25 Mayıs 2018 Cuma

Kamu bankalarından ortak ATM kararı

Kamu bankalarının komisyonsuz ortak ATM kararına bireysel muafiyet çıktı.

Rekabet Kurumu, kamu bankalarının kendi aralarında komisyonsuz ortak ATM kullanımı anlaşmasına bireysel muafiyet tanıdı.

Bu kapsamda T.C. Ziraat Bankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O., Vakıf Katılım Bankası A.Ş. ve Ziraat Katılım Bankası A.Ş. aralarında imzaladıkları ikili anlaşmalar yoluyla anılan sahip oldukları ATM'leri müşterilere ilave bir komisyon çıkarmada ortak kullanımı rekabet koşullarına uygun bulundu.

İşlemin, koşulların tamamını sağlaması nedeniyle, bireysel muafiyet tanınmasına karar verildi.

Vakıfbank, Halkbank, Ziraat Bankası, Ziraat Katılım ve Vakıf Katılım bankalarının ATMlerinden bu bankalardan herhangi birine ait kartlarla para çekme para yatırma ve bakiye sorgulama ile kredi kartı borcu sorgulama ekstre görüntüleme ve kredi kart borcu ödemede komisyon ücret vs adı altında hiçbir masraf alınmıyor. Bankalar arasında Nisan ayında protokol imzalandı.

Erdoğan'ı faiz artırımına Yıldırım ikna etti

Başbakan Yıldırım'ın Merkez'in faiz artırımı konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ikna ettiği öne sürüldü.
Merkez Bankası'nın geç likidite penceresi faizinde 300 puanlık artışla ilgili Reuters ortaya ilginç bir iddia attı.

Ajansın konuya yakın üç kişiye dayandırdığı haberinde, TL'de değer kaybının sürmesinin ardından Başbakan Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı Naci Ağbal ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, Pazartesi günü olağanüstü bir toplantı gerçekleştirdi.

Orhan Coşkun imzasıyla yayınlanan haberde, bu görüşmede, kurdaki yükselişe karşı atılacak adımların ele alındığı belirtildi. Haberde, "Konuya yakın kaynaklardan biri, bakanların, risk altında olanın yalnızca para birimi olmadığını, aynı zamanda ekonomiye yönelik 'kalıcı hasar' oluşmasının da önüne geçilmesi gerektiğini düşündüklerini söyledi" denildi.

Bu toplantıda, kurdaki yükselişi durdurmak için faiz artırımına gidilmesi gerektiği konusunda mutabakat sağlandı. Ancak Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan'ın faiz artırımına yönelik duruşu nedeniyle hemen hareket geçmek istemedi.

Erdoğan çarşamba günü ikna oldu

Bunun üzerine, bu toplantının ardından aynı gün içerisinde Başbakan Binali Yıldırım ile bir görüşme gerçekleştirildi ve burada, faiz artırılması gerektiği yönünde bir mutabakatın oluştuğu aktarıldı.

Görüşmeler, salı günü de devam etti ve liradaki düşüşün önlenebilmesi için atılabilecek ek adımlar değerlendirildi. Tüm bu görüşme trafiği devam ederken, liradaki değer kaybı da sürüyordu. Dolar/TL paritesi, haftaya 4.50 düzeyinin üzerinde başlamış ve böylece yıl başından bu yana liranın değer kaybı da yüzde 20 düzeylerine ulaşmıştı.

Ancak Erdoğan'a faiz artırımı konusunun iletilmesi ilk mutabakatın sağlanmasından üç gün sonra, çarşamba günü oldu. Aynı gün içerisinde liraya yönelik yoğun satışlar devam etmiş ve kur 4.92 düzeyini de aşarak tüm zamanların en yüksek düzeyine çıkmıştı. Başbakan Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı olağan görüşmede, liradaki düşüşün durdurulması için faiz artırılması gerektiği görüşünü aktardı.

Yıldırım'ın Erdoğan'ı ikna etmesinin ardından Merkez Bankası Para Politikası Kurulu olağanüstü toplanarak, geç likidite penceresi borç verme faiz oranını 300 baz puan artırdı ve yüzde 13,5'tan yüzde 16,5'a yükseltti.

Reuters, bu durumun "Türk hükümetinin en üst kademelerinde para politikası nedeniyle yaşanan gerilime" işaret ettiği yorumunu yaptı.

"Mehmet Şimşek için bir nevi zafer"

Ajansın haberde görüşlerine yer verdiği Adalet ve Kalkınma Partisi'nden üst düzey bir yetkili, "Bu, geç kalınmış bir karar mıdır? Evet. Eğer artırım daha erken yapılsaydı kur da bu düzeylerde işlem görüyor olmazdı" dedi.

Haberde, artırım kararının Şimşek açısından "bir nevi zafer" anlamına geldiği belirtildi.

Türkiye'de reel faiz - 25.05.2018

Merkez Bankası'nın son faiz hamlesi ile reel faizler yüzde 5-6 bandına yerleşerek birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkedeki reel faizlerin üzerine çıktı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son faiz artırım hamlesinin ardından, tasarruf sahipleri ve yatırımcıların kararlarında belirleyici olan reel faizler, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede bulunan reel faiz oranının üzerine çıktı.

Yurt içi ve yurt dışı yatırımların çekilmesinin yanı sıra tasarruf eğiliminin artmasında belirleyici bir rol oynayan reel faizler, TCMB'nin geç likidite penceresi borç verme faiz oranını 300 baz puan artırarak yüzde 16,5'e yükseltmesinin ardından yüzde 5-6 bandına erişti.

Bu rakam, önde gelen birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkedeki reel faizlerin üzerinde bulunurken, bu da Türkiye'ye gelecek yatırımlar açısından pozitif beklentiyi güçlendirdi.

AA muhabirinin nominal faizler ile gerçekleşen enflasyon verilerinden hesapladığı verilere göre ABD, Almanya, Japonya ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde reel faizler negatif seviyede bulunuyor. En düşük reel faiz eksi yüzde 1,9 ile İngiltere'de görülürken bunu yüzde eksi 1,4'le Almanya takip ediyor.

Küresel ekonomik krizin ardından genişlemeci para politikası benimseyerek sıfıra yakın faiz politikasını uygulayan, son dönemde ise para politikasında normalleşme adımlarını hızlandıran ABD'de, reel faizler yüzde eksi 0,75 seviyesinde iken, gelecek ay gerçekleşmesi planlanan faiz artırımı ile bu rakamın yüzde eksi 0,50'ye ulaşması bekleniyor.

Halihazırda negatif faiz politikasını benimseyen ve enflasyonda hedeflenen yüzde 2'ye ulaşma konusunda sıkıntı yaşayan Japonya'da ise reel faizler yüzde eksi 0,70 düzeyine yerleşmiş durumda.

Gelişmekte olan ülkelerle makas açılıyor

Türkiye, mevcut yüzde 5,65'lik reel faiz oranı ile aralarında Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Amerika'nın da bulunduğu birçok gelişmekte olan ülkeden daha fazla reel faiz veriyor.

Türkiye'nin ardından en fazla reel faiz veren ülke yüzde 4,85 ile Rusya olurken, yüzde 3,84'le Brezilya üçüncü sırada yer alıyor.

Çin yüzde 2,55'lik, Güney Amerika yüzde 2'lik, Hindistan yüzde 1,6'lık ve Endonezya da yüzde 1,09'luk reel faiz oranıyla öne çıkıyor.

Reel faiz nedir?

"Enflasyondan arındırılmış faiz oranı" şeklinde tanımlanan reel faizler, satın alma gücündeki gerçek artışı yansıtıyor.

Tasarruflara yön verirken ya da yatırım kararı alırken gösterge olarak kabul edilen reel faizler, net nominal faizden beklenen enflasyonun düşülmesi ile elde ediliyor. Ülke karşılaştırmalarında ise beklenen enflasyon verilerindeki hesaplama farklılıkları nedeniyle, gerçekleşen enflasyon oranları kullanılarak reel faizler hesaplanabiliyor.

Enflasyon oranının reel faizden yüksek olduğu durumlarda negatif reel getiri durumu mevcutken, böyle bir ortamda yatırımların değer kaybettiği değerlendiriliyor.

Döviz açığı olan şirketler

Döviz fazlası olan şirketler












Döviz açığı olan şirketler




















Şimşek'ten flaş açıklamalar

Başbakan Yardımcısı Şimşek, ekonomideki son gelişmeleri NTV canlı yayınında değerlendirdi. Şimşek, Merkez Bankası'nın hamleleriyle ilgili olarak, "Merkez Bankası'nın spekülatif saldırılara karşı eli kolu bağlı değildir. Merkez Bankası ne gerekiyorsa yapacaktır. Hükümetimizin tam desteğine sahiptir. Türkiye piyasalarla inatlaşmayacak" diye konuştu. Halkbank'la ilgili açıklama yapan Şimşek, "Halkbank'a ilişkin bir karar yok. Bunlar uydurma. Halkbank'a 49 milyar dolar ceza verileceği uydurma bir haber" dedi. Başbakan Yardımcısı, vergi artışının gündemde olmadığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTV Ankara İstihbarat Şefi Ahmet Ergen'in sorularını yanıtladı.

Merkez Bankası'nın dövize yönelik adımlarının piyasaya etkisiyle ilgili konuşan Şimşek şunları söyledi:

"Merkez Bankası geç de olsa güçlü bir adım attı ve etkili oldu. Bazen hemen akabinde piyasaların normalleşmesi bekleniyor ama öyle olmuyor. Patikaya oturması zaman alıyor. Etkisi sınırlayan dün birkaç etken oldu. Bunlardan biri Halkbank'a ilişkin asılsız iddialar. Halkbank bunu yalanladı. Halkbank'a ilişkin bir karar yok. Bunlar uydurma. Halkbank'a 49 milyar dolar ceza verileceği uydurma bir haber. Merkez Bankası'nın spekülatif saldırılara karşı eli kolu bağlı değildir. Merkez Bankası ne gerekiyorsa yapacaktır. Hükümetimizin tam desteğine sahiptir. bunun altını çiziyorum.

Sanki gelişmekte olan ülkelerde sorun yok da Türkiye'de sorun var gibi gösterildiğini de görüyoruz. ABD'de uzun vadeli faizler hızla artarak yüzde 3'ü aştı. Yüzde 3 kritik bir eşiktir. Bunun etkisi oluyor. ABD doları tüm para birimlerine karşı değer kazanıyor. Bu trendler Türkiye'ye özgü değildir. Türkiye'yi olumsuz anlamda ayrışmasına sebep olan gelişmeler var. Seçim arifesindeyiz. Maliye politikasına ilişkin endişeler var. Mali disiplin konusundaki tereddütler yersizdir. Para politikasının tepkisiz zaman aldı. Bunlar da güven kaybında etkili oldu. Merkez Bankası güçlü bir tepkiyle aslında bağımsız olduğunu gerektiğinde gerekeni yapacağını ortaya koymuştur.

"TERÖRLE MÜCADELEDE ELİMİZ RAHATLAYINCA OHAL BİTECEK"

OHAL olmasaydı lira bu kadar değer kaybetmezdi deniyor. OHAL niye geldi, bir mecburiyetten dolayı geldi. Terör örgütü hendek siyaseti ile işi yeni bir boyuta taşıdı. O dönemde DEAŞ'ın bölücü terör örgütünün saldırıları var. Türkiye OHAL'le terörün nefesini kısmıştır. Bu söylemlerde işi bağlamında tutmak lazım. 2002'den sonra hemen OHAL'e son veren iktidarız. Türkiye terörle mücadelede eli rahatladığı an bir gün dahi OHAL devam etmeyecek.

"SEÇİM SONRASI TÜRKİYE POZİTİF AYRIŞACAK"

Bu oynaklık sadece Türkiye'ye özgü değildir. Türkiye'ye özgü jeopolitik sorunlar ve seçim atmosferi kısmen etkili oluyor. Bünyemiz iddia edildiği gibi zayıf değildir. Benzer durumları 2006, 2014'te yaşamışız. Türkiye çok ciddi şekilde seçim sonrası pozitif bir şekilde ayrışacak."

"KAMUNUN BORÇ SORUNU YOK"

"İlave hususlar çıkmazsa genelde kurda 10 içinde atılan adım etkili oluyor" diyen Şimşek, "Dün dedikodular aslında çok manidardır. Türkiye bir seçime gidiyor. Biz gereken tepkiyi verdik. Ne gerekiyorsa vereceğiz. İlave endişelerin giderilmesi lazım. Kamu maliyesine ilişkin. Türkiye seçim sonrasında bu atılan adımları telafi edecek düzenleme kabiliyetine sahip. Vergileri artırmadan vergi tabanını genişletecek reform Meclis'te. Kamunun borç sorunu yok. Gerektiğinde firmalarımıza yapılandırma konusunda güçlü destek vereceğiz, kayıtsız değiliz. Firmalarımız döviz ile borçlanacak ama geri ödeme kapasitesi olan borçlanacak, KOBİ'lere ilişkin kısım devreye girdi. Aynı şeyi büyük firmalara da yapacağız. Bu reform ortalık yatışınca başlı başına Türkiye'nin notunu iyileştirmeye ve kırılganlığı azaltmaya yeterlidir. Bankacılık sektörü sağlam olmaya devam ediyor. Karlılık devam ediyor. Bankacılık sektörü aşırı borçlu mu, o da değil. Türkiye 15 yıl öncesine göre istihdamda üretimde sanayide ihracatta her alanda daha ileri. Liranın efektif olarak geride kalması gerçeklikten kopuşu ifade ediyor. Adımı attıktan sonra iletişim daha kolay. Merkez bankamız çok güçlü bir tepki vermiştir, gerekirse ilave tepki verecektir. Endişeleri gidermek için de yatırımcılarla diyaloğa gireceğiz. 1-2 hafta içinde bunun da güçlü yansımasını göreceğiz" şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE PİYASALARLA İNATLAŞMAYACAK"

Dezenflasyon sürecinde Merkez Bankası'na yardımcı olacaklarını belirten Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yapısal reformlar konusunda da çok önemli mesafeler kat ettik. Önümüzdeki dönemde enflasyonu aşağı çekme konusunda maliye politikası uygulamaya girecek. Enflasyon ve cari açığı düşürme konusunda güçlü adımlar atılacak. Dün Cumhurbaşkanımız beyanname açıkladı. Kur rejimi değişmeyecek. Bunlar ekonomiye zarar veren, endişeleri artıran söylemlerdir. Kur rejiminde hiçbir zaman değişiklik ne konuşulmuş, ne tartışılmıştır. Ne de olacaktır. Dalgalı kur rejimi bu şokları absorbe etmemizde yararlı. Ne Merkez Bankası bağımsızlığından ne kurala dayalı piyasa ekonomisinden geri adım atılması söz konusu değil. Bunlar içeride de dışarıda da etkili oluyor. Böyle dışa açık ekonomide bu türden söylemler siyaseten kendilerine alan kazandırıyormuş gibi görünebilir ama Türkiye'ye büyük zarar veriyor. Temel hususlardan geri adım olmayacak. Türkiye bütün sorunlarını piyasalarla inatlaşmadan çözecektir. Biz yatırımcıların tedirginliğini anlıyoruz. Gerekli adımları atmaya devam edeceğiz."

"GÜNDEMDE VERGİ ARTIŞI YOK"

Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya ile yatırımcılarla Londra'da yapacağı görüşmeye ilişkin soruyu yanıtlayan Şimşek, "Para politikasında normalleşme sadeleşme süreci devam edecek. Mali disiplin devam edecek. Gündemde vergi artışı ya da yeni vergi artışı yok: Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin risk primi azalacaktır. ABD'nin bize karşı politikasının yanlış olduğunu, ABD'nin eninde sonunda göreğine inanıyorum. AB ile ilişkiler en önemli gündemimiz olmaya devam edecek. Para politikasında sadeleşme dahil gerekirse ilave adımlar gelir. Türkiye'nin dinamiklerini doğru politika adımları ile desteklendiğinde hikayesinin güçlü olduğunu anlatmaya gideceğiz" dedi.

"REEL SEKTÖR ETKİLENDİ, YARDIMCI OLACAĞIZ"

Kurdaki hareketin etkisine ilişkin konuşan Şimşek, "Kurul reel sektör bilançolarıında bir yıl vadeye kadar etkisi sınırlı. Orta vadede etkisi önemli. Bu trendi bizim geri çevirmemiz atacağımız adımlarla tahribat sınırlanır. Hanehalkına bakınca, vatandaşın döviz borcu yok. Dövizle borçlanma yasağı getirdik. Hanehalkının döviz mevduatı var mı, 100 milyar dolardan fazla mevduat var. Altın bir tasarruf aracı bundan olumsuz etkilenmiyorlar. Burada etkilenen reel sektördür. Biz buna kayıtsız değiliz, reel sektörümüzün yanındayız. Gerekirse ilave çalışmalarımız da olur. Kamu yükümlülükleri konusunda elimizden gelen desteği vereceğiz. Reel sektörün de döviz geliri olmayanların dövizle borçlanmaması esasını oturtacağız. Döviz geliriniz varsa dövizle borçlanın dedik. Biz bunu KOBİ'ler için mayıs başından itibaren kurala dönüştürdük. Yılın ikinci yarısında büyük şirketler için uygulamaya koyacağız. Döviz talebimin hemen hemen büyük kısmı dün yerli firmalar ve dedikodulardan dolayı vatandaşlardan geliyor. Firmalara sesleniyorum, endişe etmelerine gerek yok, yardımcı olacağız. Seçim sonrasında spekülatif atakların azalacağına inanıyorum" diye konuştu.

20 Mayıs 2018 Pazar

Ticaret savaşının kazananı kim olur

ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşı ateşi gündemdeki sıcaklığını koruyor
Pekin yönetimi hafta başında en üst düzey ekonomi yetkilisi Liu He'yi, Amerikan Hazine Bakanı Steven Mnuchin ile beş gün sürecek ticaret görüşmeleri için Washington'a yolladı.

Görüşmelerden beklenti, Çin'in Amerikan şirketlerinin kendi pazarına girişini kolaylaştırması, buna karşılık ABD'nin de Çin şirketlerine baskıyı azaltması yönünde.

ABD Başkanı Donald Trump Twitter hesabından, Çin telekom şirketi ZTE'nin yeniden faaliyet gösterebilmesi konusunda Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile birlikte çalıştıklarını yazdı.

Halbuki haftalar önce Washington, İran'a uyguladığı ambargoyu kırarak bu ülkeye Amerikan malları sattığı gerekçesiyle, Çin telekom şirketi ZTE'nin ürettiği parçaların ABD şirketleri tarafından satışına 7 yıl yasak getirmişti.

İlişkilerdeki gelgitler ister istemez kafaları karıştırdı.



Geçen ay ABD Başkanı Donald Trump, yine Twitter'dan ülkesinin Çin ile bir ticaret savaşı içinde olmadığını yazmış ama hemen ardından yetkililerine Çin ürünlerine uygulanan 50 milyar dolarlık gümrük vergisine bir 100 milyar dolar daha eklenmesini değerlendirmeleri için talimat vereceğini söylemişti.

ABD'nin sadece geçen yıl Çin'den 500 milyar doların üzerinde ithalat yaptığını hatırlatalım.

Bu arada Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de ticaret savaşı istemediğini ısrarla vurguluyor. Ama Çin de ABD'den aldığı 106 temel ürüne vergi koyma tehdidinde bulundu ve Ticaret Bakanlığı yetkilileri Çin'in çıkarlarını korumak için "hiç bir bedelden kaçınmayacağı" yolunda uyarılar yaptılar.

BU TİCARET ÇEKİŞMESİNİN EKONOMİK ETKİSİ NE OLUR?

İki ülke arasındaki ticaret rakamlarına hızla göz atıldığında, tahminen yaklaşık 15 trilyon dolarlık ekonomisiyle Çin'in, kısa vadede daha kötü etkileneceği görülüyor.

Eski bir IMF ekonomisti olup şu anda Standard Chartered Bank'ın Çin baş danışmanı olan Shuang Ding, iki ülkenin ekonomilerinin gerçek manada birbirine bağımlı olduğunu söylüyor.

ABD Ticaret yetkililerince verilen 2016 yılı rakamlarına göre Çin'in ABD ile ithalat ve ihracatı içeren toplam dış ticaret hacmi 578,2 milyar dolar. Yani ABD Çin'in en çok ticaret yaptığı ülke.

Bu miktarın 115,6 milyar doları ABD'nin Çin'e sattığı ürünler, 462,6 milyar doları ise Çin'den aldığı ürünler. Bu da ABD'nin Çin ile 347 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı olduğunu ortaya koyuyor.

Ding bu açığa rağmen Çin ekonomisinin yine de ABD'ye daha çok bağımlı olduğunu, buna karşılık eğilim olarak ABD'nin Çin'e bağımlılığının arttığını, Çin'in ABD'ye bağımlılık düzeyinin ise zamanla azalmakta olduğunu söylüyor

Bu karmaşık bağımlılık ilişkileri içinde Ding'e göre, bir ticaret savaşının kazananı olmaz. Doğru soru daha ziyade "Kim daha çok kaybedecek?" olmalı.

Çin'in zor duruma düşmesinin ABD açısından ilk aşamada bir Pirus zaferi olabileceğini ama bu savaşın iki tarafa da büyük zarar vereceğini düşünüyor.

Çin uzmanı iktisatçı, ABD açısından özellikle tarım, motorlu araçlar, enerji ve bankacılık piyasasının ciddi şekilde etkileneceğini düşünüyor.

"APTALCA BİR TİCARET"

ABD Başkanı Trump bir dizi hasmane tweet atarak Çin'in ticaret kısıtlamalarının kaldırılması gerektiğini savunmuş ve mevcut durumu "aptalca bir ticaret" diye nitelemişti.

Trump ABD otomotiv üreticileri yüzde 25 gümrük vergisi öderken aynı işi yapan Çin firmalarının sadece yüzde 2,5 vergi ödediğinden yakınmıştı.

Fakat ticaret anlaşmaları öyle bir kaç günde kolayca varılabilen uzlaşmalar değil.

BBC Ekonomi muhabiri Andrew Walker mevcut küresel gümrük vergisi yapısının onlarca yıl süren çok taraflı pazarlıklarla oluştuğunu hatırlatıyor.

Genel olarak ülkeler lehlerine olan gümrük düzenlemelerinde değişikliğe gidilmesini, çekici bir teşvik paketi içermiyorsa pek kolay kabul etmiyorlar.

SİYASİ Mİ EKONOMİK Mİ?



Geçtiğimiz bir kaç hafta karşılıklı açıklamalarda bir sertleşme görüldü ama gerçekte iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde pek bir değişiklik yaşanmadı.

İki taraf da gümrük vergilerini artıracaklarını söyledikleri ürünlerin listelerini yayınladılar ama henüz bir şey yapılmış değil.

Dahası iki ülke de geri adım atan taraf olarak görünmek istemiyor.

Çin lideri Xi Jinping ekonomide bir "reform" vaadetmişti ama bunu ABD'ye ödün veriyor gibi görünmeden yapması gerekiyor.

Ekonomist Ding, "Bir bakıma bu ikili görüşmeler sonunda Çin uzun vadeli reform planıyla uyumlu bazı taahhütlerde bulunabilir. Hizmet sektörünü dışarıya açmak, ithalat vergilerini düşürmek ve fikri mülkiyet haklarını daha iyi koruyacak düzenlemeler yapmak bunlar arasında sayılabilir" diyor.

TEKNOLOJİ SAVAŞI

Teknoloji ve Yapay Zeka söz konusu olduunda ABD geleneksel olarak büyük farkla rekabet avantajını elinde bulunduruyor.

Çin ise "Çin Malı 2025" projesiyle Çin sanayiinin bütün sektörlerinde teknolojiyi güncelleyerek bu uçurumu kapatmaya kararlı.



Çin'in teknoloji yarışında mesafeyi kapatması ihtimali ABD'de kaygıları artıran bir konu ve BBC'nin ekonomi muhabiri Andrew Walker, yaşanan ticaret çekişmesinin bilhassa Başkan Trump açısından önemli bir boyutunun da bu kaygı olduğuna dikkat çekiyor.

FATURAYI KİM ÖDEYECEK?

Sonuçta eğer ticaret çekişmesi ticaret savaşına doğru tırmanırsa, konacak yeni gümrük vergileri ve yasaklar her iki ülke ekonomisine de zarar verecek.

Başlangıçta ABD ve Çin'de alış veriş yapan, fiyatı yükselen malları alan tüketici etkilenecek, diğer ülkelerdeki tüketiciler bu dalganın kendilerini de vurmamasını umarak kaygılanacak.

Bunda çok da haksız olmayacaklar çünkü iki ülke arasındaki mesele, ekonomik ilişkilerin giriftliği gözönüne alındığında ister istemez küresel etkide bulunma riski de taşıyacak.

Bir çok malın üretimine katılan unsurlar bilhassa teknoloji sektörü dikkate alındığında küresil piyasalarda da bir belirsizlik ve risk durumu ortaya çıkacaktır ki bu da ticareti olumsuz etkileme potansiyeline sahip bir durum.

Örneğin bugün çok az telefon ya da tablet tamamen tek bir ülkede üretiliyor. Daha ziyade dünyanın çeşitli yerinde üretilmiş parçalar, uzun mesafelerden getirtilerek birleştiriliyor ve nihai ürün bambaşka bir yerde ortaya çıkabiliyor.

Bu küresel arz zinciri mesela Çin malı bileşenler birden bire pahalandığı takdirde başka yollar bulmak zorunda kalacak.

Örneğin bir telefon üreticisi, telefon pillerini Çin'de ürettiriyorsa, bunu başka bir yere taşımak zorunda kalabilir, bu da yer değiştirme, nakil ve iş gücü maliyetlerini artıracak.

Maliyetler sonuçta ürünlerin fiyatlarını etkileyecek bu da tüketiciye yansıyacak.

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Trump Çinli devi kurtaramadı

ABD Temsilciler Meclisi Tahsisat Komitesi, Çinli ZTE’nin 7 yıl boyunca Amerikan şirketleriyle iş yapmasını yasaklayan kararı anonim şekilde onayladı ve ABD Başkanı Donald Trump’ın telefon üreticisine dair yaptığı savunmayı reddetti


ABD’nin en büyük dördüncü akıllı telefon üreticisi konumunda olan ZTE, İran ve Kuzey Kore’ye ABD’den aldığı ekipmanlarla ürettiği ürünleri göndermesi nedeniyle zor duruma düşmüştü. ABD Ticaret Bakanlığı, ZTE’nin 7 yıl boyunca Amerikalı şirketlerle çalışmasını yasaklamıştı.

Ürettiği akıllı telefonlar ve telekomünikasyon cihazları için Amerikalı şirketlerden bileşen almaya ihtiyaç duyan ZTE, ticaret yasağının ardından ana operasyonlarını durdurmak zorunda kaldı.

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz pazar günü Twitter’dan yaptığı açıklamada Çinli meslektaşı Başkan Xi ile ZTE’yi hızla piyasaya geri döndürmek için çalıştıklarını duyurmuştu.


14 Mayıs 2018 Pazartesi

Şok Marketler'e Avrupalı ortak

Son 10 yılın en büyük halka arzı olan Şok Marketler'in yüzde 15.54 payını EBRD aldı
Fiyatını 12-14.4 liradan 10-10.5 liraya indirip süre uzatarak halka arzını tamamlayan Yıldız Holding iştiraklerinden Şok Marketler’e Avrupa’dan dev ortak geldi. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Şok Marketler’in yüzde 15.54 payını aldı.

AVRUPA İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Şok Marketler’e ortak oldu. Önce 8-9 Mayıs’ta 12-14.4 liradan halka arza çıkan ancak yeterli talep gelmediği için fiyatı 10-10.5 liraya düşürerek 11 Mayıs’a kadar süre uzatan Şok Marketler’in halka arzı tamamladı. Konsorsiyum lideri Garanti Yatırım tarafından Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamada nihai halka arz fiyatının 10.5 TL olarak belirlendiği ifade edildi. Arz edilen paylara toplam 1 milyar dolar seviyesinde talep geldi.

Ortak satışı olmaksızın tamamı sermaye artışı ile gerçekleştirilen halka arz ile Şok Marketler, 360 milyon TL olan sermayesini 578.5 milyon TL’ye çıkararak, artırılan 218.5 milyon TL’lik payları 8 – 11 Mayıs tarihleri arasında halka arz etti. 2.3 milyar TL büyüklüğü ile Şok Marketler halka arzı, Türkiye’de son 10 yılda gerçekleştirilen en büyük birincil halka arzlardan biri oldu.

İNGİLİZLERDEN İLGİ BÜYÜK

KAP’ta gerçekleştirilen açıklamada halka arz edilen payların yüzde 85’inin yurtdışı kurumsal yatırımcılara satıldığı, yurtiçine ayrılan yüzde 15 oranındaki payların ise bireysel ve kurumsal yatırımcılar arasında eşit olarak paylaştırıldığı belirtildi. EBRD en büyük yabancı yatırımcılardan biri oldu. Açıklamaya göre EBRD, yüzde 15.54 oranla 33 milyon 950 bin adet hissenin sahibi oldu. İngiliz fon yönetimi Genesis Investment Management yüzde 15.60, ABD’li yatırımcı Neuberger&Berman yüzde 0.15, İngiliz GIC Private Limited yüzde 6.18, İngiliz Schroden Investment yüzde 5.49, yine İngiliz Blackrock AM UK London da yüzde 5.30 pay aldı.

6 Mayıs 2018 Pazar

Bankacılık sektörünün aylık karı 5 milyar TL'yi aştı

Bankacılık sektörü net dönem karı martta ilk kez aylık bazda 5 milyar lirayı aştı
Bankacılık sektöründe her ne kadar kar artış hızında yavaşlama görülse de aylık bazda ilk kez 5 milyar liranın üzerine ulaşıldı.

AA muhabirinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlediği bilgilere göre bankalar bu yılın ilk çeyreğinde 13 milyar 912 milyon lira net dönem karı sağladı. Bu rakam 2017'nin ilk çeyreğindeki 13 milyar 236 milyon liralık net dönem karına kıyasla yüzde 5,1'lik artışa işaret etti.

Kredi büyümesindeki ivme kaybı ve mevduat faizlerindeki yükseliş, bankaların net kar artış hızındaki yavaşlamayı beraberinde getirdi. Buna rağmen bankaların net karı aylık bazda ilk kez 5 milyar lirayı aşarak, martta 5 milyar 528 milyon liraya ulaştı.

Bu yılın ocak ve şubat aylarında bankalar sırasıyla 4 milyar 537 milyon lira ve 3 milyar 847 milyon lira net dönem karı elde etmişti. Sektörün geçen yılki net dönem karı 49 milyar 83 milyon lira seviyesinde bulunuyordu.

Bankaların faiz geliri 73,6 milyar lira

Bankaların ilk çeyrekte elde ettiği toplam faiz geliri, 2017'nin aynı dönemine göre yüzde 32,5 artış gösterdi. Mart sonu itibarıyla 73,6 milyar lira olan bankaların Faiz geliri, geçen yılın aynı döneminde 55,6 milyar düzeyinde gerçekleşmişti.

Bu yılın ilk çeyreğinde bankalar kredilerden 58,4 milyar lira faiz geliri sağladı. Söz konusu gelirin 13,2 milyar lirası tüketici kredilerinden, 2,4 milyar lirası kredi kartlarından, 8,5 milyar lirası taksitli ticari kredilerden ve 34,3 milyar lirası diğer kredilerden alınan faizlerden oluştu.

Bankalar faize 42,2 milyar lira ödedi

Sektörün toplam faiz gideri, bu yılın ilk çeyreğinde 2017'nin aynı dönemine göre yüzde 50,5 artarak 42,2 milyar liraya yükseldi. Söz konusu dönemde bankaların mevduata verdiği faiz tutarı yüzde 43,1 artışla 27,7 milyar liraya ulaştı.

Sektörün toplam faiz giderlerinin yüzde 65,6'sı mevduata ve yüzde 10'u bankalara verilen faizlerden oluştu. Bankaların net faiz geliri, mart sonu itibarıyla bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 14,2 artarak 3,1,5 milyar liraya yükseldi.

Sektörün, yılın ilk çeyreğinde personel gideri 6 milyar 553 milyon lira oldu.