31 Mart 2018 Cumartesi

ABD ekonomisindeki büyüme doları neden yükseltiyor

Fed'in gösterge faizlerini daha da yükseltme sinyali doların yükselmesine neden oluyor
ABD'de ekonomik büyüme verilerinin  açıklanmasının ardından dolar yükseldi. Türk Lirası karşısında da dolar 4 liranın üzerini tekrar test etti. 29 Mart'ta Türkiye'de açıklanan rekor büyüme verisiyle dolar, TL pozisyonunda düşüş yaşadı.

Peki ABD’deki ekonomik büyüme doların değerini neden arttırıyor? Aslında doların değerini arttıran Amerikan merkez bankası Federal Reserve’ün gösterge faizleri daha da yükseltme ihtimalinin güçlenmesi. Fed zaten geçtiğimiz hafta gösterge faizleri 25 baz puan arttırmış ve yıl içerisinde yeni arttırımlara gidebileceğinin sinyallerini vermişti.

Fed’in böyle bir adım atma beklentisi ise merkez bankasının yasayla tanımlanan iki görevinden kaynaklanıyor.

Bunlardan ilki Amerikan ekonomisindeki fiyat istikrarını korumak, yani enflasyonu kontrol altında tutmak; ikincisi de istihdamı arttırmak bu da ekonomiyi canlandırmak ve büyümeyi desteklemekle mümkün.

Büyüme beraberinde enflasyonu da getirir, işte orta vadede enflasyonu hedeflenen seviyede sabit tutmak isteyen Fed’in faiz arttırımına gitmesinin ilk ve en kolay anlaşılır nedeni bu.

İkincisi ise biraz daha karmaşık. Federal Reserve, Avrupa Merkez Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’ndan farklı olarak (her iki merkez bankası da yasal olarak sadece fiyat istikrarından sorumlu) istihdamı arttırmak için önlemler almak zorunda. Fed’in kriz zamanlarında daha proaktif davranarak olağanüstü adımları daha çabuk atmasındaki neden işte bu zorunluluk.

Federal Reserve’ün olağanüstü önlemleri

Bir ülke ekonomisini dişli ve çarklar düzeneğine benzetirsek finans sektörünü bu çarkların rahat ve hızlı dönmesini sağlayan yağlama sistemi olarak tanımlayabiliriz. Kendisi bu düzeneğin doğrudan bir parçası olmadığı için reel sektör olarak kabul edilmiyor ama ideal anlamda sistemin sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlayarak hatta hızlandırarak bir bütün olarak üretilen değerin kat be kat artmasını sağlayabiliyor.

Finans sektörü, reel sektör çarklarını yağlama görevini bankalar aracılığıyla yapıyor. Merkez bankaları ise bankaların bankası rolünde. Yani nasıl bir birey ya da bir şirket paraya ihtiyacı olduğunda bankalardan kredi çekiyor, ya da elindeki fazla parayı yeni bir iş kurma, bir şirkete ortak olma ya da borsa gibi araçlarda değerlendirmek istemediğinde hiç olmazsa bankaya yatırayım mevduat faizi alayım diyorsa aynen bankalar da paraya ihtiyaç duyduğunda ya da elinde fazla para kaldığında merkez bankalarına yöneliyor.

2007-2008 yıllarında mortgage piyasası çöküp türev ürünlerle şişen balonlar patladıktan ve Amerikan bankacılık devi Lehman Brothers battıktan sonra piyasalara hakim olan panik havasıyla bankalar bırakın reel sektöre birbirlerine bile borç vermemeye başladı.

Böylece yukarıda bahsettiğimiz düzenekteki yağ hızla kurumuş oldu. Çarklar artık dönmemeye başladı ve hatta sistem tamamen iflasın eşiğine geldi.

Görev tanımı gereği bu çarkların tekrar dönmesini isteyen Federal Reserve önce bankaların elindeki likiditeyi kendisine getirmek yerine ekonomiye aktarmasını sağlamak için faizleri yüzde sıfıra yakın seviyelere çekti. Bu, bankalara bana yatırdığınız paradan hiç bir gelir elde edemeyeceksiniz para kazanmak istiyorsanız piyasaya yönelin demekti.

Fakat bunun yeterli olmaması nedeniyle Fed bu defa trilyonlarca dolarlık bono alım programları ile piyasaya nakit enjekte ederek adeta ekonomiyi likiditeye boğdu.

Bunu yaparken Fed yönetimi doların değer kaybedeceğinin ve enflasyonun yükseleceğinin farkındaydı ama ekonominin canlandırılarak istihdamın arttırılması görevini en azından bir süre için öncelik olarak belirledi.

Fed yönetiminin farkında olduğu bir diğer konuda bu aşırı likiditenin sistem dışına çıkarak dünyanın farklı ülkelerine yöneleceğiydi. Ama musluğun kontrolü kendilerinde olduğu için bunu da önemsemediler.

Nitekim bu fazla likidite uluslararası yatırımcılar aracılığıyla getirisi daha yüksek olan ülkelere yöneldi. Dolarlar satılarak Brezilya Reali alındı ve Brezilya hazine bonolarına, borsasına yatırım yapıldı. Dolarlar satılarak Güney Afrika Randı alındı ve hazine bonolarına, borsasına yatırıldı. Dolarlar satıldı Türk Lirası alındı ve Türk hazine bonolarına, borsasına yatırıldı. Yani tüm dünyada dolara olan talep azaldı ve farklı para birimlerine özellikle yükselen ekonomilerin parasına talep arttı.

Burada dikkat çeken nokta ise bu yatırımların çok büyük bir kısmının sıcak para olarak kalmasıydı. Yani fabrika inşaatı ya da baraj yapımı gibi uzun vadeli değil ihtiyaç duyulduğunda hızlıca tekrar likit hale getirilebilecek bono, tahvil, hisse senedi gibi alanlara yatırıldı.

Dananın kuyruğu kopuyor

Çarklar dönmeye başlayıp Amerikan ekonomisi krizi atlatınca ve büyüme istikrarlı hale gelince Federal Reserve bono alım programını yavaşlatıp faizleri kademeli olarak yükseltmeye başladı. Yani piyasaya nakit pompalamayı bırakırken fazla likiditeyi de çekmeye başladı.

İşte her faiz arttırımı piyasadan daha fazla doların azalmasına yol açıyor. Bu da domino etkisiyle zamanında dünyanın farklı ülkelerinde farklı para birimlerine çevrilen dolarlara olan talebin tekrar artması anlamına geliyor ve doların değerini yükseltiyor.

Kendi özkaynakları ve tasarrufları yeterli olmayınca büyümesini dış kaynakla destekleyen ekonomiler verdikleri cari açığı likidite ve dolayısıyla sıcak para girişinin bol olduğu bu dönemde kolayca finanse edebildi.

Aslında bu bolluk içindeki günlerin biteceğini öngöremeyerek gerekli önlemleri almayan ekonomiler için kelebek etkisi, domino etkisinden daha doğru bir metafor olacaktır.

Zira Federal Reserve’ün herhangi bir beklenmedik şoka yol açmamak için aylar öncesinden davul zurna çalarak duyurduğu ve bir kelebeğin kanat çırpması hükmündeki faiz arttırımları dünyanın öbür ucunda bir fırtınaya yol açabiliyor.

30 Mart 2018 Cuma

Türkiye Varlık Fonu

“Daha güçlü bir Türkiye için…” başlığı altında Türkiye’nin önemli varlıklarını geliştirmek, değerlerini artırmak, ülkenin öncelikli yatırımlarına kaynak sağlamak adına, kamuya ait olan varlıkları daha etkin ve verimli bir şekilde yönetmek hedefiyle kurulan Türkiye Varlık Fonu

DÜNYADA İLK 20’DE

Resmi kuruluş tarihi 26 Ağustos 2016 olan Türkiye Varlık Fonu’nda başkanlığa getirilen Mehmet Bostan, Kasım 2016’daki atamadan 9 ay sonra görevden alındı. 9’dan fazla ülke, finans, enerji, ulaştırma-lojistik, telekom-teknoloji ve tarım sektörlerinde 14 şirket, 2 lisansla toplam portföy değeri 40 milyar doları aşan ve dünyada ilk 20'ye giren Fon’un kapısını çaldı. Ancak milli şirketlere küresel aktör olma yolunu açma misyonuyla yola çıkan, bu arada yabancıların gözünde ilgi ve cazibe merkezi haline gelen Türkiye’nin ‘yatırım giriş kapısı’ aylardır sessiz.

MUHTEŞEM BİR PORTFÖY

Bünyesinde bulunan Türkiye’nin devleri, THY, Türk Telekom, Ziraat Bankası, Halkbank, Türkiye Petrolleri, BOTAŞ, PTT, TÜRKSAT, Borsa İstanbul, Milli Piyango, TCDD İzmir Liman, TDİ, Eti Maden, Kayseri Şeker Fabrikası, Çaykur, Türkiye Jokey Kulübü ile muhteşem bir portföye sahip olan Türkiye Varlık Fonu’nda halen Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ Yönetim Kurulu Başkanvekili, Kerem Alkin, Yiğit Bulut ve Oral Erdoğan da Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor.


29 Mart 2018 Perşembe

Dünyanın borcunda Libor krizi

Global piyasalarda borçlanma için uygulanan referans faiz oranı Libor son aylarda hızlı yükseliyor. Türk şirket ve bankaları için de Libor faizindeki artış ek maliyet anlamına geliyor. Libor faiz oranı yaklaşık 10 yıl önceki seviyeye döndü.

Küresel borçlanma maliyetlerinde baz alınan ve bankalararası borçlanma faizini gösteren Libor oranları son dönemde dikkat çekici şekilde yükseliyor. Sadece bankaların borçlanmasını değil yurtdışından kredi alan herkesi ilgilendiren Libor faizlerindeki artış şirketlere ve bankalara maliyet olarak yansıyor. Global piyasalarda 350 trilyon doların Libor faiz oranlarıyla kullanıldığı belirtiliyor.

Gösterge olarak ise 3 ay veya 12 ay vadeli dolar (USD) bazlı Libor faizi kullanılıyor. 2014’te yüzde 0.50 seviyelerinde olan 12 aylık Libor faizi 2015 yılında yüzde 1.17’ye 2016 yılında yüzde 1.68’e 2017 yılında yüzde 2.11’e yükseldi. 2018 yılının ilk 3 ayında ise yüzde 2.67’ye geldi. Son 6 ayda yani Eylül 2017’den beri ise rekor bir hızlanma yaşandı. Yani son 6 ayda yüzde 1.69’dan yüzde 2.67’ye fırladı. Yani yaklaşık 1 puan arttı. Yaklaşık hesaplamalara göre bu yükseliş 1 milyar dolarlık kredide 10 milyon dolarlık bir ek maliyet getiriyor. Artık Libor faizi 2008 krizi döneminden çıkışta görülen seviyelere yükseldi yani 10 yıl öncesinde...

Libor faiz yükselişi sadece Türk banka ve şirketlerinin derdi değil. Yurtdışında da piyasaların gündemi Libor faizine döndü. Birçok tahvil, işletme kredisi ve mortgage için de temel olarak kullanılan Faiz oranı Libor. Bloomberg Businessweek’e konuşan Commerzbank AG Analisti Christoph Rieger, “Libor hâlâ en önemli referans oranı. Yükseliş büyük fark yaratıyor. Bu çok acı verici olabilir” diyor. Morgan Stanley Asya ve Gelişen Piyasalar Baş Stratejisti Jonathan Garner da, artan Libor faizlerinin, Fed’in önceden beklenenden daha şahin olmasıyla birlikte şu an çok daha büyük bir endişe unsuru olduğunu belirtti. Garner, “Yıla damgasını Fed değil, özel borçlanma piyasalarındaki hızlanma vuracak” şeklinde konuştu.

