11 Ocak 2017 Çarşamba

Temettü nedir? nasıl alınır? dağıtımı nedir?

1. Temettü nedir?

Temettü ya da kâr payı, şirket ortaklarının bir dönem içinde işletmenin elde ettiği kardan nakit veya hisse senedi olarak pay alma hakkı anlamına gelmektedir.
Hisse senedinin en önemli ortaklık haklarından olan temettü, her bir ortağın sahip olduğu hisse senedi miktarına göre belirlenmektedir. Her ortak, Hisse senedi miktarına göre temettü payı alabilmektedir.

2. Temettü nasıl alınır?

Temettü veya sıkça ifade ediliş şekliyle kar payı almak ya da buna hak kazanmak için hisse senedi sahibi olmanız gerekiyor. Sahip olduğunuz ortaklık sayesinde şirketin temettü ödeme gününde bu hakkı elde etmiş oluyorsunuz. Bu haktan yararlanmanız için şirketin temettü ödeme gününden bir gün evvel dahi hisse senedi aldığınızda temettü ödemesi alabilmeniz mümkün olur.
Sıkla temettü almak için hisse senedi ne zaman alınmalı sorusunun da cevabı merak ediliyor. Temettü almak için temettü verimliliği yüksek şirketlerden hisse almayı tercih edebilirsiniz.

3. Temettü dağıtımı nedir?

Şirketin yıllık net dönem karından vergiler ve diğer ödemelerin çıkarılması sonucunda kalan kısmın en az yüzde 20’sini dağıtması, temettü dağıtımı olarak adlandırılır.
Yatırımcıların temettü dağıtan şirketlere daha fazla güvenmesi nedeniyle temettü dağıtımı önemlidir. Temettü verimliliği yüksek olan şirket, yatırımcılar tarafından bu sebeple tercih edilir. Uzun vadeli hisse senedi alan yatırımcılar temettü verimliliği yüksek olan şirketlerle hem sermaye hem de temettü kazancı elde etmiş olur.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/2017de-temettu-verme-potansiyeli-yuksek-hisseler/1157265


10 Ocak 2017 Salı

Merkez Bankası Türkiye'de nasıl saygınlaştı?

Merkez Bankası'nın asıl görevi olan fiyat istikrarını sağlaması ile ekonomiye güven geliyor

Ekonomideki dengesizliklerin önüne merkez bankalarının doğru yönetimi ile geçilebilir. Merkez bankalarının tüm dünyadaki asli görevi fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Ekonomi eski Bakanı Kemal Derviş bu konuyu kaleme aldı. Derviş hükümetlerin kısa vadeli projeksiyonlarının merkez bankaları için zararlı olduğunu belirtti. İşte Derviş'in Dünya Gazetesi'ndeki köşesi:

Donald Trump’ın 20 Ocak’ta ABD Başkanı olarak göreve başlaması ABD ve dünya genelinde ekonomik politika yapıcıları daha da kısa vadeci düşünme yapısına itebilir. Eğer durum böyle olursa özellikle de para politikaları, kalkınma ve ticaret alanlarında resmi önlemler ve uzun vadeli hedefler arasındaki gerilimin artmasını bekleyebiliriz.
Para politikaları deyince 2001 finansal krizinde Türkiye’nin Ekonomi Bakanı olduğum zamanlar aklıma geliyor. O zaman en önemli önceliklerimden biri görevim öncesindeki on yıl boyunca yüzde 30-70 seviyelerinde seyreden orta vadeli enflasyonu tek haneli seviyelere düşürmekti. Çok büyük zorluklarla Türkiye Merkez Bankası’nın para politikası enstrümanları üzerinde bağımsız bir kontrolü olmasını sağlayan, hükümet ve merkez bankasının enflasyon hedefini birlikte belirlemesini öngören bir yasayı geçirmiştik - ki bence düzgün bir anlaşmaydı.
2001 yılında enflasyon yüzde 65’e yakın bir seviyede olacaktı ve Uluslararası Para Fonu Türkiye’nin gelecek yıl için yüzde 20 hedefi sözü vermesini istiyordu. Biz yüzde 35 sözü verdik ve bu hedefin de üzerine çıkarak 2002 yılında enflasyonu yüzde 30’un altına indirdik.
Bu hikayeden çıkarılacak ders merkez bankasının güvenilirliğinin artmış olmasıydı. Yüzde 35 hedefini koyduktan sonra ülke genelinde şirketleri ziyaret etmiştim ve hepsi bütçelerini yüzde 50-55’lik bir enflasyona göre yapıyordu. Onlara hedefin yüzde 35 olduğunu vurguladığımda güvensizliklerini nazik gülümsemeleriyle belli etmişlerdi. O yüzden bu hedefin de üzerine çıkıldığında merkez bankasının stabil ve etkin bir şekilde Türkiye’ye daha uzun yıllar hizmet verebilecek bir kurum olduğuna dair inanç yaygınlaşmıştı.
Güvenilir ve bağımsız merkez bankaları son otuz yıldır dünya genelinde ekonomik politikalar alanında çok değerli bir varlık haline geldi. Uzun vadeli düşünce yapısının faydalarını gösteren iyi birer örnek oldular. Tabii ki merkez bankaları her zaman haklı değildir; fakat seçim kazanmak için devamlı kısa vadeli mühendisliklerle uğraşan hükümetlerden çok daha iyidir.
Kısa vadecilik ve uzun vadecilik ekonomik kalkınma konusunda da birbiriyle çelişebiliyor. Sıklıkla iş dünyası liderlerinden rekabetçi ihale yasalarının kalkınma ajanslarıyla ‘anlaşma yapmalarına’ engel olduğuna dair şikayetler alıyordum. Hızlı anlaşmalara imkan vermeyen şeffaf satın alma süreçleri yavaş olsa da, bu konuda ısrarcı olmanın altında iyi bir neden yatıyor. Her projede kaybedilen ‘zamana’ rağmen çalışmalar rekabetçi ihale yasalarının genelde tasarruf sağladığını ve uzun vadede yolsuzluğu azalttığını gösteriyor. Eğer formaliteler işleri çok yavaşlatıyorsa çözüm rekabetçi ihale yönteminden vazgeçmek değil prosedürleri basitleştirmektir.
Benzer bir şekilde ticaret politikalarında bazı korumacı önlemler bir sektöre hatta bir ülkeye kısa vadede hızla fayda sağlayabilir. İyi düzenlenmiş ihracat teşvikleriyle bu faydalar uzun bir süre de devam edebilir. Fakat nihayetinde diğer ülkeler misilleme yaptığında ve ticaret savaşları yeni düzen haline geldiğinde maliyetler faydaları hayli aşar ve herkesin durumu eskisinden daha kötüye gider. Dünya Ticaret Örgütü tam da bu senaryoyu engellemek için kurulmuştu. DTÖ’nün kabul edilmiş kuralları ve yasal prosedürleri genelde bu rekabetçi korumacılığı da hizada tuttu.
Bu ve iklim politikaları gibi benzeri bir çok alanda, kısa ve uzun vadecilik arasında net bir al gülüm ve gülüm meselesi vardır. Genel olarak konuşacak olursak, en iyi politikalar hem kısa hem de uzun vadeyi hesaba katanlardır. Ama zamanla uzun vadeli düşünce anlayışı haklı olarak iyi bir yönetimin kendine özgü damgası haline geldi. John Maynard Keynes ‘uzun vadede hepimiz öleceğiz’ derken haklıydı fakat insan ömrü hayli uzun vadeli olabiliyor. Ayrıca bugün yaptığımız - ya da yapmadığımız - politika seçimlerinden çocuklarımızın ve torunlarımızın nasıl fayda sağlayacağını da düşünmeliyiz.
Özel sektörden gelen politik liderler kamu hizmetinde deneyimi olan liderlere nazaran daha kısa vadeli bir yaklaşım izmele eğilimindedir. Çünkü birçokpazar her çeyrekte ve yıl sonunda kar açıklaması için teşvikte bulunur ve hisse senetlerini herşeyin üzerinde görür.
Yani uzun yıllar özel sektörde görev yapmış kişilerle dolu yeni Trump yönetimi muhtemelen hızlı ve seri anlaşmaları uzun vadeli politikalara ve kurum inşasına tercih edecek gibi görünüyor. Bu yaklaşım kısa vadeli kazançlar sağlayabilir hatta harika sonuçlar doğurabilir. Ve birçok gözlemci yavaş ve prosedürcü bir bürokrasi döneminin ardından bu durumu hoş karşılayacaktır. Ne de olsa uzun vadeli düşünce yapısı henüz net olmayan bir geleceğe ilişkindir ve beklenenden çok daha farklı sonuçlar doğabilir.
Fakat liderler aşırı bir kısa vadecilik anlayışına bürünürse - örneğin büyük vergi muhafiyet yasaları geçirerek, herhangi bir vergi geliri artışı sağlamayarak, kamu kurumlarını zayıflatarak, diğer ülkelerin yapacağı misillemeleri hesaba katmadan gümrük vergileri uygulayarak veya korumacı başka politikalar izleyerek - kazançlar çok uzun süre devam etmez. Ne politikada ne de ekonomide hiçbir reform kurunun yanında yaşı da yakan cinsten olmamalı.
Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/merkez-bankasi-turkiyede-nasil-sayginlasti/1156776


6 Ocak 2017 Cuma

'Kör Havuz'a kademeli son verilecek

Piyasada ‘kör havuz’ olarak bilinen, aracı kurum isimlerinin eş anlı olarak görülememesi uygulamasına kademeli olarak son veriliyor. Borsa İstanbul’un yönetim kurulunda aldığı bir başka karar da, BIST-30 dışındaki bütün hisselerde üyelik bilgilerinin eş anlı olarak yayınlamak oldu. Uygulamanın başlamasının ardından her ay BIST 30 içindeki 5 hissenin de kademeli olarak üye bilgilerinin yayınlanması amaçlanıyor. Teknik hazırlıklar tamamlandıktan sonra uygulama bu yıl içerisinde başlatılacak ve 6 ay deneme uygulaması yapılacak. Bu uygulamanın sonunda genel bir değerlendirme yapılacak ve devam edip edilmeyeceğine karar verilecek. Hisse senedi işlemlerinde, gerçekleşen emirlerde taraf olan aracı kurum isimlerinin gizlenmesine 2010 yılında başlanmış ve zaman içinde “kör havuz” olarak adlandırılmıştı. “Kör havuz”, büyük ve kurumsal yatırımcıların, gün içinde yaptıkları işlemleri diğer yatırımcıların takip edememelerini sağlıyor. Bu sistemde, anlık olarak işlemlerin hangi kurumdan yapıldığı görünmezken, gün sonunda belli bir ücret karşılığında veri terminalleri aracılığıyla yatırımcılarla paylaşılıyor. Uygulama uzun zamandır yoğun bir şekilde tartışılıyor.

Alıntı:
http://www.borsagundem.com/haber/borsa-istanbulda-kor-havuz-sona-eriyor/1155504