28 Eylül 2020 Pazartesi

Size TikTok hikâyesini kısaca anlatmam lazım

 TikTok biliyorsunuz bir sosyal medya mecrası. Daha ziyade gençlerin kullandığı bir platform. Birçok istatistiğe göre 10-29 yaş arasındaki kullanıcıların oranı toplamın yüzde 60’ını aşıyor.


Gençlik burada adeta.


Kullanıcı sayısı olarak dünyanın en büyük 6. platformu konumunda TikTok. Hatta öyle ki en büyükler arasında Facebook tarafından satın alınamayan bir tek o var! Kalanların neredeyse tamamı Zuckerberg tarafından yutulmuş.


Çok hızlı büyüyor bu şirket. Her şey çok hızlı zaten konu TikTok olunca.


Kullanıcılar 15 saniyelik bir video çekiyorlar. 2 milyar kez indirilen ve belki bunun yarısı kadar da aktif kullanıcısı olan bu sosyal ağda içerikleri diğerlerinin beğenisine sunuluyor. 155 ülkede kullanılıyor ve bu sayıları sadece 3 senede yakaladılar. TikTok’un 1 ayda kazandığı ‘müşteriyi’ Instagram geçen sene hiçbir çeyrekte yakalayamadı örneğin.


Veriler, büyüme rakamları ve oranlar korkunç. Hindistan, Çin ve ABD’de adeta uçuşa geçen bu şirket için her şey mükemmeldi. Ta ki Başkan Trump devreye girene kadar.


Şirketin yüz tanıma teknolojisi ile kullanıcılardan bilgi topladığını ve bunları Çin Komünist Partisi ile paylaştığını iddia etti. Şirketin belli bir vadeye kadar ABD’li bir şirkete satılması gerektiğini söyledi.

Hazmetmesi zor, tekrar özet geçeyim. Tahminen 80 milyar dolarlık piyasa değerine varan bu şirket yüz ifadelerinizden halet-i ruhiyenizi çıkarıyor. Sonra sizin adınıza profiller oluşturuyor. Bunları da Çinli komünistler kullanıp yarın öbür gün sizi manipüle edebilir. O yüzden bunu biz alalım ki sizi kimse yönlendirmesin.


Başkan bunu söylüyor.


Şirket biraz itiraz ediyor ama son gelen haberlere göre ABD’li WalMart ve Oracle hisselerin bir bölümünü alacaklar. Şirketin global kısmı da halka arz edilecek. Böylece açık kaynağa geçilecek ve ABD denetimi de olacak. Detaylar henüz net değil ancak vaziyet kabaca böyle.


Ticaret savaşları, korumacılık, ekonomik milliyetçilik öyle bir noktaya geldi ki artık bir başkasının malını almaya kadar işi vardırmak mümkün.


İlginç olan, casusluk suçlamasına esaslı bir yanıt verilmemesi. Sessiz sedasız, son yılların en büyük girişimi (Uber de olabilir) satışa çıkarılmak zorunda kalınıyor.


Benzer suçlamaların farklı renklerini ABD birçok Çinli şirket için de yapıyor. Bu durumda ya onlar için suçlamalar böylece temelli değil ya da onların akıbeti de...


TikTok hikayesi, bu sosyal medya platformunun 15 saniyelik gönderileri gibi kısa. Her şey çok hızlı oluyor.


TikTok.


Alıntı:

https://www.haberturk.com/yazarlar/gokhan-sen/2810465-size-tiktok-hikyesini-kisaca-anlatmam-lazim



Personel güçlendirme (Employee Empowerment)

 Günümüzde yaşanan, ekonomik, teknik, sağlık, güvenlik, hukuki, politik ve teknoloji konularındaki gelişmeler, kurumsal veya bireysel müşterilerin yeni beklentileri, örgütlerin (İşletmelerin) yeniden yapılanmalarına neden olmaktadır. Bunun en belirgin örneği, yaşadığımız Covid Pandemisi döneminde örgütlerin hibrit (Melez) yapılanmaya doğru evrilmeleridir. Yani, örgütler, hizmet ve iletişimlerini, hem geleneksel yöntemlerle hem de sanal ortamlarda gerçekleştirmeye başlamışlardır.


Bu değişim, yönetim anlayışını da değiştirme zorunluluğunu getirmektedir. Fark edileceği gibi, teknik bilgi becerilerin yanında, iletişim giderek önem kazanmaya başlamıştır. Örgütlerde çalışan personelin hangi kademede olduğuna bakılmaksızın, en basit görev yapan personelden, en üst düzeyde göev yapan personele kadar, tüm personelin belirli konularda eğitilerek, bilgi paylaşımı yapılarak veya koçluk/mentorluk yaklaşımları ile güçlendirilmesi, örgütlere rekabet avantajı, müşteri memnuniyeti ve bağlılığı, pazar payının artışını ve sürdürülebilirliği sağlayacaktır.


Bu nedenle yönetim biliminde “Personel Güçlendirme” kavramı, giderek daha fazla önem kazanmıştır. Bu kavramın en önemli unsuru, tüm personeli kapsaması gerekliliğidir. Yani, sadece müşterilerle iletişimde olan veya hizmet eden personel değil, tüm personelin dikkate alınması gerekmektedir. Örgüt içi sağlıklı ve etkili iletişim için, hiçbir personel bu kavramın dışında tutulmamalıdır. (1)


Personel Güçlendirme kavramının ortaya çıkmasının en önemli nedenleri:


• Küreselleşmenin ve rekabetin hızlı bir şekilde artmasıyla rekabette yeniliğin daha fazla gereksinim haline gelmesi ve yenilikleri yapacak olanların daha fazla özgürlüğe gereksinim duymaları,


• Rekabet gücünün hızla artmasıyla birlikte, verimliliğin önceki dönemlere oranla daha fazla artırılması için, yöneticilerin çalışanları kararlara daha fazla katma zorunluluğunu hissetmeleri,


• Mal ve hizmet geliştirmenin stratejik öneminin artması,


• Yüksek performans gücüne sahip bir “Öğrenen Organizasyon” yaratma ihtiyacı. (2)


Biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse; personel güçlendirme ihtiyacını şu faktörlere bağlamak mümkündür: Küresel rekabet ve müşteri taleplerine duyarlılık, hızlı ve esnek olma ihtiyacı, işletme süreçlerinde yatay yapılanma, personellerin kapasiteleri ve sosyal sorumluklarını genişletme ihtiyacı, her seviyede risk alma, katılım ve yaratıcılığın teşvik edilmesi, yöneticilerin otoritelerini ve yetkilerini delege etmeleri, iletişim işbirliği ve kurumsal güven konusunun öneminin artması. (3)


Güçlendirmek, bir başkasına güç vermek demektir. Örgütlerde güç, yasal yetki olarak tanımlanmaktadır. Güç, aynı zamanda kapasiteyi açıklamak içinde kullanılabilir. Ayrıca, güç enerji anlamına da gelir. Bundan dolayı, güçlendirmek aynı zamanda enerji vermek anlamında da ifade edilebilir. (4) Bu tanımları birleştirecek olursak, “Personel Güçlendirme”, kişinin kendi etkinliği hakkındaki inancının güçlendirilmesi sürecidir. Güçlendirmek, motivasyon sürecinin önemli bir ögesidir. (5)


Personel Güçlendirme, yöneticilerin personele daha fazla yetki devri ve karar verme olanağı sağlaması olarak da değerlendirilmelidir, böylelikle organizasyondaki karar verme süreçleri merkezden uzaklaştırılabilir.


Personel Güçlendirmenin unsurları nelerdir?


Personel Güçlendirmenin alt kademeler dahil tüm personel tarafından gerçekleştirilebilmesi ve ölçülebilmesi için, örgütün stratejik hedefleri ile çalışanların bireysel hedefleri uyumlu olmalıdır.


(6) Bu nedenle personel güçlendirme, personelin kendi yeteneklerine güvenmesine dayanmaktadır.


Bir Personel Güçlendirme sürecinde aşağıdaki temel unsurlar dikkate alınmalıdır:


• Her şeyden önce etkin bir liderlik sistemi kurulmalıdır,

• Güçlü bir çift yönlü iletişimin kurulması ve desteklenmesi gerekmektedir,

• Uygulama grupları oluşturulmalıdır,

• Organizasyonun performans yönetimi ile ilgili bir ödüllendirme sistemi kurulmalıdır,

• Güvenilir personellerin desteği gereklidir,

• Personel ilişkileri içerisinde liderlik takımına ilişkin bir destek hizmeti kurulmalıdır,

• Sadece gerekli kritik bilgileri içeren işleme ve ölçüm çatısı kurulmalıdır. (7)


Bir Personel Güçlendirme süreci aşağıdaki adımları barındırmalıdır:

• Örgütün geleceği için paylaşılan bir vizyon oluşturulmalıdır,

• Personellere eğitim imkanı tanınmalıdır,

• Personel güçlendirmeyi engelleyecek kişisel, örgütsel ve yönetsel faktörler ortadan kaldırılmalıdır,

• Astlar ve üstler birbirine karşı açık olmalıdır,

• Güçlendirilecek personel maddi ve manevi olarak desteklenmelidir,

• Süreç değerlendirilmeli ve aksaklıklar düşünülerek gerekli tedbirler alınmalıdır. (8)


Personel güçlendirmenin sadece bir teknik değil, bir felsefe olduğu ve başarısızlığın öğrenme için bir fırsat olduğu kabul edilmelidir. Değerlendirme yapılırken, açık ve gerçekçi olmak, anlayış, bilgi ve yeteneği önemsemek, beklentilerin ulaşılabilir olması gerekmektedir. Ayrıca personel güçlendirme sürecinin sabır gerektirdiği bilinmelidir. (9)


Personel Güçlendirmede çalışanların bireysel yönlerini de dikkate almak gerekmektedir. Böyle bir sürece dahil olan çalışanlar, kendilerine fırsat verildiğini ve destek sağlandığını hissedecektir ve böylelikle örgüte olan sadakat ve güven duyguları artacaktır. Algı ve tutumlarını etkilenen personellerin sahip oldukları bu duygu ve düşünceler, örgütün tedarikçilerinden başlayarak, son kullanıcıya kadar olan tüm değer zincirine olumlu yansımalar sağlayacaktır. Ayrıca, stratejik iş ortakları ve benzer paydaşlar da güçlendirilmiş personelin olumlu tutumlarından etkilenecektir.


Sonuç olarak, Personel Güçlendirme, çalışanların motivasyonunu, iş tatmini, örgüte olan güven ve bağlılıklarını artırarak, hem tüm kademelerdeki çalışanlara önemli yararlar sağlayacak hem de kurumsallaşma için güçlü adımlar atılmış olacaktır.


Günümüzde yöneticilerin, çalışanların fikirlerini almaktan daha fazlasını yapmaları kaçınılmazdır. Çalışanların bilgi ve donanımlarını artırarak, standart ve rutin işlerin takibini delege etmeleri ve örgüt için önemli işler için çalışanlara yetkilendirme yapmaları gerekmektedir.


Böylelikle, üst düzey yöneticiler, çalışanların her yaptıkları işi takip ve kontrol etmekle yitirecekleri zamanlarını, örgütün misyon, vizyon, stratejik planlama, yeni yatırımlar veya örgütle ilgili kritik kararlarına ayırabileceklerdir.


Alıntı:

https://www.dunya.com/kose-yazisi/personel-guclendirme-employee-empowerment/483208



Katılım bankaları sistemdeki rolünü genişletiyor

 Katılım bankaları ve katılım bankacılığı, aslında her zaman duyduğumuz fakat tam anlamıyla vakıf olamadığımız bir bankacılık tarzı. Mevduat bankaları ve kalkınma & yatırım bankacılığının yanında üçüncü tarz bir bankacılık yaklaşımı olan katılım bankacılığının özü, mevduat toplamak yerine fon toplama ve toplanılan bu fonları kullandırmadan geçiyor

Kâr/zarara katılma esasına dayalı olarak çalışan katılım bankaları, bu sistemin ve sağlıklı fon kullandırma yöntemlerinin doğal bir sonucu olarak yaşanan mali ve ekonomik krizlerden daha az etkilenen bir yapıya sahip olmalarıyla dikkat çekiyor. Faiz yasağı, reel ekonomiye bağlı ticaret esası, ortaklık ve risk paylaşımı gibi esasları bünyesinde barındıran katılım bankacılığı sistemi, geçtiğimiz yıllarda özellikle muhafazakâr diye tabir edilen yatırımcıların radarındayken, bugün dijitalleşen ve mobilize olan tarafıyla her yaş ve her segmentten yatırımcıya hitap eden bir konuma gelmiş durumda.

2023 yılında bankacılık sisteminde mevcut olan yüzde 6,5’lik payını yüzde 15’e çıkarma hedefi bulunan katılım bankaları, son dönem yatırımları ve girişimcilere sağladığı desteklerle yeni dönemde en fazla tercih edilen finansal kurumların başında geliyor. Katılım bankaları 2020 Haziran itibariyle toplamda 271.8 milyar TL’lik fon toplarken, 207.3 milyar TL’lik de fon kullandırdı. Sektördeki altı bankanın toplam aktifleri 364.4 milyar TL’ye yükselirken, özvarlıklarda da 25.7 milyar TL’lik büyüklüğe ulaşıldı. Sektörün toplam net kârı ise 1 milyar 667 milyon TL’ye çıktı. Personel sayısında 16 bin 393’e ulaşan sektör, şube sayısında ise yurt dışındaki şubeler dahil bin 194’ü yakaladı.

DÜNYA GENELİNDEKİ DURUM...

• İslam Kalkınma Bankası’nın, Özel Sektörü Geliştirme Şirketi tarafından yayımlanan İslami Finans Gelişim Endeksi 2019 Raporu’na göre 2018 yılı itibariyle İslami finansal varlıkların küresel hacmi, 2.524 trilyon dolara ulaşmış durumda. 

• Bunun yüzde 70’ini (1.76 trilyon dolar) İslami bankacılık varlıkları oluşturuyor. 

• İslami finansal varlıkların içinde bankacılığın yanında sukukun, diğer İslami finansal kuruluşların, İslami fonların ve tekafül şirketlerinin varlıkları bulunuyor. 

• Küresel ölçekte 72 ülkede 520 adet İslami banka hizmet veriyor. 

• Bunların 301 adedi tam teşekküllü İslami banka, 219'u ise konvansiyonel bankaların içinde bulunan pencere bankalar. 

• 2018 yılı itibariyle toplam küresel (konvansiyonel ve İslami) banka varlıkları içinde İslami bankaların payı yüzde 6 oranında. 

• Öte yandan bu 520 bankanın 418 adedi ticari, 58'i de yatırım bankası olarak faaliyet gösteriyor. 

•Tüm bunların yanı sıra 2024 yılında İslami bankaların küresel hacminin, 2.175 trilyon dolara ulaşması bekleniyor.

TÜRKİYE KATILIM FİNANSMANINA BAKARSAK…

• Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin (TKBB) web sitesindeki sektör bilgileri içinde mukayeseli tablolara göre, katılım bankalarının toplam toplanan fonları (Aralık 2019-Mart 2020) yüzde 13,7, kullandırılan fonları ise yüzde 16,1 artış gösteriyor. 

• Bu rakamlar, aynı dönemdeki bankacılık sektörünün değişim oranlarının da üzerinde olmasıyla dikkat çekiyor. (Bankacılık sektörü sırasıyla yüzde 8,9 ve yüzde 9,1.) 

• Yine Mart 2020 itibariyle katılım bankalarının personel sayısı 16 bin 200 kişi, şube sayısı ise bin 188’e ulaşmış durumda. Yani bu bankaların personel sayısı; toplam bankacılık sektörünün yüzde 7,9’unu, şube sayısı ise yüzde 10,5’ini oluşturuyor. 

*Mart 2020 tarihi itibariyle katılım bankaları, bankacılık sektörünün toplanan fonlar açısından yüzde 8,75’i, kullandırılan fonlar açısından da yüzde 5,8’i seviyesinde. 

*Özvarlık açısından ise bu bankacılık türü, sektörün yüzde 4,8’ine tekabül ediyor.

Alıntı:


Kâr payı ve faiz arasındaki fark nedir?

 Katılım bankalarında kâr payının faizden farkını mercek altına aldık

KÂR PAYI


• Vade sonunda belli olur. Vadeden bir önceki gün bile kesinleşmiş tutar belli olmaz.


• Müşteriye ödenecek kâr payı, havuzda toplanan fonların kullandırılması sonucunda doğan kârdan ödenir. Müşteriye ödenen kâr payı ile fon kullanan müşteriden alınan kâr arasında birebir ilişki vardır.


• Finansmandan alınan kâr payı ile tasarruf sahiplerine ödenen kâr payı arasında tam bir paralellik vardır. Makas sabittir. Açılıp kapanmaz.


• Müşteriye ödenecek kâr payı, bankanın kullandırdığı fonlardan sağladığı kâra bağlıdır. Banka az kâr ederse müşteri de az kâr payı alır. Çok kâr etmesi durumunda müşteri bundan yararlanıp çok kâr payı alır. Zarar ederse, müşteri zarara katlanmak zorundadır.


• Kâr payı, nakdi bir kredinin karşılığı olmayıp mutlaka bir mal veya hizmet alım-satımı veya ortaklık neticesinde ortaya çıkar.


FAİZ


• Vade başında belirlenir.


• Müşteriye ödenecek faiz, bankanın çeşitli kaynaklarından elde ettiği gelirlerden ödenir. Bunların başında kredi faizleri gelir. Ancak kredilerden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasında birebir ilişki yoktur.


• Krediden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasındaki paralellik güçlü değildir. Makas, şartlara göre (2008 krizinde açıldığı gibi) açılıp kapanır.


• Müşteriye ödenecek faiz, bankanın kârına bağlı değildir. Banka az kâr etse de, çok kâr etse de ya da zarar da etse, müşteriye ödenecek faiz baştan belirlenen oran üzerinden hesaplanır ve bu oran vade sonuna kadar değişmez.


• Faiz, bankacılıkta mutlaka bir borç ilişkisinin karşılığı olan fazlalıktır.


Alıntı:
https://www.platinonline.com/dergi/k%C3%A2r-payi-ve-faiz-arasindaki-fark-nedir-1073135



25 Eylül 2020 Cuma

Yılın ilk yarısında altın ithalatına ödenen bedel: 11 milyar dolar

 Türkiye'de altın tüketiminin fazla olduğunu belirten Bakan Dönmez, bu yılın ilk yarısında altın ithalatına ödenen bedelin 11 milyar dolar oluğunu aktardı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, altın üretiminin uzun dönemli araştırma ve yatırım gerektirdiğini, Türkiye'de altın tüketiminin yüksek olduğunu ifade etti. Türkiye'de 2000'li yıllara kadar altın üretimi yapılmadığına dikkati çeken Dönmez, geçen yıl 38 tonla en büyük üretimin gerçekleştirildiğini söyledi.


YENİ ALTIN SAHALARI VAR


Söz konusu üretimin, bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 40 artış gösterdiğini aktaran Dönmez, şöyle konuştu: "2020 hedefimiz salgına rağmen 44-45 ton, ancak bu yeterli değil. Her yıl 130-160 ton altın ithal ediyoruz. Ödediğimiz rakam az değil, 8-10 milyar dolar. Bu yıl ilk 6 ayda altın ithalatına ödediğimiz bedel 11 milyar dolar. Belki en büyük ithalatı yapmış olacağız. Kuyumculuk sektörümüz iyi, ihracatımız da var ama bu kadar bedeli neden yurt dışına ödeyelim? Aramalara hız veriyoruz. Yeni altın sahalarımız da oldu. Bunların bir kısmını Türkiye Varlık Fonu'na devrettik. İnşallah orada değerlendirilecek. Hedefimiz önümüzdeki 5 yılda altın üretiminde yıllık 100 tona ulaşmak."


LİBYA'YA SANTRAL İNŞA EDİYORUZ


Türkiye'deki bazı girişimcilerin geçmişte Libya'da doğal gaz çevrim santralleri başta olmak üzere anlaşmalarının olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: "Libya halkının elektrik ihtiyacı büyük ve alt yapılarında ciddi eksikler var. Türkiye'nin bu alanda önemli birikim ve tecrübesi var. O coğrafyada iç savaştan önce de müteahhitlerimiz üst yapı ve alt yapıda ciddi işleri yüklenmişti. Birçok işçimiz çalışmak için oraya gitti. Şimdi tekrar umut vadeden bazı gelişmeler var. İnşallah bunlar da süratle tamamlanır. Türkiye olarak dün nasıl Libya halkının yanında olduysak yarın da olacağız. Altyapı, üstyapı eksikleri varsa süratle tamamlarız. Bunlar zor işler değil." Türk girişimci bir firmanın Libya'da devam eden bir santral inşaatı olduğuna da değinen Dönmez, "Bitmek üzere olan bir proje. Trablus'a yakın bir yerdeydi, güvenli ortam tekrar oluştu. 1000 megavat civarında bir santral söz konusu. Bu arada yakıt temini ve tedariki de önemli. Doğal gaza göre yapılmış durumda. Santrali yaparsınız ama gazı üretip, getirip oraya intikal ettiremezseniz yararlanma şansınız olmaz. Kaynak tedariki ve güvenliğiyle tesisin güvenliğini bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.


AKKUYU 2023’TE DEVREYE GİRER


Bakan Dönmez, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) konusunda gün saydıklarını ifade ederek, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında 4 reaktörden ilkinin devreye alınacağını söyledi. Dönmez, birinci ünitede ilerlemenin daha fazla olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Planımız 2023’te birinci, 2024’te ikinci üniteyi devreye alabilmek. Üçüncü üniteyle ilgili lisanslama çalışmaları devam ediyor. Aslında saha tek olsa da orada 4 santral yapıyoruz. 4 reaktör, 4 santral demek. Tek kalemde Türkiye’nin en büyük yatırımlarından olmaya aday. Elektrikte arz güvenliği, kaynak çeşitliliği politikamızın bir sonucu.”


19 Eylül 2020 Cumartesi

Kar dağıtımı sınırlaması 3 ay uzatıldı

 Sermaye şirketlerinin dağıtılabilir 2019 dönem kârını %25 ile sınırlayan düzenlemenin süresi 3 ay uzatıldı

Sermaye şirketlerinin dağıtılabilir 2019 dönem kârını 30 Eylül'e kadar %25 ile sınırlayan düzenlemenin süresi üç ay uzatıldı. 


Türk ticaret kanununun ilgili geçici maddesinde değişiklik yapan Cumhurbaşkanlığı kararı Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.


Yasanın geçici 13. maddesi birinci fıkrasında yer alan ve sermaye şirketlerinde, 30 Eylül'e kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca %25'ine kadarının dağıtımına karar verilebilmesine yönelik sınırlamanın süresi yıl sonuna kadar uzatıldı.


Borsada robotlar hizaya getirilemez mi?

 "Son dönemde borsada aşırı fiyat oynaklığı ne zaman yaşansa arkasından robotlar çıkıyor" diyen Dilek Güngör Sabah'ta bugünkü yazısında robotlara karşı borsada nasıl önlemler alınabileceğini yazıyor... İşte o yazı:

Son dönemde borsada aşırı fiyat oynaklığı ne zaman yaşansa arkasından robotlar çıkıyor. Bireysel yatırımcı ortalama 300-600 milisaniyede işleme karar verirken, algoritmik robotlar 6 milisaniyede al-sat yapabiliyor. Onlar için neyin alınıp satıldığının pek önemi yok. Getiri potansiyeli varsa iflas açıklamış bir şirketin hisseleri bile alınıp, satılabiliyor. Tabii bu kadar yüksek hızla yapılan işlemlerle bireysel yatırımcının önüne geçiyorlar. Bir nevi, haksız rekabet...


Hatırlayın, geçtiğimiz gün Turkcell hisselerinde kapanışa doğru garip bir satış oldu. 2 dakikada 2 milyon lotluk satış olunca devre kesici çalıştı. Bir anda borsada panik satışlar başladı. Yapı Kredi ve Merrill Lynch robotları devreye girdi. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) dün akşam Turkcell'de satış emri veren UBS AG London Branch'a doğrudan emir yasağı getirdi. Dün sabah borsa açılışında TAV ve Anadolu Efes hisselerinde de benzer durum yaşandı. Robotlar her ne kadar işlem hacmini canlandırsa da kontrolsüz büyüme veyahut aşırı oynaklıklar, finansal piyasaların güvenilirliğini tehlikeye sokmaya başladı.


"Yasaklansın" demiyorum. Zira, bugün ABD'de işlemlerin yüzde 60'ı, Avrupa'da 40'ı, Japonya'da 30'u algoritmik robotlarla yapıldığını biliyorum.


Ancak önlem alınamaz mı? Borsa yazboz tahtası olmaktan çıkarılamaz mı?


Malum, yılbaşından bu yana borsaya 500 bin yeni yatırımcı geldi. Bireysel yatırımcı elindeki tasarrufu dövize, faize yatırmak yerine borsada değerlendirmek istiyor. Aşırı oynaklık ortamı küçük yatırımcıyı ürkütüyor.


Ne yapılabilir derseniz. Öncelikle bu robotların aşırı fiyat oynaklıkları piyasa bozucu işlem olarak değerlendirilebilir mi, değerlendirilemez mi?


Tanımın yapılmasında fayda var.


Bir de Sermaye Piyasası Kurulu emir silme komisyonlarını artıramaz mı?


Düşünsenize, gerçek alım-satım niyetin yok ama emir giriyorsun, piyasadaki sürü psikolojisinden yararlanıyorsun. Millet trader'a soruyor 'tahta alıcılı mı satıcılı mı'... Halbuki, hepsi fiktif...'Genelin gördüğünün, tekilin yemi' olduğunu ne bilecek? İşler yolunda gitmezse, piyasa ters istikametteyse zaten manipülasyonu kafaya koyan emirleri iptal ediyor. Tahtanın alıcılı olduğunu sananlar tuzağa düşüyor. Bu emir iptallerinin cüzi cezaları var elbette... Ama yeterli mi? Komisyonlar oldukça düşük... Keza arbitraj komisyonları da algoritmik işlemleri yapanların bir akşam yemeği parası bile değil...

Üstelik, BİST 30'da robotlar at oynattıkça küçük yatırımcı sığ tahtalara çekildi. Orası da halka açıklık oranı daha düşük ve manipülasyona açık tahtalar... Yani küçük yatırımcı için çok tehlikeli...


Sözün özüne gelirsem...


Birkaç küçük önlemle, elinde üç beş kuruş parayla, diz üstü bilgisayarıyla tabir caizse 'Don Kişot' gibi, yapay zekalı robotla mücadele etmeye çalışan küçük yatırımcıyı koruyan bir yapı kurulamaz mı?


17 Eylül 2020 Perşembe

Yazılım alanında tarihin en büyük halka arzı

 New York Borsası dün tarihi bir ana tanık oldu. İlk olarak 75 dolar civarından halka arz olması beklenen Snowflake halka arzı 120 dolardan yapılırken ilk işlem seansında hisseler 245 dolardan alıcı buldu ve kapanış 250 doları geçti.

Bulut bilişim şirketi Snowflake halka arz edildiği ilk gün yatırımcısına yüzde 110'un üzerinde kazandırdığı. New York Borsası (NYSE) üzerinde yapılan halka arz yazılım alanında tarihin en büyüğü oldu.


75 - 85 dolar arası beklenen halka arz öncesi fiyatlama 120 dolara çıkarken, seansın başlamasıyla Snowflake hisseleri 245 dolardan işlem gördü ve 253.93 dolardan kapandı. Böylece Snowflake ilk işlem gününde yüzde 111 kazandırırken şubat ayında 12.4 milyar dolar olarak yapılan şirketin piyasa değerlemesi beş kattan fazla artarak 70.5 milyar dolara çıktı.


Şirketin açılış fiyatından topladığı 3 milyar dolar bir yazılım şirketi için rekor olarak kayıtlara geçti. Yatırımcılar yılın ilk yarısında 500 milyon doların üzerinde gelir üreten ve yüzde 130 büyüyen şirket yatırımcıların gözdesi oldu.


Dünyanın en zenginlerinden Warren Buffett'ın sahibi olduğu Berkshire Hathaway ile Salesforce halka arz fiyatından 250'şer milyon dolarlık hisse aldı. Berkshire Hathaway ikinci bir işlemle 4 milyon adedin üzerinde bir alım daha yaptı.


Müşterilerine devasa boyuttaki verilerini işleyip, hızlı analiz ve depolama imkanı sunan Snowflake şirketi bir süredir AmazonS3, Microsoft Azure ve Google Cloud üzerinde de faaliyet gösteriyor.


Zarar eden, küçülen firmalar yerine gelir ve kârlılığı düzenli büyüyen şirketler takip edilmeli

 Borsa İstanbul’da bireysel yatırımcı sayısı zirveye tırmandıkça manipülasyon haberleri de artıyor. Yatırımcı sayısı ağustos sonu 1 milyon 676 bin 196 ile tüm zamanların en yükseğine çıktı. Milliyet yazarı Zeynep Aktaş'ın haberine göre, SPK’dan ‘duyuru grubu’ manipülasyonuna tedbir geldi. Yatırımcılar sosyal medya ortamındaki gruplara karşı dikkatli olmalı.


Borsa İstanbul’da son üç günde 30 hisse yüzde 30 prim yaptı. Politika faizinin yüzde 8.25 ve gösterge faizin yüzde 13.31 olduğu bir ortamda üç günde oluşan yüzde 30’luk getiriler yatırımcının iştahını kabartıyor. Prim yapan hisselerin 9’u Yakın İzleme Pazarı’nda, 7’si Piyasa Öncesi İşlem Pazarı’nda, 6 hisse Gelişen İşletmeler Pazarı’nda, 1 Hisse Ana Pazar Grup 2’de, kalan 7 hisse ise Ana Pazar Grup 1’de yer alıyor.


SPK’nın önlemleri


SPK olası mağduriyetleri önlemek için hassasiyeti üst seviyede tutuyor ve gerekli önlemleri uygulamaya alıyor. Bu kapsamda 14 Eylül 2020 tarihli kararla, Pera Gayrimenkul hissesinde yatırımcıların kararlarını etkilemek ve haksız menfaat elde etmek gayesi ile işlemde bulunan kişiler hakkında altı ay süreyle işlem yasağı getirdi. Kararda söz konusu kişilerin Telegram adlı sosyal medya uygulamasındaki “#EymBorsa Duyuru Grubu” üzerinden yatırımcıları etkilemeye çalıştıkları hatırlatılırken bu tür gruplara dahil olan kişiler de uyarıldı.


Risk çok yüksek


Sosyal medya üzerinden yapılan telkin ve tavsiyelerle gruplara dahil edilen yatırımcılar beraberinde risk de almakta. Bu grupların işlem ve söylemleri, piyasayı dolandırıcı işlemlere hizmet edebilmekte. Kurul, sosyal medya gruplarına dâhil olanların da sorumluluklarının doğabileceği uyarısında bulundu.


Yatırımcıların, mali yapısı zayıf şirketlerin üç günde yüzde 30’luk primlerinin peşine takılmaları riski yükseltecektir. Bu tür hisselerde bir süre sonra ciddi satışların gelmesi ve yüksek maliyetlerle hisselerin ellerinde kalması düşük ihtimal değil. Bu nedenle zarar eden, küçülen firmalar yerine gelir ve kârlılığı düzenli büyüyen şirketler takip edilmeli.





15 Eylül 2020 Salı

Türkiye'de gelirin yarısı zenginlerin!

2019'da en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay %46,3 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan açıklamaya göre, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2019 yılı sonuçlarına ilişkin gelir bilgileri, bir önceki takvim yılı olan 2018 yılını referans almaktadır. Gelir hesaplamalarında, hanehalkı gelirleri hanehalkı büyüklüğü ve kompozisyonu dikkate alınarak eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine dönüştürülmektedir. En son yapılan araştırma sonuçlarına göre en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,3 puan azalarak %46,3'e düşerken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay 0,1 puan artarak %6,2'ye yükseldi.

Gini katsayısı 0,395 olarak tahmin edildi

Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade etmektedir. En son yapılan araştırma sonuçlarına göre Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,013 puan azalış ile 0,395 olarak tahmin edildi. Toplumun gelirden en fazla pay alan %20'sinin elde ettiği gelirin en az pay alan %20'sinin elde ettiği gelire oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranı 7,8'den 7,4'e, gelirden en fazla pay alan %10'unun elde ettiği gelirin en az pay alan %10'unun elde ettiği gelire oranı şeklinde hesaplanan P90/P10 oranı ise 
13,7'den 13,0'a düştü.

Yıllık ortalama hanehalkı kullanılabilir geliri 59 bin 873 TL oldu

Türkiye'de yıllık ortalama hanehalkı kullanılabilir geliri %16,5 artarak 2019 yılı anket sonuçlarına göre 59 bin 873 TL oldu.

Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri 28 bin 522 TL oldu

Türkiye'de yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri bir önceki yıla göre %17,9 artarak 24 bin 199 TL'den 28 bin 522 TL'ye yükseldi.

Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri en yüksek tek kişilik hanelerin oldu

Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirlerinde en yüksek gelir geçen yıla göre 4 bin 616 TL artarak 37 bin 262 TL ile tek kişilik hanehalklarının oldu. Çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarının yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri 32 bin 941 TL iken tek çekirdek aileden oluşan hanehalklarında bu değer 29 bin 449 oldu. En düşük yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip hanehalkı tipi ise 22 bin 794 TL ile en az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hanehalkları oldu.

Toplam gelirden en yüksek payı %46,7 ile maaş ve ücret geliri aldı

Toplam gelir içerisinde en yüksek payı, %46,7 ile bir önceki yıla göre 1,8 puan azalan maaş ve ücret geliri aldı. İkinci sırayı %21,9 ile önceki yıla göre 1,8 puanlık artış gösteren sosyal transfer geliri alırken üçüncü sırayı %17,7 ile 2018 yılı anket sonuçlarına göre 1,1 puan azalan müteşebbis geliri aldı.

Tarım gelirinin müteşebbis geliri içindeki payı 2018 yılı anket sonuçlarına göre 0,3 puan azalarak %22,6 olurken, emekli ve dul-yetim aylıklarının sosyal transferler içindeki payı 0,8 puan artarak %91,8 olarak gerçekleşti.

En yüksek yıllık ortalama esas iş geliri 51 bin 888 TL ile yükseköğretim mezunlarının oldu

Yıllık ortalama esas iş gelirleri sırasıyla yükseköğretim mezunlarında 51 bin 888 TL, lise ve dengi okul mezunlarında 34 bin 115 TL, lise altı eğitimlilerde 26 bin 833 TL, bir okul bitirmeyenlerde 18 bin 279 TL ve okur-yazar olmayan fertlerde 14 bin 129 TL olarak hesaplandı. Geçen yıla göre yıllık ortalama esas iş gelirinde en yüksek artış %17,3 ile okur-yazar olmayan en düşük artış ise %8,6 ile bir okul bitirmeyen fertlerde oldu.

Yıllık ortalama esas iş gelirinde en yüksek artış %18,9 ile inşaat sektöründe oldu

Esas iş gelirleri sektörel ayrımda incelendiğinde en yüksek yıllık ortalama gelirin 37 bin 169 TL ile hizmet sektöründe, en düşük yıllık ortalama gelirin ise 21 bin 807 TL ile tarım sektöründe olduğu görüldü. Bir önceki yıla göre yıllık ortalama esas iş gelirinde en yüksek artış %18,9 ile inşaat sektöründe gözlenirken, bunu %14,8 ile tarım sektörü izledi. Diğer taraftan hizmet sektöründe %12,5, sanayi sektöründe ise %12,0 artış gözlendi.

En yüksek yıllık ortalama esas iş geliri 95 bin 495 TL ile işverenlerin oldu

Yıllık ortalama esas iş gelirleri sırasıyla işverenlerde 95 bin 495 TL, ücretli maaşlılarda 34 bin 286 TL, kendi hesabına çalışanlarda 27 bin 127 TL ve yevmiyelilerde 14 bin 769 TL olarak hesaplandı. Geçen yıla göre en yüksek artış %13,9 ile ücretli, maaşlı çalışanlarda en düşük artış ise %8,2 ile işverenlerde oldu.

Göreli yoksulluk oranı %14,4 oldu

Toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelire sahip olan bireyler göreli anlamda yoksul sayılmaktadır. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı 2019 yılında 0,5 puan artarak %14,4 oldu. Medyan gelirin %60'ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre yoksulluk oranı ise son yılda 0,1 puan artarak %21,3 olarak gerçekleşti.

Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %40'ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0,4 puanlık artış ile %8,3 olarak gerçekleşti. 
Medyan gelirin %70'i dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre ise yoksulluk oranı bir önceki yıla göre değişmeyerek %28,5 oldu.

Yoksulluk oranı en düşük haneler tek kişilik ve çekirdek aile bulunmayan haneler oldu

Hanehalkı tipine göre eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50'si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranlarına bakıldığında tek kişilik hanehalklarında yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0,4 puan azalarak %9,2, çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarında bu oran 1,5 puan artarak yine %9,2 olmuştur. En az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hanehalklarının yoksulluk oranının 0,6 puan azalarak %18,2, tek çekirdek aileden oluşan hanehalklarının yoksulluk oranının ise 0,9 puan artarak %13,8 olduğu görüldü.

Okur-yazar olmayanların %26,1'i, yükseköğretim mezunlarının %2,5'i yoksul

Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50'si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranına göre okur-yazar olmayan fertlerin %26,1'i, bir okul bitirmeyenlerin %22,4'ü yoksul iken, bu oran lise altı eğitimlilerde %13,4, lise ve dengi okul mezunlarında ise %6,9 oldu. Yükseköğretim mezunları ise %2,5 ile en düşük yoksulluk oranının gözlendiği grup oldu.

Maddi yoksunluk oranı %26,3 oldu

Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden maddi yoksunluk çamaşır makinasi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hanehalklarının algılarını yansıtmaktadır.

Yukarıda belirtilen dokuz maddenin en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan ciddi maddi yoksunluk oranı 2018 yılında %26,5 iken 2019 yılı anket sonuçlarında 0,2 puan azalarak %26,3 olarak gerçekleşti.

Sürekli yoksulluk oranı %12,7 oldu

Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan sürekli yoksulluk oranı, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %60'ına göre son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsamaktadır. Buna göre, 2019 yılı anket sonuçlarında sürekli yoksulluk oranı bir önceki yıla göre değişmeyerek %12,7 oldu.

Kendilerine ait bir konutta yaşayanların oranı %58,8 oldu

Oturulan konuta sahip olanlar geçen yıla göre 0,2 puan azalarak 2019 yılında %58,8 hesaplanırken, kirada oturanların oranı %25,6, lojmanda oturanların oranı %1,3, kendi konutunda oturmayıp kira ödemeyenler oranı ise %14,3 olarak gerçekleşti.

Konutun izolasyonundan dolayı ısınamama en çok karşılaşılan konut ve çevre problemi oldu

Kurumsal olmayan nüfusun %39,3'ü konutunda izolasyondan dolayı ısınma sorunu, %36,9'u sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri vb. problemleri yaşarken %26,1'i trafik veya endüstrinin neden olduğu hava kirliliği, çevre kirliliği veya diğer çevresel sorunlarla karşılaştı.

Taksit ödemeleri veya borçları olanların oranı %71,1 oldu

Geçen yıla göre nüfusun konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemeleri 0,7 puan artarak %71,1 oldu. Nüfusun  %9,6'sına bu ödemeler yük getirmezken %19,0'ına çok yük getirdi. 
Hanelerin %58,7'si evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, %33,6'sı iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, %29,7'si beklenmedik harcamaları, %19,2'si evin ısınma ihtiyacını, 
%56,6'sı eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti. 

Morgan Stanley: Yuan 10 yıl sonra en değerli 3. para birimi olacak

 Çin'in finansal piyasalarını açarak, dolar bağımlılığını azaltmasıyla yuanın, 2030 yılında, dolar ve euronun ardından, dünyanın en değerli üçüncü para birimi olacağı öngörüldü.

Morgan Stanley analisti Robin Xing, küresel yatırımcıların, ağustos ayı sonunda 409 milyar dolara ulaşan ve 2030 yılında toplam değeri 3 trilyon dolara yükselmesi beklenen, yuan cinsinden varlıkları satın almak istemeleri ile yuanın 2030 yılında yüzde 5-10 arası hacme ulaşarak, gelecek 10 yılda dünyanın en değerli üçüncü para birimi olmasını beklediğini söyledi.


Morgan Stanley raporunda, küresel döviz piyasalarında Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) mart ayında açıkladığı verilere göre payı yüzde 2,02 olan yuanın, Çin'in finansal piyasalarını açmasıyla artan sınır ötesi sermaye piyasaları birleştirmeleri ile söz konusu artışın mümkün olduğuna işaret edilirken, ABD ve Çin arasında artan gerilimlerin Çin'in yuanı uluslararası piyasalarda kullanma planını hızlandıracağı belirtildi.


ABD'nin Çinli birey ve kurumları çeşitli mali yaptırımlarla tehdit etmesi ile Çin geçtiğimiz aylarda uluslararası piyasalarda yuan ile yaptığı işlemleri artırdı. ABD'nin tehditleri, Çin'in dolar ödemelerini ve ABD pazarına erişimini engellemeye varma potansiyeli olan bir dizi yaptırımı içeriyor.


ABD yaptırımlarına karşılık olarak, Çinli politika yapıcıların, Şangay'ı yuanı kullanılan küresel bir finans merkezine dönüştürme ve yeni bir yerli kripto para piyasaya sürmek gibi dolar bağımlılığını azaltma planlarını hükümete önerdikleri duyuruldu.


Dönmez: 5 yılda 100 ton altın üretimini yakalamak istiyoruz

 Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Kovid-19 salgınına rağmen bu yıl sonunda 44 ton altın üretim hedeflerinin olduğunu belirterek, "Önümüzdeki 5 yıl içerisinde inşallah 100 ton altın üretimini yakalamak istiyoruz" dedi.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, yaptığı yazılı açıklamada temmuz ayından itibaren madencilik faaliyetlerinin aktif günlerine dönmeye başladığını belirtti. Bakan Dönmez, "Altında uzun yıllar itibarıyla yıllık 8-10 milyar dolar civarında ithalatımız var. 2017'de başlayıp 2018’de tamamladığımız havadan jeofizik görüntüleme ile Türkiye’nin dört bir tarafını havadan röntgenini çektik. Türkiye genelinde bu çalışmayı bitirdik. Her yıl ortalama 1 milyon metre sondaj yapıyoruz. O sondajlardan da bazı maden varlıklarının rezervlerini tespit ediyoruz, sonrasında da ilgili bölgenin sınırlarını tespit ederek saha işletilip ekonomiye kazandırılıyor. Hatırlayacağınız gibi geçen yıl 38 ton altın üretmiştik. Bu Türkiye tarihinde bir rekordur. Zira 2000'den önce ülkemizde altın üretimi hemen hemen yoktu. Bu üretime biz 2000’li yıllardan sonra ulaştık. Bu yılda salgına rağmen inşallah 44 ton altın üretim hedefimizi yakalayacağız. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de bu üretimleri katlayarak yıllık 100 ton altın üreteceğiz" dedi.


'TÜRKİYE OLARAK AYNI PROSEDÜRLERİ UYGULUYORUZ'


Türkiye'nin yıllık ortalama 150 ton altın ithalatı olduğunu belirten Bakan Dönmez, "Bu rakamlara ulaştığımızda da altın ithalatına ödediğimiz rakamlar üretimimiz oranında azalacak. Topraklarımızda var olan altını çıkarmamız gerekiyor. Tıpkı Amerika, Kanada, Avustralya ve diğer ülkelerin yaptığı gibi. Gelişmiş ülkeler altın çıkarmada hangi prosedürleri uyguluyorlar ise, biz de Türkiye olarak aynı prosedürleri uyguluyoruz. Altın ithalatının cari açığın oluşmasında önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. Örneğin 2019 yılında 12,5 milyar dolarlık altın ithal etmişiz. Saf altını da işleyerek 7 milyar dolarlık altın ihraç etmişiz. Net açık 5,5 milyar dolar. Bu yılın ilk 6 ayında ise 11,5 milyar dolarlık altın ithal etmişiz. Buna karşın 3 milyar dolarlık da altın ihraç etmişiz. 6 ayda 8,5 milyar dolarlık altında net dış ticaret açığımız var" diye konuştu.

'LİTYUM ÜRETİMİNE BU YIL SONUNDA BAŞLIYORUZ'


Elektrikli otomobil bataryalarında da kullanılan lityum ile ilgili çalışmalarının olduğunu beliren Bakan Dönmez, "Eskişehir Sivrihisar’da Eti Maden İşletmeleri bir pilot tesis kurma çalışmalarına başladı. Bor atıklarından lityum üretimine bu yıl sonunda da başlayacağız inşallah. Başlangıçta yılda 10 ton olmak üzere bu yıl sonu itibarıyla üretime geçiyoruz. Kısa vadede bu üretimi 500 tonun üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Salgın sürecinde madencilik alanında faaliyetler çok büyük ölçüde yavaşladı. Bu sebeple üretimde de ciddi düşüşler yaşandı. Temmuz ayından itibaren madencilik faaliyetleri eski, aktif, güzel günlerine dönmeye başladı. Çin’de de işlerin açılmasıyla beraber ihracatta da kıpırdanmalar başladı" ifadesini kullandı.


'YENİLENEBİLİR ENERJİDE TÜRKİYE HIZLI BİR DÖNÜŞÜM YAŞIYOR'


Bakan Dönmez, ekim ayı içerisinde 1000 megawattlık (MW) Mini YEKA-GES yarışmasını yapacaklarını belirterek şunları kaydetti:


"10 yıl içerisinde 10 bin MW rüzgar ve 10 bin MW güneş kapasitesinin eklenmesi hedefleniyoruz. Sadece üretim değil yenilenebilir enerji teknolojilerinin üretimine de yatırım yapılıyor. Rüzgar türbini üreten fabrikanın açılışı yapılacak. Lisanssız üretimde 6.500 MW seviyelerine gelindi. Yaklaşık yüzde 92'si güneş kaynaklı. Temmuz ayı sonu itibarıyla 2020’nin ilk 7 ayında yerli ve yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretim oranı yüzde 63,7. 2017 yılından beri yenilenebilir enerji kapasite artışında ülkemiz dünyada 9'uncu Avrupa’da üçüncüyüz.  2019’da yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrik enerjisi miktarında Avrupa’da 2'nci sırada yer aldık.  Yerli kaynakların elektrik üretimindeki payı Aralık 2018’den bu yana aralıksız olarak 19 aydır aylık bazda yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor."


Notlar neden önemli?

 Moody’s ve benzeri kredi değerlendirme kuruluşlarının raporları borç veren ülkeler ve fonlar için önemli bir referans kaynağı. Bu nedenle piyasalar tarafından yakından takip ediliyor. Söz konusu notların aşağıya kayması kredi verecek kuruluşların aldığı riskin de artması anlamına geleceğinden buna bağlı olarak faiz oranlarının yükselmesine ve borçlanma maliyetinin artmaya sebep oluyor. Aynı şekilde ülkeye gelen fonların çıkmasına yol açıyor. Bu nedenle kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptığı değerlendirmeler önemli olmakta. 

(Zeynep Aktaş-Milliyet)


Borsaya 488 bin yeni yatırımcı geldi

 Borsa İstanbul'da ağustos sonu itibarıyla yerli yatırımcı sayısı 1 milyon 676 bin 196 ile tüm zamanların zirvesini gördü.

Türkiye'de sermaye piyasalarına ilgi her geçen gün artıyor. Merkezi Kayıt Kuruluşu'nun (MKK) ağustos verilerine göre, ağustosta 76 bin 398 artan yerli gerçek yatırımcı sayısı 1 milyon 676 bin 196'ya ulaşarak rekor tazelerken, yılbaşından bu yana Borsa İstanbul'daki yerli yatırımcı sayısı 488 bin 138 yükseldi. Bu da yaklaşık yüzde 41'lik artışa işaret etti.


Ağustostaki artışla birlikte Borsa İstanbul'daki yerli yatırımcı sayısı üst üste 13 aydır artarken, bu dönemde aylık bazda ortalama 40 bin 500 yatırımcı Borsa İstanbul'la tanıştı. MKK verilerine göre, nisanda 88 bin 992 artan yerli yatırımcı sayısı, aylık bazda tüm zamanların en çok arttığı dönem oldu.


Borsa İstanbul'da yatırım yapan yabancı kurumsal yatırımcı sayısı ise son dönemde düşüş eğilimi gösterirken, ağustosta 43 azalarak 1.277'ye geriledi. Bununla birlikte yabancı gerçek yatırımcı sayısı ise son 9 aydır artıyor. Söz konusu dönemde aylık ortalama 203 kişi yatırımlarını değerlendirmek için Borsa İstanbul'u tercih etti.


EN ÇOK 'KÜÇÜKLERİN' PORTFÖYÜ ARTTI


MKK verilerine göre, ağustosta Borsa İstanbul'da yatırım yapanların toplam portföy değeri yüzde 7,4 azalışla 558 milyar 768 milyon liraya gerilerken, aynı dönemde yatırımcı sayısı 76 bin 619 artarak 1 milyon 693 bin 714'e yükseldi.


Yerli yatırımcıların portföy değeri ağustosta yüzde 0,5 düşüşle 272 milyar 277 milyona düşerken, bu dönemdeki yatırımcı sayısı 1 milyon 682 bin 511 oldu. Yatırımcı sayısı 144 artan yabancı yatırımcının portföy değeri ise yüzde 13,1 azalışla 286 milyar 491 milyon liraya indi.


MKK verileri portföy dilimi bazında incelendiğinde, gerçek kişiler arasında ağustosta portföy değeri en çok artan grup yüzde 7,9 ile 10 bin lira ve altı portföye sahip bulunanlar oldu. Yatırımcısı sayısı 495 binden 522 bine çıkan 10 ila 100 bin liralık portföy dilimindeki yüzde 5,5'lik değişim, bu alandaki en yüksek artışa işaret etti.


Yılbaşından bu yana 100 bin ila 1 milyon lira portföy dilimindeki yatırımcı diliminin portföy değeri yüzde 92, yatırımcı sayısı ise yüzde 93 arttı ve en iyi performans gösteren grup oldu.


HER YAŞTAN YATIRIMCI


Ağustosta 75 ve üstü yaş grubu hariç bütün yaş gruplarında yerli yatırımcı sayısı artarken, en yüksek artış 15 bin 773 kişi ile 30-34 yaş grubunda yaşandı.


Portföy değerini en çok artıran yaş grubu 1 milyar 38 milyon lirayla 40-44 olurken, bu yaş grubu, 21 milyar 656 milyon lirayla en yüksek portföy değeri ve 227 bin 852 yatırımcıyla zirvede bulunuyor.


Yılbaşından bu yana bütün yaş gruplarında yatırımcı sayısı yükseldi. Söz konusu dönemde en yüksek artış 98 bin 327 kişiyle 30-34 grubunda yaşanırken, bu yaş grubunu 88 bin 183 kişiyle 25-29 yaş grubu takip etti.


Ocak-ağustos döneminde portföy değerini en çok artıran grup ise yüzde 176 ile 25-29 olurken, bu yaş grubunun portföy değeri 8 ayda 1 milyar 719 milyon liradan 4 milyar 753 milyon liraya yükseldi.


Kredi notu nedir, kredi notunu kim verir?

 Türkiye cuma akşamı sürpriz gelen not düşüşü ile kredi derecelendirme kuruluşlarını konuşuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan karara tepki gösterirken notu 'yok hükmünde' tanımladı. Peki kim bu kredi derecelendirme kuruluşları?

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, ülkelerin ve şirketlerin profillerini çıkararak bu ülkeye yatırım yapmak isteyen kişilere rehber hazırlayan şirketler. Örneğin bir şirkete ortak olmayı düşünen bir yatırımcı kredi notuna ve şirketle ilgili hazırlanan raporlara göz atıyor, böylece daha önce detaylı olarak incelemediği şirketin borçları ve kasadaki nakit durumuna ilişkin fikir ediniyor.


Özellikle yabancı ülkelerde yatırım yapmak isteyen yatırımcılara ülkeleri daha detaylı tanıtmak için bu kredi notları oldukça önemli. Kredi notları benzetmek gerekirse ikinci el otomobil almak isteyen birinin tarafsız bir kurumsal ekspere aracı götürüp rapor alması gibi düşünülebilir.


Mesela Fitch’te notu AAA olan bir ülke notu C olan bir ülkeye göre daha yatırım yapılabilir olarak tanımlanıyor. Uluslararası yatırımcıların dolayısıyla da hükümetlerin nazarında kredi notları önemsenerek yakından takip ediliyor. Hal böyle olunca Türkiye ekonomisi için de Fitch, S&P ve Moody’s gibi kurumların verdiği kredi notları oldukça öne çıkıyor. İç siyasette politikacılar bu notların çok bir anlamı olmadığını söylese de özellikle yabancı yatırımcılar Türkiye’ye ilişkin kararlarında bu notları yakından takip ediyor. 


Kredi notu veren bu kurumlar sadece Türkiye’de değil dünya siyasetinde de tartışmalı bir şekilde izleniyor.


Kredi derecelendirme kuruluşlarının tarihi 20. yüzyılın başına kadar gidiyor. ABD’de faaliyetlerine başlayan şirketler daha sonra dünyaya açıldı. İşte kredi derecelendirme kuruluşlarının kısa tarihi…


MOODY'S


John Moody 1900 yılında ABD'deki büyük şirketler ve hükümet kurumlarının özeliklerini geleceğe yönelik performans tahminlerini Moody'nin Sanayi ve Çeşitli Güvenlikler isimli kitabında topladı. Kitaptaki bilgiler şirketlerin hisse ve satış rakamlarını içeriyordu. Kitap kısa süre içerisinde büyük başarı gösterdi ve ilk iki ayda tükendi. 1903 yılına gelindiğinde Moody ABD'de ünlü bir otorite haline gelmişti. Bu başarısına rağmen 1907'ye gelindiğinde Fed yapısındaki değişiklik sebebiyle ülkede baş gösteren ekonomik krize direnemeyen John Moody yayıncılık şirketini kapatmak zorunda kaldı.


1909 yılına gelindiğinde John Moody yeni raporu Demiryolları Yatırımlarının Analizi'ni çıkardı. Bu kitapta oldukça büyük bir başarıya imza atarken John Moody Moody's Yayımcılık Şirketi'ni kurdu. 1924 yılına gelindiğinde ABD'deki halka açık dev şirketlerin tamamı Moody's tarafından notlanmaya başladı. Şirket 1962 yılına kadar Moody Ailesi'nde kaldı. Firma 1962'de Dun&Bradstreet'e satıldı.


1970 yılına gelindiği zaman Moody's notladığı kurum ve şirketlerden ücret almaya başladı ve kuruluş ciddi şekilde büyüdü. Şirketin günümüzde 10.400 çalışanı bulunuyor.


ERDOĞAN: KIYMETİ YOK


Moody's Türkiye'nin kredi notunu geçen cuma günü yatırım yapılabilir seviyenin beş basamak altı olan B2'ye indirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Moody's'in bu hamlesi sonrası, 'Puanlamalarınızın kıymet-i harbiyesi yok' açıklamasında bulundu.


FITCH


Fitch, John Knowles tarafından 1913'te kuruldu. Knowles'un ilk bilinen çalışması “The Fitch Hisse ve Bono Pazarı Rehberi” olarak çıktı. Knowles 1924 yılında AAA'dan D'ye doğru giden bir notlama sistemine geçti. Bu notlama sistemi endüstrinin tamamı tarafından kabul edildi ve uygulanmaya başlandı. Kurum 1990'ların soruna doğru tam zamanlı bir notlama şirketi oldu. Fitch bünyesinde iki bin kişi çalışıyor.

İSTANBUL OFİSİNİ KAPATTI


Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, 2018 yılının ocak ayında İstanbul'daki ofisini kapattı. Firma ofisinin kapandığı tarihte 75'ten fazla Türk şirketine not veriyordu.

S&P


Standard&Poor's'un tarihi 1860 yılına kadar dayanıyor. Henry Varnum Poor tarafından yayımlanan ‘ABD'deki Demiryolları ve Kanalların Kısa Tarihi' isimli kitapta bu alanlarda iş yapan şirketlerin genel bilgileri yer alıyordu. Herny Varnum oğluyla beraber 1868'de H.V. Ve H.W. Poor Co. isimli şirketi kurdu. Babaoğul demiryolları şirketleriyle ilgili iki tane kitap yazdı.


1906 yılında Luther Lee Blake Standard İstatistik Bürosu'nu kurdu. Standard firması dönemlik kitaplar basmak yerine 12.5 cm x 20 cm'lik kartlar üzerine şirketlerin durumlarını açıklayan yazılar hazırladı. Kart sistemini kullanmalarının nedeni daha sık not değerlendirmesi yapmalarıydı. 1941 yılında Poor Publishing ve Standard Statistic birleşerek S&P adını aldı. Firma 1966 yılında McGraw-Hill tarafından satın alındı. S&P'nin şu an 10 bin civarında çalışanı bulunuyor.

ABD YÖNETİMİ DAVA AÇMIŞTI


ABD yönetimi 2007 yılında mortgage kredilerine verdiği olumlu notlardan dolayı S&P'ye dava açmıştı. S&P, 2008-2010 yılları arasında büyük bir krize neden olan mortgage varlıklarına yüksek notlar verirken riskleri görmezden gelip kazançlara odaklanmakla suçlanıyor.


İşsizlik Sigortası Fonu büyüklüğü 112 milyar TL'ye geriledi

 İşsizlik Sigortası Fonu'nun toplam varlığı Ağustos ayında bir önceki aya göre 741,2 milyon TL düşüş gösterdi ve 112 milyar liraya geriledi.

İŞKUR'un 'İşsizlik Sigortası Fonu Bülteni'ne göre, Temmuz sonu 112 milyar 780,0 milyon TL olan Fon'un menkul kıymet ve nakit diğer Ağustos başında 112 milyar 39,1 milyon TL civarında indi.


Fon varlığının yüzde 80,53'ü tahvil yüzde 19,47'si mevduattan oluştu. Bir önceki ay tahvil miktarı yüzde 85,84, mevduat miktarı yüzde 14,16 olmuştu. Aynı ayda fonun geliri 2,90 milyar TL, gideri ise 3,65 milyar TL olarak gerçekleşti. Fon'dan en fazla ödeme 1,89 milyar TL ile kısa çalışma ödeneği için yapıldı.


Ağustos ayında önceki dönemden ödemesi devam edenlerle birlikte 1 milyon 212 bin 308 kişiye kısa temin ödemesi gerçekleştirildi.


İşsizlik ödeneğine 18 yılda 14 milyon başvuru yapıldı 


Mart 2002 tarihi 31.08.2020 kadar işsizlik ödeneğine 13 milyon 921 bin 236 kişi başvurdu, 8 milyon 95 bin 875 kişi ödenek davası hak kazandı. Buda kapsam hak eden kişilere toplam 36,3 milyar TL ödeme yapıldı.


2020 Ağustos ayında, önceki dönemden ödemesi devam edenlerle birlikte 356 bin 858 kişi için ödeme miktarı 438 milyon TL oldu. İşsizlik Sigortası Fonundan bugüne kadar hak eden 14 milyon 210 bin kişi için 72,4 milyar TL ödeme yapıldı.


3 Eylül 2020 Perşembe

Alkin: Vatandaşın enflasyonu TÜFE’nin üzerinde

 Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin, "Vatandaşın enflasyonu 25-26 kalem mal ve hizmetten oluşuyor. Bunlardaki artış da TÜFE artışının çok üzerinde" dedi.

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Alkin, Ağustos ayı sonu itibarıyla yüzde 11.77’e ulaşan yıllık enflasyon verilerini değerlendirdi. Alkin, son açıklanan 0.86’lık Ağustos ayı Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) artış oranının 2020 yılı için tek haneli enflasyonun artık mucizelere kaldığını ifade etti.


"Vatandaşın enflasyonu TÜFE’nin üzerinde"


Enflasyon sepetinin oluşturan mal ve hizmet kalemlerine değinen Emre Alkin, “Ağustos ayında enflasyon sepetine giren mal ve hizmetlerin yüzde 65’inde fiyatlar yükselmiş, yüzde 13’ünde değişmemiş, yüzde 22’sinde ise düşüş göstermiş. Sepete giren 418 kalem mal ve hizmet, elbette vatandaşın enflasyonu anlamına gelmiyor. Vatandaşı ilgilendiren hayat pahalılığı. Vatandaşın enflasyonu 25-26 kalem mal ve hizmetten oluşuyor. Bunlardaki artış da TÜFE artışının çok üzerinde.” dedi.


"Çekirdek enflasyon direniyor"


Çekirdek enflasyon verilerine de değinen Emre Alkin, “Mevsimine bakmaksızın her ay satın almaya mecbur olduğumuz mal ve hizmetleri temsil eden çekirdek enflasyonda da maalesef gözle görülür bir düşüş yok. Aksine çekirdek enflasyon yüzde 11’in üzerinde seyrediyor. Bu şartlarda TÜFE’nin düşük seyretmesi ancak ve ancak mevsimlik mal ve hizmetlerde yaşanacak sert bir düşüşle olabilirdi. Böyle bir gelişme yaşanmadığını da son rakamlar bize gösterdi.” diye konuştu.


“Bu yıl tek hane imkansız”


Ağustos ayında en çok fiyatı artan ürünlerin tarım ürünleri, özellikle de yaş meyve sebze türleri olduğunu belirten Emre Alkin, “Fiyatı düşenler arasında da yaş meyve sebze ürünleri var ama görülüyor ki enflasyonu durdurmaya güçleri yetmemiş. Mart ayından beri tekrarladığım beklentiyi sıkılmadan ifade edeceğim. Bu yıl tek hane enflasyon imkansız. TÜFE yıllık bazda yüzde 11 civarında gerçekleşecek gibi gözüküyor.” dedi.

“MB’nin faizi indirmesi intihar olur”


Enflasyondaki son gelişmelerin Merkez Bankası’nın faiz kararını da etkileyeceğini kaydeden Emre Alkin “Bu şartlar altında Merkez Bankası’nın faiz düşürmesi imkansız. Hatta mevcut enflasyon ve mevcut şartlara rağmen Faiz düşürmek intihar etmek olur.” ifadelerini kullandı.


“Bankalar faiz artışı istemez”


Prof. Dr. Emre Alkin, şu aşamada Merkez Bankası’nın faizi yükseltmesinin finans kurumları açısından ve büyüme dinamikleri açısından ‘istenmeyen bir seçenek’ olarak göründüğünü söyledi. Bundan hareketle Merkez Bankası’nın bu ay da pas geçip, faizlere dokunmayacağını belirten ünlü ekonomist “Bankaların mecburiyetten dolayı mevduat faizlerini yükseltmeye devam edeceklerini söylemek falcılık olmaz.” şeklinde konuştu.