sanayi şirketi Aselsan Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin planladığı ikincil halka arza danışmanlık için teklif vermedi.

Bloomberg’e bilgi veren konuya yakın kaynaklar, Bank of America Merrill Lynch, Deutsche Bank AG, Credit Suisse Group AG, Citigroup Inc., Morgan Stanley ve JPMorgan & Chase Co’nun danışmanlık için Aselsan’a teklif vermediğini söyledi. Başvurular için son tarih 23 Ocak’tı. Kaynaklar, yabancı bankaların ilgisizliğinin ikincil halk arz planını olumsuz etkileyebileceğini kaydetti.

Aselsan'ı takip eden analistler bu durumun ikincil halka arzı zora sokabileceğini, dolayısıyla ikincil halka arzda iskontolu hisse alımını bekleyen yatırımcıların hisseye yönelmesiyle hissede yükseliş ivmesi görülmesinin olası olduğunu belirtti.

Analistler, daha önce Çin füzesi ile ertelenen ikincil halka arzın, bu sefer de S-400 yüzünden ertelenmesinin yönetiminin baz senaryosunda olduğunu dolayısıyla şirketin böyle bir etkiyi bekliyor olmasının olasılık dahilinde olduğunu belirtti.

Bloomberg HT yayınına katılan Deniz Yatırım Araştırma Bölüm Müdürü Behlül Kataş, ikincil halka arz baskısının ortadan kalkmasıyla pozitif bir hava oluştuğunu söyledi. Kataş, yabancıların özellikle Amerikalıların girmediği bir ortamda halka arzın iptal edilmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu söyledi.

Bloomberg'e konuşan kaynaklara göre, ABD bankalarının isteksiz davranmasında Türkiye’nin Rusya ile yaptığı S-400 füze anlaşması ve iki ülke arasındaki politik sorunlar etkili olurken Avrupalı bankalar halk arzdan elde edilecek potansiyel komisyon gelirini düşük buldu.

Aselsan’dan bankalara gönderilen ve Bloomberg tarafından görülen şartnameye göre dokuz yerli aracı kurum, dokuz da yabancı yatırım bankasına davette bulunuldu. Kaynaklar, birçok yerli aracı kurumun da ikincil halk arz için teklif vermediğini söyledi.

Aselsan, piyasa değeri bakımından Borsa İstanbul’un en büyük yedinci şirketi durumunda. Şirket 26 Aralık’ta yaptığı açıklamada, ikincil halka arz çalışmalarını başlatma kararı aldığını duyurmuştu. Şirket benzer bir çalışmayı 2013 yılında yapmış, uluslararası bankalar yine ikincil halka arza danışmanlık için teklif vermemişti.

Kaynaklar, Aselsan’ın ikincil halka arz büyüklüğünün en az 1 milyar dolar olmasının ve yüzde 15 oranında hissenin halka açılmasının beklendiğini belirtti.

2013'DE ÇİN FÜZESİ DOLAYISIYLA ETKİLENMİŞTİ

Aselsan'ın ikincil halka arzı 2013'te Türkiye'nin NATO üyesi olmayan Çin ile gerçekleştirdiği füze görüşmeleri dolayısıyla etkilenmişti.

2013 yılının Ağustos ayında Aselsan, konuyla ilgili olarak uluslararası aracı kurumlardan talep istemiş ve 12 yerli, 9 yabancı aracı kurumu davet etmişti. Aralık ayına gelindiğinde ise bu kurumlardan Halk Yatırım ile konsorsiyum oluşturan Merrill Lynch, Türkiye'nin uzun menzilli füze sisteminde seçtiği Çin firmasının ABD tarafından kara para ve terörle mücadele kapsamındaki “kara liste” içinde olduğunu gerekçe göstererek böyle bir firmanın seçimi nedeniyle halka arza aracılık etmeyi reddettmek zorunda kaldığını ilan etmişti.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/aselsanda-ikincil-halka-arz-zora-mi-girdi/1271295

22 Ocak 2018 Pazartesi

Küresel servetin yüzde 82'si en zengin yüzde 1'lik kesimde

İngiliz Oxfam, yayımladığı raporla küresel gelir adaletsizliğini gözler önüne serdi
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, küresel gelir adaletsizliğinin 2017'de arttığını ifade ederek yaratılan küresel servetin yüzde 82'lik bölümünün en zengin yüzde 1'lik kesimin cebine gittiğini açıkladı.

Kuruluşun raporuna göre, dünyanın fakir yüzde 50'lik kesimindeyse herhangi bir servet artışı gözlenmedi.

Oxfam'a göre çıkan sonuçlar küresel ekonomik sistemin başarısızlığına işaret ediyor.

Kuruma göre, vergiden kaçınma, şirketlerin siyaset üzerinde artan etkisi, işçi haklarının uğradığı erozyon ve kemer sıkma politikaları gelir adaletsizliğindeki uçurumun derinleşmesinde başlıca nedenler.

Oxfam 2017 yılının başında açıkladığı raporda dünya nüfusunun yarısınn servetinin 8 kişinin elinde olduğunu açıklamıştı.

Kurum bu yıl bu sayının 42 olduğunu ifade etti, geçen yılın sayısını ise 8'den 61'e revize etti. Revizyona gerekçe olarak elde edilen güncel verilerle yapılan yeni hesaplamalar gösterildi.

Oxfam Direktörü Mark Goldring, "Tabloya neresinden bakarsanız bakın kabul edilemez bir durum" dedi.

Kurum, ekonomik işleyişlerin gözden geçirilmesi ve şirketlerin hissedarların kârını maksimize etmek üzere çalışmasının sosyal etkilerinin dikkate alınması gerektiğini vurguluyor.

Her 10 dolar milyarderinin 9'u erkek

Dünyada toplam dolar milyarderi sayısının 2.043 olduğunu ifade eden Oxfam, her 10 milyarderden 9'unun da erkek olduğunu vurguluyor ve kadın-erkek gelir adaletsizliğine de dikkat çekiyor.

Oxfam'ın önerileri arasında, dünyanın en zengin yüzde 10'luk kesiminin toplam servetinin en fakir yüzde 40'lık kesimin gelirini aşmaması için hükümetlerin aktif olarak çaba göstermesi var.

Ancak serbest piyasa ekonomisini savunan düşünce kuruluşu Ekonomik İlişkiler Enstitüsü Direktörü Mark Littlewood, "Oxfam, yoksul kesimlerin sorunlarına çözüm bulmaktansa zengin şahısları bir takıntı haline getirmiş durumda" diyor:

"Daha yüksek vergiler ve servetin yeniden dağıtımı fakir kesimler için bir fayda sağlamayacaktır. Zengin şahıslar aynı zamanda en çok vergiyi ödeyen kişiler. Gelirlerinin azaltılması kimseye bir fayda sağlamaz."

(BBC Türkçe)

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/kuresel-servetin-yuzde-82si-en-zengin-yuzde-1lik-kesimde/1270401
http://www.borsagundem.com/haber/dunyanin-serveti-yuzde-1lik-kesimin-cebine-gitti/1270585

21 Ocak 2018 Pazar

Borsanın % 65’i yabancı

Yabancı yatırımcılar jeopolitik risklerin de etkisiyle 12 Ocak haftasında hisse senetlerinde nette 305 milyon dolarlık satış yaptı. DİBS portföyleri ise nette 254 milyon dolar tutarında alıcılı oldular. 2018 yılı başından itibaren haftalık olarak; Hisse Senetleri Piyasası’nda nette 99 milyon dolar tutarında satıcılı, DİBS’te ise 290 milyon dolar tutarında alıcılı oldular. 12 Ocak sonrasında ise yabancı payında artış gözleniyor. Yabancıların borsadaki payı yeninden 65.69 seviyesine yükseldi.

(ZEYNEP AKTAŞ - MİLLİYET)

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/para-ruzgari-esiyor-gozlerimiz-sinirda/1270228

Ticari varlık ve mülkiyet hakları ile ilgili kaygılar

Kredi dereceleme kuruluşlarının temel işi; parası ve kaynağı olup bunu riskli varlıklara yatırmak isteyen yatırımcıların görüş alanına giren şirket, finansal araç ya da devlet hazinelerinin “borç geri ödeme kapasitelerinin” ne olduğuna dair derece ya da not vermektir.

2008-2009 krizi patlak verdiğinde dereceleme kuruluşlarının verdikleri iyi kredi notlarına karşın kimi şirket, banka ya da finansal aracın battığına tanık olunmuştu. Hem krizin getirdiği vakumla iyi olan finansal mimariler bile çökerken, bu kuruluşların hatalarının da olduğu tartışılmıştı.

ABD’de, kriz sonrasında çıkardığı “Dodd-Frank Yasası” ile kredi dereceleme kuruluşlarına da sorumluluk yükleyen düzenlemeler hayata geçirilmişti. Türkiye’de de bu tarz düzenlemeler yapıldı.

Ama şuna tanıklık ettik; Türkiye hızla kurumlarını ve kurallarını kaybetti.

2012 yılından başlayarak Fitch’in iyiden iyiye “tası-tarağı” toplayarak gitme nedenleri arasında, düzenleyici otoritelerin bağımsızlıklarının kalmaması ve mahkemelerin siyasi gölgenin altında olması gibi nedenlerin etkili olduğu İstanbul’daki finans çevrelerinde konuşuluyor.

Fitch tek başına değil, ama finansal alanda bilinen ve ağırlığı olan bir marka olduğu için dikkat çekiyor.

Oysa şirket ve yatırım sahiplerinin son dönemde Londra merkezli işler yapmaları, şirket merkezlerini ya da ana hissedar şirketlerini Londra’da kurmaları, halka açılma niyeti olan bilinen büyük markaların da Londra merkezli plan yapmaları aynı kapıda buluşturuyor iş kesimini; ticari varlık ve mülkiyet hakları ile kaygılar.

OHAL koşulları ve son itiraz merci olan Anayasa Mahkemesi kararları ile ilgili tıkanıklıklar bu kaygıları daha da derinleştiriyor.

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/fitch-turkiyeden-nicin-gitti/1270000

20 Ocak 2018 Cumartesi

Yurt dışında yerleşik kişilerin portföyündeki hisse senedi stok miktarı 52,0 milyar dolar oldu

Yurt dışında yerleşik kişilerin 12 Ocak itibarıyla portföyünde bulunan hisse senedi stok miktarı 52,0 milyar dolar oldu.
Merkez Bankası 'nın haftalık bülteninde yer alan bilgilere göre, hisse senedi stok miktarı bir önceki hafta 53,4 milyar dolar seviyesinde bulunuyordu.
Devlet iç borçlanma senetleri(DiBS) stok miktarı 31,7 milyar dolar oldu.
DiBS stok miktarı önceki hafta 31,7 milyar Dolar seviyesinde bulunuyordu.
Repo miktarı 2,3 milyar dolar seviyesine geldi.
Repo miktarı önceki hafta 2,4 milyar dolar seviyesindeydi.
Özel sektör tahvil ve bonoları 969,9 milyon dolar oldu.
Özel sektör tahvil ve bonoları bir önceki hafta 973,2 milyon dolar seviyesindeydi.
Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış olarak hesaplandığında Hisse senedi değeri farkı -304,6 milyon dolar oldu.
Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış olarak hesaplandığında DiBS değeri farkı 253,7 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış olarak hesaplandığında repo değeri farkı -86,3 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti.
Piyasa fiyatı ve kur hareketlerinden arındırılmış olarak hesaplandığında özel sektör bonoları farkı -3,3 milyon dolar oldu.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/yabancilar-304-milyon-dolarlik-hisse-satti/1269480

Avrupa pazarında ABD'ye Çin baskısı mı var

Avrupa'daki Amerikan şirketleri sayısı azalırken Çin'den gelenler artıyor
Amerikan şirketleri Avrupa pazarını kademeli olarak terk ederken Çinli şirketlerin sayısıysa giderek artıyor. Çin’den AB ülkelerine yapılan doğrudan yatırımlar çoktandır 100 milyar doları aştı, başta liman işletmeleri olmak üzere Avrupa’nın birçok önemli altyapı tesisiyse el değiştirdi.

Sputnik'teki haberde bu sürecin perde arkası bilgiler yer aldı.

LİMANLARA YATIRIM

Çinli gemicilik ve lojistik hizmet şirketi COSCO Shipping 1,5 yıl önce Atina’daki Pire Limanı’nın yüzde 51’lik hissesini 280,5 milyon euro karşılığında satın aldı. Düzenlenen ihalede Çinli şirket, kazandı gözüyle bakılan Amerikan yatırım şirketi Cartesian Capital Group dâhil olmak üzere 5 rakibini eledi. Limanın yeni işletme müdürü, limanı Avrupa’nın en büyük konteyner merkezine, Yunanistanı ise Asya ile Doğu Avrupa arasında güçlü bir aktarma merkezine dönüştürme sözü verdi.

Geçtiğimiz yılsa COSCO şirketi, 200 milyon euro ödeyerek İspanyol Noatum Port Holdings’in hisselerinin kontrol paketini, Danimarkalı Maersk şirketinden de 42 milyon dolar karşılığında Belçika’nın Zeebrugge limanındaki konteyner terminalinin tamamını satın aldı.

En çok ses getiren anlaşmaysa Avrupa’nın en eski limanlarından biri olan Hamburg limanında yeni konteyner terminalinin yapım ihalesini, CCCC adlı Çinli konsorsiyumun kazanması oldu. Konsorsiyumda Çin’in en zengin iş adamı, Alibaba şirketinin kurucusu Jack Ma’nın olduğu biliniyor.

Rusya Stratejik Komünikasyon Merkezi Başkanı Dmitriy Abzalov, “Tüm bu anlaşmalarda Çinlilerin karşısında Amerikan sermayeli şirketler vardı ve bu durum, Avrupalıların kendi pazarlarına ABD’li şirketlerin yerine Çinli yatırımcıları bırakmakta daha istekli davrandıklarını gösteriyor” açıklamasında bulundu.

ÇİN'İN AVRUPA YATIRIMLARI 6 YILDA 22 KAT ARTTI

Çinli yatırımcılar limanların yanı sıra Avrupa’da diğer önemli altyapı tesislerini de satın alıyor ya da söz konusu tesislerde belli bir paya sahip oluyor.

Berlin merkezli Mercator Çin Araştırmaları Enstitüsü’nün (MERICS) son verilerine göre Çin’in Avrupa’nın ekonomisine yaptığı doğrudan yatırımlar 2010’da 1,6 milyar euro dolayındayken 2016’da neredeyse 22 kat artarak, 35 milyar euro'ya ulaştı.

Sadece geçtiğimiz yıl Çinli yatırımcılar Avrupa’da 309 şirket veya şirketlerde pay satın alırken, ABD’nin yaptığı doğrudan yatırımlardaysa yavaşlama görüldü.

Moskova Ekonomi Yüksekokulu’ndan Profesör Aleksey Portanskiy, “Çin Avrupa’daki varlığını aktif bir şekilde arttırıyor. Bu eğilim şu anda çok sayıdaki Amerikalı yatırımcılardan ötürü pek fazla fark edilmese de kesinlikle var” diye konuştu.

Çinli yatırımcılar, Avrupa’da giderek varlığını azaltan Amerikan şirketlerinin yerini alıyor. Son zamanlarda Microsoft, Apple, Google, Alphabet, Facebook, Amazon gibi şirketler Avrupa’daki faaliyetlerini Brüksel’in uyguladığı vergi politikalarından dolayı ve bazen doğrudan baskı nedeniyle kademeli olarak azaltıyor.

Uzmanlar, Çin’in Avrupa pazarındaki açılımına ABD’nin şu anki yönetiminin yürüttüğü koruma politikalarının yol açtığını belirtiyor.

Dmitriy Abzalov, “ABD geçen yıl Paris Anlaşması’ndan çekildiğini açıklayınca diğer ülkeler, bu konuda ortak bir tutum belirlemek için görüşmeler yaptı. Sonuçta anlaşma, ABD olmadan da yürürlükte kaldı. Şimdiyse anlaşmada yer alan en büyük ve en önemli ülke Çin” ifadelerini kullandı.

Aleksey Portanskiy de benzer bir görüş ortaya koyarak, “ABD'nin Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan çekilmesi, Pekin’in desteklediği ve Çin’in oldukça ağırlıklı bir rolde olacağı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık gibi diğer küresel bir anlaşmayı hayata geçirdi” diye konuştu.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/avrupa-pazarinda-abdye-cin-baskisi-mi-var/1269651

Dünya borsalarının değeri 80 trilyon doları aştı

Dünya borsalarının değeri, 2017'de bir önceki yıla kıyasla yüzde 15,5 artarak 80 trilyon 838 milyar dolar oldu.
Dünya Borsalar Federasyonu (WFE) verilerine göre, 2016 sonunda 70 trilyon 15 milyar 536 milyon dolar olan dünya borsalarının değeri, geçen yıl 80 trilyon 837 milyar 821,2 milyon dolara çıktı. Bir yıllık süreçte dünya borsalarının değeri yüzde 15,5 arttı. Bu rakamın miktar bazında karşılığı ise 10 trilyon 822 milyar 285,2 milyon dolar oldu.

Piyasa değerine bölgesel bazlı bakıldığında, geçen yıl en iyi performansı Asya Pasifik borsaları gösterdi. Asya Pasifik borsalarının piyasa değeri geçen yıl yüzde 25,7'lik artışla 28 trilyon 968,5 milyar dolara ulaştı.

Söz konusu dönemde piyasa değeri, Amerika bölgesindeki borsalarda yüzde 17,8 artarak 36 trilyon 517,1 milyar dolara çıkarken, Avrupa, Afrika ve Orta Doğu bölgesindeki borsalarda yüzde 3,9 azalarak 15 trilyon 352,2 milyar dolar oldu.

Belarus, piyasa değerini en hızlı artıran borsa

Dünya borsaları arasında geçen yıl Piyasa değeri en hızlı artan borsa Belarus oldu. Belarus borsasının piyasa değeri geçen yıl 127 katına çıkarak 157 milyar 616,5 milyon dolara ulaştı. Bir önceki yıl da piyasa değerini yüzde 132 artırmayı başaran Belarus borsası, böylece 2 yıl üst üste piyasa değeri artışında birinci oldu.

Piyasa değeri artışında Belarus'u yüzde 134,2'lik artışla Seyşeller borsası (Trop-X), yüzde 73,9'luk yükselişle Vietnam'ın borsası (Ho Chi Minh Stock Exchange) izledi. Borsa İstanbul da yüzde 44,3'lük piyasa değeri artışıyla dünya borsaları arasında 10'uncu sırada yer aldı.

Söz konusu dönemde piyasa değeri en çok gerileyen borsa ise yüzde 23,9'luk kayıpla Sidney oldu. Sidney borsasının Aralık 2016'da 134,5 milyon dolar olan piyasa değeri, geçen yılın aynı döneminde 102,4 milyon dolara geriledi.

Piyasa değeri kaybında Sidney'i, yüzde 15,7 ile Katar ve yüzde 8,6 ile Umman borsaları takip etti.

Dünyanın en büyüğü New York borsası

Dünya borsaları arasında en büyük piyasa değerine sahip New York Borsası, geçen yıl da yerini korudu. 2016 sonunda 19 trilyon 573,1 milyar dolarlık büyüklüğe sahip olan New York Borsası, geçen yıl büyüklüğünü yüzde 12,8 artırarak 22 trilyon 81,4 milyar dolara taşıdı.

Nasdaq OMX ise piyasa değerini geçen yılın sonu itibarıyla yüzde 29,1 yükselterek 10 trilyon doların üzerine taşıdı. New York borsası, piyasa değeri bakımından en yakın rakibi Nasdaq OMX'i ikiye katladı.

Piyasa değeri büyüklüğü açısından dünya borsaları arasında üçüncülüğe 6,2 trilyon dolar ile Japan Exchange Group yerleşti.

Borsa İstanbul'un değeri ise 2017'de bir önceki yıla kıyasla yüzde 44,3 artarak 227 milyar 511,8 milyon dolara ulaştı. Böylece geçen bir yıllık süreçte Borsa İstanbul değerine 69,8 milyar dolar daha kattı.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/dunya-borsalarinin-degeri-80-trilyon-dolari-asti/1269770


18 Ocak 2018 Perşembe

Almanya, 2016'dan sonra geçen yıl da dünyanın en çok cari fazla veren ülkesi oldu

Münih merkezli ekonomi enstitüsü Ifo'nun verilerine göre, Almanya'da cari fazla geçen yıl 287 milyar dolara ulaştı. Almanya'nın ardından ikinci sırada yer alan Japonya'da ise cari fazla 203 milyar doları buldu.

Üçüncü sıradaki Çin'de ise cari fazla 135 milyar dolar oldu.

Öte yandan Almanya'da cari fazla, 2017'de bir önceki yıla göre yüzde 8,3'ten yüzde 7,8'e geriledi.

Almanya'da ticaret fazlası 304 milyar dolara ulaştı

Ifo ekonomisti Christian Grimme, Almanya'nın cari açığının en önemli nedeninin ticaret ürünlerine AB ve ABD'den gelen talep olduğunu kaydetti.

Almanya'da ihracatın ithalatı açık ara farkla geride bırakması sonucu, 2017'nin ilk 11 ayında Almanya'da ticaret fazlası 304 milyar dolara ulaşmıştı.

IMF ve Avrupa Komisyonu, uluslararası ekonomik dengesizliğin azaltılması ve küresel büyümenin desteklenmesi amacıyla, uzun süredir Almanya'yı iç talebi ve ithalatı artırması yönünde uyarıyor.

ABD Başkanı Donald Trump ta Almanya'yı ABD ile ticaret fazlasını azaltmaması nedeniyle eleştirmiş, Almanya Başbakanı Angela Merkel ise özel tüketimin büyümenin en önemli itici gücü olduğunu ifade etmişti.

Merkel ayrıca, Almanya'nın ticaret fazlasında küresel pazarlardaki arz talebin, euronun döviz kurunun ve enerji fiyatlarının etkisi olduğunu belirtmişti.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/almanya-cari-fazlada-birinci/1268939

15 Ocak 2018 Pazartesi

Almanya MB, yuanı döviz rezervine dahil etti

Almanya Merkez Bankası, yuanı döviz rezervlerine dahil etme kararı aldıklarını belirtti
Almanya Merkez Bankası (Deutsche Bundesbank), Çin para birimi yuanı döviz rezervlerine dahil etme kararı aldıklarını belirtti.

Bundesbank Yönetim Kurulu üyesi Anders Dombret, Hong Kong'da yaptığı açıklamada, kararın geçen yıl alındığını söyledi, ancak döviz rezervine dahil edilen yuan miktarını açıklamadı.

Deutsche Bundesbank'ın da içinde yer aldığı Avrupa Merkez Bankası (ECB), haziran ayında 500 milyon euro tutarında Çin yuanını döviz rezervlerine dahil etmişti.

Dombret, yuanın giderek merkez bankalarının döviz rezervlerine dahil olduğunu belirterek, ECB'nin yanı sıra diğer Avrupa merkez bankalarının da bu adımı takip ettiğini kaydetti.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/almanya-mb-yuani-doviz-rezervine-dahil-etti/1268352

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu ve Londra Borsası işbirliğiyle hazırlanan Türkiye'nin 'en parlak' 100 şirketini kapsayan liste


http://www.borsagundem.com/foto-galeri/100-sirketi-galeri/1268274


14 Ocak 2018 Pazar

Merkez Bankası Çin tahvili mi alıyor

Çin'in ABD tahvili alımını yavaşlatacağı şeklindeki sonradan yalanlanan iddialar piyasaları karıştırmıştı. Hürriyet yazarı Uğur Gürses, köşesinde Merkez Bankası'nın tahvil alımında değişen tercihini yazdı. İşte o yazı:
Geçen haftanın en ilgi çekici haberi, sonradan yalanlansa da “Çin, ABD tahvillerini diğer mali varlıklara göre daha az cazip buluyor” başlıklı idi.

Bloomberg haberi, adının saklı tutulmasını isteyen Çinli bir yetkiliye dayandırılmıştı. Şöyle deniliyordu: “ABD tahvil piyasası giderek daha az çekici hale geliyor; ABD-Çin arasındaki ticaret gerilimi Çin’in tahvil alımlarını azaltmasını ya da durdurmasını getirebilir.” Yayımlanmadan önce bu haberin sorulduğu Çin rezervlerini yöneten kurumun (SAFE) ise yanıt vermediği de yazıyordu haberde.

Bu sözler “çarşıyı” karıştırdı; ABD tahvil faizleri yükseldi. Çünkü Çin, 3.1 trilyon dolarlık rezervinin 1.2 trilyon dolara yakınını ABD tahvillerinde tutuyor.

Yalanlansa da bunun olası bir “ticaret savaşına” karşı ön bir manevra olduğu ve devamının yineleneceği açık. Ama asıl hikâye Ankara’da. Meğerse manevrayı yapan Ankara’da Merkez Bankası olmuş.

Merkez Bankası geçen yıl ortasından itibaren rezerv politikasında rota değişikliğine gitmiş; yıllardır değiştirmediği altın stoklarını artırmaya başlamıştı. Banka kendi mülkiyetinde olan altınların miktarını 116 tondan 2017 sonunda 202 tona çıkarmıştı. Böylece Merkez Bankası, döviz rezervinde duran kabaca 3.5 milyar doları altına çevirmişti. Döviz rezervleri için yüzde 4 gibi küçük, ama orta vade için rota değişikliğine işaret ettiğinden büyük bir adımdı.

İşte bu adımın devamı ikinci adım geldi; bu defa, Merkez Bankası’nın Yuan cinsi Çin devlet tahvilleri almaya başladığını öğrendim. Merkez Bankası, bir taraftan dövizden altına doğru rezerv tercihi değişimi yaparken, şimdi de döviz içinde de dolar ve Euro gibi temel rezerv paralar tercihinden Çin Yuanı’na doğru yönelimi başlatmış görünüyor.

Merkez Bankası döviz rezervlerinin önemli bir bölümünü ABD devlet tahvillerinde tutuyor; ABD Hazine Bakanlığı verilerine göre, ekim sonu itibariyle Türk Merkez Bankası’nın tuttuğu ABD devlet tahvili tutarı 61 milyar dolar. Bu miktar, aynı dönemdeki toplam döviz rezervlerinin üçte ikisine karşılık geliyor.

Çok açık ki; Türkiye’nin uluslararası alandaki pozisyonu ekonomik ilişkilere ve “banka hesabına” da yansıyor. Ancak bunun bugün için anlamı şimdilik sadece sembolik; belki en fazla, “dolar rezervini azaltma kaygılı” bir ısınma çabası denilebilir. Çünkü Çin para birimi Yuan henüz tam konvertibilitesi olan bir para değil. Rezerv tutma amaçlı bir tercih edilebilecek bir niteliği yok. Çin, kambiyo rejimini yani döviz rejimini serbestleştirip parasını da daha konvertibil ve istikrarlı hale getirdikçe rezerv para niteliğine kavuşacak.

Gelecekte, Çin Yuanı ile ticaret ve sözleşmeler yayıldıkça bunların tarafı olan şirket, banka ya da merkez bankaları Yuan varlık ya da rezerv tutma ihtiyacı duyacaklar.

ÖDEMELER DENGESİNDE ALTIN TUHAFLIĞI

Dün ödemeler dengesi verileri yayımlandı. 2017’de Kasım ayında son 12 aylık toplamda cari açık 43.7 milyar dolar olmuş. 2016’da aynı dönemde 33.7 milyar dolar. 2017’de 2016’ya göre cari açık 10 milyar dolar artmış. Daha önce de yazmıştım; çok belirgin bir tuhaflık var, o da 2017’de 9.5 milyar dolarlık net altın ithalatı yapmışız. Yani 2017’de 9.5 milyar dolarlık altın ithalatı dışında cari açığımız değişmemiş demek bu.

Türkiye’nin, Merkez Bankası’nın ithal ettikleri hariç olmak üzere net 9.5 milyar dolarlık altın ithalatı üzerindeki perde öylece duruyor. Normal koşullarda iç pazar ve turistlere satış gibi temellere dayanan 5-6 milyar doları geçmeyecek bir ithalatın 16 milyar dolara, net ithalatın da 9.5 milyar dolara çıkması açıklanabilir bir durum değil. Hele ki 2016’nın aynı döneminde 2.7 milyar dolarlık altın ihraç ederken.

Bu kadarlık ithalata; öncesinde 5-6 milyar dolar civarında seyrederken 2013’te Reza Zarrab’ın altın operasyonları ile 15 milyar dolara kadar ulaşıldığını anımsatalım.

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/merkez-bankasi-cin-tahvili-mi-aliyor/1267930

12 Ocak 2018 Cuma

Banka bilançolarında Türk Telekom hasarı

Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası OTAŞ kredisini yakın izlemeye aldıklarını duyurdu. Peki bundan sonra ne olacak?
Akbank'ın bir yıldan uzun süredir geri ödenmeyen OTAŞ kredisini yakın izlemeye aldığını açıklamasının ardından Garanti Bankası ve İş Bankası da krediyi yakın izlemeye aldı.

Garanti Bankası'ndan yapılan açıklamada, "OTAŞ kredisi 2017 sonu itibarıyla yakın izlemeye alındı" denildi. İki kaynağın verdiği bilgiye göre İş Bankası da geçen yıl sonu itibarıyla söz konusu krediyi yakın izlemeye aldı.

Garanti Bankası'nın üçüncü çeyrek bilançosuna göre, banka, 951.4 milyon dolar ve 7.8 milyon euro tutarındaki krediyi daha önce 'Standart Nitelikli Krediler ve Diğer Alacaklar sınıfında takip ediyordu.

İş Bankası da üçüncü çeyrek bilançosuna göre kredide 1.9 milyar lira karşılığı 'Standart Nitelikli Krediler ve Diğer Alacaklar' sınıfında takip ediyordu.

Akbank, OTAŞ'a sağladığı 1.5 milyar dolar tutarındaki kredinin 2017 yıl sonu itibarıyla "yakın izlemedeki krediler" altında sınıflandırıldığını duyurmuştu.

30 BANKADAN KREDİ

Ojer Telekomünikasyon AŞ (OTAŞ), yüzde 55 Türk Telekom hissesini teminat göstererek 2013 yılında aldığı 4.75 milyar dolar tutarındaki krediyi geri ödeyemiyor.

OTAŞ'a 2013 yılında 4.75 milyar dolar tutarındaki krediyi veren 30'a yakın banka arasında en büyük pay Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası'nın.

Alıntı:
http://www.finansgundem.com/haber/banka-bilancolarinda-turk-telekom-hasari/1267658

11 Ocak 2018 Perşembe

Kanunun 80. maddesi, piramit satış ve network marketing sistemini yasaklıyor

Saadet zincirinde yeni halka! Fatma A. yine sahnede

Bitcoin’li saadet zinciriyle gündeme gelen Fatma A., şimdi de “Kyani” vitamin satışından kâr vaadiyle para topluyor
Bitcoin’le saadet zinciri yapan kadın marketingci, şimdi de sağlıklı yaşam ürünü satan ABD’li “Kyani” şirketinde... Vitamin ürünlerini saadet zinciriyle pazarlayan sistemin Türkiye ayağında, “Bitcoin’le saadet inciri” haberlerinde adı geçen sistemin yöneticisi Fatma A. var. Otel toplantılarında tanıtılan Kyani sistemi, “Ürünü hem kullan hem de sat” sloganını kullanıyor.

YİNE AYNI İSİM

Türkiye, piramit pazarlama sistemini 90’lı yıllarda Kenan Şeranoğlu ile tanıdı. 26 ülkede faaliyeti olan “Titan”ın Türkiye direktörü Şeranoğlu, hayali bir ürün için katılımcıları sisteme davet ederken, her yeni üye üzerinden büyük paralar kazandırmayı vaat ediyordu. Titan’la o dönem binlerce kişi mağdur oldu. Şeranoğlu, 10 yıl hapis yattı, 2008’de tahliye edildi.

Titan, yıllar içinde hem isim hem de senaryo değiştirdi. Yeni nesil Titan’da ürünler de var. Habertürk, network marketing adıyla pazarlanan yöntemi 4 Eylül 2017’de manşetine taşıdı. Muhabirimizin müşteri gibi buluşup görüştüğü sistem yöneticisi Fatma A., Bitcoin alıp sattıklarını, 975 TL ile girilen sistemde, zincire eklenen her üyeden ek gelir elde edildiğini, günlük kazancın 5 bin TL’yi bulduğunu söylüyordu.

Fatma A., 3 ay sonra bu kez Kyani ile karşımıza çıktı.

Gazete Habertürk'ten Öznur Karslı'nın haberine göre ABD merkezli şirket, sağlıklı yaşam ürünlerinin 64 ülkede lisansını aldığı iddiasında. Kyani’de omega 3, vahşi Alaska yabanmersinli besin takviyeleri ile cilt bakım ürünleri satılıyor.

GİRİŞ 2 BİN 500 TL

“Kendi işinin patronu olmak isteyen biri” kimliğiyle aradığımız Fatma A.’nın davetiyle İstanbul Bağdat Caddesi’ndeki plazada katıldığımız toplantıda, ürünlerden çok sistemin nasıl paranıza para kattığı anlatıldı. Toplantıda her kesimden insan vardı. Salona girenlerin bir kısmı distribütör olduğunu ifade etti, kimi işini bırakıp Kyani’de çalışmaya başladığını...

Sisteme 2 bin 500 TL ödeyip giren kişiye ilk ay 10 bin TL kazanç vaat ediliyor. Çok üye ile “diamond”, “saphire” seviyelerine yükseltiliyor, cruise tatili yapıyorsunuz. 1.5 saat süren toplantının ardından, ilk kez toplantıya gelenlere dahil olup olmayacakları soruluyor.

KANUN, ‘PİRAMİT SATIŞ’ İÇİN ‘DOLANDIRICILIK’ DİYOR

Ticaret ve iş hukuku uzmanı Avukat Mehmet Ali Taşkın, bu yolla satış yapanların dolandırıcılık suçu işleyeceğini kaydetti. Taşkın, şöyle dedi: “2014 Haziran’da yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a kadar, piramit satış yapan şirketlerin kurulmasını engelleyen düzenleme yoktu. Kanunun 80. maddesi, piramit satış ve network marketing sistemini yasaklıyor. Bu faaliyet alanı içerisinde bir şirket kurmak mümkün değil. Bu sistemde yer alan şirket yetkililerinin işlediği suç TCK’nın 157. maddesinde belirtilen dolandırıcılık suçudur ve 5 yıla kadar hapis öngörür.”

‘PARAYI ALDIKTAN SONRA NE ARAYAN VAR NE SORAN’

KYANI ile ilgili internette çok sayıda şikâyet var. İşte bunlardan bazıları:

- “Arkadaş çevrem bu işleme çekilmek istenmektedir. 1890 TL ile milyonlar kazanmayı hayal ediyordum, yokmuş böyle bir şey.”

- “İnsanları kandırmak için hayalleriyle oynuyorlar. ‘Hep beraber zengin olacağız’ gibi sözlerle insanların duygularıyla oynayıp kalitesiz ürünlerle 2 bin TL’nizi sermaye adı altında alıyorlar. Sonra ne arayan var ne soran.”

- “Paramı geri istedim vermediler. Parayı alana kadar eve arabalarla bırakmalar, hayaller, banka hesapları; parayı ödedikten sonra bir şey kalmıyor. Dava açacağım.”




Alıntı:

Altın ithalatında 2017 yılında tarihi rekor

Türkiye'nin altın ithalatı, 2017'de bir önceki yıla göre yaklaşık 3.5 kat artarak 370 ton ile tüm zamanların en yüksek seviyesine çıktı.
Türkiye'nin altın ithalatı, geçen 2017 yılında rekor kırdı.

Borsa İstanbul Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası verilerine göre, aralık ayında 49,3 ton, 2017'nin tamamında ise 370 ton altın ithalatı gerçekleştirildi.

2016 yılında 106,2 ton olan altın ithalatı, 2017'de yaklaşık 3,5 katına çıkarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

Altın ithalatı, aylık bazda Temmuz 2017'de 62,9 ton ile rekor seviyeye yükselmiş, aralık ayına kadar geçen sürede ise aylık ortalama 21 ton olarak gerçekleşmişti.

Geçen ay hızla yükselen altın ithalatı, 49,3 ton ile tüm zamanların en yüksek aralık ayı olarak da kayıtlara geçti.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/altin-ithalatinda-tarihi-rekor/1267117
http://www.borsagundem.com/haber/altinda-rekor-kirildi/1270215

9 Ocak 2018 Salı

Turkcell, Koç ve Sabancı hisselerindeki işlemlere SPK'dan ceza

SPK, Turkcell, Koç Holding ve Sabancı Holding hisselerindeki usulsüz işlemleri sebebiyle iki kişiye idari para cezası kesti
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Turkcell (TCELL), Koç Holding (KCHOL) ve Sabancı Holding (SAHOL) pay piyasalarında gerçekleştirilen incelemeler sonucunda iki kişi hakkında idari para cezası uygulanmasına karar verdi. Söz konusu isimlerden birine, TCELL ve KCHOL hisselerindeki usülsüz işlemleri sebebiyle daha önce de Kurul tarafından bir takım yaptırımlar uygulanmıştı.

SPK haftalık bülteninde yer alan bilgilere göre Kurul, 22 Şubat 2017 tarihli TCELL ve KCHOL pay piyasasındaki işlemleri sebebiyle, Erdem Yağan ve Ali Özbek'e 27 bin 47'şer lira idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

Kurul bu cezaya ek olarak söz konusu şahısları, aynı tarihte SAHOL pay piyasasındaki Sermaye Piyasası Kanunu'na aykırı emirleri sebebiyle de 27 bin 47'şer lira para cezasına çarptırdı.

Turkcell ve Koç Holding hisselerinde olağan dışı hareketlenme yaşanmıştı

Turkcell ve Koç Holding hisselerinde 22 Şubat 2017'de piyasa kapanışına doğru sert bir düşüş gerçekleşmiş, yaşanan hareketlenmenin önce algoritma kaynaklı olduğu açıklansa da SPK söz konusu işlemlere ilişkin Erdem Yağan, Mehmet Tosunoğlu ve Ahmet Kayhan isimli 3 şahıs hakkında yaptırım kararı almıştı.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/spk-o-hisselerdeki-usulsuzluklerin-pesini-birakmiyor/1266427

6 Ocak 2018 Cumartesi

Türkiye’deki teknoloji perakende sektörünün durumu

Türkiye’deki teknoloji ürünlerini son tüketiciye ulaştıran perakende sektörü rekabetin yoğun olduğu alanlardan biri. Bu rekabete dövizdeki artış, yaşanan olumsuzluklar ve e-ticaretin her geçen gün hız kazanarak büyümesi eklenince teknoloji perakendecilerinin zorlu günler geçirilmesi çok da sürpriz olmadı. Sektörün 5 büyük oyuncusu 2014 yılında 608 mağazaya sahipken bugün bu rakam 405’e geriledi. Özellikle son 1-1.5 yılda kriz yaşayan ve bu kötü gidişata bir türlü dur diyemeyen markalardan biri de Bimeks. Sektördeki iki büyük yabancı rakibini satın alarak, yaklaşık 138 mağazayla ikinciliğe kadar yükselen Bimeks, son zamanlarda kapattığı mağazalarla adından söz ettiriyor. Şirketin şu anda mağaza sayısı yaklaşık 8 civarında.

CİRO YAPAMADI

En önemli nokta ise şirketin sahip olduğu mağazaların raflarında uzun zamandan beri ürün olmaması. İşin aslına bakacak olursak Bimeks’i bu noktaya getiren mağazalarına ürün tedarik edememesi oldu. Önce teknoloji perakendesindeki vaadeli alacakları sigortalayan yabancı şirketler, “ülke ve sektör” riski diyerek Bimeks’e limitlerini kapattı. Daha sonra da bankalar sırtını Bimkes’e döndü. Sonuç olarak kriz büyüdü. 2015 yılında yaklaşık 1.6 milyar liralık ciro elde eden Bimeks, 2016’da yüzde 30 küçüldü. Bimeks bu süreçte ürünleri kendi kaynaklarından ve tedarikçilerden borçlanarak yapmaya başladı. Ancak bu da çok başarılı olmadı. Şirket, 2017’de mal tedarik edemediği için neredeyse hiç ciro elde edemedi. Şirketin nakit akışı kalmayınca kriz büyüdü.

ORTAKLIK MODELİ

Peki Bimeks bu krizin içinden çıkabilecek mi? Sektöre yakın kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Bimeks yönetimi krizden çıkmak için yeni bir çözüm yolu bulmuş durumda. Bu çözüme göre Bimeks, tedarikçilerine olan borcu için bir hisse paylaşım modeli sundu. Bu modele göre Bimeks’in borcu olduğu yerli ve yabancı tedarikçiler, Bimeks’ten hisse alarak şirkete ortak olacak. Daha sonra sermaye arttırımı yapılacak. Dolayısıyla ürün tedariği sağlanacak ve Bimeks’in mağazaları aktif hale getirilmeye başlanacak. Bu sayede şirketin krize giren mekanizmalarının yeniden canlandırılması planlanıyor. Aldığımız bilgilere göre bazı tedarikçiler Bimeks’in sunduğu ortaklık modeline olumlu yaklaşıyor.

AKTİF OLACAK HAZIR MAĞAZALAR VAR

BİMEKS’in şu anda açık tuttuğu 8 civarında mağazası var. Sektöre yakın kaynaklardan aldığımız bilgilere göre bazı mağazalar, kepenkleri inmiş bir şekilde bekletiliyor. Başka bir deyişle geçici kapatma modeli uygulanıyor. Bu mağazalarla birlikte Bimeks elinde yaklaşık 50 mağaza bulunduruyor. Kapatılan bazı mağazalar için yer sahipleriyle görüşülerek yeniden Bimeks’e kiralanması yönünde anlaşmaların yapıldığı da belirtilenlerin arasında. (Hürriyet / Ahmet Can)

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/krizdeki-bimeksten-kurtulus-formulu/1265422