24 Nisan 2020 Cuma

Hedge fonların tarihi ve yatırım stratejileri

Hedge fonu (koruma fonu) yalnızca önemli varlıklara sahip olan kurumlar veya ciddi sermayesi olan tecrübeli bireysel yatırımcılara özel olan bir alternatif yatırım aracıdır.

Hedge fonlarının da tıpkı yatırım fonları gibi garanti ile ihraç edilen menkul kıymet havuzları vardır. Yine yatırım fonları gibi bu fonlar birçok farklı tip menkul kıymete yatırım yapabilirler, fakat bu iki yatırım aracı arasında çeşitli farklar mevcuttur.

Birincisi, hedge fonları yatırım fonlarından görece daha az düzenlendiği için yatırım fonlarından daha geniş bir spektrumda yatırım yapabilirler. Birçok hedge fonu hisse senetleri, tahviller, gayrimenkul ve emtia fonları gibi geleneksel yatırım araçlarını kullansa da, en önemli özelliği daha karmaşık (haliyle riskli) yatırım sahalarına da yönelmeleridir.

Hedge fonları genelde uzun pozisyonların (hisse alışları) ve kısa pozisyonların (borç para ile hisse satıp sonrasında -tercihen fiyatlar düşüşteyken- tekrar almak) arasında denge kurmaya dayalı uzun-kısa stratejilerini kullanırlar.

Buna ek olarak birçok hedge fonu belirli bir menkul kıymeti belirli bir fiyata alış-satış kontratları olan türevlere de yatırım yapar.

Birçok hedge fonu kaldıraç denilen ve borç para ile yatırım yapmaya dayanan (haliyle kar potansiyeli de, riski de çok yüksek olan) başka bir teknik daha kullanır. “Korumalı fon” adı da hedge fonlarının karlarını kaldıraç gibi karmaşık metodlarla koruma altına alıp her şekilde kar elde etmeye çalışmalarından gelmektedir.

İkinci olarak hedge fonları yatırım fonları kadar likiditeye sahip değildir, haliyle hisseleri elden çıkarmak zordur. Yatırım fonlarının her gün yeniden hesaplanan hisse başına fiyatı (net varlık değeri) vardır, bu yüzden hisselerinizi istediğiniz zaman elden çıkarabilirsiniz. Birçok hedge fonu ise kilitlenme dönemi denen belirli bir zaman dilimi içerisinde kar etmeyi hedeflediği için kilitlenme döneminde yatırımcıların hisselerini satması mümkün değildir. (Hedge fonlarıyla benzerlik gösteren bir başka yatırım aracı olan girişim sermayesi yatırım fonlarında da bu durum söz konusu olabiliyor.)

Hedge fonları ile yatırım fonları arasındaki son fark da yöneticilerinin para kazanma yöntemlerindeki farklılıktır. Yatırım fonlarının yöneticileri fonun performansından ayrı olarak maaş alırlar. Bunun aksine, hedge fonu yöneticileri ise yönetim ücretine ek olarak genelde yüzde 1 ila yüzde 4 arasında olmak üzere yatırımcıların elde ettikleri kardan pay alırlar. Bu, kötü performans gösteren bir yatırım fonunun yöneticisine yönetim ücreti vermekten bezmiş yatırımcılar için iç ferahlatıcı bir yöntemdir. Öte yandan bu ödeme yapısı fon yöneticisinin daha fazla kar için fevri hareketlerde bulunmasına, böylece yatırımcıların riskini gereksiz yere artırmasına sebebiyet verebilir.

Bu faktörler yüzünden hedge fonları birçok ülkede yalnızca belirli yatırımcılara açık bir alternatiftir. Örneğin bu fonların popüler olduğu ülkelerden biri olan ABD’de yasalara göre hedge fonuna girecek yatırımcıların akredite olması gereklidir. Aylık minimum asgari gelir sahibi olmak, 1 milyon dolar üzerinde mal varlığına sahip olmak ve ciddi yatırım bilgisine sahip olmak gibi kriterler akredite bir yatırımcı olarak sayılmanın başlıca şartları arasında yer alıyor.

Hedge Fonlarının Tarihi

Alfred Winslow Jones, 1949 yılında ilk kez geliştirip kullandığı yatırım stratejisiyle koruma fonlarının temelini attı ve “hedge fonu endüstrisinin babası” olarak tarihe geçti. Jones, bir yandan Fortune Magazine’de yatırım stratejileri üzerine çalışırken diğer yandan da 40,000 dolarını kendi sermayesinin oluşturacağı 100,000 dolarlık bir fon kurmaya karar verdi.

Jones, hedge fonu yöneticileri tarafından bugün bile kullanılan iki temel strateji benimsedi: Kaldıraç ve açığa satış. ABD’de 1940 yılında çıkan yatırım yasasının öngördüğü şartların çevresinden dolanmak adına fonuna katılabilecek yatırımcı sayısını 99 ile sınırladı ve fonu limitli bir ortaklık olarak tanımladı.

Esasen Jones’un ilk hedge fonunu yaratırken kullandığı mantık çok karmaşık değildi. Değeri öngörülere göre düşük olan hisselerde uzun pozisyon, aşırı değerli olan hisselerde de kısa pozisyon almıştı. Böylece piyasa düşse de çıksa da fonun zarar etme olasılığı iyice düşmüştü.

Jones, her ne kadar bu yöntemlerle kendi fonuna ciddi karlar kazanmış olsa da bu yöntemleri 60’lara kadar gün yüzüne çıkmadı. George Soros ve Warren Buffett, Jones’un stratejilerini benimseyip kendi fonlarını piyasaya sununca tüm seçkin yatırımcılar hedge fonlarına yönlenir oldular.

Bu yatırımcıların ilgisini çeken nokta ise hedge fonlarının piyasa ile ilişkisinin minimumda olmasıydı. Bu fonlar, ekonominin yokuşlarına ve kasislerine karşı korumalıydı. S&P Endeksi gerilerken Jones’un yatırımcları her yıl kaznamaya devam ettiler. Jones, yatırımcılarından %20 performans ücreti almaktaydı, ki bu rakam bugün hedge fonu yöneticileri arasında da bir standarttır. Fakat bugünün yöneticileri daha düşük bir yönetim ücreti de talep ediyorlar; Jones ise fon kar etmediği takdirde yatırımcılarından kuruş almazdı.

Hedge fonlarının üzerindeki düzenlemeler bugün bile çok sınırlı; hatta ABD gibi birçok ülkede belirli zaman dilimleri içerisinde rapor verme zorunlulukları bile yok. Bu nedenle hedge fonları, yatırım fonlarının sahip olduğu şeffaflığa sahip değiller. Bir nevi hedge fonları hala diğer yatırım araçlarının sahip olmadığı gizliliğin tadını çıkarmayı sürdürüyor da denebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder