29 Kasım 2020 Pazar

Sana ellerimle unsuz, şekersiz, organik reform yaptım, beğenmedin mi?

 Birkaç hafta önce merkez bankasının garip uygulamalarını kritik etmek amacıyla bir yazı yazmış ve biraz da hicvederek “Beni bir de faizi artırmamış gibi çeker misiniz lütfen?!” şeklinde bir başlık atmıştım. Zamanın terazisi bu kez çok hızlı çalıştı ve doğru ölçüyü bize hemen gösterdi. Sonrasında da Merkez bankasıyla ilgili yaşanan olaylara hep beraber şahit olduk. Şimdi de bir reform söylemi tutturuldu gidiyor. Ama vatandaşın büyük çoğunluğu bu söylemden pek ikna olmuş görünmüyor. Bunu da döviz mevduatlarının hedeflenenin aksine haftalardır yükselmesinden anlıyoruz. Peki neden alınan onca önlem işe yaramıyor?


Merkez Bankası finansal istikrar raporu


Ben, kuruluş amacı devlet bürokrasisine eleman yetiştirmek olan bir okuldan mezun oldum. Birçok arkadaşımın hayali bürokrasi içindeki prestijli kurumlara girip çalışmaktı. Neydi bu kurumlar? Birkaç tanesini sayayım; Merkez Bankası, SPK, BDDK, Rekabet Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu, Hazine Müsteşarlığı. Bazı arkadaşlarım buralarda çalışmaya başladılar, bazılarıysa çok istemelerine ragmen başlayamadılar. Bunun sebeplerinden biri de Türkiye’deki mülakat sisteminden kaynaklanan adaletsizliklerdi. Buna ragmen hala bu kurumlarda çok kaliteli bir insan kaynağı olduğunu hem kendi deneyimlerimden görüyorum hem de uzaktan izleyebiliyorum. Tabii bu arada Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu, DPT gibi kurumların artık var olmadığını hatırlatmakta da fayda var. Her ne kadar bu köşede bazı uygulamarını eleştirsem de, kaliteli insan kaynağına sahip kurumlardan biri de yukarıda bahsettiğim gibi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB). Bana, “Türkiye ekonomisiyle ilgili hangi kaynakları takip edebiliriz?” şeklinde bir soru geldiğinde ilk yönlendirdiğim yerlerden biri Merkez bankasının web sitesi oluyor. Hem araştırma çalışmaları hem de periyodik raporları değerli bilgiler içeriyor.


İşte bu periyodik raporlardan biri de “Finansal İstikrar Raporu”. Yılda 2 kere yayınlanıyor, Mayıs ve Kasım aylarında. 2020 yılı ikinci raporu dün yayınlandı. Yine içinde ekonomiyle ilgilenenler için değerli birçok bilgi var. Ben bu raporun “Hanehalkı Gelişmeleri” bölümüne dikkat çekmek istiyorum. Bu bölümde biz bireylerin salgın döneminde tasarruflarını nerelere yönlendirdikleri ve yükümlülüklerindeki değişimlere yer verilmiş. İlginç sonuçlar var.


Vatandaş kredi kullanıp döviz aldı


Şöyle bir salgın başlangıcı olan Mart ayını hatırlayalım. Çoğumuzda bu salgının geçici bir şey olduğu, en geç Nisan-Mayıs gibi sona ereceği ve normal hayatlarımıza döneceğimiz beklentisi vardı. İlk tartışma konularından biri bunun bir arz krizi mi yoksa bir talep krizi mi olduğu yönündeydi. Anlaşıldı ki bu hem bir arz krizi hem de bir talep krizi. Sokağa çıkma yasakları nedeniyle çalışanlar işyerlerine gidemiyorlar, bu yüzden üretimde bir düşüş gerçekleşti. Daha da önemlisi insanlar evlerinden çıkamadıkları için mallara ama özellikle de hizmetlere olan talep sert bir şekilde düştü. Hal böyleyken ilk alınan önlemlerden biri hanehalkının krediye erişiminin kolaylaştırılması oldu. Dolayısıyla çok ciddi bir kredi genişlemesi yaşadı Türkiye. Kredi artışı doğal olarak hanehalkının borçlarını yani yükümlülüklerini artırdı. Asıl önemlisi bu kredilerin kullanım amaçlarıydı. Aşağıdaki grafikten de göreceğiniz gibi kredilerdeki artışa paralel olarak hanehalkının tasarrufları da artıyor. Bu artışın en büyük sebebi kurdaki artış. Aslına bakarsanız, salgın dönemi stratejisi olarak düşük faizle TL kredi kullanan vatandaşlar paralarını dövizde değerlendirmişler. Ve bu strateji tutmuş. Bu, bir ülkenin ekonomi politikalarını belirleme yolunda elinin kolunun bağlı olduğunun resmi maalesef. Çünkü, ekonomi politikalarını uygularken otorite olarak bazı kararlar alırsınız fakat bunun sonucunda gidişatı ekonomik aktörler belirler. Ekonomik aktörleri dörde ayırabiliriz. Hanehalkı, özel sektör, dış alem ve devlet. Bizim örneğimizde bu ekonomik aktörlerden hanehalkının yani bireylerin uygulanan politikalar doğrultusunda hareket etmediği aşikar. Bunun yanında raporu okursanız özel sektörün ve dış alemin de bu doğrultuda hareket etmediğini görebilirsiniz. İşte burada çok önemli bir noktaya geliyoruz. Politika yapıcılar demek ki ekonomideki aktörleri bu politikalara inandıramamışlar. Peşlerinden koşturamamışlar. Sonuç olarak da istenmeyen sonuçlar ortaya çıkmış.


Neden döviz almaktan vazgeçmiyor bu insanlar?


Maalesef bugün de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Ekonomide ve diğer alanlarda bir reform söylemi var yaklaşık 3 haftadır. Sadece söylem değil, bunun yanında alınan birçok aksiyon da var. Faiz artırımı, aktif rasyosunun kaldırılacağının ilanı, zorunlu karşılık uygulamasının sadeleştirilmesi ve kredi büyümesine bağlanmasının ortadan kaldırılması gibi. Heyhat, bu aksiyonların hiçbiri yurtiçi yerleşikleri, yani kendi vatandaşlarımızı döviz almaktan alıkoyamıyor. Şu anda çözülmesi gereken en temel problemlerden biri bu. Neden alıkoyamıyor sorusunu sorduğunuzda cevabı da çok uzakta aramaya gerek yok sanırım. Ben bir nefeste birkaç sebep sıralayayım;


1) Bu ülkenin Merkez bankası başkanı henüz 3 hafta önce gece yarısı operasyonuyla görevden alındı,


2) Bundan iki gün sonra ülkenin en güçlü bakanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nın damadı hala bimediğimiz bir nedenle ve garip bir yöntemle istifa etti,


3) Faizin neden enflasyonun netice olduğu argümanı dillendirilmeye devam ediyor,


4) Zaten kamu kaynaklarının son derece kısıtlı olduğu böyle bir dönemde Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi denilen Kanal İstanbul projesinin hayata geçirileceği açıklanıyor,


5) Hukukta reform söylemleri sonucu yaşanan bir dizi olay neticesinde iktidar partisinin kuruluşundan beri en önemli figürlerinden biri olan Bülent Arınç görevinden istifa ediyor,


6) Her gün AB ve Amerika’dan yaptırım kararlarına ilişkin haberler yayınlanıyor.


7) İktidardaki ittifak partilerinden birinin açıkça desteklediği bir mafya babası ana muhalefet partisi liderini açıktan tehdit ediyor ve kendisine sahip çıkılıyor.


Liste daha uzatılabilir ama burada keselim şimdilik. Evet birilerinin samimi çabaları olabilir. Evet yeni görevlere getirilen kişiler ehil ve güvenilir olabilir. Ama yukarıda saydığım, yaşadığımız ve hala yaşamakta olduğumuz bu olayların da bu ülke vatandaşının belleğinden silinmesi gerekir. Bunun yapılacağına ilişkin esaslı ve tutarlı bir yaklaşım görülmediği sürece kısa vadede istenen sonuçlar alınsa bile orta ve uzun vadede beklenen sonuçların alınması çok zor gözüküyor.


Emrah LAFÇI

https://www.dunya.com/kose-yazisi/sana-ellerimle-unsuz-sekersiz-organik-reform-yaptim-begenmedin-mi/601718


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder