22 Nisan 2018 Pazar

ABD'den Çinli teknoloji devine 7 yıllık ceza

ABD hükümeti, Çin ile ticari gerilimi tırmandıracak bir adım daha attı


ABD hükümeti, Çinli telekomünikasyon ekipmanı üreticisi ZTE Corp.'un yaptırım ihlalinde bulunması sebebiyle şirketin üretimde kullandığı önemli ABD teknoloji ürünlerini satın almasına yedi yıllık bir yasak getirdi.

ZTE, bunun öncesinde, İran ve Kuzey Kore'ye telekomünikasyon ekipmanı göndermesi sebebiyle cezaya çarptırılmıştı.

ABD Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, şirketin, yolsuzluk yapan çalışanlarına bonus ödemesinde bulunduğu, kınama cezalarını yayınlamadığı ve ABD'li otoritelere yalan söylediği belirtildi.

ZTE'ye getirile bu ceza, ABD ve Çin arasındaki ticarete ilişkin gerilimi artırıyor. ZTE, bir yandan, Türkiye'nin büyük bilişim şirketlerinden biri olan Netaş Telekomünikasyon'un yüzde 48'ini satın almıştı.


Türkiye ile İran arasında ilk para takası

İran ile Türkiye'nin para birimleri, ilk defa ABD doları veya euro gibi üçüncü bir rezerv para birimine ihtiyaç duymadan takas edildi
İran ile Türkiye arasındaki ilk para takasının (döviz swap) dün gerçekleştiği açıklandı.

BBC'nin aktardığı habere göre, İran hükümetine bağlı haber ajansı IRNA, iki ülkenin para birimlerinin ilk defa ABD doları veya euro gibi üçüncü bir rezerv para birimine ihtiyaç duymadan takas edildiğini duyurdu.

IRNA'ya konuşan İran Merkez Bankası'nın halkla ilişkiler yetkilileri, bu hamleyle birlikte iki ülke arasındaki ticaretin ve bankacılık işlemlerinin kolaylaşacağını, döviz kuru riskinin ise azalacağını belirtti.

İki ülkenin ticarette kendi para birimlerini kullanmaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ekim 2017'deki İran ziyaretinde de gündeme gelmiş, ülkeler para takası anlaşması imzalamıştı.

Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Tahran'da düzenlediği basın toplantısında "Merkez Bankalarımızın riyasetinde, finans sektörlerine bir hareketlilik getirme kararı aldık. Yerli parayla alışveriş yapma sürecini hayata geçirme kararını verdik" demişti.

Ocak 2018'de Türkiye ve İran'ın merkez bankası vekillerinin bir araya gelmesinden sonra İran basınına konuşan İran Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Ahmet Irakçi, para takasının kısa sürede yürürlüğe girmesini beklediklerini söylemişti.

Varlık fonlarının değeri 7,5 trilyon dolara yaklaştı

Dünya genelinde varlık fonlarının değeri, petrol fiyatlarındaki toparlanmanın etkisiyle 1 yılda 866 milyar dolar artarak, mart sonu itibarıyla 7 trilyon 450 milyar dolara çıktı
Preqin'den derlediği bilgilere göre, dünya genelinde 78 ulusal varlık fonu tarafından yönetilen varlıkların değeri, son bir yılda yüzde 13 artış gösterdi.

Varlık fonlarının değeri, petrol fiyatlarındaki toparlanma ve gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek büyüme oranları dolayısıyla son 12 ayda 866 milyar dolar arttı ve mart sonu itibarıyla 7 trilyon 450 milyar dolara ulaştı.

Söz konusu fonların yüzde 71'i yönetimlerindeki varlıkların değerini artırırken, yüzde 10'unun varlık değeri sabit kaldı, yüzde 19'u ise varlıklarının değerini koruyamadı.

Dünyanın önde gelen varlık fonlarından Norveç Varlık Fonu, tarihinde ilk defa 1 trilyon dolar seviyesini geçerek 1 trilyon 60 milyar Dolar büyüklüğe ulaştı.

Türkiye Varlık Fonu'nun değeri 40 milyar dolara çıkarken, Rusya'nın Rezerv Fonu'nun bu yılın başında ülkenin bütçe açığının kapatılması için varlıklarının harcanması nedeniyle operasyonlarını durdurması dikkati çekti.

Bu fonların yatırımlarının çoğu devlet tahvillerinde bulunurken, son bir yılda altyapı ve doğal kaynaklara yapılan yatırımlar yüzde 1 arttı. Söz konusu fonların yüzde 64'ü ülkelerin kalkınması için önemli olan altyapı projelerine, yüzde 59'u da doğal kaynaklara yatırım yapmayı tercih etti.

Ham petrolün varil fiyatı 31 Mart 2017'de 50 dolar civarındayken, 31 Mart 2018'e kadar yaklaşık yüzde 30 artarak 65 dolar seviyesine yükselmişti.

19 Nisan 2018 Perşembe

220 ton altın Türkiye'ye geldi

Merkez Bankası, ABD Merkez Bankası (FED) nezdinde kendi mülkiyetinde olan altınların tamamını 2017’de Türkiye’ye getirdi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kur baskısından kurtulmak için dolara karşı altın kullanımı” çağrısı dikkatleri bankalara çevirdi. Merkez Bankası (TCMB) 2017 yılı faaliyet raporunda altın rezervlerine ilişkin önemli gelişmelerin olduğu belirlendi. Bu çerçevede Merkez Bankası, ABD Merkez Bankası (FED) nezdinde kendi mülkiyetinde olan altınların tamamını 2017 yılında Türkiye’ye getirdi. 2016 yılında FED hesaplarında yaklaşık 28.7 ton olarak görünen TCMB’ye ait altın miktarı 2017 yılı sonu itibariyle bakiye vermedi. Bu kapsamda BİST nezdinde ki altın rezervi bakiyesi 37.2 tona ulaştı. Halk Bankası da yurt dışında bulunan altınlarını Türkiye’ye getirerek, Borsa İstanbul A.Ş’ye (BİST) teslim etti. Getirilen altının miktarı 220 tonu buldu. Bunun 29 tonu Halk Bankası’na ait bulunuyor.

ZİRAAT VE VAKIF HAREKETE GEÇTİ

Ziraat ve VakıfBank’ın da yurt dışındaki altınlarını ülkeye getirme çalışmalarını başlattığı öğrenildi. Ziraat Bankası’nın şu anda Londra’da 57 ton VakıfBank’ın ise Londra’da 38 ton olmak üzere toplam 95 ton kendi mülkiyeti altınları bulunuyor.

TOPLAM REZERV BRÜT 564 TON

TCMB’nin brüt altın rezervleri, kendisine ait olan net altın rezervleri ile bankalara ait olan rezervlerin toplanmasından oluşuyor. Buna göre, 2017 yılı sonu itibariyle Merkez Bankası'nın 564 ton brüt altın rezervinin 200 tonu kendisine, 364 tonu bankalara ait. 2017 yılında üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan biri de TCMB’nin 116 ton olan kendisine ait altın rezervlerini yıllar sonra artırmaya başlaması oldu.

40 TON HURDA ALTIN

Altınların yurt dışından getirilip saklanmaya başlamasının yanı sıra 2017'de hurda altınla ilgili de çok önemli bir gelişme oldu. TCMB, BİST üzerinden hurdadan ve cevherden dönüştürülmüş altınları Türk Lirası karşılığı satın almaya başladı. Uzmanlar hurda ve cevherden üretilen altının yıllık 40 ton seviyesinde olduğuna dikkat çekiyor. Bu çerçevede Merkez Bankası’nın yurt içinde cevherden üretilen altınların satın alınmasında ön alım hakkı tanınmıştı. BİST verilerine göre Türkiye’de yerleşik maden firmaları yıllık 24 ton altın üretimi yapıyor.

PARASAL KARŞILIĞI 25 MİLYAR DOLAR

MB’nin 2016 yılı sonunda 14 milyar dolar seviyesinde olan altın rezervleri, 2017 sonunda 23.5 milyar dolar seviyesine çıktı. TCMB’nin 30 Mart 2018 tarihli son yayımladığı verilere göre ise toplam altın rezervleri 25.3 milyar dolar seviyesine ulaştı.

10’UNCU SIRAYA YÜKSELDİK

Söz konusu bu gelişmeler Türkiye’nin, dünyada altın rezervi sıralamasında IMF rezervleri hariç olarak 10’uncu sıraya yükselmesini sağladı. Büyük ülkelerin birçoğunun rezervlerinin yüzde 70-80 civarını altın olarak tuttuğu biliniyor.

15 Nisan 2018 Pazar

Doğan 13 yılda 5.2 milyar dolarlık şirket sattı

Doğan Holding, son 13 yılda gayrimenkuller hariç 5.2 milyar dolarlık şirket satışına imza attı
Şirketlerini kârlı çarpanlarla satmayı başaran Doğan Grubu'nun bankacılık, sigortacılık ve medyadaki satışlarının ardından bünyesinde e-ticaret, akaryakıt dağıtım başta olmak üzere enerji ve otomobil pazarlama iştirakleri kaldı. Medya şirketlerini yaklaşık 1 milyar dolara Demirören Grubu’na satan Doğan Grubu dün de perakende şirketi D&R’ın 440 milyon liraya (105 milyon dolar) Sabah ve ATV’nin sahibi olan Turkuvaz Grubu’na satışı için ön protokol imzaladı.

Hürriyet ve Kanal D’yi bünyesinde bulunduran medya iştiraklerini FAVÖK’ünün (faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr) 37 katına elinden çıkaran Doğan, D&R’da da kârlı bir satışa imza attı. D&R için biçilen değer de şirketin 26 milyon liralık FAVÖK rakamının yaklaşık 17 katı. 803 milyon lira konsolide gelir elde eden D&R’ın 169 mağazası bulunuyor. 65 bin metrekare satış alanı olan D&R’ın vergi öncesi kârı ise 2016’da sadece 3.2 milyon lira düzeyindeydi. Şirket bu kârı 1 yılda yüzde 404 artırarak 2017’de 16.2 milyon liraya yükseltmişti.

Doğan Holding’in son 13 yıldaki en büyük tutarlı satışları Petrol Ofisi ve Dışbank oldu. 2005’te defter değerinin 2 katına 1.3 milyar dolara Dışbank’ı satan Doğan, 4 yıl arayla iki parça halinde de Petrol Ofisi’ni yabancılara sattı. POAŞ’ta hâkimiyet hissesini toplamda 2.4 milyar dolara elinden çıkaran grubun milyar dolarlar mertebesindeki son satışı da medya varlıkları paketi oldu. Doğan 6 Nisan itibarıyla medya iştiraklerini 916 milyon dolara devretti.

Tarih           Varlık       Satış değeri

13.04.2005 Dışbank 1.3 milyar dolar
13.03.2006 POAŞ (% 34) 1 milyar dolar
20.03.2007 Ray Sigorta 100.1 milyon dolar
22.10.2010 POAŞ (% 54) 1.4 milyar dolar
18.10.2011 Star TV 327 milyon dolar
21.04.2011 Milliyet ve Vatan 74 milyon dolar
06.04.2018 Doğan Gazetecilik 132 milyon dolar
06.04.2018 Hürriyet Gazetecilik 155 milyon dolar
06.04.2018 Doğan TV 599,6 milyon dolar
06.04.2018 Doğan Haber Ajansı 5 milyon dolar
06.04.2018 Doğan Dağıtım 7 milyon dolar
06.04.2018 Doğan İnternet Yayın 12.7 milyon dolar
06.04.2018 Doğan Media GmbH 4 milyon dolar
06.04.2018 Mozaik İletişim 532 bin dolar
18.04.2018 D&R Kitap 105 milyon dolar

Toplam 5.2 milyar dolar


Altın ticaretinde yüzümüzü niçin İngiltere'ye çevirdik

Türkiye’nin genellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile sürdürdüğü altın ticaretinde yön değişti. Dubai’nin altın alışverişine yüzde 5 vergi koymasıyla mücevher ihracatçısı da, külçe altın ithalatçısı da yüzünü İngiltere’ye döndü
Türkiye ihracatı martta 15 milyar dolar sınırını aştı ve rekor kırdı. Önceki gün Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), külçe altın ihracatı hariç mart ayı ihracat rakamlarını 15.1 milyar dolar olarak açıkladı, dün de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, külçe altın dahil 15.6 milyar Dolar olarak geçici verileri yayımladı. Bakanlık, ayrıca ithalat verilerini de açıklıyor. Buna göre ithalat yüzde 12.77 arttı ve 21.4 milyar dolar oldu. İhracatta da ithalatta da bir ülke var ki tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Bu ülke İngiltere. İngiltere ihracatta 1 milyar dolar sınırını aşmayı başarırken ithalatta da yüzde 112 artışla 1 milyar sınırını geçti ve ilk 5 ülke arasına girdi.

KÜLÇE ALTIN ALDIK

Peki İngiltere’ye diğer aylardan farklı olarak ne sattık ne aldık? TİM verileri İngiltere’ye yüzde 6898 olağanüstü artışla 139.3 milyon dolarlık mücevher ihracatı yapıldığını ortaya koydu. Gümrük Bakanlığı yetkilileri ise yüzde 112 artan ithalatta İngiltere’den kıymetli ve yarı kıymetli taşlar, kıymetli metaller, inciler grubunu içeren külçe altın ithalatının öne çıktığını belirttiler. Yani, İngiltere’den külçe altın ithal edip, yine İngiltere’ye mücevher satışı yaptık. Peki bir anda nasıl oldu? Aslında bunun işareti şubat verilerinden geldi. İngiltere’den yıllardır görülmemiş miktarda külçe altın ithal ettik ki Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre bu 218 milyon dolarlık bir değere işaret ediyor. Ay sonunda TÜİK verilerinde martta bu miktarın aşıldığını göreceğiz. Bu durum nisanda da İngiltere’ye mücevher ihracatının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.



DUBAİ VERGİ KOYDU

İngiltere ile altın ve mücevher ticareti geçen yıllarda oldukça sınırlıydı. TÜİK verilerine göre İngiltere’den altın ithalatı geçen yıl 113.6 milyon dolardı, 2016’da ise 46.3 milyon dolar. Mücevher ihracatı da aynı şekilde. Geçen yılın tamamında İngiltere’ye altın ihracatımız 26.1 milyon dolardı. Peki ne değişti? Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner’e sorduk. Güner, daha önce tüm altın alışverişlerinin Dubai’den gerçekleştirildiğini belirterek, şöyle konuştu: “Dubai altın alışverişine yüzde 5 vergi koyunca serbestlik bitti. Almak da satmak da avantajlı olmadı. Tüm dünya imalatın Türkiye olduğunu biliyor. Biz müsait olduğu için Dubai’den alıyorduk hammaddeyi vergi koyunca Avrupa’ya kaydırdık. İngiltere’den de İsviçre’den de alıyoruz. Dünya da Dubai’den vazgeçti. Tüm verilerde gördünüz dünyanın her yerine ihracatımız arttı. Ve bu trend artarak devam edecek. Hem ithalatta hem de ihracatta yükseliş sürecek.”

TREND ARTARAK SÜRECEK

Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner, Uzakdoğu’ya mücevher ihracatındaki artışın nedenini de şöyle açıkladı: “Uzak yerlerdeki ülkelerin turizm acenteleriyle anlaşma yapıyoruz, kuyumcularınızı bize getirin diye. 1100 kişilik alım heyeti ağırladık geçen günlerde ve olağanüstü alım anlaşmalarına imza atıldı. Bu da ihracat ülkelerimizin çeşitlenerek büyüyeceğini gösteriyor.”

MARTTA AÇIK 5.8 MİLYAR $

GÜMRÜK ve Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre martta ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8.01 artarak, 15 milyar 599 milyon dolar oldu. 2018 yılının ilk çeyreğinde ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9.1 artarak 41 milyar 220 milyon dolara ulaştı. İthalat ise yüzde 12.77 artarak 21 milyar 421 milyon dolara çıktı. Dış ticaret hacmi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10.71 artarak 37 milyar 21 milyon dolar yükselirken ihracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 72.8’e indi. Martta en çok ihraç edilen 2 milyar 671 milyon Dolar ile “Motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler, motosikletler, diğer kara taşıtları” faslını, 1 milyar 411 milyon dolar ile “Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, nükleer reaktörler” ve 989 milyon dolarla da “Demir ve Çelik” ihracatı takip etti. İthalatta 3 milyar 329 milyon dolarla “Mineral yakıtlar, mineral yağlar ve bunların damıtılmasından elde edilen ürünler” faslı birinci olurken, kıymetli veya yarı kıymetli taşlar, kıymetli metaller, inciler, taklit mücevherci eşyası, metal paralar da 1 milyar 628 milyon dolarla dördüncü sırada yer aldı.




14 Nisan 2018 Cumartesi

Abdullah Gül'den işsizliğe vurgu

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Marmara Grubu Vakfı tarafından düzenlenen '21. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin 'Cumhurbaşkanları Oturumu'nda konuştu.

Konuşmasında, işsizlik uyarısı yapan Gül şunları söyledi:

"Teknoloji… Öyle bir ortam oluştu ki özellikle enformasyon teknolojisi IT dediğimiz şey her şeyi şeffaf yaptı. Hiç kimse artık kafasını kuma gömmüş olamaz. Herkes her şeyi takip edebilir hale geldi. Dolayısıyla dünyanın her köşesinden başka köşesini takip ediyorlar. Böyle olunca fakirler zenginliği, zenginler fakirliği görüyor, her gün acı çekenleri görüyor ve bunun neticesinde ortaya güzel şeyler, örnekler, güzellikleri örnek alan davranışlar çıkarken, bir taraftan da öfke, hınç, radikal akımlar da ortaya çıkıyor. İkinci bir şey, teknoloji ilk ortaya çıkıp da makinaların uygulanmaya başlaması, emek yoğundan makine yoğuna geçince zaten büyük işsizlikler o zaman oldu ama onlar kaçınılmazdı. Makinadan robota, robottan bilgisayarlara oradan şimdi yapay zekanın yönettiği fabrikalara geçilmeye başlanırsa o zaman ortaya iki şey çıkacak; biri işsizlik. Bu istihdam meselesi müthiş bir şey. Devletleri yönetenler, geleceği, problemleri görerek tedbir alması gerekir. Büyük istihdam problemleri ortaya çıkacak, büyük işsizlik çıkacak."

Gül, 'trol'lere de konuşmasında yer verdi:

"Trol merkezlerinin kurulduğunu, binlerce insanın buralarda nasıl çalıştığını ve nasıl mesajlarla bütün dünyayı boğduğunu, seçimlere nasıl müdahale edildiğini, radikal akımların nasıl desteklenip, ülkelerin nasıl zayıflatıldığını yaşıyoruz. Pozitif gündemde mi negatif gündemde mi ülkeler ilerleyecek?"


Dünyanın en karlı şirketi oldu

Saudi Aramco, 2017’nin ilk yarısında 33,8 milyar dolar kâr elde ederek dünyanın en kârlı şirketi oldu
Suudi Arabistan petrol şirketi Saudi Aramco, 2017’nin ilk yarısında 33,8 milyar dolar kâr elde ederek dünyanın en kârlı şirketleri listesinde Apple, Samsung, Microsoft ve JPMorgan gibi devleri geride bırakarak birinci sıraya yerleşti.

Bloomberg News’in ulaştığı verilere göre, şirketin neredeyse hiç borcu olmaması ve rakiplerine göre üretim maliyetlerinin çok düşük olması dikkat çekti. Şirket, geçen yıl petrol fiyatlarındaki artışla birlikte yeni bir vergi sistemini uygulamaya koymuştu.

Hisselerinin yüzde 5'ini halka arz edeceğini açıklayan Aramco'nun 100 milyar dolarla rekor seviyede sermaye toplayabileceği belirtiliyor. Suudi yetkililer, halka arz sonrasında Aramco'nun piyasa değerinin 2 trilyon dolara ulaşacağını söylüyor.




Kahya vurgunu! Ayda 70 bin lira…

Kadıköy-Kartal dolmuş hattında her gün araç başına zorla ve tehditle para topladığı iddia edilen 14 "kahya" gözaltına alındı. Kahyaların, tehdit ve zor kullanarak minibüs şoförlerinden aylık en az 60-70 bin liralık haksız kazanç elde ettikleri belirtildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü eipleri minibüs şoförlerinden zorla para alındığı ihbarı üzerine soruşturma başlattı. Yapılan tespitlerde Kadıköy-Kartal dolmuş hattında kanunen yasaklanmış olmasına rağmen "kahya" diye tabir edilen kişilerin örgütlenerek her gün araç başına zorla ve tehditle para topladığı belirlendi.

Aynı aileye mensup 16 kişinin yakalanmasına yönelik sabah erken saatlerde eş zamanlı baskınlar yapıldı. 14 kişi gözaltına alındı. Şüphelilerin ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda çok sayıda silah ve mermi ile çek,senet, ajanda, defter ve banka dekontları ele geçirildi. Nitelikli Yağma-Bıçakla Kasten Yaralama suçlamasıyla gözaltına alınan şüphelilerin emniyetteki sorguları devam ediyor.

KİŞİ BAŞI AYLIK 70 BİN LİRALIK VURGUN YAPMIŞLAR

Habertürk’te yer alan habere göre ise gözaltına alınan kahyaların, tehdit ve zor kullanarak minibüs şoförlerinden günlük 50-60 lira para aldıkları ve aylık en az 60-70 bin liralık haksız kazanç elde ettikleri belirtildi.


Türkiye'de aşırı ısınma korkusu

Türk lirasının diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine göre daha fazla değer kaybetmesine neden olan iç gerekçelerin başında ekonominin aşırı ısınma endişesi geliyor.

Aşırı ısınma, hem enflasyonun hem de büyümenin yüksek olduğu ekonomik durumlar için kullanılan bir ifade.

Son açıklanan verilere göre, Mart ayında yıllık bazda enflasyon yüzde 10,23 ile çift haneli sayılara ulaştı.

Türk ekonomisi, aynı zamanda 2017 yılında yüzde 7,4 ile 2013'ten bu yana en yüksek büyüme oranını kaydetti.


Euro Bölgesi'nden rekor dış ticaret fazlası

19 üyeli Euro Bölgesi, şubatta 18,9 milyar euro ihracat fazlası verirken, 28 üyeli AB'de ise 3,3 milyar euro dış ticaret fazlası belirlendi
Euro Bölgesi’nde bu yılın şubat ayında 18,9 milyar euro dış ticaret fazlası kaydedildi.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, ortak para birimi ve yasal ödeme aracı olarak euroyu kullanan 19 üyeli Euro Bölgesi'nde mevsimsellikten arındırılmamış rakamlarla ihracat, şubat ayında 2017’nin aynı dönemine kıyasla yüzde 3 artarak 177,5 milyar euro, ithalat da yüzde 1,5’lik artışla 158,6 milyar euro seviyesinde gerçekleşti.

Para birliğinde, Şubat 2017’de 16,1 milyar euro olan dış ticaret fazlası, Şubat 2018’de 18,9 milyar euro olarak kaydedildi. Euro Bölgesi içi ticaret ise bu dönemde yüzde 3,9 artarak 153,7 milyar avro oldu.

- AB’nin ihracatı arttı, ithalatı azaldı

Veriler ayrıca, 28 üyeden oluşan AB'de bu yılın şubat ayında 2017'nin aynı dönemine göre ihracatın yüzde 1,7’lik artışla 149,2 milyar euro, ithalatın ise yüzde 0,4 azalışla 145,9 milyar euro seviyesinde gerçekleştiğini ortaya koydu.

AB'de şubat ayında 3,3 milyar euro dış ticaret fazlası gerçekleşirken, AB içi ticaret ise yüzde 3,5 artışla 277,4 milyar euro seviyesinde belirlendi.

8 Nisan 2018 Pazar

Yastık altında 200 milyar dolar var

İstanbul Altın Rafinerisi (İAR) Genel Müdürü ve Üst Yöneticisi (CEO) Ayşen Esen, "Yastık altındaki altın yaklaşık 200 milyar dolar ediyor. Türkiye'de bu para var ama ekonominin içerisinde değil." dedi
İstanbul Altın Rafinerisi (İAR) Genel Müdürü ve Üst Yöneticisi (CEO) Ayşen Esen, yastık altı altının ekonomiye kazanılmasının Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınması için çok önemli olduğunu söyledi.

Esen, "Türkiye'de yastık altı 3 bin ila 5 bin ton arasında altın olduğu hesap ediliyor. Yastık altındaki altın yaklaşık 200 milyar dolar ediyor. Türkiye'de bu para var ama ekonominin içerisinde değil. Müthiş bir değer." açıklamasında bulundu.

Bankalarla altın bankacılığı çalışmalarını başlattıklarını kaydeden Esen, "Şimdi hazine ile altın tahvili çalışması yapılıyor. Altın çalışmasını başlattığımız zaman bankalarla kuyumcular ilk başta bize biraz kızdılar. Siz kuyumcuların işine engel olmaya mı çalışıyorsunuz diye. Oysa ki hiç alakası yoktu. Çünkü kuyumcu müşterisinin getirdiği hurdayı satın alıyor. Yastık altında duran altını ise halkımız satmak istemiyor, altınını altın olarak korumak istiyor." diye konuştu.

Esen, bankanın yaptığı görevin altını satın almak değil saklamak olduğunu, vatandaşın ise kuyumcuya altınını saklamak için değil satmak için götürdüğünü belirtti.

Esen, "Kuyumcuları bu sistemin içerisine dahil edecek bir model üzerinde çalışma yapıyoruz. Biz çok ciddi yol aldık. Ciddi altyapısı ve yazılımları olan büyük bir sistem olacak. Bu sistemi kuyumculara anlatmaya başlayacağız. Onlardan gelen öneriler ile daha çok geliştireceğiz. Ama 5-6 ayı geçmeyecek şekilde bu işi yapmayı düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.

11 banka ile 6 yılda 60 ton altın toplandığının altını çizen Esen, "Buna mukabil geçen yıl Hazine'nin yaptığı altın tahvili ihracında, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek açıkladı, sadece Ziraat Bankası aracılığı ile 1 ayda 2,5 ton altın topladı. Bu çok ciddi bir başarı." dedi.

"100 DOLARLIK MALZEME MALİYETİ OLAN BİR YÜZÜĞÜ ÇOK İYİ BİR TASARIMLA 500 DOLARA SATABİLİRSİNİZ"

İstanbul Altın Rafinerisi Genel Müdürü ve Üst Yöneticisi Esen, Türkiye'nin altın konusunda çok iyi bir yerde olduğunu fakat bunu profesyonel anlamda daha yüksek değerlere dönüştüremediğini, ülkede kaynakların var ve rezervlerin iyi olduğunu ama yeteri kadar çıkarılamadığını söyledi.

Esen, şunları kaydetti:

"Sonuçta Türkiye'nin madencilik konusunda rezervleri iyi ama yılda 30 ton çıkıyor. Mücevher sektöründe dünyada ilk 3'teyiz ama Hindistan ve Çin pazarı gibi dünyanın en büyük pazarlarının koruyucu önlemleri var. Sonuçta ithalatı engelleyici önlemleri, vergileri ve bir takım koruma tedbirleri var. Bunlardan dolayı o pazarlarda istediğimiz hareket daha henüz yok. Oraların açılması ile birlikte inanılmaz bir pazar olur dünyada. Çin ve Hindistan nüfus olarak çok büyük ve altınla çok eski geçmişleri var. Mesela Irak büyük bir ülke değil ama altına düşkünler. Irak'ın kapalı çarşısı Türkiye'nin kapalı çarşısından çok daha büyük ve hareketli.

Altın konusunda bu kadar değerli bir konumda olan Türkiye tasarımla da üstüne katma değer kattığı zaman, mücevher sektöründe üçüncü veya dördüncü olmaktan çıkıp birinci veya ikinci sıraya girecektir. Bugün İtalya'nın öne çıkmasının tek sebebi tasarım. Kaliteli ve iyi mal konusunda Türkiye çok daha önde ama markalaşma ve tasarım çok fark ettiriyor. 100 dolarlık bir yüzüğü çok iyi bir tasarımla 500 dolara satabiliyorsunuz. Türkiye'de bu konu ile ilgili atılımlar var. Türkiye'de birçok marka dünya markası olmaya başladı. Tasarım konusunda çalışmalar var, üniversitelerin takı tasarımı ile ilgili bölümleri, kuyumculukla ve işçilik ile ilgili bölümleri var. Daha da gelişecektir diye düşünüyorum ama biraz daha bu konuya eğilmemiz lazım."

"TÜRK HALKININ YÜZLERCE YILLIK ALTIN İLE GEÇMİŞİ VAR"

Esen, İstanbul Altın Rafinerisi olarak altın sektörünün tam merkezinde yer aldıklarını, nasıl rafinasyon olmadan petrol kullanılamıyorsa burada da rafinasyon olmadan altının değer kazanmadığını, farklı sektörlerde kullanımının neredeyse imkansız olduğunu belirtti.

Altının topraktan çıktığı zaman kendi başına hiçbir değerinin olmadığını kaydeden Esen, "Çünkü bir maden. Demirden bir farkı yok. Kullanamadığın müddetçe değerini bulmuyor. O yüzden rafine edilip nerede kullanılacaksa o kullanılacak özelliklere getirmek gerekiyor ki altın değerli hale gelebilsin." şeklinde konuştu.

Esen, düğün sezonunda her zaman 24 ayar altını tavsiye ettiğini, işçiliğe az fark vermeleri ve muhakkak güvenilir bir yerin altınının alınmasının önemli olduğunu bu nedenle gram altını tercih etmelerini önerdiğini belirtti.

Piyasada çok fazla sahte altın yapıldığını kaydeden Esen, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu sahte altınlar, gramajı, ayarı, ağrılığı düşük ürünler olabiliyor. Türk halkının altın ile yüzlerce yıllık geçmişi var. Yüzlerce yıllık alışkanlıklardan kolay vazgeçilmiyor. Altına dokunmak düğünlerde hanımların beşibiryerde şeklinde takması bunların hepsi eski alışkanlıkların getirdiği şeyler. Ama yatırım olarak baktığınızda gün gün gram altına geçiş olacaktır. Şu anda çeyrek altın ön sırada, gram altın geçemedi."

Döviz kuru artmaya devam eder mi?

Asıl sorulması gereken döviz neden artar? Dünya yazarı Ömer Faruk Çolak sorunun yanıtını veriyor.
Döviz kuru ve faiz oranı her ekonomi için önemli, ancak Türkiye ekonomisi için daha bir önemli. Çünkü halkımız bu iki fiyatla çok ilgilenir. Halkımız öyle çok tasarruf etmese de, faiz oranı, döviz kuru ve de altın fiyatı hep yakın takibindedir. Biraz bilgisine güvendikleri iktisatçıya (ya da iktisatçı kılığında dolaşanlara) sordukları ilk soru şudur: “döviz daha da artar mı?”
5 Nisan itibari ile ABD doları TL karşısında TCMB döviz kuruna göre,

* 1 Haftada %6,40
* Geçen yılın %Nisan tarihine göre %9,90
* AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’ye göre %138
oranında yükseldi, bir başka deyişle TL değer yitirdi. Bu oranlar, aynı zaman da halkın dolar cinsinden hangi oranda fakirleştiğini de göstermekte.
Şimdi soruya geri dönelim. Soruya çeşitli yanıtlar veriliyor. Ancak alınan yanıtlar pek de güvenilir olmuyor ki, ülke ekonomisinde belirsizlik havası devam ediyor. Çünkü aslında soruya yanıt vermek için yeni bir soru sormak gerekiyor. O da “döviz kuru neden artar?” sorusudur.
Bizim yanıtımıza geçelim.

Ülkede eğer dış ticaret açığı yüksek ise, buna cari denge de eşlik ediyorsa, yine ülkede bütçe açığı yüksek, borç stoku yüksek ise döviz kuru artar.

Dış ticaret açığı ihracat eksi ithalat demektir (X-M= Dış Ticaret Dengesi, eşitlik eksi değer alırsa dış ticaret açığı, artı değer alırsa fazlası olur). Türkiye dış ticarette açığı veren belli başlı ülkeler arasında dördüncü sırada. Tablo şöyle:

Kaynak: The Economist, March 27,2018

Türkiye’nin üstündeki ülkeler ABD, İngiltere ve Hindistan. İlk ikisi için bu açık önemli değil, çünkü yönetebiliyorlar. Üstelik paraları rezerv para. ABD doları zaten dünya merkez bankası rezervinin %63’ünü (27 Mart 2018 itibari ile, IMF COFER verisi) oluşturuyor. Hindistan da dış ticaret açığı yüksek ancak cari açık düşük. Dolayısıyla döviz kuru hareketlerine karşı kendini koruya bilme şansı var.

Buna karşılık Türkiye’nin cari açık oranı yüksek ve cari açığın finansman kalemleri sorunlu. 2017 yılında cari açık,

- DİBS alımı yolu ile gelen kısa vadeli sermaye akımı ve,
- Yabancılara satılan gayrimenkulden gelen döviz ile finanse edildi.
Bu finansman türünün sürdürülebilirliği zor. Dikkat etmemiz gereken bir başka olgu daha var, bütçe dengesinin artan kamu harcamalarının (özellikle SGK açığı, KİT zararlarının artması, savunma giderlerinin yükselmesi) etkisi ile bozulmaya başlamasıdır. Bir başka nokta da borç stokundaki büyümedir. Hazine’nin son yayımladığı verilere göre,
* Toplam kamu borç stoku 878,4 milyar TL (dolar cinsinden 231,9 milyar dolar)
* Toplam iç borç stoku 535,4 milyar TL (dolar cinsinden 141,7 milyar dolar)
* Toplam dış borç stoku 341,0 milyar TL (dolar cinsinde 90,2 milyar dolar)
* Kamunun borç stokuna özel sektörde eşlik etmekte, yani bu borcun ödenmesi içinde dış kaynağa ihtiyaç bulunmakta. Reel sektörün döviz cinsinde borç tablosu şöyle:

Kaynak: TCMB

Görüldüğü üzere reel sektörün net döviz açığı 221.5 milyar dolar Yani döviz cinsinden alınan borçlar döviz cinsinden varlıklara dönüşmemiş. Üstelik bu borcun 186.1 milyar doları yurtiçi bankalara. Yani reel sektör bu borcu ödemekte zorlanırsa, bankalar da zorlanacak. Bankalar bu kadar krediyi yurtiçi mevduat toplayarak vermedi. Zaten ülke de o kadar tasarrufta yok, krediyi yurtdışından borçlanarak plase etti. Netice de finansal kuruluşların yurtdışına olan uzun vadeli borçları 115.6 milyar dolar, kısa vadeli borçları ise 68.4 milyar dolara yükseldi. Özetle Türkiye borçlu bir ülke.

Tüm bu risklere rağmen siyasi erk kanal İstanbul, nükleer santral kurma projeleri yürütüyor. Elbette yürütebilir, hakkıdır. Çünkü iktidar o dur. Ancak bu projelerin mali yükü ekonomiye, özellikle de çalışan kesim üzerine biner, sonra da sıra başta KOBİ’ler olmak üzere şirketlere gelir. Nedir yük diye sorarsanız, üç madde de özetleyelim,
* Vergi oranları artar,
* Faiz oranı yükselir,
* Döviz kuru yükselir.
Yetmez mi?


Faiz düşürme politikalarının ekonomiye etkisi ne olur

Hürriyet yazarı Uğur Gürses, geçmişte Türkiye'nin faiz düşüme politikalarının başarısız olduğunu yazdı. İşte Gürses'in o yazısı...
Dün, 1994’te krizden çıkış için açıklanan “5 Nisan kararlarının” yıldönümü idi.
Bu çeyrek yüzyıllık yıldönümünün, “Tarihten ders alınsaydı tarih tekerrür etmezdi” sözünün yerini bulduğu gelişmelere denk düşmesi anlamlı.

Çünkü 4 Nisan tarihli gazetelerde “Faiz düşürme paketi geliyor” başlıkları yer alıyordu. Geçmişte “faiz düşürme çabalarının” bedelini ödeyen bir kuşak bu haberlere temkinli yaklaşıyor.

1994 krizine nasıl girdiğimizi özellikle hatırlatmak gerekiyor; 1994 krizine girişin iki ana nedeni vardı; kamu açıklarının büyümesi ve bunun Merkez Bankası kaynaklarıyla (avans kullanımıyla) finanse edilmeye kalkışılması. Bu tabloda daha kötüsü; dönemin başbakanı Çiller “faizleri düşürme” çabasına girip, kamu açıklarının finansmanı için yapılan borçlanma ihalelerinde piyasada likidite bırakıp genel faiz oranlarını aşağı çekebileceğini sanıyordu. Hazine ihalelerinin iptali ya da daha az tahvil satışı sonucunda, likidite sonunda dövize gitti.
Bu defa piyasa, Hazine’ye borç verme iştahını kaybetmişti. Teklif gelmediği için ihale iptalleri başlamıştı.
Merkez Bankası’nın baş edebileceği boyutu geçti. Kur patlamasın diye piyasadaki bol likiditeyi çeken Merkez Bankası’na, Başbakanlık Müsteşarı imzalı bir yazı yolluyordu; Açık piyasa işlemleri yapmayın! Yani likiditeyi çekmeyin.

TL’NİN KALKANI FAİZ

Sonunda, döviz kuru patladı; Ocak 1994’de yüzde 13.5, sonra nisan ayında da yüzde 100’lük bir kur zıplamasıyla bir devalüasyon yaşanıyordu. Faiz düşürmek için kolları sıvayan Başbakan Çiller, 5 Nisan 1994’te borçlanamaz duruma düşen Hazine’ye para bulabilmek için 3 aylık halka arz yaparak yüzde 400 şok faiz teklif ederek masadan kalkıyordu; yüzde 80-85 seviyesindeki Hazine faizini yapay biçimde 3-5 puan aşağı bastırmak isterken, yüzde 300-400 faize razı gelmek zorunda kalmıştı.

Çeyrek yüzyıl içinde 2001 krizi gibi 1994 krizinden çok daha sarsıcı krize tanık olduk. Büyük ekonomik bedeller ödendi; hatta sonunda yeni bir siyasi iktidar getirdi. Ancak bu defa, sandıkta cezalandırılan önceki koalisyon iktidarının yaptığı “bahçe temizliği” ve sonrasında küresel bol likidite koşullarının akıttığı sermaye girişleri; “ekonominin temellerindeki işleyişleri” unutturan bir rehavet getirdi siyaset kulvarına.

Türkiye enflasyonun 13 aydır çift hanede yerleştiği, en son mart ayında da fiyatlama davranışının bozulduğu rekor bir tabloda; faiz artışı bir tarafa siyasi kulvarda faiz indirim arayışları zirvede. Mart ayı, yüzde 1’lik bir enflasyonun ötesinde; 407 kalem mal ve hizmetin 297’sinde artış görülen rekor bir ay oldu. 2003 Ocak ayından bu yana böyle yaygın bir fiyat artış yelpazesi (yayılımı) görülmedi; 100 mal ve hizmetin 73’ü artmış.

FİYATLAMADA REKOR BOZULMA

Enflasyondaki bozulma ve yüksek cari açık tablosu TL’nin değer kaybını körüklüyor. Bu da yeniden dönüp enflasyonu yukarı iten sarmal yaratıyor.

Enflasyon-kur artışı döngüsü içinde en son yapılacak iş, faizi aşağı çekmeye çalışmak.

Tüm bu “faiz düşürme paketi” haberleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti içindeki ekonomi politikası bakışındaki farklılıkları işaret eden sert konuşmaları sonrasında geldiğimiz yer; rekor kur ve faiz seviyesi oldu. Bir yıllık faizler para piyasasında yüzde 14.50’ye, 2 yıllık tahvil faizi de yüzde 14.38’e vurdu. Asıl çarpıcı olanı şu; 10 yıllık tahvil faizleri 13.34’e vurarak tüm zamanların rekoruna yaklaştı.

Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizi ise yüzde 12.75’te. Geçmişte de bugün de görülüyor ki; Merkez Bankası ya da bankaların faizi düşük tutmaya çalışmalarının, piyasa faizlerini düşük tutmaya bir yararı yok. Piyasa faizi yerini buluyor.

Merkez Bankası’nın bu tabloda piyasanın en az 2.5-3 puan gerisinde kaldığı çok açık.

Hele ki siyasetin gölgesinde faizin düşük tutulmaya çalışılmasının olumsuz tarafı şu; enflasyona ezilmekten kaçınan tasarrufçu dolarizasyona sığınıp kendini korumaya çalışıyor. Hem küresel finansal koşulların sıkılaşması hem de dışarıda faizlerin yükselişi de eklendiğinde kur baskısı daha fazla hissediliyor.

Kurumlar ve kuralları kaybettiğinizde “tarihin tekerrürü” kaçınılmaz hale geliyor. Liyakat yerini sadakate bıraktığında, sorumluluklarımızdan kaçınabiliyoruz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamıyoruz; paramız değer kaybediyor. Ekonomiye, şirketlere ve bireylere getirdiği büyük hasarlarla.

7 Nisan 2018 Cumartesi

Çiftlik Bank yasası

Çiftlik Bank vurgunundan sonra Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ‘piramit satış’ ile ilgili harekete geçti.
Yeni düzenleme ile piramit satışta, izah edilemeyen para trafiği ve tüketici mağduriyeti ile karşılaşılması durumunda bile 2 yıla kadar hapis cezasının önü açılacak. Bakanlık ayrıca, erken uyarı sistemi üzerine de çalışmalar yürütüyor.

Çiftlik Bank’ın firari CEO’su Mehmet Aydın’ın 130 binden fazla kişiden 1 milyar lira para toplamasının ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ‘piramit satış’ konusunda düğmeye bastı. Piramit satış sistemiyle ilgili denetim yetkilerini genişleten, para cezalarını arttırıp hapis cezası getiren yasal düzenlemeye gidilirken, bunları önceden saptamaya yönelik bir erken uyarı sitemi üzerinde de çalışma başlatıldı. Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Başbakanlığa gönderdikleri düzenlemeyle piramit satışın tanımının netleştirileceğini belirterek, “Şu anda 4 şartın bir araya gelmesi halinde piramit satış olarak nitelendirilen faaliyetler artık 2 şartın gerçekleşmesiyle bu kapsamda değerlendirilecek. Böylece yetkimizi daha kapsamlı hale getiriyoruz. Ceza yasasındaki dolandırıcılık cezalarının dışında tüketici yasasıyla da bu tür faaliyetler için ayrıca 2 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz” dedi.

BİZE SALDIRDILAR

Tüfenkci’nin özel sohbetteki açıklamaları şöyle: “Çiftlik Bank soruşturması bizim raporumuzdan sonra başladı. İnceleme süreci içerisinde vatandaşlar mesajlarla, sosyal platformlardan bize ‘Bu çok iyi bir sistem, para kazanıyoruz. Siz şöyle ödemeleri durdurdunuz, insanlar buradan ekmek yiyor’ diye bize saldırıyorlardı. Biz soruşturmaya başladıktan sonra Bursa’daki, diğer çiftlikler alındı. Biz soruşturmaya başladıktan sonra Çiftlik Bank logolu şarküteriler açılmaya başlandı. Onun da bir oyun olduğunu bizim müfettişler tespit etmiş ve raporlarında yazmışlardı. Bakanlık olarak elimizdeki bütün yetki ve imkanları kullanarak bunun üzerine gittik. Neticede dava açılmalarını sağlamış olduk.



YİNE PARA YATIRACAK

Bir anket okudum, Çiftlik Bank mağdurlarına soru sormuşlar, yüzde 50’ye yakını ‘Bir daha paramızı yatırırız’ demiş. Demek ki insanlar ya kolay para kazanma noktasında bir istek duyuyorlar ve işin farkında değiller. 11 ile başladık, 65’e yakın piramit satış yapan firma olduğunu tespit ettik. Bunların 35’inin incelemeleri bitti. Bazıları gerçekten normal mal alıp satıyorlar. Epeyce bir kısmı da mal alıp satmadan sadece sanal oyun şeklinde veya değerinin çok üstünde bir mal fiyatlandırmasıyla ‘müşteri bul’ ilkesi çerçevesinde satış yapıyor.

DOLANDIRMASA DA CEZA

Piramit satışın tanımının netleştirilmesi gerekiyor. Burada idari ve para cezalarını biraz arttırmak lazım. Bununla ilgili değişikliği de torba tasarıya koyduk, Başbakanlığa arz edip, onu da Meclis’e getireceğiz. Piramit satış Türkiye’de nedir? Şu anda 4 şartın bir araya gelmesiyle piramit satış olarak nitelendiriliyor. Şimdi bunu tanımında belki 2 şartın birlikte gerçekleşmesiyle beraber piramit satış kapsamında değerlendirip, yetkimizi bu anlamda daha kapsamlı hale getiriyoruz. Tüketici Yasası’ndan dolayı cezaları 2 yıla çıkartıyoruz. Dolandırıcılık boyutuysa Türk Ceza Kanunu’na göre. Bu devam edecek. Ama tüketici hakları noktasındaki, piramit satışta cezalar artacak. Mevcutta Tüketici Yasası’na has bir ceza yok. Diyelim ki, dolandırıcılık boyutu yok, dolandırmamış ama bir takım suistimaller yapmış, izah edilemeyen para trafikleri var, tüketiciler bu anlamıyla mağdur olmuş, ödemeler gecikmiş veya belli insanları mağdur etmiş. Bunlara da tüketici yasası kapsamında 2 yıla kadar ceza verebilmenin yolunu açmış oluyoruz.”

ERKEN UYARI SİSTEMİ GELİYOR

BAKAN Tüfenkci, önlem konusunda da çalışmalar yürüttüklerini belirterek, “Bunlar çok evveliyatlı bir şey değil. Onun için ancak çok büyüyünce görebiliyorsunuz. Şikayet olmadığı zaman göremiyorsun. Reklamını yaptığında, kamuya açıldığı zaman... Şimdi biz bir çalışma yapıyoruz, bunları daha erken takip edebilir, görebilir, bulabilir, erken alarm verebilir miyiz diye. Buna birkaç bakanlık çalışacağız. İçişleri, Adalet ve Maliye Bakanlıklarıyla birlikte çalışacağız. Bir de sosyal medya ayağı var, o daha farklı. İnternet üzerinden satışlar, dolandırıcılıklar. Sosyal medyada o çok daha komplike bir şey, ona da siber suçlar izliyor, bakıyor” dedi.

JET FADIL GÜNLÜK DEVREMÜLK SATMIŞ

JET Fadıl konusunda da değerlendirmelerde bulunan Bakan Tüfenkci, şöyle konuştu: “Fadıl Akgündüz, yani Jet Fadıl vardı, epey bir insanı mağdur etti. Onun mağdurları da bir dernek kurmuş, binin üzerinde mağdur var. Yanıma geldiler, merak edip sordum, ‘nasıl inanıyor sunuz? Adam en son 15 günlüğü bırak günlük devre mülkler satmaya başlamış. Gelenler dedi ki, ‘her gün oradaydık.’ Adam dış cephesini yapmış içini yapmamış. Herkesi her akşam ağırlamış, sanatçılar, hocalar davet etmiş. İş, ödemeler durdurulunca patlamış.”

Chicago Borsası satılıyor

New York Menkul Kıymetler Borsası'nın sahibi olan Intercontinental Exchange adlı firma, Chicago Menkul Kıymetler Borsası'nı satın alacak
New York Menkul Kıymetler Borsası'nın (NYSE) sahibi olan Intercontinental Exchange (ICE) adlı firmanın, Chicago Menkul Kıymetler Borsası'nı satın alacağı bildirildi.

ICE'den yapılan açıklamada, Chicago Borsası'nı satın almak için anlaşmaya varıldığı, düzenleyici kurumların onayının alındıktan sonra anlaşmanın, bu yılın ikinci çeyreğinde tamamlanmasının beklendiği belirtildi.

Açıklamada ayrıca, anlaşmayla ilgili şartların ve finansal bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmayacağı bilgisine yer verildi.

ABD'nin en eski borsalarından olan ve 1882'de kurulan Chicago Borsası'nı yaklaşık 2 yıldır Çinli bir yatırımcı grup satın almaya çalışıyordu.

Geçen ay, ABD'li düzenleyici kurum Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) Çinli yatırımcı grubun, Chicago Borsası'nı satın almasına izin verilmediğini duyurmuştu.

Uzmanlar, 136 yıllık geçmişi olan Chicago Borsası'nın eski gücüne sahip olmadığını ve ABD borsaları içinde toplam işlem hacminin, sadece yüzde 1'ini temsil ettiğini belirtiyor.

Öte yandan Chicago Borsası'nın, ülke genelinde menkul kıymet işlemleri yapabilmek için lisansa sahip olduğuna dikkati çeken uzmanlar, satın alma sayesinde, ICE'nin bu lisansı alabilmek için yıllarca SEC'den onay beklemeyeceğini vurguluyor.

226 yıl önce 1792'de kurulan NYSE ise dünyanın en büyük piyasa değerine sahip şirketlerine ev sahipliği yapıyor.

Şok iddia! Doğuş Holding yapılandırma mı istedi

Doğuş Holding’in bankalardan borç yapılandırması talebinde bulunduğu iddia edildi.

Hürriyet internette yer alan habere göre Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden Doğuş Holding’in bankalarla görüşme talep ettiği ileri sürüldü. Haberde, Doğuş Holding’in bu yapılandırma talebinin büyük ölçüde şirketlerinin zararları ve kur farkından kaynaklandığı ifadesi yer aldı. “Bir süredir bankacılık kulislerinde konuşulan ‘yapılandırma talebi gelebilir’ söylentilerinin gerçeğe dönüşmesi sonrasında şimdi, gözler bankaların bu talebe karşı nasıl bir yöntem izleyeceğine çevrildi” denildi.

Doğuş Holding’in Kamuyu Aydınlatma Platformu’na gönderdiği 2017 yılı bilançosuna göre holdingin bankalara 23.5 milyar liralık borcu bulunuyor. Dünkü dolar kuruna göre yaklaşık 5.8 milyar dolarlık bir borç söz konusu. Yine yayımlanan bilançoya göre Doğuş Holding geçen yıl 2.8 milyar lira zarar etti. 2016 yılı zararı ise 2.0 milyar lira idi. Holding, geçen yıl Garanti Bankası’ndaki hisselererini İspanyol ortağı BBVA’ya 3.3 milyar liraya satmıştı.

Saadet zincirinin yeni halkası bilgisayardan çıktı

Çiftlik Bank benzeri 65 şirketi radarına alan Gümrük Bakanlığı, Detay Maxinet’te tipik piramit sistem olduğunu tespit etti
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Çiftlik Bank benzeri “saadet zinciri” biçiminde örgütlenen 65 şirkete yönelik incelemelerini sürdürüyor. Detay Maxinet’e yönelik çalışmalarını tamamlayan Bakanlık, şirketin “piramit yapı” olduğunu tespit etti.

Bakanlık, hazırladığı raporu Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk etti. Gümrük Bakanlığı’nın denetim sonuçlarına göre, söz konusu yapıya 6 Ocak 2017-16 Şubat 2018 tarihleri arasında toplam 18 bin 352 kişi üye oldu. Bu üyelerden bilgisayarlarını açık bırakarak para kazanabilecekleri vaadiyle, toplam 16.3 milyon dolar toplandı.

Gazete Habertürk'ten Esra Nehir'in aktardığına göre; üyelere 5.6 milyon dolar ödeme yapıldı. Sisteme üyelik, “Referans Anahtar Kodu” olarak ifade edilen ve daha önce üye olan kişinin tavsiyesi ile gerçekleştiriliyor. Sisteme ilk girişlerde, altın ve gümüş üyelik paketi satılıyor. Üyelik paketi satın alan kullanıcılara bilgisayar verilerek günün belli saatlerinde açık tutmaları isteniyor.

TİPİK PİRAMİT SİSTEMİ

Satın aldıkları paketin türüne göre, online kaldıkları süre boyunca binlerce dolarlık kazanç vaadinde bulunuluyor. Sisteme kazandırılan her yeni üye için de bonus sözü veriliyor. Gelirlerini, SEO (arama motoru optimizasyonu) hizmeti ve dijital reklamlardan elde ettiğini iddia eden Detay Maxinet’in, bu kalemden 3 milyon 296 bin dolar gelir sağladığı tespit edildi.

Rapora göre sisteme üye olan kişilere taahhüt edilen yıllık ödeme tutarı 57.6 milyon dolar. Vaatlerin “gerçeklikten uzak” olduğu belirtilen raporda, “Sistem gerçekleşmesi çok güç olan kazanç beklentisi şeklinde oluşturulmuş ‘tipik piramit sistem’ özellikleri taşıyor” denildi.

SEO HİZMETİ NEDİR?

SEO, bir web sitesi hakkında arama motorları için yapılan tüm iyileştirme çalışmalarını ifade ediyor. Hizmet temel olarak, web sitesinin arama motorunda üst sıralara çıkması ve ziyaretçi sayısının artırılmasına odaklanıyor.

1 Nisan 2018 Pazar

GÖZLER KURLARDA

Sadece piyasaları değil hemen her kesimi ilgilendirdiği için gözler yeni rekorlar deneyen döviz kurlarında.

Döviz kurlarının yükselmesi enflasyon, finansman giderleri, döviz cinsi borçların TL karşılığının yükselmesi, satın alma gücünün zayıflaması gibi bir çok olumsuz etkiyi barındırıyor.

Örneğin 2017 milli geliri geçen yıla göre TL bazında 2.6 trilyon TL’den 3.1 trilyon TL’ye çıkarken 7.4’lik büyümeye rağmen döviz kurlarındaki yükselişe bağlı olarak 862 milyar dolardan 851 milyar dolara geriledi. Sanılanın aksine döviz kurlarındaki artışın ihracata olumlu yansıyacağı varsayımının gerçekleşmelere bakıldığında doğru olmadığı görülecektir.

TL’nin geçen hafta sonuna doğru hafif değer kazanmasında dış piyasalardaki gerilimin azalması, diğer gelişen ülke para birimlerinin dolara karşı değer kazanımı, kâr satışları, Türkiye’nin CDS oranlarında (risk primi) gerileme, dolar/TL kurunun psikolojik seviye olan 4 TL’ye ulaşmasıyla Merkez Bankası’ndan hamle gelebilir beklentisi, hisse senetleri ve tahvilde yabancı yatırımcıların satışlarının yerini alıma bırakması etkisi var. Ancak yükseliş trendleri korunuyor.