ARTIŞ DEVAM EDEBİLİR

Peki neden arttı? Ve yükseliş nereye kadar sürecek? Alnus Yatırım Araştırma Müdürü Yunus Kaya, “Dünyanın para bolluğuna kavuşarak 2008 krizinden çıkışının ardından Amerikan Merkez Bankası (Fed) sıkılaştırmaya girdi ve faizleri artırmaya, piyasadan para çekmeye başladı. Ekim-Aralık 2017’de aylık 10 milyar dolar piyasadan çekilirken 2018 yılbaşından itibaren 20 milyar dolara yükseldi. Bu rakam nisanda 30, temmuzda 40 milyara yükselecek. Para bolluğunda faizler düştüğünden borçlanmak avantajken para azalırken faizler yükseldiğinden dezavantaja dönüşüyor. Ve Libor faizlerindeki artış da bunun en büyük örneği. Aynı zamanda ABD Başkanı Trump’ın ‘ticaret savaşı’nı sürekli akılda tutan hamleleri de yükselişin nedenlerinden. Gelelim nereye kadar olduğuna... Fed, 2015 Aralık’ta faiz artışına başladı. 2018 yılında faiz artışının 4 tane daha olması bekleniyor. Üstelik Fed üyelerine göre 2019 ve 2020’de faiz artışlarının devam edecek. Bu Libor faizindeki artışın önümüzdeki süreçte devam edeceğini gösteriyor. Öyle ki Türkiye’deki şirket ve bankalar borçlanırken Libor artı bir faiz oranıyla borçlanıyor” dedi.

Kaya, Libor faizindeki artışın bankaları, bankalardan dövizle kredi kullanan reel sektör şirketlerini ilgilendirdiğini belirterek şöyle konuştu: “Libor faizlerindeki bu artış şirketlerin finansman maliyetlerinin doğrudan etkiliyor. Bir yandan dolar ve Euro kuru karşısında TL’nin değer kaybetmesinden ötürü kur zararı yazarak finansman giderleri artan şirketler, bir yandan da faizdeki artıştan etkileniyor. Faiz swapı ile bu risk önemli miktarda telafi edilse de kredi yenilemelerinde yeni maliyet demektir.”



28 Mart 2018 Çarşamba

Hisarcıklıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında geçen diyaloğu anlattı

Konya'da Ticaret Odası Konferans Salonu'nda düzenlenen '2017 Konya Ekonomi Ödülleri' törenine katılan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile aralarında geçen diyaloğu anlattı.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Konya'da Ticaret Odası Konferans Salonu'nda düzenlenen '2017 Konya Ekonomi Ödülleri' törenine katıldı. İstihdam üzerindeki vergi yüküne değinen Hisarcıklıoğlu, şunları söyledi:

''Türk iş dünyası olarak en büyük şikayetimiz, istihdam üzerindeki vergi yükleridir. Burda da dünyada şampiyonuyuz. İstihdam üzerindeki vergi yüklerinde dünya birincisiyiz. Her yıl bir sefer Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, oda başkanları bir araya geliriz. Burada Sayın Cumhurbaşkanıma, 'istihdam üzerindeki yükler konusunda dünya birincisiyiz', dedim. Zor bir dönem geçiriyoruz. 15 Temmuz hain darbe girişimiyle karşı karşıyayız. Bütün dünya ekonomi çökecek dedi, biz çökertmeyeceğiz, ekonomiyi kalkındıracağız bir başarı hikayesi yazacağız; ama senden bir talebimiz var, dedim. İstihdam üzerindeki vergi yüklerini indirin. Ben bunu der demez, 'Dur bir dakika Rifat' dedi. 'Tamam indireyim size yardımcı olayım; ama sen bana ne taahhüt edeceksin? 'dedi. 'Ne istiyorsunuz', dedim. 'Gelip bana hava atıyorsun, 1 milyon 500 bin üyem var diye. Bana her bir üye için bir istihdam sözü vereceksin' dedi. 2017 tarihinde, tarihimizde ilk defa bir yılda yeni 1 milyon 500 bin istihdam sağladık, sizler sayesinde. Allah hepinizden razı olsun."

BİR BABAYİĞİT ÇIKMAZKEN, BEŞ BABAYİĞİT BİRDEN ÇIKTI

Yerli otomobil konusunda çalışmaların devam ettiğini belirten Hisarcıklıoğlu. "Bir tane babayiğit ortaya çıkmazken beş babayiğit birden ortaya çıktı. Bu beş babayiğitte Türk özel sektöründe ilktir. İlk defa Türkiye de en büyük şirketler bir araya gelerek ortaklık yapıyor. Bizde her şey bireyseldir. Ortak otomobil yapacaklar. Yapacakları otomobilleri dünya teknolojisiyle aynı anda yarışa giriyoruz. Tamamen elektrikli otomobil yapacaklar. Dünya bu tarafa gidiyor. Klasik otomobil üretsek 100 yıl geriden başlayacaktık rekabete. Şimdi Türkiye, dünyayla aynı noktada başlıyor. İnşallah 2019 da prototip, 2021 de ilk yüzde yüz yerli, elektrikli otomobil piyasaya gelmiş olacak. Bunun çalışmalarıda devam ediyor" diye konuştu.

KARDEŞ KARDEŞE KEFİL OLMAZKEN, BİZ ÜYELERİMİZE KEFİL OLDUK

Bu devirde baba oğula, kardeş kardeşe, komşu komşuya kefil olmazken biz üyelerimize kefil olduk diyen Hisarcıklıoğlu, "Bu devirde baba oğula, kardeş kardeşe kefil olmuyor. Ama biz oda olarak üyemize kefil oluyoruz. Neden, çünkü krediye rahat ulaşmak için. Allah korusun birinizin başına bir iş gelse kefaletin karşılığını biz ödeyeceğiz. Dünyanın hiçbir yerinde Odalar Birliği teşkilatı üyesine kefil olmuyor. Yalnızca Türkiye kefil oluyor. Ondan sonra bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar da 'ne iş yapıyorsunuz' diyor. Daha ne iş yapacağız baban sana kefil olmadı biz kefil olduk. İyi değil mi? Kefil olma miktarını 250 bin liraya çıkardık. Geçen yıl 364 bin üyemizin 221 milyar liralık kredisine kefil olduk. Bu kadar üyeye kefil olan bir kuruluş var karşınızda. Geçen yıl 681 bin üyemize faizsiz, düşük faizli kredi ya da kefil olarak imkan sağladık. İnşallah bu yıl da hazırlandık. TOBB'un nefes kredisini üyelerimize duyuracağız. Sayın Başbakanımızla bunun tanıtımını yapacağız. Yine üyelerimize ait olan parayı tekrar size kullandırma imkanına kavuşacağız." dedi.

9.9 FAİZ İMKANIYLA KREDİ SAĞLADIK

Üyelerimize 9.9. faiz oranıyla kredi imkanı sağladıklarını da belirten Hisarcıklıoğlu, "Geçen yıl üyelerimize 5 milyar liralık kredi kullandırdık. Daha sonra başbakanımıza ve bakanımıza giderek imkanlarımızı kullandığımızı ve üyelerimizin faizsiz kredi istediğini söyledik. Sağolsun kendileri bizi kırmadı ve KOSGEB'ten 3 yıl vadeli 50 bin lira faizsiz kredi imkanı çıktı. Bundan da üyelerimizin yüzde 29'u yani 290 bin üyemiz faydalandı" diye konuştu.



Cari açık ülkeyi kırılgan yapıyor, o zaman küresel risk iştahının merhametine kalıyorsunuz.

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Türkiye bu cari açık sorununu çözecek çünkü cari açık ülkeyi kırılgan yapıyor, o zaman küresel risk iştahının merhametine kalıyorsunuz. Biz tasarrufları artırarak ve yerlileştirme çabalarıyla ülkemizi çok güçlü bir şekilde konumlandıracağız." dedi.

Şimşek, JW Marriott Otel'de düzenlenen "FZK Mühendislik ve Sınai Yatırımlar AŞ Tanıtım Töreni"nde yaptığı konuşmada, savunma sanayinin Türkiye açısıdan stratejik bir sektör olduğunu söyledi.

Bu sektörde geçmişte dışa bağımlılığın yüksek olduğuna işaret eden Şimşek, "2002 yılında savunma sanayinin dışa bağımlılığını yüzde 76'lardan bugün yüzde 31-32'ye düşürdük. Bu, bir alana odaklanılırsa başarabileceğimizi gösteriyor. Kaynaklarımızı, enerjimizi belli bir alanda yoğunlaştırırsak, özel sektör, kamu birlikte çok iyi çalıştığında sonuç alabiliyoruz." dedi.

Türkiye'nin karşı karşı bulunduğu en önemli sorunun cari açık olduğunu anlatan Şimşek, bunun önemli ölçüde tasarruf açığına işaret ettiğini söyledi.

Tasarrufları artırmak için de şirketlerin Ar-Ge, inovasyon, bilgi, teknoloji yoğun ürünler üretmesi gerektiğini vurgulayan Şimşek, şirketlerin bu ürünleri üreterek daha yüksek kar marjlarına ulaşabileceğini, yatırımlarını önemli ölçüde karlılıklarıyla finanse edebileceklerini ve orta ile uzun vadeli yatırımlar için kaynaklara erişme imkanı bulabileceğini kaydetti.

Yerlileştirmede önceliklendirilen alanlar

Şimşek, bugünün en önemli gündem maddesinin Türkiye'nin özellikle imalat sanayisinde de girdi bazında ithalata bağımlılığını azaltmak olduğunun altını çizdi.

Türkiye'de özellikle imalat sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak, ithal girdi bağımlığını en aza indirmek amacıyla Yerlileştirme Yürütme Kurulunun ilk toplantısını bu ayın ortasında yaptıklarını anlatan Şimşek, "Başlangıç itibarıyla imalat sanayi ithalatımızın ki yaklaşık 105 milyar dolar civarında bir rakamdan bahsediyoruz, 2 bin 768 ürün var, biz 1064 ürünü programa aldık. Kısa vadede önümüzdeki 1 yıl içerisinde hızlandıracağız, 43 ürün çalışmalarına başladık.  Bu 43 ürün yaklaşık 20 milyar dolarlık ithalata denk geliyor." dedi.

Bu ürünlerin yerlileştirilmesi hususunda yoğun bir çaba içerisinde olduklarını vurgulayan Şimşek, bunun klasik ithal ikamesine benzemediğini, bir ekosistem oluşturduklarını ifade etti.

Şimşek, hükümet olarak önemli bir Ar-Ge reformu yaptıklarını ve ilk defa tasarım desteği getirdiklerini anımsatarak, yüksek katma değerli üretimin en önemli bileşeninin tasarım olduğunu, Ar-Ge'nin de bu işin en kritik kısmı olduğunu söyledi.

 Ar-Ge alanında yaptıkları çalışmalar ve verdikleri desteklere de değinen Şimşek,  bu ay içerisinde çok önemli yatırım ortamını iyileştiren devrim niteliğinde reform yaptıklarını aktardı.

Şimşek, şunları kaydetti:

"Yerlileştirme çalışmalarının son derece şeffaf, dışa açık, rekabetçi adil bir ortam sağlayarak, kamunun eğer bir alımı varsa, kamunun alım gücünü kısmen kullanarak, yoksa rekabetçi  şartlarda çok güçlü destekler vererek, biz mümkün olduğunca Türkiye'de  bilgi yoğun, teknoloji yoğun üretimi destekliyoruz. Savunma sanayi stratejik sektördür ama birçok sektör daha var. Bizim önceliklendirdiğimiz alanlar önümüzdeki dönemde kimya ve ilaç sanayi, yarı iletken ürünler, makina teçhizat, motorlu kara taşıtları, raylı sistemler,  gıda ve bilişim gibi alanlarda yerlileştirme konusunda çok hızlı yol katetmeyi umuyoruz. Kamu alımları belli alanlarda önemli bir kaldıraç görevi görecek. Kamu alımlarının olmadığı alanlarda da biz bu ürünleri, bu türden üretimi dünyada en rekabetçi kılacak şekilde destek vermeye hazırız."

"Türkiye, cari açık sorununu çözecek"

Türkiye'nin cari açık sorununu çözeceğini belirten Şimşek, "Çünkü cari açık ülkeyi kırılgan yapıyor, o  zaman küresel risk iştahının merhametine kalıyorsunuz. Biz tasarrufları artırarak ve bu yerlileştirme çabalarıyla inşallah ülkemizi çok güçlü bir şekilde konumlandıracağız ve mesafe katediyoruz." şeklinde konuştu.

Tasarrufları artırma anlamında şirketlerin Ar-Ge ve inovasyonla daha yüksek kar marjlı alanlara kayarak, şirket tasarruflarını artırabileceğini söyleyen Şimşek, "Karları dağıtmadan üretime kanalize edecekler. Şirketlerimizin üretken alanlara daha çok kaynak aktarması önemli. Bankacılık sektörünü de bu noktadan sonra, bu tarafa biraz teşvik etmek istiyoruz. "dedi.

Şimşek, vatandaşların tasarruflarını arttırmak için Bireysel Emeklilik Sistemi'nde verilen desteklere değinerek, kamuda da ciddi bir tasarruf fazlası olduğuna dikkati çekti.

Hükümetin beşeri sermaye, eğitim, Ar-Ge ve inovasyona çok önem verdiğini anlatan Şimşek, 4. Sanayi Devrimi'nin dünyada yarattığı dönüşüm dikkate alındığında "IQ'den çok duygusal zekanın" ön planda görüldüğü bir dönemin yaşandığını söyledi.

Altyapıya da öncelik verdiklerine işaret eden Şimşek, "2018 küresel rekabet endeksinin alt bileşenleri açıklandı. Dünya Ekonomik Forumu'na göre Türkiye 28. sıraya çıktı, 27. ülke İngiltere. Demek ki Türkiye odaklanınca başarıyor, biz altyapıda sınıf atladık." ifadelerini kullandı.

Şirketlere Ar-Ge'ye yatırım çağrısı

Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının son 15 yılda ikiye katlandığını aktaran Şimşek, şöyle devam etti:

"Türkiye, dünyada katma değer zincirinde çok daha yükseklere çıkıp tutunmak istiyorsa, üretim ve ihracatımızın üçte ikisinin orta yüksek yüksek teknoloji kompozisyonunda olmasını istiyorsak, Ar-Ge harcamalarımızın milli gelire oran olarak en az yüzde 2,5-3'e çıkartmamız lazım. Şirketlerimize sesleniyorum, az da olsa cironuzun, gelirlerinizin bir kısmını bu alana yatırın çünkü bunun iki katından fazlasını size destek olarak vereceğiz."

Türkiye'nin geleceğinin parlak olduğunu vurgulayan Şimşek, ülkede reform yapıldığını, önceliklerini doğru saptamış bir hükümet ile siyasi istikrar bulunduğunu ve nüfusun nispeten genç olduğunu söyledi.

"Önemli olan büyümeyi sürdürebilir kılmak"

Son 15 yılda Türkiye'nin yüzde 5,7 büyüdüğünü bildiren Şimşek, "Çin ve Hindistan'dan sonra en hızlı büyüyen ülkelerin başında geliyoruz. Son 10 yılda Türkiye, 8,7 milyon vatandaşına iş bulmuş. Şimdi reform ve doğru yatırımlarla verimliliği arttırma zamanı. Ben inanıyorum ki Türkiye vatandaşının özlem duyduğu kurumsal altyapıyı da gerçekleştirecektir." şeklinde konuştu.

Bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Şimşek, sermaye piyasalarını geliştirmeye önem verdiklerini söyledi. 

Ziraat Katılım Bankası ile Fikssan Fikstür Sanayi ve Ticaret AŞ’nin Türkiye’de ilk defa ortak yatırımlar modeli ile hayata geçirdikleri FZK Mühendislik ve Sınai Yatırımlar AŞ ile bankanın aslında yatırım bankacılığı rolüne girdiğini anlatan Şimşek, şunları kaydetti:

"Önemli olan burada, başarılı örnekleri ortaya çıkarmak ve Türkiye'de var olan imkanlarla sınırlı kalmayıp, bu örneklerin küresel uzun vadeli kaynaklarla finansmanını sağlamak. Ülke olarak bizim iştahımız büyük, biz hızlı koşmak istiyoruz, biz daha hızlı büyümek istiyoruz. Onun için de uzun vadeli kaynak. Bizim makro finansal istikrarı koruma noktasında da irademiz devam ediyor. Bu zorlu dönemin yansımaları piyasalarda hissediliyor ama enflasyonu aşağıya çekmek bizim en önemli önceliklerimizden biri. Genelde büyüme çok konuşulur, büyüme herşeyin başıdır. Büyüme önemlidir ama önemli olan bunu sürdürülebilir yüksek kılmak. Bunun için de fiyat istikrarı olmazsa olmazdır. O nedenle yine bütün kurumlar üzerine düşeni yapıyor, yapacak."

27 Mart 2018 Salı

Milli hamaset ile Ponzi tezgahı

Risksiz bir şekilde büyük paralar kazanma arzusunda olanları kolayca tuzağa düşüren Çiftlikbank gibi dolandırıcı yapıların çarkı nasıl dönüyor? Hürriyet yazarı Uğur Gürses, bu sorunun yanıtını veriyor. İşte Gürses'in o yazısı:
Dolandırıcılar, saadet zinciri kurucuları bu işi nasıl yapıyorlar? Daha doğrusu “müşterilerini” nasıl buluyorlar? Dolandırıcılar var; çünkü kolay kazanç elde edip “köşeyi dönmek” isteyen, kazanma hırsı içinde, açgözlü ya da tamahkar olarak tanımlanabilecek zaafları olanlar var olduğu için.

Hele ki bilgi ve bilimden çok, köşe dönmeci “uyanıklığa” ve lümpenliğe sempatinin olduğu yerlerde şaşkınlık yaratmıyor.

Tüm dolandırma vakalarında, kazanma hırsı ve açgözlülüğe eşlik eden bir başka duygu daha var; o da “güven” duygusu. İçinde bir de hamaset varsa “tüy dikiliyor.”

“Çiftlik Bank” olayı da tam bir Ponzi tezgâhı. Kaz geleceği umuduyla tavuklarını feda eden yurttaşların düştüğü bir tezgâh.

“Sona kalanın dona kaldığı” dolandırma vakaları iki gruba ayrılıyor; birincisi piramit tipi ya da saadet zinciri olarak tanımlanıyor, diğeri de Ponzi tipi “yatırım” tezgâhı. Piramit ya da saadet zincirinde, belli sayıda kişiyle başlayıp üslü biçimde katlanarak çoğalan ve nakit akışının “yeni gelenlerden akan nakdin, ilk gelenlere aktığı” bir düzen var. Katlanarak büyümesini de bu sağlıyor. En önemlisi; katılımcılara yeni katılımcı getirmeyi teşvik eden, zorunlu kılan taraflarının olması. Örneğin ilk beş kişi girerken belli bir para ödüyor ama her biri beşer kişi getirmek zorunda. Sonra gelen “ikinci kuşak” beş kişi de beşer kişi getiriyor. Böylece 5, 25, 125, 625 diye çember büyüyor. İlk 5 kişiye vaat edilen, örneğin dördüncü kuşak tamamlandığında “ana paralarının iki katını alacakları” vaadi ise dördüncü kuşak yani 625 kişi tamamlandığında bu veriliyor. “Havucun” hayata geçtiğini gören katılımcılar bizatihi halkaları kendileri büyütüyor. Ancak bir aşamaya geldiğinde maddi olarak yükümlülükler yerine getirilemiyor; bu çarkı kuran dolandırıcılar ortadan kayboluyor. Bunun rasyonel olup olmadığını sorgulamayan açgözlü katılımcılar, koşa koşa savcılığın yolunu bulmakta zorlanmıyor.

ADINA ‘YATIRIM’ DEYİNCE PONZİ

İkinci tip olan çark, temel olarak aynı ama ambalajı farklı; bir “iş”, bir “yatırım” elbisesi içinde sunuluyor. Oysa ne iş var ne de yatırım. Göz boyayıcı tablolar sunuluyor. Hepsi bu. “Ponzi Oyunu” olarak adlandırılan bu çark adını, 1920’lerde ABD’deki dolandırıcı Charles Ponzi’den alıyor.

Ponzi bundan 100 yıl önce ABD New England’da posta kuponu ve pulu spekülasyonuyla uğraşırken, “yatırımcı” toplayarak büyütüyor. ABD’nin SPK’sı olan SEC’in web sitesinde Ponzi’nin ne yaptığı şöyle anlatılıyor; o dönem faizler yüzde 5’lerde iken “yatırımcılara” 90 günde yüzde 50 getiri teklif etmiş. Başlangıçta uluslararası posta kuponlarını satın alarak işe başlamış. Sonra, yeni katılanlardan aldığı fonları önce gelenlere taahhüt ettiği getiriyi ödemekte kullanmaya başlamış. Charles Ponzi’nin o dönemde en büyük “müşteri” kitlesinin Boston polis teşkilatının üçte ikisi olduğunu not edelim; halkayı nasıl büyüttüğünün de kaldıracını anlamak için.

Her iki çarkta da yeni açgözlü katılımcı girişi esastır. Katılımcı girişi azalır ya da durursa çark “kırılır”, dolandırıcı ortadan kaybolur.

Çağdaş Ponzi çarkçısı da Bernie Madoff’tur. Madoff’un Wall Street’te yatırım şirketi sahibi iken, 1990’lardaki BCCI ve Barings bankalarının batmasından sonra zararları örtmek için işi Ponzi çarkına çevirdiği sanılıyor. 2008’de küresel kriz patlak verince, yatırımcılar nakde dönme eğilimine girince çarkı kırılır; 50 milyar dolara yakın bir batıktan bahsediliyor.

Türkiye’de de benzer bir tablo; 80’li yılların başlarındaki “Banker krizidir.” Bankaların çıkardığı “mevduat sertifikalarının” repo yoluyla pazarlanması gibi masum görünümde başlayan bankerler, işi olağanüstü yüksek sabit faiz taahhüdü ile para toplamaya çevirdiler. Vardıkları yer; Ponzi çarkı oldu, bankerler battı, binlerce kişi para kaptırdı. Titan gibi saadet zincirlerine tanık olduk. Son örnek “Çiftlik Bank” oldu. İnternet oyunu üzerinden 1 milyar TL’yi aşkın fon toplandığı anlaşıldı.

Bunun suç kısmıyla savcılar ilgilenecek. Ancak keşke bizdeki bankacılık ve sermaye piyasası, borsa otoriteleri siyasetçilere hoş görünmek için “faizi düşecek”, “borsa yükselecek” lafları yerine “finansal okur-yazarlık” üzerine eğilselerdi. Hala da geç değil.

‘Açgözlü yatırımcı tuzağını’ tanıma işaretleri

1- Risksiz ya da çok düşük riskle çok yüksek getiri: Kuralı unutmamak gerekir; yüksek getiri yüksek risk demektir. “Garantili yüksek getiri” şüphe uyandırmalı. Türkiye ölçeğinde, mevduat getirileri 2018 mart koşullarında yaklaşık yıllık yüzde 10-15 arasında iken bunun çok üzerinde “yüksek düzenli sabit getiriyi” işaret edenlere şüpheyle yaklaşılmalı. Bu herhangi bir bilgisayar-internet oyunu olsa da.

2- Her daim değişmeyen sabit getiri: Hem yüksek hem de düzenli sabit getiri ikilisi iyi bir “olağan şüpheli”. Uzak durun.

3- Kaydı olmayan yatırımlar: Ponzi tipi sahtekarlık çarklarının kayıtlı ve kurumsal bir yapısı yoktur. Örneğin, kamusal yatırım ve tasarruf otoriteleriyle işleri yoktur. Şeffaf değildirler. Bu yüzden hesaplara bakıp bilgi alınabilecek üçüncü bir göz kullanmaktan uzak dururlar.

4- Yetkisiz-lisanssız satıcılar: Kurumsal bir yapı altında olmadıkları gibi yetkili ve lisanslı değillerdir.

5- Gizemli veya karmaşık yatırım stratejisi: Para yatıranların anlayacağı bir yatırım mimarisi yoktur. Sorana da tam bilgi vermekten kaçınırlar. Kahvehane sohbeti düzeyinde bilgi, parmak hesabıyla hesap verirler.

6- Kayıtlardaki tuhaflıklar: Kayıtları görmezsiniz, karmaşıktır, özensizdir, tutarsızdır, hatalıdır, eksiktir.

7- “Paranı isteme benden, buz gibi soğurum senden” kuralı: Yatırımı ya da getiriyi nakit olarak geri alırken zorluklar çıkartılması; yatırımı uzatma ya da yenileme ısrarı.

(Kaynak: ABD SEC)



24 Mart 2018 Cumartesi

İhracat desteklerine ilişkin kolaydestek.gov.tr sitesi hizmete sunuldu

Ekonomi Bakanlığı tarafından ihracat desteklerine ilişkin mevzuatın kolay anlaşılması ve evraklara erişimde yaşanan sıkıntıların giderilmesi için "www.kolaydestek.gov.tr" sitesi hizmete sunuldu


Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin talimatıyla sahaya inen uzmanların yüzlerce firmayla mülakat gerçekleştirmesiyle "www.kolaydestek.gov.tr"nin kurulmasına uzanan süreç başladı.

Bakanlıkça sunulan desteklerin kullanım süreçlerindeki sorunların tespit edilmesi ve buna yönelik çözümler üretilmesi için yapılan mülakatlar sonucu, şirketlerin mevzuata erişme, anlama ve yorumlamada zorluklar yaşadığı, başvuru yapmada güçlük çektikleri, bazı firmaların başvuru yapsalar bile desteklerden faydalanamayacaklarını düşündükleri hatta "Devlet Destekleri Danışmanlığı" adı altında bir meslek grubunun oluştuğu tespit edildi.

Bu sorunların çözümü için kapsamlı bir strateji geliştiren Bakanlık bünyesindeki Türkiye'nin ilk davranışsal kamu politikaları ünitesi Nudge Turkey'nin, ilk etapta henüz desteklerden haberdar olmayan firmalara doğrudan ulaşması kararlaştırıldı. Bakan Zeybekci tarafından bizzat kaleme alınan mektupla firmalar destekler hakkında bilgilendirilecek ve bunlara başvurmaya davet edilecek. Özellikle daha önce herhangi bir destekten faydalanmamış şirketlere Zeybekci özel bir mesaj verecek.

Belgeler firmalara hazır sunuluyor

Firmaların mevzuatı anlaması ve evraklara erişimde yaşanan sıkıntılarının giderilmesi için "www.kolaydestek.gov.tr" adlı internet sitesi de kullanıma açıldı. Sitede her destek, görsel olarak anlatılıyor. Belgeler firmalara hazır sunuluyor. Firmalara, gerekli belgeleri indirerek, sitenin yönlendirdiği yere başvurularını yapmak ve destek ödemelerini almak kalıyor.

İfadeler, simgeler ve tasarımın tamamen davranışsal prensipler gözetilerek oluşturulduğu sitede, Bakan Zeybekci'nin ihracatçı firmalara yönelik hitap ve çağrısı da yer alıyor.

Zeybekci, çağrısında, yeni internet sitesi sayesinde Bakanlığının tüm destekleri hakkında kolayca bilgiye erişilebileceğini belirterek, burada nasıl başvuru yapılabileceğinin ve püf noktalarının adım adım anlatıldığını bildirdi.

"Değerli ihracatçı meslektaşım, bu destekler sizin için bir lütuf değil, bu ülkenin firmaları olarak sizin hakkınız." ifadesini kullanan Zeybekci, "Gelin, hiç vakit kaybetmeden desteklerimizden faydalanmaya başlayın. İhracat milli bir meseledir. Biz bu yolda tüm imkanlarımızla sizi desteklemeye varız." değerlendirmesinde bulundu.

İhracatçılar ve Ekonomi Bakanlığının bir aile olduğunu vurgulayan Zeybekci, şunları kaydetti:

"Sizlerle ihracatımızı artırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. İhracat yapmanıza yardımcı olmak için onlarca farklı destek sunuyoruz. Pek çok kalemde harcamalarınızın en az yüzde 50'sini biz karşılıyoruz ancak desteklerimizden yararlanan firma sayısı bizim beklentilerimizin çok altında. Arkadaşlarım birçok firmayla görüştü ve bu konu hakkındaki endişelerini dinlediler. 1990'lı yıllarda ihracata atılmış, uzun yıllarını ihracat sevdasına vermiş bir meslektaşınız olarak, şunun altını çizmek istiyorum, bizim desteklerimize gerekli belgelerle başvurup desteğini alamayan bir firmamız yok, olamaz. Artık büyük-küçük tüm firmalarımızın bu desteklere daha kolay ulaşabilmesi için basit, yeni ve anlaşılır bir sisteme geçiyoruz. Tüm destekleri anlatan 'kolaydestek.gov.tr'yi sizin için hazırladık. Bu sayede artık ilk kez, gerekli belgeleri nereden alıyorduk, nereye başvuruyoruz diye düşünmenize gerek bile yok. Yeni internet sitemizde neleri destekliyoruz, örneklerle nasıl başvuru yapılır, bilmeniz gereken püf noktaları nelerdir adım adım anlattık. Her bir destek için size yardımcı olacak uzmanlarımızın bilgileri de sitemizde yer alıyor."

"Nudge Turkey" Türkiye'de ilk

Türkiye'nin ilk davranışsal kamu politikaları ünitesi olan Nudge Turkey, 2017 Nobel Ekonomi Ödülü'nü alan Richard Thaler'ın danışmanları arasında yer aldığı İngiltere devletine bağlı Behavioral Insights Team (BIT) ile çalışmalarına geçen yıl başlamıştı.

OECD tarafından yayımlanan "Institutions Applying BI to Public Policy" adlı çalışmayla bu alanda Türkiye'nin ilk ve tek resmi birimi olarak Ekonomi Bakanlığı bünyesinde tescillenen ünitenin amacı, kanıta dayalı politikaları insan odaklı bir bakış açısıyla hayata geçirmek olarak belirlendi.

Başvuruda e-imza dönemi

Öte yandan, 1 Nisan'dan itibaren yapılacak ihracat destek müracaatları, firmaların kayıtlı elektronik posta (KEP) adresleri üzerinden elektronik imzalı olarak elektronik ortamda alınmaya başlanacak. Bu tarihten itibaren kağıt ortamında yapılan başvurular kabul edilmeyecek.

Ekonomi Bakanlığı, bu uygulamayla başvuru süreçlerinin hızlanmasını, devlet desteklerinde hizmet kalitesinin artırılmasını ve uygulamada etkinlik sağlanmasını hedefliyor.


17 Mart 2018 Cumartesi

Bakan Tüfenkci: Çiftlik Bank gibi 11 girişim daha var

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, son dönemde Türkiye'nin gündemine oturan Çiftlik Bank hakkında açıklamalarda bulundu. Bakan Tüfenkci, "Bizim tespit ettiğimiz bunun gibi 11 tane daha girişim var" dedi.

Yüksek kâr ortaklığı vaadiyle çiftçilerden hayvan satın alan ve binlerce kişinin 500 milyon lira dolandırıldığı öne sürülen Çiftlik Bank ile ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, bakanlığa gelen tüketici şikayetleri kapsamında gerekli incelemeyi yaptıklarının altını çizdi.

“11 TANE DAHA GİRİŞİM VAR”

“Yatırılan ücretin yüzde 35’i kar vaadi olarak sunuluyor. Bu sistem içerisinde elde edilen kazançlara da bakıldığında bunun sürdürülebilir olması mümkün değildi.” diyen Bakan Tüfenkci, “Çıkan müfettiş raporu sonucunda savcılığa suç duyurusunda da bulunduk. Geldiğimiz sonuç itibariyle bizim tespit ettiğimiz bunun gibi 11 tane daha girişim var, incelemeler devam ediyor. Bu konuda vatandaşların uyanık olması lazım. Bir alım satım olup olmadığını, vatandaş şikayet etmediği sürece bir inceleme yapılması mümkün değil”

2017'de Borsa şirketlerinin kâr artışı yüzde 58 oldu

Borsa İstanbul'da BIST 100 endeksi altında işlem gören şirketlerin net kârı, geçen yıl 2016'ya göre yüzde 58,4 artarak 74 milyar 50,8 milyon liraya ulaşırken, 20 şirketin net kârı 1 milyar lirayı aştı
Borsada işlem gören şirketlerin geçen yıl elde ettiği net kâr, 2016 sonuna kıyasla yüzde 58,4 artarak 74 milyar 50,8 milyon liraya ulaştı. Şirketler, 2016'da 46 milyar 758,5 milyon lira net kâr elde etmişti.

Söz konusu şirketlerden 20'sinin net kârı 1 milyar lirayı aşarken, bu şirketlerin toplam net kârı 60 milyar 925,1 milyon lira oldu.

Böylece borsada BIST 100 altında işlem gören şirketlerin ulaştığı toplam net kârın yüzde 82,3'ünü, en fazla net kâr elde eden ilk 20 şirket kârşıladı.

94 şirketten 82'si net kâr elde etti

BIST 100 endeksi altında işlem gören ve bilanço açıklama dönemi kapsamında finansal sonuçlarını paylaşan 94 şirketten 82'si net kâr elde etti. Kalan 12 şirket ise geçen yıl net zarar yazdığını duyurdu.

Açıklanan sonuçlara göre, söz konusu şirketlerden geçen yıl en fazla net kâr elde eden 6 milyar 344 milyon lirayla Garanti Bankası oldu. Net kârda Garanti Bankası'nı, 6 milyar 39,1 milyon lirayla Akbank, 5 milyar 307,5 milyon lirayla İş Bankası ve 4 milyar 908,7 milyon lirayla Koç Holding izledi.

Öte yandan geçen yıl en fazla net zararı, 505 milyon lirayla Akenerji açıkladı. Akenerji'yi 471,6 milyon lirayla Doğan Şirketler Grubu Holding, 329,2 milyon lirayla Global Yatırım Holding ve 264,5 milyon lirayla da Hürriyet Gazetecilik izledi.

Kâr artışında lider Gözde Girişim

Geçen yıl net kârını 2016 sonuna göre en çok artıran şirket Gözde Girişim oldu. Söz konusu şirketin net kârı, 2016'da bulunduğu 116,8 milyon lira seviyesinden geçen yıl 1 milyar 990,1 milyon liraya yükseldi. Böylece Gözde Girişim, net kârını geçen bir yıllık sürede 17 katına çıkardı.

Net kâr artışında Gözde Girişim'in ardından Kartonsan geldi. Geçen bir yıllık sürede Kartonsan'ın net kârı 2,9 milyon liradan 38,4 milyon liraya çıktı.

Afyon Çimento yüzde 462,5'lik net kâr artışı ile 3'üncü sırada yer alırken, bu şirketi yüzde 395,5'le Metro Holding, yüzde 307,1'le Banvit Bandırma Vitaminli Yem Sanayii ve yüzde 296,8'le de Yataş izledi.

Net kârı en fazla azalan şirket Vestel

Geçen yıl 12 şirketin net kârında 2016'ya kıyasla düşüş yaşandı. Bu dönemde net kârında en fazla düşüş yaşanan şirketler ise yüzde 67,1'le Vestel, yüzde 60,3'le Anadolu Cam, yüzde 57,2'yle de İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı şeklinde sıralandı.

Vestel'in net kârı geçen yıl 55,1 milyon liraya gerilerken, Anadolu Cam'ın 181,3 milyon liraya, İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'nın 180 milyon liraya indi.

BIST 100 altında işlem gören ve 2016'da zarar açıklayan 18 şirketin ise geçen yıl kâra geçtiği görüldü.

Enka İnşaat ilk 10'daki yerini Ereğli'ye kaptırdı

Net kâr büyüklüğü açısından 2016'da ilk 10'da yer alan şirketler, büyük ölçüde geçen yıl da listede yer almayı başardı.

Garanti Bankası, Akbank, İş Bankası, Koç Holding, Yapı ve Kredi Bankası, VakıfBank, Sabancı Holding, Halk Bankası, Tüpraş ve Enka İnşaat ve Sanayi 2016'da en fazla net kâr elde eden şirketler şeklinde sıralanmıştı.

Geçen yıl ise bu listeden Enka İnşaat çıkârken, bu şirketin yerine Ereğli Demir Çelik girdi.

Ereğli Demir Çelik'in net kârı geçen bir yıllık sürede yüzde 147,5 artarak 1 milyar 516,4 milyon liradan 3 milyar 753,8 milyon liraya ulaştı. Enka İnşaat ise geçen yıl elde ettiği 2 milyar 567,7 milyon liralık net kârla 11. sırada yer aldı.

15 Mart 2018 Perşembe

Şirket kurmak 300 TL'ye düştü

Şirket kurma maliyeti 300 TL'ye düştü, limited şirketlere sermaye blokajı da kalktı

Anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin kuruluş aşamasında zaman ve maliyet tasarrufu sağlayan düzenleme yürürlüğe girdi.

Bugünden itibaren şirket kurmak için tek adrese gitmek yetiyor ve maliyet 2 bin liradan 300 liraya düştü. Limited şirketlerde yüzde 25 sermaye blokajı da kaldırıldı, Maliye Bakanlığı sadece risk bazlı yoklamaya gidecek.

Bundan sonra şirket kurmak için noter, banka ve Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) gitmeye gerek yok. Sadece ticaret sicili müdürlüklerine gitmek yeterli. Böylece 7 prosedür bire iniyor ve hiçbir aracıya ihtiyaç kalmıyor.

SGK kaydı otomatik gerçekleştirilecek. Rekabet Kurumu payı yine aynı müdürlüklerde alınacak.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Ticaret Sicili Müdürü Avukat İbrahim Halil Kızılelma, artık girişimcilerin çayını içip, gazetesini okurken şirketini kurabileceğini belirtere şöyle dedi:

"Daha önce 2 bin lirayı bulan masraflar 300 TL'ye indirildi. Eminönü merkez binasının yanı sıra Maltepe, Şişli ve Esenler olmak üzere İstanbul'da 4 şube ile hizmet veriyoruz. Bugün buraya gelerek kısa sürede tek noktadan işlemlerini halleden kişiler de oldukça memnun. Ayrıca masrafın düşmüş olması da girişimci için ayrı bir motivasyon kaynağı oldu. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulan Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) ile birlikte bürokratik prosedürlerin çoğu azaltıldı. İleride vatandaşın buraya gelmesine dahi gerek kalmayacak. MERSİS'e elektronik imza ile girerek bütün işlemlerini oturduğu yerden yapabilecek."

Girişimcinin önceden şirket kurmak istediğinde 5 kurumla muhatap olarak 7 farklı prosedürü yerine getirmek durumunda kaldığını aktaran Kızılelma, "Tüm bu işlemler bugünden itibaren ticaret sicili müdürlüklerinde gerçekleştirilecek. Böylelikle 7 prosedür bire inmiş olacak ve tek kurumda hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan şirket kurulabilecek." dedi.

Kızılelma, kuruluş aşamasında imza onayı ve daha sonra defter onayının sadece ticaret sicili müdürlüklerinde gerçekleştirileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"İki defa notere gitme ihtiyacı ortadan kalkacak. Sosyal güvenlik kaydı, SGK'ya gitmeye gerek kalmadan ticaret sicili müdürlüğünde şirket kuruluşu esnasında elektronik olarak gerçekleşecek. Banka yoluyla ödenen Rekabet Kurumu payı ticaret sicili müdürlüğü vasıtasıyla ödenecek. Şirket kuruluşu aşamasında vergi dairesi tarafından gerçekleştirilen yoklama risk bazlı olarak yapılacak. Ayrıca, daha önce noterlere onaylatılan ticari defterler bundan böyle ticaret sicili müdürlüğü tarafından onaylı şekilde vatandaşa teslim edilecek. Artık her şirkete yoklamaya gidilme uygulaması kaldırılacak. Ticaret sicilden çıkan girişimci, yoklama beklemeden işine başlayabilecek."


14 Mart 2018 Çarşamba

Şirket kurmak kolaylaşıyor

Yatırım ortamına ilişkin bürokratik süreçleri rasyonel hale getirerek zaman ve maliyet anlamında iyileştirme sağlayacak düzenleme yarın yürürlüğe girecek
Anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin kuruluş aşamasında zaman ve maliyet tasarrufu sağlayan düzenleme yarın yürürlüğe girecek.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ'ın başkanlığında oluşturulan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunca (YOİKK), "Kolaylaştırıyoruz" başlığı altında yatırım ortamını iyileştirmek amacıyla 8 bakanlık, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve diğer özel sektör kuruluşlarının katılımıyla 94 maddelik bir paket hazırlanmış ve paket "kanun taslağı" haline getirildi.

5 ayda bin 320 saatlik çalışmayla hazırlanan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Mecliste kabulünün ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın onayının ardından 10 Mart'ta Resmi Gazete'de yayımlandı.

Söz konusu kanunun, anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin kuruluş aşamasındaki defter tasdiklerinin ticaret sicili müdürlüklerince yaptırılması zorunluluğuna yönelik maddeleri yarın yürürlüğe girecek.

Şirket kuruluşları işlemleri hızlı ve düşük maliyetle yapılabilecek

Söz konusu kanun değişikliğiyle, şirket kuruluş işlemlerinin daha hızlı ve daha az maliyetle yapılması sağlanacak.

Şirket kuruluş işlemleri, imza tasdiki, imza beyanı ve defter açılış onayları için ticaret sicil müdürlükleri tek temas noktası olacak. Böylece, kurucuların yalnızca tek bir noktaya başvuruda bulunarak şirket kuruluş işlemlerini kolayca gerçekleştirebilmeleri temin edilecek.

Anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerce fiziki ortamda tutulacak defterlerin kuruluştaki açılış onaylarını yalnızca "ticaret sicili müdürlükleri" yerine getirecek. Söz konusu şirketlerin kuruluşunda defter tasdiki için noterlere gitme zorunluluğu da olmayacak.

Yine, limited şirket ile kooperatif kurucularının sözleşmedeki imzalarının noterce onaylanması uygulaması kaldırılarak şirket sözleşmesi ticaret sicili müdürlüğünde yetkilendirilmiş personel huzurunda imzalanması yöntemi getirilecek.

Şirket kuruluş ve ticari işletme açılışı işlemlerinde müdürlüklere ibrazı zorunlu olan imza beyannameleri, yalnızca ticaret sicili müdürlüğünde yetkilendirilmiş personelin huzurunda düzenlenecek.

Limited şirketlerde, kuruluş öncesindeki işlemler arasında yer alan esas sermayenin yüzde yirmi beşinin ödenmesine yönelik şart da kaldırılarak, limited şirketlerde esas sermaye pay bedellerinin şirketin tescilinden itibaren yirmi dört ay içinde ödenmesi imkanı getirildi.

Öte yandan şirket kuruluş aşamasında sigortalı çalıştırılması durumunda oluşturulacak şirket kaydının, Sosyal Güvenlik Kurumuna gidilmeksizin elektronik olarak oluşturulması sağlandı.

Ticari hayat daha kolay hale gelecek

Söz konusu düzenlemelerle ticari hayatın kolaylaştırılması, işlem maliyetlerinin ciddi oranda azaltılması hedefleniyor.

Ayrıca bu düzenlemelerle, yatırım ortamına ilişkin bürokratik süreçlerin rasyonel hale getirilerek zaman ve maliyet açısından iyileştirme sağlanması, ulusal ve uluslararası yatırımların artırılması, uluslararası kuruluşların yatırım ortamına ilişkin raporlarında ülke sıralamasının iyileştirilmesi de amaçlandı.

Kanunda yer alan belediyelerin e-Belediye bilgi sistemi ile ilgili çalışmalarına yönelik maddesi ise 6 ay sonra yürürlükte olacak.

13 Mart 2018 Salı

Şirket kuruluşlarında ticaret sicil müdürlükleri tek temas noktası haline geldi

Bakanlıktan şirket kuruluşlarına yönelik açıklama

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Şirket kuruluşlarında ticaret sicil müdürlükleri tek temas noktası haline geldi." denildi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığından, şirket kuruluşunda ticaret sicili müdürlüklerinin tek temas noktası haline geldiği bildirildi.

Bakanlığın yazılı açıklamasında, iş ve yatırım ortamının öncelikli sorunlarına odaklanılması, yatırımcılarının karşılaştığı sorunların hızla çözülmesi, yatırım ortamına ilişkin bürokratik süreçlerin rasyonel hale getirilerek zaman ve maliyet anlamında iyileştirme sağlanması, ticaret sicili müdürlüklerinin şirket kuruluşunda tek temas noktası olması amacıyla gerekli yasal altyapının oluşturulduğu belirtildi.

Bu kapsamda, gerçek kişi tacir ile tüzel kişi tacir adına imza atmaya yetkili kişilerin, imza beyanlarını noter onayı şartı kaldırılarak doğrudan ticaret sicili müdürü veya yardımcısı huzurunda yazılı beyanda bulunmak suretiyle verilebilmesine imkan tanındığına işaret edilen açıklamada, anonim ve limited şirketler ile kooperatifler tarafından tutulacak ticari defterlerin açılış onaylarının noter yerine ticaret sicili müdürlüklerince yerine getirilmesinin öngörüldüğü belirtildi.

Limited şirket ve kooperatif kurucularının sözleşmedeki imzalarının noterce onaylanması uygulamasının kaldırılarak, bunların imzalarının tasdikinin doğrudan ticaret sicili müdürlerince yapılması imkanı tanındığına dikkat çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Limited şirketlerde pay bedellerinin dörtte birinin kuruluştan önce bankaya bloke edilmesi uygulaması kaldırılarak, kuruluştan itibaren 24 ay içinde ödenmesi kolaylığı sağlanmıştır. Büyük çoğunluğu ile dün, kısa zamanda yürürlüğe giren uygulamaya hızlı ve sorunsuz bir başlangıç yapılması hususunda Bakanlığımızca tüm tedbirler alınmış, gerekli ikincil mevzuat çalışmaları kısa sürede tamamlanmış ve MERSİS’te ilave uygulama devreye alınmıştır.

Bakanlığımız İç Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından,11 Mart'ta 238 ticaret sicili müdürlüğü müdür ve müdür yardımcıları Ankara’ya davet edilerek, geniş katılımlı bir bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. Ticaret sicili müdürleri ve müdürlük personeli olarak yaklaşık 500 kişinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, mevzuatta yapılan değişiklikler, MERSİS’e yapılan ilaveler ve MERSİS üzerinden yapılacak işlemler görsel sunumlarla detaylıca anlatılmıştır."

"İşlemler sorunsuz bir şekilde gerçekleştirildi"

Açıklamada, uygulamanın tüm Türkiye’de sorunsuz başlaması, ticaret sicili müdürlüklerimizin yeni uygulamaya hızlıca adapte olması ve şirket kuruluş işlemlerinin mümkün olan en kısa zamanda gerçekleştirilmesi ve tacirlerin ihtiyaçlarının karşılanması adına alınması gerekli tüm tedbirlerin Bakanlıkça zamanında alındığı vurgulandı.

Şirket kuruluşlarında ticaret sicili müdürlükleri tek temas noktası haline geldiği belirtilen açıklamada, "Ticaret sicili müdürlüklerinin özverili çalışmasıyla uygulamanın ikinci gününde, tüm Türkiye’de şirket kuruluş işlemlerinin tek noktadan ve sorunsuz bir şekilde gerçekleştirildiği gözlemlenmiştir." ifadesi kullanıldı.


Bankalar yöneticilerini paraya boğdu

Bankalar her yılın sonunda yatırımcısını da yöneticilerini de sevindiriyor. Bankaların faaliyet raporları ve finansal tablolarına göre geçen yılın sonunda 803.6 milyon lirayı kilit yöneticilerine dağıttılar. Birincilik 150.7 milyon lira ile Garanti’de.

2017 yılında 49.1 milyar lira kar ile tüm zamanların rekorunu kıran bankalar, yatırımcılarına temettü dağıtacakları gibi yönetim kurulu ve üst, kilit yönetimlerini de sevindirdi.  Bankaların finansal tabloları ve  faaliyet raporlarından derlenen verilere göre 2017 sonunda yönetim kurulu ile kilit yöneticilerini en çok sevindiren banka 150 milyon 727 bin lira ile Garanti Bankası oldu. Garanti Bankası 2017’de 6.4 milyar lira kar etmişti.

803.6 MİLYON LİRA

İkincilik QNB Finansbank’ta. QNB Finansbank yönetim kurulu ve yönetimde söz sahibi olanlara 94 milyon 806 bin lira fayda sağladı. 7.9 milyar lira ile yılın kar şampiyonu Ziraat Bankası ise sadece 29 milyon 394 bin lira verdi ve bankalar arasında 9’uncu sırada yer aldı. 20 banka yönetim kurulu ve kilit yöneticilerine 803 milyon 652 bin lira ödemiş oldu. 20 Banka arasında en az veren ise 2 milyon 717 bin lira ile Türkiye Finans oldu.







10 Mart 2018 Cumartesi

Bankacılık Ocak ayı karı rekor kırdı

Bankacılık sektörü 4,5 milyar lira ile net karda en yüksek ocak ayı rakamına ulaştı
Bankacılık sektörü 4,5 milyar lira ile net karda en yüksek ocak ayı rakamına ulaşırken, tarihin en iyi başlangıcını yaptı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre göre bankalar 4 milyar 537 milyon liralık net karla en yüksek ocak ayı rakamını elde etti. Sektör geçen yılın ilk ayında 3 milyar 698 milyon lira net kar sağlayarak, karını yüzde 22,7 artırdı.

Verilere göre, bankaların ocakta elde ettiği toplam faiz geliri, 2017'nin aynı ayına göre yüzde 27,9 arttı. Ocak 2017'de 18,8 milyar lira olan bankaların faiz geliri, bu yılın ilk ayında 24,1 milyar liraya yükseldi.

Bankalar yılın ilk ayında kredilerden 19,4 milyar lira faiz geliri sağladı. Söz konusu gelirin 4,4 milyar lirası tüketici kredilerinden, 819 milyon lirası kredi kartlarından, 2,9 milyar lirası taksitli ticari kredilerden ve 11,3 milyar lirası diğer kredilerden alınan faizlerden oluştu.

Bankaların taksitli ticari kredilerden aldığı faiz ocakta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 55 artış gösterdi.

Bankalar faize 13,5 milyar lira ödedi

Sektörün toplam faiz gideri, bu yılın ilk ayında 2017'nin aynı ayına göre yüzde 38,7 artarak 13,5 milyar liraya yükseldi. Söz konusu dönemde bankaların mevduata verdiği faiz tutarı yüzde 40,7 artışla 9,4 milyar liraya ulaştı.

Sektörün toplam faiz giderlerinin yüzde 69,8'i mevduata ve yüzde 10,3'ü bankalara verilen faizlerden oluştu.

Bankaların net faiz geliri, ocakta bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 16,3 artarak 10,5 milyar lirayı aştı.

Bankaların faiz dışı geliri 6,6 milyar lira oldu

BDDK verilerine göre, bankaların faiz dışı gelirleri ocakta 2017'nin aynı ayına göre yüzde 51 artarak 6,6 milyar lira oldu. Faiz dışı gelirler içinde yer alan kredilerden alınan ücret ve komisyonların payı yüzde 11,4 oldu. Ücret ve komisyonlardan elde edilen gelir geçen yılın ocak ayına göre yüzde 11,2 artarak 753 milyon lira olarak gerçekleşti.

Ocakta nakdi krediler üzerinden alınan ücret ve komisyonların tutarı 341 milyon lira, gayrinakdi krediler üzerinden alınanların tutarı da 412 milyon lira olarak hesaplandı.

Bankaların verdiği hizmetler üzerinden elde ettiği gelir ilk ayda 2,5 milyar lirayı aştı. Bankacılık hizmetlerinden elde edilen gelirin toplam faiz dışı gelirler içindeki payı da yüzde 38,1 olarak kayıtlara geçti.

Personel gideri 2,2 milyar lira

BDDK verilerine göre, bankaların toplam faiz dışı giderleri ocakta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28,1 artarak 8,2 milyar lira olarak gerçekleşti.

Faiz dışı giderlerin yaklaşık 3'te biri personel giderlerinden oluştu. Söz konusu gider, ocakta yüzde 15,3 artışla 1,9 milyar liradan 2,2 milyar liraya yükseldi.

Ocak sonu itibarıyla bankaların verdiği ücret ve komisyonların tutarı 667 milyon lira, diğer faiz dışı giderler de 2,2 milyar lira oldu.

Türk bankacılık sektörü, 2017'de 49 milyar 122 milyon lira net dönem karı elde etmişti. Söz konusu rakam, 2016'ya kıyasla yüzde 30,9 artışa işaret etmişti. Bankalar, 2016 yılında 37 milyar 530 milyon lira net kar sağlamıştı.

4 Mart 2018 Pazar

Sberbank'tan İslami usullere uygun bankacılık hizmeti

Sberbank, ''İslami usullere'' uygun bankacılık hizmetini hayata geçirmeyi planlıyor

Rusya’nın en büyük bankası Sberbank, Rusya Federasyonu’na bağlı ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu cumhuriyetlerde “İslami usullere” göre bankacılık hizmetini yakında hayata geçirmeye hazırlanıyor.

Novıye İzvestiya gazetesinin haberine göre, Tataristan, Çeçenistan ve Başkortistan’da yıl sonuna kadar, “İslami kurallara uygun” mevduat alımında pilot uygulamaya geçilmesi planlanıyor.

Rusya İslami Ekonomi Forumu’nda TASS ajansına bilgi veren Sberbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Behram Gurban, İslami bakacılık uygulaması için özel plastik kartların çıkarılacağını açıkladı.

İslami bankacılıkta, kredilerin yanı sıra mevduatlarda da faiz ödemesi yapılmazken, hesap sahiplerine yalnızca resmi enflasyondan doğan fark ödeniyor.

Bu yıl lojistik sektöründeki beklenti

UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Eldener, bu yıl lojistik sektörünün en az yüzde 10 büyümeyle 330 milyar liraya ulaşmasını beklediklerini bildirdi
Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener, Türkiye'de lojistik sektörünün büyüklüğünün 300 milyar liraya tekabül ettiğini belirterek, "Bu yıl sektörün en az yüzde 10 büyümeyle 330 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz." dedi.

Eldener, lojistik sektörüne dair 2017 ve 2018 yılına ilişkin değerlendirmelerin ve beklentilerin ele alındığı basın toplantısında yaptığı konuşmada, lojistik sektörünün küresel büyüklüğünün 7,5 trilyon dolara yaklaştığını söyledi.

Küresel lojistik sektörünün 2023 yılında 15 trilyon doları aşmasının beklendiğini dile getiren Eldener, Türkiye'de lojistik sektörünün büyüklüğünün 300 milyar liraya tekabül ettiğini, GSYH'nin yaklaşık 12'sini oluşturduğunu aktardı.

Emre Eldener, bu yıl Türkiye'de lojistik sektörünün en az yüzde 10 büyümeyle 330 milyar liralık büyümeye ulaşacağını vurguladı.

Eldener, lojistik sektöründeki faaliyetlerin yaklaşık yüzde 50'sinin doğrudan lojistik firmaları tarafından, diğer yüzde 50'sinin sanayi ve ticaret firmalarınca gerçekleştirildiğini kaydederek, lojistik sektörü için çok önemli olan dış ticaret verilerine değindi.

"Demiryolu taşımacılığına önem verilmeli"

Dış ticaretin yüzde 62'sinin denizyoluyla, yüzde 23'ünün karayoluyla, yüzde 14'ünün havayoluyla yapıldığını aktaran Eldener, demiryolu taşımacılığının sadece yüzde 1'lik bir orana sahip olduğunu bildirdi.

Eldener, "Hatta ne yazık ki yüzde 1'in altında. Demiryolu taşımacılığına önem verilmeli ve kesintisiz taşıma hayata geçirilmeli." diye konuştu.

Türkiye'de özel sektöre ait vagon sayısında sevindirici bir artışın yaşandığını dile getiren Eldener, 2003'te 771 olan özel sektöre ait vagon sayısının Eylül 2017'de 4 bin 131'e yükseldiğini aktardı.

Eldener, 2023 yılında demiryolu taşımacılığının payının toplamda yüzde 15'e, 2035'te ise yüzde 20'ye çıkarılmasının hedeflendiğini belirterek, demiryolu taşımacılığını hem uygun fiyat hem de sürdürülebilir olması nedeniyle desteklediklerini vurguladı.

Geçen yıl ihracat taşımalarının yüzde 20'sinin, ithalatın yüzde 33'ünün yabancı araçlarla yapıldığını dile getiren Eldener, "Bu yüksek bir oran ancak Balkanlarda şirket kuran Türk girişimcilerin bunda etkisi var. Özellikle henüz güncellenmeyen Gümrük Birliği anlaşmasındaki yasakları aşmak için Türk girişimciler Balkanlarda şirket kurup taşımacılık yapabiliyor." ifadelerini kullandı.

"Kamu müdahaleleri rekabetçi yapıyı zedeliyor"

Eldener, lojistik sektörünün 2017 yılı değerlendirmesini yaparken uluslararası endeksleri de göz önünde tuttuklarını belirterek, Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Küresel Rekabetçilik Endeksi'ne göre Türkiye'nin 137 ülke arasında 55'incilikten 53. sıraya yükseldiğini, ancak daha önce ulaştığı 45'inci sıraya yükselemediğini söyledi.

Küresel Rekabetçilik Endeksi Raporu'nda Türkiye hakkındaki eleştirilerden bahseden ve burada kamunun sektöre müdahalesinin yer aldığını aktaran Eldener, lojistik sektörü açısından serbest piyasa koşullarında rekabetçiliği engelleyen uygulamaların ve kamu müdahalelerinin Türkiye'nin küresel arenada rekabetçi yapısını zedelediğini savundu.

Emre Eldener, kamu müdahalesinin yatırım ortamını da olumsuz etkileyeceğini söyledi.

Eldener, Dünya Bankası'nın Lojistik Performans Endeksi'nde 2012'de 27. sırada yer alan Türkiye'nin 2016'da 34'üncülüğe gerilediğini hatırlattı.

Taşıma işleri organizatörlerinin hizmetlerinden ciddi memnuniyet duyulduğunu dile getiren Eldener, ancak bu işletmelerin yeni bir yönetmelikle kısıtlanmaya ve yüksek belge ücretleri ödemeye zorlandığını bildirdi.

Eldener, Türkiye'nin 2023 hedeflerine yaklaşabilmesi için lojistik faaliyetlerin güçlendirilmesi gerektiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu amaçla lojistik sektörünün ihtiyaçlarının doğru belirlenmesi, belirlenen ihtiyaçların giderilmesi için sektör ve kamu idaresi arasında koordinasyon, iş birliği ile ortak anlayışın sağlanması gerekiyor. Aynı zamanda mevzuat düzenlemelerinin sektör faaliyetlerini destekleyici ve güçlendirici nitelikte yapılması büyük önem taşıyor. Sektörün çalışma barışını ve yatırım ortamını bozacak, girişimciliği engelleyecek tarife kısıtlamaları, kamu müdahalesi, yüksek maliyetli belge ücreti yaklaşımlarından vazgeçilmesi gerekiyor."

"Altyapı projeleri bir an önce tamamlanmalı"

Eldener, 2018 Yatırım Programı'na göre 88,1 milyar TL kamu yatırımı bütçesinin 21,4 milyar liralık kısmının ulaştırma sektörüne ayrıldığını hatırlatarak, bunun umut verici olduğunu söyledi.

Lojistik sektörünün taşımacılık koridorlarından daha yüksek pay alabilmesi için ülke genelindeki altyapı projelerinin bir an önce tamamlanması gerektiğini dile getiren Eldener, şu ifadeleri kullandı:

"Doğu-batı ve kuzey-güney hatlarında kesintisiz demiryolu hattımız ne yazık ki mevcut değil. Çoğu limanımızda demiryolu bağlantılarının olmaması ülkemiz üzerinden geçecek transit yük trafiğinin alternatif rotalara kaymasına sebep oluyor. Lojistik merkezler modlar arası yük entegrasyonunu kolaylaştırıcı şekilde planlanmıyor."

Eldener, gümrük süreçlerinin kolaylaştırılması ve lojistik sektöründe çok fazla olan bürokratik işlemlerin azaltılması gerektiğinin altını çizdi.

"Sektöre giriş yüksek belge ücretiyle zorlaştırılıyor"

Eldener, sektörü ilgilendiren idari kararların sektör paydaşları ile birlikte lınması gerektiğinin altını çizerek, "Doing Business Raporu gibi yararlanılan verilerin yanlış olduğu ortada olan çalışmalara istinaden serbest rekabet ortamını zedeleyen kararlar iç pazar dinamiklerini bozacağı gibi yabancı yatırımcılar için de teşvik edici olmayacaktır." dedi.

Çerçevesi kanunlarla zaten belirlenmiş Taşıma İşleri Organizatörlüğü mesleğinin yeni bir yönetmelikle tekrar düzenlenmek istendiğini kaydeden Eldener, şunları söyledi:

"Taşıma İşleri Organizatörlüğü Yönetmeliği ile getirilen düzenlemeler, lojistik sektörünün dinamikleri ile uyumsuz bir işleyiş getirmekte, sektöre giriş yüksek belge ücretleri ile zorlaştırılmaktadır. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde UTİKAD olarak 31 yıldır olduğu gibi çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. 2018’de sektörümüzün gelişmesini sağlayacak adımlar atılacağını umuyoruz. Sadece endekslerde yükselmek değil, sektörün kendi bileşenleri ile daha kalıcı çözümler üreteceği bir yıl geçireceğimizi düşünüyorum. Sektörü engelleyici değil destekleyici yenilikler hayata geçirilmeli, sektörün işleri zorlaştırılmamalı."

Eldener, ordino fiyatları yüksek olduğu için ihracatın istenilen seviyede artmadığına ilişkin iddiaların doğru olmadığını sözlerine ekledi.


Financial Times: Türkiye'de gözler altında

Financial Times gazetesi, Türkiye'de son dönemde ithalatta yaşanan artışta altın ithalatındaki hızlı artışın önemli rol oynadığına dikkat çekti
Financial Times gazetesi, Türkiye'de ithalatta yaşanan son artışla ilgili yayımladığı makalede, bu artışta altın ithalatının önemli rol oynadığına dikkat çekti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye'de ihracat ocak ayında yüzde 10,7 artarken, ithalat yüzde 38'lik hızlı bir artışla 21,5 milyar dolara ulaştı.

Financial Times'ta "Türkiye'de ithalat artarken gözler altında" başlıklı makalede, BlueBay Varlık Yönetimi şirketinden Tim Ash, ithalatta yaşanan hızlı artışla ilgili şunları söyledi:

"Altın ve değerli metallerin ithalatında devam eden büyük artışa dikkat etmek gerekiyor. Bu ürünlerin ithalatı yıldan yıla üç kat artıyor. Bugün ya daha fazla Türk çift evleniyor, ya da Türkler gelecekleri konusunda kaygılı ve altın biriktiriyorlar. Merkez Bankası da son aylarda altın rezervlerini artırıyor gibi görünüyor. Büyük ihtimalle uluslararası jeopolitik durumla ilgili bir endişe var."


Dış ticaret açığı 20 milyar dolar azalabilir

Ekonomi yönetimi dış ticaret açığını önümüzdeki 3-4 yılda 20 milyar dolar azaltmayı öngören adımlara hazırlanıyor
Ekonomi yönetimi Türkiye'nin en büyük kırılganlığı olarak görülen cari açıkta kalıcı bir iyileşme için dış ticaret açığını önümüzdeki üç-dört yılda 20 milyar dolar azaltmayı öngören adımlara hazırlanıyor. Reuters'a bilgi veren konu hakkında bilgi sahibi dört ekonomi yetkilisi, kamu ithalatını azaltmak ve stratejik sektörlerdeki yatırımların ucu açık şekilde desteklenmesi başta olmak üzere ithalat yerine özel sektör yatırımlarını ön plana çıkarmayı hedefleyen adımlar atılacağını söyledi.

Bu adımların en önemli kısmının bugüne kadar ilk yatırım bedelinin yüksekliği nedeniyle yapılamayan yatırımların, verilecek destekler ile özel sektör eliyle yapılması olarak belirtiliyor. İthalatı azaltmayı, savunma sanayi ve enerji sektörü başta olmak üzere yerlileştirmeyi neredeyse tüm politikalarda öne çıkaran hükümet geçtiğimiz haftalarda Yerlileştirme Yürütme Kurulu'nu da kurdu.

Bu kavramların altında yatan ana hedef ise enflasyondan cari açığa Türkiye'nin makro politikalarındaki kırılganlık yaratan unsurları en aza indirecek bir makro politika oluşturmak. Türkiye ekonomisinde ithal ara malı bağımlılığı oldukça yüksek. Ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı yüzde 74 seviyesinde. TÜİK tarafından 2012 verileri kullanılarak yapılan son hesaplamaya göre imalat sanayi sektöründe ithalat gereği yüzde 31 seviyesinde bulunuyor. Bu makro yapı TL'de değer kaybı yaşandığı dönemlerde ithalatı tetikleyerek dış ticaret dengesini, cari açığı ve özellikle de üretici kanalından enflasyonu tetikliyor. Bu süreç finansmana erişime ilişkin endişeleri artırırken bir kısır döngü şeklinde TL'deki değer kaybını da yeniden tetikleyerek finansman maliyetlerini de yükseltiyor.

Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem, "TCMB'nin önerileri doğrultusunda cari açık ve enflasyonu aşağı çekecek ciddi reformlar gündeme geliyor. Yapmamız gereken ara malı ithalatı yerine ekonomiyi destekleyerek üretime yönlendirmek. Amaç üretim desteklerini ithalat bağımlılığının yüksek olduğu alanlara kanalize etmek" dedi ve ekledi: "Ekonomide yapılacak en önemli reformlardan biri bu olacak. Bu hamle Türkiye ekonomisinin kırılganlık olarak lanse edilen cari açık, enflasyon gibi tüm alanlarına bir arada etki edecek." Yetkililer teşvik edilecek sektörleri otomotiv, ulaştırma, sağlık, haberleşme ve tarım teknolojileri, enerji, metalurji, petrokimya olarak belirlendiğini söylediler. İş Yatırım Ekonomisti Muammer Kömürcüoğlu ara malı ithalatını azaltacak adımların dışa bağımlılık kaynaklı kırılganlığı azaltacak olması nedeniyle önemli bir yapısal reform olarak kabul edilebileceğini belirtti. Kömürcüoğlu, "Geçmişte verilen teşviklerin etkinliği göz önüne alındığında adımların tam anlamıyla etkili olabilmesi için aynı anda verilen teşvikler kadar yatırım ortamının iyileştirilmesi, belirsizliklerin azaltılması, öngörülebilirliğin de artırılması önemli olacaktır" dedi.

UCU AÇIK TEŞVİKLER ÖNEMLİ ROL OYNAYACAK

Reuters'a bilgi veren üst düzey bir ekonomi yetkilisi, "Hedefimiz üç-dört yılda Türkiye ekonomisini kırılganlıklardan arındırılmış bir yapıya ulaştırmak. Asıl hedef dış ticaret dengesinde yüzde 30-40 yani 20-25 milyar dolara ulaşan kalıcı azalış" dedi. Bu teşviklerde Bakanlar Kurulu'na geçen yıl ucu açık destek sağlama hakkı tanıyan proje bazlı yatırım teşvik sistemi önemli rol oynayacak. Bu teşvik kapsamında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ithalatı 2019'dan itibaren yıllık 6-7 milyar dolar azalacak yatırım değeri 80 milyar TL olan projeler için 20 firma ile görüşüldüğünü belirtiyor.

Reuters'a bilgi veren bir başka ekonomi yetkilisi, sadece sağlanacak proje bazlı teşviklerle 3-4 yıl içinde dış ticaret açığına 10 milyar dolara kadar destek öngörüldüğünü belirtti. Yetkili, "3-4 milyar doları ihracat olmak üzere 10 milyar Dolar katkı bekliyoruz" dedi. İthalatı sınırlayacak bir diğer karar ise 1 Mart'ta yürürlüğe girecek ve bu tarihten sonra kamu kurum ve kuruluşlarının yapacağı doğrudan ithalat Ekonomi Bakanlığı'nın iznine tabi olacak. Yetkililerin verdiği bilgiye göre bu kararlara paralel önümüzdeki dönemde kamuda yeni yönlendirme kararları da görülebilecek. Reuters'a bilgi veren bir yetkili "Kamu kurum ve kuruluşlarının yapacağı doğrudan ithalatın izne tabi olmasının ardından dolaylı ithalatın da izne bağlanması mümkün" dedi. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre 2016 yılında doğrudan kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 5.5'i, yani 11 milyar dolar oldu. Sanayi Bakanı Faruk Özlü, yerlileştirme programı kapsamında yaptıkları analizde 135 milyar doları bulan sanayi ürünleri ithalatının 102-105 milyar dolarlık kısmının Türkiye'de üretilebileceğini belirtiyor. KOSGEB'in yerli üretimde fayda görülen ürünlerin listesini çalıştığını belirten Özlü, sanayi ürünlerinin toplam ihracat içindeki payının çok yüksek ama ileri teknolojili ürünlerin payının yüzde 4 civarında olduğuna dikkat çekiyor. Yapılan projeksiyonlarda kimya ve ilaç sanayinin ön plana çıktığına değinen Özlü "Sadece petrokimyada 11 milyar dolarlık açığımız var. Petkim ölçeğinde 4 tane tesis kurulsa, iç pazarın ihtiyacı karşılanacak" diyor. Petrokimya alanındaki ilk adım ise Cezayir'in milli enerji şirketi Sonatrach ile Rönesans grubu ve Bayegan arasında , Adana'da 1 milyar dolarlık petrokimya tesisi kurulması için dün atıldı. TCMB'nin hesaplamalarına göre TL cinsinden ithalat fiyatlarındaki artış 2017'de yüzde 30 ile tarihi zirveye ulaştı. Bankanın hesaplamalarına göre yılı yüzde 11.92 ile tamamlayan enflasyonun 4 puanı tek başına maliyet faktörlerinden geldi. TCMB çalışanlarının görüşlerini paylaştığı Merkezin Güncesi isimli blog'da ise ara malı ithalatı konusunda yapılan bir analizde "Yerli üretimi teşvik edecek politikaların orta-uzun vadede maliyet avantajlarının oluşacağı üretim yapılarını hedeflemesi gerekiyor" görüşüne yer veriliyor.


Güçlü olan değil, değişime ayak uydurabilen yaşar

Şubat ayında yaşanan volatilite artışı ve bazı fonların iflasının ardından gündeme gelen bir diğer konu da borsa yatırım fonları (BYF), pasif fonlar veya endeksleme konusu.
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar – Hisse Senedi ve Türev Müdürü Şant Manukyan çarpıcı bir bakışı, Fortune Türkiye’deki yazısıyla gündeme taşıdı. İşte o yazı..

ABD endekslerinde yaşanan sert Şubat düzeltmesi ile yeniden gündeme gelen, anlaşılmayan hareketlerin 1 numaralı şüphelisi, açıklanamayanı açıklayan jargon olan “algo satışları” yine dillerde. Satışın kimin veya ne taralından yapıldığı kadar sanırım neden gerçekleştiği de önemli. Sevdiğim bir benzetmeyi paylaşıyorum. Arabanızı kullanması için yapay zekayı (Al) eğitiyorsunuz. Almanya’nın hız sınırı olmayan otobanlarında, trafiksiz çöllerde, düz Hollanda sokaklarında ve kurallara kesinlikle uyulan Japonya’da Al “eğitim gördü” . Ve bir gün İstanbul sokaklarına veya virajlı bir Anadolu yoluna çıktınız. Al’mız mutlaka kaza yapacaktır. Geride kalan yıllarda volatilite düşük, merkez bankası aktivitesi yüksek, getiriler düşük ve endekslerle korelasyonu da tersti. Son bir kaç haftadır Al’ınız aptala döndü ve ne yapacağını bilmiyor.

İkinci bir nokta: size hileli bir metal para ile bir oyun teklif etsem ve 99% ihtimalle hep yazı geleceğini ve bu iddiadan 1% kazanacağınızı ancak 1% ihtimalle tura gelebileceğini ve paranızın 50%sini kaybedeceğinizi söylersem bu oyuna girer misiniz? Matematiksel olarak evet. Peki ihtimalleri (kazanma/ kaybetme )99%’dan 98%’e yani 1%’den 2%’ye çekersem? Cevabınız hayır olacaktır veya olmalı. Kaybetme ihtimalinizde sadece 1%’lik bir artış daha oldu, ancak her şey değişti. Artık oyuna girmek için iştahınız yok. İşte VIX yani volatilitede yaşanan artışı da piyasalarda son 5 yılın stratejisini 2018 yılında da uygulamaya çalışanlar açısından aynı anlama geliyor.

Fed’in enflasyonun yükseldiği ve işsizliğin denge seviyesine geldiği bir ortamda hisse piyasası düştüğü için hemen yardıma koşması mümkün değil. Yardıma koşacağı zaman geldiğinde ise iş işten geçmiş olacak. Daha önce enflasyon verisi hep beklentilerin altında çıkarken şimdi beklentileri aşabiliyor. Algonuz bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyor, enflasyon verisinde düşük değişimlere, Fed’in isabetsiz ön görülerine almıştı. Öte yandan dünya sadece Wall Street’tekilerin yaptıkları etrafında dönmüyor. Yani volatilite sadece VIX ile ölçülen bir kavram değil. Örneğin TL nedeni ile aşina olduğumuz “ carry trade” stratejileri de short voldur ama konumuz yen satıp TL almaktan daha ilginç. Okuyucularımız arasında tarımla uğraşan veya elma meraklısı varsa Braeburn elmasını biliyor olabilir. Apple fanatikleri varsa Apple’ın çeşitli iştiraklerini elma tipleri ile adlandırdığını da biliyor olabilir. Bu iki bilgiyi birleştirdiğinizde ortaya çıkan şey ise Braeburn Capital yani Apple’ın varlık yönetim şirketi. Portföylerinde 41 milyar dolar ABD tahvili ve 131 milyar dolar şirket tahvili var. Karlarınızı ABD dışında tutuyorsunuz, sıfır faiz ortamında neredeyse ABD devleti gibi borçlanabiliyorsunuz. Borçlanarak kendi hisselerinizi alabileceğiniz gibi daha yüksek getirisi olan şirket tahvillerini de alabilirsiniz (özellikle de banka). Yani spreadi cebe atabilirsiniz. Peki getirilerin yükseldiği bir ortamda Braebum ve benzerleri ne yapacak? Artık karlan yurtdışında tutmaları gerekmeyeceğine göre bono piyasasına olan sermaye hareketi nasıl etkilenecek? ADB tahvilleri ile diplerde olan yüksek getirili tahvil spreadi açıldığında nelere olacak? 


8 trilyon dolarlık altın çıkarıldı

Dünyada bugüne kadar yer kabuğundan yaklaşık 7,5 - 8 trilyon dolar değerinde 185 bin ton altın çıkarıldı
Altın Madencileri Derneği'nin Altın Raporu'na göre, dünyada bugüne kadar yer kabuğundan yaklaşık 7,5 - 8 trilyon dolar değerinde 185 bin ton altın çıkarıldı.

United States Geological Survey’in günümüze kadar sürdürülen arama çalışmalarından elde ettiği verilere göre, dünya altın rezervi 57 bin ton olarak belirlendi. Söz konusu rezervin yüzde 17'si Avustralya, yüzde 14'ü Rusya, yüzde 10,5'i Güney Afrika, yüzde 5'i ABD ve yine yüzde 5'i Endonezya'da bulunuyor.

Dünya altın talebi, 2010-2017'de 4 bin 300-4 bin 600 ton arasında gerçekleşti. Dünya altın talebinin yaklaşık yüzde 70’i madenlerden üretilen altınlardan, yüzde 30’u ise hurda altınlar yolu ile karşılanıyor.

Rapora göre, dünyada geçen yıl demir dışı metal madenleri aramalarına harcanan risk sermayesinin yaklaşık yüzde 50’si olan 4 milyar 50 milyon dolar, altın arama projeleri için kullanıldı.

Türkiye'de ise altın madeni aramalarına harcanan risk sermayesi 2000 yılından itibaren sürekli artarak 2012'de yıllık 120 milyon dolar seviyesine çıktı. Sonraki süreçte izinlerin alınmasında yaşanan belirsizlikler nedeniyle arama bütçeleri giderek azaldı ve yıllık 10 milyon dolar seviyesinin altına geriledi.

Dünya altın üretiminde Çin başı çekiyor

Rapora göre, altın fiyatları, 2012 yılından sonra düşüşe geçti. 2012 yılında 1.669 dolar/ons olan altın fiyatları, 2015'e kadar düşüş eğilimi göstererek 1.160 dolar/ons seviyesine geriledi. 2015'ten sonra geçen yıla kadar hafif artış eğilimine giren altın fiyatları, 2017'de ortalama 1.257 dolar/ons oldu. Altın fiyatları, 2015-2017 döneminde 1.250-1.300 dolar/ons bandında seyretti.

2016 yılında toplam 4 bin 347 ton olan altın arzının yüzde 47’si mücevherat-kuyumculuk sanayisinde, yüzde 36,5'i yatırım amaçlı, yüzde 9’u merkez bankaları ve yüzde 7,5'i de sanayide kullanıldı.

Dünya altın üretiminde 464 ton ile Çin başı çekiyor. Çin'i Avustralya, Rusya, ABD ve Peru takip ediyor. Söz konusu 5 ülke, dünya altın üretiminin yüzde 44'ünü gerçekleştiriyor. Güney Afrika gerilemesini sürdürürken, Kanada'nın altın üretimi artıyor.

Her şey dahil altın üretim maliyeti 2016 yılında Kuzey Amerika’da 861 dolar/ons, Avrupa’da 1.080 dolar/ons, Asya’da 841 dolar/ons ve dünya ortalaması ise 852 dolar/ons oldu.

Rapora göre, günümüzde altın madenciliğinde düşük tenörlü cevherlerin ekonomiye kazandırılabilmesi için çok büyük arama risk sermayesi, yatırım finansmanı, çok büyük maden makineleri, teknolojiler ve çok ciddi maden kapama projelerine ihtiyaç duyuluyor. Şirketler, sürekli verimliliği artırıcı çalışmalar yaparak maliyetleri düşürmeye çalışıyor.