7 Ekim 2019 Pazartesi

Hayat pahalılığı

Enflasyon verilerinin açıklanması sonrasında piyasalarda ve sosyal medyada açıklanan enflasyon verisi ile “hissedilen enflasyon (= hayat pahalılığı)” arasındaki farkın büyüklüğü çokça tartışıldı.

Yıl başında enflasyon sepetinde yapılan düzenlemeler sonrasında 418 maddenin fiyatı; ay içinde çoklu fiyat alınarak değerlendiriliyor ve bu sepetin bir önceki ayın sonu ile ilgili ayın sonu arasındaki fark, aylık enflasyon oranı olarak açıklanıyor.

Ancak hepimiz bu sepetteki tüm ürünleri, aynı sepet oranları ile tüketmiyoruz. Bu nedenle enflasyon oranının bireylerin tüketim alışkanlık ve tercihlerine yansıması da doğal olarak farklı oluyor.

Sırf cinsiyetimizden dolayı dahi “hissedilen enflasyonumuz” farklı olabiliyor! (Tıraş bıçağının fiyatının artması kadınları hiç ilgilendirmezken, kadın pedi fiyatlarındaki artışlar da erkekler tarafından hissedilmez!). Bu işin teorik tarafı. Diğer yandan; sepet için seçilen maddeler, bu maddeler için alınan fiyatların menşei, fiyat alınan kaynakların “tercihleri” genel enflasyon sepeti üzerinde etkili olabiliyor.


Ispanak ve ceviz...

Benim “Ispanak-Ceviz” endeksimde de benzer bir durum yaşanıyor! Ispanağın işlenmemiş gıdayı, kabuklu cevizin de dayanıklı tüketim mallarını temsil ettiği, her hafta gittiğim pazardaki enflasyon endeksim de resmi enflasyona benzer hareket ediyor. Ispanağın “istikrarlı” seyretmesi, cevizde yeni mahsulün çıkması, öncesinde ithalatın olması fiyatların yatay/hafif yukarı seyretmesine neden oldu.

Buna karşın kabuksuz ceviz fiyatları çok daha hızlı yükseldi. İşin daha da ilginci benim yaş sebze ve özellikle de meyve için ödediğim para her geçen hafta arttı. Benim Ispanak-Ceviz endeksim düşük seyrederken, toplam pazar alışveriş harcamam (hissettiğim/yaşadığım enflasyon) çok daha fazla arttı.

Hesaplanan ile “hissedilen” enflasyon arasındaki farkın açılması veriler konusunda tartışmalara yol açması bir yana, işçi-işveren arasında yepyeni bir sorun daha ortaya çıkardı. Patronlar, ücretli çalışanlarına resmi enflasyon oranında zam yaptı diyelim. Çalışanların “nominal” gelirleri resmi enflasyon oranında artarken; harcanabilir gelirleri çarşı-pazar enflasyonu ile ücret artışları arasındaki fark kadar azalacak.

Yani çalışanların “reel gelirleri” gerilerken, iyi elemanını kaybetmek istemeyen işverenlerin bazı elemanlarına verecekleri ek zamlar, genel çalışma barışını tehdit edecek. Ya da iyi elemanlarını kaybedecek, bu da verimlilik tarafına yeni bir darbe vurabilecek.

Sonuç olarak enflasyonun hızlı çıkması da, hızlı düşmesi de dert! Daha da doğrusu enflasyonun varlığı bir dert!


Milliyet yazarı Ali Ağaoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder