30 Mart 2021 Salı

Türkiye Varlık Fonu, BİST’in 2020 kârından 426 milyon lira kâr payı olacak

 Artan yatırımcı sayısı ve işlem hacmi Borsa İstanbul’un karında rekor artışa neden oldu. Genel kuruldan 530 milyon temettü dağıtım kararı çıktı

Borsa İstanbul tarihi başarıların gerçekleştiği bir dönem geçiriyor. Endeks rekor üstüne rekor kırarken, halka arzda hisseler kapışılıyor. 800 bini aşkın yeni yatırımcıyla hisse senedi piyasasındaki hesap sayısı 2 milyon 100 bini geçti. Bu gelişmeler hem aracı kurumların hem re Borsa İstanbul’un karında rekor artışlara neden oldu.


530 MİLYON LİRA DAĞITILACAK

2020 yılında 2.5 milyar lira faaliyet geliri elde eden Borsa İstanbul (#BİST) 1.4 milyar lirayı bulan net kârından yaklaşık 530 milyon liralık temettü dağıtma kararı aldı. Buna göre Borsa İstanbul’un yüzde 80 ortağı olan Türkiye Varlık Fonu, BİST’in 2020 kârından 426 milyon lira kâr payı olacak. Borsa’nın yeni ortağı Katarlı Fonu da yüzde 10’luk payı karşılığında yaklaşık 53 milyon liralık temettü geliri elde edecek. BİST’te, 2019 faaliyetinden 391 milyon lira 2018 karından da 209 milyon lira temettü ödemesi yapılmıştı.


18 Mart 2021 Perşembe

Eksi (net) rezervle para politikası

 Son yıllarda fazla rezervlere (excess reserves) gerek var mı, hatta merkez bankası parasına gerek var mı sorusunu cevaplamayı deneyen araştırmalar yayınlandı. Bu konuda bir IMF yayını bile var. Yayınlar örneğin Fed’in fazla rezervlerine talep var mı, bu rezervlere faiz ödenmeli mi gibi meselelere el atıyor. Ancak bu yayınlar Fed, ECB gibi bankalar ve gelişmiş ekonomilere yönelik çalışmaları iletiyor. Eski ekol teknik terimle “küçük açık ekonomileri” (small open economies) ilgilendirmiyor. Yani küçük açık ekonomilerdeki merkez bankalarının döviz rezervleriyle alakalı değil. Mesela Fed’in “Euro rezervlerimiz eriyor, ne yapacağız” dediğini duyduk mu? Veya ECB’nin “Dolar rezervleri azaldı, Euro değer kaybedecek” diye kaygılandığını işittik mi? Keza Çin Merkez Bankası’nın yıllar boyunca “satarlarsa doların tahtı sallanır” masallarına konu olan devasa döviz rezervleriyle ilgili bir konu mu? Değil.


Döviz rezervleri en çok sürekli dış ticaret açığı ve cari açık veren, devamlı döviz açığı olan ekonomilere gerekiyor. Ayrıca özel sektörü masif biçimde döviz borçlusu olup açık pozisyon da taşıyan, dolarizasyona maruz kalmış ve kamunun iç piyasada bile döviz cinsi veya dövize endeksli borçlandığı ekonomilerde merkez bankalarının döviz rezervleri çok önemli olabiliyor. Örnek olarak 2001 krizine ve 2008 Lehman sonrası dış dünyadan gelen şoka odaklanalım.


2001 krizine yol açan ve hatalı bir tasarım örneği olduğu açık olan IMF programı Şubat 2001’de çöktü. Program “modifiye edilmiş Tablita” idi; yani dönemin IMF bakan yardımcısı önemli akademisyen Stanley Fischer’in daha 1998 yılında “bir daha asla dediği” defalarca başarısız olmuş bir program türünün son örneğiydi. Üstelik uygulanışı da hatalıydı; en basitinden Aralık 1999’da net bir devalüasyon yapıp programa ardından başlanabilirdi. Ne olduysa oldu ve kriz patladı. Ancak krizden önce de sonra da IMF vardı. IMF’nin varlığı iyi veya kötü (a) uluslararası güven (b) kaynak (c) teknik destek anlamlarına geliyordu. Nitekim Kemal Derviş geldi ve yeni bir program yapıldı. Kendi mantığı içinde oldukça da başarılı oldu. Ancak sadece 22 Şubat 2001 günü –kurun dalgalanmaya bırakıldığı gün- net 5 milyar dolar rezerv kaybı yaşandığı halde net rezervler eksiye düşmedi.


Dış dünya şokunun yaşandığı 2008 Eylül ayı ortasında net rezervler yaklaşık pozitif 60 milyar dolardı. Hem yüzde 16,5 olan politika faizinin dünya merkez bankalarına paralel hızla indirilmesi –bu marj vardı- hem Ocak 2009 sonu BDDK kararnamesinin takibine geçilen alacaklarla ilgili karşılık oranlarını düzenleyerek ortalama yüzde 80’de seyreden karşılık oranını yüzde 1-2’ye çekmesi –bankacılık net karının erimesini engellemiştir- işe yaradı. 2009 son çeyrekte bankalar reel sektöre 2010 ve 2011 yıllarında da sürecek kredi desteği vermeye başladıkları zaman hem net karları nominal yüzde 50 civarında artmış hem de öz kaynak artış oranı son beş yılın yüzde 15 üzerinde gerçekleşmişti. Faizlerdeki düşüşle birlikte sermaye kazancı yazılarak muhasebeleştirmeye göre ya gelir tablosuna –oradan öz kaynaklara- ya da doğrudan öz kaynak tablosuna aktarılmış, bankacılık yeniden risk alacak şekilde güçlendirilmişti. 2010 yılının ilk haftası net rezervler 58 milyar dolar civarındaydı. Lehman sonrası ilk aylarda TL hızla değer kaybettiği halde rezerv kaybı sadece 2 milyar dolar olmuştu.


Bugün en son 42 milyar dolar civarı eksi rezerv söz konusu. Merkez bankası normal para politikasını başarıyla yürütebilir; net rezervin eksi olmasının buna doğrudan etkisi yok. Ancak faizi olabildiğince uzun süre olabildiğince yüksek tutmak dışında bir şık görünmüyor.


Enflasyonun gerçekte kaç olduğu konusunda rivayet muhtelif olduğu için beklenen reel faizin aslında kaç olduğunu ölçmek zor. Reel büyümeyi ölçmek de zor çünkü aynı mantıkla GSYH deflatörü aslında daha yüksek olabilir. Esasen bitmek tükenmek bilmez endeks hesaplamalarından ziyade algı önemli. Tahmin ediyorum KOBİ patronlarıyla, çalışanlarla, sokaktaki insanlarla ve uzmanlarla konuşulur ve bir “ortalama algı endeksi” çıkarılırsa “0 (sıfır) büyüme- 25 enflasyon-25 işsizlik” gibi bir algı profili ortaya çıkar. Böyle bir durumda her şey öncelikle kurun stabilizasyonuna bağlı olduğu için para politikasının yanlış pozisyon alma lüksü yok çünkü güvenin tesisi bu politikaya –elbette hukuk reformu vb. eklere yabancı sermayenin, portföy akımlarını gerçekleştiren kurumların nasıl cevap vereceklerine de- dayalı; Lehman haftasında olduğu gibi 80 milyar dolar brüt 60 milyar dolar net rezervimiz var diyecek durumda değiliz. Yükümlülükler çok fazla.   


Dunya.com

https://www.dunya.com/kose-yazisi/eksi-net-rezervle-para-politikasi/614575


13 Mart 2021 Cumartesi

Teknoloji şirketleri ABD’de de haber için para ödeyecek

 ABD’de gündeme gelen yasa tasarısı ile teknoloji şirketleri Google ve Facebook haber kuruluşlarına para ödeyecek

ABD’de gündeme gelen yasa tasarısı ile teknoloji şirketleri Google ve Facebook haber kuruluşlarına para ödeyecek

ABD’li milletvekilleri, haber kuruluşlarının teknoloji şirketleriyle bir araya gelerek içerik ödemeleri ve şirketlerin okuyucular hakkında sahip oldukları veriler konusunda müzakere etmelerine olanak tanıyan yasayı meclise yeniden sundular.

Senato ve Meclis'te iki partinin desteğiyle önerilen yasa, ABD'nin haber endüstrisinin Facebook ve Google'a karşı savaşında bir sonraki cephe haline geldiğini gösteriyor. Avustralya, şirketleri haber içeriği için ödeme yapmaya zorlayan bir yasayı geçen ay geçirdiğinde yayıncılar büyük bir zafer elde etmişti. Avrupa'da yayıncılar, Avustralya yasalarının bazı kısımlarını kopyalamaları için Avrupa Birliği milletvekillerine de lobi yapıyorlar.

Demokrat Parti temsilcisi David Cicilline bir röportajda "Yerel haberler bu ülkedeki yaşam desteğiyle ilgili" dedi. Temsilciler Meclisi antitröst alt komitesine başkanlık eden Cicilline bu yasanın destekçilerinden birisi. Cicilline "Bu yaklaşım, özgür bir basını korumak ve kullanım içeriğini müzakere etme yeteneğine sahip olduklarından emin olmak için bir fırsat yaratıyor" diye konuştu.

Yayıncılar uzun zamandır, Facebook ve Google'ın okuyucularla ilgili değerli verileri kontrol ederek haber içeriklerinden reklam gelirleri sağladığından şikayet ediyorlar.

Medya kuruluşları, müzakere gücü elde etmek ve oyun alanını eşitlemek için platformlarla toplu pazarlık yapabilmeleri gerektiğini savunuyor, bu ABD antitröst yasaları kapsamında yasak olan bir şey.

Önerilen yasa onlara güvenli bir liman sağlayacak, ancak teknoloji şirketleri ile yayıncılar arasında zorunlu tahkim önerisi içermiyor. Bu öneri Avustralya yasasına dahil olan ve teknoloji şirketlerinin mücadele ettiği bir hükümdü. Hatta Facebook, bazı tavizler kazanmadan önce ülkedeki haber akışını karartacak kadar ileri gitmişti.

Senato'daki girişime liderlik eden Minnesota'dan Amy Klobuchar, yasanın yayıncılara Google ve Facebook'un gücünü etkisiz hale getirecek araçlar sağlayarak daha iyi pazarlık yapmalarına yardımcı olmak için gerekli olduğunu söyledi.

Klobuchar bir röportajda "Bu ana gelmemizin nedeni, onların dizginlenmemiş bir tekele sahip olmalarıdır" dedi.  Klobuchar, bugün antitröst sorunlarına iki partili ilgi nedeniyle yasanın geçişte daha iyi bir şansa sahip olduğunu söyledi. Senato Azınlık Lideri Mitch McConnell, tasarının ortak sponsoru olacağını söyledi. Kolorado Cumhuriyetçisi ve Temsilciler Meclisi antitröst komitesinin üst düzey üyesi Ken Buck, Cicilline ile birlikte Meclis'teki mevzuatın eş sponsorudur.

Buck yaptığı açıklamada, "Yerel gazetecilik Amerikan halkını bilgilendirmede çok önemli bir rol oynuyor, ancak toplum gazetelerimizin çoğu büyük teknolojinin tehdidi altında ezildi" dedi. "Bu iki taraflı yasa tasarısı, Google ve Facebook haber sektörünü yok ettiği için hayatta kalmak için mücadele eden yerel haber kuruluşlarına bir cankurtaran hattı gönderecek."
 

Meclis, rekabet komisyonunun teknoloji şirketlerini rekabeti ezmekle suçlayan 16 aylık bir soruşturmanın ardından rekabet reformlarını değerlendirme girişiminin bir parçası olarak bir duruşma düzenlediği Cuma günü bu konuyu ele alacak.

Soruşturmanın bulgularına ilişkin raporunda komite, antitröst muafiyetleriyle ilişkili riskin düşük olduğunu, "yüksek kaliteli gazeteciliğe erişimi korumanın faydalarının abartılmasının zor olduğunu" söyleyerek yayıncılara antitröst güvenli liman hükmünün sağlanmasını tavsiye etti.

ABD'deki yaklaşık 2.000 haber kuruluşunu temsil eden bir ticaret birliği olan News Media Alliance'ın başkanı David Chavern, en büyük yararlanıcıların küçük yayıncılar olacağını ve bunun "müzakere için bir miktar kapasite elde etmenin tek yolu" olduğunu söyledi.

Warren Buffett 100 milyar dolarlık kulübün altıncı üyesi oldu

 Yıllardır dünyanın en zengin insanları sıralamasında üst sıralarda yer alan yaşlı kurt Buffet’ın serveti 90 yaşında 100 milyar doları aştı

Yıllardır dünyanın en zengin insanları sıralamasında üst sıralarda yer alan yaşlı kurt Buffet’ın serveti 90 yaşında 100 milyar doları aştı.

Bloomberg Milyarderler Endeksi'ne göre, Berkshire Hathaway Inc. Başkanı’nın servetinin 100,4 milyar dolara çıktığı açıklandı. Bu Buffett'i 100 milyar dolarlık kulübün altıncı üyesi yapıyor, aralarında Jeff Bezos, Elon Musk ve arkadaşı Bill Gates'in de bulunduğu bir grup.

Bu grubun serveti, hükümetin teşviki, merkez bankası politikası ve yükselen hisse senedi piyasasıyla beslenerek hızla arttı. Çarşamba günü, Başkan Joe Biden’in 1,9 trilyon dolarlık Covid-19 yardım faturası, Meclisin yasayı onaylama kararı almasıyla nihai kongre engelini ortadan kaldırmıştı.

Buffett’in neredeyse tüm servetinin kaynağı olan Berkshire, 2021’e iyi bir başlangıç ​​yaptı. Firmanın A hisseleri bu yıl % 15 artarak S&P 500 Endeksinin % 3,8'lik kazancını geride bıraktı.
 

Buffett, son yıllarda, kısmen holdingin büyüklüğünden dolayı, Berkshire’ın büyümesini tetikleyecek önemli anlaşmalar bulmak için mücadele ediyordu. Bu, hisselerin son beş yılda S&P 500'ün altında performans göstermesine neden oldu. Ancak 2020'de Buffett, geri alımlar için 24,7 milyar dolarlık rekor bir harcama yaptı ve başvurular, Şubat ortasına kadar en az 4,2 milyar dolar değerinde hisse satın aldığını gösteriyor.

100 milyar doları aşmak, Omaha milyarderinin ne kadar bağışladığı düşünüldüğünde daha da dikkate değer. Milyarder hayırseverliği teşvik etmeye yönelik bir kampanya olan Giving Pledge'in kurucularından biri olan Buffett, 2006 yılından bu yana Berkshire hissesinden 37 milyar dolardan fazla bağışta bulundu. Berkshire A Sınıfı hisselerini neredeyse yarıya indiren bu hediyeler olmasaydı, 192 milyar dolardan fazla servete sahip olacaktı.

Buffett’in neredeyse tüm servetinin kaynağı olan Berkshire, 2021’e iyi bir başlangıç ​​yaptı. Firmanın A hisseleri bu yıl % 15 artarak S&P 500 Endeksinin % 3,8'lik kazancını geride bıraktı.
 

Bu arada, Chicago Üniversitesi'nden ekonomist Bruce Meyer, Notre Dame Üniversitesi'nden James Sullivan ve Zhejiang Üniversitesi'nden Jeehoon Han tarafından yapılan bir analize göre, 8 milyondan fazla Amerikalı geçen yılın ikinci yarısında yoksulluk seviyesine geriledi.


Bugün 100 isteyen yarın 300 ister

 Merkez Bankası’nı köşeye sıkıştırmaya çalışan bazı yatırım bankaları faiz toto oynamaya başladı. Ekonomist Ağaoğlu ise Merkez Bankası yönetimini uyardı!

Yabancı yatırım bankalarının bir süredir Merkez Bankası’na faiz artırımı baskısı yaptığı biliniyor. 100 puandan 300 puana kadar artırım öngören bankalar var.


Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ, bu hafta Şans Sohbetleri’nde konuyu derinlemesine ele aldı. Sohbette sağlam bir 'ekonomik reform paketi'nin 100 baz puan faiz artışından kıymetli olduğunun altı çizildi.


Kurda artan oynaklığa dikkat çeken Gülda, “Faiz politikası ile ilgili bazı beklentiler oluştu piyasada... 18 Mart'taki Merkez Bankası toplantısında faizin artırılmasını bekleyenler arttı. Merkez üzerinde baskı var. 25 baz puan diyen var, 50, 100, 300 diye devam ediyor. Ama şimdi bu düzeltme hareketi ve perşembe günü yapılan Amerikan tahvil ihalesinin sakin geçmesi Merkez üzerindeki baskıyı hafifletir” dedi.


Ağaoğlu ise yabancı yatırım bankalarını tersine bir görüş beyan etti: “Ben faizi artırmanın herhangi bir sorunu çözeceği noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Yani yüzde 8’lerdeyken faizin artmasını doğru bulan birisi olarak şu anda yüzde 17 politika faizinin bize yeterli olduğunu düşünüyorum. 18’e çıksa ne değişecek diye baktığımızda, çok fazla bir şey değişmeyecek. Hatta bazı yatırım bankaları bu konuda rapor yazdı diye böyle bir şey yapıyorsanız eğer biraz da onların eline koz vereceksiniz demektir.”


Güldeğ ise bu analize, “Yüzde 100 katılıyorum” dedi. Ağaoğlu yabancı yatırım bankalarını kast ederek, “Bugün 100 isterler yarın 300 isterler” diye konuştu.


Tasarruf Finansman Şirketleri BDDK'nın denetimine girdi

 BDDK: Tasarruf Finansman Şirketleri, Kurumumuz düzenleme ve denetimi yetkisi altına alınmıştır

Tasarruf Finansman Şirketleri, BDDK düzenleme ve denetimi yetkisi altına alındı.


BDDK tarafından yapılan açıklamada şu şekilde:


Bilindiği üzere, 7292 sayılı “Finansal Kiralama, Faktoring Ve Finansman Şirketleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 04.03.2021 tarihi itibarıyla TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 07.03.2021 tarihli ve 31416 saylı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu düzenleme ile ülkemizde faaliyet gösteren Tasarruf Finansman Şirketleri, 6361 sayılı “Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu” (Kanun) kapsamında Kurumumuz düzenleme ve denetimi yetkisi altına alınmıştır. Kanuna eklenen “Tasarruf finansman şirketlerinin intibak süreci” başlıklı Geçici 7 nci maddede, “Tasarruf finansman faaliyeti yürüten şirketlerin 1 ay içinde Kurumumuza başvuruda bulunmak ve durumlarını Kanun hükümlerine uygun hale getireceklerine veya müşteri hak ve menfaatlerini zarar uğratmadan tasfiye olacaklarına dair bir plan sunmak zorunda oldukları” hükmü yer almaktadır. 


Bu itibarla, hâlihazırda tasarruf finansman faaliyeti yürüten tüm kişi ve kuruluşların 07.04.2021 tarihine kadar aşağıda yer verilen bilgi ve belgelerle, Kanun hükümlerine intibak etmek veya tasfiye olmak üzere Kurumumuza başvuru yapmaları zorunludur. Zira mevcut durumda tasarruf finansman faaliyetinden kaynaklanan borç ve/veya alacakları bulunan ancak belirtilen tarihe kadar Kurumumuza henüz başvuru yapmamış olanlar hakkında Kanunun 46 ncı maddesi hükümleri uyarınca işlem tesis

edilecektir. 


Kanunun Geçici 7 nci maddesi kapsamında Kurumumuza başvuracak şirketler, verecekleri dilekçe ile birlikte Ek’te yer alan formata uygun belgeleri noter onaylı şekilde;

- İntibak veya iradi tasfiye planını,

- Bilgi formunu,

- Tasarruf finansman faaliyetinde bulunduklarına dair beyanı,

- Sürecin tamamlanacağına ilişkin yönetim kurulu taahhüdünü,

- Ortaklarına ait beyanname ve taahhütlerini,

- Üst düzey yöneticilerine ait beyannameyi

- Kamu Gözetimi Kurumu tarafından kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetimi ile yetkilendirilmiş bir bağımsız denetim kuruluşu ile yapılan bağımsız denetim sözleşmesini sunacaklardır.


BDDK dijital banka lisansı vermeye hazırlanıyor

 Dünyada hızla yayılan yeni nesil bankacılık ya da Dijital (Şubesiz) Bankacılık için BDDK da lisans vermeye başlayacak

Artan dijitalleşme ve finansal teknolojiler alanında yaşanan hızlı gelişmelerle son dönemde özellikle Avrupa ve Uzak Doğu'da adını sıkça duymaya başladığımız, şubesiz dijital bankaların önünü Türkiye'de de açılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Ekonomik Reform Paketi'nde yer alan bilgiye göre, önümüzdeki dönemde Türkiye'de de Dijital (Şubesiz) Bankacılık lisanslarına imkan sağlanacak.


BloombergHT'den Sefer Yüksel'in haberina göre, yeni dönemde, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda radikal bir değişiklik yapılarak, şube olmaksızın sadece dijital ortamda hizmet verecek bankaların kurulmasının önü açılacak. Bu sistem halen bankaların, reklamlarında kullandığı, internet ve cep bankacılığından farklı olacak.


BDDK TEKNOLOJİ ALTYAPISI DÜZENLEMESİNİ HAZIRLADI


Bankacılık sektöründe yeni bir dönemin başlangıcı olmasını beklenen bu uygulamayla ilgili konuya yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre, BDDK Bilgi Sistemleri Uyum Daire Başkanlığı, Dijital (Şubesiz) Bankacılık için gerekli olan teknoloji altyapısının düzenlemesini tamamladı. Söz konusu Dijital Bankacılık lisansı için gerekli finansal şartların belirlenmesi konusunun ise BDDK Bilgi Sistemleri Uyum Daire Başkanlığı ve BDDK Düzenleme Dairesi'nin beraber çalışarak hazırlayacağı öğrenildi.


Dünyada hızla yayılan dijital bankaların değerleri de hızla katlanıyor. CB Insights’ın verilerine göre, 2020’nin Ağustos ayında en değerli 10 yeni nesil bankasının değeri 36 milyar 950 milyon dolara ulaştı. Bu bankalar arasında piyasa değeri en yüksek olanlar ise 10 milyar dolar ile Nubank, 5.8 milyar dolar ile Chime, 5.5 milyar dolar ile Revolut ve 4.8 milyar dolar ile SoFi olarak sıralanıyor.


10 Mart 2021 Çarşamba

Ekonomi büyüdü ama vatandaş fakirleşti

 Türkiye 2020’de yüzde 1,8 büyümeyi başardı. Ancak kredi muslukları açılarak sağlanan büyüme, vatandaşın gelirine yansımadı. Kişi başına düşen gelir dolar bazında yüzde 6,7 azaldı ve son 14 yılın en düşüğüne geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2020 yılına ilişkin açıkladığı büyüme ve milli gelir verilerine göre Türkiye ekonomisi, Covid-19 salgınının gölgesinde geçen 2020 yılında yüzde 1,8 büyüdü. Hükümet pek çok ülke ekonomisinin küçüldüğü 2020 yılında, Türkiye ekonomisindeki büyümeden memnun. Ancak ekonomi 2020 yılında büyüse de, kişi başına düşen yıllık gelir dolar bazında son 14 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda. Ekonomistlere göre, büyük oranda krediler yoluyla gerçekleşen bu büyüme işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı gibi sorunları çözmekten çok uzak.


Türkiye 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 4,5 büyümüş, pandeminin hem sosyal hayatı hem de ekonomiyi felç ettiği ikinci çeyrekte ise yüzde 9,9 küçülmüştü. Ekonomi yönetiminin açıkladığı kredi paketlerinin devreye alınmasıyla üçüncü çeyrekte yeniden yükselişe geçen ekonomide son çeyrek büyümesi ise yüzde 5,9 olarak gerçekleşti.


Yüzde 1,8 olarak gerçekleşen büyüme beklentilerin altında kalsa da, Türkiye salgın yılı olan 2020’de G-20 ülkeleri arasında Çin’den sonra büyüyen tek ülke oldu. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da Twitter hesabından ‘büyüme’ açıklaması yaptı. Bakan Elvan, "Küresel sağlık krizinin damga vurduğu 2020'yi büyümeyle kapatan nadir ülkelerden olduk” ifadesini kullandı.

"Maliyetli bir büyüme oldu”

Peki Türkiye’nin büyüme performansı, ekonomiyi iyileştirmek için yeterli mi?


DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, “Bu pozitif büyümeyi ‘maliyetli’ bir büyüme olarak değerlendirmek lazım” diyor. Özellikle Merkez Bankası’nın 2020 yılında eriyen ve muhalefet ile hükümet arasında polemik konusu olan 128 milyar dolarlık rezerve dikkat çeken Prof. Günçavdı, ekonomi alanında 2020’nin en çarpıcı olayının büyüme değil, rezerv erimesi olduğunu savunuyor.


Kişi başında düşen gelir 14 yılın en düşüğü

2020’de ekonomide büyüme gerçekleşse de, vatandaşın yıllık geliri dolar bazında son 14 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda. 2007 yılında 9 bin 735 dolar olan kişi başına yıllık gelir, 2013 yılında 12 bin 582 dolara kadar çıkmıştı. Dolar bazında kişi başına gelir miktarı, 2013 yılından itibaren düşüşe geçmişti. TÜİK verilerine göre, kişi başına yıllık gelir 2020 yılında Türk Lirası (TL) bazında yüzde 15 artmış gözükse de, dolar bazında gelirler yüzde 6,7 azalma ile 8 bin 599 dolara kadar indi.


“Düşük büyümenin dramatik sonuçları var”

Ekonomide yüzde 1,8’lik büyümenin topluma eşit şekilde dağıtılması halinde, kişi başına gelir ortalamasının 2019’a göre çok da değişmeyeceğini dile getiren Prof. Günçavdı, “Ama bir de bunun eşitsiz dağıtıldığını düşünürseniz, ki göstergeler bunu işaret ediyor, bu çok düşük büyüme oranı en azından toplum içindeki bir takım kesimlerde dramatik sonuçlar ortaya çıkarmıştır, çıkarmaktadır diye düşünebiliriz” diye konuşuyor.

“Kredi bazlı bir büyüme oldu”

Türkiye ekonomisinin 2020 yılını büyüme ile kapatmasının en önemli nedeni, ekonomi yönetiminin kredi musluklarını açması oldu. DW Türkçe'ye konuşan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, pandeminin başlangıç döneminde Türkiye’nin 2020 yılında ciddi bir küçülme yaşayacağına dair öngörülerin olduğunu ancak bunun gerçekleşmediğini söylüyor. Prof. Yılmaz, "Bunun en önemli nedeni, çok güçlü bir kredi politikası uygulanması oldu” diyor.


Başta kamu bankaları eliyle olmak üzere kredi arzında büyük bir sıçrama yaşandığını vurgulayan Kamil Yılmaz, “Dolayısıyla kredi bazlı bir büyüme yaşandı diyebiliriz. Kredi aracıyla talep canlandırıldı. Bu da ekonomide yüzde 3-5 küçülme beklenirken, tam tersi büyümeye yol açtı” diye konuşuyor.


“İnşaat sektörü artık Türkiye’yi taşıyamıyor”

Ekonominin kredi yoluyla büyütülmesinin işsizlik ve gelir dağılımı açısından doğru olmayan bir yol olduğunu kaydeden Prof. Yılmaz, “İşsiz sayısı reel olarak baktığımızda 10 milyonu geçiyor. Bu kesimler, hane halkları pandemi döneminden çok kötü etkilendi. Türkiye’de ekonomi yavaşlamaya başladığında reçete her zaman kredi hacmini artırmak oldu. Bu bir politika tercihi. Ancak devreye sokulan kredilere zengin kesimler ulaştı ama yoksul kesimler aynı oranda ulaşamadı” şeklinde konuşuyor.


Prof. Yılmaz, uzun yıllardır ülke ekonomisinin itici gücü olarak konumlandırılan inşaat sektörünün son 3 yıldır küçüldüğüne işaret ederek, “İnşaat sektörü artık Türkiye’nin büyümesini taşıyamıyor. 2020 verilerinde de bunu görmüş olduk” diyor.


2020 yılında Türkiye’de sanayi sektörü 2020’de yüzde 2, tarım ise yüzde 4,8 büyüdü. Pandeminin en çok vurduğu hizmetler sektörü yüzde 4,3 küçülürken, inşaat sektöründeki küçülme ise yüzde 3,5 oldu.


Makine yatırımları yüzde 21 büyüdü

Büyüme verisinde olumlu bir tablo ise yeni yatırımlarda gözlendi. Yılın son çeyreğinde yatırımlar yıllık olarak yüzde 10,3 büyüdü. Özellikle makine ve teçhizat yatırımlarındaki artışın inşaat yatırımlarının önüne çıktığı görüldü. Makine ve teçhizat yatırımlarında 2020'de yıllık büyüme yüzde 21'i aştı. 

“İşsizliğin azalması için en az yüzde 4 büyüme şart”

DW Türkçe’ye konuşan Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Sağman’a göre, her şeye rağmen Türkiye’nin 2020 yılında büyümeyi başarmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor. Bununla birlikte elde edilen büyümenin işsizliği azaltmak için yeterli olmadığını vurgulayan Sağman, “Türkiye’nin işsizliği azaltması için en az yüzde 4 büyümesi gerekiyor” diyor. 2020’de elde edilen büyümenin ‘sürdürülebilir’ olmadığını öne süren Sağman, “Sürdürülebilir büyüme olması için enflasyonda istikrar olması, faizlerin düşmesi ve yatırım gelmesi lazım” değerlendirmesinde bulunuyor.


İhracatta şaşırtan düşüş

TÜİK verilerine göre, 2020 yılında ithalat yüzde 7,4 artarken, Türk Lirası’ndaki değer kaybına rağmen ihracatın yüzde 15,4 gerilemesi dikkat çekiyor.


Peki 2021 yılına ilişkin büyüme tahminleri nasıl şekilleniyor?


Eylül ayının sonunda açıklanan 2021-2023 orta vadeli programında 2020 büyümesi yüzde 0,3 olarak öngörülmüştü. Ekonomi yönetiminin 2021 büyüme tahmini ise yüzde 5,8 olarak belirlenmiş durumda.

"2021 büyümesi yüzde 5'i bulamayabilir”

DW Türkçe'ye konuşan Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Evren Bolgün, özellikle inşaat ve hizmet sektörlerinin büyüme üzerindeki olumsuz etkisinin sürdüğüne işaret ediyor. Bu durumun sanayi sektöründeki büyümeyi de yavaşlatan bir etki yarattığını ifade eden Bolgün, “Dolayısıyla tüm bu unsurlara bakıldığında, görünen 2021 yılında büyümenin yüzde 4,5-5 seviyelerine çıkma ihtimalinin bir miktar zorlaşmakta olduğunu söylememiz mümkün” diyor.


2021 yılının ilk çeyreğinde de hizmet sektörünün kapalı kalmaya devam ettiğine dikkat çeken Bolgün’e göre, hizmet sektörünün büyüme üzerindeki negatif etkisinin yıl boyunca sürmesi büyük bir olasılık.


Aram Ekin Duran


©Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/ekonomi-b%C3%BCy%C3%BCd%C3%BC-ama-vatanda%C5%9F-fakirle%C5%9Fti/a-56738681


Zoom kurucusu 6 milyar dolarlık hisse bağışladı

 Zoom Video Communications Inc.'in CEO'su Eric Yuan, şirketteki hisselerinin üçte birinden fazlasını bağışladı. Yuan, geçen hafta online görüşme teknolojisi firmasının yaklaşık 18 milyon hissesini hediye etti. Bu hisselerin değeri, cuma günkü kapanış fiyatına göre yaklaşık 6 milyar dolardı.


51 yaşındaki Yuan, geçen ay Zoom hissesinin bir kısmını işadamı oğlu Richard'a veren Hong Konglu milyarder Li Ka-shing de dahil olmak üzere, son zamanlarda hisse senedi bağışlayan dünyanın mega zenginlerinin diğer üyelerine katıldı. Dünyanın en zengin kişisi Jeff Bezos, geçtiğimiz yıl iklim değişikliğiyle mücadele için verilen 10 milyar dolarlık taahhüdü desteklemek için Amazon.com Inc. hisselerini bağışlamıştı.


Pandemi sırasında Zoom’un ana ürününe olan talep hızla artarken Yuan, dünyanın en zengin insanlarından biri haline geldi. Hisse senedi geçen yıl neredeyse % 400 arttı.

 


Bloomberg Milyarderler Endeksi'ne göre, geçen Mart ayından bu yana 9,2 milyar dolarlık artışla, transfer öncesi net 15,1 milyar dolar değeriyle dünyanın en zengin 130'uncu kişisi. Şirket ayrıca Tiger Global Management'tan Chase Coleman ve Tayvanlı yatırımcı Samuel Chen de dahil olmak üzere diğer hissedarlara büyük kazançlar sağladı. Li’nin Zoom hissesi artık net değerinin neredeyse beşte birini temsil ediyor.


Çin'de doğan Yuan, Silikon Vadisi'ne taşınmadan önce sekiz kez ABD vizesi almaya çalıştı ancak başarısız oldu. Rakip video konferans grubu WebEx Communications'ın ilk çalışanı olarak Zoom'u 2011'de kurdu ve kısmen üniversitedeyken uzun mesafeli bir ilişkiyi sürdürmenin zorluklarından ilham aldı. Wall Street Journal, hisse devrini pazartesi günü erken saatlerde bildirdi.


Ekonomi yönetimine döviz engeli: Dolarizasyon

 Türkiye'de yeni ekonomi yönetimi göreve gelmesinin ardından dövizde düşüş yaşandı ancak yine de vatandaşlar TL’ye dönüş konusunda çekinceli. Peki vatandaşlar döviz satmaktan neden çekiniyor?

Kasım ayında Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifasının ardından ekonomi yönetimi yeni isimlere devredildi. Merkez Bankası Başkanı olarak göreve başlayan Naci Ağbal, hedeflerinin “fiyat istikrarı” ve “dezenflasyon” olduğu vurgusunu yapıyor.


Kasım ayı başında 8,50 TL’ye kadar yükselen dolar/TL, Berat Albayrak’ın istifasıyla düşüş yaşadı. Yeni ekonomi yönetiminin adımlarıyla birlikte istifadan altı ay sonra dolar 7 TL’nin altını gördü.


Ancak yurt içindeki yerleşikler, yani vatandaşlar ve şirketler TL’ye dönüş konusunda çekinceli.


Merkez Bankası’nın son açıkladığı haftalık para ve banka istatistiklerine göre döviz mevduatı 2 milyar 58 milyon dolar azalarak 232 milyar 676 milyon dolar düzeyine geriledi. Düşüşün büyük çoğunluğu şirket hesaplarındaki döviz çıkışlarından kaynaklı olarak yaşandı. Uzmanlara göre yaşanan haftalık düşüşün uzun vadeli bir düşüş trendi olduğunu söylemek için henüz erken.


Döviz alımının en önemli sebebi: Enflasyon

Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Şubat ayında aylık yüzde 0,91 olurken, yıllık yüzde 15,61 artış gösterdi.

Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi ve eski Merkez Bankası Baş Ekonomisti Hakan Kara nisan ayında enflasyonun yüzde 17 civarında olacağına vurgu yapıyor. Vatandaşların döviz almasının en önemli sebebinin “enflasyon; yani satın alma gücü” olduğunu belirten Kara, "reel faizin düşük olması TL’nin cazibesini azaltıyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Hakan Kara’ya göre vatandaşların dövize yönelmesindeki bir diğer neden ise kurdaki oynaklık.


Foreks Haber’in 7 kurumla düzenlediği son ankete göre ekonomistlerin yıl sonu Dolar/TL tahmini 8,10 TL. Dolar/TL kuru uzun sürenin ardından 7,70 TL seviyesini de gördü.


“Satın alma gücünün gelecek dönemde düşeceğine inanan vatandaşların dövize yöneldiğine vurgu yapan İnfo Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Mert Yılmaz ise vatandaşın “servetini koruma içgüdüsüyle” dövize yöneldiğini belirtiyor.

"Param neden enflasyonla erisin?”

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2020 yılına ilişkin açıkladığı büyüme ve milli gelir verilerine göre Türkiye ekonomisi, Covid-19 salgınının gölgesinde geçen 2020 yılında yüzde 1,8 büyüdü.


Ancak kişi başına yıllık gelir 2020 yılında TL bazında yüzde 15 artmış gözükse de, dolar bazında gelirler yüzde 6,7 azalma ile 8 bin 599 dolara kadar indi. 14 yılın en düşük seviyesine gerileyen kişi başı milli gelir, 2013 yılında 12 bin 582 dolara kadar çıkmıştı.


“Büyürken ortalama herkesin cebinde 4 bin dolar daha az para” olduğuna işaret eden Mert Yılmaz, “gerçek manada fiyat istikrarının yakalanmadığı sürece bu ikili para düzeni Türkiye’de devam edeceğini” söylüyor.

Ekonomist Cevdet Akçay, insanların “ölümüm dolardan olsun ya da FX’den olsun” düşüncesinde olduğunu aktarıyor. "De-dolarizasyon yok ve kolay olmayacak” diyen Ekonomist Cevdet Akçay, “her şeyin enflasyona kitlendiğini” belirtiyor.


DW Türkçe’ye konuşan vatandaşlar da benzer görüşlerde. Uzun yıllardır TL kazancını euro ve dolar alarak saklamayı tercih eden bir vatandaş, “her geçen gün cebindeki paranın yok olduğunu” belirtti; “madem gelen-giden her şey dolarla, ben de dolar alırım, en azından ihtiyacım olduğunda bozdurduğumda aldığım kâr bana kalır” dedi.


MB’nın dolarizasyon sarmalı

Son dönemde tartışma konusu olan Merkez Bankası rezervlerinin arttırılması için tersine dolarizasyon işaret ediliyor.


Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, “Sermaye girişlerinin istikrarlı ve güçlü bir hale gelmesi, yurt içi yerleşiklerin dolarizasyon eğiliminin tersine dönmesi ile birlikte döviz alım ihaleleri yoluyla rezervlerimizi artıracağız” ifadelerini kullandı.


Sermaye akımının rezerv biriktirecek kadar güçlü olmadığını belirten Hakan Kara, vatandaşın döviz bozdurmasının ise rezervlerin birikmesi için önemli olduğunu söyledi.


Akıllara gelen en önemli soru ise yurt içi yerleşiklerin döviz bozdurmaya ikna edilebilmesi için neler yapılmalı?


İnfo Yatırım’dan Mert Yılmaz, “Beklenti olarak beklemek doğru ama onun hayata geçmeyeceğini herkes biliyor. Yıllarca dövizde kalanın para kazandığı bir yerde o psikolojiyi tersine çevirmek kolay değil” değerlendirmesini yapıyor.


Eski merkez bankası Baş ekonomisti Hakan Kara da “Vatandaşı ikna etmek açısından daha kapsamlı, bütüncül bir politika yaklaşımı gerektiğine” vurgu yapıyor.


Merkez Bankası’nın net döviz rezervlerinin negatifte olduğuna değinen Kara, vatandaşın döviz bozdurmasının rezerv biriktirilmesini kolaylaştıracağı, fakat kalıcı rezerv birikimi için asıl olarak cari fazla verilmesinin daha önemli olduğu görüşünde.


Kara ayrıca, dolarizasyondan dönüşün ise “enflasyonla mücadelenin başarısına bağlı” olduğunu söylüyor.


"Getiri mi yoksa güvenlik mi?”

“Merkez Bankası’nın silahını kullanmaktan çekinmemesi gerektiğini” vurgulayan Ekonomist Cevdet Akçay, vatandaşların öncelikle “güvenlik mi yoksa getiri mi?” ikilemine girmesi gerektiğini söylüyor.

Akçay, enflasyonun aşağı indirilmesi için de dolarizasyonun tersine çevrilmesi gerektiğini söyledi.


Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu toplantısını 18 Mart Perşembe günü yapacak.


Peki toplantıdan faiz artırım kararı çıkar mı?


Foreks Haber'in faiz anketine şu ana kadar katılım sağlayan yerli ve yabancı 10 ekonomistin medyan tahmini, haftalık gösterge faizinde 100 baz puan artırım kararı alınacağı yönünde.


Adnan Ağaç


© Deutsche Welle Türkçe

https://www.dw.com/tr/ekonomi-y%C3%B6netimine-d%C3%B6viz-engeli-dolarizasyon/a-56811751


Arda Ermut'un Türkiye Varlık Fonu'na atanması resmileşti

09.03.2021

Akşam saatlerinde medyaya yansıyan Varlık Fonu'nda yeni görevlendirme haberlerinin ardından Resmi Gazete'de beklenen Cumhurbaşkanlığı kararı yayımlandı. Genel Müdür Sönmez' görevden alındı yerine Selim Arda Ermut atandı

Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürlüğü görevine Selim Arda Ermut'un getirileceği haberleri akşam saatlerinde kulislerde konuşulmaya başlandı. Medyaya yansıyan haberlere göre Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Zafer Dönmez, görevden alınacak, yerine de Selim Arda Ermut atanacaktı. 


Ve beklenen görev değişikliğiyle ilgili Cumhurbaşkanlığı kararı Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla yayımlanan atama kararına göre, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Zafer Dönmez görevden alındı. Dönmez'den boşalan makama Selim Arda Ermut atandı. Yapılan atamanın Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2'nci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü maddeleri gereğince yapıldığı belirtildi.


--

Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Üyesi S. Arda Ermut resmi gazetede yayımlanan kararla Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi Genel Müdürü Zafer Sönmez’in yerine atandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, S. Arda Ermut Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi yeni Genel Müdürü oldu.

Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Müdürlük görevine atanan Ermut THY Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Üyesi olarak Haziran 2019’dan bu yana THY Yönetim Kurulu’nda görev yapıyordu.


Daha önce TVF Yönetim Kurulu’nda yer alan Ermut, Kasım 2020’de bu görevinden ayrılmıştı.


Arda Ermut kimdir?


1980 Karaman doğumlu olan Arda Ermut, 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu.


2005-2006 yılları arasında Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’nde Basın ve Halka İlişkiler Müşaviri olarak görev alan Ermut, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nda (TYDTA) çalışmalarını sürdürdüğü 8 yılı aşkın süre içerisinde; Körfez ve Orta Doğu ülkelerinden Sorumlu Proje Direktörlüğü, Hindistan’dan Sorumlu Proje Direktörlüğü Başkanı Başdanışmanlığı ve 2015’te ise Başkanlık görevine getirildi.


Ağustos 2018’de Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanlığı görevine getirilen Ermut, Eylül 2018’de ise Resmi Gazete’de yayınlanan kararla, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. yönetim kurulu üyesi olmuş, 2019’da ise THY Yönetim Kurulu’na girmişti.