29 Eylül 2019 Pazar

Apollo 11 bundan 50 yıl önce Ay'da ne arıyordu?

10.07.2019

ABD, ilk kez bir astronotu Ay'a göndereli ve Ay'da ilk ayak izi bırakılalı neredeyse 50 yıl oldu. Apolo 11'in yerine getirdiği görev, hem ABD hem dünya tarihi için bir dönüm noktası oldu. Peki gerçekte ne olmuştu?

ABD neden Ay'a gitmek istedi?

Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında başlayan mücadele, 1957'de Sovyetlerin ilk Sputnik uydusunu fırlatmasıyla birlikte "uzay yarışına" dönüştü.

John Kennedy 1961'de ABD Başkanı olduğunda, birçok Amerikalı, Sovyetler Birliği'yle girilen bu savaşı kaybettiklerini ve Rusların teknolojisinin kendilerininkinden daha üstün olduğunu düşünüyordu.

Aynı yıl, Sovyetler Birliği ilk kez uzaya insanları da gönderdi.

Rus kozmonot Yuri Gagarin, uzay aracıyla Dünya'nın çevresinde dönmüştü.

Bunun üzerine ABD, uzaydaki rakibi karşısında, uzaya olmasa da Ay'a ilk insanı gönderen ülke olmayı hedefledi.1962'de Kennedy, o meşhur konuşmayı yaptı: Biz Ay'a gitmeyi tercih ediyoruz!

Uzay yarışı devam etti ve 1965'te, Sovyetler Birliği Ay'a ilk uzay aracını gönderdi.

ABD ise hâlâ milyarlarca dolar harcadığı 'Apollo programı' üzerinde çalışıyordu.

ABD göreve nasıl hazırlandı?
ABD'nin uzay kurumu NASA, 17 adet Apollo'nun görevini yerine getirebilmesi için 400 bin kişiyi çalıştırdı ve 25 milyar dolar harcama yaptı.

Apollo 11 görevi için de üç adet astronot seçildi: Buzz Aldrin, Neil Armstrong ve Michael Collins.

Saturn 5 isimli güçlü roket, Apollo'yu ve üzerine yerleştirilen ay kapsülünü uzaya çıkardı.

Plan, Dünya'nın yörüngesini kullanarak Ay'ın yörüngesine ulaşmak ve ardından, Armstrong ve Aldrin'in ay kapsülüne geçmesiydi. Collins Apollo'nun komuta ve servis kapsülünde kalırken, diğer iki astronot Ay'a inecekti.

ABD'nin, bu kapsamda sadece Dünya'nın yörüngesine yolculuğu test edecek olan ilk insanlı uzay aracı Apollo 1, 1967'de hazırdı. Ancak uçuş öncesi rutin kontroller sırasında komuta modülünde bir yangın çıktı ve üç astronot öldü.

Bunun üzerine insanlı uzay uçuşları aylarca ertelendi.

Apollo 11 görevi sırasında da, yeryüzündeki kontrol merkeziyle aralarında iletişim sorunları yaşandı. Hatta bilgisayarlar, astronotların daha önce hiç duymadığı bir alarm sesi verdi.

Ay kapsülü de, hedeflediği asıl alanda çok daha uzakta bir noktaya indi.

Tüm bu sorunlara rağmen, 20 Temmuz günü, Dünya'dan ayrıldıktan yaklaşık 110 saat sonra, Neil Armstrong Ay'a ayak basan ilk insan oldu. 20 dakika sonra onu Buzz Aldrin izledi.

Armstrong'un televizyondan yayımlanan sözleri tarihe geçti: Bu bir adam için küçük, insanlık için çok büyük bir adım!

İki astronot kapsülün dışında 2 saatten fazla zaman geçirerek Ay'ın yüzeyinden örnekler topladı, fotoğraflar çekti ve bazı deneyler yaptı.

Ay'ı keşfileri bittikten sonra ikisi de başarılı şekilde Apollo 11'e geri döndü. Dünya'ya dönüş yolculuğu başladı.

24 Temmuz'da ekip, Büyük Okyanus'a indi.

Ay'a ayak basan ilk insanları dünya çapında 650 milyon kişinin izlediği tahmin ediliyor. Böylece ABD, Sovyetlere karşı yarışta gücü tekrar eline aldığını tüm dünyaya göstermiş oldu.

Aynı zamanda çalkantılı bir on yıllık süreçten sonra, Amerikalıların özgüvenini yeniden kazanması için de önemli bir adım oldu. Kennedy suikasta uğramış, ırkçılık karşıtı protestolar ülke geneline yayılmış ve Vietnam Savaşı'ndaki zorluklar tepki çekmeye başlamıştı.

Gerçekte ne olduğunu bilmek mümkün mü?

1972'nin sonuna gelindiğinde, ABD Ay'a 6 kez insanlı uçuş sağlamış ve hepsinde başarıyla Ay'a ayak basılmıştı.

Bunların sahte olduğuyla ilgili komplo teorileri, bugün hâlâ konuşulsa da, NASA 2009'dan bu yana Ay'ın yörüngesinde bir keşif uçağı uçuruyor. Bu uçaktan gelen yüksek çözünürlüklü fotoğraflarda, insanların Ay'a çıktığını kanıtlayan ayak izleri, tekerlek izleri gibi şeyler de görülebiliyor.

Ay'dan getirilen taşlarda da jeolojik olarak kanıt bulmak mümkün.

Ay'a gitme sebebi neydi?
ABD, bugün hâlâ Ay'a insan gönderek tek ülke konumunda.

Ancak Rusya, Japonya, Çin, Hindistan ve Avrupa Uzay Ajansı da uzay araçlarını inceleme amaçlı Ay'ın yörüngesine gönderdi ya da yüzeyine konmasını sağladı.

Bir ülkenin bunu yapabilmesi, teknolojik olarak üstün olduğunun göstergesi oluyor ve dünya üzerindeki "elit üyelerin" arasında yerini alıyor.

Aynı zamanda, Ay'daki kaynaklara erişim isteği gibi pratik sebepleri de var.

İki kutupta da bulunan buz, uzay araçlarının daha da derin inceleme yapmasını da kolaylaştırabilir. Çünkü içindeki hidrojen ve oksijen, roketleri ateşlemek için kullanılabilir.

Aynı zamanda Ay yüzeyinde altın, platinyum ve az bulunan metallerin çıkarılması için de çalışmalar yapılıyor ancak henüz bu yeraltı zenginliklerinin çıkarılmasının ne kadar zor olduğu bilinmiyor.

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48932196

28 Eylül 2019 Cumartesi

Türkiye ile ABD arasındaki ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı yükseliyor

Türkiye ile ABD arasındaki ticaret hacmini 5 katına çıkarmak için iki ülke yetkilileri siyasi irade ortaya koyarken, analistler, ikili görüşme ve anlaşmalarda Türkiye’nin son yıllarda iyileşme gösteren ihracatın ithalatı karşılama oranının gözetilmesi gerektiğini ifade etti.

Küresel ekonomik büyümenin yavaşladığı, ticaret savaşlarının sürdüğü ve siyasi-jeopolitik risklerin arttığı dönemde, Türkiye, hem ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye hem de ticaret partnerleriyle yeni anlaşmalarla ve stratejik ortaklıkla ticaret hacmini artırmaya çalışıyor.

G20 Liderler Zirvesi kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, iki ülkenin ticaret hacmi hedefini 100 milyar dolara çıkararak, karşılıklı ekonomik ilişkilerin çok daha ileriye taşınması yönündeki iradelerini ifade etmişlerdi.

ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross da beş günlük Türkiye ziyaretinde bu hedefe ulaşmak ve bir yol haritasının belirlenmesi için çok sayıda görüşme yaptı.

Tekstil, hazır giyim, mobilya, mermer, otomotiv, otomotiv yan sanayi, mücevherat, sivil havacılık, çimento, kimya, makine ve lojistik sektörleri, ikili ticaret hacminin artırılmasında en öncelikli alanlar olarak belirlendi.

Türkiye ile ABD arasında ortalama 20 milyar dolar seviyesine sıkışan ticaret hacmini 5 katına çıkarmak için iki ülke yetkilileri siyasi irade ortaya koyarken, analistler, ikili görüşme ve anlaşmalarda Türkiye’nin son yıllarda iyileşme gösteren ihracatın ithalatı karşılama oranının gözetilmesi gerektiğini vurguladı.

Uzmanlar ve sektör temsilcileri, orta ve uzun vadede ABD lehine olan dış ticaretin, Türkiye lehine dönebilmesi için yüksek teknolojili, inovatif ve katma değerli ürünlerin ihracatına öncelik verilmesi gerektiğini dile getirdi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı yükseliyor

Türkiye, geçen yıl 167,9 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirirken, bunun yaklaşık yüzde 5'lik bölümünü ABD'ye yaptı. Aynı yıl Türkiye'nin 223 milyar dolarlık ithalatında ise ABD'nin payı yüzde 5,5 oldu.

ABD de geçen yıl 3 trilyon 129 milyar dolarlık ithalat ve 2 trilyon 501 milyar dolarlık ihracat yaptı. ABD'nin ihracat ve ithalatında Türkiye'nin payı sırasıyla yaklaşık yüzde 0,3 ve yüzde 0,5 civarında gerçekleşti.

Türkiye'nin ABD'ye ihracatı son 10 yılda kademeli olarak artış gösterirken, ABD'den yapılan ithalat dalgalı bir seyir izledi. 2010 yılında 3,8 milyar dolar olan ihracat tutarı geçen yıl 8,3 milyar dolara yükseldi.

ABD'nin Türkiye'ye ihracatı ise 2010 yılındaki 12,3 milyar dolar düzeyinde iken, bir sonraki yıl 16 milyar dolara ulaştı. 2016'da 11 milyar dolar seviyesine gerileyen ABD'den yapılan ithalat, 2018'de 12,4 milyar dolara yükseldi.

Bu yılın ocak-temmuz döneminde ABD'den yapılan ithalat 6,7 milyar dolar, bu ülkeye yapılan ihracat ise 4,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

İki ülke arasındaki ticarette dikkate alındığında ihracatın ithalatı karşılama oranı son 10 yıllık dönemde Türkiye lehine dönen bir görünüm dikkati çekiyor. 2017'de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 72,4'e kadar yükseldi. Geçen yıl yüzde 67,1'e gerileyen bu oran, temmuz sonunda yüzde 69,6 seviyesine çıktı.

Ticaret hacmi 16 - 21 milyar dolar arasına sıkıştı

Türkiye ile ABD arasındaki ticaret hacmi yıllar itibarıyla iniş çıkışlı bir seyir izledi. Ticaret hacmi 2010'da 16 milyar dolar seviyesinde iken, 2011'de 20,6 milyar dolara yükseldi. 2016 yılında 17,5 milyar dolara gerileyen ticaret hacmi, 2017 ve 2018 yıllarında tekrar 20,6 milyar doların üzerini gördü.

Bu yılın temmuz sonunda iki ülke arasındaki ticaret hacmi 11,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Son 10 yılda ticaret hacminde 5 milyar dolar civarında artış yaşansa da ticaret hacminin 21 milyar doları aşamadığı görülüyor.

Türkiye'nin ABD'ye ticaret açığı 2011'de 11,5 milyar dolardan 2017'de 3,3 milyar dolara kadar geriledi ve geçen yıl açık 4,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Geçen yılın ocak-temmuz döneminde 2,8 milyar dolara olan dış ticaret açığı, 2019'un aynı döneminde 2 milyar dolara oldu.

Türkiye'den ABD'ye en fazla ihraç edilen ürünler

Türkiye'nin ABD'ye en fazla ihraç ettiği ürünler incelendiğinde ilk beş sıra yıllar itibarıyla değişiklik gösterse de 2017 ve 2018 yıllarında motorlu kara taşıtları liderliğini sürdürüyor.

Geçen yıl yaklaşık 1,1 milyar dolarlık ihracatla ilk sırada yer alan motorlu taşıtlar sektörünü, 928,2 milyon dolarla kazan, makine aksam ve parçaları sektörü, 566,8 milyon dolarla demir ve çelik sektörü, 562,5 milyar dolarla halıcılık sektörü ve 380,2 milyon dolarla mineral yakıt ve yağlar sektörü takip etti.

Geçen yıl ağustos ayında Türkiye'den yapılan çelik ithalatına uygulanan gümrük vergisini yüzde 50'ye, alüminyum ithalatına uygulanan gümrük vergisini de yüzde 20'ye çıkaran ABD, bu yılın mayıs ayında çelik ithalatına uyguladığı vergiyi tekrar yüzde 25'e indirmişti.

Dolayısıyla demir ve çelik sektörü ihracatında önemli gerileme yaşandı. Geçmiş yıllarda demir ve çelik sektörü ihracatı birinci ve ikinci sıralarda yer alırken, 2018'de üçüncü sıraya gerilerken, bu yılın 7 ayında ihracatta ilk 10'a dahi giremedi. ABD'ye demir ve çelik ihracatı bu yılın ocak-temmuz döneminde 43,5 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti.

Bu yılın ocak-temmuz döneminde ABD'nin Türkiye'den en fazla ithal ettiği ürün 621,7 milyon dolarla kazan, makine aksam ve parçaları oldu. Bu sektörü 577,3 milyon dolarla motorlu kara taşıtlar ile 341,2

Türkiye'nin ABD'den en çok aldığı ürünler

Türkiye, ABD'den ağırlıklı olarak katma değeri ve teknolojisi yüksek ürünler ithal ederken, son on yılda en çok ithal edilen sektörler sıralaması sürekli değişiyor.

ABD'den ithal edilen ürünlerde hava taşıtları, demir ve çelik, mineral yakıt ve yağlar, kazan, makine ve mekanik cihazlar ile optik, tıbbi ve cerrahi cihazlar ilk sıralarda yer alıyor.

Geçen yıl ABD'den 1,8 milyar dolarlık kazan, makine aksam ve parçaları ithal edildi. Bu sektörü 1,33 milyar dolarla mineral yağ ve yakıtlar, 1,3 milyar dolarla demir ve çelik, 1,2 milyar dolarla hava taşıtları ve 729,2 milyar dolarla tıbbi ve cerrahi cihazlar ithalatı takip etti.

Bu yılın ocak-temmuz döneminde ise 656,3 milyar dolarla hava taşıtları ithalatı ilk sıradaki yerini alırken, sırasıyla 950,7 milyar dolarlık kazan ve makine, 653,8 milyar dolarlık mineral yağ ve yakıt ithal edildi.

Depremden sonra telefon şebekelerinin çökmesi ulusal güvenlik sorunu

İstanbul'da yaşanan depremin ardından GSM firmalarının hizmet verememesinin yankıları sürüyor. İlgili şirketler 'sorun bizden kaynaklı değil' dese de vatandaş inanmıyor
İstanbul'da yaşanan deprem binaları değil ama GSM firmalarını doğrudan vurdu. Saatlerce yakınlarına ulaşamayan vatandaşların ödediklerini faturaların karşılığını alamadığını savunurken, ilgili GSM firmaları sorunun kendilerinden kaynaklanmadığını iddia etti.

Yaşananlar bir ulusal güvenlik sorunu

Terör ve Güvenlik Uzmanı, E. İstihbarat Albayı Coşkun Başbuğ, sürecin bir 'ulusal güvenlik sorunu' olduğunun altını çizerek, kesintinin neden kaynaklandığının ilgili kurumlar tarafından muhakkak ortaya çıkarılması gerektiğine vurgu yaptı.

Devletin bu tür durumlar için B ve C planlarının hazır olduğunu anlatan Başbuğ, sadece deprem için değil, herhangi başka bir afet, savaş durumu ya da iç karışıklık gibi durumlarda da iletişimin nasıl sağlanacağının net bir şekilde belirlendiğini anlattı.

Başbuğ, TSK'nın bu konuda oldukça yetkin çalışmalar yaptığına işaret ettikten sonra, "Milyonlarca kişinin birbiriyle bağlantısının koptuğunu düşünün. Bunun nasıl bir kaosa neden olabileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur." şeklinde konuştu.

İstihbarat kurumları 'sabotaj' boyutunu ele alacak

MİT başta olmak üzere ilgili kamu kurumlarının dün yaşanan süreçte içeriden ya da dışarıdan bir müdahale olup olmadığını araştırdığını açıklayan Başbuğ, şunları söyledi:

"Kimi firmalar sıkıntının kendilerinden kaynaklanmadığı iddiasında. Tabi bu araştırılıyor şuan. Ben bunu bir fırsat olarak görüyorum. Dünkü yaşananların ardından tüm kurumlar kendi görev ve sorumluluklarını bir kez daha net bir şekilde anlamıştır.

Günümüzde iletişim en öncelikli konu. Suriye, Irak ve diğer ülkelerde yaşananları unutmayalım.

Telefon kesintisi ulusal güvenlik sorunu: MGK'da ele alınmalı

Eğer araştırmalar sonunda zafiyet olduğu ortaya çıkarsa bu konu mutlaka MGK'da ele alınacaktır. Tabi devletin nasıl önlemler aldığını bizim bilmemiz mümkün değil. Zaten doğru olan da bunların gizli kalması. Ulusal güvenlik sorunu olan bu tür durumların yüksek sesle konuşulmasını beklememek lazım. Savunma planları, gelişen teknolojiye göre mutlaka değişecek ve güncellenecektir. Devletin bu konuda gerekli adımları atacağına inanıyorum."

Servis sağlayıcılar da yedek üniteler de aynı deprem bölgesinde

Türkiye'de 'Yerli WhatsApp' programını yapan kişi olarak bilinen Kamaap uygulamasını üreten yazılım firmasının sahibi Nihat Cindioğlu ise sürecin altyapı noktasındaki eksikliklerine dikkati çekti.

GSM firmalarının hizmet sağlayıcılarının İstanbul'da yani deprem bölgesinde olduğuna işaret eden Cindioğlu, "Sistemi İstanbul merkezli kurdular. Peki yedekleri nerede tutuyorlar? Onun da yüzde 80'i aynı yerde. Yani hem asıl unsurlar hem yedekler ikisi birden deprem bölgesinde. Yüzde 20'lik bir kısım Ankara'da. Ama beyin İstanbul'da olduktan sonra diğer kalan yerlerin bir önemi kalmıyor." dedi.

Depremin ardından 'Alo' diyemedik

GSM firmalarının sürekli fiber internet ve 5G reklamları verdiğine ancak gerçeğin depremin hemen ardından ortaya çıktığına değinen Cindioğlu, "Depremin ardından 'Alo' bile diyemedik. En basit şey ses aktarımı. Sesi aktaramadıktan sonra sabaha kadar 5G ya da fiber reklamı yapsanız da boşa." şeklinde konuştu.

Drone'lar ile bu sorun çözülebilir

Siber Güvenlik Uzmanı Üzeyir Destan ise 'Çözüm ne olabilir' sorusunu 'Drone' projesi üzerinden anlattı.

Sistemin 'uçan ağlar' üzerinden kurgulandığını vurgulayan Destan, "Afet ya da benzer bir sıkıntı durumunda uçurulacak drone'lar bu sorunu çözebilir' ifadesini kullandı.

Tasarladıkları projede drone'ların kabaca A, B ve C olarak adlandırıldığını, A'nın C'yi görmediği durumda B'nin A ile C arasında bir köprü görevi gördüğünü kaydeden Destan, şöyle devam etti:

"Bu sadece afet zamanı kullanılacak bir sistem değil. Sınır ötesinde de oldukça faydasını görebileceğiniz bir yapı.

Valilik ve Belediye emir yayınlayınca drone'lar havalanır

Drone'lar üzerine yerleştirilecek modem ve mikro bilgisayarlar ya da baz istasyonları ile kendi içlerinde bir ağ oluşturmasını sağlayabilirsiniz. Kulaktan kulağa oyunu gibi düşün sistemi. Hepsi birbirine bilgi aktarıyor.

Eğer bir drone sorun yaşarsa, hemen yanındaki drone onun görevini üstleniyor ve sistem kesintiye uğramıyor.

Kimi GSM firmaları drone'lar üzerinden servis sağlayacaklarının reklamını yapsa da, depremin ardından en basit aktarım olan 'ses aktarımını' dahi bir süre gerçekleştiremedi. Uzmanlar, Türkiye'de GSM firmalarının deprem sınavını iyi veremediği konusunda hemfikir.

Sistem kurulduğunda, aksi bir durumda Valilik ya da Belediye emir yayınlayınca drone'lar havalanabilir. İlk etapta çok önemli yerlerde ANKA ve Bayraktar gibi uzun süre havada kalan araçlarımızla bunları halledebiliriz. Daha az öncelikli yerlerde ise küçük drone'lar kullanabiliriz. AR-GE sonrasında belki küçük drone'ların güneş enerjisi ile çalışması ve havada çok uzun süre kalması da sağlanabilir.

Sistem tüm bu birimleri içine alacak bir komuta merkezi kurulmasını ve merkezden tüm drone'ların yönlendirilmesi üzerine kurulu olacak." (Yenişafak)


Devletlerin yeni manipülasyon aracı: İnternet

İnternet devletlerin dezenformasyon için kullandığı bir propaganda aracına dönüştü. Oxford İnternet Enstitüsü araştırmasına göre aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 70 ülke vatandaşlarını trol ekipleriyle yanıltıyor.


Oxford İnternet Enstitüsü tarafından yapılan "The Global Disinformation Order" başlıklı araştırmaya göre internet aracılığıyla kamuoyunu yanıltmaya yönelik girişimler dünya genelinde artış gösteriyor.

Perşembe günü yayınlanan araştırmanın sonucuna göre hali hazırda Türkiye'nin de aralarında yer aldığı 70 ülkede vatandaşlar devlet kurumları ya da siyasi partilerin yönlendirmesiyle internetteki kampanyalarla yanıltılıyor.

Türkiye hangi kategoride?

Araştırmada aralarında Türkiye'nin de yer aldığı, "bilişim propagandası uygulayan otoriter ülkeler" olarak sınıflandırılan 26 ülkede halen hükümetlerin insan hakları ihlallerini ve muhaliflerin tepkilerini gizlemek için sosyal medyada yanıltıcı propaganda yürüttüğüne işaret edildi.

Türkiye'nin "orta kapasitede internette yanıltıcı propaganda yapan ülkeler" arasında yer aldığı belirtiliyor. Bunun her biri 500 kişiden oluşan ekipler tarafından yanıltıcı sosyal medya kampanyaları ile yapıldığı kaydediliyor. Yurt dışında operasyon yapmak için de bazı sosyal medya ekiplerinin kullanıldığı bilgisine yer veriliyor.

Facebook'ta yanıltıcı propaganda

Araştırmaya göre yanıltıcı propagandaların yürütüldüğü en yaygın ortam sosyal medya platformu Facebook. Halen 56 ülkede bu platform üzerinden kampanyalar yürütülüyor. Araştırmaya göre Türkiye'de Facebook ve Twitter üzerinden yanıltıcı propaganda yapıldığı tespit edildi.

Çin, Hindistan, İran, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan ve Venezuela'nın kamuoyunu etkilemek üzere  Facebook ve Twitter üzerinden sınır ötesi faaliyet yürüttükleri ifade ediliyor. Buna göre yanıltıcı kampanyalar için sahte hesaplar açılarak, yurt içinde ve yurtdışındaki insanlara yanlış bilgiler aktarılıyor.

"Demokrasiye yönelik bir tehdit"

Oxford İnternet Enstitüsü Direktörü Philip Howard, dijital kanallarla yayılan propagandaların zaman ve mekan tanımaması nedeniyle her zaman ve her yerde kamuoyunu yanlış yönlendirebileceğini bu nedenle "demokrasiye yönelik bir tehdit" oluşturduğunu söyledi. Uzman, propagandaların her zaman "siyasetin bir parçası" olarak görülmesine karşın, mevcut kampanyaların ulaşabildiği geniş kitleler bakımından "modern demokrasi ile ilgili endişeleri" haklı çıkardığına dikkat çekti.

Araştırma sonucunda Brexit oylaması ile 2016'daki ABD Başkanlık seçimi dijital manipülasyonun nasıl işe yaradığını ortaya koyan girişimlere örnek olarak gösterildi. Araştırmaya göre bu tür eğilimlerde artış var. 2017'de 28, 2018'de ise 48 kampanya kamuoyunu yanıltıcı şekilde gerçekleştirildi.

Araştırmaya göre internette manipülasyon teknikleri, sadece otoriter devletlerde değil demokratik ülkelerde de uygulanıyor.

Araştırmada özellikle Çin'in, küresel dezenformasyonda "büyük bir aktör" haline geldiğine işaret edildi. Çin Halk Cumhuriyeti artık sadece Weibo, WeChat ve QQ gibi yerel platformları değil, Facebook, Twitter ve YouTube gibi küresel ağları da kullanıyor.

Araştırma ekibinde yer alan Samantha Bradshaw, eskiden sosyal medyanın "özgürlük ve demokrasi gücü" olarak değerlendirilirken, günümüzde dezenformasyonları genişletme aracı olarak ortaya çıkmaya başladığını söyledi. Bradshaw sosyal medyanın şiddeti teşvik ederek, medyaya ve demokratik kurumlara duyulan güveni zayıflattığına işaret etti. (DW)


26 Eylül 2019 Perşembe

Almanya'da 1 milyon 250 binden fazla nitelikli iş gücü açığı var

Almanya'nın 2060 yılına kadar her yıl en az 260 bin kalifiye iş gücüne ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.

Alman Bertelsmann Vakfı'nın yaptığı araştırma, gittikçe yaşlanan Alman toplumunda kalifiye iş gücü açığının yalnızca Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelecek kişilerle kapanmayacağını gösterdi. Araştırmaya göre her yıl 114 bin kişilik kalifiye iş gücü açığının AB ülkelerinden, 146 binlik kısmının ise AB üyesi olmayan ülkelerden karşılanması gerekiyor.

- Nitelikli iş gücü açığı artıyor

Almanya ekonomisindeki büyüme ve nüfusundaki yaşlanma nitelikli iş gücü açığını her geçen gün artırıyor. Federal Çalışma Bakanlığı raporlarına göre, ülkede şu an 1 milyon 250 binden fazla iş gücü açığı mevcut. Alman Ekonomi Enstitüsü, kalifiye eleman açığından dolayı Alman ekonomisinin yılda yaklaşık 30 milyar avro kayba uğradığını belirtti. Uzmanlar, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda Almanya'daki 20 ile 64 yaş arası çalışan sayısının 2030 yılı itibarıyla 3,9 milyon düşerek 45,9 milyona ineceğini hesaplıyor. 2060 yılında ise çalışan sayısının 10,2 milyon kişi azalacağı belirtiliyor. Yine uzmanlara göre, Almanya'nın yaşlı bakım sektörü, düşük ücretler, fazla iş yükü, çalışanlara ve hastalara kötü muamele haberleri nedeniyle birçok Alman tarafından çalışmak için cazip bir sektör olarak görülmüyor. Kalifiye eleman açığıyla birlikte sektör işgücü açığını yabancı işçilerle gidermek zorunda kalıyor. Almanya Sağlık Bakanlığına göre, şu anda bakım merkezlerinde ve hastanelerde 50 bin ve 80 bin arası iş gücü açığı mevcut. Bakanlık, ülkede bakıma ihtiyaç duyan insan sayısının önümüzdeki yıllarda çarpıcı bir şekilde artmasını bekliyor.

- "İş yükü ağır, çalışma saatleri yoğun"

Almanya'nın Köln kentinde sosyal hizmetlere bağlı bir yaşlı bakım evinde çalışan ve göçmen kökenli yaşlılar için çeşitli projeler yürüten Fatma Dik-Thiel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gerek hasta bakımı gerekse huzur evlerinde yeterli bakıcı olmamasından dolayı bazı aksaklıkların yaşandığını söyledi.

Dik-Thiel, "Her yıl artan hasta bakıcı açığı sistemin olması gerektiği gibi yürümediğini gösteriyor. Ayrıca iş yükünün ağır olduğunu, çalışma saatlerinin yoğunluğundan dolayı ruhsal ve bedensel yönden yorucu bir meslek. Bu yoğun iş yüküne oranla aldıkları maaşlar da insanları tatmin etmiyor." dedi. Almanya'daki bakım evlerinin en büyük sorununun personel bulamamak olduğunu ifade eden Dik-Thiel, "Almanya'ya göçmen olarak gelen birinci nesil artık yaşlı ve bir kısmı bakım evlerinde yaşıyor. Türkiye'de diplomalı bakıcı, hemşire, uzman ve teknikerler var, onlar getirilip burada istihdam edilebilir. Çünkü yaşlılar kendi dilini konuşan ve kültürünü tanıyan insanlar tarafından bakılmayı istiyorlar." değerlendirmesinde bulundu. Şu anki şartlarda bu mesleklerin insanlara artık cazip gelmediğini vurgulayan Dik-Thiel, "Her geçen gün bu sektörde çalışan insanların ve bakım evlerinin yükü artıyor. Dışarıdan getirilecek uzmanlar bu yükü azaltacaktır ama bence Almanya'da yaşayan gençleri bu işe dahil etmek, meslek şartlarını iyileştirip bu alana yönlendirmeleri gerekiyor." ifadelerini kullandı. Almanya'da bakıma muhtaç kişi sayısı 2017'de 3,3 milyon iken, bu sayının 2030'da 4 milyona ve 2050'de ise 5,3 milyona çıkması öngörülüyor.

Vatandaş 1,2 milyar dolar aldı

Yurtiçi yerleşiklerin kıymetli maden dahil YP mevduat ve fonları 20 Eylül ile biten haftada $192.66 milyar ile tarihi zirveye yükseldi.
Yurtiçi yerleşiklerin kıymetli maden dahil yabancı para mevduat ve fonları 20 Eylül ile biten haftada yaklaşık 1.2 milyar dolar artışla 192.66 milyar dolara çıkarak tarihi zirveye yükseldi.

TCMB verilerine göre 20 Eylül ile biten haftada bireylerin yabancı para cinsinden mevduat ve fonları önceki haftaya göre 265 milyon dolar artarak 118.57 milyar dolar ile tarihi zirveye yükseldi. Söz konusu tarihte kurumların ise 966.3 milyon Dolar artarak 74.1 milyar dolar oldu.

Yurtiçi yerleşik bireylerin yabancı para mevduatları yerel seçimlerin hemen öncesindeki haftaya kadar altı aylık süreçte aralıksız her hafta artış gösterdi. 31 Mart yerel seçimlerinden önce en son 5 Ekim 2018 haftasında döviz birikimlerini azaltmayı tercih eden bireyseller, yerel seçimlere kadar takip eden 26 haftada döviz birikimlerini kesintisiz artırdılar.

TCMB verilerine göre 5 Ekim 2018 haftasında 89.8 milyar dolar olan bireysellerin kıymetli maden dahil yabancı para mevduat ve fonları aralıksız artışın yaşandığı 6 ayda 20 milyar dolara yakın yükseliş gösterdikten sonra kademeli artışını sürdürdü. 5 Ekim 2018'den 20 Eylül'e kadar bireysellerin YP
mevduatları 28.8 milyar dolar artırmış oldu.

Bu artışın ana nedenleri olarak geçen yılın Ağustos ayında yaşanan kur şokunda bireysel yatırımcıların kâr amaçlı bozdurduğu 8 milyar doları yerine koyma eğilimi ile beklentiler
nedeniyle birikimleri döviz cinsinden tutma alışkanlığının ve TL getirilieri yeterli bulmamaları etkili olduğu belirtiliyor.

15 Eylül 2019 Pazar

Selçuk Bayraktar: Akıncı dünyanın en modern SİHA'sı olacak

Yerli insansız hava araçlarının mimarı Baykar Teknik Müdürü ve T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar, CNN Türk'te Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı.
Selçuk Bayraktar'ın açıklamalarından satır başları:

Türkiye'nin ilk güdüm sistemini yaptık. O dönemde drone'lar bu kadar bilinen bir şey değildi. Biz F16 üretiyoruz ama uçuş sistemlerini yapmıyorduk. Bu yüzden önemliydi. Tabii o dönemde bunun SİHA'lara dönüşeceği tahmin edilemiyordu. Biz ama bu teknolojinin nereye gideceğini biliyorduk, inanıyorduk.

Türkiye İHA'ları dünyada ilk kullanan ülkelerden biri.

Adım adım ilk ürettiğimiz o küçük uçak, dünyada az ülkenin yapabildiği sınıfta uçakları üretmemize vesile oldu. Akıncı'nın babası o 2 metrelik küçük uçaktı. Ve Akıncı dünyanın kendi klasmanında en modern Silahlı İnsansız Hava Aracı olacak. Havadan havaya taarruz gücü olacak. Hava savunma radarlarının yerlerini tespit edebilecek.

Akıncı'nın ilk uçuşu yakın zamanda olacak. Test uçuşları bir süre devam edecek.

14 Eylül 2019 Cumartesi

Cari fazla 17 yılın zirvesine koştu

Cari işlemler hesabı Temmuz'da 1,16 milyar dolar fazla verdi. Beklenti 1,3 milyar dolar fazla verileceği yönündeydi
Türkiye'nin 12 aylık cari fazlası, temmuzda 4 milyar 445 milyon dolarla Ocak 2002'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.

Ekonominin yüksek büyüme performansı gösterdiği 2010 ve 2011 yıllarında cari işlemler hesabı da tarihi zirveleri görmüştü. Ekim 2011'de 76,1 milyar dolarla tarihin en yüksek seviyesine ulaşan yıllıklandırılmış cari işlemler açığı, hem alınan tedbirler hem de büyümenin tarihi ortalamalara yaklaşmasıyla düşüşe geçti.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Eylül 2018'de kamuoyuna açıkladığı Yeni Ekonomi Programı (YEP) sonrasında başlayan ekonomideki yeniden dengelenme süreci ödemeler dengesi tarafında etkisini gösterdi. Hem hükümetin hem de ekonomi yönetiminin sorunlar karşısında hızlı ve etkin kararları ödemeler dengesi tarafında meyvelerini verdi.

Geçen yılın mayıs ayında 57,9 dolar seviyesinde gerçekleşen yıllıklandırılmış cari işlemler açığı, o tarihten bu yana her ay kademeli düşüşünü sürdürerek 2018 yıl sonunda 27 milyar dolara indi.

2019 yılında da cari açıktaki gerileme hızla devam etti ve haziranda 1,1 milyar dolar cari fazla verildi. Türkiye'nin 12 aylık cari işlemler hesabı, temmuzda 4 milyar 445 milyon dolarla Ocak 2002'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Böylece AK Parti'nin tek başına iktidara geldiği 2002 yılından bu yana en yüksek yıllıklandırılmış cari fazla görüldü.

Aynı zamanda temmuzda aylık 1 milyar 158 milyon dolarla bu yılın en yüksek cari fazlası verildi.

"ÇEKİRDEK CARİ DENGE 45,6 MİLYAR DOLAR FAZLAYA YÜKSELDİ"

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan AA Finans Analisti ve ekonomist Haluk Bürümcekçi, temmuzda cari işlemler dengesinin 1,16 milyar dolar fazla verdiğini, geçen yılın aynı ayında ise 2,2 milyar dolar açık verildiğini anımsattı.

Son 12 aylık cari dengenin 4,4 milyar dolar fazla ile (GSYH'ya oranla yüzde 0,6) belirgin iyileştiğine dikkati çeken Bürümcekçi, Ocak 2002'den beri en yüksek fazla düzeyine ulaşıldığını belirtti.

Bürümcekçi, ağustos ayı gümrük dış ticaret öncü verilerinin geçen yıla göre çok sınırlı düşük dış açığa işaret ederek, cari fazladaki yükselişin sonuna yaklaşıldığını düşündürdüğünü söyledi.

Manşet verideki iyileşmenin yanı sıra, cari dengenin temel eğilimi açısından takip edilen enerji dışı cari dengenin 41 milyar dolar fazlaya ve çekirdek cari dengenin de 45,6 milyar dolar fazlaya yükseldiğini ifade eden Bürümcekçi, "Türkiye ekonomisinin sert daralma/büyüme dönemlerinde manşet ve çekirdek açıkta belirgin azalış/artış eğilimi görülmesinin doğal olduğunu hep vurgulamaktayız. Nitekim, son bir yıl içinde ekonomik aktivitede önce durgunluk sonra da resesyon yaşanması ile enerji ve altın dışı açıkta belirgin iyileşme eğilimi gözlenmekte. Dış talebin küresel krize göre daha güçlü seyretmesi sayesinde ise cari dengedeki iyileşme 2001 krizine benzer boyutlara ulaşacak gibi görünmektedir." diye konuştu.

Bürümcekçi, cari işlemlerde temmuz ayında gözlenen iyileşmede, dış ticaret açığının geçen yıldan düşük açık ve hizmetler dengesinin yüksek fazla vermesinin ana etken olduğunu söyledi.

"AĞUSTOS SONUNDA 5 MİLYAR DOLAR FAZLAYA ULAŞABİLİRİZ"

Haluk Bürümcekçi, cari dengedeki güçlü iyileşme döneminin sona ermiş olabileceğini, bundan sonraki seyrin büyümeye bağlı olacağını belirtti.

Önceki yıl cari açığı artıran faktörlerin başında gelen enerji ticaretindeki gelişmelerin devam edip etmeyeceğinin kritik olduğunu ifade eden Bürümcekçi, petrol fiyatlarının son dönemdeki gerilemeyle 2018 yılı ortalamasının (72 dolar) altına inmesinin cari açığı azaltıcı etki getirmeye devam ettiğini söyledi.

Bürümcekçi, altın ticaretinde ise geçen yıl ilk yedi ayda verilen 8,2 milyar dolar net açığın bu yıl aynı dönemde 4,1 milyar dolara gerilediğini ve bu eğilimin de devam edebileceğini dile getirdi.

Turizm gelirlerinin, turist sayısının artış eğilimini koruması ile toparlanma göstermeye devam edeceğinin altını çizen Bürümcekçi, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ancak, ilk yarıda ekonomik aktivite dipten toparlanmaya geçse de zayıf kalan milli gelir büyümesi baz etkisinin de devreye girmesiyle daha güçlü artışlar kaydedebilir. Bu gelişmenin, dış ticaret açığında yıllık bazda karşılaştırmalarda da artış getirebileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca, AB pazarı ve genel olarak küresel çapta büyümede gözlenen yavaşlamanın ihracat artış hızımızı olumsuz etkilemeye başladığı izlenmektedir. Bu doğrultuda, ağustos sonunda 5 milyar dolar fazlaya ulaşmasını beklediğimiz son 12 aylık açığın, 2019 yıl sonunda hafif açık verebileceğini düşünmekteyiz."

ABD 100 yıllık tahvil ihracatını düşünüyor

ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, ABD'nin 50 yıl vadeli tahvil ihracı için hazırlık yaptığına işaret ederek, 100 yıllık tahvil ihracını da değenlendireceklerini açıkladı.
New York Times’ın sorularını yanıtlayan Mnuchin, “50 yıllık tahvil ihracı için çalışmalara başlıyoruz ve eğer 50 yıl başarılı olur ise 100 yıllık tahvil ihracını değerlendireceğiz” diye konuştu.

Mnuchin açıklamasında, ABD’nin ultra uzun vadeli tahvil ihraç için olasılıklar üzerinde çalışmaya 2 yıl önce başladığını da belirtti. ABD’nin mevcut en uzun vadeli borçlanma kağıdının vadesi 30 yıl.

‘BAŞKAN İYİ BİR ANLAŞMAYA İMZA ATACAK’

Mnuchin ayrıca, Çin ile sürdürülen ticaret görüşmelerine de değinerek, “Başkan 20 yıldır süren bir konuyu ele alıyor; bu yalnızca bir seçim konusu değil. Başkan yalnızca ABD şirketleri ve ABD´li işçiler için iyi bir anlaşmaya imza atacak” dedi.

Mnuchin, iki ülkeden yetkililerin bu ay yapacakları toplantılarda ve Ekim´de üst düzey yetkililer arasında yapılacak görüşmelerde ilerleme kaydetmek istediklerini vurguladı.

TÜRKİYE’NİN TAHVİL FAİZİ NE KADAR?

Türkiye’nin 10 yıllık tahvillerinin faizi dün itibariyle yüzde 15.27 idi. ABD’nin 10 yıllık tahvil faizi ise 1.78 seviyesinde. Bir tahvil faizi ne kadar düşükse o ülkenin ekonomik seviyesinin o kadar yüksek olduğuna işaret ediyor.

Merkez bankalarında faiz indirme yarışı

Küresel çapta jeopolitik risklerdeki artış, ticaret savaşı ve Avrupa kaynaklı siyasi belirsizlikler sonucu değişen risk algısı karşısında, dünyada 47 merkez bankası bu yıl faiz indirimine girdi.
Yılbaşından bu yana birçok zorluğun deneyimlendiği küresel piyasalarda, ticaret savaşları endişeleri, Brexit belirsizliği, İtalya'daki siyasi gelişmeler, İran ve Suriye kaynaklı jeopolitik riskler karşısında risk algısında ciddi bozulma yaşandı. Bu dönemde merkez bankaları da, 2008 küresel ekonomik kriz sonrası uyguladığı alışılmadık para politikalarına geriye dönüş olarak nitelendirilebilecek adımlar atmak zorunda kaldı.

Geçen yıl ABD'de iş gücü piyasası ve büyümedeki olumlu görünümün yanı sıra enflasyonun Fed'in hedefi olan yüzde 2 civarında seyretmesi, piyasalarda bankanın 2019 ve 2020'de faiz artırımlarına devam edeceği beklentilerini güçlendirmişti.

Her ne kadar ECB'nin varlık alım programını 2018 sonu itibarıyla sonlandırması hedeflense de, İtalya'nın kamu borç stokundaki artış, Brexit kaynaklı siyasi belirsizlik, AB'de büyüme ve enflasyon görünümündeki bozulma gibi gelişmeler, bankanın bu amaca ulaşmasını engelledi.

GENİŞLEMECİ POLİTİKA İHTİYACI DOĞDU

Gelinen noktada, geçen yıl gelişmekte olan ülkelere yönelik azalan risk iştahının 2019'da küresel çapta yaygınlaştığı ve portföy çıkışlarının derinleştiği görülürken, güvenli liman olarak nitelendirilen varlıklara ve tahvil piyasasına yönelim arttı. Bu durum karşısında Fed ve ECB gibi önde gelen merkez bankaları da genişlemeci politikalara ihtiyaç duyulduğunu dillendirerek, küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu teşvikleri karşılamak amacıyla genişlemeci para politikalarına geri döndü. Gelişmekte olan ülkeler de özellikle temmuz itibarıyla faizlerde indirime giderek büyük merkez bankalarının yolunda ilerledi.

Böylece yıl başından bu yana aralarında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) da bulunduğu 47 merkez bankası faizleri düşürdü.

FED SİNYALİ VERDİ, ECB TAKİP ETTİ

Bu yıla 3 faiz artırımı beklentisiyle başlayan Fed, gerek ABD Başkanı Donald Trump'ın ticaret politikaları, gerek küresel ekonomideki yavaşlama gerekse de jeopolitik risklerdeki artış sonrası yılın ikinci yarısı itibarıyla faiz indirimi sinyali verdi.

Temmuz ayında ise beklentiler doğrultusunda karar alan ve faizleri yüzde 2,00-2,25 bandına çeken Fed, faizleri yaklaşık 11 yılın ardından ilk kez indirmiş oldu. Fed'in eylül ayında faiz indirimine gideceği beklentisi ise piyasalarda tamamen fiyatlanmış durumda...

ECB de dün piyasa beklentileri doğrultusunda mevduat faiz oranlarını 10 baz puan indirerek yüzde eksi 0,50'ye çekerken, 1 Kasım itibarıyla aylık 20 milyar avroluk varlık alım programına tekrar başlanacağını duyurdu.

TCMB tarafında ise yıla yüzde 24 seviyelerindeki politika faizi ile başlanmasına karşın, temmuzda 425 ve eylülde 325 baz puanlık indirime gidildi. Böylece politika faizinde toplamda 750 baz puanlık indirim yapan TCMB, en çok faiz indiren merkez bankası oldu.

MAYIS SONU İNDİRİMLER HIZLANDI

Ocak ayında Angola, Gana, Ermenistan, Gürcistan ve Malavi olmak üzere 5 ülkenin merkez bankası faiz indirdi. Şubatta Azerbaycan, Hindistan, Mısır, Jamaika, Paraguay ve Kırgızistan'da da merkez bankaları faiz indirim yoluna giderken, mart ayına gelindiğinde bu ülkelere Gürcistan ve Nijerya da dahil oldu.

Nisan ayında nispeten sakin geçen piyasalarda Ukrayna da faizlerde 0,50 baz puanlık indirime gitti.

Fed'in faiz indirim sinyali verdiği mayıs ayı, merkez bankaları kararları açısından yoğun geçen bir dönem oldu. Ruanda'dan Yeni Zelanda'ya, Filipinler'den İzlanda'ya ve Sri Lanka'dan Tacikistan'a kadar birçok ülkenin politika faizini düşürdüğü mayıs ayında toplam 11 ülke indirim yönünde aksiyon aldı.

Haziran ayı özellikle Hindistan, Şili, Rusya gibi gelişmekte olan ülke merkez bankalarının faiz indiriminin koşulduğu bir dönem olurken, temmuzda toplam 16 ülke faizi düşürdü. Fed başta olmak üzere Türkiye, Brezilya, Rusya, Güney Afrika bu dönemde faiz indiren ülkeler arasında yer aldı.

AZERBAYCAN İLK SIRADA

Ağustos ayında da 21 ülke faiz indirirken, eylül ayının 13'ü itibarıyla ECB ve TCMB dahil 6 merkez bankasında faiz indirim aksiyonu alındı.

Alınan aksiyonlara bakıldığında, Azerbaycan'ın yıl başından bu yana 5 kez faiz indirimine giderek bu yola en fazla başvuran ülke olduğu görüldü. Kademeli indirim yoluna giden Azerbaycan Merkez Bankası'nın toplamda aldığı aksiyonların düzeyi ise 150 baz puanda kaldı.

Fransa ile Almanya, Facebook'un 'Libra'sını engelleyecek

Fransa ve Almanya, Facebook'un kripto para birimi Libra'nın kullanımının Avrupa'da engellenmesi konusunda anlaştıklarını açıkladı.


 Almanya ve Fransa Maliye Bakanlıkları, konuya ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı.

Açıklamada, "Hiçbir özel kuruluşun ulusların egemenliğine ait olan parasal gücü talep edemeyeceği" belirtildi.

Uluslararası ödemeler sisteminde iyileştirmeye ihtiyaç olduğunun aktarıldığı açıklamada, bankalara, Avrupa Ödeme Sistemi'nin geliştirilmesi ve Avrupa Merkez Bankasına da dijital para birimleri konusunda çalışmalarını hızlandırma çağrısı yapıldı.

Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, dün yaptığı açıklamada, Facebook'un kripto para birimi Libra'nın hükümetlerin parasal egemenliğini tehlikeye atabileceğini, Libra'nın kullanımının Avrupa'da engelleneceğini kaydetmişti.

ABD’de bütçe açığı bir trilyon doları geçti

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ABD’de bütçe açığı 10 yıl aradan sonra tekrar bir trilyon doları geçti. Gelirler yüzde üç artış kaydederken giderlerin aynı süre içinde yüzde yedi arttığı belirtiliyor.
ABD'de bütçe açığı 10 yıldan bu yana yine bir trilyon dolar sınırını aştı. Hazine Bakanlığı'ndan verilen bilgilere göre, Ekim 2018'den Ağustos 2019 sonuna kadar geçen süre zarfında bütçe açığı bir yıl önceki aynı döneme oranla yüzde 19 büyüyerek bir trilyon doları aştı.

30 Eylül tarihinde bitecek olan bütçe yılı içinde, devletin gelirlerinin yüzde üç artarak üç trilyon doları geçtiği, ancak aynı zamanda giderlerin yüzde yedi artarak dört trilyon 150 milyar doları aştığı kaydediliyor.

GÜMRÜK GELİRLERİNDE ARTIŞ

ABD bütçesinde özellikle gümrük gelirlerinde önemli artış olduğuna dikkat çekiliyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Çin ve diğer ülkeler ile süren ticaret anlaşmazlıkları sonucu devletin gümrük gelirlerinin yüzde 73 artış kaydederek 66 milyar dolara çıktığı belirtiliyor. Trump, artan gümrük gelirlerini Çin ile ticaret savaşını ABD'nin kazandığının kanıtı olarak görüyor. Ancak gümrük yükünü ABD'li işletmeler taşımak zorunda kalıyor.

ÇİN İLE TİCARET SAVAŞINDA YUMUŞAMA SİNYALLERİ

Öte yandan ABD Başkanı Trump, Çarşamba günü bir açıklama yaparak 250 milyar dolarlık Çin ürününe ek gümrük vergisi getirme kararını iki hafta ertelediğini duyurmuş, bunun bir "iyi niyet göstergesi" olduğunu iddia etmişti.



Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ticaret savaşında Çin'den de yumuşama sinyalleri geliyor. Pekin Yönetimi Perşembe günü bir açıklama yaparak, ABD'den domuz eti ve soya fasülyesi gibi tarım ürünleri alımının artırılmasının gözden geçirileceğini belirtti.

Bir yılı aşkın bir süredir karşılıklı ek gümrük vergileri koyan ABD ve Çin, bu ticaret savaşı ile küresel konjonktürde ciddi sıkıntı yaratıyor.(DWTürkçe)


Almanya, dördüncü kez cari fazlada dünya birincisi olacak

Almanya, bu yıl 276 milyar dolar ile art arda dördüncü kez dünyada en yüksek cari fazla veren ülke olacak
Almanya'nın önde gelen ekonomik düşünce kuruluşlarından Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), Almanya’nın bu yıl 276 milyar dolar ile art arda dördüncü kez dünyada en yüksek cari fazla veren ülke olacağını bildirdi.

Merkezi Münih'te bulunan Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo) tarafından yapılan açıklamaya göre, bu yıl Almanya'nın mal, hizmet ve yatırım akışını ölçen cari hesap fazlası, ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) yüzde 7,4’den yüzde 7,1’ye gerileyecek. Buna rağmen Almanya, bu yıl 276 milyar dolar ile art arda dördüncü kez dünyada en yüksek cari fazla veren ülke olacak. Ülkenin cari fazlası, dışarıdan aldığı mal ve hizmetlerden çok daha fazlasını ihraç etmesi anlamına geliyor.

Almanya’yı 188 milyar dolarla Japonya ve 182 milyar dolarla Çin izleyecek.

Ifo’ya göre, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ABD, Başkan Donald Trump’un Çin’e karşı “yüksek ticaret açığını düşürmek için” tarife savaşları başlatmasına rağmen, bu yıl 480 milyar dolar ile dünyada cari açığı en yüksek ülke olacak.

Almanya, özellikle ticaret bilançosunda elde ettiği yüksek fazla nedeniyle ABD Başkanı Trump tarafından eleştiriliyor. İkili ticarette ülkesinin zararlı çıktığını savunan Trump, bu nedenle Almanya'dan ithal edilen otomobil gibi ürünlere ek gümrük vergisi getirmekle tehdit ediyor.

Yaklaşık son 8 yıldır, Almanya'nın cari işlemler dengesinin GSYH’sine oranı Avrupa Komisyonu'nun belirlediği yüzde 6 olan gösterge eşiğinin üzerinde seyrediyor.

Almanya'nın bu yılın ilk 7 ayındaki ihracatı 2018'in aynı dönemine göre yüzde 1 artarak 781,3 milyar avroya yükselirken ithalatı yaklaşık yüzde 2,5 azalarak yaklaşık 650,2 milyar avroya ulaştı. Böylece ülkenin ticaret fazlası, bu yılın ilk 7 ayında 131,1 milyar avro oldu.

Almanya, 2018'de 294 milyar dolar ile dünyada en yüksek cari fazla veren ülke olmuştu.

13 Eylül 2019 Cuma

Yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı arttı

Yurt içi yerleşiklerin Döviz mevduatı 6 Eylül ile biten işlem haftasında 936 milyon dolar artarak 189.9 milyar dolara yükseldi.

Merkez Bankası tarafından Perşembe günü yayınlanan haftalık bilgilere göre yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı aynı dönemde altın hariç 637 milyon dolar arttı.


Avrupa Merkez Bankası faizi beklentilere paralel indirdi

Avrupa Merkez Bankası mevduat faiz oranını beklentilere paralel 10 baz puan indirerek "-%0,50" olarak belirledi.
Avrupa Merkez Bankası(ECB), mevduat faiz oranında beklendiği gibi 10 baz puan indirime giderken, diğer faizleri değiştirmedi.

ECB'den yapılan açıklamaya göre, refinansman operasyon faiz oranının %0,00 olarak devam etmesine kararı verildi.

Analistlerin beklentisi de faiz oranının değiştirmeyeceği yönündeydi. ECB, bankaların merkez bankasında tuttukları mevduat için ödenen faiz oranını gösteren faiz oranını -%0,40'tan -%0,50'ye çekti. Piyasa beklentisi de faizin 10 baz puan ineceği yöndeydi.

ECB, marjinal faiz oranını %0,25 olarak korudu. Analistler de faiz oranında değişiklik beklemiyorlardı. Bankanın açıklamasında TLTRO'nun en düşük faizinin mevduat faizi olarak belirlendiğine işaret edildi. Varlık alım programı çerçevesinde parasal genişlemeye gidecek olan ECB, aylık alımların 1 Kasım'dan itibaren 20 milyar euro ile başlayacağını açıkladı.

ECB, "Yönetim Konseyi varlık alım programını politika faizinin destekleyici etkisini güçlendirmek gerekli olduğu sürece devam edecek. Yönetim Konseyi varlık alım programını gösterge faiz oranının artırmaya başladıktan kısa süre sonra sona erdirecek." açıklamasında bulundu.

ECB, vadesi gelen menkul kıymetlerin ana paraları yatırıma yönlendirmeye devam edeceğini belirtti.

Bilgi notları:

- ECB en son 16 Mart 2016 tarihinde faiz oranlarını 5'er baz puan aşağı çekerek bugünkü seviyesine getirmişti.

- Euro Bölgesinde yıllık tüketici fiyatları %1,0, çekirdek tüketici fiyatları %0,9 seviyesinde bulunuyor.

- ECB'nin SPF anketinde enflasyon tahmini bu yıl için %1,3, gelecek yıl için %1,4, 2021 yılı için %1,5 seviyesinde bulunuyor.

Merkez Bankası faiz kararını açıkladı

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, Murat Uysal Başkanlığı'nda 2. kez toplandı. Toplantıdan politika faizinde 325 baz puan indirim kararı çıkarken, beklenti 275 baz puan indirim olacağı şeklindeydi.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB), haftalık repo faizinde 325 baz puan indirime gitti. Beklenti 275 baz puan indirim olacağı yönündeydi.

TCMB Para Politikası Kurulu(PPK) toplantısının ardından yapılan açıklamaya göre, haftalık repo faizi %19,75'ten %16,50'ye çekildi.

TCMB, bir önceki toplantısında faizi 425 baz puan indirmişti. Merkez Bankasının 2019 yılında 24 Ekim ve 12 Aralık olmak üzere iki PPK toplantısı daha bulunuyor. Toplantı sonrasında yapılan açıklamada şöyle denildi:

"Para Politikası Kurulu (Kurul), politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 19,75’ten yüzde 16,50’ye indirilmesine karar vermiştir. Son dönemde açıklanan veriler iktisadi faaliyetteki ılımlı toparlanma eğiliminin devam ettiğini göstermektedir. Yılın ilk yarısında net ihracatın büyümeye katkısı devam ederken, yatırımlar zayıf seyrini korumuş, özel tüketim kademeli olarak katkısını artırmıştır. Küresel büyüme görünümündeki zayıflamaya rağmen, rekabet gücündeki gelişmelerin etkisiyle mal ve hizmet ihracatı artış eğilimini sürdürmekte, özellikle turizmdeki güçlü seyir doğrudan ve bağlantılı sektörler kanalıyla iktisadi faaliyeti desteklemektedir. Öncü göstergeler iktisadi faaliyetin sektörel yayılımının bir miktar iyileştiğine işaret etmektedir.

EKONOMİ KADEMELİ TOPARLAYACAK

Önümüzdeki dönemde net ihracatın büyümeye katkısını sürdüreceği, enflasyondaki düşüş eğilimi ve finansal koşullardaki iyileşmeyle birlikte ekonomideki kademeli toparlanmanın devam edeceği öngörülmektedir. Büyüme kompozisyonu dış dengeyi olumlu etkilemektedir. Cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin sürmesi beklenmektedir.

Yakın dönemde küresel iktisadi faaliyetin zayıflaması ve enflasyona dair aşağı yönlü risklerin belirginleşmesiyle gelişmiş ülke merkez bankaları para politikaları genişleyici yönde şekillenmeye başlamıştır. Bu durum gelişmekte olan ülke finansal varlıklarına yönelik talebi ve risk iştahını desteklemekle birlikte, korumacılık önlemlerinin ve küresel ekonomi politikalarına dair diğer belirsizliklerin gerek sermaye akımları gerekse dış ticaret kanalıyla oluşturabileceği etkiler yakından takip edilmektedir.

ENFLASYON BEKLENİN ALTINDA KALABİLİR

Enflasyon görünümündeki iyileşme devam etmektedir. Türk lirasındaki istikrarlı seyrin yanı sıra enflasyon beklentilerindeki iyileşme ve ılımlı iç talep koşulları çekirdek enflasyon göstergelerindeki düşüşte belirleyici olmuştur. Ağustos ayında tüketici enflasyonu temel mal, enerji ve gıda gruplarının katkısıyla belirgin bir düşüş sergilemiştir. İç talep gelişmeleri ve parasal sıkılık düzeyi enflasyondaki düşüşü desteklemektedir. Enflasyonun ana eğilimine dair göstergeler, arz yönlü faktörler ve ithalat fiyatları enflasyon görünümünü olumlu etkilemektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak, güncel tahminler yılsonu itibarıyla enflasyonun Temmuz Enflasyon Raporu’nda verilen öngörülerin bir miktar altında kalabileceğine işaret etmektedir. Bu çerçevede Kurul, enflasyon görünümünü etkileyen tüm unsurları dikkate alarak, politika faizinin 325 baz puan indirilmesine karar vermiştir. Gelinen noktada, mevcut para politikası duruşunun hedeflenen dezenflasyon patikasıyla büyük ölçüde uyumlu olduğu değerlendirilmektedir.

Kurul, enflasyondaki düşüş sürecinin devamlılığının, ülke risk priminin gerilemesi, uzun vadeli faizlerin aşağı gelmesi ve ekonomideki toparlanmanın güç kazanması açısından büyük önem taşıdığını değerlendirmektedir. Enflasyondaki düşüşün hedeflenen patika ile uyumlu şekilde gerçekleşmesi için para politikasındaki temkinli duruşun sürdürülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, parasal sıkılığın düzeyi ana eğilime dair göstergeler dikkate alınarak enflasyondaki düşüşün sürekliliğini sağlayacak. şekilde belirlenecektir. Merkez Bankası fiyat istikrarı ve finansal istikrar amaçları doğrultusunda elindeki bütün araçları kullanmaya devam edecektir. Açıklanacak her türlü yeni verinin ve haberin Kurul’un geleceğe yönelik politika duruşunu değiştirmesine neden olabileceği önemle vurgulanmalıdır."

Almanya'da yıllık enflasyon ağustosta yüzde 1,4 oldu

Temmuzda yüzde 1,7 olan yıllık enflasyon geçen ay yüzde 1,4'e gerilerken, ECB'nin tüm Euro Bölgesi için hedeflediği yüzde 2'nin epey" altında kaldı.
Almanya Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) nihai verilerine göre, ülkede Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), geçen ay 2018'in aynı dönemine kıyasla yüzde 1,4 artış kaydetti.

Ülkede yıllık enflasyonun, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) tüm Euro Bölgesi için hedeflediği yüzde 2'nin çok altında kalması dikkati çekti. TÜFE, temmuzda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,7 ve haziranda da yüzde 1,6 artış göstermişti.

Almanya'da enflasyon, aylık bazda ise yüzde 0,2 düşüş kaydetti. Nihai veriler, daha önce yayımlanan öncü verileri teyit etti.

Destatis, enerji ürünleri fiyatlarındaki artışın genel fiyat artışından çok daha düşük kaldığını kaydetti.

Talep ve arza göre farklılık gösteren enerji fiyatları, 2018'in ağustos ayına göre yüzde 2,4 daha yüksek oldu. Elektrik fiyatları, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3,8 ve doğal gaz fiyatları yüzde 4,4 artarken, motor yakıtı fiyatları yüzde 3,3 düşüş gösterdi.

Enerji fiyatları hariç tutulduğunda, Almanya'da geçen ay yıllık enflasyon yüzde 1,6 oldu. Almanya'da AB uyumlu öncü TÜFE, ağustosta aylık bazda yüzde 0,1 düşerken, yıllık bazda yüzde 1 yükseldi.

Ülkede gıda fiyatları, geçen yılın ağustos ayına kıyasla yüzde 2,7 artış gösterdi. Sebze fiyatlarının yüzde 12,8, et ve et ürünlerinin ise yüzde 4,3 artması dikkati çekti. Telefon fiyatlarında ise yüzde 7,1 düşüş görüldü.

Hizmetlere yönelik maliyetlerde yüzde 1,6 ve kirada yüzde 1,4 artış görülürken, telekom hizmetleri fiyatında yüzde 0,7 azalış oldu.

Arjantin'den dövize yeni bir müdahale kararı: yemin ver’ dönemi

Arjantin'de döviz satın alan herkes bu dövizi tahvil almak için kullanmadan önce en az beş gün bekleyeceğine dair yeminli ifade sunacak.
Latin Amerika’nın üçüncü büyük ekonomisi Arjantin’in Merkez Bankası borç krizini durdurmak ve spekülasyonları azaltmak için yeni kur kontrollerini açıkladı.

Yeni kur kontrolleri, döviz satın alan herkesin bu dövizi tahvil almak için kullanmadan önce en az beş gün bekleyeceğine dair söz verdiğini gösteren yeminli ifade sunmasını gerektiriyor. Böylece hükümet ülkedeki para trafiği hakkında önceden bilgi sahibi olacak. Önceki düzenlemeye göre dövizle tahvil alan biri anında bu tahvili satarak yüzde 5-7 arasında bir kâr sağlıyor ve piyasada dalgalanmaya neden oluyordu.

Türkiye’de de geçen mayıs ayında Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu kararı çerçevesinde 100 bin dolar ve üzerinde döviz alımlarının bir gün sonra hesaplara geçmesine karar verilmişti.

MERKEZ DÖVİZ ALIMLARINI SINIRLAYABİLİYOR

Arjantin’de hükümet 1 Eylül’de aldığı kararla kur kontrollerini başlatmıştı. Ülkenin resmi gazetesinde yayımlanan karara göre, döviz rezervleri azalan merkez bankasına döviz alımlarını sınırlama yetkisi verilmişti.

PESO YERLERDE

Reuters’ta yer alan habere göre geçen ay Arjantin Merkez Bankası dolarla mücadele edebilmek için döviz rezervlerinden 15 milyar dolar kaybetti. Merkez Bankası verilerine göre rezervler geçen ay yüzde 22 eridi.

Sadece ağustos ayında peso dolar karşısında yüzde 22 değer kaybetti. Arjantin’de yıllık enflasyonun önümüzdeki aralık ayında yüzde 60 olması bekleniyor.

27 Ekim’de ülkedeki genel seçim şu an ekonomi gündeminin de bir numaralı maddesi. Öte yandan Arjantin ekonomisinin seyri Türkiye ile de bazı benzerlikler gösteriyor. İki ülke de 2001 yılında derin bir ekonomik krize girmişti fakat Arjantin’de kriz çok daha sert şekilde hissediliyor, halk marketleri yağmalıyordu.

12 Eylül 2019 Perşembe

50 milyar dolar, bizim ekonomimizin %1’ine eşit

Çeşitli temaslarda bulunmak için Türkiye'ye gelen ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross ticaret hedeflerini ve yol haritasını Bloomberg HT'ye anlattı.

2 ülkenin 100 milyar dolarlık ticaret hedefinde her sektör için detaylı yol haritası olduğunu belirten Ross "Bu hedef 2 adet 50 milyar dolarlık parçadan oluşuyor. Biri Türkiye tarafından ihracat, bir diğeri ise ABD tarafından ihracat. Bu mevcut ticaret hacmi ile kıyaslandığında büyük görünebilir; ancak bu hedefi Amerika Birleşik Devletleri'nin toplam mallar ve hizmetler tarafındaki ticaret hacmi ile kıyasladığınızda, biz bu noktada 5 trilyon doların üzerindeyiz. Yani bu 50 milyar dolar, bizim ekonomimizin %1’ine eşit." değerlendirmesini yaptı.

"SERBEST TİCARET ANLAŞMASI KONUSUNDA KISA SÜREDE SONUÇ BEKLEMEK ZOR" 

Türkiye'yle serbest ticaret anlaşması için henüz müzakerelerin başlamadığını belirten Ross "Normalde ticaret anlaşmaları için müzakere etmek yıllar alır. Trans Pasifik Anlaşması’nı yapmak sanırım 8-10 yıl sürmüştü.. Yani çok kısa bir süre içinde bir şey olmasını bekleyemeyiz. Ve bu tarz anlaşmalar için müzakere sürecine dahi başlamadık. Bunun yerine şu an üzerinde odaklandığımız şey iki ülke arasında gerginlikleri azaltacak yine iki ülkenin de hızla uygulayacağı şeyler. Umuyoruz ki daha sonra daha resmi bir anlaşma patikasında ilerleriz." diye konuştu.

S400 MESELESİ

S400'ler konusunda görüş bildiren Ross "Hazine Bakanı Mnuchin’in yaptığı (Türkiye'ye yaptırımları inceliyoruz) açıklamasında yeni bir şey yok. CAATSA adında bir yasamız var, bu yasa kesin hükümler içeriyor. Görüşmelerin sonucu ne olursa olsun NATO gereksinimleriyle, kurallarıyla uyum sağlaması gerekiyor. Çünkü hem ABD hem de Türkiye NATO üyesi ülkeler. Dediğim gibi bu sebepten ötürü bu koşullara uyum sağlanması gerekiyor. Bir süredir devam eden görüşmelerin amacı da bu zaten. " yorumunu yaptı.

ABD’nin Türkiye çelik sektörüne uyguladığı verginin azaltılıp azaltılmayacağına ilişkin Ross " bir süredir Türk çelik sektörü %50’lik bir vergiye tabi. Bu, ceza niteliğinde bir gümrük vergisi. Ve eminim bu ticaret hacminde azalmaya sebep olmuştur. Evrensel olarak uygulanan gümrük vergisi %25. Yani bu durum Türkiye için farklı bir zorluk yaratmıyor. Bu tarifeleri azalttığımız ülkeler çok sıkı kotalara uymayı kabul etmiş ülkeler.  Güney Kore örneğini ele alabiliriz..Onlar 2015'ten 2017'ye kadar geçen süredeki tüm sevkiyatlarının % 70'ine denk bir kota uygulanmasını kabul etmişlerdi. Yani hiçbir ülkeye tarifelerde kolaylık sağlanmıyor. Ancak şunu da eklemek istiyorum. Alüminyum ve çelik sektöründeki Türk şirketlerinden binin üzerinde muafiyet başvurusu aldık. Bu başvurunun temelinde de ABD'de üretilmeyen ürünler ya da ABD'de piyasanın isteklerini karşılamaya yetecek nicelik ve nitelikte üretilmeyen ürünler var. Bu başvuruları kabul ettik. Bu da Türk şirketlerinin yaklaşık %40'ına denk. Bir muafiyet verdiğimizde muafiyet başvurusu yaptıkları güne dönük oluyor. Yani ne gümrük vergisi ödemiş olursa olsunlar, onlara geri ödeme yapılıyor. " değerlendirmesini yaptı.

"Tekstil sektörünün kapasitesi ile ilgili ya da benzer bir sektörün kapasitesi ile ilgili bir sorgulama var mı?" sorusuna ise Ross şu yanıtı verdi; "Kapasite bir sorun. Endüstrinin konsolide olması bir sorun. Tekstil sektöründe çok sayıda küçük şirket var. Yine aynı şekilde mobilya sektöründe çok sayıda küçük şirket var. Türk endüstrilerinde çok sayıda küçük şirket var. Uluslararası ölçekte rekabet edebilmek için belli bir ölçekte olmak gerekiyor. Çünkü şayet Walmart mağazaları düzene sokulacak olsa, oradan 10 parça bir şey almazsınız, ya da 10 tişört almazsınız. Belki binlerce belki de milyonlarca şey almanız gerekir. Yani ölçek önemli bir problem. Ve biz bu sorunun üzerine eğildik. Otomasyon da başka bir sorun. Çinliler bile bir çok otomasyon kullanıyor. Küçük şirketler için otomasyon çok ekonomik değil. Bunun için daha büyük şirketlere ihtiyacınız var. Biz bir noktaya kadar konsolidasyon olmasını savunuyoruz bu endüstrilerde. Küçük şirketlerin büyük şirketlerin alt yüklenicisi olmasını savunuyoruz. "

Wilbur Ross Türkiye temasları kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüş, Erdoğan 2 ülke arasındaki 20 milyar dolarlık ticaret hacminin gerçek potansiyelin çok altında olduğunu belirtmiş ve ABD'li şirketleri Türkiye'ye daha fazla yatırım yapmaya davet etmişti.


7 Eylül 2019 Cumartesi

Türkiye 2018’de dünya genelinde turist sayısını en fazla arttıran ülke oldu

2018’de önceki yıla göre turist sayısını en fazla arttıran ülke yüzde 22 ile Türkiye oldu.
Türkiye 2018 yılında dünyada en çok turist çeken 6. ülke oldu. 2018’de önceki yıla göre turist sayısını en fazla arttıran ülke ise yüzde 22 ile Türkiye oldu.

Dünyada en fazla ziyaret edilen ülkeyse Fransa oldu. Türkiye turist sayısında üst sıralarda yer almasına rağmen turizm gelirlerinde ise ilk 10’a giremedi.

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü 2018 yılı turizm verilerini açıkladı. Buna göre 2018’de en fazla uluslararası turist çeken ülke 89 milyon ile Fransa oldu. İspanya 83 milyon turist çekerken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 80 milyon turist ağırladı. Dördüncü sırada 63 milyon ile Çin yer alırken onu 62 milyon ile İtalya izledi. Listenin altıncı sırasında ise 46 milyon turist ile Türkiye yer aldı.


Türkiye’yi sırasıyla Meksika (41 milyon), Almanya (39 milyon), Tayland (38 milyon) ve İngiltere (36 milyon) izledi.

İstanbul Havalimanı 30 milyon yolcuya ulaştı

İstanbul Havalimanı'nın işletmecisi İGA, 6 Nisan'daki büyük taşınmanın ardından bugüne kadar 30 milyon yolcu ağırladıklarını sosyal medya hesabından duyurdu.
İstanbul Havalimanı'nda, 6 Nisan'daki büyük taşınmadan bugüne kadar 30 milyon yolcunun ağırlandığı belirtildi.

İstanbul Havalimanı'nın işletmecisi İGA'nın resmi Twitter hesabından yapılan paylaşımda, İstanbul Havalimanı'nda yolcuların benzersiz bir seyahat deneyimi yaşaması için durmadan çalışıldığı aktarıldı.

Paylaşımda, "Bugüne kadar ağırladığımız 30 milyon yolcumuza teşekkür ediyoruz. Birlikte nice güzel yolculuklara." ifadeleri kullanıldı.

Türkiye demiryolu inşaatları bitince Almanya'yı geçecek

En geniş hızlı tren hattına sahip 9. ülke olan Türkiye yapımı süren hatlar bittiğinde Almanya'yı geçecek.
Uluslararası Demiryolları Birliği’nin (UIC) verilerine göre Türkiye’de faaliyette olan 594 km hızlı tren hattı bulunuyor. Türkiye, dünyada halen en geniş hızlı tren ağı sıralamasında 9. sırada. Yapımı devam eden hatlar ise 1153 km. Bu hatlar tamamlandığında 1747 km hızlı tren hattına sahip olacak ve dünyada 5. sıraya yükselecek. Bu sıralamaya diğer ülkelerin yapımı devam eden hatları da dahil.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "George hızlı trene biniyorsa benim Ahmedim, Mehmedim, Ayşem, Fatmam da bu hızlı trene binecektir.” diyerek Türkiye’de devam eden hızlı tren hatlarının yakın zamanda tamamlanacağına işaret etmişti.

Sivas Kongresi’nin 100. yılı münasebetiyle Sivas’taki etkinliklere katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan Ramazan Bayramı'na kadar yüksek hızlı treninin Sivas'a varacağını açıklamıştı.

Peki, hızlı tren hattı sıralamasında dünyada lider kim? Türkiye’nin durumu nedir?

Diğer ülkelerin toplamı Çin’in yarısı kadar bile değil

Hızlı tren hattı ağında dünyada Çin’in çok açık ara üstünlüğü bulunuyor. UIC verilerine göre Çin’in Mart 2019 itibariyle faaliyette olan 31 bin 43 km hızlı tren hattı var. Dünyadaki diğer tüm ülkelerin toplamı Çin’in yarısı kadar bile etmiyor. İkinci sırada 3 bin 41 km ile Japonya var. Bu ülkeyi İspanya (2 bin 852 km), Fransa (2 bin 734), Almanya (bin 571 km) ve İtalya (896 km) takip ediyor.

Türkiye, Avrupa’da 5. sırada

Türkiye 594 km ile dünyada 9. Sırada yer alıyor. Avrupa’da ise mevcut hızlı tren hatları sıralamasında 5. sırada bulunuyor.

Türkiye yeni hatlara hız verdi

UIC verileri ülkelerin yapımı devam eden hızlı tren hatlarını da gösteriyor. Çin ağını genişletmeye devam ediyor. Çin’in yapımı süren 7 bin 207 km hızlı tren hattı bulunuyor. Henüz faaliyette hızlı tren hattı bulunmayan İran’ın bin 336 km yapımı süren hattı görünüyor. Türkiye’nin ise yapımı devam eden bin 153 km hızlı tren var. Avrupa’nın lideri İspanya da hızlı tren hattını 904 km daha genişletecek. Almanya ise 147 km daha hat yapıyor.

Yeni hatlar tamamlandığında Türkiye Almanya’yı geçecek

Yapımı devam eden hatlar tamamlandığında Türkiye 9. Sıradan 5. sıraya kadar yükselecek. Çin yine açık ara zirvede yer alacak. İspanya Japonya’yı geçip ikinci sıraya yükselecek. Türkiye ise Fransa’nın ardından 5. sırada olacak. Yapımı devam eden hatlar tamamlandığında Türkiye’nin bin 747 km hızlı tren ağı olacak. Almanya yapımı devam eden hatlarını tamamladığında ise bin 718 km ağa sahip olacak.

4 Eylül 2019 Çarşamba

Türkiye ekonomisinde küçülme sürecek mi

TÜİK'in ikinci çeyrek için açıkladığı yüzde 1.5 küçülmenin ardından Türkiye ekonomisinin geleceği konuşulmaya başladı. Öncü göstergeler gelecek dönem için neyi işaret ediyor? Tarımda büyüme nasıl gerçekleşti? İşte yanıtları
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde yıllık olarak yüzde 1,5 küçüldü.

Bu üç çeyrektir üst üste ekonominin küçüldüğü anlamına geliyor.

Ekonomi 2018'in son çeyreğinde yüzde 2,8; 2019'un ilk çeyreğinde ise yüzde 2,4 daralmıştı.

Diğer yandan ekonomi bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,2 büyüdü ve resesyonun etkilerinden uzaklaşıldığını gösterdi.

Türkiye ekonomisi 2018'in sonunda iki çeyrek üst üste bir önceki çeyreğe göre küçüldüğü için resesyona girmiş, ancak bu yılın ilk çeyreğinde çeyreklik büyümenin pozitife dönmesiyle resesyondan çıkmıştı.

Diğer yandan piyasalar, ikinci çeyrekte ekonominin daha fazla küçülmesini bekliyordu.

Reuters'ın 18 ekonomistin katılımı ile yaptığı ankete göre, gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yılın ikinci çeyreğinde iç talepteki yavaşlama ve yatırımlardaki zayıf seyrin etkisiyle yüzde 2 daralması bekleniyordu.

Ancak ikinci çeyrek büyümesi beklenenden daha iyi gelmesine rağmen çok sayıda ekonomiste göre, birçok öncü gösterge bir sonraki çeyrekte de ekonominin küçülmeye devam edeceğini gösteriyor.



Tarım sektörü beklenmedik bir şekilde büyüdü

Bugün açıklanan verinin beklentilerin altında bir daralma göstermesinde, tarımın ekonomiye sürpriz bir şekilde pozitif katkı sağlaması rol oynuyor.

GSYH'yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde tarım sektörü toplam katma değeri %3,4 arttı.

Sanayi sektörü yüzde 2,7 ve inşaat sektörü yüzde 12,7 daraldı.

Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri ise yüzde 0,3 azaldı.

Diğer sektörler daralırken tarım sektörünün büyümesini tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım birkaç faktöre bağlıyor.

"Tarımda yaşanan ciddi sorunlara rağmen üretim devam ediyor. Tarımda küçük aile işletmeleri tasfiye olurken, şirket tarımı yaygınlaşıyor. Sektör dışından tarıma yatırımlar yapılıyor," diyen Ali Ekber Yıldırım, tarım sektörünün büyümesine katkı sunan etmenleri şu şekilde özetliyor:

1- Yerel seçim öncesi yapılan tarımsal destekleme ödemeleri

2- Yerel seçimlerin etkisiyle sulama başta olmak üzere devlet kaynaklı altyapı yatırımlarının hızlandırılması

3- Şehirde işsiz kalanların kırsala sığınması

4- Döviz kurundaki düşüşle birlikte tarımsal ürün ve ham madde ithalatının azalması ve buna bağlı olarak üretimin artması

Yıldırım, tarım sektörünün "yüksek girdi maliyetleri, fiyat, pazarlama ve örgütlenme sorunları çözülürse yaşanan ekonomik krizde ülke için bir çıkış yolu olabileceğini" dile getiriyor.

Yatırımlarda son 10 yılın en büyük düşüşü

Harcamalar yöntemiyle hesaplanan GSYH verilerinde ise büyümeye olumlu katkı sağlayan kalemler, yüzde 3,3 ile devletin nihai tüketim harcamaları ve yüzde 8,1 ile ihracat.

Yine harcamalar yöntemiyle hesaplanan GSYH verilerine bakıldığında ikinci çeyrekte özel tüketim ve yatırımların büyümeyi aşağı çektiği görülüyor.

Özellikle gayrisafi sabit sermaye olarak adlandırılan özel sektör ve kamu sektörü yatırımları, yüzde 22,8 ile çok keskin bir şekilde küçüldü.

Bu 2009 yılının birinci çeyreğinden beri, yani son 10 yılda yatırımlarda görülen en büyük düşüş.



Gayrisafi sabit sermaye oluşumunun kalemlerine baktığımızda, ikinci çeyrekte inşaat yatırımlarının yüzde 29,2 azaldığını, makine-teçhizat yatırımlarının ise yüzde 16,5 daraldığını görüyoruz.

Makine-teçhizat yatırımları son dört çeyrektir daralıyor.

'İş bekleyenler için kötü haber'

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan ekonomist Mustafa Sönmez, yatırımların 'neredeyse yere yapışmasının' istihdam ve iş bekleyenler açısından 'kötü bir haber' olduğunu söylüyor.

Sönmez, üçüncü çeyrekte ve yılın genelinde de ekonominin küçülmeye devam etmesini bekliyor.

Ekonomist Sönmez, bunun nedenlerini şu şekilde açıklıyor:

* Geçen yılın Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında gerçekleşen katma değer üretimine bu yılın aynı üç ayında erişilmesinin güç olması

* Sanayi üretim endeksleri ve İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) açıkladığı İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) verilerinin zayıf görünmesi

* İçeride hissedilir bir talep artışının olmaması

* İhracat cephesinde Avrupa kaynaklı bir talep düşüşünün olması

Hazine açığının büyümesi nedeniyle devlet cephesinde harcama artışının yavaşlaması

Sönmez, bu tablonun ancak "siyasi havanın değişmesi ve güven ortamının tesisiyle" tersine dönebileceğini düşünüyor.

'Kırılgan bir toparlama'

Reuters'a konuşan İş Yatırım Ekonomisti Muammer Kömürcüoğlu ise yılın ikinci yarısında büyümenin pozitife döneceği görüşünde:

"İkinci çeyrek itibarıyla dipten çıkışın başladığını düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısında büyümenin artıya geçmesini bekliyoruz. Üçüncü çeyreğe dair öncü göstergeler toparlanma görüşümüzü destekliyor ancak bu toparlanmanın şimdilik kırılgan olduğunu belirtmek gerek.

"İkinci yarıda toparlanmanın boyutunu TCMB faiz indirimlerinin seyri ve küresel risk iştahı belirleyecek. 2019 toplam büyüme tahminimizi %0'da koruyoruz."

Ekonomist Haluk Bürümcekçi ise paylaştığı piyasa notunda bu yıl büyümenin gerçekleşmesinin üç etmene bağlı olduğunu aktarıyor: Finansal koşulların ne ölçüde iyileşeceği, bankacılık kredi hacminin ne kadar yükseleceği ve dış talep koşulları.



IMF (Uluslararası Para Fonu) Türkiye ekonomisinin 2019'da yüzde 2,5 küçülmesini, 2020'de ise yüzde 2,5 büyümesini bekliyor.

Dünya Bankası'nın Türkiye ekonomisine dair 2019 yılı için büyüme beklentisi ise yüzde 1,6.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2018 yılının sonunda açıkladığı Yeni Ekonomi Programı'nda (YEP) 2019 büyüme hedefini yüzde 2,3 olarak açıklamıştı. (BBC Türkçe)





Türkiye'nin altın rezervi ne kadar?

Dünya ekonomi tarihinde altın çok önemli bir aktöre sahip. Binlerce yıldır insan hayatından olan altın birçok ülkeye zenginlik anlamında katkı sağladı.

Türkiye de altın rezervi en fazla olan ülkelerden biri olarak biliniyor. Dünyadaki en güçlü ekonomiye sahip ülkeler de altın rezervi anlamında çok güçlü.

Son dönemde üst üste tarihi rekorlar kıran altına ilgi giderek devam ediyor. Dünyada altın rezervleri ne durumda? Hangi ne kadar altına rezervine sahip? İşte dünyada altın rezervlerine sahip olan ülkeler. Türkiye listede yer alan devleri geride bıraktı...

https://www.finansgundem.com/foto-galeri/turkiyenin-altin-rezervi-ne-kadar-galeri/1432738

3 Eylül 2019 Salı

Arjantin teyakkuzu! Dünya yakından izliyor

Ekonomik krizle boğuşan Arjantin’de hükümet kur kontrolü başlattı. Belirli miktarın üzerinde döviz alımı ve transferi izne bağlandı. Dünya piyasaları bulaşıcı bir etkiye karşı durumu yakından izliyor
Latin Amerika’nın üçüncü büyük ekonomisi Arjantin’de hükümet kur kontrolü başlattı. Ekonomik krizinin derinleştiği ülkede, döviz rezervleri azalan merkez bankasına döviz alımını sınırlama yetkisi verildi. Arjantin’de yaşanan krizin henüz dünya piyasalarına bulaşıcı bir etkisi görülmese de konu ekonomi çevreleri tarafından yakından takip ediliyor.

Arjantin Merkez Bankası, Arjantinlilerin banka hesaplarındaki dövizi çekmelerinin önünde bir engel olmadığını ancak ayda 10 bin doların üzerinde döviz alımı ve transferine kısıtlama getirildiğini bildirdi. Bu limitin üzerindeki işlemler için merkez bankasının izni gerekecek.

Ayrıca Arjantinli ihracatçılar belirli süre içinde döviz kazançlarını ülkeye getirerek peso’ya çevirmek durumunda. Son kararlar özellikle ülkeden para çıkışını durdurmaya yönelik.

Arjantin piyasalarını sarsan gelişmeler ülkedeki seçim süreciyle şiddetini artırdı. Çok uzun zamandır ekonomik sorunlarla boğuşan Arjantin’de resesyon yaşanıyor, enflasyon ise yüzde 22 civarında seyrediyor.



Arjantin’de 27 Ekim’de devlet başkanlığı seçimleri yapılacak. Seçime katılacak adayları belirlemek için 11 Ağustos’ta yapılan ön seçimde ‘piyasa dostu’ olarak tanınan şu anki Devlet Başkanı Mauricio Macri yüzde 32 oyla ikinci sırayı aldı.

Ön seçimde diğer aday Alberto Fernandez ve kendisine destek veren ülkenin eski lideri Cristina Fernandez de Kirchner yüzde 47.7 oyla birinci oldu. Kirchner, ülkeyi yönettiği dönemde uyguladığı ticaret ve kur kontrolleriyle tanınıyor.

1 milyar dolar sattı

Macri’nin tekrar seçilme şansının azaldığı ve piyasalara daha fazla müdahaleden yana bir yönetimin işbaşına geleceği beklentisiyle ön seçim sonrası Arjantin piyasalarında sarsıntı başladı.

Arjantin’in para birimi peso sürekli değer kaybederken, yıl başından bu yana değer kaybı hafta sonu itibarıyla yüzde 36’ya çıktı.

Arjantin merkez bankası, pesonun değer kaybetmesini önlemek için geçen hafta çarşamba gününden bu yana 1 milyar dolara yakın döviz sattı, ancak pesonun istikrar kazanmasını sağlayamadı.



IMF tarihinin en büyük borcunu aldı

Arjantin, bir yıl önce Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) 3 yıllık 57 milyar dolar kredi aldı ve bu kredi, IMF tarihinin en büyük kredisi olarak kayıtlara geçti.

Ön seçimin galibi Alberto Fernandez, başkan seçilirse IMF ile imzalanan 57 milyar dolarlık stand-by anlaşmasını gözden geçireceğini açıkladı. Arjantin’in aldığı önlemleri inceleyen IMF, “Yetkililerimiz önümüzdeki dönemde Arjantinli yetkililerle yakın temasta kalacak ve IMF bu zorlu zamanlarda Arjantin ile birlikte durmaya devam edecek” açıklamasını yaptı.

‘Ağlatma beni Arjantin’

İş Yatırım’ın “Benim için ağlama Arjantin” şarkısına atıfla “Ağlatma beni Arjantin” başlıklı günlük piyasa bülteninde şu değerlendirmeler yapıldı:

“Eylül ayına negatif haber akışıyla başlıyoruz: Arjantin rezerv kaybını engellemek için sermaye kontrolü başlattı; ABD - Çin ticaret savaşında yeni gümrük vergileri devreye girdi. Küresel risk iştahında bozulma işaretleri artıyor.

Henüz Arjantin’den yayılan bulaşıcı bir etki söz konusu değil. Ağustosta Arjantin hisseleri dolar bazında yüzde 50 çakılırken gelişmekte olan ülke borsalarındaki satış yüzde 5 düzeyinde kaldı. Arjantin’de yaşanan son gelişmeler CDS seviyesinde ve kur cephesindeki baskıyı artırabilir.”

2 Eylül 2019 Pazartesi

Arjantin'de sermaye kontrolü dönemi

Ekonomik ve mali krizin derinleştiği Arjantin'de hükümet sermaye kontrolü önlemleri aldı
Arjantin hükümeti yerel para birimi Peso'nun değer kaybetmesiyle ihracat yapan şirketlere dövizlerini Arjantin'e getirme zorunluluğu getirdi ve yerel şirketler ile bankaların döviz alımını kısıtladı.

Resmi Gazete'de yayımlanan kararnameye göre, yıl sonuna kadar döviz bozduracak ve yurt dışına yapılan döviz aktarımlarında kullanacak bankalar ile ihracat yapan şirketler Arjantin Merkez Bankası'ndan (BCRA) izin almak zorunda olacak.

Ama Arjantin'de 'corralito' olarak bilinen, bankalarındaki hesaplarından dolar çekecek bireylere aylık 10 bin dolar limiti getirildi.

Kararnamede, piyasalardaki belirsizlik nedeniyle 'olağanüstü önlemlere ihtiyaç duyulduğu' belirtildi.

Ekonomist Murat Sağman, Twitter hesabından paylaştığı mesajda Arjantin'in sermaye kontrolüne gitmesinin 'Türkiye gibi kırılgan gelişmekte olan ülkeler için iyi bir haber olmadığı' yorumunu yaptı.

Ekonomist Dr. M. Murat Kubilay Twitter hesabından, "Yüksek faiz, döviz satışı ve IMF anlaşmasına rağmen Arjantin havlu attı. Sermaye serbestisi sınırlandırıldı. Kredi notu iflas seviyesine zaten indirilmişti. Israrla Türkiye'nin asla bir Venezuela olmayacağını belirtmiştim, ama maalesef Arjantin olabilir" dedi.

Ekonomist Emre Alkın da "Arjantin'de kambiyo kontrolüne geçiş başladı. Gelişen ülkelere bakış açısını radikal şekilde değiştirecek olumsuz bir gelişme" yorumunu paylaştı.

Ön seçim sonrası düşüş

Arjantin'de 27 Ekim'de yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine katılacak adayları belirlemek için yapılan ön seçimlerde Devlet Başkanı Mauricio Macri'nin beklenenden düşük performans sergilemesiyle Arjantin peso'su da dörtte birden fazla oranda değer kaybetmişti.

Macri, yabancı yatırımcıların gözdesi bir liderdi. Bölgeyi yakından takip eden gözlemciler, Macri'nin 27 Ekim'deki devlet başkanlığı seçimlerinde kaybedebileceği yorumunu yapıyor.

Macri, ön seçimlerdeki kayıptan sonra yeni bir ekonomi paketi açıklamıştı.

Macri, çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisini indirmeyi, kamu yardımlarını artırmayı, benzin fiyatlarına 90 gün zam yapmamayı vadetti.

Açıklama sonrası Arjantin pesosu ve devlet tahvilleri değer kaybetti.

Arjantin'de 2001 yılında ülkenin iflasına yol açan ekonomik krizden beri para birimi, hisse senetleri ve devlet tahvilleri bu kadar yüksek bir değer kaybı yaşamamıştı.

Arjantin çok uzun zamandır ekonomik sorunlarla boğuşuyor. (BBC Türkçe)

Ülke ekonomisi resesyonda, enflasyon ise yüzde 22 seviyesinde.

2015 yılında ülke ekonomisini liberal ekonomik reformlarla kalkındırma sözü veren Macri ise vaatlerini gerçekleştirebilmiş değil.

Diğer yandan ülkenin eski lideri Cristina Fernández de Kirchner'in ismi ülkenin en büyük yolsuzluk soruşturmasında geçiyor.

Geçen yıl Uluslararası Para Fonu (IMF), Arjantin'e 57 milyar dolar kredi vermişti. Bu, IMF'in tarihinde verdiği en büyük krediydi.

Arjantin'de bir adayın devlet başkanı seçilebilmesi için, seçimlerin ilk turunda geçerli oyların yüzde 45'ini alması veya en yakın adaydan yüzde 10 oranında fazla oy olarak, geçerli oyların yüzde 40'ına ulaşması gerekiyor.

Aksi halde seçimlerin ikinci turu yapılıyor.