9 Eylül 2018 Pazar

ABD ekonomisinde iniş zamanı mı?

AMERİKAN İŞ DÜNYASI BALO HAVASINDA AMA UYARI SİNYALLERİ NE OLUYOR?

İyimserlik yaz güneşi gibi parlıyor. Amerika’nın büyük şirket CEO’ları güven dolu; Haziran ayında gelir ve buna paralel yatırım tahminlerini marttaki açıklamalarına göre yukarıya doğru revize ederken, Business Roundtable’ın onları gözlemlediği 15 yıllık sürede ilk defa her zamankinden daha fazla kendilerinden emin gözüküyorlar. CFO’lar da aynı derecede coşkulular. Deloitte’ın sekiz yıldır düzenlediği ankette, Kuzey Amerika ekonomisiyle ilgili pozitif algıları kısa süre önce en yüksek noktaya çıktı. Öte yandan, National Federation of Independent Business’in raporuna göre, küçük işletme sahipleri de son 30 yıldır ilk kez bu derece iyimserler. Ez cümle, Amerikan iş dünyası balo havasında; konfetiler uçuşuyor, disco topları dönüyor, şampanyalar patlıyor...

Tabii ki partinin tam ortasında, insanlar çılgınca dans ederken birdenbire fişi çekip, müziği susturmak hoş olmaz; bizim bunu yapmayacağımızdan emin olabilirsiniz. Analistler, temmuz ayı ortaları itibariyle ikinci mali çeyrek için göz kamaştırıcı bir GSYİH artışı bekliyorlardı ve ABD ekonomisinin de en az birkaç mali çeyrek daha çarpıcı bir şekilde büyümeyi sürdürmesi sürpriz olmayacaktır, işsizlik tarihte benzeri görülmemiş derecede düşük ve daha iyi iş beklentileri de daha fazla çalışanı istihdam pazarına çekmekte. Endişe yok, iş dünyası liderleri kendilerinden emin.

Ancak ekonominin gücüyle ilgili bütün bu göstergeler sönüp gitmeyecek ve göz ardı edilmemesi gereken temel gerçekleri maskeliyor. Mevcut ekonomik büyüme başlangıç noktasından çok, sona daha yakın; nitekim durgun borsa gibi biriken işaretler bu görüşü destekliyor. Kaygılar şimdiden uzun vadeli faizlerin yükselmesi için baskı oluştururken, varlık değerleri açısından bu iyi bir haber değil. Ticaret savaşının etkileriyle ilgili belirsizlik pek çok şirketin eyleme geçmesini ertelerken, potansiyel yatırımları da durduruyor. Nitekim disco toplarının geçişine bakın, ekonomik uyarı sinyallerini her yerde göreceksiniz. Ekonomide eninde sonunda ciddi bir yavaşlama ya da hatta resesyon görülecek ve belki de bu durum düşündüğünüzden çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıkacak. Her zaman olduğu gibi.


MEVSİMSEL DEĞİŞİM GELİYOR

Önce bariz olanla başlayalım: Ekonomiler döngüleri izler. Mevsimlerden, aydan ya da okyanus gelgitlerinden farklı olarak, iş döngüsünün zamanlamasını kestirmek hiçbir zaman kolay değildir. Ancak bir noktada, ekonomik faaliyet geçici olarak pik noktaya ulaşıyor, ardından küçülmeye başlıyor, dibe vuruyor ve tekrar büyümeye başlıyor. Büyüme mevsiminin sonuna gelindiğine dair tanıdık bir işaret ise, ironik bir şekilde, ekonominin aşırı ısınması; bir tür pastırma yazı gibi düşünebiliriz: Şirketler fabrikaları uzun vadeli sürdürülebilir olanın ötesinde daha fazla üretime, işçileri ise daha fazla mesaiye zorluyor. Talep o kadar güçlü ki, enflasyon artmaya başlayarak belli başlı merkez bankalarını faiz oranlarını artırmaya zorluyor ve bu da hisse fiyatları dahil varlık değerlerinin daha düz bir çizgi izlemesine ya da değer kaybetmesine yol açıyor. Dünyanın en büyük hedge fonu Bridgwater Associates’in CEO’su Ray Dalio şöyle yazıyor: “Bundan dolayı güçlü ekonomilere hisse ve diğer varlık değerlerinde kaybın eşlik etmesi sıra dışı bir durum değil.”

İşte tüm bunlar şimdi yaşanıyor: Kongre Bütçe Ofisi bu yıl, ekonominin aşın ısınmaya başladığını, uzun vadeli sürdürülebilir potansiyelinden daha fazla üretmesinin buna yol açtığını kaydetti. Ofis mayıs ayındaki tahmininde ücretler arttıkça, istihdam pazarından ayrılanların tekrar işe döneceklerine dikkat çekti ve evet, haziran ayında gerçekten tam da bu oldu. İstihdam piyasası doruk noktasında; çalışanların güven duygusu o kadar yüksek ki, son 17 yıldır ilk kez bu kadar fazla sayıda çalışan kendi isteğiyle işinden ayrılıyor. Bu arada, işverenler de iyi elemanları çekmek ve işte kalmalarını sağlamak için muhtemelen ücretleri artıracaklar ve bu da, şirket kârlarını doğrudan etkileyecek.

Kongre Bütçe Ofisinin tahminlerine göre, yukarıya doğru giden enflasyon ve faiz oranları daha da artmaya devam edecek.

Dalio, bütün bu faktörlerin birleşmesiyle iş döngüsünün “son evresinde olduğumuzun bilincindeyiz” diyor.

Tarihsel olarak ifade etmek gerekirse, bu noktaya varmanın bu kadar uzun sürmesi bir anlamda ilginç. Amerika’nın halihazırdaki büyümesi tam tamına 110 aylık (son resesyonun ardından toparlanma dönemi dahil) ve bu da uzun sürelilik bakımından mucize anlamına geliyor; 110 yaşım aşmış bir kişinin ömrüyle karşılaştırılabilir bir durum. Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu’nun analiz yapmaya başladığı 164 yıldır ikinci en uzun büyüme döngüsüne tanık oluyoruz; ortalama büyüme en çok 39 aydır. Bundan önceki, süre olarak rekor kıran büyüme 120 ay sürmüştü (1991-2001).

Uzun süreli olma, genişlemeye mutlaka bıçak saplama anlamına gelmiyor; ancak bu sürece eşlik eden bir şey var: Bazı şeyler parçalanmaya başlarsa bir bütün halinde parçalanır. Gerontologlar bu eş zamanlı ve sıklıkla iç içe geçmiş patolojileri “ek hastalıklar” olarak tanımlar. Ve bu ekonomide de, tam da deri altında, bunlardan çok varmış gibi gözüküyor.



YETERİNCE ÇALIŞANIMIZ YOK

Ekonomik üretim konsept olarak hemen hemen dümdüz ilerleyen bir süreçtir: Emek, sermaye ve üretkenliğin işlemesidir.

Basit olan şu ki, ABD istihdamında olduğu gibi eğer iş gücü çok yavaş büyüyorsa, ekonominin çok hızlı büyümesi zordur. 1970’lerde iş gücündeki ortalama yıllık büyüme yüzde 2,6’yken şimdi bu oran yüzde 0,2. Bunun nedenlerinde biri Amerikalıların geçen yıllar içinde daha az çocuk sahibi olmaları (ABD’deki doğurganlık oranı geçen jul tüm zamanların en düşük düzeyine geriledi.) Baby-boom kuşağı yaşlanıp, iş gücünden çekildikçe, Amerika doğumlu çalışan sayısı da keskin bir şekilde azalacak. Geçen yıl ekim ayında İstihdam İstatistikler Bürosu, 2016 ila 2022 yılları arasında 11,5 milyon iş sağlanacağı ama bu iş pozisyonlarını dolduracak insan sayısının bir milyon azalacağı tahmininde bulundu.

Bu demografik gerilemeyi dengelemek için Amerikalı şirketler ülke dışından gelenlere güvendiler. Göçmenler 2017 yılında ABD’li iş gücünün yüzde 17,1’ini oluşturuyordu; bu oran yıllardır yükselişte. İstihdam pazarına bu önemli düzeydeki göçmen katılımı, FED Minneapolis başkanı Neel Kashkari’nin bu yılın başında Wall Street Journal’da kaleme aldığı yazıda belirttiği gibi, “Amerika için bedava öğle yemeğine eşdeğer bir durum”du.

Bu konuda pek fazla anlaşılamamış olan şu ki, bu ilave iş gücü için tüm dünyada ciddi bir rekabet var. Evet: Doğurganlık oranı gerileyen diğer gelişmiş ülkeler emeklilere kaynak yaratacak yeni çalışanlara gerek duyarken, Amerika yalnızca ülkede doğmuş olan Amerikan yurttaşlarının tenezzül etmediği işlerde çalışmak üzere kalifiye olmayan, düşük ücretli işçileri çekmekle kalmayıp aynı zamanda girişimciler ve bilim insanları için de bir çekim merkezi oluşturuyordu. Bundan dolayı da Başkan Trump’ın göçmen karşıtı politikası yalnızca siyaseti değil aynı zamanda ekonomiyi de ilgilendiren bir durum; ve bu da şüphesiz ki ABD’li şirketlerin büyüme kapasitesini sınırlayacak.

Amerika’nın hasmane göçmen politikası şimdiye kadar mülteci alimim önemli ölçüde aşağıya çekmedi ancak bu durum hem küçük hem de büyük ölçekli Amerikan şirketleri açısından devasa boyutlu sonuçlar doğurabilecek bir risk taşıyor.

TİCARET SAVAŞI DİĞER SORUNLARI DAHA DA AĞIRLAŞTIRABİLİR

Trump yönetiminin göçmen politikaları tek başına büyümeyi sekteye uğratacak güçte değil. Ancak bir başka federal politika sınırlarda çok daha fazla sıkıntıya yol açıyor; Çin, Avrupa, Kanada ve Meksika’yla vahim ticaret savaşları çok uzun sürmese bile, yıllardır süregelen ekonomik büyümemiz açısından eş zamanlı sıkıntı olarak ortaya çıkıyor. FactSet raporuna göre, faaliyetlerinin büyük bir bölümünü yurtdışında sürdürenler çok daha hızlı büyüdüler ve daha önceki yıllarda olduğu gibi , geçen yıl diğerlerine göre daha fazla kâr elde ettiler. Bundan dolayı da, ticaret savaşı Amerika’nın en güçlü ekonomik büyüme makinelerine orantısız bir biçimde zarar veriyor.

Rakamsal olarak ifade etmek gerekirse, ticaretle ilgili sürtüşmeler Amerika’nın yıllık 20 trilyon dolarlık ekonomisinde pek bir şey ifade etmiyor. Hatta temmuz ayı başında ABD ve Çin’in 34 milyar dolarlık ticarete gümrük vergisi uygulaması da kendi başına GSYİH’yi ciddi şekilde aşağıya çekmeyecek. Bununla birlikte etkileri, iç içe geçmiş iki yoldan kolayca mantar gibi çoğalabilir.

Birincisi, en büyük savaşlar bile hiç durmayan bir tırmanma döngüsünün ateşini fitilleyen küçük çaplı çatışmalarla başlar. Nitekim şu anki ticaret savaşında da böyle bir durum gözleniyor. Çin’le sürtüşme mart ayında, Başkan Trump’ın Çinli üreticilerden 2,7 milyar dolarlık alüminyum ve çelik ithalatına gümrük vergisi uygulamasıyla başladı. Çin buna ABD’den eşdeğer miktardaki ihracata gümrük vergisi uygulayarak yanıt verdi. Bunun üzerine ertesi gün, Çin eşdeğer miktardaki ABD ihracatına yeni gümrük vergilerini gündeme getirerek yanıt verdi. Bunun hemen arkasından Trump 50 milyar dolarlık Çin ithalatına vergi uygulamasını gündeme getirdi; Çin de bir gün sonra misilleme yaptı. Bu böyle, ABD’nin Çin’den 500 milyar dolarlık ithalatının neredeyse tümüne vergi uygulama tehdidine kadar vardı ve Çin de buna “her ne pahasına olursa olsun” karşılık vereceğini duyurdu.

Bahsedilen rakamlar arttıkça, söylem daha da sertleşiyor. Trump haziran ayında yaptığı açıklamada Çin’in “hiçbir suçu olmayan ABD’li şirketleri, işçileri ve çiftçileri tehdit ettiğini” söyledi. Çin Ticaret Bakanlığı bu açıklamayı “şantaj” olarak tanımladı. En son gümrük vergileri temmuz ayında yürürlüğe girdiğinde, Çin Komünist Partisi’nin gazetesi

“Belli oluyor ki, Washington dünyadaki karşıt cephenin ve Çin’in misillemesinin ortaya koyabileceği devasa gücü görmezden geliyor” diye yazdı.

Bu tehditler kamuoyunda daha açık bir hale geldikçe, geri adım atma olasılığı da azalıyor. İşte, beraber küresel ekonomik büyümenin temellerini oluşturan dünyanın iki büyük ekonomisi arasındaki küçük bir çekişmenin nasıl tarihi bir ticaret savaşma dönüşebileceğini görüyoruz.

Ancak mevcut kavganın ABD ekonomisine zarar verecek ikinci yol, düşmanlığın daha da körüklenmesine gerek bile gerek duymuyor. İnsanların yalnızca tüm bunların nereye varacağı konusunda daha az emin olması yeterli. Bank of America Merrill Lynch ekonomisti Michelle Meyer’in kısa süre önceki bir yazısında “belirsizlik şoku” olarak tanımladığı bu etki çoktan ortaya çıkmaya başladı ve bu durum FED’i endişelendiriyor. Nitekim Federal Öpen Market Committee’nin haziran ayındaki raporunda şu ifadelere yer verildi: “Bazı bölgelerden, ticaret politikasındaki belirsizlikler nedeniyle yatırımların azaldığı ya da ertelendiği haberleri geliyor.” Raporda ayrıca “katılımcıların çoğunun bu tür bir belirsizliğin “iş yapma duygusu”nu -yani güveni- ve “yatırım harcamalarını” sarsabileceği belirtildi.

Bu konuda hemen bir netleşme beklemeyin. Geniş çaplı bir ticaret savaşının nereye varacağını kimse kestiremez. Sonuncusu 1930'larda patlak vermişti ve o yıllarda üstelik bugünkü iç içe geçmiş, ışık hızındaki küresel tedarik zincirleri de yoktu. Böyle bir ortamda da iş dünyasının karar vericileri mevcut durumun yaratacağı topyekün sarsıntıdan kaygılılar.

Belirsizlik paralize ediyor ve bu da büyüme için iyi bir haber değil.

ARTAN PETROL FİYATLARI KÜRESEL VİTESİ DÜŞÜRECEK

Bir diğer tehdit ise-bu haber pek manşetlere çıkmıyor-petrol fiyatlarındaki artış. Amerika halen önemli bir fosil yakıt üreticisi olduğu için 73 dolarlık varil fiyatı ABD açısından avantaj ama pahalı petrol aynı zamanda global büyümeyi de tırpanlayacak; özellikle de doların güçlenmesinin petrolü (nerede üretilirse üretilsin) diğer ülkeler için daha pahalı hale getirdiği göz önüne alındığında.

Nitekim OECD yüksek petrol fiyatlarını “çok önemli bir risk “olarak tanımlıyor. Her ne kadar bazıları geniş çaplı küresel bir yavaşlamanın ABD’nin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşünse de, bu durum Amerika’nın en büyük şirketlerini ve aynı zamanda küçüklerden pek çoğunu olumsuz etkileyebilir.


TEŞVİK BÜYÜMEYİ DESTEKLEYEBİLİR AMA BELLİ BİR SÜRELİĞİNE...

Daha önce not ettiğimiz gibi ekonomik açıdan yaşlanma ve stres geçmişteki iş döngülerinin sonuna ayna tutuyor. Ancak önemli bir karşı sürüm söz konusu; bu da, sıklıkla duyduğumuz gibi, kısa süre önceki federal vergi kesintileri ve harcamalardaki artışlarla ilgili. Bazı ekonomistler bu teşvik unsurunun resesyonu öteleyeceğini ve bununla kalmayıp, gelecek yıllarda büyümede ciddi bir sıçrama yaratacağını ileri sürüyorlar.

Gerçekten de ekonomi geleneksel ölçülerde, akıllıca büyüyor gözüküyor. Yıllarca süren düşük ivmeli büyümenin ardından 2018 yılı en az on yıl boyunca GSYİH artışı açısından en iyi yıl olabilir. Ancak ekonomiyi teşvik etmek için teşvik paketlerine güvenmeyin.

Son kitabı “The Rise and Fail of American Growth”un yazarı ve aynı zamanda Northwestern Üniversitesi’nde ekonomist Robert J. Gordon Amerika’nın “özel yüzyılı” olarak tanımladığı 1870 ila 1970 arasının “bir daha tekrarlanmayacak, tek bir hızlı büyüme dönemi’ ne tanık olduğunu ısrarla vurguluyor. Bir zamanlar normal sayılan yıllık düzenli yüzde 3’lük GSYİH büyümesinin artık sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Bununla birlikte, vergi kesintilerinden “eski usul mali teşvik” ve harcama desteği kısa süreli ama güçlü bir büyüme patlamasına yol açacak; “en azından bir süreliğine yüzde 3 ve üzeri bir büyüme ve “gelecek dört -altı mali çeyrekte muhtemelen ortalama yüzde 3’lük büyüme” Ardından, “teşviğin etkisi geçecek.” Ve tekrar yavaş büyüme normal büyüme olacak.

Bu durumda, kısa süreli bir desteğe sahip olacağımızı varsayabiliriz. Ama pek öyle sanıldığı gibi değil. Birincisi, vergi kesintisi ve harcama artışı gibi mali açıdan tetikleyiciler genellikle iş döngüsünün tepesinde değil altında yer alırlar. San Francisco FED’den araştırmacılar, yeni bir araştırmada bunun zaten büyüyen bir ekonomiye fazla bir katkıda bulunmayacağını belirtiyorlar. Eldeki kanıtlar, tahminlerin aksine “gerçek anlamdaki desteğin çok daha altlarda kalacağını” ve “neredeyse sıfır” olacağını gösteriyor.

FED Eski Başkanı Ben Bernanke çok daha dramatik bir yakın gelecek öngörüyor. Kısa süre önce Washington’daki bir söyleşide, teşviğin “çok kötü bir zamanda geldiğini” söyledi. (Görüşme talebimizi geri çevirdi). “Ekonomi şu an tam istihdam yaratıyor.” Teşvik “bu yıl ve gelecek yıl ekonomiyi devasa şekilde etkileyecek ve daha sonra 2020 yılında güm diye yuvarlanacağız”

Dahası pek çok şirket vergi kesintilerinden elde ettiği avantajı yatırıma kanalize etmek yerine hisse geri alımında değerlendiriyor. Bu da hissedarları bir süreliğine memnun edebilir ama uzun vadede ekonomik büyümeyi teşvik etmez. Bizim görüşümüz şu ki, her ne kadar teşvik bu büyümenin süresini uzatacak olsa da, bu durum arabanın vitesini yükseltmeye benziyor. Bir süreliğine hızlı gidebilirsiniz ve bu da heyecan verici olabilir ama çok geçmeden benzininiz bitecek ve ... toslayacaksınız.

...VE İŞLER DAHA DA SARPA SARABİLİR

Öte yan dan, teşviğin bir başka etkisi olduğunu da not etmek gerekiyor. Kongre Bütçe Ofisi’ne göre, gelecek on yılda birikmiş federal bütçe açığı son vergi kesintileri ve harcama artışları olmadığı halde ortaya çıkacak rakamdan 1,6 trilyon dolar daha fazla olacak ve süresi biten çeşitli vergi ve harcama düzenlemelerinin Kongre tarafından yenilenmesi halinde-ki muhtemelen yenilenecek- bu teşvik daha da büyüyecek. Bu durum, çok çeşitli nedenlerden dolayı kaygı verici. Bir sonraki resesyon kaçınılmaz olarak ortaya çıktığında, Washington mevcut düşük vergi ve daha fazla harcama reçetelerini uygulamakta zorlanacak. Kabaran borç nihayetinde yabancı yatırımcıların daha az Hazine bonosu satın almasına yol açtığında, faiz oranları yükselecek ve federal faiz ödemeleri artacak; bu da borcu daha da hızlı şişirecek.

PEK ÇOK ŞİRKET ŞİMDİDEN KALDIRAÇLANMIŞ DURUMDA

Federal borçtan kaynaklı büyüyen tehdit hakkında çok şey söylenirken, farklı ve büyük ölçüde gözden kaçan kredi riskinde de sıkıntı büyüyor. Alarm zilleri henüz çok yüksek perdeden çalmasa da, finans dışı şirketlerin borç oranı GSYİH’nin yüzde 73,5’ine ulaştı; bu tüm zamanların en yüksek oranı.

Bu durum şimdiye kadar sorun yaratmadı çünkü faiz oranları çok düşüktü; şirketlerin ilk aşamada bu kadar yüksek oranda borçlanmalarının başlıca nedeni buydu.

Ancak faiz oranları yükseldikçe, ne tam sıcak ne tam soğuk ortam kararıyor. S&P Global kredi analisti Andrew Chang bugünkü rekor şirket borcunun “ekonomi yavaşlarken faiz oranlarının yükselmesi halinde sorun olacağını” belirtiyor. Tam da bu senaryo daha olası gözüküyor. Chang Fortune’a yaptığı açıklamada, “insanlar riskin farkında ama bilinçli bir yurttaş gibi davranmıyorlar” diyor. Şirket tahvillerine sahip olan yatırımcılar gittikçe daha endişeli hale geliyorlar. Yatırım yapılabilir kurumsal borçlar bu yılın ilk yarısında en kötü performansı sergileyen borç yatırım kategorisiydi.

Bazı bono sahipleri ABD şirketlerinin yaklaşık 2 trilyon dolarlık nakde sahip olduklarına dikkat çekerek kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Ancak bu mantık yürütmenin iki büyük deliği var. Birincisi, bu devasa nakdin yaklaşık yarısı 24 şirketin elinde (267 milyar dolarla Apple başı çekiyor) ancak Amerikan kurumsal borçlarının yaklaşık yarısından sorumlu değiller.

İkincisi, Amerika’nın net şirket borçları yani borç eksi nakit, hâlâ FAVÖK’ün yaklaşık 1,5 katı. Bu da son 15 yılın en yüksek borç/ kazanç oranını oluşturuyor. S&P Global’den Chang, “tüm zamanların en yüksek nakdine sahip olabiliriz ama borç da aynı derecede yüksek” diyor. “Ne yazık ki insanlar madalyonun bu yüzünü görmüyor.”

Durum FED’in dikkatini çekecek kadar ciddi. FED Guvernörü Lael Brainard nisan ayındaki konuşmasında şöyle demişti: ”Mali kırılganlıkları taradığımızda, iki alanda yüksek risk görülüyor:

Varlık değerlemesi ve iş kaldıracı.” Her iki risk de kurumsal borçları içeriyor. Brainard kurumsal tahvillerin getirilerinin “geçmişle kıyaslandığında düşük” olduğuna dikkat çekti; bu da bonoların kaygı verici boyutta pahalı olması anlamına geliyor. Ayrıca iş kaldıracı da borç/kazanç oranı gibi “geçmişteki trendlere kıyasla yüksek.”

GÜVENİLİR GÖSTERGELER İNİŞİ İŞARET EDİYOR

Borca ve maliyetine odaklanmak akıllıcadır çünkü bono faiz oranları resesyon tahmininde olağanüstü bir karneye sahiptir ve nitekim, şimdi de birisini tahmin etmek üzereler. Uzun vadeli Hazine bonolarının (10 yıllık) getirisi kısa vadeli olanların (3 aylık) getirisinin altına düştüğünde-getiri eğrisinin tersi- resesyon yolda demektir. Son 50 yılda, bu test yanlış pozitif işaret vermedi ya da yaklaşan inişi göstermekte başarısız olmadı. Getiri eğrisinin tersine dönmesi her zaman için resesyona eşdeğerdir ve burada sorulması gereken tek soru, resesyona girmeden önce mevcut dönemin ne kadar süreceği; 2008-09 resesyonundan önce bu dönem 16 ay sürmüştü ama normal ortalama 10 aydır.

Temmuz ortası itibariyle, getiri eğrisi henüz ters dönmüş değildi ancak ters dönmeye doğru gidiyordu; nitekim, Haver Analytics’e göre, 2008 yılı mali krizi ve resesyonundan tam öncesine göre çok daha yakın bir noktada.

Aşağıya doğru gidişin bir başka oldukça güvenilir işareti ise şaşırtıcı: işsizlik oranı grafiğindeki çukur. Bu absürd gelebilir çünkü düşük işsizlik oranı ekonominin güçlü bir şekilde büyüdüğünün göstergesidir. Ancak son derece düşük işsizlik aynı zamanda genişlemenin sınırlara dayandığını gösteriyor. Son 65 yıldır, bu gösterge hiçbir zaman bu durumu göz ardı etmedi ve asla yanılmadı.

Bu tabloyu daha da komplike hale getiren ise, çukur somut bir şekilde ortaya çıkıncaya kadar emin olamamamız, işsizlik mayıs ayında yüzde 3,8’le son 17 yılın en düşük seviyesine geriledi ve daha sonra iş arayan daha fazla sayıda insanın iş gücüne katılmasıyla haziran ajanda yüzde 4’e çıktı. Bunun dip olup olmayacağı en az birkaç ay daha bilinmeyecek. Yine de şimdilik, en azından böyle bir döngüye yakın olmadığımızın kulağa pek inandırıcı gelmediğini söyleyebiliriz.

Hangi göstergelerin resesyon tahmininde en iyi sonucu vereceğini bilmeye ek olarak, aynı zamanda bununla ilgili kime sormamamız gerektiğini de biliyoruz: Ekonomistler. Korkunç oldukları konulardan biri de bu. Tüm dünyada, çok uzun süreler boyunca, ekonomistler resesyonları başlamadan birkaç ay önce bile tahmin edemediler. Ned Davis Research ABD’de ekonomistlerin tümünün 1970 yılından beri tam yedi resesyonu bilemediklerini ortaya koyuyor. Nitekim, ekonomistler ancak başladıktan sonra bile resesyonu “öngörmüyorlar” ve hatta başladıktan sonra da, erken dönemde anlasalar bile rakamlarını ancak, resesyonun bitimine yakın revize edebiliyorlar. Ekonomistler, ekonominin nasıl işlediğini anlamamız konusunda bize yardım etmede son derece önemli bir rol oynuyorlar ama inişleri tahmin etmede özellikle yavaşlar.

Resesyon ortaya çıkıncaya kadar uzmanlar resesyonun geldiğini bize söylemeyecekleri için bunu hatırlamak önemli. Kısacası, buna hazır olmak size kalmış mesajı çıkıyor.

ANALİSTLER FANTEZİ DÜNYASINDA YAŞIYOR

Bu bağlamda Wall Street analistlerine baktığımızda ise, iyimserliklerinin somut bir dayanağının olmadığım görüyoruz. Şunu unutmayalım ki son 70 yılda, ABD’nin şirket kârları yılda yüzde 5,6 gibi bir oranda büyüdü. 1982 yılından 2000 yılına kadar süren tarihin en büyük boğa piyasasında, yüzde 6,5lik bir oranda arttı. Ancak Wall Street analistleri S&P 500 şirketlerinin kârının yıllık yüzde 15 gibi olağanüstü bir oranda şahlanacağına inanıyorlar; bunun birkaç çeyrekte gerçekleşmeyeceği gelecek beş yıla yayılacağı inancındalar.

Tüm zamanların en büyük yatırımcılarından biri olan John Templeton şöyle demişti: “Boğa piyasaları kötümserlikle doğar, kuşkuculukla büyür, iyimserlikle olgunlaşır ve zafer coşkusuyla ölür”. Bu cümle ekstrem gelebilir ya da daha az kibar bir ifadeyle, çılgınlık olarak tanımlanabilir.

Piyasalardaki durumu sapma olarak adlandırmaya çalışmak deliliktir ve hisselerin gelecek altı ay ya da 12 ayda nasıl bir performans sergileyebilecekleriyle ilgili olarak da kimse bir şey söyleyemiyor. Bugünkü fiyatlar çok yüksek olsa bile, bundan dolayı piyasanın dibe vurması gerekmiyor. Yalnızca kârlar fiyatlarla aynı noktaya geldiğinde stagnasyon olabilir.

Yaşayan en iyi yatırımcılardan ikisi, hatta sağduyu yeniden hakim olana dek kısa bir piyasa sıçrayışı yaşanacağını da düşünüyor.

Ray Dalio “varlık fiyatlarında bir son atak” da bekliyor; ona göre bu “klasik tepe”nin ana unsuru. Dotcom ve emlak balonlarındaki patlamayı çok önceden bilmeyi başaran fon yöneticisi Jeremy Grantham bunu “erime” olarak adlandırıyor; boğa piyasasının nihai sonunu işaret eden son bir satın alma furyası...

Boğa piyasasının tam olarak nasıl ve ne zaman biteceği bilinmiyor ama halen 10’uncu yılında olan bu boğa piyasasının sona gelindiğine dair emareler artıyor. Dalio ve diğer sofistike yatırımcılar satın almaya değer hisse bulamadıklarım söylüyorlar. CNBC’nin en son Milyonerler Anketi zengin yatırımcıların borsadan çıkıp nakde ya da nakde benzer varlıklara yöneldiklerini ortaya koydu. Yale Üniversitesi’nden Nobel ödüllü Robert Shiller, hisselerin aşırı değerlenmediğine dair yatırımcıların güvenini düzenli olarak ölçüyor: en son anket 1999 yılından beri en düşük güven seviyesini ortaya koydu.

Bununla birlikte, Wall Street analistlerinde böyle bir hava hissedilmiyor. Shiller, “şu anda 1928’lerdeki gibi bir ortam söz konusu” diyor. “Hâlâ bu iyimserliğe müdahale etmenin ülkeye ihanet olacağına dair bir his var.”

0 HALDE YALNIZCA HABERDAR OLMAYIN, HAZIR OLUN

Köpük hisseler, aşağıya doğru gidişat göstergeleri, kırmızı yanıp sönen mali istikrar, ticaret savaşı ve dahası- endişe verici çok şey var. Bu mutlaka bir facianın gelmekte olduğunun işareti değil. Bildiğimiz tek şey, borsalar yeniden yükselişe geçebilir veya Grantham’ın dediği gibi, eriyebilir. Ancak daha da kaygılanmak için çok daha uzağa bakmak gerekmiyor. Ekonomi Danışmanları Konseyi haricinde hiç kimse GSYIH’nin uzun vadede yüzde 3 oranında büyüyebileceğine inanmıyor ve eğer yakın zamandaki teşvik büyümede doping etkisi yaratacaksa, bunu daha sona ödenmesi gerekecek bir bedelle yapacak. Ekonomik döngü henüz tamamlanmadı; ancak tüm kanıtlar son evrede olunduğunu gösteriyor. Ve bir sonraki resesyon geldiğinde de ekonomistler bunu tahmin edemeyecekleri için bizlerin şimdiden hazırlanması iyi olacak.

Piyasalar ve ekonomi kaçınılmaz olarak yönünü aşağıya çevirdiğinde, tüm değişimler gibi burada da bir fırsat doğacak. Hisseler satışa çıkacak ve şirket yöneticileri de herhangi bir sektördeki rekabet düzeninin sakin sularda değil de her zaman sıkıntılı süreçlerde değiştiğini bilmeliler.

Aklı selim yatırımcılar ve liderler gerçekleri erkenden öngörebildikleri için zorlukları aşmayı bilirler ve iyi zamanlarda da kötü günler için hazırlanmaları gerektiğinin bilincindeler.

(GEOFF COLVIN/FORTUNE TÜRKİYE DERGİSİ)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder