5 Aralık 2016 Pazartesi

Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Verdiği Ülke Notunun Günlük Hayata Etkisi

Geçtiğimiz aylarda gündemi hayli meşgul etmesine rağmen, Türkiye’nin kredi notlarının düşürülmesinden şu sıralar pek söz edilmiyor. Dünya’nın en büyük üç kredi derecelendirme kuruluşunun ikisi (S&P ve Moody’s) Türkiye’yi yatırım yapılabilir seviyenin altında notlandırdı. Diğer büyük kuruluş Fitch ise son yayınladığı raporda Türkiye hakkında kritik tespitlerde bulundu. Not indirimlerinin geldiği günlerde tartışmalar alevlendi, bir tarafta ekonomimiz kötüye gidiyor sesleri, diğer tarafta “siz kimsiniz ki bize not veriyorsunuz nidaları” vardı.
Siyasiler tarafından o dönemde yapılan açıklamalarda kimsenin bu notlara bakmayacağı, Türkiye’ye yabancıların yatırım yapmaya devam ettiği, notların taraflı olduğu gibi birçok argüman sunuldu.

Gerçekten Notlara Bakılmıyor mu?

Bu açıklamalara bakılırsa kredi notunun şöyle kullanıldığı düşünülüyor: Bir bireysel ya da kurumsal yabancı yatırımcı var, Türkiye’nin kredi notuna bakıyor ve “bu ülkenin notu düşükmüş yatırım yapmayayım” ya da “notu yüksekmiş yatırım yapayım” diyor. Halbuki, kredi notları karar vericiler tarafından bu şekilde kullanılmıyor.
Bizim yabancı sermaye dediğimiz şey aslında yurtdışındaki fonlar. Fon denilen yapı çeşitli finansal enstrümanlardan (tahviller, dövizler, hisse senetleri vs.) oluşur ve yabancı fonların içerisinde farklı ülkelerin enstrümanlarına yatırım yapılır. Ancak bu fonların belirli kuralları var. Örneğin, bazı fonlar oluşturulurken sözleşmesine (terminolojideki adıyla prospektüsüne) şu yazılıyor: ‘Ülke kredi derecelendirme notu yatırım yapılabilir seviyede olmayan ülkelere ait enstrümanlar portföye alınamaz’. Bazılarında da fonun bir ülkede yatırım yapabilmesi için en az kaç kredi derecelendirme kuruluşundan geçer not almış olması gerektiği belirtiliyor. Dolayısıyla, bazı fonlar Türkiye’ye bakıp, “ülkenin notu düşmüş yatırım yapsak mı yapmasak mı” diye düşünmüyor, kuralları gereği yatırımlarını durduruyorlar veya sürdürüyorlar.

Faiz ve ülke notu ilişkisi

Kredi notunun kullanıldığı bir diğer alan ise sendikasyon kredileri. En basit anlatımıyla sendikasyon kredisi, Türkiye’deki bankaların yurtdışından aldığı kredilerdir. Bankalar bu kredileri alırlar, Türk Lirası’na çevirirler ve piyasaya kredi olarak verirler. Yurtdışından alınan bu kredilerin faizi genellikle bir baz faiz ve buna eklenen bir değişken faiz ile belirlenir. Örneğin LIBOR+1,5 faiz dendiğinde, LIBOR baz faiz olarak alınır, 1,5 ise adına ‘spread’ denen değişken faiz kısmını oluşturur. Bu yüzde 1,5’luk değişken kısım ülkenin kredi notundan etkilenir. Şöyle ki, tıpkı yukarıda bahsedilen fonlarda olduğu gibi krediler için de yazılı kurallar belirlenmiştir ve kredi notu ne kadar düşükse faiz o kadar yükselir. Bunlar yurtdışında kredi verenlerin regülasyon ve düzenlemelerinde yazılı halde olduğu için, bir kural silsilesi içerisinde yapılır. Yani bu kredileri verenler “Sizin ülkenizin notu düşmüş ama yine de ben size güveniyorum, buyurun düşük faizli krediniz” diyemez.

Harfler önemli

Bu iki örnekten çıkan sonuç şu, Türkiye’nin kredi notu sadece görüş olarak başvurulan bir harf kodu değil, ekonomimizi doğrudan etkileyen bir veri. Ülkeye yabancı fonların gelmemesi, piyasadaki dolar miktarının artmasına ve doların düşmesine engel olur. Keza, Türkiye’deki bankalara verilen kredilerin faiz oranlarının yükselmesi, nihai yurtiçi kredi faizlerinin yukarı doğru ivmelenmesi sonucunu doğurur. Bu yüzden, derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar, günlük hayatımıza etki edecek kadar önemli verilerdir ve bunlara ilişkin haberlere bu çerçeveden bakmakta fayda vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder